Genç Murat'ın A$kı

Başlatan setre, 03 Nisan 2008, 00:48:15

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

setre

Daha küçüktü Murat hem de çok küçük 12-13 yaşlarında bir çocuk . Küçük
Murat'ın yüreği yandı bir hicranla , ne mümkün gayrı teskin etmek onu .
Mahzun Murat'ın hicranı kendi hülyasında akis buluyordu. Bu da hayalerini o
kadar büyütüyor o kadar kanatlandırıyordu ki minicik yüreği düşlerinin
heycanı ile tutuşuyor kabı kabına sığmıyordu .

Kendi idealine aşık olmuş kara sevdaya kapılmıştı; Kendi sevdasının
deryasında kendi hülya limanına yelkan açardı Murat. Kimi zaman fırtınalar ,
tufanlar kopuyor içinde, onlarla boğuşuyordu . Ama bunları aşmasını bilirdi
murat . Düşüncelerini ideallerinin zeminine inşaa ediyor her an hayallerini
sarıp sarmalıyordu . Gece gündüz aşkını düşünüyor; Uykuları sevdasının
duvarına çarpıyor paramparça oluyordu.


 

Yüreğini yakan hazinesini kaybetmekti Ceddin . Yakışmazdı yiğide emanete
hıyanet etmek. Öyle zamanlar oluyor eğer amacıma ulaşamazsam diye düşünüyor , teredütler sokuluyor, ama hemen ardından "Murat bu tür düşünceler sana yakışmıyor !"diyor;Hayal dünyasında dolu dizgin at sürüyordu .

Çok zeki ve kuvvetli bir delikanlıydı Murat . Fakat hayalleri karşında mum gibi erirdi . Boş hayaler peşinde de koşmazdı; Dedigini yapar tutugunu çelik pençeleriyle koparıverirdi . Her ananın doğuramıyacağı cinsten bir yiğit bir bahardı.
Artık hayalleri sevgilisi olmuştı;"Aman Allah'ım bu nasıl bir aşk ?" dedirtecek cinsten Mecnun'un Leyla'ya Ferhat'ın Şirin'e tutkusundan geri kalmayacak belkide onları gölgesinde bırakacak , tüm vaktini bu uğurda harcıyacak kadar derin ve dipsiz bir aşktı. "Hadi canım sende 13 yaşındaki bir çocuk nasıl bilsin kara sevdayı" diyenlerin Murat'ın halini gördükten sonra söyleyecek pek birşey bulamadıklarına çok şahit olmuştur.

Bu arada kim mi Murat ? Siz de tanırsınız onu tarih kitaplarından. Hani tek
eliyle küheylanları kaldıran , 200 okkalık gürzü saatlerce harp
meydanlarında sallayan , Musul'da bulunduğu sırda, Hint elçisinin fil
kulağından ve gergedan derisi kaplamış olarak getirdigi ok ve tüfek
mermisinin tesir etmez olduğunu söylediği kalkanı delerek ve içine altınla
doldurmak suretiyle Hint Padişahı'na gönderdigi ve günümüze kadar hala saray
kapısında aslı kalmasını sağlayan Eskisaray'dan (bugünkü İstanbul
Üniversitesi merkez binasının bulunduğu yer ) attığı ciritle Beyazıt Camisi
minaresinde bulunan kargayı vurmak suretiyle görenlerin böyle bir mesafeden
bunun insan kabiliyet ve kudretinin fevkinde bir iş olduğunu tastik ederek
şaşkınlıktan ağızlarının açık kalmasını saglayan çok kuvvetli ve kudretli
bir gençtir Murat. Evet tahmin ettiğiniz gibi bu Murat 17. Osmanlı Sultanı
I.Ahmet'in oğlu IV. Murat'tır.


* *


 

IV. Murat'ın sevdası Bağdat'ı almaktı . Yıllarca Bağdat'ın hasretiyle yandı
tutuştu;Lehistan üzerine yürüdü otoritesini bu bu topraklar üzerine tesis
etti . Reyan Hoy ve Tebriz gibi önemi ülkesi için son derece haiz olan bu
toprakları ele geçirdi. Ama bütün bunlar Murat'ı teskin etmeye yetmedi ,
yüreğinin dalgaları bir türlü durulmadı . Aynen denizlerin dalgaları gibi,
onlarda sahile varmadan durulmazlar. Murat'ın sahili de Bağdat oldu.
Anlaşılan duyguları burayı fethetmeden dinmeyecekti. Genç komutan henüz 26
yaşında takvimler Mart'ın ikisini gösterirken yollara revan oldu başkent
İstanbul'dan . Meşakatli bir yolculuğun ardından 16 Kasım akşamı dayandı
daha önce Hafız Ahmet Paşa ve Hüsrev Paşa'nın almak için dayandıkları fakat
başaramadıkları Bagdat kapılarına . 25 Aralık Cumartesi sabahı 39 yıl gibi
gelen 39 günlük bir muharebeden kılıcını zafer kınına sokarak çıktı genç
komutan. Nihayet Bağdat düşmüş dalgalarda sahile vurup durmuşlardı . Aşkın
divanesi olduğu sevgilisine kavuşmuştu genç fatih.


* *


*Ama amacıma ulaştım deyip kenara çekilmiyor genç komutan; yıllarını uğrunda
almak için verdiği Bağdat'a 24 Ocak Salı sabahı ordusuyla başkente dönmek
üzere veda ediyordu. Dönerken dudaklarından şu sözlerin döküldügü
söylenmekteydi "Bağdat'ı almaya çalışmak Bağdat'ı almaktan daha mı güzel
ne..." Murat'ı Murat yapan hayalleriydi. Bir ömür diyorum bir ömür çünkü
Bağdat fatihi kumandan 9 Şubat 1840'da 28 yaşında adını tarihin sayfalarına
altın harflerle yazdırarak vefat etti.
*


Bir yıldırım gibi geldi ve gitti RUHUN ŞAD OLSUN.

İkTİbas
Hep ertelediğim zaman,bir türlü varamadığım diyardı...