Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Karamsarlık ve vicdan çağı

Başlatan turab, 24 Nisan 2008, 09:01:56

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

turab


Karamsarlık Ve Vicdan Çağı

Her şeyi olumsuz yanından ele alıp değerlendirme ve her hadise münasebetiyle karamsarca yorumlar ortaya koyma da diyebileceğimiz bedbinlik, insanoğluyla beraber var olmuş, bugünlere onurla taşınmış ve dünya devam ettiği sürece de elini onun yakasından çekmeyecek afet ölçüsünde bir beşeri hastalıktır. “Nice servi revan canlar / Nice gül yüzlü sultanlar / Nice cihangirler, nice hanlar” bu gaddar hastalığın pençesinde, hazana maruz yapraklar gibi savrulmuş, içi karbonlaşan, çınarlar gibi devrilmiş, zelzele ile çözülen kayalar gibi sağa-sola saçılmış ve “harab olup, türab olup gitmiş” lerdir: Gidenler gitmiş ama, iltihaklar bitmemiş; bu ölüm yolculuğu ve bu ölüm kervanı bugün bile binlerce isteklinin olmaz olsaydı- hala en mergub metaı..

Bedbine göre varlık her zaman, bir ölüm anaforu etrafında dönüp durmakta, dünya bir meçhule, bir belirsizliğe doğru kaymakta ve toprak tabakası bir kısım kaygan faylar üzerinde her zaman yüreklere korkular salmakta, insanlar birbirlerini avlamak ve birbirlerini yemek için yekdiğerlerine tuzaklar kurmakta; günler her an biraz daha kararmakta ve her şey bir kaos içinde doğup, bir kaos içinde batmaktadır. Evet, ona göre kainat, her an alt-üst olabilir., arz, zelzelelerle delik-deşik hale gelebilir; köyler, kasabalar, şehirler, bağırlarında binlerce insanı barındıran birer mezarlığa dönüşebilir., toplum, değişik kesimleriyle daha ciddi kaymalara girebilir.. bugüne kadar olan oldu; bundan sonra da daha bir sürü değerin altı üstüne gelebilir, altı üstüne gelen herşey “ilelebed” öyle kalabilir... Önümüzdeki yıllarda zuhur edecek harbler-darbler, ihtilaller-inkılaplar, dünyanın, medeniyetlerin ve milletlerin sonu olabilir., evet bedbin, her şeyi böyle görür, böyle duyar, böyle yorumlar ve şeametli çığlıklarla sürekli saçını-başını yolar... Binbir fecayi ve fezayiyle eski devirler ve eski hadiseler bir yana, 93 Harbi, Balkan Savaşı, Birinci ve İkinci Cihan Muharebeleri, Rusya’daki kargaşa, Avrupa’daki sarsıntı ve Pasifik’teki kızıl-kıyametler bu karamsar ve isterik ruhlarca, hep sonun başlangıcı ve kıyametin şafak emareleri sayılmıştır.

Oysa ki, onların vehmettikleri gibi ne bütün savaşları, ne de ihtilal ve inkılapları mutlak olarak olumsuz görmek doğru değildir., olumsuz sayılmaları şöyle dursun, çok defa harb ve ihtilale sebebiyet veren saiklerin insani hedefli olmaları, savaşçı ve ihtilalcilerin de hüsn-ü niyetli hareket etmeleri sayesinde, fevkalade müsbet neticeler de elde edilegelmiştir. Hele bu oluşumlar, iyiyi, doğruyu, güzeli tesbit edip belirlemeye; azgınları durdurup mütecavizleri bertaraf etmeye; köhne telakkileri yıkıp varlık ve eşyayı yeniden yorumlamaya matuf ise, yararlı olduklarında kat’iyen şüphe yoktur. Bir kere, başta peygamberlerin hareketleri ve sonra da yeryüzündeki bütün değişim ve dönüşümler, netice itibariyle hep insanlık hesabına yararlı olagelmişlerdir. Evet, ne peygamberlerin gerçekleştirdikleri inkılaplara, ne İslam öncülerinin tahakkuk ettirdikleri değişim ve yeniliklere ne de altın soyumuzun tarihi hercümerc etmesine tahrip ve yıkım diyebiliriz. Rica ederim, bedeviyet içinde bocalayıp duran bir topluma medeniyet yollarını göstermeyi ve çöldeki müptedi insanları, medeni milletlerin muallimi haline getirmeyi nasıl yıkım ve tahrip kabul edebiliriz! Fatih’in İstanbul’u alarak, eskimiş ve köhneleşmiş Bizans düşüncesinin yerine rönesansa giden bir yolu açmasını yıkım ve tahrip sayabilir miyiz? Tarık’ın Endülüs’e yeni bir ruh ve mana götürmesini İspanya hesabına muvakkaten bir kıyamet saysak bile, temelde bu hareket, koskoca Batı’da önemli bir “ba’sü ba’del-mevt”i netice veren bir kıyamet değil midir? Alparslan, Malazgirt meydan muharebesiyle Kostantiniye’ye giden yolları açmasaydı, Doğu’nun ilim düşüncesi, ilim ahlakı ve san’at telakkisi Batı’ya nasıl ulaşacaktı ki.?

Varsın çarpık ve müşrik düşünce, tevhid cereyanını tahrip saysın; putperestlik, mücerred hakikatlere inanmayı yıkım kabul etsin; tepinmeyi yürüme sayan çelimsiz iradeler, “eski hal, eski dekor” demeye devam ededursun, bizim bütün bunların birer yenilenme, tazelenme ve sonsuza açılma hamleleri olduğuna inancımız tamdır. Ne var ki dünya; özü, esası, mayası itibariyle, hayrın yanında şerri, iyinin yanında kötüyü, güze1m yanında çirkini, yararlının yanında zararlıyı da ihtiva ettiğinden, bazen varlık ve hadiselerin ruhundaki güzelliklerden, tenasüplerden, hakkaniyetlerden, istikametlerden daha çok, yine insan iradesiyle meydana gelen kötülükler dikkati çekmekte ve netice itibariyle de, hayra açık bir hayli şey şer gibi görülebilmektedir.

Bu açıdan, bazı harp ve inkılapları; yaşlanmış, mukavemetini yitirmiş, mail-i inhidam bir kısım düşüncelerin, sistemlerin -dış yüzü itibariyle ürpertici olsa da tasfiyeye tabi tutulması ve bertaraf edilme ameliyesi saymak daha yerinde bir tesbit olsa gerek. Bu tasfiye ameliyesi ve hayati değişim, bir kısım çelimsiz ve dermansız ruhları endişeyle sarssa da, içleri hayat ve enerji ile dopdolu olanlar için her zaman yepyeni bir ufka ulaşma adına birer donanım vesilesi sayılabilir.

Aslında topyekün insanlık tarihi, bir değişimler-dönüşümler, dolayısıyla da hayati hamleler tarihidir. Tarihi teşekkül ve tekevvünlerde hali kucaklayamayan ve geleceğe de açık olmayan pek çok toplum ve millet, bu değişim ve dönüşüm sürecinde dökülüp yollarda kalmaya mahkumdur; buna karşılık halin kahramanları ve geleceğin düşünce mimarları ise, her zaman bu çetrefilli yolları rahatlıkla aşmış ve istikbalin ferah-feza iklimine ulaşmışlardır; bundan şonra da ulaşacaklardır.

Hazreti Musa ve Yuşa’nın, bütün eski Filistin ve Şeria çevresinde böyle bir değişim ve dönüşüm başlatmaları; Hazreti Mesih’in Havarileri’nin Filistin’leri ve Efes’leri aşarak kadim Roma’yı temelinden sarsmaları; ilk İslam mücahidlerinin bir çığlık olup nokta-i istinadsız yüreklere korkular salmaları, netice itibariyle uğranılan ve ulaşılan yerlerde birer bahar rüzgarı ve bahar selleri gibi bir tesir icra etmiştir. Evet ulaşılan bütün bu yerlerde yıkılacaklar yıkılmış ve köhneleşen düşüncelerin yerine daha canlı, daha taze düşünceler, disiplinler ikame edilmişse, bunu tahrip değil, tamir saymak icap eder.

