Gönderen Konu: Faydalı Bilgiler  (Okunma sayısı 367025 defa)

0 Üye ve 99 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Islak Mendilin Zararları
« Yanıtla #315 : 01 Nisan 2009, 10:17:51 »

Siz temizlendiğinizi zannediyorsunuz. Ancak; günlük yaşamda kullanılan bir çok ürün kansere davetiye çıkarıyor...
 


Prof. Dr. İnci Ayan, “Çevresel etkenlerin ne kadar farkında olursak, ne kadar bunlardan uzak durursak kanserin oluşmasını geciktirebilir ya da önleyebiliriz” diyor.
Prof. Ayan, kansere zemin hazırlayan etkenleri şöyle sıralıyor:

    Radyasyon kirlenmesi

    Kirlenen topraklar

    Gereksiz radyolojik incelemeler

    Cep telefonu, bilgisayar ve TV nedeniyle manyetik kirlenme

    Zararlı kimyasallar

    Hazır gıdalar

    Gıdalara ilişkin kötü saklama koşulları

    Islak mendil kullanımı

    Doğal olmayan kozmetiklerin aşırı kullanımı

İlkokul Çocuklarına Cep Telefonu Almayın

Radyasyon kirlenmesi: 20 yıl önce ortaya çıkan Çernobil faciasında ülkemiz bazı zararlar gördü. Özellikle de üç önemli radyoaktif maddenin zararından söz etmemiz gerekiyor. Sezyumun zararlarından kurtulmak için en az 30 yıl geçmesi lazım. Amerikum ve platonyum ise binlerce yıl ülkemizde zararlarını gösterebilecek. Bunlarla kirlenmiş durumdayız.

Kirli topraklar:  Kirli topraklarda besin üretilmesi, su ve su ürünleriyle ilgili halka yansıyan tüketim maddelerinin yasaklanması çok önemli.

Gereksiz tetkikler: Radyasyonu bazı bilinçsiz kullanımlarla da alabiliyoruz. Lüzumsuz tanısal tetkikler, her öksürükte akciğer filmi, her başını çarpışında MR gibi incelemeler gereksiz yere yapılmamalı. Röntgen, BT konusunda da dikkatli olunmalı.

Manyetik kirlenme: Cep telefonları günümüzde artık ilkokul çocukları tarafından bile kullanılıyor. Üstelik cep telefonları çocukların eline oyuncak diye verilse ve başına oyuncak diye konulsa bile zarar verebiliyor. Çocuğun 1-2 saatten fazla bilgisayarla oynamaması lazım. Daha üç aylık bebeklere reklamlarla mama yediriliyor, televizyon karşısında emziriliyor. Çocuğun iletişimi konuşması gecikiyor. Bu, çocuğun topluma açılması açısından da sakıncalıdır.

Kanser Hücrelerine Özel İlaçlar Çığır Açtı

Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Medikal Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Aziz Yazar, son yıllarda kanserde uygulanan ilaç tedavileri hakkında sık sorulanları yanıtladı:

Kanser tedavisinde kullanılan ilaçlarda hangi gelişmeler oldu?

Son 10 yılda önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Damardan verilen yeni kanser ilaçları geliştirilmesinin yanında ağızdan alınabilen yeni kemoterapi ilaçları da kullanıma girmiştir. Bunların yanında kanser hücrelerine özel geliştirilmiş "hedefli moleküller" kanser tedavisinde yeni bir çığır açmışlardır.

Kanser tedavisinde kullanılan ilaçların yan etkileri azaldı mı?

Bu ilaçların mutlaka yan etkileri olabilmektedir. Ancak 20 yıl önce kullanılan ilaçların yerini daha az yan etkisi olan ilaçlar birçok kanser türünde yerini almıştır. Son 10 yılda kanser tedavisinde bir çığır açan "hedefli moleküller"in yan etkileri oldukça az ama yine de kendilerine has yan tesirleri bulunmaktadır. Teorik olarak "hedefli moleküller" sadece kanserli yapıya etki etmeleri ve dolayısı ile de hiç yan tesirlerinin olmamasını beklerdik. Ancak pratikte öyle olmamaktadır. Her şeye rağmen bu moleküllerin yan tesirleri klasik kemoterapi ilaçlarına göre daha az olmaktadır.

Kanserle savaşta artık daha çok ilaç olduğu söylenebilir mi?

Bilinen kanser ilaçlarının etkili olduğu belli kanser grupları var. Bu ilaçların değişik dozlarda ve diğer ilaçlarla birlikte kullanılması ile bu ilaçların başka kanser gruplarında kullanılmasına olanak tanımış ve başarı sağlanmıştır. Bu yeni ilaçlar ile kanser tedavisi ile sağlanan yanıt ve hayatta kalma şansı artırılmıştır. Bu yeni tedaviler ve kanserde devam eden çalışmalar sonucunda kanser şeker hastalığı, hipertansiyon gibi kronik bir hastalık haline getirilebilir.

"Hedefli moleküller" olarak adlandırılan ilaçlardan örnek verecek olursak şunları sıralayabiliriz:

    MabThera: Hodgkin dışı lenfomada

    Altuzan: Kalın barsak kanserinde

    Herceptin: Meme kanserinde

    Erbitux: Kalınbarsak kanserinde

    Sutent: Böbrek tümöründe

    Glivec: Gastrointestinal stromal tümörde

    Tarceva: Akciğer kanserinde kullanılmaktadır.

Haber Aktif
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Beyaz Üzümün Faydaları
« Yanıtla #316 : 02 Nisan 2009, 10:14:16 »
Hiçbir meyvede, üzümde olduğu kadar kimyası birbirinden farklı antioksidan özellikli madde yoktur.


 
Taze beyaz üzüm (vitis vinifera), bilinen tüm meyveler içinde en geniş spektrumlu antioksidandır. Hiçbir meyvede, üzümde olduğu kadar kimyası birbirinden farklı antioksidan özellikli madde yoktur. Kısaca,  taze beyaz üzüm, bilinen tüm meyveler içindeki en güçlü antioksidandır ve en az 15 tane antioksidan özellikli etkin madde içerir.

Yoğun bir çalışma temposu içinde ve stres altındaysanız, günün getirdiği gerginliği ve de yorgunluğu  üzerinizden atmak istiyorsanız, öğleden sonraları,  tüketeceğiniz yarım salkım  taze beyaz üzüm (yaklaşık 250 - 300 gram) imdadınıza yetişecektir. Tükettikten en geç yarım saat sonra sizi nasıl rahatlattığını, stresinizin nasıl kaybolduğunu, yorgunluğunuzun adeta buharlaşır gibi üzerinizden nasıl kalktığını ve dinlendiğinizi hayretle hissedebileceksiniz.

Tüm bunlara ilaveten kendinizi daha dinç ve daha enerjik hissetmeye başlayacaksınız. Sizi sakinleştirecek ve gevşemenize büyük oranda yardımcı olacaktır. Daha etkili olur düşüncesiyle, yukarıda belirttiğim ölçünün üzerine çıkmayınız. Şeker hastalarının bu konuda hekimlerine danışmadan bu uygulamaya geçmemeleri gerekir.

Eğer, kronik yorgunluktan şikâyet ediyorsanız, haftada birkaç defa tüketeceğiniz bir bardak taze beyaz üzüm suyu, bu yorgunluğunuzun ortadan kalkmasında büyük bir destek olacaktır.
Taze  beyaz üzüm  ve  taze  siyah üzümü tüketirken ölçülü olmaları gereken iki grup vardır.
Bunlardan birincisi ilk dört ayını tamamlamamış hamilelerdir.

İkinci grupta ise hekimleri tarafından “karaciğer yağlanması” teşhisi konulmuş  kişilerdir.
Hamilelerin taze üzüm tüketimlerinde ölçülü olmalarını gerektiren neden, içerdiği ellagik asit’tir. Bu asit, abortifacient (düşük yaptırma) özelliğine sahiptir. İkinci bir nedeni de yine taze üzüm türlerinin içerdiği diethyl-amin maddesinden kaynaklanır.

Sindirim ağızda başlar

Yemeğinizi yedikten sonra üzerine taze beyaz üzüm yiyebilirsiniz. Çünkü, taze üzümün içerdiği bir asit türü, gerçek bir sialogogue’dır (salya artırıcı). Salyada bulunan pityalin enzimi (alpha-amilaz) sindirimi kolaylaştıran ve hızlandıran önemli bir enzimdir.

“Sindirim ağızda başlar” kuralını hatırlayınız. Ağızda besinin iyice çiğnenmesi çok önemlidir. Çiğneme esnasında, besin ağızda ne kadar çok parçalanırsa midedeki sindirim o kadar kolay olur. Ağızda iyice çiğnenen besin, salyada bulunan parçalayıcı enzimler ile iyice karıştığından (biyokimyasal olarak) sindirim çok daha kolaylaşır. 

Bir gün tüm öğünlerinizde yemeklerinizi ve meyvelerinizi daha çok çiğneyip yutunuz. Bunu uyguladığınız gün, midenizin ne kadar rahat ettiğini ve bağırsaklarınızın ve karın bölgenizin ne kadar gevşek olduğunu hissedeceksiniz. Bu rahatlık, sizi sofrada daha uzun oturtarak doğru çiğneme alışkanlığını kazandırabilir.  Bunu birkaç gün uygularsanız alışkanlık haline getirebilirsiniz. Özellikle çocuklarınıza örnek olunuz. Bu, onların geleceklerindeki alışkanlıklarını oluşturacaktır.

Ritim bozukluğuna karşı

Taze beyaz üzüm kürünün kalpteki ritim bozukluğuna karşı önleyici ve yardımcı tedavi edici gücü bulunmaz bir özelliktir. Şikâyeti olanların günde 200 - 250 gram tüketecekleri taze beyaz üzüm muhteşem bir yardımcıdır.

Yeri gelmişken tekrar belirtmekte fayda görüyorum, daha çabuk etki etsin diyerek size önerilmiş olan ölçünün üzerine çıkmayın.

Reservatrol, taze beyaz üzümün kabuklarında bol miktarda bulur. Reservatrol, kötü huylu kolesterol (LDL) seviyesini düşüren, damar sertliğini önleyen ve antioksidan özellikli etkin bir maddedir. Yakın gelecekte bu etkin maddenin yepyeni yönlerinin ortaya konacağına inanıyorum.

Dikkat:

Karaciğer yağlanması teşhisi konulmuş olanların da taze üzüm türlerinin tüketiminde ölçülü olmaları gerekir. Çünkü, karaciğer yağlanmasını artırıcı özelliği vardır. Buradan, hamilelerin ve karaciğer yağlanması olanların kesinlikle taze üzüm yememeleri gerekir sonucunu çıkarmayınız. Ancak, bu gruptaki kişilerin taze üzüm tüketimlerinde, en az şeker hastaları kadar ölçülü olmaları gerekir.

Üzüm yaraların kapanmasını geciktirir

Üzüm ve üzüm çekirdeği üzerindeki çalışmalarımda gördüğüm önemli bir sonuç da şu: Vücudunuzun herhangi bir yerinde henüz kapanmamış bir yara varsa üzüm, üzüm çekirdeği ve ceviz tüketiminden yara kapanana kadar kesinlikle uzak durun. Üzüm ve ceviz tüketimi yaraların kapanmasını geciktirir, hatta yarayı azdırabilir.

Üzüm çekirdeğini dikkatli çiğneyin

Fransızların, yüksek doymuş yağlarla beslenmelerine rağmen, kalp-damar hastalıklarına daha az yakalanmalarının sebebi son yıllarda araştırma konusu olmuştur. Birçok bilim adamı OPC’nin önemli rol oynadığı fikrinde birleşmiştir. OPC, üzüm, üzüm çekirdeği ve şarapta bulunur.

OPC nedir?

