Kur'an-ı Kerim'e, Şer-i Kitaplara ve Allah'ın İsmine Tazim

Başlatan zaman_1453, 22 Temmuz 2008, 02:19:58

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

zaman_1453

KUR’AN-I KERİM’E, ŞER’İ KİTAPLARA VE Allah’IN İSMİNE TAZİM

       
Kur’an-ı Kerim Allahü teala’ nın kelamı olduğu için ona ne kadar çok hürmet ve tazim gösterilse azdır. Kütüphanede bütün kitapların üst tarafına hususi bir yere konulmalıdır veya özel bir kılıfla yüksekçe bir yere duvara asılmalıdır. Cildi bozuk ve dağınık olmamalıdır. İçine yazılı bir şey koyulmamalıdır.
       Cünüp kimsenin Kur’an-ı Kerim kastı ile onu okuması haramdır. Muhtar kavle göre isterse bir ayetten az olsun. Eğer sena ve dua kastıyla okursa veya öğretmek için kelime kelime okursa esah kavilde helal olur. Sena ve duayı kast ederek fatihayı cenazede okursa mekruh olmaz. “muhtar kavle göre” tabirinden anlaşılıyor ki meselede sahih kabul edilmiş iki kavil vardır. Birincisi burada zikredilendir. İkincisi de “Bir ayetten az olursa cünübün okuması caizdir” kavlidir. Bunu Kemal ibni hümam tercih etmiştir. Zira “Bir ayetten az okuyan namazın cevazı babında Kur’an-ı Kerim’i okumuş sayılmaz, burada da öyledir.” demiştir. Ben derim ki ihtilafın mahalli ayet uzun olmadığına göredir. Eğer ayet uzun olursa yarısı bir ayet gibidir.
        Hayızlı ve nifazlı kadın da Kur’an-ı Kerimi okuması hususunda cünüp gibidir. Cünüp kimsenin veya hayızlı muallimenin Kur’an-ı Kerimi kelime kelime öğretmesi helal olur. Kelime kelime öğretmekten maksat iki kelimenin arasını kesmek, kesik kesik okumaktır. Bu kerhinin kavline göredir. Tahavinin kavline göre yarım ayet okuyabilir.
        Cünüp olan kişiye Kur’an-ı Kerim okumak haram olduğu gibi kılıfsız mushafı tutmak, namaz kılmak, kabeyi muazzamayı tavaf etmek ve mescide girmekde haramdır. Hayızlı ve nifazlı kadına bu beş şey haram olduğu gibi oruç tutmak, cima etmek ve göbeğinin altından dizlerinin altına kadar olan yerinden kocasının menfaatlenmesi de haramdır. Abdestsiz olan kişiye ise üç şey haramdır ki bunlarda; Namaz kılmak, tavaf yapmak ve kılıfsız olarak mushafı tutmaktır. Cünüp olan veya abdestsiz olan kişinin mushafı tutması ve Kur’an-ı Kerimin ayetlerinden üzerinde bir şey yazılı olan bir şeyi tutması haramdır. Cünüp, hayızlı ve nifazlı kimselerin Tevrat, Zebur ve İncili okuması da mekruhtur. Zira hepsi Allah’ın kelamıdır. Bunların değiştirilen yerleri belli değildir. Tefsir, mushaf gibidir. Diğer şer’i kitaplar değil. Lakin hulasada “Hadisi şerif ve fıkıh kitapları da böyledir” denildi. Esas olan ise Ebu Hanife indinde mekruh olmamasıdır. Sahih olan mushafın yazı bulunmayan beyaz kenarlarına dokunulması da caiz olmaz. Ancak Mushafa bitişik olmayan bir kap veya kılıf ile tutulursa haram olmaz. Cünüp, abdestsiz ve haizin giydikleri elbiseleri ile Kur’an-ı Kerimi tutmaları mekruhtur. Bazı alimler mekruh değildir dedi. Cünüp, abdestsiz ve haizin tefsir, hadis ve fıkıh kitaplarını tutması da mekruh olur.
           Kur’an-ı Kerim Farsça veya başka bir dille yazılmış olsa onu tutmakta İmamı Azama ve sahih kavil üzere İmameyne göre mekruhtur. Kendisinde Kur’an-ı Kerim’den başka Allahü teala’ nın zikri bulunan şeyleri tutmakta mekruh olur. Cünüp olan kimse yazdığı sayfa elinde olmasa bile ve yazarken elini de koymasa ve yazdığı bir ayetten eksik olsa da yine Kur’an-ı Kerimi yazamaz, mekruhtur. Cünüp, hayız ve nifazlı kimselerin Kur’ana bakmaları mekruh değildir. Abdesti olmasa bile küçük çocuklara öğrenmeleri için Kur’an-ı Kerimi vermekte beis yoktur. Sahih olan budur. Lakin Kur’an-ı Kerime yapışık olmayan bir kap ile kaplayıp vermek daha güzel olur.
        Üzerinde Allahü tealanın ismi yazılı kağıdı bir şeyde kullanmak mekruhtur. İster iç tarafta ister dış tarafta olsun üzerinde Allah ismi yazılı cüzdanı kullanmak bunun hilafınadır. Böyle bir cüzdanı kullanmakta kerahet yoktur.
        Üzerinde fıkıh veya kelam yazılı bir kağıda bir şey sarmak caiz değildir. Tıp ilmi yazılı kağıda bir şey sarmak caizdir.
        Bir kimsenin yolculuk esnasında mushafı korumak kastıyla başının altına koymasında beis yoktur. Ancak bu niyet ile olmazsa mekruh olur. Kur’an-ı Kerimin bulunduğu veya asılı olduğu tarafa doğru ayak uzatmak eğer aynı hizada değilse mekruh olmaz. Aynı hizada ise mekruh olur. Kasten ve istihfaf tarikiyle (hafife almak yoluyla) ayağını Kur’an üzerine koyan kafir olur. eğer böyle olmazsa kafir olmaz. Lakin günahkar olur.

