Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Sağlık Bilgileri

Başlatan müteallim, 20 Şubat 2005, 04:02:36

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 6 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Tuğra


Saman nezlesi olarak bilinen Seasonal Alerjik Rinit'in en belirgin formu, mevsimsel olarak, genellikle sonbahar ve ilkbaharda bazı polenlere yanıt olarak gelişir.



Seasonal alerjik rinit (SAR Saman nezlesi), çocuk ve erişkinlerin yüzde 10-15′ini etkileyen sık görülen bir durumdur.

Tipik olarak burun tıkanıklığı, burun akıntısı, hapşırık ve burun kaşıntısı belirtileri vardır. Kaşıntı, kızarıklık ve sulanma gibi göz belirtileri (alerjik konjunktivit) sıklıkla mevsimsel alerjik rinite eşlik eder.

Perennial alerjik rinit (PAR) denilen bir ikinci tip ise ev tozı akarı ve hayvan deritüy döküntüleri gibi ev içi alerjenlerinden bir veya daha fazlasına yanıt olarak tüm yıl boyunca görülür.

Mevsimsel tipe göre daha az dramatik olmasına rağmen, bu durum sıklıkla süregen şiddetli burun tıkanıklığına yol açar.

Her iki alerjik rinit formu da, sıklıkla, burun ve sinüslerin ikincil enfeksiyonlarıyla daha karmaşık hale gelir.

sağlık ve güzellik
〰〰〰〰🐠

Tuğra

Kurşun yarası ve trafik kazası gibi durumlarda, kişide oluşan iç kanamayı en aza indirebilen bir antikorun keşfedildiği bildirildi.  



ABD'deki Oklahoma Tıp Merkezi Vakfında (OMRF) görevli bilim adamlarının yaptığı araştırmada, iç kanamanın büyük bölümünden "histon" adında bir proteinin sorumlu olduğu ve söz konusu antikorun histonun bu kabiliyetini engellediği görüldü.

Nature Medicine dergisinde yayımlanan araştırmada, antikorun, hastalıkların tedavisi ve ciddi yaralanmalarda yeni tedavi yöntemlerine ışık tutabileceği belirtildi.

Araştırma çerçevesinde, farelerde sepsis (yaygın enfeksiyon) oluştuğunda, kanlarında histonun yüksek seviyelerde seyrettiği ve aynı durumun primatlarla insanlar da gözlendiği bildirildi.

Histon, normalde DNA dizilerinin etrafında toplanan bir hücrenin çekirdeğinde yer alıyor. Hücre, yaralanma ya da hastalık nedeniyle zarar gördüğünde, serbest kalan histon kan sistemine girerek, damarlara zarar vermeye başlıyor. Bilim adamları, bunun hayati tehlike arz eden, kontrol altına alınamayan iç kanama ve dokulardaki sıvı birikiminin nedeni olduğuna inanıyor.

veteknoloji.com
〰〰〰〰🐠

enfa

Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Güzelipek, çay ve kahvenin, sigara içenlerde beyin felci riskini azalttığını söyledi.

Uzm. Dr. Mehmet Güzelipek, çayda bulunan 'Alfa tokoferol' isimli antioksidan bir maddenin özellikle atar damar sertleşmesi oluşmasını engelleyerek tıkayıcı tip beyin felçlerinin riskini yüzde 21 azalttığını belirtti. Güzelipek, "26 bin 500 erkek üzerinde yapılan bir çalışmada bilim adamları, günlük çay ve kahve tüketiminin hem damar tıkanması hem de beyin kanaması şeklindeki beyin felçlerini, özellikle, sigara içen erkeklerde azalttığını tespit ettiler. Şaşırtıcı gibi görünen bu sonuç ülkemiz için de
oldukça önemlidir" dedi.

Kahve ve çayın oldukça kuvvetli bir antioksidan olan fenolik bileşenler içerdiğini anlatan Dr. Mehmet Güzelipek, şunları söyledi:
"Beyin kanaması veya beyin damar tıkanması sonucu oluşan felçlerin en önemli nedenlerinden birisi, damar sertliği sonucu damar yapısının, elastikiyetinin bozulması nedeniyle pıhtı plakları oluşması ve bu pıhtıların beyindeki ana atardamarı tıkaması veya damar cidarlarının yırtılması sonucu beyin kanamasıdır. Çayda bulunan alfa tokoferol isimli antioksidan bir madde özellikle aterosklerotik (atar damar sertleşmesi) plakların oluşmasını engelleyerek tıkayıcı tip beyin felçlerinin riskini yüzde 21
azaltıyor. Günlük 2 fincan kahve tüketimi ise içerdiği fenolik bileşenler yardımıyla yemek sonrası ani kan şekeri yükselmelerini önleyerek insülin duyarlılığını artırıyor. Bu da damar cidarında iltihaplanma nedeniyle oluşan aterosklerotik plakların oluşmasını engelleyerek özellikle beyin kanamalarını yüzde 23 azaltıyor."

