Gönderen Konu: Faydalı Bilgiler  (Okunma sayısı 367006 defa)

0 Üye ve 63 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Çörekotu
« Yanıtla #240 : 19 Ocak 2009, 08:49:18 »



Antioksidan özelliği vardır.

İltihap oluşumunu engelleyici etkisi vardır.
Çörek otunun içindeki iltihap önleyici madde eklem iltihabı için yararlıdır.
Prostat ve meme kanserini yavaşlatıcı etkinliği bulunur.

Karaciğeri koruyucu özelliği çörekotu faydaları içindedir. Hayvanlar üzerinde yapılan araştırma karaciğer kanserine karşı koruyabileceğini göstermiştir.

Şifalı bitkiler şeker hastalığı: Kandaki şeker miktarını düşürücü etkisi vardır. İnsülin salgılamasını sağlayan pankreasta beta hücrelerini harekete geçirdiği gözlemlenmiştir. Almanyada yapılan bir araştırma çörek otunun alerjik rahatsızlıklarda kullanılabileceğini göstermiştir.

Astım için şifalı bitkiler: Almanyadaki araştırmada bronşitli astım, allerjik astım, bahar nezlesi rahatsızlıklarına yönelik yapılan çalışmada çörektonun ciddi oranda fayda sağladğı gözlemlenmiştir. Mide zarını tahriş eden etkenlere karşı mide zarını koruyucu özelliği çörek otu yararları arasındadır. Börek otunun kullanımı nefes borusu adalesini genişletme etkisinden dolayı nefes darlığında yararlıdır.

Çörekotu

Çörek otu vücudu toksinlerden temizler.

Kalp sağlığını koruyucu etkisi çörekotunun faydaları arasındadır. Çörekotu içinde bulunan timokinon ‘un kalp rahatsızlıklarına yol açan homosistein oranını düşürdüğü gözlenlenmiştir.
Kolesterolin yükselmesine karşı kullanılabilir.

Çörekotu kullanımı hazım güçlüğü çekenler için faydalıdır.
Diş ağrısı için çörek otu kullanılabilir.
İştah açıcıdır.
Yorgunluğa karşı dinçlik verici olarak kullanılabilir.
Koklamak başağrısına iyi gelebilir.

Şifalı bitkiler saç: Çörekotu saç dökülmesi ve kepeğe karşı yararlıdır. Sivilceler için çörekotu suyu yararlı olabilir.

Çörek otu ve bal: Çörek otu bal ile karıştırılarak da yenilebilir. Bunun için çörek otu tohumu toz haline getirilir ve balla karıştırılarak yenilir. Günlük kullanım 2 gramı geçmemelidir

mynet


〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Unutmama hapı satışa çıkıyor
« Yanıtla #241 : 21 Ocak 2009, 09:43:56 »



Hafıza hapı yakında piyasaya çıkıyor. Artık sınavda çuvallamak, evlilik yıldönümünü unutmak yok.
Hafızayı destekleyen ve Alzheimer hastaları için geliştirilen hapların daha düşük dozlu olanları yakında İngiltere'de eczanelerde reçetesiz olarak satışa çıkacak.

Bu hapların, kişilerin sınavlarda gerekli bilgileri ve önemli olayları unutmalarını engelleyeceği belirtiliyor.

Ancak bazı uzmanlar bu hapların 'tansiyonu yükselteceğini' hatırlatarak, kişilerin doktora başvurup kullanmalarını tavsiye ediyor.

internethaber
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Ynt: Faydalı Bilgiler
« Yanıtla #242 : 24 Ocak 2009, 10:20:42 »
Yenibahar

Mersingiller familyasından baharat elde edilen bir bitkidir. Her tarafı kokuludur. Kokusu ve tadı; tarçın, karanfil, karabiber ve hindistancevizininkine benzer. Baharat olarak kullanılır.Özellikle köftelerde kullanılıyor

Yetiştirildiği Yerler: Amerika’nın tropikal bölgelerinde doğal olarak yetişir.
Damar sertliğini önler.
Hazmı kolaylaştırır.
Mide ve bağırsak gazlarını giderir.
Unutkanlığı giderir.
Vücudun direncini artırır.

Hindistan'ın umman körfezine bakan Batı kıyılarındaki ormanlarda kendiliğinden yetişen tırmanıcı, çok yıllık bir bitki olan karabiberin baharat olarak kullandığımız kısmı, üzümsü meyvelerinin kurutulmuşudur. Küçücük topçuklar halindeki meyveleri toplanır, kurutulur, sonra da çekilerek toz haline getirilir. Çok eski zamanlardan beri Güneydoğu Asya'da özel olarak yetiştirilmektedir. Eski Yunan ve Roma'da değiş - tokuş maddesi olarak kullanılır, vergiler karabiber olarak toplanırdı.

Tarçın

Defnegiller familyasından; anayurdu Güney ve ve Güneydoğu Asya olan, yaprak dökmeyen kokulu bir ağaçtır. Yaprakları derimsi ve genellikle üç damarlıdır. Birçok türü vardır. Kabuğu baharat olarak kullanılır.

Faydası: Ruhi sıkıntıları giderir. Sürmenajda faydalıdır. İştah açar. Hazmı kolaylaştırır. İshali keser. Mide tembelliğini giderir. Vücudun direncini artırır. Bağırsak solucanlarının dökülmesine yardımcı olur.

mynet
« Son Düzenleme: 25 Ocak 2009, 11:35:00 Gönderen: Tuğra »
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Hamsi Her Derde Deva :)
« Yanıtla #243 : 25 Ocak 2009, 11:31:50 »


Gümüşhane Tarım İl Müdürlüğü Gıda Kontrol Şube Müdürü Mehmet Özdemir, doğal ortamda, doğal besinlerle beslenen hamsilerin bir çok hastalıklara şifa kaynağı olduğunu söyledi.

