Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1063708 defa)

0 Üye ve 198 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hz. Yûsuf Aleyhisselâm
« Yanıtla #960 : 25 Temmuz 2013, 14:45:29 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Oruçlu olan bir kimse bir mü’mini gıybet veyahut ona ezâ ve cefâ etmedikçe iftar edinceye kadar ibadettedir.”
 (Hadîs-i Şerîf, el-Câmiu’s-Sağir)




25
Temmuz Perşembe 2013

Hicrî: 17 Ramazan 1434 - Rûmî: 12 Temmuz 1429

Tarık bin Ziyad'ın İspanya'yı Fethi (711) • İlk Lokomotifin Çalıştırılması (1814)


Hz. Yûsuf Aleyhisselâm

Hz. Yûsuf, Yâkub (a.s.)’ın oğludur. Hz. Yâkub, on iki oğlundan en çok Hz. Yûsuf'u severdi.

Kardeşleri, babalarının Yûsuf'a olan sevgisini kıskanıyorlardı. Bir gün kardeşleri onu gezip oynasın diye kıra götürüp bir kuyuya attılar, sonra da onu kuyudan çıkarıp bir kafileye “kölemizdir” diye sattılar. Babalarına da “Yûsuf'u kurt yedi” diye yalan söylediler. Kafile henüz on yedi yaşında bulunan Hz. Yûsuf’u alıp Mısır’a götürdüler ve Mısır’ın azizine (maliye nazırı) sattılar.

Yûsuf (a.s.), pek güzel idi, yüzünden gözünden nurlar akardı. Kendisine evvelâ ilim ve hikmet, sonra da peygamberlik verilmiştir.

Hz. Yûsuf maliye nazırının zevcesi Zeliha’nın iftirasına uğrayarak yedi sene zindanda kaldı.

Nihayet Mısır hükümdarı bir rüya gördü, bunu kimse tabir edemedi. Hz. Yûsuf’a müracaat edildi. Bu rüyaya nazaran yeryüzünde yedi sene bolluk, arkasından yedi sene de kıtlık olacak, sonra bir sene de halk pek çok varlık görecekti. Hz. Yûsuf’u zindandan çıkardılar, ölen maliye nazırının yerine tayin ettiler. Zeliha’yı da Hz Yûsuf’a nikâhladılar.

Yûsuf (a.s.)’ın emriyle bolluk senelerindeki fazla ekinler, başaklarıyla beraber ambarlarda biriktirildi. Sonra kıtlık seneleri başladı. Artık halk bu ambarlara koşuyordu. Hz. Yûsuf, bu esnada birkaç gün aç kalırdı,

“Elinin altında bu kadar hazineler bulunduğu halde neden aç kalıyorsun?”
diyenlere:

“Aç kalanların hallerini anlamak için.” buyururlardı.

Yûsuf’un (a.s.) kardeşleri de zahîre almak için bir iki defa Ken’an ilinden Mısır’a çıkıp geldiler. Nihayet Hz. Yûsuf kendisini kardeşlerine tanıttı, haklarında pek büyüklük gösterdi ve muhterem babası Yâkub (a.s.) ile vâlidesini ve bütün kardeşlerini Mısır’a davet etti.

Hz. Yâkub’un (a.s.) artık sevgili Yûsuf’una kavuşacağı zaman gelmişti. Hanımı ve oğullarıyla beraber Mısır’ı teşrif ettiler. Hz. Yûsuf’un sarayında hepsi birden secde-i şükrana kapandılar.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Oruca Dair Bazı Mühim Meseleler
« Yanıtla #961 : 26 Temmuz 2013, 12:33:33 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kadir Gecesi’ni Ramazân-ı Şerîf’in son on gününün tek gecelerinde arayınız.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)




26
Temmuz Cuma 2013

Hicrî: 18 Ramazan 1434 - Rûmî: 13 Temmuz 1429

Boğdan'ın Fethi (1476) • Temeşvar Kalesi'nin Fethi (1552) • Edirne ve Kırklareli'nin Yunanlılar Tarafından İşgali (1920)


Oruca Dair Bazı Mühim Meseleler

Vücûdun derisinden içeriye nüfuz eden şeyler orucu bozmaz. Meselâ vücuda sürülen bir yağ veya yıkanılıp içeriye soğukluğu geçen bir su, orucu bozmaz. Yine, göze dökülen bir ilâç -boğazda hissedilse bile- orucu bozmaz. Göze sürülen bir sürmenin izi ve rengi tükürükte görülse de böyledir.

Oruçlunun ağzından başka, vücudunun herhangi bir kısmından içerisinde kaybolacak surette tamamen girdirdiği bir şey veya başkası tarafından girdirilip vücuda faydalı olan herhangi bir şey orucu bozar.

Bir kimsenin herhangi bir uzvuna kendisi tarafından saplanıp vücutta tamâmen kaybolan odun ve demir parçası ve benzeri bir şey orucu bozar. Fakat böyle bir şeyin bir ucu dışarıda kalmış olursa, orucu bozmaz. Kısmen içeriye sokulmuş olan bir süngü, bir odun parçası gibi.

Yine, içeriye boşluğa veya dimağa kadar uzayan derin bir yaraya konulan yaş bir ilâç, içeriye veya dimağa kadar geçince İmâm-ı A’zam’a göre orucu bozar, kazayı gerektirir.

Bu esas üzerine denilir ki, ramazanda gündüz vakti vücuda yapılan iğne de orucu bozar ve kazayı gerektirir. Çünkü bu, hem oruçlunun rızası ile yapılmakta, hem de vücudun yararına yapılmış bulunmaktadır. İğne ile vücudda bir yol açılıyor ve böylece ilâç tam vücudun içine akıtılmış oluyor. Bundan dolayı hayati bir tehlike veya zaruret bulunmayınca, iğneler iftardan sonra yapılmalıdır. İhtiyata uygun olan budur.

İmâmeyne göre ise, bir şey, tabii yoldan içeriye gitmedikçe oruç bozulmaz. Yani dışarıdaki bir yaraya konulan ilâç, boşluğa kadar gitse de, orucu bozmaz. Vücudun derisini yırtarak içeriye gidip kaybolan bir demir, bir kurşun parçası hakkında da hüküm böyledir. Buna göre iğne ile de orucun bozulmaması gerekir. Evvelce, fetvahane tarafından da bu yolda fetva verilmişti.

