Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Filistin’in dünü ve bugünü

Başlatan İsra, 15 Ocak 2009, 11:55:37

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

İsra

Filistin’de yine kan gövdeyi götürüyor, her gün tüyler ürpertici manzaralarla karşılaşıyoruz. Osmanlı idaresinde bulunduğu 400 yıllık huzurlu bir dönemden beri, Filistin halkı hiç huzur görmedi. Yaşanan acılar, felaketler her gün arta arta bugüne gelindi. Tarihten ibret almak gerekir. İbret alınmazsa, hatalar tekrarlanırsa aynı şeyler tekerrür eder gider... Bunun için öncelikle, Filistin’in dününü ve bugününü bilmemiz lazım.

Hazret-i Ömer‘in halifeliği zamanında 637’de Kudüs’ün fethiyle Filistin, Müslümanların hâkimiyeti altına girdi. 1516 senesinde de, Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katıldı. Osmanlı Devleti’nin son zamanlarına kadar, Filistin halkı bolluk, refah ve huzur içinde yaşadı.

FİKİR İNGİLİZLERDEN!..

İngiltere 19. asrın başlarında Orta Doğu’nun zenginliklerinden faydalanmak, dünya hâkimiyetini devâm ettirebilmek ve İslâm ülkelerini bölmek için Filistin’de bir Yahûdî Devleti kurulması ve bunun için dünya Yahûdîlerini bir bayrak altında toplama fikrini ortaya attı.

Bu târihlerde Filistin’de sadece 8000 Yahûdî bulunuyordu. Bu kadar az kişi ile devlet kurulamayacağı için Filistin’in zirâate elverişli bölgelerine Yahûdîlerin göçü teşvik edildi. Buralar Filistinlilerden yüksek paralar ile satın alındı. (Filistinlilerin ilk hatası)

1897’de İsviçre’de Basel şehrinde ilk siyonist kongresi Dr. Theodor Hertzel başkanlığında 200 delege ile toplandı ve bu kongrede mühim kararlar alındı. İkinci siyonist kongre 1898’de yine Basel’de toplandı. İki milyon sterlin sermâyeli “Karen Kaymet“ adlı bir vezne vâsıtasıyla Filistin’de, Yahûdî kolonileri teşkiline karar verildi.

Sultan İkinci Abdülhamîd Han bu çalışmaları yakından takip ediyordu. Osmanlı tahtına çıkınca ilk icraatı, Filistin’in bütün topraklarını sarayın (Osmanlı Hânedanının) mülkü hâline getirmek olmuştur. Böylece Filistin’de toprak satışı kesin olarak önlendi.

Siyonizm teşkilâtının lideri Dr.Theodor Hertzel birçok defâ saraya ve Bâbıâli’ye mektup yazdı. İngiltere’nin aracılığı ile Theodor Hertzel ve Haham Moşe Levi, Sultan Abdülhamîd Han ile görüştüler. Dr. Theodor Hertzel, Sultan Abdülhamîd Han’a, Filistin’de altın para karşılığı toprak sattığı takdirde, başta Osmanlı Devleti’nin bütün borçlarını ödemek olmak üzere birçok vaatte bulundu.

Sultan Abdülhamîd Han bu teklifler karşısında çok hiddetlendi ve “Dünyânın bütün devletleri ayağıma gelse ve bütün hazînelerini kucağıma dökseler, size siyonistlik adına bir karış yer vermem. Ecdâdımızın ve milletimizin kanıyla elde edilen bir vatan, para ile satılamaz!” dedi.

II. DÜNYA SAVAŞININ SEBEBİ
Bu teşebbüsten sonra, İngilizler başta Abdülhamid Han olduğu müddetçe Yahudi Devleti’nin kurulamayacağını anladılar. Bu maksatla İttihat veTerakki Partisine destek vererek, onun vasıtasıyla padişahı tahttan uzaklaştırdılar. Abdülhamid Han’ın indirilmesinden sonra kurulan ilk hükümete üç Yahûdî bakan (mâliye, ticâret ve zirâat ile nâfia bakanlıkları) soktular. İttihat ve Terakki Hükümeti’nin ilk icraatlarından biri, azınlıkların da toprak satın alabileceğine dâir kânun çıkartmak oldu. İttihat ve Terakki’nin en büyük ihânetlerinden biri de bu idi. Yahûdîler geniş topraklar alarak üzerlerine tapuladılar. Sultan Abdülhamîd Hanın şahsî (Hânedan) arâzisi kasten ve yok pahasına Yahûdîlere satıldı.

Târih kitaplarında Birinci Dünyâ Harbinin hakîkî ve zâhiri sebepleri olarak çok şeyler söylenmiştir. Fakat gerçek sebep Osmanlı Devletini yıkmak ve Yahûdî devleti kurmaktı.

1919’da Filistin’de, Arapların sayısı, Yahûdîlerin 16 misliydi. 1922’de 600.000 Araba karşılık 80.000 Yahûdî bulunuyordu. Yahûdî göçü, 1932’den sonra hızlandı ve Hitler’in Almanya’da iktidara gelişi ve Yahûdî aleyhtarı politikası sebebiyle Yahûdîlerin Filistin’e göçleri aşırı derecede arttı. 1947’de ise Yahûdî sayısı ile Arap sayısı eşit duruma geldi. Artık İsrail devleti kurulabilirdi!

Mehmet Oruç

İsra

İngiliz oyunları ile Arap ve Yahudi sayısı eşit hale getirildikten hemen sonra İngilizlerin önderliğinde, 14 Mayıs 1948’de Yahûdîler, İsrâil’in kuruluşunu îlân ettiler. 11 dakika sonra ABD ve 2 saat sonra Rusya İsrâil’i resmen tanıdı. 11 Mayıs 1949’da Birleşmiş Milletler, 1 oy farkı ile İsrâil’i Birleşmiş Milletlere üye kabul etti.

Arkasından da Filistin mücadelesi başladı. Daha sonraki yıllarda üç defa Arap-İsrail savaşı çıktıysa da, Batılı devletler bu savaşların neticesini İsrail’in lehine çevirmeyi başardılar. 1967’deki üçüncü Arap-İsrail savaşı sonunda, Sina Yarımadası-Gazze, Batı Şeria, GolanTepeleri ve Kudüs’ün tamâmı İsrâil’in eline geçti. İsrâil bu baskın ve taarruza 16 senede hazırlandı. İsrâil’in ilk başbakanı Ben Gerion konuşmasında “Filistin’in bugün elimizdeki haritası, İngilizler tarafından çizilmiştir. Yahûdî milletinin bir diğer haritası daha vardır ve bu haritada bizim hudutlarımız Nil Nehrinden Fırat’ın doğusuna kadar uzanır. Bu hedefi, istikbaldeki genç nesillerimiz gerçekleştirecektir” demiştir. Şimdi ise “istikbaldeki gençler” tayin edilen hedefe varmanın mücadelesini veriyorlar.

GERÇEK TEMSİLCİ DEĞİLLERDİ
Batılı güçler, bu haksız gaspın neticesinde Filistin halkından bir tepkinin olacağını, bağımsızlık mücadelesi vereceklerini tahmin ediyorlardı. Filistin halkı bu mücadeleye girmeden önce, kendi adamlarını bu sözde mücadelenin içine soktular. Sözde, bağımsızlık örgütleri kurdurdular... İşte isimlerinden bile ne oldukları belli olan bu örgütler:

Yaser Arafat başkanlığındaki koyu Arap milliyetçisi fakat Mao’nun halk savaşı taktiğini benimsemiş El-Fetih Teşkilâtı; Dr. George Habbaş başkanlığında Marksist-Leninist ideolojiye sâhip Filistin Halk Kurtuluş Cephesi ve Marksist Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi, Arap Kurtuluş Cephesi, Filistin Silahlı Mücâdele Komutanlığı... gibi yedi büyük ve birçok küçük teşkilât kuruldu. 1969’da, Yaser Arafat, Birleşmiş Milletlerce ve pek çok ülke tarafından Filistinlilerin kânûnî temsilcisi kabul edildi. 15 Kasım 1988’de toplanan Filistin Millî Konseyinin aldığı bir kararla “Filistin Devleti” kuruldu. Fakat devletin memurlarının maaşını Batılı ülkeler ve İsrail veriyordu.

Birçok defa İsrail ile anlaşma noktasına gelinmesine rağmen Arafat buna mani oldu. Çünkü varlık sebebi ortadan kalkacaktı. Onun tuzu kuru idi. Kırılan halktı. Filistin halkı açlıktan, yoksulluktan kırılırken öldüğünde hesabında, Hıristiyan eşi ve diğer mirasçıları arasında kavgaya sebep olan milyar doları çıktı.

El-Fetih’in Batılıların himayesinde olduğu anlaşılınca, bu defa da yine yerli halkın sünni itikadına ters inançtaki Hamas, İslâmi Cihad Hareketi, Hizbullah gibi dış (İran) destekli başka kurtuluş örgütleri ortaya çıktı. Örneğin, İslami Cihad Hareketinin kurucu ve lideri Dr. Fethi Şikâki, “Humeyni, İslâmi Çözüm ve Alternatif” adlı bir kitap yazmıştı.

HEP KAN VE GÖZYAŞI
Bütün bu ideolojik yapılanmalarda en çok Hasan el-Bennâ, Seyyid Kutub ve İzzettin Kassam‘ın fikirleri esas alınmıştır. Bunlar ise, şiddet yanlısı, Müslümanı terörist gibi gösteren, İslamı kendilerine göre yorumlayan dinde reform yanlısı kimselerdir. Bu örgütler kırk yıldır, Filistin mücadelesini bir adım öteye götüremediler, her gün daha da gerileterek bugünkü hazin, içler acısı hale soktular. Hep kan ve gözyaşı...

Kısacası, Osmanlıdan sonra Filistin halkının şanssızlığı, kendine doğru yolu gösteren, kendi inancına, yaşayışına ters düşmeyen bir lider seçememiş olmasıdır. Filistin halkı, geçmişine sahip çıkan, halkın inancına ters düşmeyen, şunun bunun adamı olmayan gerçek temsilcilere kavuşana kadar bu sıkıntıların devam edeceği anlaşılıyor. Çünkü yanlış istikamete gidilerek hedefe varılamaz. “Kahrolsun İsrail” demekle İsrail kahrolmaz!

Mehmet Oruç

Günbatımı

Alıntı yapılan: İsra - 15 Ocak 2009, 11:55:37
Bu târihlerde Filistin’de sadece 8000 Yahûdî bulunuyordu. Bu kadar az kişi ile devlet kurulamayacağı için Filistin’in zirâate elverişli bölgelerine Yahûdîlerin göçü teşvik edildi. Buralar Filistinlilerden yüksek paralar ile satın alındı. (Filistinlilerin ilk hatası)

Sultan İkinci Abdülhamîd Han bu çalışmaları yakından takip ediyordu. Osmanlı tahtına çıkınca ilk icraatı, Filistin’in bütün topraklarını sarayın (Osmanlı Hânedanının) mülkü hâline getirmek olmuştur. Böylece Filistin’de toprak satışı kesin olarak önlendi.

Şu toprak satışı konusu hep kafama takılmıştır.

Günümüzde de ekonomiyi kurtarmak adına, yabancı sermaye diye aynı politika uygulanmıyor mu? Üstelik halk değil, devlet kendi elleriyle satıyor vatanımızın topraklarını... Bir çok insan bu durumu eleştirenlere kızıyor: "Batıda da satılıyor, nolmuş, bunlar basit meseleler vs." şeyler söylüyorlar...

Zamanında bilek gücüyle alamadıkları topraklarımızı, bugün parayı bastırıp alıyorlar. Bu kadar basit, vatan resmen parça parça satılıyor.

Eee, Filistin'deki acıların başlangıcı da toprak satışlarıyla başlamamış mı?

Alıntı yapılan: İsra - 15 Ocak 2009, 11:58:34
İsrâil’in ilk başbakanı Ben Gerion konuşmasında “Filistin’in bugün elimizdeki haritası, İngilizler tarafından çizilmiştir. Yahûdî milletinin bir diğer haritası daha vardır ve bu haritada bizim hudutlarımız Nil Nehrinden Fırat’ın doğusuna kadar uzanır. Bu hedefi, istikbaldeki genç nesillerimiz gerçekleştirecektir” demiştir. Şimdi ise “istikbaldeki gençler” tayin edilen hedefe varmanın mücadelesini veriyorlar.

Bunlar korkunç gerçekler. İngilizlerin oyunları tarih boyunca son derece sinsice uygulanmış. Üstelik çok sabırlılar, aceleleri yok. Kendileri değil, sonraki nesilleri önemli onlar için...

Ne kadar yazık! :usgunn: Göz göre göre kendimizin, neslimizin sonunu hazırlıyoruz.

Allah'ım, bu gidişata DUR diyecek biri yok mu?
Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana