Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Mezarda bile rahat vermeyen bir millet !!!

Başlatan kenz, 27 Ekim 2007, 23:28:10

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

kenz

Bir süredir Karacaahmet Mezarlığında dikkatinizi çeken bir kabir olmuştur, bu mubarek zatın orada bulunduğunu belki bilenlerinizde vardır. Mezar taşında Şair Nabi yazılı.

Bu kabri ilk fark ettiğimde kendi kendime “böyle bir mezar vardı da biz bunca zamandır neden hiç fark etmedik” diye düşünüyordum. Bu gün resimledim ve az önce nette araştırdım ve bakın nelerle karşılaştım. Şair Nabinin belki de hepinizin bildiği çok bilindik bir kıssası var.Yeniden eklemek istiyorum müsadenizle.




OSMANLI DEVRİNDE YAŞAMI ARİF VE MEŞHUR ŞAİR YUSUF NABİ (rah)

1678 yılında bir kafile ile hac yolculuğuna çıkmıştı. Kafilede devletin ileri gelen paşaları da bulunuyordu. Kafile hicaz bölgesine girince HZ Peygamberi ziyaret aşkı Nabi’ yi iyice sardı. Öyle ki vücudu bir hoş oldu ,uykusu kaçtı hiç uyumadı bir gece yarısı kafile peygamber şehri medine ye yaklaştı kafilede bulunan Eyüblü Rami Mehmet Paşa o esnada kıble tarafına doğru ayaklarını uzatmış oturuyordu. Resulü Kibriya nın beldesine girerken arkadaşlarında gördüğü bu manzara Nabi ye hiçte hoş gelmedi. Paşayı uyandıracak bir şekilde Şu meşhur beyitleri söylemeye başladı:

"Sakın terki edepten kuy-i mahbub-ı huda dır bu !
Nazargahi ilahidir Makamı Mustafadır bu!
Müraati edep şartıyla gir nabi bu dergaha
Metaafı kutsiyadır busegahi enbiyadır bu"
............
açıklaması şudur;

Edebi terk etmekten sakın zira burası Allahu tealanın habibinin beldesidir burası, hak tealanın devamlı nazar kıldığı bir yerdir. Muhammed Mustafa (sav) makamıdır ,ey nabi bu dergaha edebin şartlarına dikkat ederek gir sakın basite alma burası büyük meleklerin etrafında pervane gibi döndüğü peygamberlerin eğilip eşiğini öptüğü yerdir

Bu beyitleri işiten paşa gözünü açtı hemen kendine geldi ikazın sebebini anladı ayaklarını topladı nabiye dönerek :
“ne zaman yazdın bunları ? senden başka duyan oldu mu bunları ? ”
diye sordu. Yusuf Nabi ;

“bunları daha önce herhangi bir yerde söylemiş değilim şimdi sizi bu halde görünce elimde olmadan yüksek sesle söylemeye başladım ikimizden başka bilen yok”
dedi. Paşa;

"öyleyse bu aramızda kalsın” dedi. Nabi sustu yola devam ettiler kafile sabah ezanına yakın hz. Resulullahın mescidine yaklaştı birde baktılar ki Müezzinler ezandan önce Nabinin
"Sakın terki edepten " beytiyle başlayan naatını okuyorlar. Nabi ve paşa hayret ettiler Mescide girdiler namaz kıldıkta sonra müezzinin yanına koştular

Nabii heyecanla;
“Allah adına Peygamber aşkına söyle sen ezandan önce okuduğun o beyitleri kimden, nereden nasıl öğrendin” diye sordu müezzin önce cevap vermek istemedi Nabi israr ve rica edince bunun üzerine müezzin;

“Resulu Kibriya sav. Efendimiz bu gece bütün müezzinleri rüyasına şereflendirerek
“Ümmetimden Nabi isimli birisi beni ziyarete geliyor kalkın ezandan önce onun benim için yazdığı beyitleri okuyarak karşılayın mescidime girişini kutlayın” buyurdu
bizde efendimizin emirlerini yerine getirdik dedi Nabi hepten şaşırdı ve heyecanlandı dayanamadı ağladı gözyaşları içinde müezzine tekrar “o iki cihan efendisi gerçekten Nabi mi dedi , o benim ümmetimdendir mi diyemi buyurdu” diye sordu müezzin; “evet Nabi dedi
o benim ümmetimdendir buyurdu” deyince Nabi bu iltifata daha fazla dayanamadı
sevincinden düşüp bayıldı bir zaman sonra ayıldığında paşayı ve müezzini yanında ağlarken buyurdu.

İşte edebin kerameti ve işte edepli bir insanın muhabbeti ...

