Reytinge kurban edilen kutsal: İzdivaç...

Başlatan *medrese*, 03 Nisan 2009, 21:25:38

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

*medrese*

Reytinge kurban edilen kutsal: İzdivaç...
--------------------------------------------------------------------------------
Reytinge kurban edilen kutsal: İzdivaç...


Nedim Odabaş / nodabas@milligazete.com.tr



Televizyon ekranlarının vıcık vıcık magazine bulandığı ilk dönemlerde kendisiyle röportaj yaptığımız bir iletişim profesörü şunları söylemişti: “Her insanın bir köşesinde gizli-saklı biçimde kalmış olsa da, her an uyanmayı bekleyen maraz meraklar vardır. Bu merakları gıdıklamaya başlarsanız, bu meraklara yönelik servis yapma veya yayıncılık metodunu seçerseniz, gün gelir önü alınamaz bir dönüşümün de vicdani sorumluluğunu üstlenmek zorunda kalırsınız”
Dedikodu bir maraz meraktır mesela… “O sanatçı ne yapmış, bu sanatçı kiminle gezmiş tozmuş”… Magazin kılıfı altında bunları halka yedirmeye başlarsanız, gizli kapaklı tüm ilişkileri de gün gelir meşrulaştırmaya başlarsınız. Aldatmaları, kağıt mendil gibi sevgili değiştirenleri, gece kulüplerinde parasının gücüyle adam sıfatı kazananları “magazin programı” diye halka yutturmaya çalışırsanız, ahlaksızlıklar, gayri meşru ilişkiler, toplumun temeline dinamit koymaya ant içmiş her türlü müptezellikler sıradanlaşır.
Maraz meraklara servisin masumane niyet taşıyanı olmaz. “İyi ama, biz bunu şunun için yapıyoruz”… Minareye aranan kılıf bir gün bir noktadan itibaren patlar… Mızrak çuvala sığmamaya başlar.
SİPARİŞ USULÜ EVLİLİK
Son dönemdeki “İzdivaç” eksenli programları bu eksende değerlendirmemiz gerekir aslında. Flash TV´de Esra Erol´un başlattığı furyanın bu noktalara gelişebileceği tahmin edilebilir miydi? İşte, Türk televizyonculuğunun mantığını özetleyen garip bir furyanın öyküsü bu.
Televizyon programcılığımızın mantığı, taklittir. Bir televizyonda tutan programın, diğer ekranda benzerinin yapılması. İçimiz dışımız “İzdivaç” programlarıyla doldu bir anda. “Alooooo… Ben ekranda gördüğüm hanımla/beyle evlenmek istiyorum. Maddi durumum iyi. Evim var, arabam var….” Ya da ekrana çıkıp koca veya eş arayan bir tipoloji: “45 yaşındayım… İstanbul´da oturuyorum… 45-50 yaşlarında, işi, gücü iyi olan, emekli olan birisiyle evlenmek istiyorum… Dul olabilir… Çocuğu olabilir… Ama beraber yaşamasın…”
Televizyon ekranlarında, milyonların gözünün önünde sipariş usulü evlilik dönemi başladı.
Yıllarca yardım programlarında fakir fukaranın yüzünü güldüren, Karagümrük´ü yakarak (?) şöhretine şöhret ekleyen delikanlı sunucumuza birisi çıkar şuna benzer bir şey söyler “Ayooll ben koca arıyorum ama, tıpkısı senin gibi olsun….Seni klonlamanın imkanı yok mu?”
Mahremiyetin böylesine kurcalandığı, mahremiyetin reyting oyuncağının aleti haline getirildiği, mahremiyetin böylesine törpülendiği bir başka program formatı geliştirilebilir mi diye düşünmeden edemiyorum.
Aile… Toplumun temeli… “Evleniniz çoğalınız” ilahi düsturunun mahrem adresi. Bu mahremiyetin birilerinin oyuncağı haline gelmesi, genciyle, yaşlısıyla insanların reyting oyuncağının malzemesi olarak kullanılması, nasıl bir toplumsal çürümenin işaretidir acaba?
Yüz kızartan diyaloglar… Yüz kızartan talepler… Yüz kızartan istekler… Karşılıklı bir araya gelindiğinde, “Acaba birbirlerini beğenecekler mi? Beğendiklerinde birbirlerine nasıl reverans yapacaklar? Birbirlerine nasıl kur yapacaklar?” diye bir ailenin temelini oluşturan en mahrem konuların televizyon programcılığının temel reyting malzemesine dönüştürülmesi.
Öyle ki, bu tür programların artık prime time kuşağının içine kadar sokulması… Yani, programcılık diliyle, ekranların çekim merkezi haline gelmesi.

