Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Müslüman Saati

Başlatan Ber-ceste, 24 Mart 2008, 14:24:47

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ber-ceste

İstanbul’u yenileştiren ve yerlisini şaşırtan istilâların en gizlisi ve en tesirlisi yabancı saatlerin hayatımıza girişi oldu.
Saatten kastımız, zamanı ölçen alet değil, fakat bizzat zamandır.

Eskiden kendimize göre yaşayışımız,düşünüşümüz giyinişimiz ve kendimize göre, dinden, ırktan ve an’aneden hayat alan bir zevkimiz olduğu gibi, bu hayat üslubuna göre de ‘saat’ lerimiz ve ‘gün’ lerimiz vardı.

Müslüman gününün başlangıcını şafağın parıltıları ve sonunu akşamın ışıkları tayın ederdi.

Madenden sağlam kapaklar altında saklı tutulan eski masum saatlerin yelkovanlarını  yorgun böcek ayakları tarzında, güneşin sema üzerindeki hareketi ile az çok ilgili bir hesaba uyarak, minenin rakamları üzerinde yürürler ve sahiplerini, zamandan aşağı yukarı bir doğrulukta haberdar ederlerdi.

Yabancı saati alışkanlığından evvel bu iklimde, iki ucu gecelerin karanlığıyla simsiyah olan ve sırtı, çeşitli vakitlerin kırmızı, sarı ve lacivert ateşleriyle yol yol boyalı, büyük bir canavar halinde, bir gece yarısından diğer bir gece yarısına kadar uzanan 24 saatlik gün tanılmazdı.

Işıkta başlayıp ışıkta biten,12 saatlik, kısa hafif, yaşanması kolay bir günümüz vardı. Müslümanın mes’ud olduğu günler işte bu günlerdi.

Alafranga saatin adetlerimiz ve işlerimizde kabulü ve alaturka saatin geri safa düşmesi,hayata bakış tarzımız üzerinde korkunç bir tesire sahip olmamış değildir. Giden saatler babalarımızın öldüğü,bizim doğduğumuz, kervanların  hareket ettiği ve orduların düşman şehirlerine girdiği saatlerdi.

Gelen yabancılar ise hayatımızı bozup onu meçhul bir düstura göre yeniden tanzim ettiler ve ruhlarımız için onu tanılmaz bir hale getirdiler. Yeni ‘ölçü’ bir zelzele gibi, zaman manzaralarını etrafımızda altüst ederek,eski ‘gün’ün  bütün sedlerini harap etti ve geceyi gündüze katarak saadeti az meşakkati çok, uzun bulanık  renkte bir yeni ‘gün’ meydana getirdi.

Bu müslümanın eski mes’ud günü değil, sarhoşları, evsizleri ve hırsızları çok olan büyük medeniyetlerin acı ve sonu gelmez günüydü.

Yeni saat müslüman akşamının hüzünlü ve şaşalı dakikasını dağıttığı gibi, bizi fecir aleminde de uzak bıraktı. Başka memleketlerde fecri, yalnız kırdan şehre sebze getirenlerin ahmak gözleriyle, ızdırap çekenlerin şişkin  kapaklar içinde bakan kırmızı perişan gözler tanır. Halbuki fecir saati, müslüman için rüyasız bir uykunun sonu, ibadet,  neş’e ve ümidin başlangıcıdır.

Müslüman yüzü kuş sesleri ve çiçek kokuları gibi fecrin en güzel tecellilerindendir. Kubbe  ve minareleri o alaca saatte görmemiş olan gözler, taşa en ilâhi manayı veren  o akılları hayrete bırakan mimariyi anlamış değillerdir.

Esmer camiler fecirden itibaren semavi bir altın ve semavi bir çini ile kaplanır ve islam ustalarının tamamlanmamış  eserleri o saatte tamamlanır. Bütün mabetler içinde güneşten ilk ışık alan camilerdir.Bakır oklu minareler güneşi en evvel görmek için havalarda yükselir.

Şimdi  heyhat, akşam da fecir de bitti. Birçoklarımız için fecir artık gece...
Ve birçoklarımızı güneş, yeni ve acayip bir uykunun ateşlerinden,eller kilitli,ağız çarpılmış, bacaklar bozuk çarşafa dolanmış, kıvranırken buluyor.

ARTIK GEÇ UYANIYORUZ.

Çünkü hayatımıza sokulan yeni ve fena günün eşiğinde çömelmiş, kin , arzu, hırs ve haset sürülerinin bizi ateş saçan gözlerle beklediğini biliyoruz.

Artık fecri yalnız kümeslerimizdeki dargın ve mağrur horozlara bıraktık. Şimdi müslüman evinde saat başka bir alemin vakitlerini gösterir gibi, bizim için gece olan saatleri gündüz,  gündüz olan saatleri gece renginde gösteriyor.

ÇÖLDE YOLUNU ŞAŞIRANLAR GİBİ BİZ ŞİMDİ ZAMAN İÇİNDE KAYBOLMUŞ KİMSELERİZ.


Gurebahane’i laklakan – Ahmet Haşim
Sükût etmek gibi alemde nadana cevab olmaz..