Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

İzmler

Başlatan reis-de-aglar, 10 Mart 2008, 23:44:39

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

reis-de-aglar

#15
Kalvinizm

Jean Calvin

Fransız din reformcusu, Kalvenizmin kurucusu (Noyan 1509-Cenevre 1564). Luther'in fikirlerini açıkça benimsediği için Paris'ten ayrılmak zorunda kaldı (1534) ve bir süre Strazburg ve Basel'de kaldıktan sonra 1541'de Cenevre'ye yerleşti. Başlıca eseri olan "Hristiyan Dinin Kurumları"(1536), Tanrı'nın mutlak hakimiyetini tebliğ eder ve insanın cennete gidip gitmeyeceğini hareketlerinden çok Tanrı'nın iradesi demek olan yazgısının tayin edeceğini bildirir.

John Calvin (1509-1564)10 Temmuz 1509’da tipik bir Fransız ailesinin bireyi olarak dünyaya geldi. 1528 de Orleans’ta 1529 da Bourges’da hukuk öğrenimi gördü. 1533’te reform hareketlerine katılması Luther ve Erasmus'un yapıtlarına duyduğu hayranlıktan ileri geliyordu. 1533’te Paris Üniversitesi'nden atıldığı sıralarda Savoy Dükü'ne isyan eden Cenevre'nin Katolik Kardinal'liği'ni feshetmesiyle kilise'de beliren boşluğu doldurmak için Cenevre'ye davet edildi. 1536 da 'Hıristiyan Dininin Kuruluşu' isimli eserini kaleme aldı. 1537’de ise Forel ile 'İnanç Bildirgesi'ni yayınladı ve halkı bu bildirgeyi imzalamaya davet etti. Amacı,halk arasında papa'dan yana olanlarla İncil'den yana olanları ayırabilmekti; zira Calvin'e göre tek inanç kaynağı Kitab-ı Mukaddes idi. Bu olaydan sonra kentte ortaya çıkan çatışmalar yüzünden Strazburg'a sürgüne gitti (1538). 1541 yılında tekrar Cenevre'ye döndüğünde katı bir teokratik yönetim kurdu.18 Mayıs 1564’te 'Cenevre Diktatörü' olarak öldü.

Doktrinleri

'Özgürlük Doktrinleri' veya 'Kalvinizmin Beş Noktası' olarak bilinen temel görüşleri ise 1618-1619 Dordecht Sinodunda reformdan geçmiş Hollanda kilisesi tarafından Calvin'in eserleri ve vaazları baz alınarak oluşturulmuştur. Bu beş noktayı şöyle sıralayabiliriz:

1)mutlak yozlaşma ve mutlak yetersizlik: Kurtuluşa ermek için imanlı olmak yetmez, insanlara verilen İman tanrı tarafından lütfedilmiştir.

2)koşulsuz seçim ve çifte kader: Tanrı dünyayı yaratmadan önce bazı kişileri kurtuluş için seçmiştir.

3)kişisel kurtuluş veya sınırlı kefaret: İsa bütün insanlığı kurtarmak için değil de sadece seçilmişleri kurtarmak için kendini feda etmiştir.

4)kutsal ruhun etkin çağrısı veya karşı konulmaz lutuf: Tanrı insanlara iki tür çağrı yapmıştır. Birincisi dış çağrı olup reddedilebilir bir çağrıdır, ikincisi ise iç çağrı olup yalnızca seçilmişlere yapılmıştır ve reddedilemez niteliktedir.

5)azizlerin sebatı.isanın uğurlarına kendisini feda ettiği seçilmiş kimseler Ruh-ül Kudüs tarafından imanla donatılmıştır ve ruhları kurtulmuştur.

Maddecilik (Meteryalizm)

Maddecilik, özdekçilik veya materyalizm, madde ve maddenin hareketleri ile değişimleri haricinde hiçbir şeyin varolmadığına dair felsefi teori ve inanç sistemidir. Bu görüşü benimseyene maddeci, özdekçi veya materyalist denir. Popüler kültürde materyalizm, maddi varlıklara ve fiziksel rahatlığa ruhani değerlerden daha fazla önem verme anlamında kullanılır.

Materyalizm, dünya fikir tarihinde sistemli bir düşünce olarak ilk defa Antik Yunanistan'da görülmektedir. Bu düşünce Yunan filozoflarından Leukippos ve Demokritos tarafından felsefi bir sistem haline getirilmiştir.

Materyalizm, varlık veya gerçeklik hakkında bir görüştür. Bu görüşe göre varolan veya gerçek olan sadece maddedir. Madde evrenin asli veya temel kurucu unsurudur. Sadece duyumlarla algılanabilen varlıklar, süreçler veya muhtevalar vardır ve gerçektirler. Evren; zeka, gaye ve nihai sebepler tarafından yönetilmez veya yönlendirilmez.

Bu görüşe göre her şeyin kesin sebebi, maddi (cansız, zihni olmayan veya belirli temel fiziki güçler) süreçler veya varlıklar(mekanizm)dır. Zihni varlıkların, süreçlerin veya olayların yegane sebebi maddi varlıklardır. Doğaüstü hiçbir şey var değildir. Zihni hiçbir şey var değildir.

Materyalistler her zaman fikrin tezahürlerini, madde ve maddenin hareketiyle izah etmeye çalışmışlardır. Eski atomculuk akımına dahil olanlardan yeni materyalistlere kadar bu akımın esası değişmemiştir. Duyum, fikir, en yüksek idraklar, az çok rakik bir maddenin hareketinden, uzvi vazifelerinden ve sinirlerin hepsinin titreşimlerinden ibarettir. Materyalizm ruhun varlığını ve tanrıyı inkar eder.
zaman alışmayı öğretir;unutmayı asla.........

reis-de-aglar

#16
Adogmatizm: Dogmaları kabul etmeyen dini felsefe sistemi.