Fatsa Çınar Tıp Merkezi Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Güzelipek, Türkiye'nin çay ve kahve tüketimi açısından oldukça şanslı olduğunu ifade ederek, çay ve kahvenin faydalarını şöyle sıraladı:
"Günlük 4-5 bardak, klorsuz içme suyuyla 15 dakika demlenmiş siyah veya yeşil çay tüketimi, ayrıca 2 fincan Türk kahvesi tüketimi beyin sağlığımız için oldukça faydalıdır. Şekersiz olarak tüketirsek, üstelik sigaradan uzak durursak faydalarının daha da artacağı açıktır. Ayrıca kahve ve çayın hafıza, dikkat ve zihin yorgunluğu üzerinde de oldukça yararlı etkileri vardır. Bu sonuçların kadınlarda da benzer şekilde olacağı tahmin edilmektedir. Sonuç olarak, günlük kararınca tüketilen çay ve kahve beyin
sağlığımız için oldukça faydalıdır."

Habertürk

Zaman diyorum, biraz daha zaman.Dilimin ucundaki kelimeler bu kış donmazsa bir dahaki yıl uçmayı öğrenecekler!

Tuğra


Kalp sağlığınızı korumak ve kanser hücrelerini durdurmak için mutlaka tüketin...



Nar ekşisinin faydalarının saymakla bitmeyeceğini söyleyen Dr. Murat Buran, "Nar ekşisinin özellikle kış aylarında bol bol tüketilmesi gerekir. Adeta antibiyotik olan nar suyu, özellikle bağışıklık sistemini güçlendirerek vücudu pek çok hastalıktan koruyor. İçerdiği bazı maddelerle kolesterol ve şekeri de dengeleyen nar ekşisi, kalp sağlığını koruduğu gibi, kanser hücrelerinin de gelişmesini engelliyor " diye konuştu.

Haber3
〰〰〰〰🐠

Tuğra

Pamuk üretilirken hangi zehirlere maruz kalıyor? En sağlıklı pamuk hangi pamuk? İşte cevapları...



Pamuk üretimi dünyadaki tarım üretiminin %3 ünü temsil eder, ancak üretim esnasında  büyük miktarda kimyasal pestisid ( böcek ilacı) kullanılmakta.

Bu açıdan pamuk, birim alan başına diğer bütün ekinlere kıyasla üretiminde en fazla kimyasal ilaç kullanılandır ve dünya böcek ilacı üretiminin %16' sı pamuk üretimi için kullanılmakta.

Bu kimyasallar pamuğun verimli büyümesine engel olan böcekleri hedefler ancak, bu esnada toprak tarafından emilmekte,  yüzey sularını ve havayı kirletmektedirler. Kimyasal gübre kullanılan topraklar suyu daha az tutarak, su kaybına neden olmaktadır.

Pamuk üretiminde kullanılan kimyasasalların pek çoğu sinir sistemimize zarar veren kansorejen maddelerdir. Pestisidler, pamuğun liflerine yerleşir, yıkama ile kaybolmaz ve cildimiz tarafından kolayca emilime uğrar. Bütün bunlara rağmen, pamuk kumaş üretiminde en çok tercih edilen ham maddedir.

Organik Pamuk genetik olarak modifiye edilmemiş bitkilerden böcek ilacı, kimyasal gübre gibi toksik maddeler kullanılmadan üretilen pamuktur.

Organik tarım ürünleri, uzun vadede astım ve kanser gibi rahatsızlıklara neden olan ve toprağı, havayı, suyu ve besinlerimizi kirleten sentetik böcek ilaçlarına maruz kalmamıza engel olarak bizi ve ekosistemizi korur.