Karadeniz Bölgesi'nde yaşayan insanların en ideal besin Maddesi olan hamsinin yağda eriyen A ve D vitaminleri yönünden oldukça zengin olduğunu belirten Müdür Mehmet Özdemir, "Kas ve karaciğeri B, B1 (Tiamin), B2 (Riboflavin), Nikotinikritasit, B6 (Pridoksin), Pantotenikasit, B12 (Kobalamin) ve D vitaminleri için önemli bir kaynaktır. Hamsi etinde yüksek miktarda sodyum, potasyum, magnezyum, kalsiyum, iyot ve fosfor bulunmaktadır. Bu minerallerden Kalsiyum ve Magnezyum kemik ve dişlerin gelişiminde önemli rol oynadıklarından bebek ve çocukların hamsi yemesi önem arz etmektedir" dedi.

"HAMSİ YAĞINDAN KORKMAYIN"

Hamside bulunan Omega-3 yağ asitlerinin kandaki kolesterolü, trigliseridi ve kan basıncını düşürerek, kalp sağlığını koruyucu etkisi ile günümüzde en fazla tercih edilmesi gereken besin maddesidir, diyen Müdür Özdemir " Omega-3 yağ asidi yağlı hamsilerde daha fazla bulunur. Aman hamsinin yağından korkmayın, yağında bol miktarda Omega-3, A ve D vitaminleri bulunur. Kutuplarda yaşayan Eskimolar da kalp damar rahatsızlığının olmamasının nedeni bol miktarda yağlı balık yemeleridir" diye konuştu.

Müdür Özdemir, hamsinin faydalarını şöyle sıraladı: "Kötü kolesterolü düşürür, Trigliseridi düşürür, kan basıncını ayarlar, kalp ritim bozukluğunu önler, kanın damar çeperinde pıhtılaşmasını önler, kanı inceltir, migren ve Depresyona iyi gelir, kronik obsrüktif akciğer hastalıklarının önlenmesinde olumlu etkiye sahiptir, spastik kolon ve romatoid arteriti bulunan hastalara iyi gelir, kemik erimesi hastalığına karşı iyi gelir, seratonin hormonunu artırarak sinirleri rahatlatır ve afrodizyak etkilidir, felç riskini azaltır, büyüme gelişmede çok etkilidir, zekanın artmasını sağlar, kılcığı ile birlikte iyi çiğnenerek yenilebilirse kemik ve diş sağlığı açısından çok daha önemlidir, deri ve göz sağlığı için önemlidir, Kansızlığa iyi gelir, tırnak, saç ve deri sağlığı için önemlidir".

"HAMSİ TAZE OLMALIDIR"

Hamsinin taze olması gerektiğini de belirten Müdür Özdemir, "Taze hamsi şu özelliklere sahip olmalı; Öncelikle gözler saydam, parlak ve içeriye çökmemiş, solungaçlar parlak kırmızı renkte olmalı, balık suya bırakıldığında dibe çökmemeli, pulları parlak ve gergin olmalı. Elinize aldığınızda kuyruğu sert durmalı, parmakla bastırdığınızda bir çukur oluşmamalı.

Hamsiyi Plastik bidonlarda Tuzlu salamurada saklamak da sakıncalıdır. Plastik bidonlar petrolden yapılmıştır. Tuzla tepkimeye girerek hamsilere zararlı maddelerin geçmesine neden olur. Hamsi muhafaza etmenin en ideal yolu, içerisini temizledikten sonra derin dondurucuda muhafaza etmektir. Hamsi buğulama, fırınlama yöntemiyle pişirilmelidir.

Fakat halkımızın büyük çoğunluğu hamsiyi yağda kızartarak yer. Hamsi tava yapacaksak, yağ olarak da Zeytin yağ veya tereyağı tercih edilmelidir. Çünkü ayçiçeği gibi yağlar daha fazla Omega-6 yağ asitlerini içerir. Bu yağ hamsiye geçerek Omega-6 miktarının artmasına neden olabilir. Omega-6 yağ asitlerine de vücudumuzun ihtiyacı vardır. Omega-6 yağ asitleri daha ziyade kanın pıhtılaşmasına etki eder (yediğimiz besinlerde Omega-6/Omega-3 oranı 1/7 civarında olmalıdır).

Hamsiyi Limon sıkarak yiyin. Çünkü C vitamini demir, kalsiyum gibi Minerallerin kana karışmasını artırır. Zaten hamsi genelde salata ile birlikte yendiğinden hem lezzet artışı ve hem de Sağlık açısından daha faydalı duruma geçmesi sağlanır" şeklinde konuştu.

Kaynak-iha
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Plastik ürünlerde korkutan kimyasal
« Yanıtla #244 : 30 Ocak 2009, 11:02:49 »

ABD'de yapılan bir araştırma, birçok plastik üründe kullanılan tartışmalı bir kimyasalın, vücutta sanılandan daha uzun süre kalabileceğini gösterdi.



Rochester Üniversitesi'nde görevli doktor Richard Stahlhut ve çalışma arkadaşları yaptıkları araştırma çerçevesinde, 1469 yetişkinin idrarlarındaki BPA (bisfenol A) kimyasalının seviyelerini inceledi.

Araştırma kapsamında gün boyunca perhiz yapan kişilerin idrarında dahi bu kimyasaldan önemli ölçüde bulunduğu, biberon dahil olmak üzere çok sayıda plastik üründe kullanılan bu kimyasalın, musluk suyu veya ev tozu gibi yiyecek harici kaynaklardan alınabileceği gözlendi.