Adopsiyonizm: Hıristiyanlıkta biri dinamik Monarkiyanizm olarak bilinen, öbürü de Toledo başpiskoposu Elipand'ın öğretisine bağlanan iki heretik görüşe verilen ad. Birincisi 2. ve 3. yüzyıllarda gelişmiş, ikincisi ise 8. yüzyılda İspanya'da ortaya çıkmıştır. Elipand, isa'nın ınsan ve tanrı yönlerini ayırt etmeyi amaçlar. İnsan olarak İsa'dan "Tanrı'nın evlat edindiği oğlu" diye söz eder. İsa'nın insanlığını, Tanrı'nın oğlu olan İsa'dan, yani İsa'nın tanrılığından ayırır. Ona göre, Kitabı Mukaddes'te sözü edilen Meryem'in oğlu, Tanrı'nın oğlu değil, yalnızca evlat edindiği oğludur.

Adventizm: ABD'de 1800'lerin ortalarında William Miller'ın öncülüğünde ortaya çıkan Protestan akımı. Bu akım çerçevesinde kurulan mezhebe ve kilise üyelerine Adventist adı verilir. Adventistler, İsa'nın kıyametten bin yıl önce yeniden dünyaya gelerek, günahsızlarla günahkarları birbirinden ayıracağına ve bin yıl sürecek mutlak bir huzur ve bolluk dönemi başlatacağına inanırlar. Adventizm, köklerini Hıristayan ve Yahudi kehanetlerinden, Mesihçilikten ve Kitabı Mukaddes'te sözü edilen binyıl inanç ve beklentilerinden alır.
Advent, Adventit, Adventizm terimleri, Latince "geliş" analmındaki adventus sözcüğünden türemiştir ve İsa'nın İkinci Gelişi ile ilgili anlamlar taşır.

Aftartodosetizm: (Yunanca aphthartos: "bozulamaz olan"). 6. yüzyılda Monofizitliği yeni bir aşırı uca götürmüş olan heretik düşünce. Monofizitlik İsa'nın tanrısal olan tek bir doğası bulunduğunu savunuyordu. Aftartodosetist düşünceyi ortaya atan Halikarnassos piskoposu Iulianos, İsa'nın bedeninin tanrısal nitelik taşıdığını, bu nedenlede acı duymaz ve bozulamaz olduğunu ileri sürdü; ancak İsa, özgür istençle acıyı ve ölümü seçmekte özgürdü.

Agnostisizm: (Yunanca agnostos: "bilinemez"). İnsanın, kendi deneyimleriyle elde ettiği olguların ötesinde hiçbir şeyin varlığını bilemeyeceğini ileri süren öğreti. Terim, günlük dilde, genel olarak dinsel sorunlarla ilgili şüphecilik, özel olarak da çağdaş bilimsel düşüncenin etkisiyle, geleneksel Hıristiyan inançlarının reddedilmesi anlamında kullanılır.

Akmeistler: 20. yüzyıl başlarında simgeciliğin belirsizliğine ve yapmacıklığına karşı çıkan Rus şairlerinin oluşturduğu küçük grup. Akmeistler, şairin bir zanaatçı olduğunu ileri sürdüler, yapıtlarında yoğun ve taptaze bir dil kullandılar. Akmeistlerin biçim üzerinde yoğunlaşmaları ve dünya gerçeklerinden uzak durmaları Sovyet yönetimi tarafından hoş karşılanmadı.

Altruizm: Özgecilik.

Ampiriokririsizm: Avenarius'un adını koyduğu ve geliştirdiği aşırı duyumcu felsefe görüşü.

Anakronizm: (Yunanca ana: "geri" ve khronos: "zaman"). Kronolojik ilişkinin isteyerek ya da bilmeden dikkate alınmaması ya da değiştirilmesi. En çok, konusunu tarihten alan hayal ürünü yapıtlarda daha ilerki bir çağa özgü ayrıntıların bulunması biçiminde görülür. Shakespeare'nin Julius Caesar oyununda bir saatin, Cecil B. De Mille'in The Ten Commandments (On Emir) filminde firavunun maiyetinde tenis ayakkabısı giymiş birinin yer alması buna örnek gösterilebilir. Anakronizm, değişik dönemlere özgü farklı düşünce ve yaşam biçimlerinin göz önünde tutulmamasından ya da tarihsel gerçeklerin bilinmemesinden kaynaklanır.

Animizm: (Latince anima: "ruh"). Kabile ya da ilkel toplulukların çoğunda, tinsel varlıkların insan ilişkilerinde etkili olabileceği inancı. İnsanlada ve öbür canlılarda var olduğu kabul edilen ruhun fiziksel evrene de atfedilmesi anlamına gelen dünya ruhu ile animizm arasında bir bağlantı kurulabilir. Dünyada böyle bir tinsel ilkenin ya da zihnin varlığı düşüncesi Batı'da ilk kez Platon'un (M.Ö. 5. yüzyıl) ve Plotinos'un (İ.S. 3. yüzyıl) yazılarında klasik ifadesini bulmuştur. Bu kavram Doğu'da Hint felsefesinin atman "ben" ya da "töz" kavramıyla da bağlantılıdır.

Antiklerikalizm: Kilisenin ayrıcalıklarına, mülklerine, var olan ya da olduğu iddia edilen toplumsal ya da siyasal nüfuzuna karşı çıkan ya da başka gerekçelerle ruhban zümresini hedef alan akım ve eğilimler. Antiklerikalizm teriminin tarihi 12-13. yüzyıl Avrupa'sına değin uzanırsa da günümüzde bu terim, daha çok Fransız Devrimi sırasında ve ertesinde ortaya çıkan gelişmeler ve Sovyet Devrimi ile bağlantılı olarak kullanılır.

