Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Dinazorlar?

Başlatan anisa19, 04 Ekim 2007, 15:56:05

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

helps



Koyu renkli camımsı bir kaya olan obsidyenden yapılmış bu alet yaklaşık MÖ 10 bin yılına aittir. Sadece taş darbeleriyle, obsidyenin böyle inceltilip şekillendirilmesi mümkün değildir.


İnsanlık tarihini anlatan evrimci bir eseri incelediğinizde ilk dikkatinizi çekecek hususlardan biri, insanın sözde ilkel atalarının günlük hayatlarına dair detaylı tasvirlerdir. Kullanılan üsluptaki eminlikten, konu hakkında bilgisi olmayan biri, tüm bu anlatılanların bilimsel delillere dayandığını düşünebilir. Evrimci bilim adamları sanki o dönemde yaşamış, gözlem yapma imkanına sahip olmuş gibi detaylı hikayeler anlatırlar: İki ayağı üzerinde durmaya başlayan sözde atalarımızın elleri boş kalınca alet yapmaya başladıklarını, uzun dönemler boyunca sadece taşı kullandıklarını, tahtalar ve taşlardan başka hiçbir alet edavatlarının olmadığını, demiri, bakırı, tuncu kullanmayı çok daha ilerleyen dönemlerde öğrendiklerini söylerler. Ancak bu anlatılanlar bilimsel delillere değil, evrimcilerin ön yargılarına göre bulguları yanlış yorumlamalarına dayalı hikayelerdir.


Tarihte hiçbir zaman ilkel zihne sahip varlıkların yaşamadığının delillerinden biri de, 40 bin yıllık bu flüttür. Bilimsel çalışmalar, günümüz Batı müziğinde kullanılan 7 nota esasına dayalı flütlerin on binlerce yıl önce de kullanıldığını göstermektedir.



Arkeolog Paul Bahn, insanlık tarihinin evrimi senaryosunun bir masaldan ibaret olduğunu şöyle ifade eder:

    Bilimin o kadar büyük kısmı hikayelere dayanıyor ki! Hikayeyi iyi bir anlamda kullanıyorum, ancak yine de hikaye işte. İnsanoğlunun evrimine dair geleneksel senaryoları düşünün: Av ateşi, kamp ateşi, karanlık mağaralar, ayinler, alet yapımı, yaşlanma, mücadele ve ölümle ilgili hikayeleri. Ne kadarı kemik ve kalıntılara, ne kadarı edebiyat ölçülerine dayanır? (Paul Bahn, Arkeolojinin ABC'si, s.16; Burak Eldem, 2012: Marduk'la Randevu, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2003, s. 23)


Kaşıklar, dönemin insanlarının bir mutfak kültürleri olduğunu göstermektedir. Bu, evrimcilerin iddia ettiği gibi sözde ilkel bir yaşantılarının olmadığının delilidir.

Paul Bahn'ın net olarak ifade etmekten çekindiği sorunun cevabı açıktır, insanlık tarihinin sözde evrimi bilimsel değil tamamen "edebi" ölçülere dayanmaktadır.

Nitekim bu hikayelerde pek çok cevapsız husus, mantık çelişkisi ve bozukluğu vardır. Ancak evrimci dogmalarla düşünen bir kişi bu çelişkileri fark edemez. Örneğin evrimciler yontma taş devrinden bahsederler, ama o döneme ait aletlerin veya kalıntıların nasıl yontulup şekillendirilmiş olabileceğini anlatmazlar. Tıpkı "dinazorların sinekleri kovalarken kanat geliştirip uçmaya başladıklarını öne sürüp, sineğin ise nasıl uçtuğunu" hiçbir zaman açıklayamadıkları gibi, on binlerce yıl öncesine ait kalıntıların nasıl yapılıp biçimlendirildiğini de açıklayamazlar. Konunun bu yönünü tamamen unutmaya ve unutturmaya çalışırlar.

Oysa taşı yontup şekillendirmek çok zor bir iştir. Taşı taşa sürterek, tarih öncesi kalıntılarda olduğu gibi, mükemmel düzgünlükte ve sivrilikte kesilmiş aletler elde etmek mümkün değildir. Granit, bazalt ya da dolerit benzeri sert taşların, parçalanıp dağılmadan, ağaç hamuru gibi incecik kesilmesi ancak çelik eğelerin, tornaların, levyelerin, rendelerin, taş kesimi ve şekillendirilmesinde kullanılan diğer aletlerin varlığıyla mümkündür. Yine on binlerce yıl öncesine ait bileziklerin, küpelerin, kolyelerin, kürelerin taş kullanılarak yapılamayacağı bellidir. Bu eşyalardaki ufak delikler taşla vurarak açılamaz. Üzerlerindeki süslemeler taşı sürterek meydana getirilemez. Söz konusu eserlerin muntazamlığı, bunları meydana getirmek için demir, çelik ve diğer metallerden yapılmış aletlerin kullanılmış olduğunu göstermektedir.