Fakat daima ihtiyat yolunun gözetilmesi evlâdır.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Oruç, (sadece) yemeyi ve içmeyi terk etmek(ten ibâret) değildir. Gerçek oruç, boş, faydasız ve çirkin sözleri terk ederek tutulan oruçtur.”
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Sünen-i Kübrâ)




27
Temmuz Cumartesi 2013

Hicrî: 19 Ramazan 1434 - Rûmî: 14 Temmuz 1429

Aden'in Süleyman Paşa Tarafından Fethi (1538) • Kore Savaşlarının Sona Ermesi (1953)


Kelime-i Tevhîd, Semâvât ve Arzdan Ağırdır

"Nefis, azgınlık ve inâtta ve Allâhü Teâlâ’ya verdiği ahdi bozup imanı ve insanları ifsad etmekte devam ettiği müddetçe, kişinin imanını kelime-i tevhîdi tekrar ederek tecdîd etmesi, yenilemesi lazımdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Îmânınızı ‘Lâ ilâhe illallâh’ diyerek kelime-i tevhid ile yenileyiniz.” buyurmuştur. Muhakkak bu Kelime-i Tevhîd’i her zaman tekrar etmek lazımdır. Zira nefis, devamlı şer ve fesâd peşindedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Kelime-i Tevhid’in faziletine dair şöyle buyurmuştur: “Gökler ve yerler terazinin bir gözüne konulsa, kelime-i tevhîd de diğer gözüne konulsa, Kelime-i Tevhîd’in olduğu kefe muhakkak diğerinden ağır gelir…" (Mektûbât-ı Rabbânî, 1/52)
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri, müritlerinden iki kişinin vefat haberi üzerine, arkadaşları ve dostlarının her biri için ayrı ayrı yetmiş bin defa kelime-i tevhîdi okumalarını ve sevaplarının da ayrı ayrı ruhlarına hediye edilmesini tavsiye buyurdular. (Mektûbât-ı Rabbânî, 2/14)
Kelime-i tevhid hatmi: Kelime-i Tevhid ‘lâ ilâhe illAllah’ dır. Bu tevhid yetmiş bin defa okunup vefat eden kimsenin ruhuna hediye edilir. Nitekim İmâm-ı Râbbânî hazretleri Mektûbât-ı şerîfesinin 2. cilt 14. mektubunda hatmi tavsiye etmiştir.
Bir hadîs-i şerîfte şöyle buyurulmuştur: "Kim yetmiş bin defa ‘Lâ ilâhe illallâh’ derse ölmeden önce cennet ile müjdelenir."

Hz. Ali'den (r.a.) Sıhhat Düsturları:


Yemeğe tuz ile başlayan kimseyi, Allahü Teâlâ yetmiş dertten kurtarır.
Her gün yedi adet acve hurması yiyen kimsenin midesinde hastalık kalmaz.
Her gün yirmi adet kuru üzüm yiyen kimsenin bedeninde arıza kalmaz.
Balık, şişmanlığı giderir, insani zindeleştirir.
Misvak kullanıp Kur’ân okumak, balgamı giderir.
Sıhhatli yaşamak isteyenler, erken kahvaltı etmeli, akşamları az yemeli ve fazla borçlanmamalıdır.
 



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sultan Yıldırım Bâyezîd Hân | Mutfakta Püf Noktalar | İsimlerimiz
« Yanıtla #963 : 30 Temmuz 2013, 11:16:39 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim inanarak ve karşılığını Allâh’tan bekleyerek bu ayın orucunu tutar, geceleri kâim olur (terâvih namazı ve sâir nâfile namaz kılar)sa, annesinin onu dünyaya getirdiği gün gibi günahlarından kurtulur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)




28

Temmuz Pazar 2013

Hicrî: 20 Ramazan 1434 - Rûmî: 15 Temmuz 1429

Ankara Savaşı (1402) • Sultan İkinci Mahmud Han'ın Tahta Cülûsu (1808) • Birinci Cihan Harbi'nin Başlaması (1914)

Sultan Yıldırım Bâyezîd Hân

Osmanlı Sultanlarının dördüncüsü olan Bâyezîd Han, babası Murâd Hân’ın Kosova’da şehîd olması üzerine padişah oldu. İslâm memleketlerini tehdid eden, daha önceki gibi katliamlar yaparak Kudüs’de bir krallık kurmak isteyen Haçlıları Niğbolu’da durdurmuştur. Bu zaferle İstanbul’un fethi için de çok büyük bir adım atılmıştır ki Bizans’ın Avrupa’dan yardım almasının önü kesilmiş oldu. Selanik, Atina ve Mora’yı fethetmiştir.


Yıldırım Bayezîd Hân, İstanbul’u dört defa kuşattı. Dördüncüsünde orada bir Türk Mahallesi kurdu, İslâm mahkemesi ve bir de câmi yaptırdı.

İlk Osmanlı Dâru’ş-şifâsı da onun zamanında yapıldı.

Sultan Yıldırım Bayezîd Han, Emir Timur elinde esir iken 1403 tarihinde vefât etti.

Asrın şâhidlerinden Mısırlı tarihçi İbn-i Şâhin Sultan Bayezid’i şöyle vasfediyor:


Gâyet cesûr, heybetli, cömert bir sultan idi. İlmi ve âlimleri pek sever idi. Âlimlere çok itibar eder, ilmine göre mevki verirdi. Mısır ve Cezîre’den büyük kırâat âlimi İbn-i Cezerî gibi birçok âlim dâveti üzerine hemen yanına gidiyorlardı.


Hep memleketinin îmarı için çalıştı. Ülkesinde emniyet ve adalet fevkalede idi. Memleketinde bir kimse varis bırakmadan vefât etse malına asla dokunulmaz, kâdı onu bir emânet olarak muhafaza eder, bir hak sahibi çıkması ihtimali kalmadıktan sonra hayır yoluna sarfederdi.


Mutfakta Püf Noktalar


• Zeytinyağlı sebze yemeğine 1 tatlı kaşığı sirke ilâve edilirse sebzeler renklerini korur.
• Zeytinyağı ile pişirilen yemekler sağlıklı ve lezzetli olur.
• Zeytinyağı, hazım sisteminin iyi çalışmasını ve midenin rahatlamasını sağlar.