Antropomorfizm: (Yunancada: "insan biçiminde"; anthropos "insan" ve morphe "biçim"). Dinde Tanrı ya da tanrılara, insana özgü niteliklerin yakıştırılması. Tanrısal varlıklardan, insan bedenine ya da bunun bir parçasına sahipmişçesine söz edilmesi bir antropomorfizm örneğidir. Tanrı'nın eli, Tanrı'nın gözü, Tanrı'nın ağzı gibi. Aynı biçimde, insana özgü düşünsel özelliklerin tanrılara yakıştırılmasına da antropomorfizm denir: Tanrı'nın iradesi, Tanrı'nın şefkati, hatta Tanrı'nın sevgisi gibi.

Brahmanizm: Brahmacılık. Hindistan'da din. Binlerce yıldır Hindistan'da egemen olan brahmacılık, birçok özelliğinin yanı sıra, "başka dinlerden kişilere kapalı olması" bakımından da ilgi çekici bir dindir. Gerçekten, "dinsel törenler" açısından, herhangi bir kişinin brahmacılığı benimsemesi ve Hindu topluluğuna girmesi olanaksızdır. Bu ayrıcalık yalnızca, birbirine kapalı dört kasttan birinde doğmuş (anne ve babası da kasttan olmak koşuluyla) bireylere tanınır. "Brahma" terimi, Hint öğretilerinde, en aşkın ve evrensel anlamda Tanrı'yı, evrenin katıldığı son gerçeği dile getirdiği için ne eril ne de dişildir (cinssizdir). Dünya Brahma'dadır, ama Brahma dünyada değildir.

Brütalizm: Çağdaş mimarlık akımı. İlk olarak 1950 yılında İsveçli mimar Hans Asplund tarafından kullanılan, 1952 yılında Asplund'un dostu olan üç İngiliz tarafından İngiltere'ye getirilen neo brutalist teriminin yerini, kısa süre sonrai İngiliz Alison (doğ. 1928) ve Peter (doğ. 1923) Smithson çiftinin çevresinde ortaya çıkan New Brutalism (Yeni Brütalizm) terimi aldı. Alison - Peter Smithson çifti, Norfolk'taki Hunstanton Orta Okulu'nu yaparak (1954), brütalizm akımının ilk örneğini verdiler.

Egzistansiyalizm: Varoluşçuluk. İnsanın kendi varlığını kendisinin yarattığını ileri süren bir öğretidir. Alman düşünür Martin Heidegger (1899-1976), Danimarkalı düşünür Soeren Kierkagaard'ın (1813-1855) gizemci düşüncelerinden yararlanarak bu öğretiyi ortaya attı. Varoluşçuluk insanın kişisel anlamını değerlendirmeye ve yaşama sürecinde kendi seçmesi gerektiğini yasallaştırmaya çalıştığı için maddeci düşünürler arasında idealizm eğilimi olanlar tarafından tutuldu ve Marcel'in önderliğinde Tanrıcı Varoluşçuluk adını alarak gelişmeye başladı. Bu karşıt kamplaşmaya karşın Varoluşçuluk, Jean Paul Sartre'ın önderliğinde Tanrısız Varoluşçuluk adıyla gelişmeyele başladı. Bu öğretiye göre evrende kendi varlığını kendisi yaratan tek varlık insandır; insandan başka bütün varlıklar, varoluşlarından önce yapılmışlardır.

Hiperrealizm: Aşırıgerçeklilik. ABD'de 1960 yıllarının sonunda ortaya çıkan, 1968'de New York'ta Vassar Art College Gallery'deki Realism Now sergisiyle kendini kabul ettiren sanat akımı.
İdealizm: Harici nesnelerin algılanmalarının ötesinde gerçek varlıkları olmadığı fikri. Realizmin zıddı.

Makyavelizm: (Niccolò Machiavelli'nin adından). Politikada, ereğe varmak için, ahlaka aykırı da olsa, her türlü aracı hoş gören anlayış. � Hileli politika veya iş kabilinden, entrikacı. � Düzen, dolap; düzencilik, dolapçılık; çıkarı için anasını satarlık; hainlik, kalleşlik

Nominalizm: Adcılık. Felsefede tümellerle (ortak bir yanı olan tek tek şeylerin tümü için kullanıabilen sözcükler) ilgili tartışmada ileri sürülen bir görüş. Özellikle ortaçağın son dönemlerinde gelişip yaygınlaştı. Adcılık, tümellerin bir gerçeklik olarak varlığını reddeder. Bu görüşe göre, örneğin "insanlık" gibi genel bir sözcüğün kullanılmış olması o adın adlandırdığı genel bir şeyin var olduğu anlamına gelmez

Nozimanalizm: Adcılık. Türlerin yalnız kelimelerde varolduklarını ileri süren doktrin.

Revizyonizm: İnsanlarla ve olaylarla ilgili tüm eski görüşlerin yanlış olduğu, önyargıdan etkilendiği, çağdaş yöntemler kullanılmadığı için de saptırıldığı inancı.

Polijenizm: Ademönceciliği. (Fransızcası préadamisme). Adem'in yaratılan ilk insan olmadığını ileri süren doktrin. Kutsal kitaplara dayanan Ademönceciliği Fransız Calvin'cilerinden iken katolikliğe dönmüş olan Isaac De La Peyrére tarafından 1655'te yayımlanan bir broşürde ortaya atılmıştı. La Peyrére, engizisyon zindanlarına girip çıktı ve Alman Luther'cileri arasında kıyametler kopardı.