Pek çok arkeolog ve bilim adamı, söz konusu tarihi eserlerin veya kalıntının evrimcilerin iddia ettiği koşullarda yapılıp yapılamayacağını test etmiştir. Örneğin, 11 bin yıl önce inşa edilmiş olduğu tahmin edilen Göbekli Tepe'de bulunan blok taşlar üzerindeki işlemelerin nasıl yapılmış olabileceğini araştıran Prof. Klaus Schmidt şöyle bir deney yapmıştır: Evrimcilerin o dönemde kullanıldığını iddia ettikleri taşları işçilerin ellerine vererek, kayaların üzerine benzer kabartmalar çizmelerini istemiştir. Kayaları taşla şekillendirmeye çalışan işçiler 2 saat boyunca aralıksız çalışmaları sonucunda kaya üzerinde sadece belli belirsiz bir çizgi çizebilmişlerdir.

Fani dünyada kendini hiç edersen, hep olursun.

-Hz. Mevlana-

helps

Eski medeniyetlerden günümüze kalan kalıntılarda taş işlemeciliği dikkat çekmektedir. Taşa bu derece detaylı ve düzgün şekil verilebilmesi için, çoğunlukla güçlü çelik aletler kullanılması gerekir. Taşı taşla yontarak, taşı taşa sürterek ince desenlerin ve şekillendirmenin yapılması mümkün değildir. Granit gibi sağlam taşların bu derece düzgün kesilmesi, üzerlerine desenler işlenmesi bunu yapabilecek teknik alt yapıyı gerektirir.



Yukarıdaki resimlerde görülen bileziklerden soldaki mermerden, sağdaki de bazalttan yapılmıştır. MÖ 8500-9000 yıllarına aitlerdir. Evrimciler bu dönemde, sadece taştan yapılmış aletlerin kullanıldığını iddia ederler. Bazalt ve mermer çok sert taşlardır. Bu taşların böylesine düzgün yuvarlak halkalar haline getirilmesi için, çelikten yapılmış keski ve işçilik malzemeleri kullanılmalıdır. Bileziklerin çelik aletler kullanılmadan kesilip şekillendirilmiş olması mümkün değildir. Bir kişiye bir parça taş verip, elindeki taşla, bazalt kitlesini, resimdeki gibi bir bilezik haline getirmesini istesek, bunda başarılı olabilir mi? Elbette taşı taşa sürterek, taşa taşla vurarak bileziği meydana getiremeyecektir. Ayrıca bu bulgular, o dönemde burada yaşayan insanların estetik anlayışa ve sanat zevkine sahip olan, kültürleri gelişmiş bireyler olduğunu göstermektedir.

   


Resimlerde elle yapılmış obsidyenler, kemik aletler, kancalar ve taştan yapılmış çeşitli malzemeler görülmektedir. Kemiğe taşla vurarak böyle düzgün şekillerin elde edilemeyeceği açıktır. Kaba taş darbeleri, kemiği sürekli dağıtıp parçalayacak, istenildiği gibi şekillendirilmesini engelleyecektir.
Aynı şekilde granit ve bazalt gibi en sert taşlardan yapılan bu malzemelerin de, taş darbeleriyle bu derece düzgün kesilmesinin, sivriltilip şekillendirilmesinin mümkün olmadığı açıktır. Bu taşlar, meyve keser gibi düzgün kesilmiştir. Taşların parlaklığı da evrimcilerin iddia ettiği gibi cilalanmış olmalarından değil, kesimden kaynaklanmaktadır. Bu eşyaları yapan insanlar, ellerindeki malzemeyi diledikleri gibi şekillendirebilecekleri demir veya çelikten yapılmış teknik cihazlara sahip olmalıdır. Sert taş parçaları ancak çelikle bu derece düzgün kesilebilir.