Richard Stahlhut, BPA'nın vücutta, yavaşça serbest kalacağı yağ dokusuna işleyebileceğini, vücuttan hızla atılmamasının sorun yaratacağını kaydetti.

Environmental Health Perspectives dergisinde yayımlanan araştırmada, 24 saat perhiz yapan kişinin idrarındaki BPA seviyesinin, 8.5 saat perhiz yapanınki ile hemen hemen aynı çıktığı görüldü.

ABD Gıda ve İlaç Dairesi, geçen aralık ayında BPA'nın güvenliğiyle ilgili daha fazla araştırma yapmayı planladığını açıklamıştı. BPA'nın, vücuttan idrar yoluyla hızla ve tamamen atıldığına inanılıyordu.

Birçok gıda ve içecek kutusunda, bazı tıbbi malzemelerde de kullanılan BPA, vücutta östrojen hormonunu taklit ediyor. ABD'de Ulusal Sağlık Enstitüleri'nde görevli bilim adamları, BPA'nın prostat ve beyin gelişimi üzerinde zararlı etkilere yol açabileceği, cenin, bebek ve çocuklarda hareket değişikliğine neden olabileceği uyarısında bulunmuştu.

İngiltere geçen yıl yapılan bir araştırma da bu kimyasalın vücutta yüksek seviyelerde bulunmasının, kalp hastalıkları, diyabet ve karaciğerde enzim bozukluklarıyla bağlantısı olduğunu ortaya koymuştu.

Haber Aktüel
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Fazla şeker vücut drencini düşürüyor
« Yanıtla #245 : 31 Ocak 2009, 21:42:13 »

Fazla miktarda şeker tüketmek, akyuvarların yabancı maddeleri yok etme yeteneğini önemli ölçüde azaltıyor.



Çalışmalar, aşırı kilolu çocukların enfeksiyon hastalıklarına daha sık yakalandıklarını gösteriyor.

Yaklaşık 100 gramlık rafine şeker tüketiminin olumsuz etkilerinin ilk yarım saat içinde başladığını söyleyen Prof. Dr. Necati Yılmaz, olumsuz etkinin 5 saat boyunca devam ettiğini, genelde şeker yemekten 2 saat sonra akyuvarların, virüs ve bakteri gibi yabancı maddeleri hücre içine alıp parçalama yeteneğini yüzde 50 oranında azaltığını belirtti

Haber aktüel
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
C vitamini için biraz maydanoz
« Yanıtla #246 : 02 Şubat 2009, 01:49:08 »
Maydanoz deyip geçmeyin, yaprağındaki vitaminleri duysanız mutlaka siz de şaşırırsınız!
Yaprakları A, C ve K vitaminleri, demir, potasyum, kükürt, kalsiyum, magnezyum ve klorin yönünden zengin olan maydanozun bir tutamı günlük C vitamini ihtiyacının çoğunu karşılıyor.



Amerikan Diyetetik Derneği’nin Denizaşırı Ülkeler Türkiye Temsilcisi Diyetisyen Selahattin Dönmez, Akdeniz ülkesi bitkisi olan maydanozun bir provitamin A kaynağı olduğunu söyledi.

Maydanozun bu özelliği ile görme gücü, kılcal damar sistemi, adrenal ve tiroid bezlerinin fonksiyonları üzerinde etkili olduğunu belirten Dönmez, şu bilgileri verdi:

“Maydanozun yapraklarında uçucu yağlar, protein, klorofil ve glikozit, köklerinde ise uçucu yağ, şeker, müsilaj ve glikozit vardır. Yaprakları A, C ve K vitaminleri, demir, potasyum, kükürt, kalsiyum, magnezyum ve klorin yönünden zengin olan maydanozun bir tutamı günlük C vitamini ihtiyacının çoğunu karşılar” dedi.

Maydanoz suyundaki yüksek klorofil miktarının kandaki alyuvar sayısını arttırarak böbreklerin, karaciğerin, idrar yollarının temizlenmesine yardım ettiğini bildiren Dönmez, “Sindirim enzimlerini uyararak sindirim rahatsızlıklarını dindirilmesinde etkilidir. İnce bağırsaktaki peristaltik hareketleri arttırır. Mide ve bağırsaklarda gaz birikmesini önler. Toksinlerin vücuttan atılmasını sağlar, kanı temizler. Kansızlık, mesane iltihaplanması, kum, romatizma, böbrek taşı, tansiyon ve damar sertliğine karşı etkilidir” diye konuştu.

Maydanozun yapraklarının idrar söktürücü olarak da kullanıldığını belirten Dönmez, şöyle devam etti:
“Ayrıca, iltihaplı yaraların iyileşmesine yardım eder. Bazı çalışmalarda
adet sancılarının azaltılmasında da etkili olduğu görülmektedir. Kökleri de aynı özelliklere sahiptir. Maydanoz C, E vitamini, B grubu vitaminlerden folik asit, A vitamininin öncüsü karotenoidlerden çok zengindir. Bu nedenle karaciğer hastalıklarına, sarılığa, egzamalara, selülite, romatizmaya, gut hastalığına ve idrar yolları taşlarına karşı tavsiye edilir. Maydanoz, demir, potasyum, magnezyum ve kalsiyum gibi minerallerden de zengindir.”

Dönmez, maydanozun taze ve iyi yıkanarak tüketilmesine dikkat edilmesi gerektiğini kaydetti.

İnternet Haber

〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7484
Güçlü bir hafıza için 6 altın kural
« Yanıtla #247 : 02 Şubat 2009, 18:45:33 »
Hafıza kaybı yaşayıp farkında bile olmayabilirsiniz!

