Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Siz, biz, hepimiz ölüyoruz...

Başlatan kenz, 07 Ekim 2007, 21:29:23

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

kenz

Kimse sağ kurtulmuyor aramızdan... Üstü kapatılması bile çok görülen ulu orta cinayetlerin içinden geçiyoruz. Üstüne en incesinden bir sargı dolamayı bile çok gördüğümüz kanamalarla yürümeye çalışıyoruz...

Herkes en çok kendini, herkes en çok kendi arkadaşlarını sevip kollarken, her saniye sayısını ve sınırını genişlettiğimiz o çok kötü, o bir adet yüz ve bir adet ismi bile çok gördüğümüz, öteki’ler, yani diğerleri, yani bizim dışımızdakileri; giderek daha bir soyut, daha bir belirsiz ve daha bir dokunmadığımız, daha bir canı cehenneme uzaklara fırlatıyoruz...



Hrant Dink, artık dilsiz çerçevelere asılmış bir fotoğraftan ibarettir mesela... O kadar yakın ve aslında o kadardan da çok uzak hepimize, çünkü gündüz vakti şehrin ortasında ensesinden vurulduktan sonradır, artık bir ölüdür o... Tüm damarlarından insanı şaşırtacak derecede hızla boşalan kanı, yani şu meşhur “biz”deki asil kanı tutmayan o kanı, Ermenilerin mavi kan taşıdığını zannedenleri şaşırtarak, caddeyi baştan başa bölmüştü ya kırmızı kırmızı... Gazetelerle örtüldüğü halde pabuçlarının altındaki deliği bir türlü örtemeyecek kadar uzun bir yapayalnızlıktı Dink...
Ya Beşağaç’ta suyolu kazmaktan dönerken, iftara doğru orucunu kendi kanıyla açmak zorunda kalmış 12 kişiye ne demeli? Onların hafızamızdaki yeri, bir kuş tüyünden bile daha az ve hayret, “onlar” da kırmızı renkte kanıyorlar karınlarını parçalayan mermiler değince vücutlarına... Ruhlarını ise hiç saymayalım. Zaten bizim için vücutları bile hiç olmamış bu insanların, ruhlarından bahsetmek bırakalım da; cenazelerini yıkayan cami görevlilerine, parçalanmış gövdelerini bir araya toparlayıp da kefenlerine koymaya çalışan akrabalarına kalsın... Kalsın... Beşağaç’ta öldürülenlerin çerçeveye asacağımız bir resimleri de yok, arkalarından “Hepimiz Beşağaçlıyız” diyen de, neyse geçiniz... Beşağaç’ı, haritada bulup yerini gösterecek kaç kişi var ki aramızda? Ama; orada bir köy var uzakta o köy bizim köyümüzdür, gitmesek de varmasak da o köy bizim köyümüzdür... Bu okul şarkısıyla büyümedik mi, bir şarkı yeter tüm Doğu’lar için, öyleyse gözlerini kapa ve içinden bir şarkı tut Beşağaç için ...
Ya Van Savcısı Ferhat Sarıkaya? O şimdi nerededir? Aslen soru sormak olan mesleki görevini, yanlışlıkla “iyi çocuklara” karşı da yapacağını zannettiği için, apar topar atıldı mesleğinden... Aldığımız son haberlere göre diyeceğim, ama aslında alamadığımız son haberlere göre; eski Van Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın nerede olduğunu bilen yokmuş. Ne akrabaları, ne arkadaşları nerede olduğunu bilmiyor, kendisine gönderilen mahkeme tebligatları, adresinde olmadığı için geri dönüyormuş... Ferhat Bey’in elimdeki tek fotoğrafı da çerçevesiz ve hiçbirimizin duvarında asılı değil tabii ki... Normal şartlar altında “Hepimiz Ferhat’ız” da diyemeyiz. Ama o tek fotoğraf! Hani şu malum fotoğraf; boynundaki kravatı düzeltmeye çalışıyor, saçları düzgün taralı, memurlara has sahip olduğu bir tek takım elbisesi içindeki haliyle, o tek fotoğraf... Ferhat Sarıkaya ne yer, ne içer, nerede; bilen yok...
Kendini insanların dökülen kanlarıyla ve kararan hayatlar üzerinden büyüten büyük bir anaforun ortasında dönüyoruz.
Hakimleri hizaya sokmak için evlerinin yanında birkaç bomba patlatıverdiğini anlatan rütbeli mütekaidler bir tarafta... Akan kana kılı bile kıpırdamadan “siz” ve “biz” soğukkanlılığı üzerinden “sizleşmeyeceğiz” yeminleri içen vekiller diğer yanda... Bir de ortalarda dolaşırken, emniyetinden sorumlu olduğu insanların “geberip gebermediği”ni konuşan korkunç resmi görevliler var...
Kan ve kin yeminleri arasından nasıl çıkaracağız insanı? Nasıl hatırlayacağız insan olmayı? Sevgi ve hayat ne kadar nazenin, ne kadar ince bir yürek emeği oysa...
Hepimiz İbrahim’in çocuklarıyız halbuki... Gel gör ki; ateşten gül çıkarmayı bir türlü hatırlayamıyoruz.
Ölümler; “başkasının ölümü” olarak geçiştirilirken suskun kalabalıkların ördüğü “biz”, ne kadar kirli ve utanç verici... Başkasının ölümü üzerinden “siz”i ve “biz”i kuranlar, tetiği çekmeseler de, ellerini kana buladıklarını görmüyorlar mı?
"
Sibel Eraslan
İNSAN akli ile melekleşen nefsi ile iblisleşen bir aciptir İNSAN
İNSAN kendi kabahatini bilmeyen cehli ile dünyalara sığmayan bir mağrurdur İNSAN
İNSAN bütün zaaf ve acziyyetine rağmen kudrete kafa tutan taşkın bir şaşkındır İNSAN
İNSAN maziye bağlı hâle aldanmış istikbali gözler bir taştır İNSAN

duha

söz Hayâtî'dir; İnanç taşıyoruz.....

[/center]