İsimlerimiz: Erkek: Kemal, Kız: Kâmile




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İmam Gazâlîden Nasîhatler | Mutfağımız: Bamya Çorbası
« Yanıtla #964 : 30 Temmuz 2013, 11:21:45 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"
 “Sadaka vermekte acele ediniz. Çünkü belâ, sadakayı geçemez.”
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Sünen-i Kübrâ)



29

Temmuz Pazartesi 2013

Hicrî: 21 Ramazan 1434 - Rûmî: 16 Temmuz 1429

İmam Gazâlîden Nasîhatler

Ey oğul! Mümkün mertebe kimse ile herhangi bir hususta münakaşa ve münazara etme. Çünkü bunda büyük zararlar vardır. Günahı faydasından büyüktür. Münakaşa; haset, riya, kibir, düşmanlık, kin, benlik ve benzeri kötü huyların kaynağıdır.

Tabîî ki gerçeği meydana çıkarmak için herhangi bir mesele hakkında konuşabilir, bir veya birkaç kişi ile münazara edebilirsin. Bundaki gayen, hakikatin ortaya çıkması olmalıdır. Bunun için hak ve hakikatin senin veya bir başkasının diliyle ortaya çıkmasında hiçbir fark gözetmeyeceksin. Bir de münazarayı, topluluk içinde değil de tenha bir yerde yapmayı tercih edeceksin.

Bilmiş ol ki herhangi bir meselenin halledilmesi için sorulan sual, kalbin hastalığını doktora anlatmak gibidir. Bu suale verilecek cevap da doktorun hastalığı iyi etmeye çalışması gibidir.

Cahiller kalpleri hasta olan kimselerdir. Âlimler de doktorlardır. Yarım âlim tedaviyi tam olarak yapamaz. Hakiki âlim de her hastayı değil, tedavisi mümkün olanı tedavi eder. Hastalık müzmin veya tedavisi mümkün değilse bu hastalık ilaç kabul etmiyorsa, onun tedavisiyle uğraşmak faydasızdır.

Mutfağımız: Bamya Çorbası


Malzemeler: 250 gr bamya (kurutulmuş). 100 gr, kuzu eti. 1 adet soğan. 1 çorba kaşığı salça. 1 adet, limon. 1 çorba kaşığı, tereyağı.  Tuz.

Hazırlanışı: Bamyalar birbirine sürtülerek tozu alınır ve yıkanır. Yarım limonun suyu, yeterince tuz ve su bir tencereye konur. Su kaynayınca bamyalar konur ve yumuşayıncaya kadar pişirilir. Soğutulduktan sonra iplerinden çıkartılır.

Bamya büyüklüğünde doğranmış kuzu etleri kavrulur, tereyağı ve soğan ilave edilerek biraz daha kavrulur. Soğan pembeleşince salça ilave edilir. Bir müddet kavurduktan sonra yeterince su ilave edilir. Kaynadıktan sonra bamya, kalan yarım limonun suyu ve yeterince tuz ilave edilip kaynatılır ve dinlenmeye bırakılır.
 


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"
"Sizden biri, abdest alır ve abdestini eksiksiz olarak tamamlar ve sonra ‘Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh’ derse kendisine cennetin sekiz kapısı açılır, dilediği kapıdan cennete girer."

(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



30
Temmuz Salı 2013

Hicrî: 22 Ramazan 1434 - Rûmî: 17 Temmuz 1429

Resûlullah (s.a.v.)'in Şefkati
Fudâle bin Amr diyor ki: Mekke’nin fethi yılında henüz Müslaman olmadan evvel Resûlullah'ı (s.a.v.) öldürmek istemiştim. O, Beytullah’ı tavaf ediyordu. Ona yaklaşınca:
“Fudâle misin?” dedi. “Evet” dedim.
“Nefsin sana ne vesvese veriyor?” diye sordu. “Hiçbir şey.” dedim. Güldü ve benim için Allâh'a istiğfar etti, elini göğsüme koydu. Resûlullah'a düşmanlık kalbimden çıktı. Resûlullah Allâh'ın yarattıklarının en sevgilisi oluncaya kadar elini göğsümden kaldırmadı.

Hanbelî Mezhebi İmamı Ahmed Bin Hanbel Hazretleri

İmam Ahmed bin Hanbel aslen Mervli’dir, (H. 164) tarihinde Bağdat'ta doğmuş, (H. 241/M.855) tarihinde Bağdat'ta vefat etmiştir. (Rahmetullahi aleyh)
İmam Ahmed pek büyük bir âlimdir, dört büyük müçtehidin dördüncüsüdür. Hadis ilmindeki ihatası da fevkalâde olup bir milyon hadîs-i şerîfi ezberlemiş bulununuyordu. Müsned adındaki kitabında, otuz bin hadîs-i şerîf bulunmaktadır.
Zühd ve takvası, yüksek seciyesi, her türlü medhin üstündedir. Mezhebi, Arabistan’da ve İslâm âleminin bazı kısımlarına yayılmıştır.

Trafik: Seyahata Çıkacakların Dikkatine


Uykusuz, yorgun ve hasta olarak yolculuğa çıkılmamalıdır.

Sürücüler yola çıkmadan önce uyku getiren ağır yemek yememeli, ilaç, yoğurt, ayran vb. içmemeli,
Arabanın içi aşırı sıcak veya soğuk olmamalı,
Hız sınırlarına uyulmalı,
Araba içerisindeki herkes emniyet kemerlerini dâimâ takmalıdır.
Sitres yapmadan, rehavete kapılmadan, teyakkuz halinde olmalıdır.
Yol boyunca düzenli molalar verilmeli ve kısa bir yürüyüş yapılmalı.
Ayrıca yorgunluk hissedildiğinde hemen dinlenilmelidir.
 
 


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Her Müslüman Sadaka Vermelidir"
« Yanıtla #966 : 31 Temmuz 2013, 11:56:43 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"
"Allah yolunda bir harcamada bulunan kimseye yedi yüz kat sevab yazılır."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Nesâî)



31
Temmuz Çarşamba 2013

Hicrî: 23 Ramazan 1434 - Rûmî: 18 Temmuz 1429

İmam Ahmed bin Hanbel (r.a.)'in Vefatı (855) • Cerbe Kalesi'nin Fethi (1560)

Her Müslüman Sadaka Vermelidir

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Her Müslüman sadaka vermelidir.”