Araştırmacı Mehmet Teber, güçlü bir hafızaya sahip olabilmek için yapılması gereken 6 kuralı açıkladı. İşte, altın değerinde 6 öneri...

Hepimizin şikâyetçi olduğu ortak bir nokta var: Unutuyoruz. İsimleri, yerleri, yüzleri, yapmamız gereken işleri, aramamız gereken şahısları unutup kalıyoruz...

Hatta bazılarımız amnezi adı verilen "hafıza kaybı" hastalığına tutulmuş durumdayız.

Bazı yaşlılarımız ise "bunama" olarak adlandırabileceğimiz alzheimer hastalığının pençesinde kıvranmakta. Unutkanlığa, amneziye ya da alzheimer'e yol açan birçok faktör var. Alkol kullanımı, beyinde meydana gelen hasarlar, psikolojik ya da duygusal travmalar, depresyon, baş yaralanmaları ve genetik faktörler bunların başlıcaları. Araştırmacı Mehmet Teber, güçlü bir hafızaya sahip olabilmek için yapılması gereken 6 kuralı açıkladı.

İşte bu yöntemler:

1-İlk olarak kısa süreli hafızamıza aşırı veri giriş çıkışını engellememiz gerekiyor. Yoldaki tabelaları, reklam panolarını okumaktan vazgeçip elimizde bulundurduğumuz bir kitabı okumak en güzeli.

2- Uzun süreli hafızamı geliştirmek amacıyla her gün bir söz ya da bir şiirden bir parça ezberleyebiliriz. Hafızamızın zindeliğini koruması açısından bu çok önemli. Yine sevdiklerimizin telefonun cep telefonumuza kaydetmenin yanında aklımıza kaydetmeyi de alışkanlık haline getirmek faydalı olacaktır.

3- Sağ beynimizi geliştirecek etkinliklerde bulunmak güçlü hafızanın en önemli formüllerinden biri. Bu konu başlı başına bir konu olduğu için ayrıntılı bilgiyi kitaplardan ya da internet sitelerinden bulabilirsiniz.

4- Bol oksijen alabileceğimiz ortamlarda bulunmak beynimizin sağlıklı çalışması açısından çok önemli.

5- Depresyondan ve kaygıdan uzak bir hayat yaşamaya çalışmak hem unutkanlığa hem de sağlıklı bir hayata kapı açan en önemli anahtar olduğunu zaten hepimiz biliyoruz.

6- Alkol ve sigara beyinden ciddi hasarlara yol açtığı için bu maddelerden oldukça uzak durmak en iyisi.

Samanyoluhaber

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Hem Saglikli Beslenin Hem de İstahinizi Dizginleyin
« Yanıtla #248 : 02 Şubat 2009, 21:12:59 »
Kahvaltıda Armut yiyin: Armudu rendeleyin ve yulafa katın. Bu karışıma biraz da yoğurt ekleyin. Armudun içeriğindeki früktoz uzun süre açlık hissetmemenizi sağlar.

Peynir:
İçeriğinde yer alan proteinler iştahı baskılamakta yardımcı olur. Bunun dışında yüksek kalsiyum içeriği nedeni ile de zayıflamaya yardımcı etkisi olabilir. Yapılan bilimsel çalışmalar, yetersiz kalsiyum tüketiminin kilo vermeyi zorlaştırdığını ortaya koymuştur.

Yumurta: Haftada iki yumurta yiyin. Çünkü yumurtada bol miktarda triptofan var. Bu da neşenizin yerine gelmesini ve acıkmamanızı sağlar.

Salatalık: İyice yıkayın ve kabuklarıyla birlikte ince dilimler halinde kesip üzerine bol bol dereotu serpin. Bu sebzenin kalorisi yok denilecek kadar az . Lif zengini olması sayesinde tokluk hissi veriyor. Ayrıca sağlıklı bir su deposudur.

Karnabaharı ve Brokoli: Hafifçe haşlayıp yoğurtla tatlandırın. Bu karışım lif açısından zengin olduğundan sizi uzun süre tok tutar. Brokoli, ayrıca C vitamini deposu ve kilo vermeye yarayan kalsiyum içeriyor. Karaciğere iyi geliyor. Hazma yardımcı oluyor.

Enginar Kökü: Karaciğerlerinizi çalıştırmak için 10 adet enginar kökünü, içine 1 doğranmış soğan, karabiber tanesi ve yarım limon katılmış suda haşlayın. Daha sonra 1 çay kaşığı bal, iki sap kekik ve biraz limon suyunu kaynatın. Enginar köklerini süzün ve hazırlamış olduğunuz karışımın içinde biraz pişirip çıkarın.

Yulaf Ezmesi: Günü canlı geçirmek için kendinize yulaf ezmesi hazırlayıp içine kuru meyveler katın. Bu, karbonhidrat ihtiyacınızı karşılayacaktır. Yulaf, tokluk ve şişkinlik hissi veriyor. Bir kase lapası, vücutta üç kase su tutmayı sağlıyor.

Bezelye:
Bezelyenin içeriğinde de bulunan albümin, iştahınızı kapatmak için iyi bir besindir. Bu nedenle sık sık bezelye çorbası için.

Fasulye :Fasulye’de de albümin vardır. Bir porsiyon yeşil fasulyeyi 20 dakika suda haşlayıp sirke, karabiber ve biraz tuzla tatlandırın. İsterseniz yağsız krema da katabilirsiniz. Adzuki fasulyesi,(küçük kırmızı fasulye) fasulyeler arasında en az yağ oranına sahip olanıdır. Vücutta daha fazla su tutar ve açlığı giderir.

Mor Erik: Tatlı olarak 250 gr. mor eriği biraz tarçınla haşlayın. Bu meyve früktoz açısından oldukça zengin olmakla birlikte tatlı ihtiyacınızı da karşılayacaktır.

Kuru Erik: Öğünler arasında acıktığınızda kuru erik yiyin. Kuru erik kan şekerinin düşmesini engeller. Ancak fazla abartmayın. Çünkü bir kuru erikte 8 kalori var..

Elma: Kırmızı elmayı ince dilimler halinde kesip 1 çay kaşığı kıyılmış ceviz ve yarım çay kaşığı yonca balıyla karıştırın. Bu karışımın içeriğindeki değerli lifler, hem doyurucu ve hafif tatlı hem de bağırsakları çalıştırıcı etki gösterir.

Ananas: 200 gr. ananası incecik doğrayın ve süzgeçten geçirin. İçine 100 gr. kefir ve taze nane ekleyin. Ananasın içindeki enzimler, protein sindirimini hızlandırdığından oldukça doyurucudur. Ayrıca selülit oluşumunu da engeller.

Böğürtlen: Bol bol böğürtlen yiyin. Böğürtlen sizi hem neşelendirir, hem de tok tutar. Kan şekerinizin yükseleceğinden korkmayın. Çünkü böğürtlenin içeriğindeki doğal şekerler, kan şekerini hiçbir şekilde etkilemez.

Badem: Yağlı kuruyemişlerden olan badem birçok vitamin, mineral ve posadan zengindir. Bunun yanı sıra kalp sağlığını koruyan omega-3 yağ asitlerini de içerir. Yapılan son bilimsel araştırmalar, beslenme programında yeterli miktarda (aşırı değil!) badem bulunan kadınların, badem tüketmeyen kadınlara göre daha kolay kilo verdiğini göstermiştir.

Tarçın: İşte başka bir iştah azaltıcı… Tarçın üzerinde yapılan çalışmaların sonucunda, tarçının özellikle şeker hastalarında kan şekeri dengeleyici bir etkisi olduğunu ortaya koymaktadır. Şeker hastasıysanız ve diyet yapıyorsanız hem daha uzun süre tok hissetmek hem de kan şekerinizi dengelemeye yardımcı olmak adına günde ¼ - ½ çay kaşığı kadar tarçın ile menülerinizi süslemeyi deneyebilirsiniz.

Yeşil Salata ve Balık: Kendinize yeşil salata, uskumru veya ton balığı, kivi ve portakaldan oluşan bir ziyafet hazırlayın. Balığın içeriğindeki İyot, tiroit bezinin işlevlerini hızlandırdığından açlık hissi giderilir.

Portakal ve Ispanak Yaprağı: Kendinize portakal ve 50 gr. ıspanak yaprağından oluşan bir salata hazırlayın. Salatayı 50 gr. yağsız yoğurt, bir tutam tuz ve karabiberden oluşan bir sosla tatlandırın. Hem enfeksiyonlara karşı korunun hem de midenizi doyurun.

Sirke: Salatalarınıza ekleyeceğiniz sirke tokluk sürenizi uzatabilir. Yapılan bilimsel çalışmalar, sirkenin içinde bulunan asetik asidin sindirim hızını yavaşlattığını ortaya koymuştur. Böylece kan şekeriniz daha dengeli yükselir ve daha uzun süre kendinizi tok hissedersiniz.
Yağsız Kaşar ve Zeytin: Yağsız kaşarı ince ince dilimleyin ve siyah zeytin ile süsleyin. Üzerine 1 yemek kaşığı sirke dökün. Bu, birkaç saat için açlığınızı giderecektir.

Etli, Sütlü veya Yumurtalı Çorba: Çorbalar, öğünde daha az enerji tüketmek için farklı bir yoldur. Su içerikleri nedeni ile midede oluşturdukları basınç sayesinde daha kısa sürede doymamızı sağlarlar. İlginç bir bilimsel veri de, protein içeriği yüksek çorbaların gün boyunca enerji alımını azaltmada diyet yapanlara yardımcı olmasıdır.

Maydanoz: Enerjisiz kalmamak için 1 demet maydanozu blenderden geçirip sebze suyuyla karıştırın. Bir-iki damla acı biber sosu ekleyin ve bunu bir güzel için. Bu içeceğin içindeki C vitamini ve bitkisel maddeler yağ yıkımını kolaylaştırır.

Soda: Meyve suyunun içine katacağınız soda, magnezyum ihtiyacınızı karşılayacak ve açlığınızı giderecektir.

Yeşil çay: Güçlü antioksidan etkisi ile bedenimizi zehirli maddelerden temizlemesinin yanı sıra, yeşil çay içerdiği bileşikler ile metabolik hızı da arttırmaktadır. Günde 1–2 fincan yeşil çay tüketerek metabolizmanızı enerjik hale getirebilir; aynı zamanda bedenimize dost antioksidanları da alabilirsiniz.

Kırmızı acı biber: Acı biberin içerdiği kapsaisin adlı maddenin metabolik hızı arttırabileceği bilimsel çalışmalar ile saptanmıştır. Yemeklerinize ve salatalarınıza katacağınız bir miktar acı kırmızıbiber ile bedeninize canlılık, menülerinize lezzet ekleyebilirsiniz. Ayrıca kapsaisin adlı maddenin iştahı azalttığına dair bilimsel verilerde bulunmaktadır

topshop.com
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Kayısının Faydaları Kitap Oldu
« Yanıtla #249 : 04 Şubat 2009, 10:49:20 »
Bir grup akademisyen kayısının sağlığa faydalarıyla ilgili araştırmaları, kitap haline getirildi.

