Ölüm Derhal Uçtu Ve Meleklere Kendini Gösterdi

Başlatan attila, 23 Aralık 2008, 19:20:15

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

attila

Aziz: Hak teala, bu ölümü gayet büyük yarattı. O kadar ki, bütün insanlar sayısınca, yeryüzünde bulunan bütün canavarlar sayısınca, ay güneş ve bütün yıldızlar sayısınca ölüme baş verdi. O başların her birinde ikişer göz, ağız ve kulaklar vardır ve bütün yaratılmışlar gibi elleri vardır. Bu heybet ve heyet içinde gayet ulu olur.

Hak Teala, ölümü bütün yaratılmışlardan önce yarattı. Bedenlerden dört bin yıl önce de canları yarattı. Nitekim, Resul-ü Zişan da böyle buyurmaktadır:

اِنَّ اللهَ خَلَقَ اْلأَرْوَاحَ قَبْلَ أْلأَجْسَادِ بِاَرْ بَعَةِ اْلاَ فِ سَنَةٍ

Allahu teala, ruhları cesetlerden dört bin yıl önce yaratmıştır.

Ruhlardan dört bin yıl önce de, yaratılmışların rızklarını yarattı.  Rızklardan üç bin yıl önce de ölümü yarattı. Ölüm, bütün ağızları ve dilleriyle bir kere bağırıp zemzeme edince, bu sesten bütün melekler sersemledirler ve korkuya düştüler. Nihayet, melekler niyaz eylediler:
–– Ya Rab! Bu gürültü ne gürültüdür ki hepimizi korkuya  düşürdü ve tesbihimizi unutturdu.
Hak Teala buyurdu:
–– Bu gürültüyü koparan ölümdür. Yerde ve gökte ne ki varsa, bu ölüm hepsini fani eylese gerektir:

كُلُّ نَفْسٍِ ذَائِقَة الْمَوْتِ
Her nefs, ölümü tadıcıdır.
Ali İmran Suresi 185

Melekler yalvardılar:
––İlahi ! Nolaydı biz onu göreydik.
Hak Teala buyurdu:
––Hazır olun, şimdi görürsünüz.
Sonra, ölüme emretti:
––Ey ölüm… Bütün kanatlarını aç ve ağzınla zemzeme eyle!

Ölüm derhal harekete geçti ve uçtu ve meleklere kendisini gösterdi. Melekler, bu heybet ve azametle ölümü görüp, zemzemesini işitince her biri olduğu yerde baygın düştü. Bir yıl kadar baygın yattıktan sonra kendilerine geldiler ve niyaz eylediler:
––İlahi! Bu ölümden büyük ve heybetli bir şey yarattın mı?
Hak Teala buyurdu:
––Bütün mahlukatım arasında,  bundan büyük kimse yaratmadım.
Sonra, yine Hak Tealanın emriyle ölüm vardı ve yerinde sakin oldu. Hak Teala, melek-ül mevte buyurdu:
––Ya Azrail! Var sen ölümün üzerine müekkel ol. Ne zaman ki kullarımın canını almayı sana emredersem, çek ölümü onun üzerine götür ki, ölümle fani olsun ve ölümün tadını tatsın.
Azrail aleyhisselam, bu emri alınca ölümün yanına gitti:
––Ey ölüm, dedi. Hak Teala, beni sana gönderdi. Hakkın kullarının canlarını alacağım zaman, seni o kimsenin üzerine götüreceğim, sen de bana itaat edeceksin.
Ölüm, kendisine cevap verdi:
–– Hoş geldin, bende sana Allahu Tealanın emriyle itaat ederim. Ama seni de Cebaril’i de, İsrafil’i de, Mikail’i de ve bütün gök halkını da öldürsem gerektir.
Bu suretle Azrail aleyhisselama muti oldu. Azrail aleyhisselam da ölümü Allahu Tealanın buyurduğu yere götürür, hem kimin eceli gelirse ölümü görür, fani olur, toprağa karışarak toprak olur.
Evet, bu ölümün vasfı kaleme gelmez. Bu kadar söylediklerimiz kifayet eder. Maksat, nefse ölümün heybetini bildirmek ve bir korku hasıl etmektir. Nefsi, dünyadan iğrendirip tiksindirmektir.  Ahiret amelleriyle meşgul olmasını temin etmektir. Onun için, bu kadarı yeter.
Fakat, şunu da haber verelim ki, ölümü de Hak teala hazretlerinin emriyle, Yahya peygamber aleyhisselam cennet ile cehennem arasında boğazlasa gerektir.
Ölümün vasfını öğrenmek istersen, ölülere sor ki, sana haber versinler. Şu ölmeden önce ölen kimseler var ya, onlar ölümle buluştular ve

مُوتُ َقبْلَ اَنْ تَمُوتُ
Ölmeden önce ölünüz.

makamına eriştiler. Onlar, kendilerini bu sebeple toprak mertebesine koymuşlar, meskenet evini ihtiyar etmişler ve kanaat kuşağını kuşanmışlar ve dünyanın bütün lezzetlerinden el çekmişlerdir. Onlar, fakir ve sabırlıdırlar. Bu konuda da söylenecek söz çoktur. İnşAllahu Teala şimdi işitirsin.

Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.
Aziz: Kabir, bir karanlık, yalnızlık ve nedamet evidir.. Amma, nedamet ve mihnet ona girmekle değildir. Kabirde olacak işler, kişi suda boğulmuş, ateşte yanmış dahi olsa, hatta yerle gök arasında muallakta bulunsa mutlaka yine başına gelecektir.
Şu var ki, iman ile giden mü’minler, kabir azabı görmeyeceklerdir, denilmiştir.
HİKAYE
Eski zamanlarda bir padişah vardı. Gayet ulü bir padişah idi. Bir gün hastalandı ve bütün saray halkını çağırarak vasiyyet eyledi, dedi ki. — Ey benim vezirlerim, dostlarım, oğullarım ve kullarım! Beni görün ve benim halime bakarak ibret alın. Bu fani ve yalancı sultanlığa aldanmayın, bu fani lezzetlere gönül vermeyin, yarın ibadet ve ahiret amelleriyle meşgul olun, fırsat elde iken hakka kulluk edin, yoksa bencileyin sizler de pişman olursunuz. ‘ölüm, kişiye ansızın geliyor. İnsan, ölüm gelince bütün bildiklerini şaşırıyor. Sağ ve sıhhatte olduğum günlerde kendi kendime: (Yarın zulümden vazgeçeyim, artık adil ve salih olayım. Mevlama miskinlikle varayım, yüzümü gözümü sürerek günahlarımın bağışlanmasını dileyeyim.) derdim. Bugün, yarın derken ömrüm geçmiş haberim olmadı. işte, şimdi ölüm arslanı geldi ve karşıma dikildi, beni pençesine aldı, mecal bırakmadı zebun oldum. Çaresiz dört yanıma bakar dururum. Sakın siz benim gibi olup sonra pişmanlığa düşmeyin, son pişmanlık fayda vermiyor.. Tövbeyi dilden eksik etmeyin, her nefeste tövbe ve istiğfar edin.
Padişah bu öğütlerden sonra şunları söyledi 
Öldüğüm zaman sakın beni kabre koymayınız. Zira, kabir azabından çok korkuyorum. Çok zulümler ettim, tebaamı çok incittim. O sebeple beni mezara koymayınız.
Etrafındakiler sordular: — Peki ne yapalım Padişah, üzgün bir sesle devam etti: — Sarayımın odalarından birisini boşaltın. Beni, çok sağlam bir tabutun içine koyun ve tabutun. kapağını da sıkı sıkı kapayın. İçine su dahi girmesin ve tabutumu o odanın içinde zincirle tavana asın, dedi ve can verdi.
Dediklerini aynen yaptılar. Sağlam bir ceviz tahtasından tabut yaptırdılar, padişahın ölüsünü içine koydular, kapağını sıkı sıkı kapattılar, namazını kıldılar, sarayın odalarından bir münasibini boşalttılar ve tabutu zincirle odanın tavanına, astılar
Akşam oldu, herkes uyudu. Evin içinde gayet korkunç bir ses duyuldu, herkes odalarından dışarı fırladı. Baktılar ki, bu ses tabutun bulunduğu odadan geliyor. Hemen o tarafa seğirttiler. Padişahın tabutunu indirip açtılar ki ne görsihıler? Padişahın başını, büyük bir kara yılan yutmuş. Bu öyle bir yılan imiş ki, o güne kadar bir benzerini gören olmamış. ölünün başını yılanın .ağzından çıkarıp aldılar, yılanı öldürdüler ve tabutu yine yerine astılar. Ertesi gece yine korkunç bir ses işitildı, yine koşuştular ve bu defa gördüler ki, yılan padişahın ölüsünü yarı beline kadar yutmuş. O ifrit yılanı öldürdüler, padişahın ölüsünü ağzından çıkardılar ve yine tabutu yerine astılar
Daha sonraki gece, aynı korkunç ses duyuldu, tabutun bulunduğu odaya vardılar, tabutu açtılar ve gördüler ki, padişahın ölüsü kömür gibi kapkara olmuş. Sabah oldu, gittiler bu meseleyi alimlere danıştılar. alimler dediler ki:
O gördüğünüz kara yılan, padişahın amelidir. Her nerede olursa olsun onu bulur
O zaman, saray halkı, olacak şeyin nerede olursa olsun olacağını anladılar, gidip bir kabir kazdılar ve padişahı oraya gömdüler. Hakkın emrine razı oldular.



insirah

Hayat başladığı noktaya, bittiğinde geri döner! Hayatta her şey noktayla başlar, noktayla biter... Sümeyra Denizli

ozkan.akyurek

çok güzel bi paylaşım ellerine kollarına sağlık...