Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Eski Fincan

Başlatan Tuğra, 23 Şubat 2009, 03:02:02

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Tuğra



Küreselleşme ile kahvelerden, kafelere

Osmanlı'dan miras geleneğimiz, tadına doyum olmayan kahvenin ikramına, 40 yıllık hatırını da hesaba katan hiç kimse "hayır" diyemez. Kaldı ki kahve içmek Türk halkı için keyiften öte anlam taşır.

Kahvaltı kelimesini bile kahveden türetmişizdir. Günün her saatinde içilebilen kahve, dostlukların pekişmesine önemli katkıda bulunur.

Ülkemizde kahve içmek zamanla bir kültüre dönüşmüştür. Hatta kahve, dünyaya ülkemizden yayılmıştır.

MANGALDAN MAKİNEYE

Büyüklerimiz, geçmişte mangaldaki külde bakır cezve ile pişirilen bol köpüklü Türk kahvesinin tadını anlata anlata bitiremezler. O tat hala bazı yerlerde yaşatılıyor ama ne yazık ki çok sınırlı...
Gelişen teknolojiler farklı lezzetler üretilmesine olanak tanırken küreselleşmeyle birlikte şimdilerde binbir kahve tadı, büyük organizasyonlarla bize de sunulmakta.



ESKİ BİR FİNCAN

Dinle oğlum çok eskiden bir konakta

Akşamları gaz lambası ışığında

Paşa dedesinden kalan bu fincanla

Ninem eliyle kahve sunarmış Abdi Bey’e

Yıllar sonra 43 - 44 harp ortası

Ekmek karnesi ve yoksulluk yılları

Kayınvalidesinden kalan bu fincanla

Bu kez annem eliyle kahve sunarmış Hakkı Bey‘e

Eski konak yıllar önce yandı gitti

Ekmek karneli zor günler çoktan bitti

Abdi ve Hakkı Bey’ler rahmetlik oldu

Bir tek bu fincan kaldı yüz yıllık sevdalarla

Bir gün senin olacak birikmiş anılarıyla

Düşüp kırılsa bile topla tamir et oğlum

Kahve yaşın gelecek

Bu fincanı iyi sakla...

Payidar.net

〰〰〰〰🐠

Tuğra

BİR FİNCAN KAHVENİN KIRK YIL HATIRI DA VAR NEFES AÇICI ETKİSİ DE

Bundan 150-200 yıl önce yaşayan astımlıların, Theodore Roosevelt gibi Amerika Başkanı, Charles Dickens gibi dünya çapında ünlü bir yazar da olsalar tedavi için ancak birkaç seçenekleri vardı.

Bu hastaların, her gün bir çay kaşığı hardal tohumu veya civa ve zencefil içmek, sarımsak ve soğan yemek, sülük vurdurup veya toplardamarlarını kestirip kan akıtmak ve bir de çok koyu kahve içmekten başka yapabilecekleri fazla bir şey yoktu.

Oysa şimdiki astımlılar çok şanslılar. Elimizde hem astım krizlerini çok iyi tedavi eden ilaçlar ve hem de bu krizlerin tekrarlamasını önleyen ilaç ve aşılar var. Ancak, gene de hastaların ilaçlarına ulaşamadıkları astım krizlerinde yapılabilecek en iyi şey, hemen her zaman her yerde bulunan kahveden yararlanmak.

KAHVE 150 YILLIK BİR İLAÇ

Kahvenin astım üzerine olan olumlu etkileri 150 yıla yakın zamandan beri biliniyor. Kafein, İskoçya' da 1859 yılından bu yana astım tedavisinde kullanmış. Kendisi de bir astımlı olan 1871 doğumlu ünlü yazar Marcel Proust, ''A l' Ombre de Jeunes Filles en Fleur'' isimli eserinde çocukluğunda nefesini rahatlatması için kafein kullandığını yazar.

Kahve, ne olduğu belirsiz bir kocakarı da ilacı değildir. Nefes açıcı özellikleri olduğu, düzenli içilmesi durumunda astım riskini azaltabileceği bilimsel araştırmalarla gösterilmiştir.

Meselâ, günümüzün en prestijli tıp dergilerinden olan New England Journal of Medicine' de 1984 yılında, kafeinin genç astımlılarda etkili bir nefes açıcı ilaç olduğunu gösteren bir araştırma yayınlanmıştır.

1988 yılında, 72.284 İtalyan üzerinde yapılan bir araştırmada kahve içimi ile astım görülme oranı arasında bir ilişki olduğu belirlenmiş ve günde 3 veya daha fazla fincan kahve içenlerde astım riskinin %28 oranında azaldığı sonucuna varılmıştır.

1992' de, 20.322 Amerikalının katıldığı bir başka araştırmada ise, astım riskinin kahve içenlerde içmeyenlere göre %29 daha az olduğu sonucuna varılmıştır.

KAHVE NEDEN ASTIMA İYİ GELİYOR

Kahvenin karışık bir kimyasal yapısı olmakla beraber, nefes yollarını açan bu etkisi içinde bulunan kafeinden dolayıdır. Kafein, astım ve bronşit tedavisinde günümüzde de hâlâ kullanılan bir ilaç olan teofilin gibi metilksantin grubundan bir kimyasal maddedir.