Organik pamuk kullanmayı tercih etmek, kendinizin, çocuğunuzun sağlığının ve üzerinde yaşadığımız gezegenin geleceği  hakkında düşünmek demektir. Yıllardır süregelen zirai uygulamalar, tehlikeli böcek ilaçları ve gübrelerin kullanılması, genetiği değiştirilmiş mahsullerin yetiştirilmesi organik tarım yöntemlerinin uygulanması ile geri çevrilebilinir.

Organik üretim mantığını benimsemiş üreticiler ile iş yaparak, doğaya karşı gelmek yerine, doğa ile iş birliği yapıyoruz. Organik ürünler yiyeceklerimizin, tekstil ürünlerinin ve kozmetiklerin içinde gereksiz katkı maddelerinin kullanılmaması anlamına gelir.

ntvmsnbc
〰〰〰〰🐠

Tuğra


Avrupa Grip Gözlem Komitesi ve Avrupa Hastalıktan Korunma ve Kontrol Merkezi'nin 'A-H1' adlı yeni bir tür grip virüsünün salgın haline geldiğini açıklamasıyla birlikte, grip virüsü tekrar mercek altına alındı.

Gribin, influenza virüsünün yol açtığı bir solunum yolu hastalığı olduğunun bilindiği gibi antibiyotiklerin bu konuda herhangi bir faydası olmadığını belirten Vehbi Koç Vakfı (VKV) Amerikan Hastanesi Check - up uzmanı Dr. Hayri Aydın, bütün üst solunum yolu şikayetlerinin de grip olmadığını söyledi.

Genel olarak gripte ateş, burun akıntısı, boğaz ağrısı, kas ve eklem ağrıları, öksürük, halsizlik gibi şikayetlerin görüldüğünü ifade eden Dr. Aydın, 'Bunların diğer solunum yolu virüslerinin de ürettiği şikayetler olduğu düşünülecek olunursa ayırım yapmak çok kolay değil.

Ancak gripte genellikle bu belirtiler biraz daha ağır seyreder. İnfluenza virüsüne karşı yeni antiviraller geliştirilmiştir.

Bunlar özellikle ilk 24-48 saat içinde alındığı zaman etkinlikleri olan, hastalığın daha hafif ve daha kısa sürmesini sağlayan ilaçlardır.

Grip olduğunu düşünen insanların bir an önce bir doktor ile görüşmesi ve bu konuda önerilerini alması uygun olacaktır' dedi.

Aydın, bol bol C vitamini içeren meyveleri tercih etmenin grip önleme konusunda yapabilecekler arasında yer aldığını belirterek, 'Grip virüsü, hastalıklı insanların virüsü olduğu vücut salgılarına dokunmuş olan elleri ile başka yerlere dokunmaları ve daha sonra burayla temas eden sağlıklı insanların ellerini ağız ve burunlarına götürmeleri ile vücuda girer.

Gripten korunmak için özellikle elleri sık sık yıkamalı. Eğer yıkamak mümkün olmuyor ise alkol bazlı dezenfektan, temizleyici maddeler ile temizlemeli. Hastalığı olanların topluluklara karışmaması, özellikle çocukların okula gönderilmemesi önemli olacaktır' diye konuştu.

Real Age- Ozan Vural
〰〰〰〰🐠

Tuğra


Ateş yükselmesinde size yardımcı olacak bazı bitkiler...

Vücut ısısının 37.5 dereceden yukarı çıkmasına ateş yükselmesi denir. Ateşin yükselmesi ile birlikte; üşüme, titreme, baş ağrısı, iştahsızlık ve vücut kırgınlığı görülür.

Bazı bitkiler ateş düşürmek için çok faydalıdır. İşte ateş düşürücü pratik bitkisel formüller :

1-Kaynatılan ıhlamurdan bir bardak alınarak içine 1 çay kaşığı dolusu nane konulur.10 dakika demlendirilen karışımdan içilirse ateş düşer.

2-Maydanoz, kantoron, pelin yaprağı, okaliptus yaprağı ile kuru erik hoşafı yapılarak içilmelidir.

3-Bir bardak kaynar suya 5 gram ufalanmış ebegümeci konulur.10 dakika demlendirilir ve günde 3 bardak içilir.

4- Bir bardak kaynar suya 10 gram civanperçemi konularak 10 dakika demlendirilir ve günde 2-3 bardak içilir.

Haber3
〰〰〰〰🐠

Tuğra


Grip geçiren insanların direnci, aşı olanlara göre daha fazla...