Romantizm: "Büyülü bir idealizm" ve şiirsel sezginin yönlendirdiği mutlak'ın aranışı olarak tanımlanır.
adaletsizlik azalır.

Spartakistler ya da Spartakus Birliği: (Almanca Spartakusbund). Birinci Dünya Savaşı yıllarında Almanya'da ortaya çıkan komünist eylemci siyasal akım. Sosyal Demokrat Parti içinde küçük bir grubun Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg çevresinde toplanmasıyla oluştu. Birlik, 1918'de Alman Komünist Partisi'ne dönüştü ve tutucu güçlerle silahlı çaışmaya girişti. Çatışmada yenik düşen birlik dağıldı.

Sürrealizm: Gerçeküstücülük.

Şamanizm: Şamanlık. Genellikle Sibirya kavimlerinin inanışlarına verilen ad. Türk-Moğol kültür tarihinde önemli bir yer tutan Şamanlık, insanlığın en eski dinlerinden biridir; bundan ötürü de tamamen sihire ve büyüye dayanır. Şamanlığa göre evren üç bölüme ayrılır: Gök, yeryüzü, yeraltı. Şaman, kendinden geçme (cezbe) yöntemiyle dinsel ve büyüsel işlemler yapar; Şamanlık, babadan oğula geçer.

Şintoizm: Çoktanrıcı ulusal Japon dini. "Şinto" sözcüğü Japocada "tanrıların yolu" demektir; bu deyim, İ.S. 6. yüzyıla doğru ülkeye sokulan Buda'cılığa ve "Buda'nın yolu" anlamına gelen "Butsudo" deyimine karşı ileri sürülerek kullanılmaya başlandı, çünkü o zamana kadar bu geleneksel çoktanrıcılığın bir adı yoktu. Şintoculuk, canlıcılık (animizm) temeline dayanan bir çoktanrıcılıktır. Japon dilinde "Kami" adı verilen ruhlara (ataların ruhları) tapılır; Evreni bunlar yönetir, bütün iyilik ve kötülük onlardan gelir

Taoizm: Taoculuk. Gizemsel Çin dini. İ.Ö. 6. yüzyılda yaşadığı sanılan Lao-Tse tarafından kurulmuştur. Bu inanca göre evrende bir düzen ve birlik ilkesi vardır; sırlarla dolu (gizemsel) olan bu ilkeye Tao (yol, düzen) denir. Dişiyle erkek, olumluyla olumsuz, doğruyla yanlış karşıt ilkelerini simgeleyen "Yi" ve "Yang" Tao'da gerçekliğe kavuşur, yani karşıtlığını ve çelişkisini yitirir.

Taylorizm: Amerikalı mühendis F. W. Taylor tarafından ortaya konan iş düzeni ve zaman denetimi sistemi.Bu sözcük bazen küçültücü anlamda kullanılır; çünkü mühendis Taylor'ın 19. yüzyılın sonlarında, elemeği konusunda yaptığı çalışmalar, personel yönetimine otoriter (baskıcı) bir anlayış getirmiştir. Taylor, sıkıcı işlerde çalışan işçilerin sık sık dinlenmek zorunda olduğunu ilk kez düşünen ve savunan kimsedir. Bu tür çalışmanın biçimselliğini belirtmek için de genellikle "bilimsel düzenleme" ya da "işin akla uygun olarak düzenlenmesi" deyimlerini kullanmıştır.
zaman alışmayı öğretir;unutmayı asla.........

rését

ne guzel kı muhtesem bır dıne sahıbız....

bılgıler ıcın tesekkurler..

reis-de-aglar

Oryantalizm

Oryantalizm ya da diğer adlarıyla Doğu bilimi, Şarkiyatçılık, Şarkiyat, Doğubilim; Yakın ve Uzak Doğu toplum ve kültürleri, dilleri ve halklarının incelendiği batı kökenli ve batı merkezli araştırma alanlarının tümüne verilen ortak ad.
   Terim, kimi çevrelerce olumsuz bir yan anlamla 18. ve 19.yüzyıllardaki sanayi kapitalizminin gelişme döneminin zihniyeti tarafından şekillendirilmiş Amerikalı ve Avrupalıların Doğu araştırmalarını tanımlamakta kullanılmıştır. Bu anlamda doğuculuk Aydınlanma çağı sonrası Batı Avrupalı beyaz adamın Doğu hakları ve kültürüne yönelik dışarıdan, ötekileştirici, değilleyici ve önyargı dolu yorumlarına işaret etmektedir. Terimi bu bakış açısından ve olumsuz manada kitaplarında -özellikle de Orientalism (1978) kitabında- kullanan en ünlü kişi Edward Said'dir. Bernard Lewis gibi batılı akademisyenler ise Said tarafından kelimeye yüklenen bu olumsuz imaları eleştirmişlerdir. Oryantalizmi daha radikal boyutta inceleyen Türk aydınlarından Ömer Baharoğlu, oryantalizmin Batı'nın emperyalist eylemlerine katkıda bulunan bir kurgu olduğunu aslında hiç masum bir imgelem veya disiplin olmadığını ve Batı'nın dünyanın değişik coğrafyalarına sızma girişimlerinin fikri, bilimsel ve kültürel altyapısının oryantalizm tarafından teçhizatlandırıldığını söylemektedir.