__________________
Yüzü dost,özü düşmandan usandım,dili mü'min,kalbi şeytandan usandım.
Dostum herkesin kahrı çekilir amma,ben davasız müslümandan usandım.

*medrese*

Bir diğer konuda reytink uğruna değerlerimizin harcandığı yemekteyiz programları.Eklemek istedim buraya.


Yemekte miyiz?

--------------------------------------------------------------------------------
Hatır için çiğ tavuk yiyen bir milletin evlatları, hiç ev sahibine “yemekleri senin yaptığına inanmıyorum” ya da “bardakların hijyenik değil” yahut “etin sunumunu başarısız buldum” der mi? Ayıp yahu! Biz, beğensek de beğenmesek de efendi efendi yemeğimizi yer, hazırlayana eline sağlık der, teşekkür eder, “elhamdülillah”la sofradan kalkarız.

Televizyon tarihimizin balık hafızalı sayfaları arasına yeni bir köksüzlük örneği daha eklendi. Ama itiraf edelim ki, bu kadarını biz bulamazdık, bu kadarına elimiz ermez, bu kadarını yüreğimiz kaldırmazdı. Evimizin içinde şimdilerde elini kolunu sallaya sallaya dolaşan bu ecnebi formatlı program, Amerika, Fransa, Danimarka gibi birçok ülkede reyting rekorları kırınca bizim kanallardan biri, heyecanla bir koşuda gitti, programı aldı getirdi.
Programın hedef kitlesi daha ziyade kadınlar. Bu programı izleyenler hem yarışma heyecanını yaşayacak hem farklı yemekler yapmayı öğrenecek hem de misafir ağırlama bilgi görgü ve beceresi edineceklerdi. Kulağa ne hoş geliyor öyle değil mi? İşte sırf kulağa bile hoş gelmesin diye, bana zül gelse de, bilmeyenler için bu programın ne menem bir şey olduğunu özetleyeyim:

Daha tadına bakmadan çorbaya berbat diyor

Bu bir yemek yapma ve misafir ağırlama yarışması. Her hafta 5 kişi yarışıyor ve sırayla biri ev sahibi olup, diğer 4 kişiyi evinde akşam yemeğinde ağırlıyor. (Ağırlıyor kelimesinin burada ne kadar ağırlaştığını ve yakışıksız olduğunu ilerleyen satırlarda siz de fark edeceksiniz.)
Ev sahibi olacak yarışmacı, bütün gün boyunca bir kameramanla birlikte alışveriş yapıyor, insanı bunalıma sokan bir hızlandırılmış çekimle bütün yemekleri 10 dakikada hazır hale getiriyor. Sonra misafirler yani yarışmacılar geliyor ve yemek başlıyor. Sadece ev sahibini, masa düzenini ve yemekleri eleştirmeye ve önüne ne konsa beğenmemeye programlanmış misafirler, daha tadına bakmadan çorbaya berbat, salataya basit, ete fazla alaturka, pilava lapa demek suretiyle yemeklerini yiyorlar.



Misafir ev sahibine “yemekleri senin yaptığına inanmıyorum” der mi?

Bu, olabildiğince kabalık yapmak ve hiçbir yemeği beğenmeyerek puan, dolayısıyla para kazanmak mantığıyla kurgulanmış programı madem ithal ettiniz, orijinal ve izlenebilir buldunuz, bari formata biraz çekidüzen verin, azıcık millileştirin değil mi?
Hatır için çiğ tavuk yiyen bir milletin evlatları, hiç ev sahibine “yemekleri senin yaptığına inanmıyorum” ya da “bardakların hijyenik değil” yahut “etin sunumunu başarısız buldum” der mi? Ayıp yahu! Biz, beğensek de beğenmesek de efendi efendi yemeğimizi yer, hazırlayana eline sağlık der, teşekkür eder, “elhamdülillah”la sofradan kalkarız.

Sonra, sanki milletçe gurme olmuşuz kaşla göz arasında. Misafirlerden biri, ev sahibi mutfağa gitmek için daha arkasını döner dönmez, ara soğukların menü için çok uygunsuz olduğunu söylüyor, diğerleri de onaylıyor. Bir diğeri iki sıcak yemek var ama tek çatalla servis yapmışsınız diye eleştirirken, öteki karides güvecin soya sosunun başarısız olduğunu iddia ediyor.