Eskiyen ve kullanılmayacak durumda olan Kur’an-ı Kerim ve diğer şer-i kitaplar

        Bir kuranı kerim eskir, yırtılır, okunmaz hale gelir ve onun zayi olmasından korkulursa temiz bir beze sarılıp üzerine necaset atılmayacak ve üzerine basılmayacak bir yere Müslüman defnedilir gibi defnedilir. Zehirâ isimli kiyapta “Defnedildiği yere lahd yapmak ve toprak atmadan üzerini bir şeyle kapatmak lazımdır. Hemen çukur açıp üzerine toprak atmak Kur’an-ı Kerimi tahkir olur.” Dedi. Yani üzeri tavan gibi yapılır ki üzerine toprak dökülmesin. İşte bu en güzel olandır. Kuranı Kerim eskiyip okunmaz hale gelince yakılmaz. Buna İmamı Muhammet Şeybani (ra) siyeri kebirinde işaret etti. Biz bunu alırız. Sair şer-i kitaplara gelince; bunlardan Allah teala’nın, meleklerinin ve peygamberlerinin isimleri silinerek kalan yerleri yakılabilir veya onları oldukları gibi akarsuya atmakta bir beis olmadığı gibi gömmekte de beis yoktur, hatta daha iyidir. (FETAVİLHİNDİYE C.1 S39,C.5 S 317.318 – DÜRRÜL MUHTAR C.1 S.172 – REDDÜL MUHTAR C.1 S.172 – HİDAYE C.1 S.31)

müteallim

Kur`an`ı Arapça Okumanın Hikmetleri
Kur`an-ı Kerim`i indirildiği Arapça ile okumanın fayda ve hikmetleri sayılamayacak kadar çoktur. Onlardan sadece bir kaç tanesini arz ediyoruz:
1. Kur`an`ı orijinal Arabçası ile okuyan ibadet etmiş olur, bu okuma insanı Allah`a yaklaştırır, anlamaksızın dahi olsa okuyorsa sevap kazanır. Anlayarak okuyan ise ücret üstüne ücret elde eder. Yüce Allah`ın:




"Allah`ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık sarfedenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler. Çünkü Allah, onların mükafatlarını tam öder ve lütfundan onlara fazlasını da verir. Çünkü O, çok bağışlayan, şükrün karşılığını bol bol verendir."1 âyet-i celilesinde de ifade edildiği gibi, Allah`ın kitabını okuyanlar methedilmiş, Kur`an`ı mücerret okumak dahi namaz kılmak gibi ibadetlerden sayılmış, hatta Kur`an tilaveti namaz kılmak gibi çok önemli bir ibadetten önce zikredilmiştir.
Hz. Peygamber (a.s.m)`da: "Kim Allah`ın kitabından bir harf okursa onun için bir hasene vardır. Bir haseneye on misli sevab verilir. Ben Elif Lam Mim bir harftir demiyorum. Elif bir harftir, Lam bir harftir, Mim bir harftir diyorum."2 hadislerinde Kur`an`ı bizzat okumanın ibadet sevabı kazandıracağına dikkat çekmişlerdir. Ki, Kur`an bu özelliği ile ayrıcalık kazanmış, başkalarına fark atmıştır.
2. Kur’an-ı Kerim’i Arapça okumak, Allah`ın bundan önceki kitaplarının başına gelen tebdil ve tahriften O’nu korumak içindir. Cenab-ı Hakkın mânâsını anlamasa dahi Kur`an`ı okuyanlara büyük mükafat va`d etmesi, Kur`an`ın koruması ve bekası için en mühim saiklerden biri olmuştur.
Onun için insanlar Kur`an okumaya aşırı düşkünlük göstermişler, hatta bir kısmı Kur`an`ın hâfızı olmuştur. Kıraatın, Kurra ve hafızların çoğalıp her tarafa yayılması, Kur`an`ın dillerde deveranını netice vermiştir. Dolayısıyla hiç kimse onu değiştirmeye cür`et edememiş, çünkü Kur`an`ın ârifleri tarafından şiddetle kınanacağını hesaba katmışlardır. Nitekim buna cüret eden İslâm düşmanları, Kur`an ârifi, âlimi, kurra ve hâfızları tarafından ağızlarının payını almışlardır.
3. Müslümanlar arasında dil birliğini sağlamak, dinî birliklerini kuvvetlendirmek, aralarında anlaşma ve yardımlaşma vesilelerini kolaylaştırmak, böylece saflarını kuvvetlendirmek, güçlerini artırmak, sözlerini yüceltmek.
Bu ilahî ve yüce bir siyasettir. Bu siyaset başarılı olmuştur.
4. Devamlı okuyanın yavaş yavaş düşünme ve anlamaya da yol bulacağını sağlamak ve onunla amel etme imkanını temin etmek. Bu gün onu gafil okuyan, yarın onu hatırlayarak, düşünerek okur, yarın düşünerek okuyan da onun rehberliğinde amel etmeye başlar. Böylece okuyucu bir dereceden daha yüksek bir dereceye intikal eder.3
Şimdi Sorabilir miyiz?
Şimdi şu soruyu sorabilir miyiz?
Kur`an`ın orijinal Arabçasını istemeyenler veya Türkçe Kur`an isteyenler bu saydığımız maddelerin aksini söyleyebilirler mi? Yani müslüman oldukları halde:
Biz Kur`an`ın Arabçasını okumanın ibadet olduğuna inanmıyoruz, ondan sevab da beklemiyoruz, diyebilirler mi?
-Ve yine diyebilirler mi ki, bizim, Kur`an`ın kıyamete kadar korunması, tahrif ve tağyirden uzak kalması gibi, müslümanların birliğini korumak gibi bir derdimiz yok, diyebilirler mi?
-Müslüman oldukları için bunu diyemeyeceklerdir. Diyemeyeceklerine göre Kur`an`ın Arabçasına sahip olmalıdırlar, Türkçe ibadet, Türkçe Kur`an, Türkçe kâmet gibi basit, hiç bir ilmî ve dinî değeri olmayan heva ve heveslerden vazgeçmelidirler.

-"Çünkü aziz Kitab`ın, arşını terk etmesi mümkün değildir. Onun arşı Arabçadır. Kur`an`ı o arşa oturtan da Yüce Allah`tır. Padişah tahtını boşaltırsa izzet ve kuvvetten padişah için ne kalır? İşte bu Kur`an`ı Allah, sözlerin padişahı yapmış, ona i`caz tâcını giydirmiş, onun Arabçasını da bu i`caz ve i`tizaza bir ayna yapmıştır.4