Pek çok taş kalıntıdaki parlama da, keskin ve düzgün kesimden kaynaklanmaktadır. Evrimci bilim adamlarının bu parlaklığı cila olarak nitelendirmeleri, bu dönemi de "cilalı taş devri" olarak kabul etmeleri bilim dışı bir yorumdur. Cilanın binlerce yıl boyunca muhafaza edilmesi mümkün değildir. Söz konusu taşlar iddia edildiği gibi cilalandığı için değil, düzgün kesildikleri için parlamaktadırlar. Bu, taşın kendi yapısından kaynaklanan bir parlamadır.




Bu taş kabartması 11 bin yıllıktır. Evrimcilerin iddialarına göre bu dönemde sadece kaba, taş aletler kullanılmaktadır. Oysa, taşı taşa sürterek böyle bir eser yapılamaz. Söz konusu kabartmanın nasıl böyle biçimli ve düzgün yapılmış olduğunu evrimciler akılcı ve mantıklı bir şekilde açıklayamaz. Bu ve benzeri eserlerin yapılabilmesi için demir veya çelikten aletler kullanan, akıllı insanlar olması gerekir.

Benzer bir denemeyi herkes kendi evinde de yapabilir. Elinize granit gibi sert bir taş alıp, bundan 100 bin yıl önce yaşamış insanların yaptıkları mızrak uçlarının bir benzerini yapmaya çalışın. Ancak bunun için bu granit parçası ve bir taştan başka elinizde hiçbir malzeme olmasın. Bu işlemde ne derece başarılı olabilirsiniz? Tarihi kalıntılardaki gibi mükemmel keskinlikte, simetride, düzgünlükte ve parlaklıkta bir parça meydana getirebilir misiniz? Daha da ileri gidelim 1 m2 büyüklüğünde bir kaya alıp üzerine derinlikli bir hayvan resmi yapmaya çalışın. Kayaya elinizdeki taşla vurarak nasıl bir sonuç elde edersiniz? Çok açıktır ki çelik ve demirden yapılmış araç gereç olmadan, ne basit bir mızrak ucunu ne gösterişli bir taş işlemesini yapabilirsiniz.


Bu aşamada şunu da unutmamak gerekir ki, kullanılmış olan taş kesme ve biçimlendirme aletlerinin yapılması da ayrı bir uzmanlık alanıdır. Eğenin, levyenin, rende ve diğer aletlerin yapılabilmesi için de gerekli teknik alt yapının bulunması şarttır. Bu da, bu eserlerin meydana getirildiği dönemde koşulların oldukça iyi ve ileri olduğunu göstermektedir. Yani, evrimcilerin basit taş aletlerin kullanıldığı, tekniğin ve teknolojinin olmadığını iddia ettikleri "kabataş devri" sadece bir hezeyandan ibarettir, gerçekte böyle bir dönem yaşanmamıştır.

Öte yandan taşların kesilmesinde, düzetilmesi ve şekillendirilmesinde kullanılmış olan demir ve çelik malzemelerin günümüze kadar ulaşmamış olması da son derece doğaldır. Doğal koşullar altında, özellikle de nemli ve asitli ortamlarda, her türlü metal malzeme okside olacak, çürüyüp bozulacak ve yok olacaktır. Geriye ise yok olması çok daha uzun süre alan taş parçalar kalacaktır. Bu taş parçalara bakarak, dönemin insanlarının sadece taşı kullandıklarını öne sürmek ise bilimsel bir yaklaşım değildir.

Nitekim artık pek çok evrimci de, arkeolojik buluntuların Darwinizm'i desteklemediğini kabul etmektedir. Evrimci arkeolog Richard Leakey, arkeolojik bulguların özellikle de taş aletlerin evrim teorisiyle açıklanmasının mümkün olmadığını şöyle itiraf eder:

    Aslında, Darwinist tezin yetersizliği arkeolojik kayıtlarla kesin olarak kanıtlanmıştır. Eğer Darwinist sunum doğru olsaydı, bu durumda hem arkeolojik kayıtlarda hem de fosil kayıtlarında iki ayaklılığın, teknolojinin ve gelişen beyin ölçülerinin delillerini görmemiz gerekirdi. Ama bunu görmüyoruz. Tarih öncesi kayıtların tek bir yönü dahi bu tezin yanlış olduğunu göstermek için yeterli: taş aletler. (Richard Leakey, The Origin of Humankind, Basic Books, New York, 1994, s. 12)





550 bin yıllık bu taş aletin, bu derece düzgün kesilip biçimlendirilebilmesi için demir veya çelik gibi sağlam metallerden yapılmış aletler kullanılması gerekir. 