Hollandalı araştırmacıların son bulgularına göre, grip geçiren insanlar, özellikle de çocuklar, bu hastalığa karşı vücut direncini aşı olanlara göre daha fazla artırıyor.

Alman "Frankfurter Allgemeine Zeitung" gazetesinin internet sayfasında yer alan habere göre, Rotterdam Üniversitesi Erasmus Tıp Merkezinden virolog Rogier Bodewes, gribe karşı aşı yaptırmamanın daha faydalı olabileceği görüşünü dile getirdi.

Araştırma sonuçlarını "The Lancet Infectious Diseases" adlı tıp dergisinde yayımlayan Bodewes, gribin atlatılmasından sonra vücudun bağışıklık sisteminin çok daha fazla geliştiğini, bunun özellikle çocuklarda gelecekleri için faydalı olabileceğini belirterek, bu nedenle sağlıklı çocuklara aşı yapılmasının ne kadar doğru olacağının düşünülmesi gerektiğini ifade etti.

Hollandalı araştırmacılar, bir grup fare üzerinde yaptıkları araştırmada, bazı farelere mevsimsel grip aşısı verdikten sonra tüm farelere belirli bir dozda kuş gribi virüsü aşıladı. Mevsimsel grip aşısı yapılan farelerin, bu aşının uygulanmadığı farelere göre daha fazla sayıda öldüğü belirlendi.

Haber3
〰〰〰〰🐠

Tuğra


Hastanelerde doktorların yazdığı her 10 reçeteden birinin hastalara zarar verebilecek yanlışlar içerdiği ortaya çıktı.

Daily Telegraph'taki habere göre, Genel Tıp Konseyi'nin sponsorluğundaki araştırmaya göre, hatalar gerekli ilacı yazmayı unutmak, yanlış doz vermek, hastanın alerjilerini dikkate almamak, okunaksız yazmak gibi hataları kapsıyor.

Araştırma çerçevesinde İngiltere'deki 19 hastanede yazılmış 124 bin 260 reçete eczacılar tarafından incelendi ve 11 bin 77 hata tespit edildi.

Eczacıların tespit edemedikleri hataların sayısının bilinmediği, bu nedenle saptanan hataların "asgari" olduğu belirtildi. Hatalarıyla ilgili doktorlarla yapılan görüşmelerde, bazı doktorlar hatalarını kabul ederek bunları eczacıların düzeltmesini beklediklerini söylediler.

HER 20 HASTADAN BİRİ RİSK ALTINDA

Araştırmada, hatalı reçetelerin yaklaşık yüzde ikisinde ölümcül hatalar bulunduğu tespit edildi. Her 20 hatadan birinin ciddi olduğu, çünkü bunlarda dozun ya çok düşük ya da zehirleyici etkisi olacak kadar yüksek yazıldığı, reçetelerin yarısından fazlasında ise gerekli ilaç verilmeden hastanın gönderildiği belirlendi.

Manchester Üniversitesi'nden bir ekibin yaptığı araştırmada, sonuç olarak yanlış yazılan reçeteler yüzünden hastalara ciddi zarar gelmediği, bunun sebebinin de muhtemelen eczacıların ilaçlar verilmeden önce reçeteleri kontrol etmeleri olduğu belirtildi.

Genel Tıp Konseyi başkanı ve Notthingham Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Peter Rubin, yeni mezun doktorların reçetelerinin yüzde 8,4'ünde hata yaptıklarını, ikinci meslek yıllarındaki doktorlarınsa her 10 reçeteden birinde hata yaptıklarını söyledi.

Haber Aktüel
〰〰〰〰🐠

Tuğra


İçeriğinde alkol bulunan gargaralar ağız kanseri riskini artırabiliyor.

İngiliz bilim adamları, içeriğinde alkol bulunan ve ağız çalkalamak için kullanılan gargaraların ağız kanseri riskini artırabildiğini ortaya koydu.

Newcastle Üniversitesi uzmanlarının araştırmalarına göre bu gargaralarda bulunan yüzde 26 oranındaki alkol ağızda yanma, kuruluk ve acıya neden olarak ağız kanseri tehlikesini yükseltebiliyor. Vatan'ın haberine göre; Gargaralarda kullanılan alkol bakterileri yok etmeye yardımcı olmuyor.

Mentol ve benzer bakteri öldürücülerin daha aktif bir hale geçmesi için tercih edilebiliyor. Ancak alkoldeki "etanol" maddesi kanser hücrelerinin gelişimini tetikliyor. Ve özellikle sigara ve gargarayı bir arada kullananlarda risk daha da artabiliyor.