Tamam, siz yine yemeği mutlaka sağdan servis edin, en az dört çatalla yiyin, bütün sosları birbirine karıştırmayı görev addedin. Ama kendinize, karşınızdakine ve nimete de biraz saygı gösterin. Bu görgülü(!) yarışmacılardan biri az sonra, beğenmediği lokmayı ağzından çıkartıp “iğrenç” diyor. Julyen usulü doğranmamış zavallı sebzelerle beşamel sosların kavgası sürerken şöyle bir konuşma geçiyor misafir ve ev sahibi arasında:
“Bu meyve tabağından kedi kılı çıktı!”
“Ama evde kedi besliyoruz, ne yapabilirim?”


Seçilen yemekler de bizden değil

En az program içeriği ve yarışmacılar kadar, seçilen yemekler de bizden değil. Hiç kimse evine ilk kez çağırdığı insanlara yengeç, midye tava ya da karides ikram etmez değil mi? Sonra bizde yemeğe salatayla başlanmaz. Yemekte gösteriş yapılmaz. Tatsız ve kötü şeyler konuşulmaz.
Akşama kadar uğraşıp önüne yemek koymuş birine karşı nezaket gösterilir, teveccüh edilir.
Misafire hürmet, ev sahibine dua edilir.

Hiç başkası için biçilmiş bir elbise bizim üstümüze olur mu? Olmaz. Olsa da uymaz. Yakışmaz.
Bir miktar para ödülüne sahip olmak için, muhataplarının arkasından konuşan, yüzüne karşı kabalık yapan, teşekkür etmeyi bilmeyen, Türk geleneklerinden bihaber olan, dini öğretileri yok sayan bir yeme içme kültürüne “görgü” diyen insanlar bu toplumu temsil edemez. Her hafta değişen 5 kişinin davranış biçimi ve kültürü üzerinden genelleme yapılamaz. Bize bu ve benzeri programlarla dayatılmaya çalışılan egemen ve popüler kültür, yeme-içme davranışı, sofra adabı, misafir olma ve misafir etme ahlakıyla örtüşmez, dahası onun yanından bile geçmez.

Görgü dediğimiz, adab-ı muaşeret dairesinde değerlendirdiğimiz şey, toplum, fert, mekânlar, zamanlar, akıl, eğitim ve din gibi mefhumlardan bağımsız değildir. Görgü, medeni ve ahlaki davranış biçimlerinin bütünüdür. Görgü ve nezaket kuralları toplumun dününü ve bugününü dengeler, terbiye, nezaket, incelik gibi kavramları muhafaza eder.

Yine aç kaldınız…

Çatalı tabağın neresine koyarsanız koyun, biliriz ki yemek sağ elle yenir. Yemeğe besmele ile başlanır, yemek adabınca yenir ve şükürle bitirilir. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) yemek esnasında ve misafirlikte ne kadar nazik olduğunu, davete icabet ettiğini, yemekler arasında ayrım yapmadığını, izin almaksızın sofradan kalkmadığını bilmeyen ve dikkate almayan bir görgü tanımı bizi karşılamaz. Din ve medeniyetten uzak olarak belirlenmiş görgü kuralları, fert ve toplumun karakter disiplinini ve ahlakını beslemez. Bu durumda biz de size hiç puan vermeyiz. Gördünüz mü, yine aç kaldınız...


Ruhan Umut
 

Yüzü dost,özü düşmandan usandım,dili mü'min,kalbi şeytandan usandım.
Dostum herkesin kahrı çekilir amma,ben davasız müslümandan usandım.

Devri Âlem

Teşekkürler kardeşim. Bahsi geçen prglar zaten amacı belli, somuru ve reating amaclı zaten. Bilinçli müslümanın ragbet etmemesi gerekiyor şüphesiz.
اَلْعِلْمُ يَرْفَع بُيوتًا لاَعِمَادًا لَهَا وَالْجِهلُ يَهْدِم بِيُوتَ اْلعِزَّ وَلْكَرَمِ

*medrese*

Haklısınız...lakin evlerimize nufus etmiş.görüyorum ki bir çok kardeşlerimizde izlemekteler...acı bir durum..
Yüzü dost,özü düşmandan usandım,dili mü'min,kalbi şeytandan usandım.
Dostum herkesin kahrı çekilir amma,ben davasız müslümandan usandım.