İNSAN akli ile melekleşen nefsi ile iblisleşen bir aciptir İNSAN
İNSAN kendi kabahatini bilmeyen cehli ile dünyalara sığmayan bir mağrurdur İNSAN
İNSAN bütün zaaf ve acziyyetine rağmen kudrete kafa tutan taşkın bir şaşkındır İNSAN
İNSAN maziye bağlı hâle aldanmış istikbali gözler bir taştır İNSAN

kenz

#1
Hani düşünmüştüm ya neden farketmedik bu kadar zamandır diye..Aşağıdaki yazıyı okuyun lütfen.. Bu kadarına ne denir bilemiyorum artık..

SANLIURFA.COM URFA Gündemini Belirliyor

ŞAİR NABİ OLAYI ULUSAL BASINDA

Tarih : 01 Ocak 2006, Pazar 13:29


  Gazeteci Yusuf Kürkçüoğlu’nun ilk olarak www.sanliurfa.com sitemizden ve GAP Gündemi gazetesinden kamuoyuna duyurduğu, Şair Nabi’nin İstanbul’daki kabrine başkalarının gömüldüğü haberi ulusal basına yansıdı. Yeni Şafak gazetesi muhabiri Ali Sali olayı Türkiye gündemine taşıdı. Yeni Şafak’ta yayınlanan haberi aşağıda okuyabilirsiniz.

  Nabi'ye saygısızlık

  Şair Nabi'nin kabrine 3 yıl önce Betül Topçubaşı'nın defnedildiği ortaya çıktı. Nabi'nin kitabesi sökülerek yerine, Betül Topçubaşı'yla birlikte Haydar ve Samia Süleymangiller'in mezar taşları konuldu.

  Divan Edebiyatı'nın büyük ustalarından şair Nabi'nin Karacaahmet'teki mezarına 3 yıl önce Betül Topçubaşı'nın defnedildiği ortaya çıktı. Nabi'nin mezar taşı sökülerek yerine Betül Topçubaşı'yla birlikte Haydar ve Samia Süleymangiller'in mezar taşı konuldu. Betül Topçubaşı'nın mezar taşında "Nabi Sülaleyi Nabiy Eden Süleyman Gil'i Af Eyle Hz. Hüseyniye'den Süleymangil'in Biricik kızı Betül Topçubaşı'na El Fatiha" ibaresi yer alıyor. Nabi'nin mezarının sessiz sedasız tahrip edildiğinin ortaya çıkmasıyla birlikte sorumluların bulunması için harekete geçildi.

  SORUŞTURMA AÇILSIN

  Urfa milletvekili Mehmet Atilla Maraş, Nabi'nin mezarının başına gelenleri duyar duymaz İstanbul'daki Şanlıurfalılar Derneği Başkanı'nı arayarak olayın doğru olup olmadığını sorduğunu belirterek, "Doğruluğunu öğrenince, Mezarlıklar Müdürü'nü aradım. 'Benim zamanımda olmadı. Önceki yönetim zamanında oldu' cevabını aldım. Mezar açılıp yerine bir başkasının defnedilmesinin üzerinden 3 yıl geçmiş. Başkan Kadir Topbaş'a çağrıda bulunuyorum, soruşturma açtırsın ve sorumluları tespit ettirsin. Savcılara da çağrıda bulunuyorum. Hemen soruşturma açılması gerekir. Soruşturma açılmaz ve sorumlular tesbit edilmezse Meclis'i ayağa kaldırım" dedi.

  SESSİZ SEDASIZ TAHRİP

  Şair üzerine doktora çalışması yapan ve Nabi'nin Divanı'nı yayına hazırlayan Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan ise yetkililerin konuyla ilgili ciddi bir girişimde bulunmadığını belirtti. Nâbî'nin İstanbul Karacaahmet'teki mezarının, sessiz sedasız bir şekilde tahrip edildiği haberini Şanlıurfa milletvekili Mehmet Atilla Maraş'tan öğrendiğini belirten Prof. Bilkan " Bu konuyu ilk kez gündeme getirip fotoğraf ve belgelerle duyuran kişi ise gazeteci Yusuf Kürkçüoğlu. Bir internet sitesindeki (www. sanliurfa.com) köşe yazısıyla durumu kamuoyuna duyuran Kürkçüoğlu, yetkililere haber verdiği halde, kimsenin bu durumla ilgilenmediğini belirtiyor" diye konuştu. ANKARA