 

Malatya Valisi Halil İbrahim Daşöz, İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyeleri Prof. Dr. Ali Otlu, Yrd. Doç. Dr. Meltem Kuruşsöğütlü ve Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bayram Murat Asma ile valilikte basın toplantısı düzenledi.

Vali Daşöz, yaptığı konuşmada, Malatya'da yaş kayısı üretiminin yılda 500 bin ton, kuru kayısı üretiminin de ortalama 120 bin ton olduğunu söyledi.

Daşöz, bu bakımdan Malatya'nın dünya kuru kayısı ihtiyacının yüzde 80, Türkiye'deki tüketimin de yüzde 95'ini karşıladığını bildirdi.

Kayısının birçok yararı olduğunun bilinmesine rağmen bunun bilimsel araştırmayla kanıtlanması gerektiğini belirten Daşöz, yapılan araştırmanın bu ihtiyaca cevap verdiğini kaydetti.

Prof. Dr. Ali Otlu da araştırmanın geç kalınmış bir çalışma olduğunu belirterek, "Bu derece başarılı sonuçlar alacağımızı başlangıçta tahmin etmemiştik. 4-5 araştırma sonucunu yurt dışına gönderdik" dedi.

Araştırma sonuçlarından birinin, 1 yıllık çabaları sonucunda ABD'deki bir bilimsel dergide yayınlandığını anlatan Otlu, "Çok direnç vardı yayınlanmaması için. Çünkü bu bir ilkti. Kayısının deney hayvanlarına yedirilerek sonuçlarının takip edilmesi ilk kez oldu" diye konuştu.

Deney hayvanları üzerinde yaptıkları araştırmalarda kayısının kanser üzerindeki etkisine baktıklarını bildiren Otlu, şöyle devam etti:

"Kanser tedavisinde kullanılan metod reksat, faydasının yanı sıra zararlı bir ilaç. Bu nedenle çoğu kanser tedavisi yarım kalıyor. Hastanın midesi ve bağırsağı bozulduğundan ilacı alamıyor. Beklemek zorunda kalıyor.

Kemik iliği, gerekli hücre üretemeyince bağışıklık sistemi çöküyor. Hasta her türlü hastalığa açık hale geliyor. 32 deney hayvanını aldık. Bir kontrol grubunun yanı sıra kayısıyla beslenen grup, metod reksat verilen grup ve bir de metod reksatla birlikte kayısı verilen gruplar oluşturduk. Sonuçta, kayısının metod reksatla kullanılması halinde ilacın olumsuz etkilerini ortadan kaldırdığını gördük. Bu da kanser tedavisinin tamamlanmasını sağlar."

Kayısının karaciğer ve kalbe de iyi geldiğini ifade eden Prof. Dr. Otlu, kayısının faydalarının içeriğindeki antioksidan maddelerin çokluğundan kaynaklandığını kaydetti.

Yrd. Doç. Dr. Meltem Kuruşsöğütlü ise, çocuk sahibi olmak isteyenlerin kayısıyı bolca tüketmesinin yararlı olacağını bildirdi.

Aktif Haber
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
D Vitamini MS'den Koruyabilir
« Yanıtla #250 : 05 Şubat 2009, 19:25:26 »
MS hastalığıyla ilgili yeni bulgulara ulaşıldı. İşte D vitamini ve MS ilişkisi...
 
Oxford Üniversitesinde Klinik Nöroloji bölümünde görevli profesör George Ebers, İngiliz Times gazetesine yaptığı açıklamada, hastalığın kökenleriyle hem genler hem de çevrenin doğrudan bağlantısı olduğu yönünde sağlam kanıt bulunduğunu savunarak, yaptığı araştırmada, hamilelik sırasında ve çocuklukta D vitamini eksikliğinin, kişinin küçük yaşta bu hastalığa yakalanma olasılığını artırabileceğini gösterdiğini söyledi.

Ebers, D vitamini eksikliğiyle bağlantılı, genetik açıdan MS hastalığına savunmasız olma ihtimalinin nesilden nesile aktarılabileceğini belirterek, bu olasılığın, hamile kadın ve küçük çocuklara, D vitamini verilmesiyle önemli ölçüde azaltılabileceğini kaydetti.

George Ebers ve ekibinin araştırmasında, vücudun güneş ışığı alarak ürettiği D vitamininin, MS'ye yakalanma olasılığını üç katı artırdığı tespit edilen, belirli bir genetik varyantı etkilediğini gösterdi. Ayrıca D vitamini eksikliğinin bu varyantı değiştirerek, bağışıklık sisteminin normal işleyişini engellediği belirtildi.

Haberde, 100 bin kişide MS hastası olanların sayısının bazı ülkelere göre şöyle sıralandığı kaydedildi:

Kanada'da 240, İskoçya'da 150 ila 200, Norveç'te 110, İngiltere ve Galler'de 90 ila 110, Avustralya'da 78, İspanya'da 59 ve Brezilya'da 18.

Merkezi sinir sistemini etkileyen MS hastalığı, beynin görme, konuşma, yürüme gibi fonksiyonlar üzerindeki kontrol kabiliyetini bozuyor.

(AA)
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Sahte Kozmetik Ürün Uyarısı
« Yanıtla #251 : 07 Şubat 2009, 11:30:52 »
Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi (RSHM) Başkanlığı, incelemelerinde, sahte kozmetik ürünlerin pek çoğunda yabancı maddelere rastlandığını bildirerek, kontrolsüz satılan ürünlerin satın alınmaması uyarısında bulundu.

RSHM'nin açıklamasında, 2007'de analize gelen bin 278 numuneden 406'sının uygun, 872'sinin uygun olmadığı, 2008'de ise bin 796 numuneden 118'inin uygun, bin 678'inin uygun olmadığının tespit edildiği belirtildi.