Patlama yapan ağız kanseri vakalarının da bu gargaralardan kaynaklanabileceği tahmin ediliyor. Uzmanlar, "İçeriğinde alkol olmayan gargaraları tercih edin" diyor

Haber3
〰〰〰〰🐠

İsra

Biz doktorlar hastalara yasak koymaya bayılırız. Mide şikayetiniz mi var?... Sakın acılı yemeyin... Beliniz mi ağrıyor?.. Hemen sporu bırakın.. Dizinizde sorun mu var? Sakın koşmayın...

Reflü hastalığında; mide asidi, çeşitli nedenlerle yukarı kaçarak yemek borusu ve boğazı tahriş eder. Hastalarda, göğüs ortasında yanma, boğazda gıcık, kuru öksürük gibi şikayetler ortaya çıkar. Archives of İnternal Medicine dergisinde yayınlanan bir çalışma, Reflü hastalığında diyet yapmanın hiçbir yararı olmadığını gösterdi. Yani reflünüz varsa sarımsak, soğan, acılı yemeklerden uzak durmanıza gerek yok. Eğer midenizde sorun yoksa Reflü için  ne yediğiniz değil, yemeğinizi ne zaman yediğiniz daha önemli. Yani dik pozisyondan yatay pozisyona geçmeden önce yediklerinizin hazım olmasını, midenizin boşalmasını beklemeniz gerekiyor. Yatağa gitmeden en az üç saat önce yemeğinizi bitirmiş olmalısınız. Yemekten sonra televizyon karşısında abur cubur atıştırmaya devam edip sonra da hemen yatarsanız işiniz zor...

Reflü tanısı alan hastalar için birkaç tavsiyem daha var:

(1) Akşam yemeğinden sonra yarım saatlik kısa bir yürüyüş yapın. Yürüyenlerde mide asidi yemekten sonra koltuğa yığılıp kalanlara göre %17 daha az oluyor.

(2) Sakız çiğnemenin reflüye iyi geldiği bulundu. Ancak nane sakızı olmayacak. (Nane yemek borusu kapağını gevşeterek reflüyü artırabiliyor.) 

(3) yatarken yarım bardak ılık süt içmenizde fayda var...

Dr.Murat Kınıkoğlu

Lika

 Ağız kokusu en az bir kez de olsa hepimizin başına gelmiştir. Fakat, böyle bir durumla karşılaşınca yaşam kalitenizi bozmak ya da sosyal etkinliklerinizi kısıtlamak zorunda değilsiniz

Ehow adlı internet sitesinde yer alan habere göre, ağız kokusunun tedavisi için neler yapabileceğiniz aşağıda açıklanıyor.

1. Nane ve sakız çiğneyerek ya da nefesinizi tazeleyen spreyler kullanarak, kronik ağız kokusundan geçici olarak kurtulabilirsiniz. Ancak, bunlar kesin tedavi değildir. Nefesinizin kokmasını tamamen durdurmanın yollarını ararken, problemi maskelemek kısa süre için olabilir.

2. Burun tıkanıklığından dolayı ağzınızdan nefes alıp vermeniz ağzınızın kötü kokmasına neden olabilir. Çünkü, kuru bir ağız kokar. Düzenli su içimi ağzınızın yağlanmasına yardımcı olur ve tükürük akışını canlı tutar. Dişlerinize, ağzınıza yapışıp kalan yemek kalıntılarını yıkamak da kötü ağız kokusunun giderilmesine yardımcı olur.

3. Kronik ağız kokusu, yetersiz ağız hijyeni tarafından da oluşabilir. Dişlerinizi etkili bir biçimde fırçaladığınızı düşünebilirsiniz, ancak dilinizi fırçalıyor ya da temizliyor musunuz? Keskin kokulu yiyecekler ya da kahve gibi içeceklerden sonra dil, mikropları ve bakterileri üstteki astarda muhafaza eder. Böylece, kötü kokan ağzın bir tedavisi, dişlerin yanında düzenli olarak dilin de fırçalanmasıdır.

4. Bazı hastalıklar da ağız kokusuna neden olabilir. Sinüs (burun) problemlerinden bahsetmiştik, fakat şeker hastalığı da bazen hoş olmayan ağız kokusuna yol açabiliyor. Bu durumda, ağız kokusunun tedavisinden çok asıl hastalığı tedavi etmek gerekiyor.

5. Kilo vermek için yapılan diyet de ağız kokusunun bir başka nedenidir. Özellikle de, kilo verme yöntemi olarak düşük karbonhidrat diyetini seçerseniz, en baştan kaybedersiniz. Düşük karbonhidratlı diyetlerde vücut enerji kaynağı olarak keton cismi denen maddeleri üretiyor ve kullanıyor. Ancak bunlardan bir tanesi nefes ile dışarı atılıyor ve bu madde nefeste kötü kokuya neden olabiliyor. Bunu önlemek için daha fazla karbonhidrat yemekten başka yol yoktur.

Zaman Online
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Tuğra


Yürüyüşünüzü, olması gereken süreden daha kısa sürede mi bitirmek istiyorsunuz?

Bir araştırmaya göre; kondisyon bisikletine binmeden önce bir grup kişiye 90 dakika boyunca zihin testi uygulanmış. Testi çözenler, kondüsyon bisikletinden daha erken inmiş.

Bir başka deyişle, zihinleri yorgun olan kişiler vücutlarının da yorgun olduğunu hisseder ve egzersizden daha çabuk pes eder. Buradaki 'neden' sorusunun cevabı pek net değildir ama bunun duygusal nedenlerden kaynaklandığını söyleyebiliriz.

Bu gerçek; zor bir günden sonra spor yapmamanız anlamına gelmez. Aslına bakarsanız böyle günler spor yapmaya en çok ihtiyacınız olan günlerdir. Sürekli "Dur artık lütfen" diye bağıran iç sesinizi susturup, egzersiz yapmaya ve böylece genç kalmaya devam edin.

Sabah / Prof. Dr. Mehmet Öz
〰〰〰〰🐠

Tuğra


Bazı bölgelerde evin içi ile dışarısı arasındaki neredeyse 50 dereceye varan ısı farklılıklarının solunum yollarındaki hücreleri adeta şok ettiği bildirildi.
Isı farkı nedeniyle şoka giren hücrelerin fonksiyonlarını yitirmesi sonucu; gribal enfeksiyon, sinüzit, faranjit, zatürree gibi solunum yolu hastalıklarının ortaya çıktığı belirtildi.

Erzurum Göğüs Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Dr. Ayhan Yiğit, solunum yolu hastalıklarında artış yaşandığını belirtti

Burundan nefes alın

Konu ile ilgili uzun süredir çalışmalar yürüten Dr. Yiğit, şunları söyledi:

"Evinden dışarı çıkan bir kişi, aniden 20 derece ile eksi 30 derece arasındaki 50 derecelik ısı farkına maruz kalıyor. Bu fark, kişi nefes aldığında, solunum yollarındaki hücreleri adeta şok ediyor. Hücreler; nemlendirme, ısıtma, zararlı mikroorganizmaları süzme gibi fonksiyonlarını yitiriyor.

Normalde hastalıklara neden olmayan mikroorganizmalar bile, gücünü yitirmiş bu hücrelere yerleşerek, solunum yolu hastalıklarına neden oluyor. Solunum yolu hücrelerini, aşırı ısı farkından koruyabilmek için burundan nefes alınmasının yararı olur.

Ağızdan alınan nefes direkt olarak hücrelerle temas ediyor ve hücreleri daha fazla ısı farkına maruz bırakıyor. Ancak burundan nefes alındığı takdirde, hava, solunum yoluna gelinceye kadar bir miktar ısınır. Ayrıca, bu tür durumlarda atkı kullanması da soğuk havanın şiddetini azaltır."

sağlıkvegüzellik
〰〰〰〰🐠

Tuğra


Havaların soğumaya başlamasıyla bazı kronik hastalıklar kendini daha çok hissettirmeye başladı.

Medical Park Hastaneler Grubu Göztepe Medical Park Hastane Kompleksi Göğüs Hastalıkları Bölüm Direktörü Prof. Dr. Yalçın Karakoca, temel olarak astımın iki önemli çeşidinin bulunduğunu, bunların "Alerjik astım" ve "Alerjik olmayan astım" olduğunu söyledi.

Alerjik astımda hastanın duyarlı olduğu bir ya da daha fazla alerjenin (ev akarları, evcil hayvanlar, polenler, küfler) mevcut olduğunu ve bu duyarlılığın, alerjik deri testleri ya da kanda "spesifik IgE" ölçümü ile saptanabildiğini anlatan Prof. Dr. Karakoca, alerjik astımın, genellikle ilk belirtilerini çocukluk döneminde verebildiği gibi herhangi bir yaşta da ortaya çıkabildiğini belirtti.

Alerjik olmayan astımda ise hastanın duyarlı olduğu belirli bir alerjen olmadığını, genellikle seyrinin daha kronik ve sinsi gittiğini de anlatan Prof. Dr. Karakoca, bu nedenle tanının daha geç konulabildiğini ve krizlerin daha ağır ve tedaviye dirençli olduğunu kaydetti.

Prof. Dr. Karakoca, astımın kronik bir hastalık olduğuna vurgu yaparak, belirtilerinin hava yollarında daralma olduğu dönemlerde ataklar halinde ortaya çıktığını ve tedaviyle ya da kendiliğinden bu belirtilerin düzelebildiğini, bu düzelmenin de hastalarda yanılgıya neden olabildiğini, bu nedenle tedavilerini kesebildiklerini anlattı.

Astım hastalarında alerjenler, viral enfeksiyonlar (nezle, grip, farenjit), soğuk hava, kirli hava, sigara dumanı, ilaçlar (aspirin, ağrı kesici ve romatizma ilaçları), gıda katkı maddeleri, boya, cila, vernik, parfüm kokuları, stres gibi faktörlerin astım atakları nedeni olabildiğini de ifade eden Prof. Dr. Karakoca, şunları söyledi:

"Havaların soğumaya başlamasıyla bazı kronik hastalıklarda kendini daha çok hissettirmeye başlar. Özellikle kış aylarında hava kirliliğinin artması, bazı astım hastalarında astım nöbetlerinin geçirilmesine neden olabilir. Kış ayları astımı tetikliyor. Sobaların ve kaloriferlerin yakıldığı, yünlü kazakların sıkça giyildiği kış mevsiminde astım hastalarının özellikle dikkat etmeleri gerekiyor."

Astımın genetik bir hastalık olduğuna işaret eden Prof. Dr. Karakoca, anne ya da babasında astım olan bir kişide astım ortaya çıkma olasılığının, ailesinde astım bulunmayanlara göre daha fazla olduğunu, genel popülasyonda astım yüzde 8-10 oranında görülürken, anne ya da babadan birisi astımlı ise doğacak bebekte astım görülme olasılığının yüzde 20-30'a, anne ve babanın her ikisi de astımlı ise oranın yüzde 60-70'lere çıktığını dile getirdi.

Astımlı hastalarda en sık görülen alerjinin ev tozu akarı alerjisi olduğunu da belirten Prof. Dr. Karakoca, ev tozu akarları ile mücadelede ortamdaki nem miktarının azaltılmaya çalışılması, yatak çarşaflarının her hafta en az 60 derecede yıkanması, yatak, yorgan ve yastıkların özel kılıflarla kaplanması olduğunu anlattı.

Astımı kontrol altına alan birçok ilacın bulunduğunu dile getiren Prof. Dr. Karakoca, astım tedavisinde çok ender kullanılan diğer seçeneğin ise aşı tedavisi olduğunu kaydetti.

BAZI BASİT ÖNLEMLER

Prof. Dr. Yalçın Karakoca, astım hastalarının alabilecekleri basit önlemleri de şöyle sıraladı:

"Astım atağına neden olabilecek eşyaları ev ortamından uzaklaştırın. Tüylü hayvanlarınızı evin dışında tutun. Sigara içmeyin ve içilen ortamdan uzak durun. Tüylü hayvanlarınız yataklarınıza, koltuklarınıza çıkmasına izin vermeyin. Çok uzun tüylü halı ve kilimlerinizi kaldırın. Yatak takımlarınızı toz geçirmeyen nevresim takımları ile kaplayın. Çarşaf ve nevresim takımlarını sık sık çok sıcak suda yıkayın ve mümkün olduğunca dışarda kurutun. İçerdeki havayı temiz ve canlı tutabilmek için sıkı sık odanızı havalandırın. Yemek pişirirken pencerelerinizi açık tutun. Dışardaki hava egzoz gazı, araba, fabrika dumanı veya çiçek ve ağaç polenleri ile kirlenmiş ise pencerelerinizi kapalı tutun. Yünlü kazaklar, atkı ve berelerden uzak durun

ladyturk
〰〰〰〰🐠