İlm-i Zahir Ve Batın Farkı

Başlatan Buka, 09 Ekim 2008, 18:08:05

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Buka

İlm-i zahirde zamanının ileri gelenlerinden biri olan Fahreddin Râzî Hazretlerinin ismi bütün islâm âleminde duyulmuştu.
Mavera'ün - Nehir-'den Herat'a geldiği zaman orada bulunan bütün âlim ve salihler hep onu ziyarete geldiler. Etrafında insanların dört dönmesini ve kendilerine son derece itibar etmelerini memnunlukla gören Fahreddin Râzî Hazretleri bir gün :
—  Bizim ziyaretimize gelmeyen de var mı? Diye sordu. Oradakiler:
—  Bir zat vardır ki, köşe-i inzivasına çekilmiş, sizin geldiğinizi duyduğu halde gelmedi, dediler.
Fahreddin Râzî buna hayret etti :
—  Bu kadar âlim ve fazıl zatlar gelip bize ikramda kusur etmezlerken onun böyle yapması nedendir acaba? Diyordu, kendi kendine...
Bir zaman sonra, o muhitin büyüklerinden biri, bir ziyafet tertip edip hem Fahreddin Râzî Hazretlerini, hem de o maneviyat ehli zatı davet etti. Davette yemekler yenip, namazlar kılındıktan sonra sohbet faslı başladı. Sohbet esnasında İmam Fahreddin-i Râzî Hazretleri o zata kendisini ziyarete niçin gelmediğini sordu. O:
—  Seni niçin ziyaret edecektim, dedi. Fahreddiri Râzî Hazretleri:
—  Ben müslümanların imamıyım. Bütün ilim ehli beni ziyaret etti, buyurunca o zat:
—  Duyduğuma göre senin övünmen ilimle imiş. Halbuki ilmin başı Allah'tan korkmaktır. Senin irfanı ilâhiden bilgin nedir? Diye sordu.
Bunun üzerine İmam Fahreddin Râzî Hazretleri Allah'ın varlığına ve kudretine dair çeşitli aklî ve naklî deliller serdetti. İmamı sonuna kadar dinleyen o zat-ı şerif:
—  Sen Allah'ın varlığına delil getiriyorsun. Halbuki delil bir şüpheyi gidermek için getirilir. Oysa Allah (c.c.) benim kalbime öyle bir feyiz ve nur vermiştir ki, oraya Allah'ın varlığına dair şüphe girmesi imkânsızdır, deyince, bu sözler İmam Fahreddin Hazretlerine çok tesir etti ve derhal o zatın ellerine yapışarak himmet diledi.
Ondan sonra, bu zat ona öyle ilim kapıları açtı ki, İmam Fahreddin Râzî, bu himmetle; Tefsir-i Kebir'i yazmak şerefine erdi.

Tasavvufi Hikayeler.
Ey Beytullah'a sefer edenler, yol tutup gidenler,
Siz bedenlerinizle yürürken, biz yürürüz ruhlarımızla.
Kalmışsak; bizi bağlayan, özrümüz, kaderimizdir.
Özrün kalmaya zorladığı, bırakmadığı bir kimse, 
Bil ki, sefer etmiştir; o da yolcularla gitmiştir.