Açıklamada, numunelerin uygun bulunmama nedenleri arasında ''etiket incelemeleri, kirlilik ve bozuk görünümleri, mikrobiyolojik kontaminasyon, ürüne özellik veren maddelerin tespit edilmemesi, etken veya koruyucu madde miktarlarının yetersizliği, metanol ve ağır metallerin tespiti'' gösterildi.

Sahte kozmetik ürünlerin pek çoğunda özellikle likit yapıda olanların içinde asılı duran yabancı maddelere rastlandığı ve esanslarının orijinallerinden farklı faz teşkil ettiğinin saptandığının bildirildiği açıklamada, ''Sahte ürünler, ciltte tahrişe, hassasiyet, kızarıklık, kaşıntı ve döküntüye hatta ciddi boyutlarda alerjik sorunlara neden olabilmektedir. Sahte oldukları düşünülen parfüm ve benzeri ürünlerde fazla miktarda metanol saptanmıştır'' bilgisine yer verildi.

Daha önceki yıllarda kozmetik laboratuvarlarına gönderilen kolonyalarda da yüksek oranda metanol tespit edildiğine dikkat çekilen açıklamada, metanollü kolonyaların içilmesinin ciddi görme bozukluğu, körlük, kusma, karın ağrısı, böbrek yetmezliği, koma ve ölüm vakalarına sebebiyet verdiğinin kanıtlandığı anımsatıldı. Açıklamada, Sağlık Bakanlığının sistemli bir piyasa gözetimi ve denetimi ile kolonyalarda metanol kullanımının ciddi şekilde denetim altına alındığı da vurgulandı.

Açıklamada, sahte saç bakım ürünlerinin de ciddi boyutlarda saç dökülmelerine sebebiyet verdiği bildirildi.

TÜKETİCİLERE SORUMLULUK DÜŞÜYOR

Sahte ürünlerin çevre sağlığına zararlarının yanında, sprey deodorant ve diğer kozmetiklerin içeriğindeki maddelerin ozon tabakasını tahrip ettiğinin hatırlatıldığı açıklamada, bu tür ürünlerle ilgili tüketicilere önemli görev ve sorumluluk düştüğü vurgulandı.

Kozmetik ürünlerin ambalajlarının çöpe atılmadan önce bir daha kullanılmayacak duruma getirilmesinin büyük önem taşıdığına işaret edilen açıklamada, kozmetik ürünler alınırken şu hususlara dikkat edilmesi istendi:

-Şüpheli ürünler alınmamalı.
-Büyük şehir ve sayfiye yerlerindeki pazar yerlerinde kontrolsüz satılan ürünleri almamaya özen gösterilmeli.
-Satın alınacak kozmetiklerin özellikle dış ve iç ambalajlarının temiz, üzerindeki yazıların düzgün ve okunabilir olmasına, ambalaj üzerinde yer alması Yönetmelik açısından gerekli olan, içeriği, miktarı, saklama koşulları, son kullanma tarihi veya açıldıktan sonraki kullanım süresinin yazılmış olmasına dikkat edilmeli.
-Cam şişeli ürünlerin, görülebiliyorsa içindeki sıvıların berrak ve homojen olmalarına, kaliteli camdan ve kapak sistemlerinin çalışır durumda olmasına özen gösterilmeli.

Realage- Ozan Vural

〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Antibiyotik nedir ?
« Yanıtla #252 : 09 Şubat 2009, 02:29:04 »
Antibiyotikler* infeksiyon hastalıklarının tedavisinde kullanılan ve bakteri* mantar* parazit... gibi mikroorganizmaların çoğalmasını durdurarak veya onları öldürerek etkili olan bir ilaç grubudur. Yerinde ve uygun olarak kullanıldığında hayat kurtarıcı olan bu ilaçlar* yanlış uygulamalarda önemli ekonomik kayıplara neden oldukları gibi* mikropların direnç kazanmalarına* ciddi yan etkilere de yol açabilirler.

TEMEL KURALLAR

-Antibiyotik seçimi dikkatle yapılmalı* doktor önerisi olmadan gelişi güzel ilaç kullanılmamalıdır. Nezle* grip gibi viral infeksiyonlarda antibiotik almak gereksiz ve zararlıdır.

-Hastalık etkeninin tam olarak saptanamadığı veya birden çok bakterinin etken olma ihtimallerinin olduğu durumlarda geniş spektrumlu antibiyotikler tercih edilir. Doktorlar* özel durumlarda aynı anda iki antibiyotik birden verebilirler.

-Her hasta ve hastalık için en uygun antibiyotik seçilmelidir. Pahalı antibiyotik iyi antibiyotik demek değildir. İdeal seçim* çeşitli vücut sıvılarının (balgam* idrar* kan...) kültür ve antibiyogramına göre yapılır* ancak bu pratikte her zaman mümkün olmaz.

-Antibiotiklerin dozu* genel olarak yaşa ve vücut ağırlığına göre belirlenir. Antibiyotik düzeyi kanda istenilen düzeye erişemiyorsa beklenen etki elde edilemez. Buna karşılık yüksek düzeylerde önemli yan etkiler ortaya çıkar.

-Antibiotikler değişik şekillerde uygulanabilir. En rahat ve ucuz olanı* ilacın ağız yoluyla tablet veya şurup olarak alınmasıdır. Ağız yoluyla ilaç içemeyenlere* bulantı-kusması veya ishali olanlara ya da durumu ağır olanlara antibiyotik kas veya damar içine iğne ile zerk edilerek verilmelidir.