"O bir Kitab-ı Azizdir. Ne önünden ne arkasından batıl ona yaklaşamaz. O, çok övülen hikmet sahibi Allah`dan indirilmiştir."5
-Biz milletimizi, vatanımızı, milli değerlerimizi, Türkçemizi seviyoruz. Ama aynı zamanda biz en mukaddes varlığımız olan Dinimizi, Kur`an`ımızı ve Kur`an`ın dili olan Arabçayı da seviyoruz.
-Türkçe ibadet konusunda ısrar edenler Arabçaya olan düşmanlıklarını da îlan ve itiraf etmektedirler. Arapçaya olan düşmanlıklarından nerdeyse Kur`an`a da düşmanlıklarını söyleyecekler ama hamdolsun ki, bir İslâm ülkesinde yaşamakta ve kendilerinin de müslüman olduklarını söylemektedirler.
-Zaman zaman öylesine garip tutum ve tavır içine girmektedirler ki, ırkçılık sevdasından mıdır yoksa din düşmanlığından mıdır sözü: "Neden Kur`an Türkçe gelmedi de Arabça geldi, neden Peygamber Araplardan çıktı da Türklerden çıkmadı?" demeye getiriyorlar. Bu benim aklıma şu ayeti getirdi:




"İsrailoğulları Hz. Musa (a.s)`ya: "Ey Musa, onların tanrıları olduğu gibi, bizim için de bir ilah yap." dediler. Musa: "Gerçekten siz cahil bir toplumsunuz." dedi.6 Halbuki bu tavır ve anlayış ne kadar yanlıştır.
-Biz aciz bir mahluk olarak, âlemlerin Rabbi ve Hâlıkı olan Allah`ı yargılamaya hakkımız var mı?
-O Allah, dilediğini yapmakta ve istediği gibi hükmetmede serbest olmasaydı Allah olamazdı. O böyle yapmışsa mutlaka bunun bir hikmeti vardır, deyip Allah`ın hükmüne boyun eğmemiz gerekir, müslümana da yakışan budur.
-İmam Şafii`nin Risalesinde şu ifadelere rastlıyoruz:
Arap olmayanların, Arap lisanına tâbi olmaları gerekir. Çünkü o bütün insanlığa elçi olarak gönderilen Allah Resulu (a.s)`nün dilidir. Onun dinini kabul edenler dilini de seve seve kabul ederler.
-Her müslüman elinden geldiği kadar Arap dilini öğrenmesi lazımdır. Ta ki, Allah`dan başka ilah olmadığına, Muhammed`in O`nun kulu ve Resulu olduğuna şehadet edebilsin. Allah`ın kitabını okuyabilsin, tekbir ve tesbihlerle Allah`ı zikredebilsin.7
-Yüce Allah Peygamberini Türklerden, kitabını da Türkçe gönderseydi bu sefer de başka milletler neden peygamber bizden çıkmadı, kitab bizim dilimizle gönderilmedi diyebilirlerdi ve bu soruların ardı arkası kesilmezdi.
-Öyleyse bize düşen Allah ne yaparsa doğru yapar deyip O`nun son Peygamberinin dinini ve dilini benimsemek, onu anlamak ve o istikamette yaşamaktır. Hepsi bu kadar.
Bu Gün Gelinen Nokta
Kur`an, Türkçe`yi kanatlandırmış ve Kur`an`ın ana kavramlarını, fiillerini, tabirlerini ve kültürünü hayranlık uyandıracak bir marifetle Türkçe`ye taşıyan ecdadımızın kendi dillerini beynelmilel ve beynel İslam çapta bir kemal derecesine ulaştırmıştır. Dil ırkçılarının Türkçe`den kovmaya çalıştıkları şey Arapça`dan ibaret değildi; onlar Türkçe`deki Kur`anî kültür ve muhtevayı kazımaya kararlı idiler.8
-Bu gün artık gelinen nokta ve hâkim olan kanaat şudur: Kur`an Arapçasız olmaz. Arapça`nın dışında bir dille ortaya konan da Kur`an sayılmaz. Çünkü Üstad Bediüzzaman`ın ifadesiyle "Lisan-ı nahvi olan Arapça`dan başka Kur`an`ın meziyetlerini ve nüktelerini hiçbir lisan muhafaza edemez."
Kaynaklar:
1. Fatır, 35/29-30.
2. Tirmizi Hakim`de bunun bir benzerini merfu olarak rivayet etmiştir. ez-Zerkanî, s. 129.
3. Ez-Zerkânî, Muhammed Abdul`azim, Menâhilu`l-İrfan fi Ulûmi`l-Kur`an, ty., s. 129-130.
4. ez-Zerkanî, a.g.e., s. 137.
5. Fussilet, 41/42.
6. A`raf, 7/138.
7. ez-Zerkanî, a.g.e., s. 151.
8. Alkan, A. Turan, "Kur`an`ın Kanatlandırdığı Türkçe", Zaman Gazetesi, 27 Kasım 1997.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik