Gönderen Konu: Faydalı Bilgiler  (Okunma sayısı 367009 defa)

0 Üye ve 88 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Uyurken ışığı söndürün!
« Yanıtla #255 : 11 Şubat 2009, 09:57:31 »

Sağlık uzmanları, "gece lambası da olsa ışıktan kaçının" uyarısında bulunuyor.

Karanlıkta uyumak beynin melatonin hormonu salgılamasını sağlayarak kişiyi kanserden koruyor. Işıkta bu hormon salgılanmadığı için kanser hücreleri daha çabuk gelişiyor.

Bulguyu destekleyen Dünya Sağlık Örgütü, gece çalışmayı 'muhtemel kanserojen etkisi bulunanlar' listesine dahil etti. Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi ise gece aydınlatmalarının zararlarını anlatmak için hazırladığı raporda melatonin hormonunun önemini vurguluyor.

Raporun önümüzdeki günlerde bütün belediyelere gönderileceğini açıklayan Kanserle Savaş Daire Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer, "Belediyelere, sağlığımız için 'gereksiz aydınlatmayla karanlığımızı kısmayın' çağrısında bulunacağız." dedi. Konuyu görüşmek üzere önümüzdeki hafta Ulusal Kanser Danışma Kurulu toplanacak.

Buradan çıkan sonuç bildirgesinde yeterli aydınlanma dışındaki ışığın gece insan sağlığına zararlı olduğu mesajı verilecek. Şehirlerdeki bilinçsiz gece aydınlatmaları ve bunun insan sağlığı üzerindeki etkilerine yer verilecek. Belediyelerden şehir merkezlerini ayrı, yerleşim yerlerini ayrı aydınlatmaları istenecek. Sokak lambalarının sadece aşağıya ışık vermesi, evlere yansıtılmaması gerektiği aktarılacak. Rapor Enerji Bakanlığı'na da gönderilecek.

Melatonin hormonu saat 23.00 ile 05.00 arasında tam olarak salgılanıyor. Bu saatler arasında karanlıkta uyunduğunda hormon, hücreleri yeniliyor. Bağışık sistemini düzenliyor. Vücudun biyolojik saatini koruyor, ritmini ayarlıyor. Üreme sistemini geliştiriyor. En önemlisi kanserli hücrelere karşı koruma sağlıyor. Görme engellilerin kansere daha az yakalanması bu durumu destekliyor. Bu sebeple çocukların gece kesinlikle ışıkta uyutulmaması gerekiyor.

Sağlığınız için bunlara dikkat edin

Gece mutlaka karanlık ortamda uyuyun.

Gece lambası kullanmayın. Zaruriyse solgun kırmızı ışık olanları tercih edin.

Erken yatarak hücreleri yenileyen melatonin hormonunun tam salgılanmasını sağlayın.

Televizyon karşısında uyumayın.

Akşam çalışmalarınızı mümkünse gündüze kaydırın.

Vişne, lahana, badem gibi melatoninden zengin besinler tüketin.

Hber Aktüel
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6991
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Ynt: Faydalı Bilgiler
« Yanıtla #256 : 11 Şubat 2009, 10:15:23 »
Alıntı
Gece mutlaka karanlık ortamda uyuyun.

Gece lambası kullanmayın. Zaruriyse solgun kırmızı ışık olanları tercih edin.

Erken yatarak hücreleri yenileyen melatonin hormonunun tam salgılanmasını sağlayın.

Televizyon karşısında uyumayın.

Akşam çalışmalarınızı mümkünse gündüze kaydırın.

Vişne, lahana, badem gibi melatoninden zengin besinler tüketin.

Güzel uyarılar....

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Yumurta Bir Kez Daha Aklandı
« Yanıtla #257 : 12 Şubat 2009, 10:32:41 »
Uygulayabilene  :)

----------------------------------------
Bilim adamları, kolesterolü yükselttiği öne sürülen yumurtayı bir kez daha akladı.
 
Yeni araştırma, yumurta tüketiminin azaltılmasının kolesterolü pek düşürmediğini ortaya koydu.



Surrey Üniversitesi'nden bir ekip, araştırmalarının, çoğu insanın, sağlığına zarar verme korkusu taşımadan istediği kadar yumurta yiyebileceğini gösterdiğini söyledi.

Yumurtayla ilgili yapılan diğer araştırmaları inceleyen bilim adamları, haftada üçten fazla yumurtanın sağlık için zararlı olduğu düşüncesinin hala yaygın olduğunu belirttiler. Bilim adamları, ancak bunun modası geçmiş verilere dayanan bir yanlış anlama olduğunu bildirdiler.

İngiliz Beslenme Vakfı'nın yayın organında yayımlanan araştırmada, doymuş yağ tüketiminin sağlık sorununa yol açması ihtimalinin daha fazla olduğu kaydedildi.

Prof. Bruce Griffin, yumurtanın sağlıklı beslenmenin önemli bir parçasını oluşturduğunu belirterek "Yumurta tüketimini kolesterol ve kalp hastalıklarıyla bağlantılandıran kökleşmiş yanlış düşüncenin düzeltilmesi gerekiyor" dedi.

Griffin halka, beslenmede yumurta sayısını azaltmasına gerek olmadığı, tam tersine "doğanın bu en besleyici gıdalarından birini rahatlıkla beslenmesine dahil edebileceği" tavsiyesinde bulundu.

Aktif Haber
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Çikolatanın sırrı aydınlanıyor!
« Yanıtla #258 : 13 Şubat 2009, 08:25:47 »
Çikolata gerçekten kalbe zekice bir muamele mi, yoksa çok zararlı bir yiyecek mi?

Çikolatanın, ancak bir kalıp tereyağı kadar sağlıklı olduğu inanışı çok da eski sayılmaz. Ama son zamanlarda yapılan çalışmalar ile artık böyle olmadığı ortaya kondu. Çikolata, tatlıya olan bağlılık içinde günahının çok da fazla olmadığı bir yiyecek olarak kabul ediliyor.

Artık çikolata hak ettiği saygıyı kazanmış durumda. Hatta doğru olamayacak kadar güzel gibi gözükse de, araştırmalar belli bir tür çikolatanın, tat zenginliği dışında elma, üzüm, yeşil çay ve kırmızı şarabın içinde bulunan aynı koruyucu antioksidanları da içerdiği de çalışmalar sayesinde ışığa çıkıyor.

Yani çikolata yeni bir süper-yiyecek mi? Pek sayılmaz. Ama giderek artan bir kanıtlar, çikolatanın sadece suçluluk duyurucu bir zevkten daha fazla getirisi olduğunu ortaya koyuyor.

Ağaçlardan Gelen Bir Tedavi

Çoğumuz çikolatayı bitki temelli bir yiyecek olarak düşünmeyiz ama gerçekte öyledir. Çikolata, Theobroma cacao ağacının köklerinden elde edilir. Aynı zamanda kakao tanesi olarak da bilinen bu tohumlar, kardiyovasküler rahatsızlığa karşı korunmada yardımcı olan doğal antioksidanlar olan flavonoidler bakımından son derece zengindirler.

Bir kere toplandıktan sonra, kakao taneleri kurumadan önce mayalanır, kavrulur ve bugün bildiğimiz ve sevdiğimiz çikolata ürünü olarak işleme koyulur.

Ama her çikolata çeşidi eşit bir şekilde yaratılmaz. Bu işlemler esnasında kakao tanesinin içinde bulunan bir çok doğal flavonoid yok olur ve çikolatanın alkalize edilmesi (içindeki doğal asit oranının düşürülmesi) ile birlikte çikolata neredeyse bütün doğal yararını yitirir.

Aslında sadece siyah çikolata, yüksek kakao oranıyla avantajlı görünüyor. Beyaz çikolata değil. Sütlü çikolata da değil. Sadece zengin, siyah çikolata.

Kalbe yararlı Flavonoid Yönünden Zengin Besinler

- Elma
- Kayısı
- Karadut
- Çikolata
- Kızılcık
- Üzüm
- Yeşil çay
- Soğan
 
Peki tam olarak çikolata bize ne sunabilir? Birçok araştırma, ufak miktarlarda siyah çikolata yemenin, kardiyovasküler sağlığı olumlu yönde etkilediğini öne sürmekte:

Artan endotelyal fonksiyonlar: Ufak ölçekli çeşitli araştırmalar siyah çikolatanın, kan damarlarımızda bulunan endotelyal hücrelerin işlevlerini arttırarak, atardamarları elastik, kan dolaşımını da rahat hale getirmekte yardımcı olabileceğini gösterdi. Sigara içen erkekler üzerinde yapılan bir araştırmada, katılımcıların ufak bir parça siyah çikolata yemesinden sadece 2 saat sonra endotelyal hücrelerinin işleyişinde kayda değer bir artış olduğu ve bu durumun 8 saate kadar sürdüğü görüldü.

Kan Basıncının Azalması: Yüksek tansiyona sahip erkek ve kadınlarla yapılan yeni bir araştırmada, günde 10 gram siyah çikolata yiyenlerin 15 gün içinde hem diyastolik hem de sistolik tansiyonlarının azaldığı görüldü.

Sonuçlar, 55-64 yaş arası yüksek tansiyona rahatsızlığına sahip kişiler üzerinde yapılan bir başka araştırmayla benzerlik göstermekte. 2 hafta boyunca günde belli bir miktar siyah çikolata yemeye dayalı bir diyet uygulayan katılımcıların kan basınçlarında gözle görülür bir düşüş oldu. Ama sadece 2 gün siyah çikolatayı kesince, kan basınçları ilk değerlerine geri döndü.

Kolestrolde İyiye Doğru Artış: Kanıtlar her gün bir miktar siyah çikolata yemenin, sağlık için 'iyi' kolestrol cinsi olan HDL'in yükselip, 'kötü' kolestrol LDL'nin düşmesine etki edebileceğini ortaya koyuyor.

Çikolata üç ana yağ asidi içerir. Bunlardan biri olan oleik asit, aynı zamanda zeytinyağının içinde de bulunur. Araştırmalar, kalbe yararlı bir tekli doymamış yağ olan oleik asidin, toplam kolestrolü az miktarda düşürdüğünü işaret ediyor.

Çikolatadaki diğer iki yağ asidi, stearik ve palmitik asit, doymuş yağlardır. Genelde doymuş yağlar, palmitik asit de dahil olmak üzere, toplam kolestrolü arttırarak kalp rahatsızlığına neden olur. Ancak araştırmalar, diğer doymuş yağların çoğunun aksine stearik asidin kolestrole bir etkisi olmadığını (azaltmıyor ama arttırmıyor da) gösteriyor.

Çikolatanın Diğer Yüzü

Meyve kasenizi koca bir tepsi kakaolu kekle değiştirmeden önce, gerçeklere kısaca bir göz atalım. Haftada birkaç gün ufak bir parça siyah çikolata yemek sağlığa yararlı bir diyetin parçası olabilir. Ama zaten en baştan çikolata yemiyorsanız, beslenme düzeninizde bu yeniliği gerektirecek bir sorun olmayacak. Çikolata çok kalorili olduğu gibi, sağlığımızı destekleyen vitamin ve minerallere sebze ve meyvelere oranla geri planda kalmaktadır. Ayrıca kafein içerir ki, bu madde bazı kişilerin diyetlerinde minimum düzeyde tutulmalıdır. Ve ayrıca çikolata bazı kişilerde migren ağrılarını ve regl belirtilerini kötüleştirebilir.

Çikolata Tutkunları İçin İpuçları

Her ısırığınızda en fazla heyecan için:

• Kakao oranı en az %70 olan siyah çikolata seçin.
• Haftada birkaç defa, ufak porsiyonlarla çikolatanın tadını çıkartın. 4-5 gram makul bir miktar olacaktır.
• Markasını kontrol edin. Tamamen ya da kısmen hidrojenasyona uğramış palmiye, hindistan cevizi ya da benzer başka yağlarla yapılmış çikolatalardan kaçının.
• Çikolata yerken süt içmeyin. Araştırmalar sütün, çikolata içindeki antioksidanların vücut tarafından absorbe edilmesine engel olabileceğini gösteriyor

Çikolatanın sağladığı potansiyel sağlık kazançları üzerindeki araştırmalar kısa vadede umut verici (ve şaşırtıcı) gözükse de, çikolata tüketiminin kardiyovasküler sağlık üstündeki etkisini tamamen tanımlayabilmemiz için daha uzun vadeli deneyler gerekiyor. Sağlıklı bir kalp için yapabileceğiniz en iyi şeyler, sebze ve meyvelerle dolu dengeli bir beslenme, düzenli egzersiz ve stres seviyesini kontrol altında tutmak. Ve arada bir kendinizi suçluluk duymadan bir parça siyah çikolata ile ödüllendirmekte sakınca görmemek.

REAL AGE

〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Sağlığın dostu salep
« Yanıtla #259 : 14 Şubat 2009, 09:11:02 »

Kış aylarının vazgeçilmez içeceklerinden olan salebin bir çok faydalı etkisi ortaya çıktı



Uludağ Üniversitesi (UÜ) Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Utku Çopur, AA muhabirine yaptığı açıklamada, dondurma üretiminin yanı sıra soğuk kış günlerinde tüketilen ve yüzyıllardır kullanılan bir içecek olan salebin, Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde doğal olarak yetişen bazı orkidelerin yumrularından elde edildiğini belirtti.

Salebin, soğuk günlerde vücudu sıcak tutan, soğuk algınlığına karşı direnç veren, özellikle sütle hazırlandığında besleyici, geleneksel bir içecek olduğunu ifade eden Çopur, salebin kronik ishali kesici etkisinin bulunduğunu vurguladı.

''AFRODİZYAK ETKİSİ DE VAR''

Çopur, salebin yapıldığı orkide yumrularının içinde bulunan bazı maddelerin, boşaltım sistemi hastalıklarında tedavi edici özelliği bulunduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi:

''Salebin bağırsak rahatsızlıklarına, soğuk algınlıklarına ve öksürüğe karşı etkileri halk arasında çok eski dönemlerden beri bilinmekte ve bu içecek yaygın olarak kullanılmaktadır. Ayrıca afrodizyak etki göstermektedir. Türklerin saleple tanışması çok eski dönemlere rastlamaktadır. İslamiyetin kabulüyle birlikte, İslam dininin yasakladığı şarap ve kımız gibi alkollü içkilerin yerini boza, şıra ve salep gibi alkolsüz içecekler almıştır. Şıra daha çok yaz aylarında tercih edilirken, boza ve sıcak servis edilen salep kış aylarında içilmektedir.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde padişahlar için hazırlanan kuvvet macunlarına zencefil, kişniş, sinameki, çörekotu, Hindistan cevizi, anason gibi birçok şifalı bitkinin yanı sıra salep de eklenmekteydi. Yine o dönemde kış aylarında sokaklarda güğümlerle salep satılmakta, büyük ve kulpsuz porselen fincanlarda salep içilmekteydi.''

''1 KİLO KURU SALEP İÇİN 2 BİN 600 ORKİDE''

Prof. Dr. Çopur, botanik uzmanlarının, dünya tıbbi bitki ticareti sıralamasında 3. sırada bulunan Türkiye'de, salebin, doğal ortamlarının tahrip edilmesi ve aşırı söküm yüzünden yok olmaya başladığını belirttiklerini dile getirerek, 1 kilogram kuru salep elde edebilmek için ortalama 2 bin 600 civarında orkideye ihtiyaç olduğuna işaret etti.

Türkiye'de yılda 30 milyon civarında, 40 farklı orkide türü yumrusunun toplandığının tahmin edildiğine değinen Çopur, şunları kaydetti:

''Bu nedenle Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından salep ihracatı yasaklanmıştır. Eğer, alternatif çözümler üretilmezse salep orkideleri, aşırı söküme bağlı olarak yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Salep orkidelerinin doğal çevrelerinde bollaştırılması ve uzun vadede bu orkidelerin korunması, sorunun çözümüne katkıda bulunacaktır. Bazı türlerinin yalnızca Türkiye'de yetiştiği, geleneksel içeceğimizin ham maddesini oluşturan ve ünlü Kahramanmaraş dondurmasına katılık, esneklik ve lezzet vermesi için kullanılan, ayrıca ilaç ham maddesi olarak da yararlanılan salebin, elde edildiği bitkilerin kültüre alınıp yetiştiriciliği artırılarak yok olmasının önlenmesi, acilen ele alınması gereken bir konudur.''

Habe3
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Multivitamin takviyesinin hiçbir yararı yok
« Yanıtla #260 : 15 Şubat 2009, 11:33:58 »

Vitamin takviyesinin hiçbir yararı olmadığı, yapılan son kapsamlı araştırmayla teyit edildi

“Sağlık sigortası” olarak düşünülen multivitamin takviyesinin hiçbir yararı olmadığı bildirildi. Vitaminlerle ilgili yapılan bugüne kadarki en kapsamlı araştırmada, yaşları 50 ile 79 arasında değişen 162 bin ABD’li kadının vitamin alma alışkanlıklarıyla, sağlık durumlarına bakıldı.

Archives of Internal Medicine dergisinde yayımlanan araştırmada, avuç dolusu vitamin alan kadınlarda kanser ve kalp hastalıkları riskinde azalma olmadığı, vitaminlerin, erken ölümü de engellemediği belirlendi.

Independent gazetesindeki habere göre, araştırma kapsamına alınan ve yüzde 41’i 15 yıl boyunca düzenli olarak vitamin kullanmış olan kadınlar arasında 10 bin kanser, 9 bin kalp ve 10 bin ölüm vakası görüldü ve “vitamin alanlarla almayanlar arasında hastalık ve ölümler açısından fark olmadığı” saptandı.

Araştırmanın başkanlığını yürüten Seattle’daki Fred Hutchinson Kanser Araştırma Merkezinden Marian Neuhouser, “Şaşırtıcı biçimde, multivitaminlerin yaygın kanser türlerine yakalanma riskini azaltmadığını ve kalp hastalığı üzerinde hiçbir etkisi olmadığını gördük” dedi.

Sağlıklı beslenen insanların yiyeceklerden gerekli tüm vitaminleri zaten aldıkları hatırlatılarak, fazla vitaminin vücuttan atıldığı belirtildi.

Yeshiva Üniversitesinden Prof. Dr. Sylvia Wassertheil-Smoller, “bulgularımıza göre, burada tanımlanan kadın tipine giriyorsanız ve aslında iyi besleniyorsanız, multivitamin almanıza gerek yok” dedi.

Araştırmacılar, kadınlar arasındaki vitamin kullanımının erkeklerden daha yaygın olduğunu ve 30 yaşından sonra vitamin kullanan kadınların oranının arttığını bildirdiler.

ABD’lilerin yarısı, daha sağlıklı olmak ve uzun yaşamak için vitamin takviyesi alıyor ve yılda bu haplara 20 milyar dolar harcanıyor. İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre de yetişkinlerin yüzde 31’i vitamin hapı kullanıyor. İngiltere’deki vitamin pazarının da yılda 330 milyon sterlin olduğu tahmin ediliyor.

AA
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Egzersiz hafızayı güçlendiriyor
« Yanıtla #261 : 15 Şubat 2009, 21:39:48 »
Yapılan yeni bir araştırma, glikozun beyin için aslında o kadar da iyi bir şey olmadığını gösterdi. Glikoz hafıza sorunlarına neden olabiliyor.

Dört üniversiteden araştırmacıların Nöroloji Yıllıkları'nda belirttikleri üzere, glikozu yavaş yakan kişiler, bunu hızlı yakanlara göre daha unutkan oluyorlar. Ayrıca bu kişilerin beyinlerinin öğrenme ve hafızayla ilişkili hipokampüs bölümünde bulunan dişli kıvrımlarında bir sorun olma olasılığı daha yüksek oluyor.

Bulgular, 65 yaş ve üstü 240 sağlıklı kişinin beyinlerinin fonksiyonel manyetik görüntülemeyle taranması, hafıza değerlendirmeleri ve glikoz testleriyle elde edildi. Denekler özellikle demans ve diyabet hastası olmayan kişiler arasından seçildi. Bilindiği gibi, diyabet hastaları şekeri enerjiye dönüştürmede sorun yaşıyorlar.

"Glikoz metabolizması kişi yaşlandıkça bozuluyor; hafıza da 3O'lu yaşlarda zayıflamaya başlıyor" diyor New York'taki Columbia Üniversitesi Tıp Merkezi'nden Doç. Dr. Scott Small. "Bu yeni araştırma bu iki bulgu arasında bir bağlantı olabileceğini gösteriyor çünkü yüksek kan şekeri, yukarıda söz edilen temel hafıza alanına hasar veriyor gibi görünüyor"diye ekliyor Small.

Temel hafıza alanının işlevi tam olarak bilinmiyor. Bu alan, hipokampüsteki birçok devreden yalnızca biri ve hasar görmesi durumunda hafıza zayıflıyor. Örneğin, kişi yeni tanıştığı insanların adlarını aklında tutamıyor ya da arabasını nereye park ettiğini anımsayamıyor.

Small'a göre temel hafıza alanındaki işlev bozukluğu ve glikozun yavaş yakılması arasındaki olası bağlantıyla daha önceden bedensel egzersizin hafızaya yararlı olduğu yönündeki gözlemler ve elde edilen bulgular açıklanabilir. Geçmişte de bilim insanları fiziksel etkinliğin (glikozun kas hücrelerince emilimini hızlandırdığı için) yaşa bağlı hafıza kayıplarını azalttığını düşünüyorlardı; ancak neden böyle olduğunu da tam olarak bilemiyorlardı. Small'a göre hipokampüsteki temel hafıza alanı zincirin eksik halkası olabilir.

(Bilim Teknik dergisi)
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Şifalı diye makine yağı kullanmayın
« Yanıtla #262 : 16 Şubat 2009, 08:56:25 »
"Şifalı" diye satılan ürünler tehlike saçıyor.

Atatürk Üniversitesi Tıbbi ve Aromatik Bitki ve İlaç Araştırma Merkezi Müdürü ve Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Aslan, alternatif tıpta yaşanan bilgi kirliliğine karşı vatandaşları uyardı.

AKTARLARIN SORUMLULUĞU BÜYÜK

Bitkilerin yanlış kullanımının önüne geçilmesi gerektiğinin altını çizen Doç. Dr. Aslan, ''Bir bitkinin 12 farklı türü olabiliyor. Hastalığa çare olarak kullanılan bitkinin özelliği iyi bilinmelidir'' dedi.

Aslan, aktarlara büyük sorumluluk düştüğünü ve aktarların sattıkları bitki türleri ve etkilerini iyi bilmemelerinin vatandaşa zarar verebileceğini belirterek, şunları kaydetti:

''Alternatif tıp, modern tıbbın hastalıklar karşısında istenen çözümü bulamadığı zamanlarda vatandaşların başvurduğu bir tedavi yöntemidir. Bitkiler aracılığıyla yapılan ilaç veya merhemlerle, hastalar iyileştirilmeye çalışılıyor. En önemli sıkıntı ise alternatif tıpta yaşanan bilgi kirliliğidir. Bu konuda başta biz bilim adamları olmak üzere herkese sorumluluk düşüyor.

''MAKİNE YAĞI SÜRENLER VAR"

Zaman zaman bazı vatandaşların, yaptığı ilaç veya merhemin içerisindeki maddeleri söylemeden kendilerinden hastalığa iyi geldiği yönünde belge talep ettiklerini anlatan Aslan, şöyle devam etti: ''Bir vatandaşımızın bildiğiniz makine yağının basura iyi geldiğini iddia ettiğine bile şahit olduk'' diyen Aslan, şöyle devam etti:

''Birçok hastalıkta tercih edilen alternatif tıpta kullanılan ürünler, uzman gözetiminde yapılmayan satışlarda tehlikeli sonuçlar ortaya çıkarabiliyor. Bazen çok garip iddialarda bulunan vatandaşlarımız da çıkıyor. Önerimiz her iddiaya inanılmamasıdır. Biz elimizden geldiğince vatandaşlarımızı bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Vatandaşlarımızdan da destek ve duyarlılık bekliyoruz.''

Haber3
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Bu besinin suyu şok faydalı (Havuç)
« Yanıtla #263 : 17 Şubat 2009, 10:43:33 »
Onun taze sıkılmış suyunu ile unutkanlığınızın ortadan kalktığını gözlemleyebilirsiniz.

Unutkanlığınız mı başladı? Onun taze sıkılmış suyunu kür olarak uyguladığınızda, unutkanlığınızın ortadan kalktığını aynı zamanda algılama gücünüzdeki artışı gözlemleyebilirsiniz. Tüm bunların yanında havuç kürü,

-Erken bunama (demans)
-Alzheimer
-Kalp krizi
-Deri ve akciğer kanseri
-Kronik baş ağrısına karşı da önleyicidir.

Unutmayınız ki, sonradan kazanılmış hiçbir hastalık çaresiz değildir. Sonradan kazanılmış olan hastalıkların hemen hemen tamamı önlenebilir. Önlemek ve korunmak insanın kendi elindedir.
Tavşanlar çok hızlı çoğalan hayvanlardır. Bu hayvanların çok hızlı çoğalmalarının arkasındaki etken kendisiyle özdeşleşen bitkidir ve bu da havuçtur.

Son birkaç yıldan bu yana yapılan araştırmalar havucun hem düşünme gücünü artırdığını hem de iktidarsızlığa karşı  önleyici güç olduğunu ortaya koymaya başlamıştır.

Havuç kürünü aşağıda önerdiğim şekilde uygularsanız, unutkanlığa karşı muhteşem bir silah oluşturmaktadır. Unutkanlık şikâyetiniz var ise, taze sıkılmış havuç suyu kürü bu anlamda çok iyi bir yardımcıdır.

Havucun içerdiği falcarinol etkin maddesinin iki önemli etkisi vardır. Tıp dili ile söylemek gerekirse, falcarinol maddesi anti-neoplastik özelliği olan etkin bir maddedir. Bu bakımdan havuç kansere karşı önleyicidir. İkincisi ise bu etkin maddenin antitümör etki göstermesidir.

Kürünü uygulamak gerekir

Değerli okuyucu, havucun bu özelliğinden istifade edebilmeniz için onun kürünü yapmak gerekir. Yemeklerinizde veya salatanızda tercihli olarak kullanacağınız havuç bir beslenme şeklidir. Eğer onun tedavi veya önleyici gücünden faydalanmak istiyorsanız, mutlaka kürünü uygulamanız gerekir. Havuç, özellikle deri ve akciğer kanserine karşı mükemmel bir önleyicidir. Prostat, pankreas veya göğüs kanserine karşı bu önleyici gücü yok denecek azdır. Bir bitkinin kansere karşı önleyici gücünden bahsediliyor ise, mutlaka hangi kanser türüne karşı etkili olduğu sorulmalı ve öğrenilmelidir. 

Havucun  en çok neye yaradığını kime sorarsanız sorun, hemen gözlere iyi geldiği cevabını alırsınız. Benim yapmış olduğum araştırmalara göre gözlerimiz için havuçtan çok daha faydalı ve güçlü olan sebze domatestir. Havuç bol miktarda A vitamini içerdiğinden dolayı gözler için faydalıdır. Ancak burada bilmemiz gereken nokta A vitamininin yağda çözünen bir vitamin olmasıdır. Havuç suyunu doğrudan içtiğimiz taktirde içerdiği A vitamininden tam anlamıyla istifade edemeyiz.

İçerdiği A vitaminini büyük bir oranda vücudumuza kazandırmak istiyorsak, bu taktirde bir bardak havuç suyunun içerisine iki-üç damla sıvı yağ damlatmamız gerekir. Damlatılan bu sıvı yağ havucun içerdiği A vitamininin çok daha büyük oranda vücudumuz tarafından emilmesini sağlayacaktır. Avrupa’nın bazı şehirlerinde  taze meyve suyu satan dükkânlarda havuç suyu sipariş ettiğiniz zaman, “birkaç damla sıvı yağ damlatalım mı?”diye sorarlar.

GÜNÜN KÜRÜ

Taze olarak tüketilmeli

Üç ay boyunca her gün, akşam yemeğinden iki saat sonra taze sıkılmış bir bardak havuç suyu içilir. Üç ay tamamlandıktan sonra haftada en fazla 2-3 defa yine akşam yemeklerinden iki saat sonra bir bardak havuç suyu içmeyi alışkanlık haline getirmek gerekir. Havuç suyunu içtikten sonra üzerine başka bir şey tüketmemeye özen gösterilmelidir. Her gün akşam taze olarak hazırlanması ve fazla bekletilmeden tüketilmesi gerekir.

Bu uygulama aynı zamanda akciğer, deri kanserine ve de kalp krizine karşı da bir önleyicidir. Günün kürü ile havucun  bütün özelliklerinden istifade ediyorsunuz demektir. Piyasada satılan hazır havuç suları bu amaç için kullanıldığı taktirde başarı oranı yüzde 70 oranında azalabilmektedir. Bu nedenle havuç suyunu kendiniz mutfağınızda taze olarak hazırlarsanız çok daha başarılı sonuç alırsınız.

BİLİYOR MUYDUNUZ?

Havuç kürü, insan vücudunda bulunan OGG1 (8-OxoGuanine DNA Glycosylase) enzimini aktive etme özelliğine sahiptir. OGG1 enziminin aktivitesinin düşüklüğü, akciğer kanserinin oluşumunda oldukça etkilidir. Akciğer kanserine yakalanmış hastalarda OGG1 enziminin aktivitesinin düşük olduğu gözlenmiştir. Yapılan klinik deneyler OGG1 enziminin aktivitesinin düşük olması durumunda, akciğer kanserine yakalanma riskinin on misli artış gösterdiğini ortaya koymuştur. Taze sıkılmış havuç suyu kürü, OGG1 enziminin aktivitesini yükselterek, bu kanser türüne karşı güçlü bir önleyici özellik göstermektedir. Bu özellik aynı zamanda keçiboynuzu (harnup) küründe de bulunmaktadır.

Mide yanmasına karşı etkili

Havuçta bulunan alpha-phellandrene, cinnamic acid maddeleri güçlü bir laxative özelliğe sahip olduğundan, bağırsak sisteminin sağlıklı çalışmasında oldukça etkilidir. Taze sıkılmış havuç suyu bununla da kalmayıp, bağırsaklarda oluşan ve bağırsak kanserine yol açabilen nitrozamini, nötralize edebilen zararsız hale dönüştüren (antinitrosaminic) etkin maddelere sahiptir.

Havuç suyunun önemli bir özelliği yemek borusu ve mide yanmasına karşı olan gücüdür.  Eğer mevsiminden dolayı veya herhangi bir nedenle havuç bulunamıyorsa, sadece ve sadece iki yudum olarak içilecek olan soğuk sütün, yemek borusu ve mide yanmasına karşı nasıl etkili olduğunu içtikten 3-4 dakika sonra hissedeceklerdir.

Dİkkat-1:  Şeker hastalarının havuç kürüne karşı dikkatli olmaları gerekir. Hekimlerine danışmadan kullanmamalıdırlar.

Dİkkat-2:  Dışarıya çıktığınızda çantanızda küçük bir şişede süt bulundurunuz. İki yudum süt kürünün uygulamasında mide yanma veya ağrı başladığında mutlaka kısa zaman içerisinde süte ulaşmanız gerekir. Eğer yanma veya ağrı başladıktan kısa bir zaman sonra süte ulaşamaz iseniz, her defasında tedavide başa dönüyorsunuz demektir.

Prof.Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Göz kuruluğuna dikkat!
« Yanıtla #264 : 17 Şubat 2009, 18:29:06 »
Bilgisayar Görme Sendromu, günde iki saatten fazla bilgisayar ile çalışan kişilerin yüzde 90`ında ortaya çıkabilen yaygın bir rahatsızlık... Opr. Dr. Nursen Şen hastalığın belirtilerini “Gözlerde kızarıklık, yanma, batma, sulanma, yorgunluk hissi, odaklanma güçlüğü, çift ve bulanık görme, baş ağrısı, boyun ve omuz ağrılarıâ€� olarak sıralıyor. “Gözyaşı, gözün en şeffaf yüzeyi olan kornea tabakasının tahriş olmasını engeller, gözün net ve rahat görüşünü sağlarâ€� diyen Opr. Dr. Şen; “Gözyaşı, yapısında bulunan maddeler sayesinde dışarıdan gelen hastalıklara karşı gözün savunma bariyeri konumundadır. Göz kuruluğu önemsenmesi gereken bir problemdir. İleri aşamalarda gözün tahriş olmasına ve körlüğe kadar varabilen ciddi göz rahatsızlıkları oluşmasına neden olabilirâ€� uyarısında bulunuyor.

TAVSİYELER


> Bilgisayarınızın ekranı gözünüz ile aynı mesafede ya da birkaç santim daha aşağıda olmalıdır.

> Ekran ile aranızda mutlaka 30-40 santim mesafe olmalıdır. Daha uzak veya yakından bakmak gözlerinizde yorgunluğa sebep olur.

> Çalıştığınız ortamın aydınlatmasına mutlaka dikkat etmeniz gerekmektedir. Parlak ışık gözlerinizi yoracağından bu tür ışıklardan kaçınmalı.

> Ofis ortamının havalandırılması göz sağlığınız için önemlidir. Klimalar, göz kuruluğuna sebep olabilmektedir.

Türkiyegazetesi
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
İşte Şeker Hastalığının Doğal İlaçı
« Yanıtla #265 : 18 Şubat 2009, 10:27:19 »
Günde bir porsiyon yeşil yapraklı sebze ya da 3 tane meyve yemek, tip 2 şeker hastalığı oluşma riskini azaltıyor.


 
Tulane Halk Sağlığı Okulu ve Harvard Halk Sağlığı Okulu'ndaki araştırmacılar, günde bir bardak taze sıkılmış meyve suyunun kadınlarda tip 2 şeker hastalığı riskini azalttığını da tespit ettiler. Tulane epidemiyoloji uzmanı Dr. Lydia Bazzano, "Şeker hastalığı riski taşıyan insanların meyve suyundan çok ıspanak, karalâhana, marul gibi yeşil yapraklı sebzeler ile elma, muz, portakal ve karpuz gibi meyvelerle beslenmeleri daha faydalı olur" dedi.

Araştırma için Bazzano ve grubu 1984-2002 yıllarındaki araştırmada yer alan 71 bin 346 veriyi analiz ettiler. Araştırmacılar aynı zamanda beyaz un ve patatesin şeker hastalığı riskini attırdığını buldular.

Aktif Haber
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
İlacın Hastaya Uygunluğunu Alet Ölçecek
« Yanıtla #266 : 19 Şubat 2009, 10:34:10 »
İlaçların hastaya genetik uygunluğu aletle ölçülecek


 
Yeni geliştirilen elde taşınabilir alet sayesinde doktorlar yakın gelecekte hastaların genetik yapısının belirli ilaçlar için elverişli olup olmadığını kontrol edebilecek.

İngiliz bilim adamları, BlackBerry boyutlarındaki SNP Doktor (snip şeklinde okunuyor) ismi verilen aletin iki yıl içinde piyasaya sürüleceğini söyledi. Bu yeni alet bir parça tükürük veya yanak temizleme mendili aracılığıyla hastaların DNA'sını analiz edecek ve genetik yapısının ilaç için uygun olup olmadığını belirleyecek.

ManagementinPractice'deki bilgilere göre, alet "Tek Nükleotit Polimorfizm (SNPs)" denilen ve bir insanın ilaç tedavisine verdiği tepkiyi etkileyen maddeyi incelemek suretiyle çalışıyor. Sadece İngiltere'de her yıl 250 bin kişi ilaçların yol açtığı yan etki sebebiyle doktora başvuruyor.

SNP Doktor aletiyle ilgili denemeler halen devam ediyor.

Aktif Haber
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Bilgisayar başı fıtık ediyor !
« Yanıtla #267 : 20 Şubat 2009, 12:09:47 »

Bilgisayar başında saatlerini harcayanlarda fıtık tehlikesi

Bankacılar gibi uzun süre bilgisayar başında çalışanlar ile mikroskop altında saatler süren ameliyat gerçekleştiren beyin cerrahlarında boyun fıtığı riskinin fazla olduğu bildirildi.

Zonguldak Karaelmas Üniversitesi (ZKÜ) Rektörü ve Beyin Cerrahı Prof. Dr. Bektaş Açıkgöz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, boyun fıtığı bulunan kişilerin, hastanelere genellikle boyun tutulması ve kollara vuran ağırlar nedeniyle geldiğini belirtti.

Nemli bölgelerde kıkırdaktaki zorlanma sonucu boyuna darbe gelirse bel, sırt, diz ve kalça ekleminde kireçlenmeler olduğunu anlatan Açıkgöz, şöyle konuştu:

''Su tutma özelliği bulunan kıkırdak yastıklar yardımlarıyla boyun ve bel kısmı her yöne hareket etmektedir. Bu kıkırdak yastıkları, boyunda, zorlamanın yanı sıra ağır kaldırma, merdivenden düşme ve trafik kazası gibi darbelerle fıtıklaşır. Bu bölgede en hassas organ olan omurilik bulunduğundan fıtık, boyun ve bel sinirlerine baskı yapar. Böylece kollarda ağrı, tuvalet ihtiyacının karşılanması ve yürüme sorunlar ortaya çıkabilir. Boyun fıtığı, özellikle sürekli bilgisayar başında ve klima altında çalışan bankacılar için risk faktörüdür. Aynı risk saatlerce mikroskop altında ameliyat yapan beyin cerrahları için de geçerlidir.''

YÜRÜYÜŞ VE YÜZME ÖNERİSİ

Açıkgöz, boyun fıtığı olanların yatarken yüksek yastık kullanmalı ve yan yatmaları gerektiğine işaret ederek, şöyle dedi:

''Boyun fıtığında en iyi tedavi yöntemi bilinçli yürüyüş ve yüzmedir. Haftada 2 gün 30 dakika sıcak suda yüzülmesi adaleleri gevşetir, insanı rahatlatır. Fıtıklarda genellikle tıbbi tedavi uyguluyor, boyunluk takılmasını öneriyoruz. Bu hastaların önemli kısmı 10 günde iyileşebiliyor. Daha sonra kişilerden boyun jimnastikleri yapmalarını istiyor, bazılarına da fizik tedavi uyguluyoruz. Ameliyatı son çare olarak düşünüyoruz.''

Haber3
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
TV seyretme kitap oku; genç kal
« Yanıtla #268 : 21 Şubat 2009, 06:36:57 »


ABD'de yapılan bir araştırma, örgü örmek, kitap okumak, hatta bilgisayar oyunu oynamanın bile bunama başlangıcını geciktirebileceğini ortaya koydu. Öte yandan araştırmaya göre, televizyon karşısında zaman harcamak hafıza kaybına neden oluyor.

BBC'nin internet sitesindeki habere göre Minnesota'daki Mayo Clinic Hastanesi'nden araştırmacılar, hobilerin bunama başlangıcını geciktirdiğini, ancak televizyon karşısında vakit geçirmenin hafıza kaybı gibi sorunlar yarattığını belirledi.

Araştırmada, 70 ila 89 yaşlarında, hatırlama sorunu yaşayan yaklaşık 200 kişi, bu sorunu yaşamayan bir grupla karşılaştırıldı. Araştırmacılar, katılımcılara son bir yıl içinde günlük faaliyetleri ve 50 ile 65 yaş arasında zihinsel olarak ne kadar aktif oldukları hakkında sorular sordu.

Orta yaşta okuyan, oyun oynayan veya dikiş dikmek, örgü örmek gibi el sanatı ile uğraşanlarda hafıza kaybı riskinin yüzde 40 oranında azaldığı belirlendi. İlerleyen yaşlarda ise aynı faaliyetlerin bu riski yüzde 30 ila yüzde 50 oranında azalttığı sonucuna varıldı.

Araştırmada ayrıca günde 7 saatten az televizyon seyredenlerin, ekran karşısında daha fazla oturanlardan yüzde 50 oranında daha az hafıza kaybına uğradığı sonucuna varıldı.

Alzheimer Derneği yetkilisi Sarah Day ise gelecek 10 yılda bir milyon insanın bunama yaşayacağını, dolayısıyla bunamayı önlemenin yollarını bulmanın çok önemli olduğuna dikkati çekti. Day, ''Beyninize egzersiz yaptırmak için yap-boz yapmak, bulmaca çözmek, hatta yeni bir dil öğrenmek eğlenceli olabilir'' diye konuştu.

timeturk
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Cep Telefonlarınızı Temizleyin
« Yanıtla #269 : 21 Şubat 2009, 09:56:25 »
Mikrobik hastalıklardan korunmak için her gün dezenfekte edilmesi gerekiyor.

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Meral Sönmezoğlu, cep telefonlarının, mikrobik hastalıklardan korunmak için her gün dezenfekte edilmesi gerektiğini belirtti.

Doç. Dr. Sönmezoğlu, yaptığı yazılı açıklamada, sürekli elle temas edilen cep telefonlarının temizlenmemesi halinde hastalık bulaştırdığını belirtti.

Gündelik hayatta sürekli kullanılan cep telefonlarının yararının yanı sıra hastalık da saçabildiklerine dikkati çeken Sönmezoğlu, telefon üzerinde üreyen bakterilerin ağıza, buruna girdiğini ve o bölgelerde enfeksiyona neden olabildiğini ifade etti.

Cep telefonlarının, mikroorganizmaların tutunarak üreyebildikleri iyi bir yüzey olduğuna işaret eden Sönmezoğlu, şu bilgileri verdi:

``Cep telefonları tıpkı klozet kapakları, kapı kolları gibi mikroorganizma yuvalarıdır. Günlük hayatımızda elimizi dokundurduğumuz pek çok yerden aldığımız mikroorganizmalar, ellerimiz aracılığıyla cep telefonlarına geçiyor. Cep telefonları da belirli bir ısı yayıp, sıcak oldukları için mikroorganizmaların rahatça üremelerine olanak verir. Bunlar da özellikle mukoza olan, hassas yerlerde enfeksiyon yayılmasına neden oluyor. Diğer bir deyişle cep telefonları mikropları ağıza ve buruna iten iyi bir yüzeydir. Özellikle açık bir yara veya sivilce varsa orayı enfekte eder.

Bu nedenle kişiye özel cep telefonlarının, başkası tarafından kullanılması durumunda hemen dezenfekte edilmesi gerekiyor. Hiç kimsenin eli steril değildir. Cep telefonları, mikrobik hastalıklardan korunmak için her gün dezenfekte edilmelidir. Sadece kişinin kendisinin kullandığı telefon ise yine sabah ve akşam olmak üzere günde 2 kez temizlenmelidir. Bu dezenfekte işlemi için aşındırıcı etkisi olmayan ıslak mendiller kullanılabilir. Ayrıca cep telefonlarına özel dezenfektan mendiller de kullanılabilir.``

sağlıktabugün.com
〰〰〰〰🐠