Oligomeric Proanthocyanidin üzüm çekirdeğinde bulunan çok güçlü bir antioksidan maddedir.
OPC’nin en önemli özelliği, kan yağının ve kolesterolün oksitlen-mesini önlemeye çalışmasıdır. Kısaca, OPC kan yağının ve kolesterolün serbest radikaller tarafından  oksitlenmesine engel olur bu sayede kalp damarlarında yağ birikimine engel olabilir. OPC, zayıf kan damarlarının tedavisi için onaylanmış bitkisel bir ilaçtır. 

OPC üzerine yazmama neden olan birinci sebep, üzüm çekirdeği ile ilgili çalışmalarımı tamamlamış olmamdır. Üzümü yerken, ara ara çekirdeklerini de çiğnemek çok faydalıdır. Üzüm çekirdeği dişlerinizin arasında ezilir-ken içerdiği OPC-kompleksi de açığa çıkacaktır. Bu, OPC-kompleksinin öylesine güçlü antioksidan özelliği vardır  ki, bu güne kadar araştırılmış ve incelenmiş hiçbir meyvede ve çekirdiklerinde bu özellikte ve güçte  antioksidan yoktur. Üzümün kendisinde de OPC vardır. Ancak, çekirdekleri çok daha güçlü olan OPC-kompleksi içerir. Üzümün çekirdeklerini, dişlerinize zarar vermeyecek şekilde dikkatlice çiğnemeniz gerekir.

Haber Aktif
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı ihvan

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2398
Ynt: Faydalı Bilgiler
« Yanıtla #317 : 02 Nisan 2009, 10:20:54 »
üzümü görünce arapgir ilçemizin KARA üzümü ve kışın dahi bozulmadan kilerlerde asılı üzümler geldi aklıma.üzüm pekmezinin kan yaptığını bilmeyen yoktur.   emeğinize sağlık

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Bu Cihazlara Dikkat Edin
« Yanıtla #318 : 03 Nisan 2009, 10:15:59 »
Teşekkür Ederiz.

------------------------------------------------

Günlük hayatta kullandığımız bu cihazlar, dikkatsiz kullanım halinde hayatımızı mahvedecek rahatsızlıklara sebep oluyor.
 
Cep telefonu, ince ekran televizyonlar, mikro dalga fırınlar, saç kurutma makineleri yaşamımıza son 30 yıldır girmeye başladı. Özellikle vücudumuza yakın tuttuğumuz cihazlar bu etkiyi daha çok artırıyor. Saç kurutma makinesi ve cep telefonu gibi cihazlar vücuda yakın kullanıldığı için etkisi yüksek oluyor.

Bu konuda paniğe kapılmak yerine kullanım alışkanlıklarında küçük değişiklikler yapmak bile yararlı oluyor. Kullanım süresini azaltmak ve vücudunuzdan uzak tutmak etkili oluyor.

Cep telefonu gibi en çok dikkat çeken cihazın yanında masum denecek cihazlar bile etkili oluyor. Cep telefonu ise en çok aranma anında etkili oluyor. Özellikle şebekenin tam kuvvetle çekmediği bölgelerde anten daha fazla güç harcıyor. Bu, zararlı ışımanın artmasına neden oluyor.

Uzun süre elektromanyetik dalga ve radyasyon ışıması altında kalındığında uzmanlar, baş ağrısı, baş dönmesi ve uyuşma gibi şikâyetler oluşabileceğini iddia ediyor.

Türkiye'de çokça satılan radyasyondan koruma bantları konusunda ise sağlıklı bilgi pek yok. Tüketicilerin bu tür ürünlerin özelliklerini abartarak anlatanlara karşı dikkatli olması gerekiyor. Özellikle cep telefonunda SAR değeri adı verilen radyasyon ışıma oranı düşük olan telefonun seçilmesi gerekiyor.

Aktif Haber
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Şampuan ve saç kremlerinde bulunan linalol egzama yapıyor
« Yanıtla #319 : 04 Nisan 2009, 01:28:06 »
Uzmanlar, düşünülenden daha fazla insanın şampuanlarda, saç düzleştirici kremlerde ve kokulu sabunlarda bulunan linalole karşı alerjisi olduğunu söylüyorlar.

Newkerala.com isimli sitede yer alan habere göre, doğal olarak lavanta, nane ve diğer bitkilerde bulunan ve güzel koku içeriği olan linalol, oksijenle temas ettiğinde alerjiye neden oluyor. Üreticiler, oksitlenme sürecini engellemek için ürünlerine başka maddeler ekliyorlar. Ancak bunlar da etki etmiyor ve linalol alerjik bir yapıya dönüşebiliyor.

Egzamaya neyin yol açtığını bulmak için 3 binden fazla hasta için okside olan linalol testi yapıldı. Egzama, kızarıklık ve kaşınma belirtileri göstererek cildin şiddetli ve kronik biçimde iltihaplanması hastalığıdır.

Araştırmaya göre, katılımcıların yüzde 5 ile 7 arasındaki kişiler okside olmuş koku içeriğine karşı alerji gösterdiler. Gothenburg Üniversitesi Sahlgrenska Akademisi'nden dermatolog Johanna Christensson, "Parfümlü temizlik ürünlerinin yüzde 60-80'inde linalol buluyor, bu nedenle alerjisi olan insanların bu ürünlerden kaçınması çok zor" dedi.

Okside olan linalol, alerji yapma listesinde nikel ve kobalttan sonra üçüncü sırada yer alıyor.

Zaman Online
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Uykunun beyindeki etkisi
« Yanıtla #320 : 05 Nisan 2009, 12:21:53 »
uyku sadece stres ve yorgunluğu atmaya yardımcı olmuyor, aynı zamanda uyku esnasında yeni bilgiler için beyinde yer açılıyor

Daily Mail'in haberine göre, bilim adamları uyku durumları insanlarınkine benzeyen meyve sinekleri üzerinde yaptıkları araştırmada, vücut dinlenirken, beynin de beyin hücreleri arasında yapılacak yeni bağlantılar (değişik sinir hücrelerinin uzantılarının bir araya geldiği yer olan sinaps) için yer açmakla meşgul olduğu görüldü.

Gün içinde kurulan bazı bağlantılar ortadan kaldırılmadıkça, beynin alınan bilgiyle doyma noktasına gelebildiği ve öğrenme kapasitesini yitirebildiği düşünülüyordu.

Yeni araştırmada uykunun, meyve sineklerinin beyinlerinin yeni bilgiler için yer açmasına yardım ettiği belirlendi.

Washington Üniversitesinden Nörobiyolog Dr. Paul Shaw, "Öğrenme deneyimleri sırasında meyve sineklerinde yeni sinapsların oluşumunu ve uykunun bunların sayısını azalttığını izleyebildik" dedi.

Ancak bu sinapsların nasıl ortadan kaldırıldığı henüz bilinmiyor

İnternet Haber
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Göbeğinizi Küçültmenin 11 Yolu
« Yanıtla #321 : 06 Nisan 2009, 11:24:44 »
İşte sizi göbek derdinden kurtaracak yiyecek ve içeceklerden bazıları:
 
Özellikle mevsim dönümlerinde soframızdaki yiyecekler ve içeceklerin değişmesi, beslenme alışkanlıklarımızın farklılaşması, özellikle mide ve sindirim sistemimizde şişkinliklere sebep oluyor. İşte size bu şişkinlikle başa çıkmada yardımcı olacak 11 altın öneri...

Foxnews'de yer alan habere göre, sağlıklı ve doğal beslenme uzmanı Gillian McKeith, bazı yiyecek ve içeceklerin içerdikleri enzimler sayesinde şişkinliğin ve hazımsızlığın giderilmesinde yardımcı olduğunu söylüyor. İşte sizi göbek derdinden kurtaracak o yiyecek ve içeceklerden bazıları:

1. Şişkinlik hissi mi yaşıyorsunuz? o halde ılık su içmeyi deneyin. Yemeklerden önce oda sıcaklığında yaklaşık (19-23 derece arasında) bir bardak suyu azar azar için. Soğuk su içmeyin çünkü gaz yapar.

2. Biraz kereviz çiğneyin. Kereviz vücudumuzdaki su dengesi için gerekli olan sodyum ve potasyum içerir.

3. Aktarlardan rahatlıkça bulabileceğiniz hindiba aynı zamanda şişkinliği hafifletiyor. Çünkü hindiba bitkisi, karnınızda yararlı bakterilerin gelişimini ve aktivitelerini olumlu yönde etkileyen maddeler olan prebiyotikler içeriyor.

4. Karışık mevsim sebzelerinden oluşan bir çorba, soğuk bir günde sizi sadece ısıtmaz, aynı zamanda hazmı kolaylaştıran enzimler içerir.

5. Lahana turşusu yiyin. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demeyin çünkü lahana, hazma yardımcı enzimler ve yararlı bakteriler içerir.

6. Artık alışveriş merkezlerinde ve sokaklarda görmeye alıştığımız haşlanmış mısır yemek oldukça faydalı. Ülkemizde pek popüler olmasa da lif yönünden oldukça zengin olan 'esmer pirinç' bağırsak fonksiyonlarına iyi gelmesinin yanında yararlı bakterileri harekete geçiriyor.

7. Kahvaltınıza biraz keten tohumu ekleyin. Keten tohumu da bağırsakları yağlayan ve onlara iyi gelen lifler içeriyor.

8. Şişkinlikle baş etmek için özellikle alkolden, rafine karbonhidratlardan, tuzdan, baharatlardan, kafein ve işlenmiş, paketlenmiş gıdalardan ve süt ürünlerinden uzak durmamızı öneririz.

9. İrice bir muz, yaklaşık 602 mg potasyum içeriyor. Potasyum da vücudun sodyum seviyesini düzenleyerek şişkinlikle baş etmeye yardımcı oluyor.

10. Zencefil yemek ya da zencefil çayı içmek hazmı kolaylaştırarak şişkinliğine iyi geliyor. Zencefil aynı zamanda karın şişkinliğine iyi gelen bileşikler içeriyor.

11. Maydanoz doğal bir idrar söktürücüdür ve kolaylıkla kahvaltınızdaki yumurtanızdan akşam yemeğinizdeki patatesinizin yanında yenebilir. Tatlı ve sulu olmasının yanında, ananas hazmı kolaylaştıran ve şişkinliğe yardımcı olan bromelain (ananasın sap kısmı ezilerek çıkartılan bir madde) içeriyor.

Aktif Haber
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Müftüoğlu'ndan vatandaşa Maranki uyarısı
« Yanıtla #322 : 08 Nisan 2009, 00:54:14 »
Sunduğu bitkisel reçetelerle dolu kitabı satış rekorları kıran Ahmet Maranki'ye, Prof. Osman Müftüoğlu'ndan sert eleştiri geldi. Müftüoğlu vatandaşarı da açıkça uyardı.

Hastalığına "Alternatif Tıp"la çare arayanlara Prof. Dr. Osman Müftüoğlu'ndan uyarı geldi. Son günlerde gittikçe yaygınlaşan bitkisel tedavi yöntemlerinde her vatandaşa bir reçete yazan "Alternatif Tıp uzmanlarını" eleştiren Müftüoğlu, Hürriyet Gazetesi'ndeki yazısında, vatandaşlara, 'Şifa niyetine' deyip her denileni yapmayın uyarısında bulundu.

Müftüoğlu'nun isim vermeden eleştirdiği isminse, kitapları satış rekorları kırıp çıktığı televizyon programlar reyting patlaması yapan Prof. Dr. Ahmet Maranki olduğu şeklinde yorumlandı.

BAŞINIZA "DOĞAL KAZALAR" GELEBİLİR

"Sağlığı koruma ve güçlendirme söz konusu olduğunda doğal bitki gibi desteklerden faydalanmak gerekir ama aynı şeyi hastalıklarınızı tedavi etmek için yaptığınızda başınıza bazı 'doğal kazalar(!)' gelebilir." diyen Müftüoğlu son zamanlarda bu tür kazalarla çok sık karşılaştıklarını belirtti.

Doğal tedavi araçlarına dünyanın birçok yerinde olduğu bir ülkemizde de yoğun ilgi olduğunu ve durumda 'bazı sağlık tüccarlarının' tıbbın hiçbir alanında eğitimleri olmadığı halde bazı bitkileri hem tavsiye edip hem de para kazandıklarına dikkat çeken Müftüoğlu, "Bunların arasında kimyacılar, istatistik uzmanları, ziraat mühendisleri, cami hocaları, hatta doktorlar bile var. Hiçbir etik kaygı duymadan hastalara şifa dağıtıyor, 'şifacı' rolüne soyunuyorlar. Bunu yaparken dini motiflerden, geleneksel söylencelerden faydalanmaktan da çekinmiyorlar. Bu grupta iş gören zevatın ortak isimleri de 'Alternatif Tıp' uygulayıcılığı!" dedi.

Modern tıbbın, alternatifinin olmayacağını ve alternatif tıp diye önerilen seçeneklerin yüzde doksanının da palavra olduğunu öne süren Müftüoğlu, ilgili kurumları şu çağrıyı yaptı: "Modern tıbbın hatalarını masaya yatırıp yeni çözümler aramazsak alternatif tıbba yönelenlerin sayısı artmaya devam eder. Bu konuda Sağlık Bakanlığı'na, Eczacı ve Tabip Odaları'na büyük görevler düşüyor."

OSMAN MÜFTÜOĞLU'NUN YAZISININ TAMAM I ŞÖYLE:

'Şifa Niyetine' deyip her denileni yapmayın

Sağlığı koruma ve güçlendirme söz konusu olduğunda doğal bitki gibi desteklerden faydalanmak gerekir ama aynı şeyi hastalıklarınızı tedavi etmek için yaptığınızda başınıza bazı 'doğal kazalar(!)' gelebilir. Son zamanlarda bu tür kazalarla çok sık karşılaşıyoruz. 'Alternatif tıp' diye önerilen 'reçetelere' karşı dikkatli olmalıyız.

Uykusuzluk, kabızlık, yorgunluk, gaz, mide yanması, hazımsızlık gibi basit sağlık sorunlarını önlemede faydalanılması gereken bitkileri 'doğal mucizeler' kabul edip olur olmaz durumlarda kullanmamak gerekiyor. Bu işte o kadar ileri gittik ki kenevir, güzel avrat otu, katran ruhu, acı kavun gibi zehirli bitkileri bile aktarlardan 'şifa niyetine' satın almak bile mümkün hale geldi.

Doğal tedavi araçlarına (özellikle bitkisel desteklere) dünyanın her yerinde artan bir ilgi var. Bizde de durum aynı. Bu ilgiyi fark eden bazı uyanık 'sağlık tüccarları' (tıbbın hiçbir alanında eğitimleri olmadığı halde) bu ürünleri hem tavsiye ediyor, hem satıp para kazanıyor! Bunların arasında kimyacılar, istatistik uzmanları, ziraat mühendisleri, cami hocaları, hatta doktorlar bile var. Hiçbir etik kaygı duymadan hastalara şifa dağıtıyor, 'şifacı' rolüne soyunuyorlar. Bunu yaparken dini motiflerden, geleneksel söylencelerden faydalanmaktan da çekinmiyorlar. Bu grupta iş gören zevatın ortak isimleri de 'Alternatif Tıp' uygulayıcılığı!

Modern-bilimsel tıbbın alternatifi olmaz. 'Alternatif tıp' diye önerilen bu tür seçeneklerin en az yüzde 90'ı palavradır, şarlatanlıktır. İnsan sağlığına yararlı olduğu tıbbi olarak onaylanmış bazı doğal maddeler tabii ki var. Bunlar 'bitkisel ürün' ya da 'besin desteği' olarak eczanelerde zaten satılıyor. Sağlık Bakanlığı tarafından 'ilaç' veya 'ara ürün' olarak onaylanmamış hiçbir ürününü sağlık sorunlarının çözümünde kullanmamak gerekiyor.

Halkın bitki tüccarlarına yönelmesinin birçok nedeni var. Bu nedenleri açık yüreklilikle tartışmaz, modern tıbbın hatalarını masaya yatırıp yeni çözümler aramazsak alternatif tıbba yönelenlerin sayısı artmaya devam eder. Bu konuda Sağlık Bakanlığı'na, Eczacı ve Tabip Odaları'na büyük görevler düşüyor.

BİR BİLGİ


Modern tıbbın hataları

Modern tıp son yıllarda 'sağlığı koruyucu ve hastalıkları önleyici' özelliğini önemli ölçüde kaybetti. Bir 'teşhis et-tedavi et' kıskacının içinde sıkışıp kaldı. Bazı hastalıklarda şifanın doğada zaten var olabileceğini inkár etti. Sadece bedene odaklandı.

Ruhu unuttu. Çözümü yalnızca ameliyatlar veya ilaçlarda aramaya başladı. Ruh-beden bütünlüğünü ıskaladı. Geleneksel tıbbın insanın elini tutan sıcaklığını, içini ısıtan insancıllığını, "hastalık yok hasta vardır" gibi vazgeçilmez yaklaşımlarını, "hastayı ilaç, ameliyat değil hekimi iyi eder" gibi köklü geleneklerini bir kenarda bıraktı. Kendini 'tamir edici, yenileyici, eskiyi çıkarıp yerine yenisini takıcı', soğuk, duygusuz, tekdüze bir 'tamirci tıp' konumuna soktu. Modern tıbbın başka günahları da var: Bilimsel tıp çok pahalı. Yalnızca sigortası sağlam, parası yeterli olanlara hizmet verir hale geldi. Hekimlerin hastalara ayırdığı zaman dilimi azaldı. Doktorlar hastaları uzun uzadıya dinlemek ve dikkatle muayene etmek yerine doğrudan teşhis makinelerinin önüne koymaya başladı.

ÖNEMLİ

Hatalarıyla yüzleşmeli

Modern tıbbın hatalarının hiçbiri, tıbbın son yüzyılda attığı dev adımları görmezden gelmemizi gerektirmez. Özellikle enfeksiyonlarla, kolesterol ve hipertansiyonla, kanser ve diğer dejeneratif hastalıklarla (diyabet, romatizmal sorunlar) savaşta elde ettiği başarıları kimse inkár edemez. Organ nakli, kök hücre teknolojileri, biyoteknolojik ürünler, ilaçlar, erken ve doğru tanı koymayı sağlayan yeni cihazları yok saymak mümkün değildir.

Salgın hastalıklarla, yaşlandırıcı sağlık sorunları ile başa çıkan da, çocuk ve anne ölümlerini sıfırlı rakamlara taşıyan da modern-bilimsel tıptır. Modern tıp yanlışlarını korkmadan sorgulamalı, iç hesaplaşmasını samimiyetle yapmalıdır. 'Hasta-hekim-hastane-eczane' ilişkisi yeniden 'bilim, sevgi, güven üçgeni'nin içine alınmalıdır. Hastalıkları için doğal desteklerden istifade etmek isteyenleri bu şarlatanlardan uzak tutmanın yolu bu.

BİR ÖNERİ

Hekimlik sanatı unutulmamalı

Modern tıp ne kadar gelişirse gelişsin beklentiler değişmiyor. Doktorunun bilgisi ve arkasındaki teknolojinin düzeyi kadar, insani vasıflarına, sıcaklığı, sevgisi ve yakınlığına, yani 'hekimlik sanatını uygulama' tarzına önem veriyor. Hasta doktor ilişkilerinde temel noktalar dün olduğu gibi bugün de tatlı söz, güler yüz, ilgi, sevgi, güven ve empatiden ibaret.

Bunların birinin eksikliği bile özellikle kronik sağlık sorunu olanları metafizik yaklaşımlarla çözme vaadi sunan alternatif tıp şarlatanlarının kucağına itiyor. Çözüm geleneksel tıbbın 'önce insan' demesinden geçiyor.

Dikkatli olun


Hastalıklarınızı bitkilerle tedavi etmeye kalkmayın.

Aktarlardan aldığınız bitkileri kullanmadan önce doktorunuza danışın.

Özellikle reçeteli ilaçlar kullanıyorsanız bitkisel destekler ve ürünlerden uzak durun.

Bitkilerle tedavi bilimsel olarak onaylanmış bir bilim dalının ilgi alanıdır. Tedavi edici bitkiler yalnızca Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılmaktadır. Bu ruhsatı olmayan ürünleri kullanmayın.

Bazı bitkilerin toksik kimyasallar taşıdığından zehirlenmelere, karaciğer, böbrek yetmezliklerine, alerjik reaksiyonlara sebep olabildiğini unutmayın.

Tıme Turk
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7484
Sabahları dinlenmiş olarak kalkmak istersermisiniz
« Yanıtla #323 : 08 Nisan 2009, 03:27:09 »


Ihlamur bize en tanıdık gelen bitkisel çaylardan bir tanesi . Hoş kokulu bu bitki , özellikle kışın pek çok aileye şifa sunar . Daha çok nezle ve gripte başvurduğumuz ıhlamur , farklı rahatsızlıklara karşı etkili .

ÖKSÜRÜĞE KARŞI

İçerdiği saponinle ıhlamur , göğsü yumuşatır , balgam söktürür . En hafifinden , en şiddetlisine kadar her tip öksürükte ondan faydalanmalısınız .

NEZLE , GRİP , SOĞUK ALGINLIĞINDA

Ihlamurun pek çoğumuz tarafından bilinen en önemli özelliği terletici olmasıdır . Soğuk algınlığı tipi rahatsızlıklarda da en çok buna ihtiyaç duyarız.  İhlamur terlemeyi sağlayıp , bedene büyük rahatlık verirken , vücut direncini de artırarak grip ve nezle gibi hastalıkların bir an önce savuşturulmasına yardımcı olur . Direnci artırıcı etkisinden hastalanmadan önce yararlanmak ise , çok daha akıllıca olur . Soğuğa maruz kalındığında , hafif bir kırgınlık hissedildiğinde yada etrafta grip salgınlarının kol gezdiği günlerde ,  günde 2-3 su bardağı ıhlamur çayıyla  hastalığa geçit verilmemiş olur .

BEBEK VE ÇOCUKLARIMIZA IHLAMUR

İhlamurda rahatlatıcı , uyku verici ve sakinleştirici etkilere sahiptir . Bu nedenle günümüzün hareketli ve yaramaz çocukları için ıhlamur vazgeçilmez olmalı . Batıda ıhlamur  çoçuklara doktorlar tarafından  önerilen bir çaydır.

STRESE , GERGİNLİĞE

Gün boyu yaşayabileceğiniz bedensel ve zihinsel yorgunluklara , strese karşı ıhlamurdan yararlanabilirsiniz . İhlamur sizi ferahlatır , rahatlatır , gevşetir , bedeninizi güçlendirir ve gün boyu ihtiyacınız olan dinamizmi sağlar . Yatarken içeceğiniz 1 bardak çay ise rahat ve derin bir uyku uyuyarak , ertesi güne dinlenmiş ve canlı bir şekilde başlamanızı sağlar .

MİDEYE DE YARARLI

Ihlamur hazmı kolaylaştırır , mideyi rahatlatır . Kabızlık ve bağırsak kramplarında da faydası görülür .

CİLDİNİZ GÜZELLEŞSİN

Ihlamurun kaynama suyu bir süre bekletilirce sümüksü bir hal alır . Bu sıvı cilt lekeleri ve kırışıklıklara sürüldüğünde büyük fayda sağlar .

GÜÇLÜ SAÇLAR İÇİN

Saçlara yönelik bakım ürünlerini her gün reklamlarda defalarca izliyoruz . Bu ürünler etkili , çok çeşitli ve albenili . Ama bilmeliyiz ki , tamamen kimyasal maddelerden oluşan bu ürünler , uzun vadede bedenimizin herhangi bir bölgesinde zarara neden olabilirler . Saç bakımı için kullanabileceğiniz pek çok doğal yardımcı var . Bunlardan biri de ıhlamur . Saçlar ıhlamur suyuyla yıkandığında besleniyor ve canlılık kazanıyor

Akis

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
İşte Brokoli Mucizesi
« Yanıtla #324 : 10 Nisan 2009, 10:20:23 »
Brokolinin içinde bulunan ve bağışıklık sistemini güçlendiren sulforafan maddesinin mide kanseri riskini azaltabildiği belirtildi.


 
Kanser uzmanı Profesör Dominique Belpomme ve ekibinin yaptığı araştırma, brokolinin içinde bulunan ve bağışıklık sistemini güçlendiren sulforafan maddesinin mide kanserine neden olan bakterilerden "helicobacter pylori" ile mücadele edebildiğini gösterdi.

Böylece brokolinin 20 yıldır bilinen yararlarına biri daha eklendi. Fransa'da yayımlanan Le Point dergisine açıklama yapan Belpomme, gelişmiş ülkelerde mide kanseri sorununun çözülme safhasında olduğunu, dondurulmuş gıda ve antibiyotiklerin bakteri enfeksiyonları riskini büyük ölçüde azalttığını söyledi.

Ancak Belpomme, çoğu Afrika ve Asya'da olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin bu sorundan en fazla etkilenenler olduğunu, antibiyotiklere erişemeyecek durumdaki ülkelerde brokolinin bir seçenek olabileceğini ifade etti. Araştırma, "American association for cancer research" dergisinin bu ayki sayısında yayımlandı.

Aktif Haber
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Mide bulantısına karşı etkili ilaç
« Yanıtla #325 : 11 Nisan 2009, 11:25:22 »
Bu ilaç, ameliyat sonrası bulantılara ve araba tutmalarına karşı birebir.

Araştırmalar; ameliyat sonrası görülen bulantıların, kemoterapide yaşanan mide bulantılarının ve ilaçla kanser tedavisi sırasında ortaya çıkan kusmaların zencefil kullanımıyla engellenebileceğini gözler önüne seriyor.

Yolculuktan 2 saat önce...

Zencefil, taşıt tutmasında ortaya çıkan bulantı ve kusmalara karşı da çok etkili. Zencefilin hareket hastalığına olan etkileri ile ilgili bir araştırma; yolculuktan iki saat önce alınan zencefilin, bulantı ve kusmayı engellemede son derece etkili olduğunu gösteriyor.

Zencefil, şeker hastalarında kan şekerinin dengede tutulmasında da etkili. Zayıflama tedavisinde ise; kan şekerini dengeleyen etkisinden dolayı tok tutucu ve metabolizmanın yavaşlamasını engelleyici etkisi ile rahat kilo verimini sağlıyor.

Sabah
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı DaDa$

  • AcİZ KuL
  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 5
  • Sorululuk Ölümden Daha Ağırdır.
    • DaDa$laR DİyArıNa YolCuLuK
Ynt: Faydalı Bilgiler
« Yanıtla #326 : 12 Nisan 2009, 10:58:20 »
Allah razı olsun

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Uzmanlardan ayakkabı uyarıları
« Yanıtla #327 : 13 Nisan 2009, 09:48:34 »
Amin Cümlemizden,

-------------------------------------

''Otomobilde lastik ne ise insanda da ayakkabı odur'' diyen Uzman, aynı ayakkabının iki gün üst üste giyilmesindeki sakıncaları anlattı.

Konya Ayakkabıcılar Odası Başkanı Hasan Uzman, hem ayakkabının çabuk yıpranmaması hem de ayak sağlığı için aynı ayakkabının üst üste 2 gün giyilmemesi gerektiğini bildirdi.

Uzman,  yaptığı açıklamada, ayak sağlığının korunması için doğru ve uygun ayakkabı kullanımının büyük önem taşıdığını söyledi.

"Otomobilde lastik ne ise insanda da ayakkabı odur" diyen Uzman, "Ayakkabı seçimi doğru yapılmazsa ayak sağlığı bozulabilir. Bu da ayaklarda ağrılara, yorgunluğa neden olur. Çalışma verimi düşer" dedi.

Hasan Uzman, ayakkabı alırken ayakların rahat edeceği ölçü ve boyutlardaki ayakkabıların seçilmesi gerektiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Bugün 'moda' diye insanlar, ayak sağlıklarının bozulması pahasına, yüksek topuklu veya sivri burunlu ayakkabıları tercih ediyor. Yapılan bilimsel çalışmalarda da uzun topuklu ayakkabıların ayak sağlığını bozduğu tespit edilmiş.

Bu nedenle vatandaşlara ayaklarının sağlığı için kendilerini rahat hissedecekleri ayakkabıları tercih etmelerini öneriyoruz. Ayrıca hem ayakkabının terlemeye bağlı çabuk yıpranmaması hem de ayaklarımızın sağlığı için aynı ayakkabı iki gün üst üste giyilmemeli. Gün boyunca giyilen ayakkabı, ayakların terlemesi sonucu nemleniyor.

Ayakkabıda oluşan bu nem de ayaklarda bazı sağlık sorunlarına neden olabiliyor. Ayaklardan akan terdeki asit ve ayakkabıdaki kimyasallar karışınca,
ayakkabı çabuk çürüyebiliyor. Bu nedenle bir gün giyilen ayakkabı, mutlaka ertesi gün giyilmemeli ve havalandırılmalı."

İmitasyon ürünlerin de hava geçirmediği için ayak sağlığını bozabildiğini bildiren Uzman, imkanı olanların doğal deri ayakkabıları tercih etmelerini önerdi.

UZAK DOĞU'DAN GELEN AYAKKABILARDAN KAÇININ

Yurt dışından, özellikle Uzak Doğu'dan gelen ayakkabıların da kaliteli olmadığı için ayak sağlığını bozabildiğini, bu ayakkabıların da çabuk yıprandığını ifade eden Konya Ayakkabıcılar Odası Başkanı Uzman, şöyle devam etti:

"Bu nedenle ithal ayakkabılardan kaçınmalıyız. Küresel krizin etkisini fazlaca hissettiğimiz bu günlerde yerli ürün alarak aynı zamanda ülke ekonomisine de katkı sağlayabiliriz. Çünkü kriz nedeniyle kapanan her firma işsiz sayısında artış demek."