(1) MÖ 10 binli yıllara ait taş kakmalar

(2) MÖ 11 bin yılına ait havan tokmakları

(3) MÖ 10 bin yıllarına ait obsidyen alet

(4) MÖ 11 bin yılına ait taş eşyalar

(5) Malakit (bakır taşı) dolgu malzemesi kullanılarak yapılmış MÖ 9-10 bin yıllarına ait taş eşya

(6) MÖ 10 binli yıllara ait çivi örünümünde dolgu taş

(7) MÖ 10 bin yılına ait çekiç  ucu

Bu resimde görülen taş aletler, ortalama MÖ 10 -11 bin yıllarına aittir. Buradaki taşlardan herhangi birini, evrimcilerin, o dönem insanlarının yaptıklarını iddia ettikleri gibi, bir başka taşla vurarak yapmaya çalıştığınızı düşünelim. Örneğin 4 numarada görülen taşlardaki düzgün oyukların aynısını açmaya çalışın. Elinizdeki kaya parçasına istediğiniz kadar taşla vurun, böyle düzgün bir delik açamazsınız. Bunu yapabilmek için, çelik gibi sağlam metallerden yapılmış aletler kullanmanız gerekir.
Fani dünyada kendini hiç edersen, hep olursun.

-Hz. Mevlana-

racül

helps,
bunlari darwinle ilgli ayri bir konu acin oraya koyun

dinozor diyoruz evrime giriyoruz, standard konulara ikiye bir de dönüp durmayalim..

...........


teoloji kelimesini degil, kavramin kullanilisinin altindaki mantigi yadirgiyorum..

Biz müslümaniz elhamdülillah. Dinimizden bahs ederken nesnel bir olgudan bahs etmek, bizim dine teslim olmak ve müslim olmak noktasindaki nakisamizi ortaya koyar.

yoksa secilen kelimenin hangi dilden geldiginin önemi yok. Ben de yazarken bir araba dolusu yabanci kelime kulllanirim.

...

Gercek sadece bulgularin ortaya koydugu degildir.

Söyle düsünelim:

Gece yolculugunda genellikle kedi gözlerinden yararlaniriz. Yolu tam fark edemeyiz, kedi gözleri yardimiyla yolu biraz da tahmin ederek seyrü sefer eyleriz. Engebeli arazide, virajlarla dolu bir yolda,

dümdüz giderken, arada uzuun bir viraj dönüp yollun tekrar devam ettigini düsünün.

virajli kisimlardaki kedi gözleri kayb olmussa,

yolu büyük ölcüde kedi gözlerinden tahmin eden, kedi gözlerinin yol göstericiligine tam itimad eden soför, fullgaz giderse,
yolu düz sanir ve tarlaya girer....

...

Gelismelerle ilgili verilerin cogundan mahrum bir ülke olan türkiyedeki alelade bir müzeye bakarak silahtaki tarihi evrimi anlamak zor olur..

Dünyanin diger yerlerindeki konu ile ilgili adam gibi müzelere bakmakta yarar var..


...

silahtan acilmisken,

Halife harun resid döneminde bulunan ve bir anda bagdad gibi bir sehri yok edebilecek gücte oldugu anlasilan bir patlayici maddeden bahs olunur. Insanliga verecegi büyük zarardan dolayi yok edilir ve onunla ilgili her türlü arastirma durdurulur.
Bunu hangi bulgu ile ispat edeceksiniz.
Bir sey bulamadiginiz icin de yok sayacaksiniz..

...

Avrupada herkes kayip kita Atlantisin varligina inanir. Ama bir bulgu olmadigi icin, bilimsel olarak da vardir denemez. Ama bu atlantisin hic mevcud olmadigini göstermez..

...

Bulgularla ilgiili ortaya cikan scharlatanlik iddialarinin boyutu, tüm arkeolojiye olan itimadi sarsacak boyutta bugün. Ortaya cikan scharlatanliklar bu kadar, cikmayani kimbilir ne kadar???

...

Es ist keine Schande hinzufallen, aber es ist eine Schande einfach liegen zu bleiben.
                                                Theodor Heuss
                             ehemaliger Bundespräsident

racül

helps,

son mesajini okudum da,

yani

iste mesele bu...
Es ist keine Schande hinzufallen, aber es ist eine Schande einfach liegen zu bleiben.
                                                Theodor Heuss
                             ehemaliger Bundespräsident