-Antibiyotikler belirli aralıklarla ve düzenli olarak alınmalıdır. Bu süreler antibiyotiğin türüne göre değişir. Bazılarının 6 saat ara ile alınması gerekirken* bazılarının 24 saatte bir alınması yeterlidir.

-Antibiyotik tedavi süresi hastalığa göre farklıdır. Bazı durumlarda tek bir doz bile yeterli olurken bazı hastalıklarda haftalarca ve hatta aylarca ilaç alınması gerekir.

-Böbrek ve karaciğer hastalığı olanlara ilaçlar çok dikkatle verilmeli ve hastalar yakından izlenmelidir.

-Antibiyotiklerin ciddi allerjik belirtilere neden olabilecekleri unutulmamalıdır. Özellikle penisilin türü antibiotikler ölüme kadar gidebilen reaksiyonlara yol açabilirler.

Hergece.net
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Devri Âlem

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 429
Çocuklar için zehirden farksız
« Yanıtla #253 : 09 Şubat 2009, 05:03:00 »



Tüm çocukların bayıldığı patates cipsi, aslında bu minik vücutlar için zehirden farksız. Uzmanlar büyük tehlikeye dikkat çekti.

Uzun süreli patates cipsi tüketiminin kanserojen 'akrilamid' maddesini kanda biriktirdiği belirlendi.

Bu maddenin kanda iltihapları çoğaltabileceğini belirten uzmanlar, "Cips, kalp, obezite ve kanser riskini de arttırıyor" dedi.

Çocuklar için zehirden farksız

Uzun süreli patates cipsi tüketiminin, kanserojen 'akrilamid' maddesinin kanda birikmesine neden olduğu ortaya çıktı. Prof. Dr. Necat Yılmaz, İsveç ve Polonyalı bilimadamları tarafından yürütülen araştırmanın, patates cipsi gibi çok yaygın olarak tüketilen yiyeceklerin nasıl sağlığa zarar verdiğini gösterdiklerini ifade etti.

Geleceklerini karatıyor

Patates cipsinde bulunan akrilamid maddesinin kanda iltihabi reaksiyonlara yol açabileceğini belirten Prof. Dr. Yılmaz sözlerini şöyle sürdürdü: "Patates cipsi, kalp rahatsızlıkları, obezite ve kanser riskini artırıyor. Çocukların geleceğini karartıyor. Tüm çocukların bayıldığı patates cipsi, aslında bu minik vücutlar için zehirden farksız."

haber7
اَلْعِلْمُ يَرْفَع بُيوتًا لاَعِمَادًا لَهَا وَالْجِهلُ يَهْدِم بِيُوتَ اْلعِزَّ وَلْكَرَمِ

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Hapşırık 40 metreye atıyor
« Yanıtla #254 : 10 Şubat 2009, 10:25:18 »
Aslında cips yetişkinler arasında daha çok tüketiliyor malesef...

.................................................................

Hapşırırken aman dikkat! O anda virüsleri 40 metre öteye fırlatabiliyorsunuz.

Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Emre Atabek, hasta bir kişinin hapşırması sırasında virüs taşıyan damlacıkların 40 metre, öksürükte 6 metre, konuşmada ise 2 metre ileriye gidebildiğinin yapılan araştırmalarla ortaya konulduğunu bildirdi.

Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Emre Atabek, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kış aylarında grip ve öksürük salgını gibi virüs kaynaklı enfeksiyon hastalıklarının sık görülebildiğini söyledi.

Bu yıl özellikle öksürük salgınının çocuklar da dahil birçok kişiyi etkisi altına aldığını ifade eden Atabek, grip ve öksürük gibi enfeksiyonlara yol açan 200'e yakın virüs bulunduğunu, kış aylarında dikkatli olunması gerektiğini bildirdi.

Viral bir enfeksiyonun 1 ay içinde tüm dünyaya yayılabileceğini vurgulayan Atabek, şunları kaydetti:

''Grip ve öksürük salgınları, damlacıklarla bulaşır. Hapşırma, öksürme ve konuşma ile bu damlacıklar yayılarak, diğer kişilere hastalıkları bulaştırır. Hasta bir kişinin hapşırması sırasında virüs taşıyan damlacıklar 40 metre, öksürükte 6 metre, konuşmada ise 2 metre ileriye gidebiliyor. Bunlar yapılan araştırmalarla ortaya konulmuş gerçekler.

Virüsten kaçış yok. Alışveriş merkezinde hasta bir kişinin dolaşması, birkaç kez de hapşırması ve öksürmesi yüzlerce kişiye virüsün bulaşması demektir. Söylemesi zor ama hasta kişinin boğazındaki virüsü taşıyan damlacıklar, hapşırmadan birkaç dakika sonra sizin ağzınızda, boğazınızda.''

Öksürmenin genelde basit bir hastalık olarak ele alındığını dile getiren Atabek, ''Virüs diğer organlara yayılıp daha ciddi hastalıklara yol açabilir. Özellikle çocuklarda öldürücü bile olabilir. Bu yüzden hastalık görülmeye başlandığında ciddiye alınmalı ve mutlaka bir doktora başvurulmalıdır'' dedi.

Atabek, kış aylarında hastalıktan korunmanın yolunun vücudun güçlü tutulması olduğunu belirterek, ''Kendini güçlü tutacaksın, uykusuz kalmayacaksın, üşümeyeceksin. Kış aylarında dengeli beslenmek, kalabalığın yoğun olduğu yerlerden uzak durmak gerekiyor. Virüs, dirençsiz vücudu yakaladığı zaman asla affetmez. Kurtulmak için de oldukça uğraşmak gerekir'' diye konuştu.

İnternet Haber
〰〰〰〰🐠