Uzman, yaz aylarında ayağı serin tutan, teri önleyen kösele ayakkabıları kullanması gerektiğini belirtti.

AA
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Obeziteye, depresyona Türk işi 'beyin pili'
« Yanıtla #328 : 14 Nisan 2009, 09:55:24 »
Bir zamanların SSK hastaneleri kabuk değiştirdi. Özel hastanelerle, üniversitelerle yarışıyorlar. Dünyadaki en yeni teknolojileri kullanıyorlar, ilk kez yapılan ameliyatlara imza atıyorlar.

Başhekimleri çok çok iddialı, "Bizim hastaneden daha iyisi yok, özel hastaneden daha iyiyiz, üniversitelerden daha başarılıyız" diyenler var içlerinde. Hepsi baştan aşağı yenilenmedi, hâlâ eksiklikler, hâlâ sorunlar var... Ama aynı tırtılın kelebeğe dönüşmesi gibi değişiyorlar. Bazı alanlarda öncü oluyorlar, dünyada Türkiye'de ilk kez yapılan önemli operasyonlara imza atıyorlar.

EN FAZLA KARTAL'DA...

Türkiye'de en çok beyin pili Kartal Yavuz Sultan Selim Hastanesi'nde takılıyor. Kartal'da sokak arasındaki hastanenin ameliyathanesinde ABD ile aynı anda alzheimer, depresyon ve obezite hastaları için de beyin pili uygulamaları burada başladı.

Parkinson ve epilepsi hastaları için takılan beyin pillerinin parasını SGK karşılıyor. Diğer uygulamalar için hastalardan pilin parası alınıyor. Dünyada 15 bin ile 35 bin dolar arasında fiyatlarla satılan "beyin pili"ni bin 500 dolara mal etmeyi başaran Prof. Dr. Metin Tulgar'a ait beyin pilleri kullanılıyor. Sara ve parkinson hastaları ile felçliler için umut olan beyin pili Dr. Cem Orhon ve ekibi 1.5 saatlik anestezi ile beyin pilini takıyor.

Bu hastaneye Türkiye'nin dört bir yanından hastalar geliyor. Mardin, Diyarbakır, Rize, Konya, İzmir ve Ankara'dan hastalar var. İstem dışı titremeler geçiren, krizlere giren hastalar Türk yapımı Tulgar adı verilen pille yeniden doğmuş gibi iyileşiyor.

SABAH
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı devran

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 282
En ölümcül 10 hayvan
« Yanıtla #329 : 14 Nisan 2009, 15:15:31 »
İnsanlar arasında ölüme yol açan hayvanlar listesinin ilk sırasında sirvisinekler yer alıyor. İngiliz Daily Telegraph gazetesinde yer alan, "En ölümcül 10 hayvan" listesi, şu şekilde oluşuyor:

1- Sivrisinek: Sıtma parazitleri taşıyan sivrisinekler, her yıl iki milyon kişinin ölümüne yol açıyor.

2- Asya Kobrası: Kobra yılanı en zehirli hayvan olmamasına karşın, Hindistan'da her yıl yılan sokmasının neden olduğu 50 bin ölümün büyük bölümünden Asya kobrası sorumlu tutuluyor.

3- Denizanası: Suda yaşayan en zehirli canlı olarak bilinen Avustralya kıyılarındaki denizanaları, kare şeklinde olmaları nedeniyle "kutu" denizanası olanak anılıyor. Bu denizanalarının tek bir dokunacı, 60 kişinin ölümüne yol açacak kuvvette toksin içeriyor. Bilindiği kadarıyla 1884'ten bu yana 5 bin 567 kişinin ölümüne neden oldu.

4- Büyük Beyaz Köpekbalığı: Harharyas olarak da bilinen büyük beyaz köpekbalığının boyu 6 metreye, ağırlığı 1,7 tona kadar ulaşabiliyor. Harharyas saldırılarında her yıl 30 ile 100 arasında insan ölüyor.

5- Afrika Aslanı: Savanların en büyük yırtıcısı, dünyanın en büyük dört kedi türünden biri olan Afrika aslanı, grup halinde yaşar ve avlanır. Kükremesi 5 kilometre öteden duyulabilen Afrika aslanı, Tanzanya'da her yıl yaklaşık 70 kişiyi öldürüyor, Afrika'da ise yılda 250 kişinin ölümünden sorumlu tutuluyor.

6- Avustralya Tuzlu Su Timsahı: Dünyanın en uzun sürüngeni olan Avustralya tuzlu su timsahının boyu 7 metreyi geçebiliyor. Geniş bir besin yelpazesine sahip olan tuzlu su timsahları, daha çok pusu kurarak avlanıyor. Tuzlu su timsahlarının saldırılarında her yıl binden fazla kişi ölüyor.

7- Fil: Ortalama ağırlığı 16 ton olan filler, ezerek ve dişiyle darbe indirerek her yıl 600 kadar insanın ölümüne neden oluyor.

8- Kutup Ayısı: Kuzey Kutup bölgesinin karlı sahillerinde, buzullar üzerinde yaşayan kutup ayıları, yavrularını korumak için her çabayı sarf ediyor ve bir tehdit hissettiğinde derhal saldırıya geçiyor. Sadece bir pençe darbesiyle insanın başını koparma gücüne sahip kutup ayıları, karada, suda ve hatta suyun içinde rahatlıkla avlanabiliyor.

9- Afrika Mandası: Yaklaşık 2 metre boya ve 900 kilograma ulaşan Afrika mandaları, kendisine hedef alan avcılara saldırmaktan çekinmez. Savunmacı doğası yüzünden insanlar için tehdit oluşturan Afrika mandaları her yıl, diğer saldırgan hayvanlara oranla daha çok insan ölümüne yol açıyor.

10- Kokoi Zehirli Ok Kurbağaları: Güney Amerika'da yaşayan zehirli ok kurbağaları, ölümcül toksin taşıyıcılarıdır. Derisinden saldığı zehir, 10 kişiyi öldürme kuvvetine sahiptir.


habertürkten  alındı
Gün Olur devran döner.