Ruhun Sesinde Kendini Bulmak

Başlatan Ber-ceste, 05 Mayıs 2008, 14:13:09

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ber-ceste



Yırtınıp duruyordum yırtıcı gerçek ile. Biteviye düşünüp uykularımı bölen, rüyalarımı kâbus eyleyen bu muamma neydi?

     Bir gece yarısı yüreğime mil çeken esrarlı acıyı, kalbime gömerken uyumaksızın daldım bir rüyaya benzer âleme. Uzandım meçhul diyarlara…

   Önce sağına soluna bakan, bir şeyler arayan garip bir adama rastladım:

− Nereye arkadaş? Ne arıyorsun?

   Yüzüme bir kaç saniye garip bir bakışla baktı ve kendinden emin bir şekilde: “Tabii ki aradığım yere, dedi.

    Muammalar yüreğimde yumaklanırken caddede meçhul bir yere koşan ak sakallı bir ihtiyar gördüm. Büyük bir merak ve umutla kendisine yetiştim.

− Selâmün aleyküm amca! Nedir bu telaş?
− Nefsimden kaçış!

   Hiç beklemediğim ve hiçbir şey anlamadığım bu cevap karşısında biraz daha şaşırıp bunaldım. Hayretler içinde tekrar sordum:

− Nereye doğru kaçış?
− Yine kendime doğru!

   Bu ifade, içimde daha büyük yangınlar oluşturdu. Sırları çözmek isterken esrar perdeleri daha da çoğalıyor, gönlümdeki dalgalar daha da coşuyordu. Sesler, kaynağını anlayamadığım sesler çok sesli bir koroya dönüşüyordu.

   Günler sonra yüzüne kederin ağı örülmüş, elleri nasırla bölünmüş, dilenci zannettiğim birine rastladım. Merhamet duygularım uyanmaya başlayınca cebimde kalan son üç-beş kuruşumu da bu adama uzattım. Şaşkın ve garip bir halde başını kaldırıp bana baktı:

− Kendi ruhunun muhtaç olduğu bir merhameti ben ne yapayım?

   Dilencinin sözüne bir anlam veremediğim halde sordum:

− Burada ne dileniyorsun öyleyse?

   Acı, kahır ve sitem dolu bakışlarla içini çekerek:

− Çaldırdığım ve kaybettiğim öz benliğimi dileniyorum, dedi.
− Onu senden kim çaldı?
− Vicdansızlar! Vicdansızlaarr!..
− Neden? Neden çaldılar?

   Büyük bir pişmanlıkla ve derin bir ah çekerek:

− Bu vicdanımın ve kalbimin sesine kulak vermediğim için diye cevap verdi ve gözlerinden acı ve pişmanlığın ifadesi yaşlar boşandı.

   O an içimde kıpkızıl bir kıyamet koptu. Beynimde acı gerçeklerin gülleleri patlamaya ve bu patlamadan doğan ışıklar sis perdelerini açmaya başladı. O ana kadar yabancısı olduğum bir ses duydum içimde: “Vicdansızlar! Vicdan sızlar!..”

   Bütün benliğimde şimşekler çakan bu sese bir başka varlığımın sesiyle seslendim: “Sen kimsin? Neyin sesisin?

− Kulak vermediğin vicdanın ve körelttiğin ruhunun sesiyim!

   O anda ruhumun derinliklerinde yankılanan şu sözlerle irkildim: “Dal kendi içine, bul ruhunu, gör hakikati, bil ve sev Allah’ı!” Başımı yastıktan kaldırdığımda sabah ezanını okuyan müezzin, “Hayyâlel felâh” (Haydin kurtuluşa!) diyordu.

   Bu Rahmani rüyanın derin tesiriyle kalkıp soğuk suyla abdest alıp Rabbimin huzuruna yöneldim. Nefsimin ve şeytanın vesveselerini kovmuş, secdede kendimi bulmuştum. Gözyaşlarıyla yüce Rabbime dua ve niyazda bulunduktan sonra kuşların musikiyi andıran seslerini dinlemeye başladım. Tefekkürsüz ve amelsiz çok okumanın yalnızca nefsimi okşadığını idrak etmiştim. Yunus Emre’nin şu mısraları yüreğimde ateş gibi yandı:

“İlim, ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir,
Sen kendini bilmezsen,
Ya nice okumaktır?”


Ahmet SEZGİN - Ay Vakti
Sükût etmek gibi alemde nadana cevab olmaz..

Tuğra

〰〰〰〰🐠