Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Ayakta kalabilmenin yolu

Başlatan Oruc_Reis, 25 Mart 2007, 23:29:05

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Oruc_Reis

Ayakta kalabilmenin yolu

Her milletin kendine has, kültürü, örfü, manevi değerleri vardır. Bir milleti ayakta tutan da bu değerlerdir. Bu değerlerini muhafaza edemeyen bir millet, eninde sonunda yok olmaya, tarih sahnesinden çekilmeye mahkumdur. Mesela, Osmânlı Türklerini, Sakarya kenârından, kısa bir zamanda, Viyana kapılarına götüren unsur, Sultân Osmân’ın ve çocuklarının sımsıkı sarıldıkları İslâm dîninin, rûhu ve bedeni tekâmül ettiren ışıklı yolu idi. Biliyorsunuz, onbirinci asırda, Türkler üç büyük dalga hâlinde, üç yöne yayılmışlardı.
Birincisi, Gaznevî hükümdârları emrinde, Kalaç ve diğer Türk boylarının, Hindistan’a olan yayılmalarıdır. Bunlar dînini ve medeniyetini de götürdüler. Bugün Hindistân’da yüz milyonu aşan bir Müslümân topluluğun bulunması, bu yayılma hareketinin bir netîcesidir.
İkincisi, Oğuz Türklerinin, Îrân’dan geçerek, Malazgirt Zaferinden sonra, Bizans elinde bulunan Anadolu’ya yayılmalarıdır. Oğuzlar da, İslâm dîni ile müşerref olarak gelmişti mâlûm. Bugün, aradan asırlar geçtiği hâlde, hâlâ ayaktayız, Anadolu’da oturuyoruz ve dünya siyâsetine karışıyoruz.

Eriyip yok oldular
Üçüncü yayılma hareketi, Karedeniz’in kuzeyinden, Balkanlar’a doğru oldu. İçlerinde bir kısım Oğuzlar da bulunan Peçenek ve Koman Türkleri, Balkan Yarımadası’na yerleşti ama, maalesef ki, bunlar İslâm dîni ile şereflenmeyerek gelmişti. Bunun için, etrâflarını saran Hristiyan devletlerin baskısı ile, kısa zamanda kendilerini unuttular. Eridiler, yok oldular.
Görülüyor ki, Türk devletlerini ve milletlerini, ayakta tutan, yaşatan, büyük ve başlıca kuvvet îmândır, İslâmdır. Adâlet, iyilik ve doğruluktur.
Türklerin bu özelliğini tespit eden başta İngilizler olmak üzere Batılı milletler, 1800’lü yıllardan itibaren onları, kendi değerlerinden uzaklaştırma projeleri hazırladılar. Bu niyetlerini çeşitli vesilelerle dile getirdiler. Bunlardan biri de, Osmanlı devletinde Rus sefîri olarak uzun seneler çalışan İgnatiyef’in mektubudur. Bu mektubu, Sultân İkinci Mahmûd Hân zamanında, Fener Patrikhânesinin kapısında idam edilen, devlete isyan eden, Rum isyânının baş plânlayıcısı, Patrik Gregoryos yazmıştır. Hâlâ bunun asıldığı, idam edildiği kapı, “Kin Kapısı” olarak adlandırılmakta ve kullanılmamaktadır.
Bu mektupta deniyor ki: “Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak gayri mümkündür. Çünkü Türkler, Müslüman oldukları için çok sabırlı ve dayanıklı insanlardır. Gâyet mağrûrdurlar ve izzet-i iman sâhibidirler. Bu hasletleri, dinlerine bağlılıklarından, kadere rızâ göstermelerinden, padişâhlarına, devlet adamlarına, kumandanlarına, büyüklerine, olan itâ’at duygularından gelmektedir.
Türkler zekîdirler ve kendilerini müsbet yolda sevk-i idâre edecek liderlere sâhip oldukları müddetçe de çalışkandırlar. Gâyet kanâ’atkârdırlar. Onların bütün meziyetleri, hattâ kahramanlık ve şecâ’at duyguları da ananelerine olan bağlılıklarından, ahlâklarının güzelliğinden gelmektedir.
Türklerde önce itaat duygusunu kırmak ve mânevî bağlarını parçalamak, dînî metânetlerini zaâfa uğratmak, zayıflatmak, icap eder. Önce mâneviyatları sarsılacak. Bunun da en kısa yolu, millî geleneklerine ve mâneviyatlarına uymayan hârici fikirler ve hareketlere alıştırmaktır.
Mâneviyâtları sarsıldığı gün, Türklerin kendilerinden şeklen çok kudretli kalabalık ve zâhiren hâkim kuvvetler önünde zafere götüren asıl kudretleri sarsılacak ve maddî vâsıtaların üstünlüğü ile yıkmak mümkün olabilecektir. Bu sebeple Osmanlı Devletini yıkmak için mücerred olarak harp meydanlarındaki zaferler kâfi değildir. Hattâ sâdece bu yolda yürümek, Türklerin haysiyet ve vakârını tahrîk edeceğinden, manevi bağlarının daha da kuvvetlenmesine sebep olabiliriz. Yapılacak olan, Türklere bir şey hissettirmeden, bünyelerindeki tahrîbatı tamamlamaktır...”

İbret alınacak iki husus
Bu mektup aslında gençlere ders kitaplarında ezberletilecek kadar mühimdir. Mektupta ibret alınacak çok şey varsa da, en önemlisi şu iki husûstur:
1- Türklerin mâneviyatının ve dîninin yıkılması için, Türkleri yabancı fikir ve âdetlere alıştırmak.
2- Türklere hissettirmeden bünyelerindeki tahrîbâtı tamâmlamaktır.
Batı bu arzularına kuvuşmak için 150 yıldır, milletimizi kendi inanç, moda, örf, âdet ve ahlaksızlıklarını taklîde zorlamakta, hatta dayatmaktadır.
Günümüz insanının, yaşayışına, ahlak anlayışına baktığımızda Batı’nın istediği doğrultuda hayli mesafe alındığı açık bir şekilde görülmektedir.
Bizlere medeniyet olarak sunulan bu yaşayış medeniyet değildir. Milletimizin bünyesinde tahrîbât yapmaktır. Batının ilim, fen, teknik ve her sahadaki fennî gelişmelerini almak elbette lâzımdır. Zâten İslâmiyet bunu emreder. Peygamber efendimiz, “İlim Çin’de de olsa gidip alınız” buyurmuştur. Yapmamız gereken, Batı’yı her şeyi ile aynen kopya etmek değil, kendi değerlerimizi muhafaza ederek, Batı’nın bilim ve teknolojisinden istifade etmek olmalıdır. Aksi takdirde, eninde sonunda yok olmaya mahkumuz.
cihan baginda ey akil, budur makbul-i ins i cin.Ne kimse senden incinsin, ne sen bir kimseden incin.

müteallim

  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

İsra


Ahi

Eline sağlık teşekkürler.
[glow=yellow,2,300]Herhangi bir insan vaktini nasıl geçireceğini, üstün bir insan ise vaktini nasıl tasarruf edeceğini düşünür. – Schopenhaver[/glow]

Ulema

Emegine saglik kardes


Allah razi olsun


Selam ve Dua ile... :x
En güzel söz Kur'an'dir, Hadis'dir. Bizim konuşmamiz buna kapı açmaktan başka birşey değildir.