Ashâb-ı Kirâm’dan bir zât:
“Şayed bulamazsa ne münâsib görürsünüz?”
dedi.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.):
"Eliyle iş görür, çalışır. Böylece hem kendine faydalı olur ve hem de sadaka verir.”


“Eğer çalışmaya gücü yetmezse ne yapmayı münâsib görürsünüz?” dedi.

“Güçlük içindeki ihtiyaç sahibine yardım eder.”
buyurdu.

“Buna da güç yetiremezse ne yapmayı lâyık görürsünüz?”
dedi.


Resûlullâh (s.a.v.):
“İyiliği -veya hayrı- emreder.”
buyurdu.


“Eğer bu kadarını da yapamıyacak olursa neyi münâsib görürsünüz?” diye sordu.


Peygamber (s.a.v.):
“Fenâlık yapmakdan kendini tutar. Bu da bir çeşit sadakadır.”
buyurdu. (Buhârî ve Müslim)(Riyazussalihin)


Sadaka sadece mala mahsus değildir. Belki her şeyin kendi cinsinden bir sadakası vardır. Mesela; Evin sadakası ondan müsafirler için bir oda ayırmak, bedenin sadakası mazluma yardım etmektir. Her iyilik bir sadakadır. Güzel bir söz, fakir ve garip Müslüman’ın gönlünü almak, bunların hepsi birer sadakadır.

Resûlullah sallAllahü aleyhi ve sellem buyurdular:

– Her Müslüman üzerinde her gün bir sadaka vardır.
– Yâ Resûlullah buna kimin gücü yeter, dediler.
Buyurdu ki:

– Yoldan ezâ (veren bir mânia)yı kaldırman sadakadır, Müslümanı yola irşad etmen, yolunu göstermen sadakadır, Müslüman hastayı ziyaret etmen sadakadır, müslümanın cenazesini takib (ve teşyi’) etmen sadakadır, Müslümanın selâmına (ve aleyküm selâm ile) cevap vermen sadakadır. (H. Ş. Müsned-i İbn-i Râhûye)

İlim ehlinin sadakası da; ilmi lâyık olana vermek, ilmî meseleleri delilleriyle öğretmek, nasihat etmektir.
 
 


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Resûl-i Ekrem'in Yüksek Ahlâkı | "Ben Rabbimden Razıyım"
« Yanıtla #967 : 01 Ağustos 2013, 11:26:11 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym
"Allâhü Teâlâ ümmetime, önceki ümmetlere vermediği Kadir gecesini ihsan etti."
(Hadîs-i Şerîf, Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs)




01
Ağustos Perşembe 2013

Hicrî: 24 Ramazan 1434 - Rûmî: 19 Temmuz 1429

Osman Bey'in Vefatı, Orhan Bey'in Tahta Çıkışı (1326) • Kıbrıs'ın Fethi (1571)


Resûl-i Ekrem'in Yüksek Ahlâkı

Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.) son derece halîm, kerîm ve affedici idi. Gazap edilecek yerlerde sükûneti muhafaza eder, mübarek hayâtına kastedenleri bile affeylerdi.
Uhud gazvesinde mübarek bir dişi şehid edilmiş, latif çehresi kanlar içinde kalmış olduğu halde yine düşmanlarına beddua etmemiş;
“Yâ Rabbi, kavmime hidâyet et, çünkü onlar bilmiyorlar!” diye niyazda bulunmuştu.
“Ne için bunların aleyhine dua etmiyorsun?” diyenlere
“Ben lanet edici olarak gönderilmedim, insanları Hak yoluna, Allâh’ın rahmetine davet için gönderildim.” diye cevap vermişti.
Mekke-i Mükerreme’yi fetih buyurdukları gün Kureyş hakkında tecellî eden lütufları da Resûl-i Ekrem’in ne kadar affedici olduğuna şahittir.

"Ben Rabbimden Razıyım"

Hz. Ebû Bekir (r.a.) üzerinde iki yakasını dikenle birbirine bağladığı bir aba olduğu halde Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) huzurunda iken Cebrâîl (a.s.) geldi ve;
“Yâ Muhammed! Ebû Bekir’in abasının yakasını bir dikenle bağladığını görüyorum. Bu nedir?" dedi.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
“Yâ Cebrâîl! O Mekke’nin fethinden önce bütün malını benim yolumda harcadı.”

Cebrâîl (a.s.) dedi ki:
“Allah azze ve celle’nin sana selâmı var ve buyuruyor ki: Ebû Bekir’e söyle, bu fakir haliyle benden râzı mıdır, yoksa değil midir?”

Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
“Ey Ebû Bekir, Allâhü Teâlâ sana selâm söylüyor ve sana, ‘Sen bu fakirliğinden dolayı benden râzı mısın yoksa değil misin?’ diye soruyor.”

Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir (r.a.):
“Ben Rabbimden nasıl râzı olmam. Ben Rabbimden râzıyım, ben Rabbimden râzıyım, ben Rabbimden râzıyım.” buyurdu.  
 


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kadir Gecesi'nin Fazîleti | Kadir Gecesi'nde Ne Yapılır?
« Yanıtla #968 : 02 Ağustos 2013, 11:32:49 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym
“Kim faziletine inanarak ve mükâfâtını sadece Allâh’tan ümid ederek Kadir Gecesini (ibadetle) ihya ederse geçmiş günahları bağışlanır.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)




02
Ağustos Cuma 2013

Hicrî: 25 Ramazan 1434 - Rûmî: 20 Temmuz 1429

Birinci Cihan Harbi'nde Seferberlik İlanı (1914) • Irak'ın Kuveyt'i İşgali (1990)


Kadir Gecesi'nin Fazîleti

Ashâb-ı Kirâm, Allâhü Teâlâ’nın Kadir Gecesi hakkında “Bin aydan hayırlıdır.” meâlindeki âyet-i kerîmesine sevindikleri kadar hiçbir şeye sevinmediler.
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) ashâbına İsrailoğullarından dört kişiyi anlattı. Bunlar -göz açıp yumuncaya kadar bir zaman dahi Allâh’a âsî olmadan- seksen sene ibâdet etmişlerdi. Resûlullâh’ın (s.a.v.) ashâbı da bundan dolayı hayret etmişlerdi. Cebrâil (a.s.) geldi ve:
“Yâ Muhammed! Sen ve ashâbın, bu zâtların göz açıp yumuncaya kadar kısa bir vakitte bile Allâh’a isyan etmeden seksen sene ibâdet etmelerine hayret ettiniz. Allâhü Teâlâ sana bundan hayırlısını indirdi.” dedi ve “İnnâ enzelnâhü fî leyleti’l-kadr...(Biz, onu Kadir Gecesi’nde indirdik.)” meâlindeki âyet-i kerîme ile başlayan Kadr Sûresi’ni sonuna kadar okudu.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v) çok sevindiler.


Kadir Gecesi'nde Ne Yapılır?

Bu gece dört rek’at Kadir Gecesi namazı kılınır:

1’inci rek’atte: 1 Fâtiha, 3 İnnâ enzelnâhü...,
2’nci rek’atte: 1 Fâtiha, 3 İhlâs-ı şerîf,
3’üncü rek’atte: 1 Fâtiha, 3 İnnâ enzelnâhü...,
4’üncü rek’atte: 1 Fâtiha, 3 İhlâs-ı şerîf okunur.


Namazdan sonra:

` 1 defa, “Allâhü ekber Allâhü ekber, Lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber, Allâhü ekber ve lillâhi’l-hamd.”
` 100 “Elem neşrah leke...” sûresi,
` 100 “İnnâ enzelnâhü...” sûresi,
` 100 defa da Resûlullâh Efendimiz’in Hz. Âişe vâlidemize öğrettiği “Allâhümme inneke afüvvün kerîmün tuhibbü’l-afve fâ’fü annî” duâsı okunur ve duâ edilir.
Mümkünse, bir de tesbih namazı kılınmalıdır. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kadir Gecesi'nin Husûsiyetleri
« Yanıtla #969 : 03 Ağustos 2013, 16:23:43 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym
"Hz. Âişe vâlidemiz “Ya Resûlallâh! Kadir gecesinin hangi gece olduğunu bilirsem nasıl dua edeyim, haber verir misiniz?” dedim. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Allâhümme inneke afüvvün kerîmün tühıbbü’l-afve fa’fu annî” diye dua et." buyurdular. (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



03
Ağustos Cumartesi 2013

Hicrî: 26 Ramazan 1434 - Rûmî: 21 Temmuz 1429

Estergon Kalesi'nin Fethi (1545)
Bu gece Kadir Gecesi. Kandilinizi tebrik ederiz.


Kadir Gecesi'nin Husûsiyetleri

Cenâb-ı Hak, bazı kıymetli şeyleri birçok hikmetler için gizlemiştir:

Kullarının bütün ibâdet ve tâatlara rağbet etmesi için rızâsını ibâdet ve tâatlarda; büyük-küçük günahlardan kaçınmaları için gadabını günahlarda; bütün isimlerine ta’zîm edilmesi için İsm-i A’zam’ı Kur’ân-ı Kerîm’de; bütün namazların muhâfazası için salât-ı vüstânın hangi namaz olduğunu; günün tamamında duâ edilmesi için cuma günündeki icâbet saatini (duânın kabul edilen vaktini); hiç kimseyi hor ve hâkir görmemek için velî kullarını; Ramazan’ın her gecesini ibâdet ve tâatla ihyâ edip daha çok sevap kazansınlar diye de Kadir Gecesi’ni gizlemiştir.

Bununla beraber Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) Kadir Gecesi’nin bâzı alâmetlerini bildirmiştir: O gece gökyüzü parlak ve bulutsuz olur. Hava ne soğuktur ne de sıcak, latîf olur. O gecenin sabahında güneş ziyâsız (solgun) olarak doğar.

Kadir Gecesi, içerisinde Kur’ân-ı Kerîm indirilen mübârek gecedir. Bu gecenin pek çok husûsiyetinden birkaçı:

1-Bu gecede ibâdet (içerisinde Kadir Gecesi olmayan) bin ayda yapılan ibâdetten daha hayırlıdır. Resûlullâh Efendimiz’e (s.a.v.) kendisinden önceki ümmetlerin ömrü gösterildi. Ümmetinin ömürlerini kısa gördü. Bunun üzerine Hz. Allâh bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’ni ihsân etti.

2- Kadir Gecesi’nde meleklerin ve Rûh’un inmesi.

Melekler bu gecenin esrârını görmek üzere inerek yeryüzünü doldurduğu için bu geceye darlık mânâsına olan “Kadir” ismi verilmiştir.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyuruyorlar ki: “Kadir Gecesi olunca Allâhü Teâlâ, Cebrâil’e (a.s.) emreder. Cebrâil (a.s.) yanlarında yeşil bir sancakla melekler ile yeryüzüne inip sancağı Ka’be’nin üzerine dikerler. Cebrâil (a.s.) bu gece melekleri teşvik eder. Onlar da her ayakta bulunana, durana, oturana, namaz kılana ve zikredene selâm verir ve onlarla musâfaha eder, yaptıkları duâlara âmin derler. Bu, fecir vaktine kadar devâm eder.”

3- Bu gece, fecir vaktine (imsake) kadar selâmettir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sadaka-i Fıtır (Fitre)
« Yanıtla #970 : 05 Ağustos 2013, 16:53:37 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym
“Sadaka-i fıtır, oruç tutan kimse için boş, faydasız ve çirkin sözlerden dolayı bir temizliktir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd)




04
Ağustos Pazar 2013

Hicrî: 27 Ramazan 1434 - Rûmî: 22 Temmuz 1429

Beylerbeyi Ramazan Paşa'nın Portekizlere Karşı Vâdi's-Seyl (Fas) Zaferi (1578) • İngiltere'nin Almanya'ya Harp İlanı (1914)


Sadaka-i Fıtır (Fitre)

Sadaka-i fıtır, Ramazan-ı Şerîf'in sonuna yetişen ve aslî ihtiyaçlarından başka en az nisâp miktârı (80.18 gr. altın veya ona denk miktarda) bir mala mâlik bulunan her Müslümanın vermesi vâcip olan bir sadakadır.