  Divan şiirinin usta ismi

  Nâbî (1642-1712) Şanlıurfa'da doğdu. Asıl adı Yusuf'tur. 24 yaşında İstanbul'a geldi. Kendisini himaye eden Musahib Mustafa Paşa'nın ölümü üzerine İstanbul'dan ayrıldı. Halep'e gitti. Burada 25 yıl kadar kaldı. Rahat bir hayat yaşadı. 1710'da tekrar İstanbul'a döndü. Çeşitli devlet memurluklarında bulundu. İstanbul'da öldü. Döneminde üstat bir şair olarak kabul gördü. Nâbî, didaktik şiire önem verdi. Nabi'nin yayımlanmış Dîvân'ından başka bir Farsça Dîvânçe'si, Hayriyye, Hayrabad ve Surnâme adlarında üç mesnevisi bulunmaktadır.
İNSAN akli ile melekleşen nefsi ile iblisleşen bir aciptir İNSAN
İNSAN kendi kabahatini bilmeyen cehli ile dünyalara sığmayan bir mağrurdur İNSAN
İNSAN bütün zaaf ve acziyyetine rağmen kudrete kafa tutan taşkın bir şaşkındır İNSAN
İNSAN maziye bağlı hâle aldanmış istikbali gözler bir taştır İNSAN

Vuslat Yolcusu


Evfacan

Yiğit yaralı olur - Yine dağ gibi durur

seyyah34

Kıssa güzeldi Kenz kardeşime hassasiyetinden dolayı teşekkürler..

ankebut-57

#5
Teşekkürler. Ek bilgi için tıklayın:

Burada Edepsizlikten Sakının!
Âlimleri irfan sahib eden, üç harf ile beş noktadır.(عشقْ)
Mü'minleri duhûlü cennet eyleyen, beş harf ile üç noktadır. (ايمان)

www.ayasofya.org

enfa

daha neler göreceğiz bu ülkede kimbilir ? :S

Zaman diyorum, biraz daha zaman.Dilimin ucundaki kelimeler bu kış donmazsa bir dahaki yıl uçmayı öğrenecekler!

Fatihan

Bir ziyaretimde Şair Nabi'nin kabrini görmüş ve şaşrımıştım.Çünkü Urfa'da diye  biliyordum.
Böyle bir edebsizliği de ilk kez buradan öğrendim.Teşekkür ederiz Kenz...

Ay Iıığı

Türk edebiyatının en büyük ve meşhur temsilcilerinden Urfalı Nabi merhum Arapça ve Farsça'yı mükemmel derecede bilen bir şair ve ediptir. On eserinden dördünü nesirle kaleme almıştır. Bunlardan biri de onun 1678-1679 yılları arasındaki Hac seyahatini anlattığı "Tuhfetü'I-Haremeyn"idir.

Nabi, İstanbul'dan yola çıkarak iznik ve Eskişehir üzerinden Konya'ya, oradan da Adana ve Antakya üzerinden Halep ve Şam'a, daha sonra da Kudüs ve Gazze üzerinden Kahire'ye ulaşır. Kahire'den Mısır hac kervanına katılarak Mekke-i Mükerreme'ye varır ve hac farızasını ifa eder. Hacdan sonra Peygamber Efendimiz'i ziyaret etmek üzere Medıne-i Münevvere'ye gider, Resullah'ı ziyaret eder.

Tuhfetü'l-Haremeyn'de, hac farizasını bütün teferruatıyla anlatmış, Mekke ve Medıne'nin o zamanki durumuyla ve oradaki ziyaret yerleriyle alakalı geniş bilgi vermiştir. Nabı, Medıne'de iken bir levhaya arzuhal şeklinde bir şiir yazarak bunu Peygamber Efendimiz'in türbesine astığını ifade etmektedir. Şu beyitler o şiirdendir:
   
Bi-hamdillah nasıb oldu sa'adet ya ResulAllah
Ki etdim hak-i dergahın ziyaret ya ResulAllah
Günahkarım sefihkarım siyehkarım tebehkarım
Beni reddetme ferda-yı kıyamet ya ResulAllah
Kemınen Yusuf-ı Nabl'yi ahbab u ekarible
Şefaat ya ResulAllah şefaat ya ResulAllah.

(Ya ResulAllah, Allah'm hamdiyle (bu) saadet nasıb oldu, Senin kapmm toprağmı ziyaret ettim, ya ResulAllah!

Günahkartm, ömrümü kötülüklerle harcadım, yüzüm kara, perişan/m. (Böyle olduğu için) yarm kıyamette beni reddetme ya ResulAllah!

Saklanmış gizlenmiş olan Yusuf-ı Nabı'yi dostlart ve yakmlartyla (kabul eyle) Şefaat ya ResulAllah, Şefaat ya ResulAllah!)