Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Antikalar

Başlatan Tuğra, 09 Ocak 2009, 02:46:29

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Tuğra



Kabza kaplaması siyah renk kemikten yapılmış olup namlu kuyruğuna 3 adet çivi ile tutturulmuştur. Demirden yapılmış olan namlu tek ağızlıdır. Namludaki yuvarlakta ‘Allah’ kelimesi seçilebilmektedir. Bıçak boy 435 cm kın boy 36 cm



II. Abdülhamit tuğralı dilimli hokka. 19.yy Ağırlık 122 gr Altın kapak 14 ayar



1332 tarihinde basılmış 1 Osmanlı Lirasının el dokuma yapılmış halısıdır. V.Reşat tuğralı halı banknotun tıpatıp aynısı şeklinde dokunmuştur. Devleti Aliye yi Osmaniye 16 ağustos 1332 tarihli kanuni esasiye göre basılmış üzerinde Maliye Nazır vekili olarak Talat Paşa’ nın imzası mevcuttur. 119x79 cm


〰〰〰〰🐠

Tuğra



Cornelli (1650-1718) tarafından yapılan asya Haritası (A. Ekşinozlugil Koleksiyonu)

Son yıllarda eski harita koleksiyonuna herkesin merak sardığı görülmektedir. Eski haritalarda bir kent veya arazi parçasını manzara ve ölçeksiz şekli ile görmekteyiz.Bu haritalar tarihi değerleri ile birlikte haritacılığın süslemeli birer belgesi durumundadır.

Ancak bir ölçüme dayanmadıkları için araziyi aslı gibi göstermezler ve yanlışlıklarla doludurlar. Eski haritalar küçük boyda olduklarından fazla bilgi de vermezler. Ekserisi asırlarca önce basılmış kitap sayfalarında yer almışlardır. Şimdi ise kesilip boyanıp meraklılara cam arkasında sunulmaktadır. Orijinallerine rastlamak pek mümkün değildir.

19. yüzyıldan itibaren haritalar ya pafta ya da atlas halinde basılmışlardır. Bir ölçek içerisinde küçültülerek yapılan haritalar arazi üzerinde bulunan her şeyi gösteremezler.

Ölçek küçüldükçe daha büyük araziyi içine alırken birçok şeyi göstermek imkanından da mahrum kalınmaktadır. Ölçek büyüdükçe daha küçük bir araziyi içine alırken daha çok şeyi gösterme imkanı doğmaktadır. Küçük ölçekliler coğrafya haritaları olup büyük boydadırlar. Çok büyük ölçekli haritalar plan halinde olup kentin her şeyini gösterir. Son asrın harita ve planları bu nedenle birçok paftadan meydana gelmiş olup yurt savunması ve kalkınması ile imar durumu için kullanılmaktadır.

İlk çağ haritaları az bilgiyi içeren küçük boyda basit haritalardır. Orta çağ haritalarında ise efsanelerin ve dinin etkisinde kalınmıştır. Hatta bir sanat eseri gibi hazırlanmışlardır. 14. yüzyılda denizcilerin kullandığı ve rüzgarların yönlerini gösteren "Portolan" adlı haritalar yapılmıştır. Bu haritalarda orta çağın icabı olarak cennet melek Adem Havva rüzgar gülü rozet gibi öğeler bulunurdu.



Bizans döneminde Trakya haritası



Anadolu Mısır ve Tunus haritaları

İlk çağ haritacılığının M.Ö.4000 yıllarında Babil kentinde başladığı (burada bulunan bir kadastro haritası nedeniyle) kabul edilmiştir. Çin'de (M.Ö. 3000) Mısır'da (M.Ö. 1300) Yunan'lılarda (M.Ö.550) haritalara rastlanmıştır. Türk asıllı Biruni'nin 11. yüzyılda yaptığı Denizler Haritası'ndan başka Kaşgarlı Mahmut'un 1072-1074 yılları arasında yazdığı Divan-ı Lugat-it Türk adlı eserinde yer alan daire biçimindeki dünya haritası Türklerin yaptığı ilk haritadır.

Ortaçağ'ın sonuna doğru haritacılık gelişmiştir. Rüzgarları da gösteren Portolan adlı haritaların yapımına başlanmıştır. Yeniçağ ile birlikte silindirik projeksiyonlu haritalara geçilmiştir. Bu dönem yaklaşırken Piri Reis'in 1513 yılında hazırladığı Kitab-ı Bahriye'sinde yer alan iki yüz on beş harita önemli eserlerdendir. 16. yüzyılda Minester 17. yüzyıl başında Coronelli J.Bleau ve aynı yüzyılın başında J. B. Homann ve Katip Çelebi haritacılık tarihinin önemli isimlerindendir. 16. yüzyıldan itibaren coğrafi keşifler yüzünden haritalarda doğruluk arandığı için Merkator adlı projeksiyon sistemi kullanılmaya başlanmıştır.

Bu izdüşüm sistemini Lambert Eckert Bonne ve sonunda Gauss-Kruger gibi sistemler takip etmiştir. Dünya bir koni veya silindir biçiminde kabul edilerek çizimler yapılmıştır. 18. yüzyıldan itibaren Nirengi ağına dayanan doğru haritaların yapımı haritaların kullanma alanını genişletmiştir. 20. yüzyıl başından itibaren ise harita yapımında modern optik ölçme aletlerinin ve hava fotoğraflarının kullanılması ile hassas ve münhanili haritalar elde edilmiştir.

Türkiye haritaları 20. yüzyılın ilk yarısında Bonne ikinci yarısında Gauss- Kruger izdüşüm sistemine göre nirengiye ve hava fotoğraflarına dayanarak münhanili ve renkli olarak yapılmışlardır. Haritaların eski tarihlere doğru gidildikçe bir süs durumunda olduğu bugün ise teknik bir araç haline gelmiş olduğu kabul edilebilir. Haritalar bugün geniş ve derin çekmeceler veya zarflar içerisinde korunduğu gibi camlatılıp çerçeveli olarak duvara da asılabilmektedir.



İstanbul 1925 E.Mamboruy



Beladi Selase 1327 (1911)



Küçük Asya

Koleksiyon için yöre konu yapan basan tarih coğrafya veya yüzyıllar önde tutularak bir ayrım gözetilebilir. Osmanlı Avrupa Türk Anadolu İstanbul haritaları gibi veya ele geçen tarih ve coğrafya haritaları ile atlaslarının koleksiyonu da düşünülebilir.

İstanbul'da Askeri Müze Atatürk Kitaplığı İstanbul Üniversitesi İstanbul Arkeoloji Müzesi Topkapı Sarayı Türk ve İslam Eserleri Müzesi Harp Akademisi Alman Arkeolojisi Süleymaniye Kütüphanesi ile Ankara'da Milli Kütüphane Türk Tarih Kurumu ve Harita Genel Komutanlığı Müzesi'nde zengin harita koleksiyonları bulunmaktadır. Özel koleksiyonlara gelince sayın Cahid Kayra Orhan Türkkan Muhtar Katırcıoğlu İsmail İşmen ve Atilla Ekşinozlugil gibi bir çok isim sayabiliriz.



Bizans döneminde Trakya haritası



Anadolu Mısır ve Tunus haritaları

Bilgipasajı.com

〰〰〰〰🐠

Tuğra

〰〰〰〰🐠

Tuğra

ÇEREZLİK - Osmanlı tuğralı, damgalı, 900 ayar gümüş olan çift gümüş çerezlik. 19.yy 8.5x10.5cm



GÜMÜŞ ZARF - Osmanlı tuğralı, gümüş işli, 2 adet gümüş zarf. 19.yy



GÜMÜŞ ZARFLAR - Osmanlı tuğralı, gümüş işli, 2 adet gümüş zarf. 19.yy



GÜLABDAN - Gümüş üzeri çiçek kabartma ve desenleri mevcut. 20.yy Yükseklik 15 cm


〰〰〰〰🐠

insirah

teşekkürler,gerçekten de çok güzellermiş:)
eski zamanda yapılan şeylerin sanki daha bi ayrı havaları var.
Hayat başladığı noktaya, bittiğinde geri döner! Hayatta her şey noktayla başlar, noktayla biter... Sümeyra Denizli

Tuğra

Kesinlikle  :)

〰〰〰〰🐠

Ay Iıığı

#6


Hz. Muhammed'in s.a.v. kabri şerifine konulmak üzere 150 yıl önce Hindistan'da yapılan inci işlemeli halı, açık artırmada 5.5 milyon dolara satıldı.Halının 1860'larda, varsıl Baroda Mihracesi Gekvar Handi Rao tarafından yaptırıldığı ancak mihrace ölünce Medine'ye gönderilmeyip Hindistan'da kaldığı bildiriliyor.



Bazı uzmanlar iki milyon doğal inciyle bezenen halının fiyatının 20 milyon dolara kadar çıkmasını bekliyordu. Baroda'nın İnci Halısı olarak anılan eserde yüzlerce pırlanta, safir, yakut ve zümrüt taş da bulunuyor. Halıdaki yüzbinlerce minik inciye Basra adı veriliyor. Bunlar zamanında Basra Körfezi'nden toplanmış. Kırmızı ve mavi çiçek motifleri ile bezeli halının ortasında, değerli taşlarla işlenmiş üç göbek var.



Bundan 100 yıl önceki Delhi Fuarı'nda sergilenen halı, daha sonra ailenin bir üyesi tarafından Monaco'ya götürülmüş. Sotheby's müzayede şirketinin Katar'da düzenlediği açıkartırmada halı için açılış 5 milyon dolardan yapılacaktı. Ancak ilginin az olduğu görülünce açılış fiyatı 4.5 milyon dolara indirildi. Alıcının kimliği ise kamuoyuna açıklanmadı


internethaber



Tuğra



Topkapı Sarayı Müzesinde Env. No: 34/649 Porselen çaydanlıktaki "Eser-i İstanbul" damgası



T.S.M. Env. No: 34/649 Eser-i İstanbul Porselen Çaydanlık



T.S.M. Env. No: 34/643 Eser-i İstanbul Porselen Kupalar

Türklerde çini sanatı yüzyıllarca yaşatılmıştır. Türkler Anadolu'ya gelmeden önce yapmış oldukları eserlerinde çini süslemeyi dekoratif unsur olarak kullanarak görkemli eserler vücuda getirmişlerdir. Bunu daha çok cami türbe ve kervansaray gibi mimari eserlerin hac kapılarında mihraplarında pencere pervazlarında yüzyıllarca kullanarak abidevi Türk sanatını ortaya koymuşlardır.

16. ve 17. yüzyıllarda çinide zirveye varıldığını görmekteyiz. Bu dönemde yapılmış olan günlük kullanım eşyaları tabaklar vazolar kâseler günümüzde antikacılarca aranan nadide parçalardır. Hatta günümüzde dahi aynı kalitede yapılamayan İznik çini eserlerinin zamanla kalitesinin düştüğü 18. yüzyılda ise tamamen gerilemeye başladığı görülür.

Bu tarihlerden itibaren yeni bir takım arayışlarla porselen imalatı gündeme gelmiştir. 18. yüzyıldan itibaren Avrupa'da porselen sanatının ileri teknolojisiyle zirveye yerleştiği kaliteli örneklerle kendini gösterdiği bir gerçektir. Avrupa porselen sanatındaki bu gelişim ve kaliteyle birlikte İstanbul'da yapılan bazı küçük imalathanelerde porselen üretimine geçilmiştir.

Bu üretimden verilen örneklerin en az Avrupa porselenleri ayarında ve kalitesinde olduğu elimizde var olan örneklerden anlaşılır. Bu yıllarda İstanbul'da yapılmakta olan üretimin kaliteli ve Türk işi olduğunu göstermek iddiasıyla porselenlerin alt kısımlarında "eser-i İstanbul" damgası kullanılmıştır. Topkapı Sarayı'nda bulunan porselenlerin saraya gelişi 1924 yılında saray müze olunca Asar-ı Atika Müzesi olan Müze-i Hümayun'dan Topkapı Sarayı'na taşınmasıyla olmuştur.

18. yüzyıl başlarından itibaren İstanbul'un Galata Beykoz Eyüp ve Balat gibi semtlerinde küçük atölyelerde porselen imalatı yapıldığı bilinir. Bu imalatın sınırlı sayıda olduğu kalitesinin de yüksek olmadığı bu porselenlerin örneklerinden anlaşılır.

Bu imalattan tespit edilen bir tanesi arkasında "Alimzade Ömer Efendi" damgası bulunan porselen üretimidir.

Bütün bu küçük imalathaneleri bir araya getirip daha kaliteli porselen üretebilmek için Sultan Abdülmecid (1839-61) zamanında Beykoz'da İncirli Köyü civarında Tophane Nazırı Fodosizade Ahmet Fethi Paşa tarafından 1845'lerde adı geçen porselen fabrikası kurulmuştur. Bu fabrika büyük boyutlu olmayıp atölye tarzındadır.

Ciddi manada ilk porselen fabrikası bu atölye olup burada üretilen porselenin hammaddesi olan kaolin Avrupa'dan getirilirdi. Zaman içerisinde ithal edilen bu madenin pahalı olması nedeniyle İstanbul civarında araştırma yapıldığı bilinir.

Hatta Felemenk Tarihinde de Ceneviz ve Felemenk tüccarların gizlice Eyüp civarında kalyonlarına çamur ve kil yükleyip porselen imalatında kullanılmak üzere götürdükleri yazılıdır. Zaman içerisinde de Haliç kıyılarındaki çamur ve kilin seramik ve porselen yapımında kullanıldığı bilinir.

Beykoz İncirli Köyü'nde kurulan bu porselen atölyesinde üretilen porselenlerde "eser-i İstanbul" damgası yer alır. Bu damgayla birlikte İstanbul porselenleri ilk olarak yerli imalatın kaliteli örneklerini vermiştir.

Parçalarına göre eser-i İstanbul porselenleri 2 gruba ayrılır:
1- Mühür basılmış olanlar. Bunlara soğuk damga denir.
2- Boya ile yazılı olanlar. Bir kısmı altın yaldızla bir kısmı ise mavi veya kırmızı boya talik hatla yazılıdır.

Beykoz porselen fabrikasında yukarıda da belirttiğimiz gibi Avrupa Viyana ve Saksonya porselenleri örnek alınarak yapılmıştır. Bu fabrikanın yapımından önce Avrupa'ya verilen siparişlerde doğu zevkine uygun örnekler verilmekle birlikte batı tarzında yapılan örnekler çoğunluktaydı.

Porselenin yanında fayans örneklerinin de verildiği elimizdeki eserlerden anlaşılır. Avrupa ayarında olan bu yerli porselenleri üzerinde damgası olmadığı takdirde Avrupa üretimi porselenden ayırt etmek imkânsızdır.

Fabrikanın küçük olmasıyla birlikte fırın ve ¤¤¤gâhlarında o nispette küçük boyutluydu. Küçük olan bu ¤¤¤gâhların Avrupa porselenlerinin tersine küçük ölçekle eserler üretilirdi.

30 yıl kadar çalışarak çok sayıda şaheser örnekler vermiş olan Beykoz porselen fabrikası o devirde Türklerin porselen sanatında ne kadar başarılı olduğunu göstermesi açısından önem taşır. Burada çalışan ustalar hakkında fazla bilgiye sahip değiliz.



T.S.M. Env. No: 34/657 Eser-i İstanbul Porselen Testi ve Kapaklı Sahan



T.S.M: Env. No: 34/645 Eser-i İstanbul Şekerlik



T.S.M. Env. No: 34/654 Eser-i İstanbul Porselen Sürahi



T.S.M. Env. No: Eser-i İstanbul Porselen Sürahiler



T.S.M. Env. No: 34/1838 Zemini Lacivert olan fayans kulplu testi.



T.S.M. Env. No: 34/648 Eser-i İstanbul Porselen Şekerlik



T.S.M. Env. No: 655 Kapaklı Sahanlar. Kapak tepelikleri incir şeklindedir.

Eserlerin bir kısmı düz beyaz renkte saç örgüsü şeklinde yapılmış bir kısmı ise çok renkli ve yaldızlı süslemelidir. Şekerlikler kupalar testiler sürahiler vazolar gibi örneklerine sahip olduğumuz Beykoz porselenlerinin kapak tutamakları Avrupa'daki örneklerinde olduğu gibi çeşitli meyve (çilek incir erik) sebze (domates biber) veya çiçek (gül papatya) şeklindedir.

Bu imalathanede üretilen porselenlerin günlük kullanım ürünü değil de kaliteli ve göz alıcı dekoratif malzeme olduğu görülür. Pahalı olan bu üretimin lüks malzeme olmasıyla az sayıda yapıldığı dikkati çeker. Pahalı üretim ve devletin içinde bulunduğu ekonomik buhran bakımsızlık ve sipariş borçları ödenemediğinden bu imalathane 25-30 sene sonra kapanmıştır. 1845 yılında Fethi Paşa tarafından kurulan Beykoz Porselen Fabrikası bu konuda deneyimli ustaları bir araya toplamış özel olarak önemli ve iyi bir çalışmayla Türk zevkine uygun taklitten uzak adeta yeni özellikleri olan eserler meydana getirmektir.

antikalar.com
〰〰〰〰🐠

mardin

tugra ellerine saglık bunlar ne güzel bilgiler  diyer arkadaşlarada teşekkürler
ibadetin eftali devamlı olanıdır.