Ayrıca, kahvenin sıcak bir içecek oluşunun daralmış bronşların genişlemesine katkısı olduğu gibi, alınan sıvının yapışkan salgıları yumuşatması ve daha kolay çıkarılmalarına katkı sağlaması da mümkündür.

Kafein kahve çekirdeklerinden başka, çay ve kolalı içeceklerde ve çikolatada da bulunur, yapay olarak sentez de edilebilir.

Kokusuz ve acı bir tadı olan saf kafein, 60' dan fazla bitkinin çekirdeğinde, yaprağında veya meyvesinde vardır ve aslında doğal bir pestisit, yani böcek zehridir. Bitkilere konan ve onlardan beslenen böcekleri felç ederek ve öldürerek etkili olur.

YAN ETKİLERE DİKKAT

Kafein bir merkezi sinir sistemi uyaranıdır. Uyanıklığı artırır, ince motor koordinasyonu azaltır, uykusuzluk, sinirlilik, baş ağrısı ve baş dönmesi yapabilir. Kafein ayrıca, kalp hızını artırır, kan damarlarını büzer ve bazı kasların daha kolay kasılmasını sağlar.

Kafein, bağımlılık da yaratabilen bir maddedir. Fazla miktarda kahve içen kişilerin bunu birden bırakmaları baş ve kas ağrıları, depresyon ve sinirliliğe neden olabilir.

Kafein, Uluslar arası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından uzun yıllar yasak ilaçlar kapsamına alınmıştı. İdrarlarında 12 mikrogramdan fazla kafein çıkan sporcular yarışmalara alınmazdı. 5 fincan kahve içilmesi ile bu sorun yaşanabiliyordu. Yasak 2004' de kaldırılarak kahve ve kola içen atletlerin ceza almaları önlenmiş oldu.

Kafeinin, yüksek dozlarda ölüme de yol açabileceği unutulmamalı. Öldürücü dozu 10 gramdan fazladır ve buna ardı ardına 80-100 fincan kahve içmeyle ancak ulaşılabilir. 150 ml kahvede 60-150, 150 ml çayda 40-80 mg kafein vardır.

KAHVE SADECE HOŞA GİDEN BİR İÇECEK DEĞİL

Bizde kahve daha çok 'kırık yıl hatırı' olması ile tanınır, ama kahve nefes yollarını açan, solunumu rahatlatan ve astıma da, bronşite de iyi gelen bir içecektir aynı zamanda.

Hatta son yıllarda yapılan araştırmalar düzenli kahve içen kişilerde diyabetten Parkinson' a, kalın bağırsak kanserinden böbrek ve safra kesesi taşlarına kadar pek çok hastalığın daha az görüldüğünü gösteriyor.

Hadi, kendinize şöyle güzel bir kahve yapın, afiyetle için.

Pr.Dr.Ahmet Rasim Küçükusta

http://www.ahmetrasimkucukusta.com/2010/11/09/yazilar/tip-yazilari/astim/bir-fincan-kahvenin-kirk-yil-hatiri-da-var-nefes-acici-etkisi-de/
〰〰〰〰🐠

İsra



Dost-akraba ziyaretlerinde, onlara olan sevgi ve muhabbetin göstergesi olarak sunulan bir fincan kahvenin ne kadar büyük bir anlam taşıdığını biliyoruz.

Hatta atalarımızın veciz ifadesiyle “bir fincan kahveye kırk yıllık bir hatır” bile biçeriz. Ancak burada kastedilen kahveden ziyade yapılan ziyaret ve bu esnada gerçekleşen muhabbettir sanırım.

Bundan dolayı;

“Gönül ne kahve ister ne de kahvehane/Gönül muhabbet ister kahve bahane.”

ifadeleri de halkımızın dilinde ve gönlünde derin izler bırakmış olmalı ki hala söylenmeye devam edegelmektedir.

Günümüzde, hazırlanması bir dakika bile sürmeyen, “nescafe”lerin içildiği ortamlarda yapılan muhabbetler de “geyik muhabbeti”nden öteye gidememekte maalesef.

Tiryakisinin bir fincan kahve içmek için sabahın erken saatinde atıştırdığı bir-kaç lokma “kahve altı” yiyeceklerde “kahvaltı”ya dönüşünce “sabah kahvelerinin” adı kaldı sadece…

Geçmişte bir fincan kahveye kırk yıl hatır biçen insanımız, kırk akçenin hesabını yapar hale geldiğinden beri ne hatır kaldı ne de kahve.

O eskimeyen dostluklarda olmadığı için muhabbet “kuş” adı olarak yer etti hafızalarımızda.   

Kırk yıl hatırı olan kahve, meşe kömürü yakılan mangalların ısıttığı, kalaylı bakır cezvelerde pişerdi…

Kırk yıl hatırı olan kahveyi “ağalar beyler içerler”di Karacaoğlan’ın ifadesiyle…

Kırk yıl hatırı olan “kahve Yemenden gelir”di…

Kırk yıl hatırı olan “kahveyi kaynatırlar”dı, türkülere ilham kaynağı olurdu…

Dost ellerin hazırladığı bir fincan kahveye ve,       

Şaire;

“Gittin amma kodun hasretle canı bile,             
İstemem sensiz olan, sohbeti yaranı bile.”

dedirten dostluk ve muhabbet anlayışına ne kadar da hasretiz değil mi?



alıntı

Hâsıl-ı Kelam

Hali vakti yerinde olan bir kadın bir gün alışverişe çıktı. Bir dükkanda oldukça güzel ve sanat değeri fazlaca olan bir fincan gördü. O fincanı görür görmez öyle büyük bir arzuyla ona sahip olmak istedi ve hemen pazarlık yaptı. Ama pazarlığı da öylesine yaptı. Fincana hatırı sayılır bir para ödedi. Ama olsun çünkü eşine bu zamana kadar hiç rastlamadığı tam bir sanat eseri satın almıştı ve en önemlisi de fincanı çok ama çok beğenmişti. Eve geldi ve fincanı karşısına alıp ona hayran hayran bakmaya başladı.

Kısa bir süre sonra, fincan "Beni çok beğendin galiba hayran hayran beni seyrediyorsun" dedi. Kadın bu duruma çok şaşırdı ve dili tutulacak gibi oldu. Çünkü karşısındaki fincan konuşuyordu. Kadın kekeleyerek ancak "evet çok beğendim" diyebildi. "Aslında ben önceden sadece bir çamur parçasıydım" dedi fincan. Kadın şaşkın ve kekeme bir şekilde "nasıl" diyebildi. Fincan anlatmaya başladı:

- Sadece bir çamur parçası iken usta ve sanatkâr biri geldi ve beni aldı. Sonra atölyesine götürdü ve beni öyle bir yoğurmaya başladı ki, neredeyse sağlam hiçbir zerrem kalmayacak zannederek "artık yeter" dedim. Ancak usta gülümseyerek "henüz değil" dedi ve bir süre daha devam etti. Sonra beni aldı ve tahta bir zemin üzerine koyarak hızla çevirmeye başladı. O kadar çok ve hızlı çeviriyordu ki, bütün parçalarım darmadağın olacak ve çevreye dağılacağım diye düşünerek "yeter artık" der gibi ağlamaklı gözlerle ustaya baktım. O yine gülümseyerek "daha değil" dedi ve bir süre daha devam etti.

Tam kurtuldum diye düşünmeye başlamıştım ki, beni bir fırına koydu ve fırının kapağını kapattı. Yavaş yavaş ısınmaya başladım. Ama sıcaklık durmadan artıyordu ve bir süre sonra öyle bir hale geldi ki, havasızlıktan sıcaktan çatlayacağım artık diye düşünmeye başladım ve fırının camından ustaya "yeter artık dayanacak gücüm kalmadı" der gibi baktım. Ama o yine gülümseyerek "daha değil" dedi ve bir süre daha devam etti. Sonra beni fırından çıkardı. Artık kurtuldum dediğim anda beni masanın üzerine koydu ve eline bir fırça ile boya alarak üzerimde fırçayı gezdirmeye başladı. Fırça beni o kadar gıdıklıyordu ki, neredeyse çatlayacağım zannederek ustaya "yeter dayanamıyorum" diye baktım. Ancak o her zaman olduğu gibi "daha değil" dedi ve işine bir süre daha devam etti. Daha sonra beni tekrar fırına koydu ve sıcaklığı daha da yükseltti. "Artık bu sefer dayanamaz ve çatlar param parça olurum" diye düşünürken fırının camından ustayı gördüm.

Gözünden bir damla yaş aktı ve "şimdi tamam oldu" diyerek fırından beni çıkardı. Sonra bana "kendini görmek ister misin" diyerek bir aynanın karşısına koydu. "Aman AllahIM bu ben miyim? Ne kadar değişmiş ve güzelleşmişim" dedim ve beni bu hale getiren o ustaya gıpta ile hayran hayran bakarak "minnet ve şükran duyduğumu" söyledim.

Ustam gülümseyerek anlatmaya başladı:
"Seni o kadar çok yoğurmasaydım parçaların birbirine bu kadar yapışmaz ve böyle uyum sağlamazdı, seni o kadar çok döndürmeseydim en küçük bir etkiyle darmadağın olurdun, fırında o kadar sıcaklıkta ve o kadar tutmasaydım fazlaca sıcakla karşılaştığında çatlayıp dağılırdın, fırçayla o kadar boyamasaydım güzelliğin bu kadar olmazdı ve sonraki fırında seni o kadar tutmasaydım bütün bu yapılan işlemler bu kadar kalıcı olmaz ve bu kadar güzelleşemezdin" dedi.

"Bende görmüş olduğun bütün bu güzellikleri o usta ellere ve çekmiş olduğum o sıkıntılara borçluyum" dedi fincan.

Allah (CC) bizlere de fincan gibi usta eller nasip etti. İnşAllah fincanın sabrını da nasip eyler.

Süleyman İLHAN
Nefsinle değil, kalbinle düşün ve karar ver!