    Anti semitizm

   anti semitizm(yahudi düşmanlığı) kelime anlamı 'sami topluluğuna mensup kişilere(ki bunlar, sam'ın oğulları olaraktan araplar ve yahudiler oluyor) karşı olma'dır. Ancak, incil'de kullanıldığı bağlamıyla yahudi aleyhtarlığı anlamında kullanılagelmiştir kelime.
   anti-semitizm, anti-sizyonizm le karıştırılmamalıdır.Çünkü anti-Siyonizm yayılmacı, saldırgan, dünyayı ele geçirme niyetinde olan İsrail Devletinin yürüttüğü politikalara karşı olmaktır.Oysa Anti-Semitizm, bir ırkçılıktır, yahudi düşmanlığıdır.Karşı olunması gereken Siyonist felsefedir.

     Oksidentalizm

    Oksidentalizm Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya ve hatta modern Japonya'yı da içeren Batı dünyasına ilişkin klişelerle ilişkili bir terimdir. Terim Ian Buruma and Avishai Margalit'nin Occidentalism: the West in the Eyes of its Enemies (2004) adlı kitaplarıyla popülerlik kazanmıştır. Terim, Doğuculuğun tersine çevrilmiş halidir ve Doğu'nun Batı ile ilişkili klişe görüşlerini ifade etmektedir.

   Doğu'da Batı kültürüne ilişkin olumsuz görüşlerin kökeni Yunan ve Roma kültürüne yönelik Pers tavrına veya İslamiyet ve Hristiyanlık arasındaki çatışmalara kadar geri götürülebilir. Bununla birlikte Doğu/Batı karşıtlığının tam tanımı belirsizlikler taşımaktadır. Örneğin Çinde Han Hanedanı döneminde (M.ö.25-M.S.221) Batı ile ilgili olumsuz imajlar resmedilmiştir. Ancak buradaki Batı bugünkü anlamda batı değil Çin'in batısıydı.
zaman alışmayı öğretir;unutmayı asla.........

müteallim

cok ahir bir türkce ile avrupali türklerin anlamasi cok zor.

millet din demektir dini hususlarda ve kültürde bir olan demek desek yetermi acaba.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

reis-de-aglar

Sekülarizm

   Sekülarizm, sekülerlik, dünyacılık veya sekülerizm (zaman zaman sekülârizm) Latince'de "nesil", "periyod" (zaman dilimi) anlamına gelen zamanla Hristiyan Latincesi'nde "dünya" anlamında kullanılmaya başlanan sæculum’dan 1 türemiştir. Din merkezli veyahut dinî öğeleri hukukî ve siyasî anlamda tayin edici kılan bir yaklaşımın tersine, bunları hukukî ve siyasî kümeden ayıran bir yaklaşımı tanımlar. Çok geniş bir terim olan sekülerizm, içinde birçok akım, farklı çeşit ve teori barındırır. Seküler kelimesi, dünyevi olanı belirtir ve dünyanın nesnel halinin göz önünde tutulması demektir. Türk Dil Kurumu sözlüğü sekülarizmi "Dünyacılık" olarak tanımlamakta ve Türkçe'ye Fransızca sécularisme sözcüğünden türeyerek geçtiğini belirtmektedir 2 . Aynı Türk Dil Kurumu sözlüğü ise dünyacılığı ise şu şekilde tarif etmektedir: "Bireysel katılımı önemli gören, dinin devletten ayrı ve özerk olmasını savunan öğreti, sekülarizm" 3
   
     seküler ve Sekülerlik

  Seküler, sekülerlik ve sekülerizm sözcüklerinin hepsi Latince saeculum sözcüğünden türemiştir. Saeculum ise bir "nesil" veya "yüzyıl" gibi bir anlama da sahip zaman belirten bir sözcüktür. Bu anlamda seküler yaklaşık her yüzyılda bir olan bir olay olarak tanımlanır. Sözcük (saeculum) Hristiyan Latincesi'nde ise sözcük "dünya" anlamında kullanılmıştır 4  Süreç içerisinde seküler sözcüğünün anlamı büyük oranda değişmiştir.

   Seküler kelimesi Hristiyanlık doktrininin parçalarından olan Tanrı'nın zaman dışında var olduğu prensibine karşılık zamana (zamansal olmaya) vurgu niteliği taşıyan, genel olarak hayat ve idarenin dini bir merkezden ayrılıp dünyevi bir merkeze ilerlediğini, zamansal, zaman içinde var olan bir tarafa kaydığını belirten bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Bu fikir diğer tüm dini ve spiritüel inançları kapsayacak şekilde genişlemiştir. Dini biçimde algılanabilecek veya dini kaynaklara dayandırılmış çeşitli müessese, konu ve kavramlara dini olmayan, bunlarla dini ayıran bir bağlamda, yaklaşır. Örnek vermek gerekirse: seküler etik, seküler devlet vb.

   Sekülerizm kelimesini ilk defa kullanan George Jacob Holyoake, sekülerliği, inançtan kaynaklanan bütün düşüncelerin dışlanmasını esas alan doktrindir diye tarif etmişti. Holyoake başlangıçta netheism, limitationism gibi isimler vermeyi düşündüğü felsefesine sonra sekülarizm adını verdi. Hareketin içinde ateistler bulunmasına rağmen Holyoake felsefesinin ateizme sürüklenmesine karşıydı. Sosyal sekülarizm, dini dünyevi işlerden ayırarak ferdin içine hapsedilmesini öngörüyordu. Samuel Johnson'un 1755 tarihli Dictionary 'sinde secularity, dikkatleri yalnızca bu dünyaya yoğunlaştırma; secularize, dini ve uhrevi olanı günlük hayattan uzaklaştırma; secularization, dinin etkisini sınırlama, azaltma anlamlarına geliyordu.

Sekülerizm Tanımları

  Siyasi anlamda, sekülerizm kilise ve devletin ayrılmasıdır ki bu kilise ve devletin birleşmesi olan teokrasinin zıttıdır.

  Sekülerizm terimi farklı bağlamlarda kullanıldığı için, belirli ve kesin bir tanımını yerden yere, konudan konuya değişiklik gösterir. Demokrasi seküler olmak zorunda değildir veya demokrasi ile sekülerizm birbirini tamamlayan veya birbiri için zorunlu olan olgular değildir.

  Felsefi bir açıdan, sekülerizm devletlerin dogmatik bir inanç değil de nedensellik ve deneysellik üzerine kurulu olduğu, somut ve bilimsel temellere dayandığı kavramı ve düzenidir.

  Modern zamanlarda, genel kanı insanların özgürlük ve eşitlik ideallerinin yasa ile korunduğu bir siyasi sistemin kralın veya ruhban sınıfının dini dogma, istek ve kuralları merkez alan ilahi hak ve yargılarından oluşan bir siyasi sistemden daha üstün olduğu yönündedir.

  Sekülerizmin bir başka tanımı da; dinin bir toplumun kamusal mesele ve işlerine karışmaması ve bunlarla bütünleşmemesini savunan ve belirten düşüncedir.

  Sıklıkla Avrupa'daki Aydınlanma hareketiyle ilişkilendirilen sekülerizm, Batı toplumu ve siyasi gelişimi açısından çok önemli bir yere sahiptir. ABD'deki kilise ve devletin ayrımı ve Fransa'daki laiklik (laïcité), pratik anlamda olmasa da prensip bakımından büyük oranda sekülerizm kaynaklıdır.

  Ayrıca, sekülerizm din ve doğaüstü inançların dünyayı anlamak ve günlük hayat için temel teşkil etmediğini savunan sosyal ideoloji olarak da tanımlanmıştır.

  Sekülerizm, seküler formların (siyasi, toplumsal veya felsefi) savunulması ve ortaya konmasına verilen isim olarak da kullanılmıştır. Sekülerizm hakkındaki genel bir yargı da ateizme denk tutulmasıdır ki bu yanlıştır. Aslında birçok seküler birey, bireysel anlamda kendilerini dindar saymaktadırlar. Ateizm tanrının varlığını sorgularken, sekülerizm dini otoritenin dünyevi işlerde yargıç olup olamayacağını sorgular.

  Sekülerizm siyasi, felsefi ve toplumsal alanlara nüfuz ettiği için birçok farklı olgu ve kavramda bulunmaktadır. Sekülerizmin özü nedeniyle nüfuz ettiği farklı kavramların bir kısmı bu maddede incelenmiştir. Etik, ekonomi, hukuk ve haklar bunlara örnek olarak verilebilir.

     Seküler Etik

   Seküler sözcüğünün kullanımı sekülerizmin bir parçası veya sekülerizmin temellerine bağlı olarak tanımlanırsa, seküler etik kavramı, etik konusunun dinden ayrıştırılmış bir anlayışı olarak tanımlanabilir. Dini temellere dayanmayan birçok etik anlayışı mevcuttur, bunların büyük çoğunluğu seküler etik başlığı altında incelenebilir. Bu da seküler etik teriminin fazlasıyla genişlemesi ve değişkenlik göstermesine yol açar. Örneğin hem dini veya tanrıyı reddeden etik kuramlar hem de dini veya tanrıyı kabul edip sadece etiğin tek kaynağı görmeyen kuramlar seküler etik başlığı altında incelenebilir. Tüm bu çoğulluk da seküler etiğin tanımını güçleştirdiği gibi toplumsal boyutta algılanış biçimini de etkilemiştir.

  En yalın ve kaba tanımla, seküler etik, dini, doğaüstü veya ilahi temeller yerine pozitif, bilimsel ve rasyonel temellere dayanan etik anlayışları için kullanılan bir terimdir.

İslam ve Seküler Devlet

  İslam'da genel kanı, İslam dininin ön gördüğü siyasi sistem mevcut olmasa da bu sistemin kabul edilmesi, ancak ahlaki meselelerde toplumun idareye sözlü müdahale ve nasihatte bulunması yönündedir. Yani seküler devletin ideal görülmese de meşru görüldüğü söylenebilir, en azından seküler toplum kavramından ayrıldığı durumda. Tarihsel süreçte kurulmuş İslami devletler, genellikle İslam'ın siyasi anlayışına tam uymayan bir biçimde olsa da toplum ve dini otoriteler tarafından kabul görmüştür. Yine bu sistemlerin çoğu İslam'ı yargı ve hukuk meselelerinde kaynak olarak kullanmıştır ki bu ne tam anlamıyla dini ne tam anlamıyla seküler olan bir hukuk ve dolayısıyla devlet anlayışı ortaya koymuştur.

  Tarih boyunca, İslam esaslara uygun olmayan biçim ve işleyişe sahip devletlerin meşru olmadığını öne süren düşünce ve gruplar ortaya çıksa da çoğunlukla azınlıkta kalmış ve pek ses getirememiştir. Yine de özellikle 20. yüzyılda, İslami temellere sahip devlet anlayışının İslam dini açısından tek meşru devlet anlayışı olduğunu öne süren grup ve akımlar oluşmuştur. Bu grupların ifade ettiği tam anlamıyla bir teokrasi sayılamasa da, özellikle hukuki anlamda tamamen İslami dogmaları kaynak alan bir devlet anlayışıdır. Bu gruplar düşüncelerini savunmak için sık sık İslam dininin kutsal kitabı olan Kur'an'ın Maide suresi, 44. ayetinin son kısmını delil gösterirler, bu kısım şöyledir:

    ... Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir.