Zekâtın farz olmasından önce, orucun farz kılındığı sene vâcip olmuştur. Sadaka-i fıtır, orucun kabulüne, ölüm ânının sıkıntılarından ve kabir azâbından kurtuluşa vesîledir. Yoksulların ihtiyaçlarını gidermeye, bayram neşesinden onların da istifâde etmelerine bir yardımdır. Bu cihetle sadaka-i fıtır, insânî bir vazifedir.  

Her Müslümanın kendisi ve fakir olan küçük çocuğu için Sadaka-i fıtır; fitre vâciptir.

Büyük çocuğunun ve zengin olan çocuğunun fitresi babasına vâcip değildir.

Sadaka-i fıtır, Ramazan Bayramı'nın birinci günü fecr-i sâdıkın doğuşundan (sabah namazı vaktinin girmesinden) itibâren vâcip olur. Fakat fakirler, bununla bayram namazından evvel noksanlarını tedârik edebilsinler diye önce de verilebilir.

Sadaka-i fıtır (fitre), Ramazan Bayramı'nın birinci günü fecrin doğuşuyla vâcip olduğundan fecirden önce çocuk dünyaya gelse onun için de sadaka-i fıtır vâcip olur. Şâyet fecirden sonra doğarsa bir şey lâzım gelmez.

Bir kimse, büyük evlâdının fitrelerini onların izinleriyle verebilir. Kendi âilesi, idâresinde bulunduğu takdirde -âdeten izin bulunduğundan- izinleri olmaksızın vermesi de kâfidir.

Bir kimse kendi fitresini, fakir olan eşine, babasına veya oğluna veremez.

Fitreyi bayram namazından sonraya bırakmak mekruhtur. Müstehap olan, namazdan evvel verilmesidir. Çünkü Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) “Bayram namazından sonra verilen fıtra, diğer (nâfile) sadakalardan bir sadakadır. Lâkin bayram namazından evvel verilen fıtra, Allâhü Teâlâ’nın indinde makbûl olan bir sadakadır.”  buyurmuşlardır.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Yolculuk Âdâbı | Sefer Bahsi
« Yanıtla #971 : 05 Ağustos 2013, 17:01:00 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym
“Biriniz yolculuğa çıkacağı zaman, din kardeşleriyle (helâlleşip) vedalaşsın. Zira Allâhü Teâlâ, kardeşlerinin duâlarında onun için bereket ihsan eder.”
(Hadîs-i Şerîf, Feyzu’l-Kadîr)




05
Ağustos Pazartesi 2013

Hicrî: 28 Ramazan 1434 - Rûmî: 23 Temmuz 1429

Yolculuk ÂdâbıTurgut Reis'in Ponza Zaferi (1552) • Fransızların Cezayir'de Katliamı (45 bin insan katledildi) (1945)


Yolculuk Âdâbı

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) vedâ haccı için Medîne’den Perşembe günü çıktıklarından yolculuğa Perşembe günü çıkmak müstehab olur.

Resûlullâh Efendimiz hicret için Pazartesi günü çıktıklarından Pazartesi günü de yolculuğa çıkmak müstehabdır.

Yola sabahın erken saatlerinde çıkmalıdır. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) “Allâh’ım, sabahın erken vakitlerini ümmetime mübârek kıl” diye duâ etmişlerdir. Bir yere asker göndereceklerinde de sabahın erken vakitlerinde çıkarırlardı.

Yolculuğa kamerî ayın başında çıkmak daha uygundur. Bir adam ayın son günlerinde Resûlullâh’a gelip sefere çıkacağını söyleyip vedâ etti. Resûlullâh Efendimiz: “Elin boş kalıp satışının az olmasını mı istersin? Sabret ki ay girsin. Sonra Perşembe yahud Pazartesi günlerinden birini tercih et. Zira Hz. Allâh ticâretini bereketli, alış verişini kazançlı kılar.” buyurdular.

Yolculuğa çıkmadan önce ve döndükten sonra malından -en az yedi- fakire bir şeyler sadaka vermek müstehabdır. Bunda yol selâmeti vardır. Hadîs-i şerîfde “Sadaka Rabbin gazabını söndürür ve kötü ölümden kurtarır.” buyuruldu.

Herhangi bir hâceti için de sadaka vermek müstehabdır.

Yolculuğa çıkmadan önce evinde iki rek’at namaz kılar. Hadîs-i şerîfde “Yolculuğa çıkmak isteyen kimse geride kalan âilesine ve çoluk çocuğuna kılacağı iki rek’ât namazdan daha fazîletli hiçbir şey bırakamaz” buyuruldu. Birinci rek’atte Fatiha’dan sonra Kâfirûn sûresini, ikincide de Fâtiha’dan sonra İhlâs sûresini okur. Selâmdan sonra Âyetü’l-kürsî, Kureyş sûrelerini okumak müstehabdır. Zira hadîs-i şerîfte: “Evinden çıkmadan Âyetü’l-kürsîyi okuyana dönünceye kadar hoşuna gitmeyecek bir şey isâbet etmez.” buyuruldu. Yola çıkan, Kureyş sûresini okuması ile her türlü kötülüklerden emin olur.

Namazdan sonra ihlâs ve samimiyet ile Allâh’dan yardım ister.



Sefer Bahsi


Sefer, karada deve ile veya yaya yürüyüşle onsekiz saatlik (bugünkü ölçü ile 90 kilometrelik), denizde ise altmış millik bir mesafeye gitmektir. Bu kadar mesafesi bulunan bir yere yolculuk yapana şer'an "müsâfir" denir. Hangi vasıta ile ve ne kadar kısa zamanda giderse gitsin, niyet edip yola çıkan kimse sefer hükümlerine tâbidir.
 
Müsâfir, köyün veya şehrin evleri hududunu çıkınca seferîdir. Ramazan ayı içinde bulunuyorsa oruç tutmayabilir. Tutamadığı günleri sonra kazâ eder. Bununla beraber sıhhatine zarar vermeyecekse, orucu tutması daha hayırlıdır.
 
Müsâfir dört rek'atli farzları iki kılar. Akşam namazının farzını vitir namazını ve dört rek'atli bütün sünnetleri kısaltmadan, tam olarak kılar.
 
Bir kimse dört rek'atli farzları, Seferî iken dört kılarsa hatâ etmiş olur.Bundan dolayı istiğfar etmesi lâzım gelir. Ayrıca selâmı tehir etmiş olduğundan dolayı sehiv secdesi icâbeder. Ancak seferî iken gittiği yerlerde, mukîm imama uyarsa imamla beraber tam kılar. Şâyet kendisi imam olursa iki rek'at kılar ve selâm verir. Kendisine uyan cemaat seferî ise imamla beraber selâm verir. Eğer cemaat seferî değilse, imam selâm verdikten sonra cemaat kalkar ve namazını tamamlar. Kıyâmda, isterse Fâtiha okur, isterse okumaz. Okumadığı takdirde okuyacak kadar bekledikten sonra rükû'a gider.
 
Yukarıda târif ettiğimiz müsâfir kimse, gittiği şehir veya köyde onbeş gün ikâmete (kalmaya) niyet ederse, müsâfirlikten çıkmış olur ve namazları tam kılar. Onbeş gün ikâmete niyet etmediği halde işinin tamamlanmaması gibi bir sebeple bugün çıkarım, yarın çıkarım diyerek aylarca, hattâ senelerce kalsa yine de sefer hükümlerine tâbidir.
 
Müsâfir kimse, asıl vatanına geldiğinde müsâfirlikten çıkmış olur. Asıl vatanında ne kadar az kalsa, yine de mukim olup, tam kılar.
 
Müsâfir bir kimse, seferde kazâya kalmış olan dört rek'atli farzları seferde veya memleketine döndüğünde iki rek'at olarak kazâ eder. Mukim iken kazâya bırakmış olduğu dört rek'atli namazları ise, seferde iken de dört rek'at olarak kazâ eder.

Vatan üç kısımdır:
Vatan-ı aslî,
Vatan-ı ikâmet,
Vatan-ı süknâ

Vatan-ı aslî: İnsanın doğduğu veya evlendiği yerdir. Orada doğmamış ve evlenmemişse de yaşamaya niyet edip, ayrılmak istemediği yere de vatan-ı aslî, denir.
 
Vatan-ı aslî, ancak diğer bir vatan-ı aslî ile bozulur. Meselâ, insanın doğup büyüdüğü yer asıl vatanı iken, başka bir şehirden evlense ve eşinin doğup büyüdüğü yerde devamlı kalmaya niyet etse, kendi doğduğu yer asıl vatan olmaktan çıkar. Eski asıl vatanında, 15 günden daha az bir müddet için gelip kalacak olsa, 4 rek'atli farzları kısaltır ve 2 rek'at kılar. Nitekim Peygamber Efendimiz, Medine'den, doğup büyüdüğü ve evlendiği Mekke şehrine geldiğinde namazlarını kısaltarak kılmıştır.
 
Bir kimsenin birden fazla zevcesi olsa, bunların herbirini ayrı ayrı şehirlere yerleştirse, o şehirlerin hiçbirinde seferî olmaz. Vatan-ı aslî, Vatan-ı ikâmet ile bozulmaz.
 
Vatan-ı ikâmet: Müsâfirin en az 15 gün kalmaya niyet ettiği ve asıl vatanına en az 90 kilometre mesafede bulunan yerdir. Burada, namazlar kısaltılmadan 4 rek'at kılınır. Vatan-ı ikâmet , diğer bir vatan-ı ikâmet ile ve vatan-ı asliye dönmekle bozulur. Vatan-ı ikâmet, vatan-ı süknâ ile bozulmaz.
 
Vatan-ı süknâ: Müsâfirin 15 günden daha az bir müddet için oturmaya niyet ettiği ve asıl vatanına 90 kilometre veyâ daha fazla bir mesâfede bulunan yerdir. Süknâ vatanında 4 rek'atli farz namazlar iki rek'at kılınır.

Muhtasar İlmihal
Hasan ARIKAN

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Allâhü Teâlâ, bir kuluna hayır murad ettiği zaman ölmeden önce onu temizler.” buyurdular. ‘Yâ Resûlallâh! Kulun temizlenmesi nasıl olur?', denilince ‘Allâhü Teâlâ ona sâlih bir amel ilhâm eder de o kul o ameli işlerken ruhunu alır.’ buyurdular. (Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr)




06
Ağustos Salı 2013

Hicrî: 29 Ramazan 1434 - Rûmî: 24 Temmuz 1429

Magosa'nın Fethi (1571) • İlk Atom Bombasının Hiroşima'ya Atılması (1945)


Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in Ulvî Hayâsı

Seyyidü'l-Mürselîn Efendimiz (s.a.v.) gerek fıtrî ve gerek dinî haya ve edep bakımından da bütün insanlardan üstün yaratılmış idi. Kendisinde tecellî eden hayânın kemâlinden dolayı hiçbir kimsenin sözünü kesmez, yüzüne uzun uzadıya bakmazdı.

Utanılacak veya çirkin görülecek şeyleri açıkça söylemeyip kinaye yoluyla beyân buyururdu. Bir kimsenin hoşuna gitmeyen birşey yaptığını işitince “Filan kimse neden öyle yapmış?” demez, “Bazı kimseler neden şöyle yapıyor?” demekle iktifa buyururdu.

Ashâb-ı kiramdan bir zât pek ziyâde hayâlı olduğundan dolayı arkadaşı kendisine sitem etmek istemişler. Resûl-i Ekrem Hazretleri “Onu hâline bırakınız, çünkü hayâ imandandır.” buyurmuşlardır.


Şevvâl Ayı

Şevvâl ayı, hac aylarının ilkidir. Bayram günlerinde salavât-ı şerîfe okunmalıdır. Bu ay içinde 6 gün nâfile oruç tutulur. Bu oruç, Şevvâl’in 12’sinden itibaren 17. gün (dâhil) tutulduğunda “eyyâm-ı biyz” da oruçlu geçirilmiş olacağından çok büyük sevâbı vardır.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), şevval ayından 6 gün oruç tutanların, senenin tamamını oruçlu geçirmiş olacağı müjdesini vermiştir. (Duâ ve İbâdetler, Fazîlet Neşriyat)


Şevval Ayı İctimâ'ı, Ru'yet

Hicrî Kamerî 1434 yılı Şevval ayı ictima‘ı yarın (07 Ağustos Çarşamba) Türkiye saati ile 00.51’de.

Ru’yet ise yine yarın (07 Ağustos Çarşamba) Türkiye yaz saati ile: 14.15’dedir. Hilâl’in görüldüğü yerler: Hint Okyanusu’nun orta ve güney kısmında Mauritus, Reunion, Tromelin Adası, Madagaskar, Komorolar Adaları, Glorioso, Aldabra Adaları, Juan de Nova adası, Afrika kıtasının güney ve orta kısmı, Mozambik, Malavi, Angola, Güney Afrika Cumhuriuyeti, Atlas Okyanusu’nun güney ve orta kısmındaki adalar; Saint Helena adası, Ascention adası,

Hilal; Türkiye, Almanya, Avusturya, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarım adasının orta ve kuzeyinden görülemeyecektir. Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’den de görülemeyecektir. Hilâlin görüldüğü günü takip eden 08 Ağustos Perşembe günü de Şevval ayının 1’i olmaktadır.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Bayram Namazı Nasıl Kılınır? | Arefe Ve Bayram Geceleri Ne Yapmalı?
« Yanıtla #973 : 07 Ağustos 2013, 10:46:17 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

“Kim Ramazan ve Kurban Bayramı gecelerini karşılığını sadece Allâh’tan bekleyerek (namaz, duâ ve zikirle) ihyâ ederse, kalblerin öldüğü günde onun kalbi ölmez.”
(Hadîs-i Şerîf, Süyûtî, el-Camiu’s-Sağîr)




07
Ağustos Çarşamba 2013

Hicrî: 30 Ramazan 1434 - Rûmî: 25 Temmuz 1429

Kıbrıs Fâtihi Lala Mehmed Paşa'nın Vefatı (1580)
Bugün Arefe. Yarın Ramazan Bayramı.


Bayram Namazı Nasıl Kılınır?

Bayram namazının her iki rek’atindeki üçer adet fazla tekbirlere “zevâid tekbirleri” denir. Vâcip olan bu tekbirler, birinci rek‘atte kırâatten önce, ikinci rek‘atte kırâatten sonra alınır.

Bayram namazı şöyle kılınır:

Bayram namazı kılmaya kalben niyet edilir. “İftitâh tekbiri”nden sonra eller bağlanır ve “Sübhâneke”den sonra imâm sesli, cemâat ise gizlice “Allâhü ekber” diyerek eller kaldırılır ve yanlara salınır; ikinci tekbir alınır ve eller yanlara bırakılır; üçüncü tekbir alınıp eller bağlanır. İmam açıktan Fâtiha ve zamm-ı sûre okur, cemâat dinler. Rükû ve secdeden sonra da ikinci rek‘ate kalkılır.

İkinci rek‘atte imâm, önce Fâtiha sonra bir sûre veya üç âyet okur. Sonra birinci rek‘atin başında alınan tekbirler bu kez kırâatın sonunda üç defa alınır ve eller hep yanlara salıverilir. Dördüncü tekbir ile rükûa gidilir ve devam edilerek namaz tamamlanır.

Arefe ve Bayram Geceleri Ne Yapmalı?

Arefe ve bayram geceleri mümkünse Hatm-i Enbiyâ, Hatm-i İstiğfâr yapılır ve Tesbîh Namazı kılınır. (Hatm-i İstiğfâr, 1001 defa “Estağfirullâhe’l-azîm ve etûbü ileyk”  okumaktır.) (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Din Kardeşini Allah İçin Sevmek | Müsâfir Âdâbından
« Yanıtla #974 : 08 Ağustos 2013, 20:05:45 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

“Kul, üç yemekten dolayı hesâba çekilmez: Sahur yemeği, iftar yemeği ve (din) kardeşleri ile yediği yemeklerdir.”
(Hadîs-i Şerîf, İhyâu Ulûmiddîn)




08
Ağustos Perşembe 2013

Hicrî: 1 Şevval 1434 - Rûmî: 26 Temmuz 1429

Sultan Dördüncü Mehmed Han'ın Tahta Çıkışı (1648) • Bitlis'in Kurtuluşu (1918)
Bugün Ramazan Bayramının 1. günü. Ramazan bayramınız mübarek olsun.


Din Kardeşini Allah İçin Sevmek

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Bir adam, başka bir köyde bulunan bir (din) kardeşini ziyârete gitti. Allâhü Teâlâ, yolu üzerine bir meleği gönderdi. Adam onun yanına geldiğinde melek ona:

“Nereye gidiyorsun” dedi. Adam:

“Şu köyde bir (din) kardeşim var, onu ziyârete gidiyorum.” deyince:

“Peki, gitmende senin için bir menfaat var mı?” deyince,

“Hayır, sadece onu Allâh için sevdiğimden gidiyorum.” dedi. Melek ona; “Muhakkak ben sana, senin onu sevdiğin gibi Allâhü Teâlâ’nın da seni sevdiğini bildirmek için gönderildim” dedi.

Müsâfir Âdâbından

1- Ev sâhibi, müsâfirleri ile berâber kapıya kadar, çıkmalıdır. Bu müsâfire ikrâmdır.

Habeş kralı Necâşî’nin bir heyeti Peygamberimizi ziyârete gelmişti. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) bizzât onlara hizmet etmeye başladı. Bunu gören Ashâb-ı Kirâm:

“Biz varız, siz oturunuz, Yâ Resûlallâh” deyince Efendimiz aleyhisselâm:

“Hayır, asla. Çünkü onlar benim Ashabıma (Habeşistan’da) ikrâm ettiler, ben de bizzat mukâbelede bulunmak isterim.’ buyurdular.

Müsafire tam manasıyla ikram etmek; geldiğinde, sofra başında ve giderken kendisine dâimâ güler yüz göstermek ve hoş sohbette bulunmaktır. Müsafirin asıl arzu ettiği, güler yüz, tatlı dildir.

İmâm Evzâî'ye (r.h.): “Müsafire ikram nedir?” diye sorulduğunda, Evzaî; “Güler yüz ve tatlı dildir.” demiştir.

2- Müsâfir, -kendisine gereği gibi ikram yapılamamış olsa da- gönül hoşluğu ile ve memnuniyetini ifâde ederek ayrılmalıdır. Böyle yapmak, iyi ahlâk ve tevâzuun eseridir.

3- Müsâfir, ev sahibinin müsâadesini almadan çıkmamalı, gönlünü alıncaya kadar oturmalıdır.

Ev sahibine ağırlık vermemek için, üç günden fazla kalmamalıdır. Ev sâhibi samîmi olarak ısrar ederse daha fazla kalınabilir.