Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Nankörlük eden cezasını bulur

Başlatan Oruc_Reis, 02 Mayıs 2007, 01:31:28

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Oruc_Reis

Nankörlük eden cezasını bulur

İnsanoğlu aciz, muhtaç, zavallı bir varlıktır. Sahip olduğu maddi manevi her nimete, Cenab-ı Hakkın, ihsanı ve dilemesi ile kavuşmaktadır. Sağlıklı olması, hayatiyetini idame ettirecek dünyalık nimetlere kavuşması, hep bu ihsan ile olmaktadır.
İnsanoğlu o kadar acizdir ki; bir gün sonra, kendisinin ve yakınlarının hayatta kalıp kalmayacağından, sağlıklarının bu şekilde devam edip etmeyeceğinden, mal varlığının elinde kalıp kalmayacağından, nafakasını temin ettiği işinin devam edip etmeyeceğinden emin değildir.
Bütün bunlara rağmen insanoğlu, pek çok zaman acizliğini, zavallılığını unutup, sahip olduğu nimetleri kendinden bilmektedir. Gaflete düşüp; bu nimete kendi eliyle, kendi çalışmasıyla kavuştuğu zehabına kapılmaktadır. Allahü teâlânın lutfu ve ihsânı olduğunu unutmaktadır.

Cezasız kalmaz
İnsanı, yaptıklarını kendinden bilmeye, övünmeye sürükleyen, şükretmeyi unutturan sebeplerin başında cehâlet ve gaflet gelmektedir. Gaflete düşmeyip, bütün nimetlerin, Allahü teâlânın lutfu ve ihsânı olduklarını düşünmek lâzımdır. Böyle düşünmemek, Cenab-ı Hakka karşı nankörlük olur. Bu da cezasız kalmaz.
Ebû Hüreyre hazretleri, bununla ilgili Peygamber efendimizden şöyle bir kıssa nakleder:
İsrâiloğullarından, üç kişi vardı. Birisi, vücûdunda çeşitli benekler bulunan, görünüşü çirkin bir kimseydi. Diğeri kör, öteki de saçları dökülmüş bir keldi. Allahü teâlâ bunların üçünü de bir melek vâsıtası ile imtihân etti.
Önce, cildi çirkin görünene insan kılığında bir melek gönderdi. Melek kendisine dedi ki:
- En çok sevdiğin, istediğin şey nedir?
- Cildimin, görünüşümün güzel olmasıdır. Cildim güzel olursa, başkalarının çirkin gördüğü, aşağıladığı bu hastalıktan kurtulmuş olurum. Allahtan en çok bunu isterim.
Melek, o kimsenin cildine elini sürdü. Hastalığı tamamen geçti. Benek benek olan vücûdu güzel bir hâle geldi.Sonra tekrar sordu:
- Hangi malı çok seversin?
- Deve yâhut sığır.
Kendisine hemen on tane dişi deve verildi. Melek:
- Allah bunları sana mübârek etsin, diyerek yanından ayrıldı.
Melek sonra, başı kel olanın yanına geldi, aynı şeyi ona da sordu:
- En çok sevdiğin, istediğin şey nedir?
- Allahın bana güzel bir saç vermesini, insanların hoş karşılamadığı, kellikten kurtulmayı isterim. Melek, onun başına elini sürdü. Kelliği kaybolup, güzel saçları oldu. Melek daha sonra:
- En çok sevdiğin mal hangisidir? diye sordu. O da:
- Sığır, diye cevap verdi.
Hemen kendisine, yavrulamak üzere olan inekler verildi. Melek:
- Allah, sana bunları mübârek kılsın, diyerek yanından ayrıldı.
Son olarak da gözleri kör olanın yanına gelerek:
- Hangi şeyi daha çok sever ve istersin? diye sordu. O da:
- Allahın gözlerimi açmasını, böylece insanları ve her şeyi görmeyi isterim, dedi.
Melek, eli ile mesh etti. Adamın gözleri açıldı. Sonra da:
- En çok sevdiğin mal nedir, diye sordu. O da:
- Koyun, dedi.
Kendisine yavrulamak üzere olan koyunlar verildi.
Üçüne de verilen hayvanlar çoğaldı. Develer, sığırlar ve koyunlar birer vâdiye sığmayacak hâle geldi. Bir zaman sonra Melek, cildi, görünüşü bozuk olan kimsenin eski sûretinde olarak yanına geldi. Kendisine dedi ki:
- Ben yoksul bir adamım, bir deve vermeni isterim.
O, bu isteği hoş karşılamadı ve istenilen deveyi de vermedi. Bunun üzerine Melek dedi ki:
- Ben seni tanıyor gibiyim. Sen, insanların cildinden nefret ettiği kimse değil misin? Sonra Allah, sana bu ni’metleri verdi.
- Hayır, bu mal bana babadan, dededen kaldı.
- Eğer yalan söylüyorsan, Allah seni eski hâline döndürsün.
Bu kimse hemen eski hâline geldi.
Melek daha sonra, başı kel olanın yanına gitti. Aynı şekilde onu da imtihan etti. O da diğeri gibi cevap verdiği için, Allah onu da eski hâline getirdi.
Melek daha sonra gözleri kör olanın yanına gitti. Ona dedi ki:
- Ben yoksul bir kimseyim. Senden bir koyun istiyorum.
- Ben önce kör idim. Allah bana göz ni’metini verdi. Bu ni’metin şükrünü yapmam mümkün değil. İstediğin kadar koyun alabilirsin.
Bunun üzerine melek dedi ki:
- Malın senin olsun. Siz üç kişiydiniz. Üçünüz de imtihâna tâbi tutuldunuz. Sen imtihânı kazandın. Allah senden râzı oldu. Fakat iki arkadaşın imtihânı kaybetti. Ni’metin kıymetini bilmedikleri için cezâlandırılıp eski hâllerine getirildiler.

İbret alınmadığı için
Geçmişte bu konu ile ilgili daha pek çok ibretli olaylar yaşanmıştır. Cenab-ı Hak Sebe halkına, pek çok nimetler vermişti. Bunlara karşılık olarak da bu kavme, nimetlere şükür etmelerini, gönderdiği Peygambere iman etmelerini istedi. Fakat, Sebe halkı Peygambere inanmadılar. Üstelik, “Allahın bize nîmet verdiğine filan da inanmayız. Bunları biz kendimiz kazandık” dediler. Sebe sûresinde, Sebe halkı için, “(Onlara dedik:) Rabbinizin rızkından yeyin ve O’na şükredin. Ama onlar yüz çevirdiler. Bu yüzden üzerlerine Arim selini gönderdik” buyuruldu.
İnsan gafil olduğu için, olaylardan ibret almamış, bunun için de tarih boyunca sık sık gaflete düşmüş başına olmadık işler gelmiş. İnsanın dünyada sıkıntıya düşmesi âhirette sonsuz nimetlerden mahrum kalması hep bu gaflet sebebiyle olmuştur
cihan baginda ey akil, budur makbul-i ins i cin.Ne kimse senden incinsin, ne sen bir kimseden incin.

İsra


Fatihan

Alıntı Yap
ellerinize sağlık..