İlahiyatçılara ve Ulemalara göre de Gerçek İslam Devleti, İslam'ı tam referans almalıdır.
zaman alışmayı öğretir;unutmayı asla.........

reis-de-aglar

Rasyonalizm

   Aklı bilgini temel kaynağı ve sınanabilirlik ölçüsü olarak kabul eden akım. Bilginin duyu verilerine dayalı deneylerden kaynaklandığını ileri süren (ampirizm) deneycilik karşıtıdır. Dünyanın akılsal bir düzen içerisinde bir bütün olduğu, parçaların mantıksal zorunlulukla birbirine bağlı olduğunu, dolayısıyla da yapısının doğrudan kavranabilir olduğu görüşüne dayanır. Başlıca esir kaynağı matematiktir.

Rasyonalizm, akla dayanır ve akıl dışı olan her şeye karşı koyar. Rasyonalizm bütün insanlarda doğuştan değişmez bir akıl bulunduğunu bu aklın da özsel, tümel, deney dışı gerçeklik taşıdığını ileri sürer.

  Rasyonalizm en açık biçimiyle bilgi felsefesinde dile getirilir. Buna göre bazı bilgilerin kaynağı apriori ya da deney öncesi ussal sezgileridir. Bilgi bu sezgilerin anlık tarafından kavranmasıyla ortaya çıkar. İnsan düşünme yetisiyle kavradıkları duyu verilerini aşan nesneler ya da tümeller ve bunların bağlantılarıdır. Her tümel bir soyutlamadır ve duyulara değilse de düşünceye açıktır. Mantık ve matematiğin tümü ile başka pek çok alanın bazı bölümleri bu tür bilginin kapsamına girer. Rasyonalizme göre zihnin ulaşabileceği en önemli ve kesin bilgi türü olan apriori bilgi hem zorunlu (başka bir yoldan elde edilmesi imkansız) hem de evrenseldir. Rasyonalizm etik ve din alanlarında da insanın düşünme yetisine öncelik verir. Buna göre iyiyle kötünün ayırt edilmesinde duygu, gelenek ya da insan bilgisinin kaynağı vahiy değil, insanın doğal yetileridir.
zaman alışmayı öğretir;unutmayı asla.........

reis-de-aglar

 Narsizim

   Narsistik kişilik bozukluğu kendini mükemmel görmek, başkalarını düşünmemek ve başkaları tarafından yargılanmaya aşırı hassasiyet olarak tanımlanabilir. Sadece kendini düşünmek ve davranışlarının başkalarına olan etkisini umursamamak bu kişilerin en temel özellikleridir.

   Narsistik kişiler genelde ilgi odağı olmayı, dikkat çekmeyi ve olayları control etmeyi isterler. Başkalarının hayranlığını ve sevgisini kazanmayı şiddetle arzularlar. Kendileri hakkında mükemmelliyetçidirler. Dikkati üzerlerine toplamak için tiyatromsu krizler yaratabilirler. Bu kişiler herkesin ve herşeyin kendilerine bağlı olması gerektiğine inanırlar.

   Narsistik kişilik bozukluğu olan kişiler mükemmele ulaşmak için aşırı derecede çaba sarfederler. Birisi kendilerini yada yaptıkları işi eleştirdiğinde büyük bir öfke ile tepki verirler ve saldırganlık gösterebilirler.

  Hedonizm (hazcılık)

  En üstün iyiliğin haz olduğunu ileri süren Aristippos’un öğretisi... aristppos’a göre en üstün iyilik hazdır. bu öğretiye göre iyi demek haz demektir; haz veren her şey iyi, acı veren her şey ise kötüdür. Aristippos’a göre her davranışın nedeni, mutlu olmak isteğidir. yaşamın ereği hazdır. haz insanı insan eden duygudur. bilgilerimiz duygularımızla alabildiğimiz kadardır, bunda öteye geçmez. bu yüzden Aristippos duygularımızın getirdiği haza yönelmeyi, acıdan kaçmayı söyler.

  En üstün iyi, hazdır. ancak gerçek haz sürekli olandır. sürekli olan hazza da bilgelikle varılabilir.

  Epikuros’da hazcılığı devam ettiren filozoflardandır. ne var ki, epikuros, Aristippos’un bedensel hazzına karşı tinsel hazzı yeğler. onun için en büyük haz, ruh dinginliğidir. buna da bedensel zevkler peşinde koşmakla değil, bilgelikle varılır.

  Egoizm

   t.Hobbes'un temsilciliğini yaptığı bencillik, kişinin başkalarını dikkate almadan yalnız kendi iyiliğini düşünme ilkesini temel alır.bu öğretide insanın tüm eylemleri ''ben'' sevgisiyle belirlenmiştir.kişinin kendi çıkarını yaşamın mutlak ilkesi yapan anlayıştır.
zaman alışmayı öğretir;unutmayı asla.........

reis-de-aglar

#23
  Terörizm

  Terörizm, siyasal, dinsel ve ekonomik hedeflere ulaşmak amacıyla savunmasız ve suçsuz sivillere; resmî, yerel ve genel yönetimlere yönelik baskı, yıldırma ve her türlü şiddet içeren yolun kullanımıdır. Terör uygulayan organize gruplara terör örgütü; terör uygulayan şahıslara ise terörist denir.

   Kökenbilim Türkçe'ye, Fransızca "terreur" sözcüğünden geçmiş olan terör sözcüğü Latince kökenlidir.Latince sözcüğün anlamı "korkudan titreme" veya "titremeye sebep olma"dır.

   Fransızca Petit Robert sözlüğünde "bir toplumda bir grubun halkın direnişini kırmak için yarattığı ortak korku" olarak tanımlanır. Oxford İngilizce Sözlük'te "genellikle siyasal nedenlerle, halkın gözünü korkutmak ve halkı yıldırmak için dehşet öğesini kullanmak" olarak tanımlanır. Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nde, "yıldırma, cana kıyma ve malı yakıp yıkma, korkutma, tedhiş" olarak tanımlanır.

  Literatürde terör sözcüğü bazen şiddet veya siyasal şiddet kavramlarıyla eş anlamlı olarak kullanılmaktadır.

  Türkiye’de yıllarca teröre karşılık olarak anarşi sözcüğü kullanılmış, son yıllarda bu sözcük terk edilerek "terör" sözcüğü kullanılmaya başlanmıştır. "Anarşi" sözcüğü Yunanca kökenlidir. Yunanca sözcük "başsız, yöneticisiz" anlamına gelir. Anarşi sözcüğü Oxford İngilizce Sözlük'te "otorite yoksunluğundan veya otoritenin ve diğer yönetim mekanizmalarının tanınmamasından doğan düzensizlik durumu" olarak tanımlanmıştır.

  Arapça kökenli tedhiş sözcüğü de zaman zaman terör anlamında kullanılır. Tedhiş sözcüğü, "korku salma, yıldırma" anlamlarına gelir.

  Terör sözcüğü bugünkü anlamında, ilk defa Fransa’da, Fransız Devrimi'nden sonra kullanılmıştır.Devrimden sonra 1793 Martında 1794 Temmuz'una kadar süren dönem terör rejimi veya terör dönemi (reign of terror-regime de le terreur) olarak adlandırılmıştır. Fransız İhtilali esnasında demokrasi ve eşitliğe kavuşmak adına her türlü baskı ve şiddetin uygulanması gerektiğini savunan Jacobinler'i tanımlamak için kullanılmıştır.

zaman alışmayı öğretir;unutmayı asla.........

reis-de-aglar

 (Fenomenizm)olaycılık

  Fenomenlerden, yani zaman veya mekân içinde ortaya çıkan ve deney konusu olabilecek olay ve olgulardan başka hiç bir şeyin varolmadığını ileri süren felsefe doktrini.

  Deneyin araçsız konusu, her zaman bir tasavvur olduğu için, fenomenizmin tarihi, birçok noktada, idealizminkiyle karışır. Meselâ Berkeley, maddi bir cevher kabul etmez. Bu filozofa göre, gerçek olan, sadece sonlu zihinler ile sonsuz zihin, yani Tanrı'dır. David Hume, sadece cisimlerin değil, zihinlerin de cevher olarak varlığını kabul etmez.

  Hume'a göre, cisimler hakkında edindiğimiz fikir gibi, ben hakkında edindiğimiz fikir de bir bilinç haller topluluğuna indirgenebilir. Fenomenlerin uyduğu kanunların temeli olarak gördüğümüz ilkeler (meselâ nedensellik ilkesi), zorunluluk niteliği taşımazlar. Bunlar, sadece zihni alışkanlıklardır; deneyin ve fikir çağrışımlarının sonucu olarak ortaya çıkmışlardır. Tabiat kanunlarının taşıdığı zorunluluk ve evrensellik konusunda Hume'un ileri sürdüğü şüphecilik bu düşüncelerden doğmaktadır.

Kant, insan zihninin ancak fenomenleri kavrayabileceğini ileri sürer. Ama birer tasavvur olmak dolayısıyla, bu fenomenler, zihnimizin kanunlarına veya anlığın kategorilerine uymak zorundadır. Bundan ötürü, Kant'ın gözünde, fenomenler biliminden şüphe edilemez. Ayrıca, bu filozof, fenomenlerin ardında, bilgisini edinemediğimiz ama varlığı kesin olan numenler'in bulunduğunu söyler.

Fenomenizm anlayışının değişik bir şekilde yeniden canlanmasına Renouvier önayak oldu. Renouvier'ye göre, fenomenler, anlığın kategorilerine zorunlu ve mutlak bir şekilde bağlıdır. Ama bilinçli öznelerin dışında, kendinde-şeyler, yani numenler yoktur.
zaman alışmayı öğretir;unutmayı asla.........

reis-de-aglar

  Pozitivizm (olguculuk)

   Pozitivist felsefe görüşünün kurucusu Fransız filozof Auguste Comte'dur (1798-1857). Comte, felsefeyi metafizik yapısından kurtarmak istemiştir.

  19. yüzyılda bilimlerin, özellikle pozitif doğa bilimlerinin gelişmesi felsefeyi de etkilemiştir. A.Comte, felsefeyi de pozitifleştirmek istemiştir. Pozitif felsefe görüşünde bilgi duyularımızın bize kazandırdığı olayların, görünenlerin (fenomen) bilgisidir. Bu bilgi, değişmeyen, mutlak olan bir öz bilgisi olamaz. Olayların ve bunların ardardalığı ve benzerliğinin bilgisidir.

  A.Comte'a göre yaşanan çağ, bilim çağıdır. İnsan düşüncesi, bu çağa üç aşamadan geçerek gelmiştir. Comte, bu gelişimi şöyle açıklar:

  Teolojik Düşünce Dönemi: Dinsel düşünce dönemidir. Her şey kutsal fikrine göre yorumlanmıştır. Fetişizm (putçuluk), Politeizm (çok tanrıcılık), Monoteizm (tektanrıcılık) dönemleri yaşanmıştır.

  Metafizik Düşünme Dönemi: Bu dönemde nesnel gerçekliğin özünde gizli güçler aranmıştır.

  Pozitif Düşünme Dönemi: Bu dönem, bilim anlayışının oluştuğu dönemdir. Doğanın kendine göre yasaları vardır. Bilgi, bu yasalara göre oluşur ve bilgi ancak olayların bilgisidir. Böyle bir anlayışın oluştuğu dönemde felsefe de bilimler gibi pozitif olmak zorundadır.
zaman alışmayı öğretir;unutmayı asla.........