Öteden beri zahirperest ve bir kısım sathi düşünceler, bazı olumsuz gibi görülen hadiseleri hep karanlık görmüş, karanlık yorumlamış ve simsiyah mülahazalarla seslendirmişlerdir. Oysa ki, onların o kapkara gördükleri olaylar şimdilerde, bağırlarında cennetasa baharları geliştiriyor.. her yanı kaplayan kar gibi, buz gibi vak’alar, bir umumi doğuş ve dirilişin bestelerini mırıldanıyor.. her zaman yeryüzünde müşahede ettiğimiz o yaygın hırçınlıklar ve tabakat-ı beşer çapındaki krizler, bunalımlar, ruhların derinliklerinde ve muhakemelerin katmanlarında alemşümul sulh ve emniyet düşüncesini ortaya çıkarıyor ve her şey adeta hülyalarımızdaki dünyaların gerçekleşmesini hızlandırıyor.

Aslında her değişim ve dönüşüm -temel dini, milli dinamikler ve ana esaslar korunduktan sonra- medeniyetlere ve milli olanlara düşman değildir. Aksine -tırnak içi mülahazamız mahfuz- her büyük çalkantı ve inkılap, büyüklüğü ve şümulü ölçüsünde, yeni düşünce sistemlerine ve yeni medeniyetlere kapı aralayan birer hayati hamledir. Zaten bu karşılıklı beslenme ve desteklenme özelliğinden değil midir ki, her iki oluşum da birbirini yok etmeden günümüze kadar devam edegelmiştir. Bundan sonra da, daha yıllarca ve yıllarca devam edeceğe benzer. Bazı hadiselerin çirkin olan dış yüzleri itibariyle, tarihi yorumlayan ve sorgulayanlar, hayallerini kirlettikleri o levsiyat içinden sıyrılıp çıkamadıkları sürece, karamsarlıktan kurtulamayacak ve tarihi hadiseleri yorumlama adına ortaya attıkları vehimleri ile de pek çok kimsenin kafasını bulandıracaklardır. Onlar, bu yanılgıları içinde bocalayadursunlar, geceleri gündüzler takip edecek.. kar-buz, dolu-fırtına, senelerinde baharları besleyecek.. ve “şu istikbal inkılabatı içinde en yüksek ve gür sada (Hakk’ın) sadası olacaktır.”

Evet, bir kere daha hatırlatalım ki, bugüne kadar devam edegeldiği gibi, bundan sonra da, yeryüzünde kavgalar bütün bütün dinmeyecek; ama hiç olmazsa belli bölgeler itibariyle azalacak.. hayallerimizdeki evrensel barış tam gerçekleşmeyecek; ancak şimdikine göre biraz daha yaygınlaşacak.. inkılap ve ihtilal fırtınaları yer yer endişelerimizi sarsacak; fakat, ihtimal daha insani bir mülahaza ile cereyan edecek..

Hasılı, bundan sonra da zaman kendi yorumlarını ortaya koyacak ve herkes de bundan nasibini almaya devam edecek.. daralan, büzüşen geleceğin dünyasında, toplumlar ve milletlerarası münasebetler zamanın referanslarına göre gerçekleşecek.. inkişaf eden ilim, mantık, muhakeme ve ilham en amansız değişim ve dönüşüm anaforlarını bile yumuşatarak, munisleştirerek insani olan şeylerin sınırlarını koruyacak ve çağı bir vicdan çağı haline getirecektir.

sızıntı dergisi

Allahım!Ahirete mani olan dünyadan,ölümün iyiliğine engel olan hayattan ve amelin hayrına mani olan emelden sana sığınırım