Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1063694 defa)

0 Üye ve 197 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sultan Abdülaziz Han'ın Nebîler Sultanına Arzuhali
« Yanıtla #930 : 25 Haziran 2013, 10:50:33 »


"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Esmâ (r.anhâ)’ya “Yâ Esmâ! Kadın bülûğa erdikten sonra -mübarek ellerini ve yüzünü işaret buyurarak- şurası ve şurasından başka yerlerinin görülmesi caiz değildir.” buyurdular.
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd)




25
Haziran Salı 2013

Hicrî: 16 Şaban 1434 - Rûmî: 12 Haziran 1429

Sultan Abdülmecid'in Vefatı, Sultan Abdülaziz'in Tahta Çıkışı (1861) • Kore Savaşı'nın Başlaması (1950)


Sultan Abdülaziz Han'ın Nebîler Sultanına Arzuhali

Sultan Abdülaziz Han, Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.)’e son derece hürmetkâr bir padişah idi. Kendisinin yazıp Ravza-i Mutahhara’ya gönderdiği bir arzuhalinden:

(Besmele, Hamd ve salavâttan sonra):
“…Bu âlemi yoktan var eden Allâhü azimüşşân hazretleri Âdemoğlunu yarattığında onlara “Elestü bi-rabbiküm: Ben sizin rabbinız değil miyim” buyurduğunda bütün hepsi “Belâ” dedi ise de tamamı hidâyete mazhar olamadı. Elhamdülillâh ki hidâyete nâil olub hem de onun habîbine ümmet olduk. Bir de fazladan olarak mü’minlerin kıblesi olan Beytullah hizmetine kalbimle ve kâlıbımla, mâlımla ve bedenimle, sıdkan ve diyâneten, irsen ve intikâlen nâil kılındık. Aynı zamanda şerîat ve tarîkatın sırât-ı müstakim olarak muhâfaza ve icrası uhdemize bir büyük emânet kılındı. İnşâallâh, lâyık olmadığımız halde verilen bu me’mûriyeti eda ederiz ve mal ve evlatların fayda vermiyeceği o hesap gününde şefâatinize ererek cennete girmeye de muvaffak oluruz.

Gece ve gündüz duâsı bu olan ümmetinizden Abdülaziz Han bin Mahmud Han Gâzî cürüm ve isyanımı itiraf ederek yüce dergâhınıza arzuhal takdimine cür’et eyledim. Bütün günahlarımdan estağfirullah sümme estağfirullah. Bu fani dünyada, vakt-i âhir zamanda, bu ümmetinize rûhâniyetinizle imdâd ve gaib erenlerini imdadına tayin eyleyiniz. Devlet-i Aliyyenize ve dînimize, yakın ve uzak, gizli ve aşikâr düşman olanların def‘i için kapınızdan başka ilticâ mahallimiz yoktur.

Bütün ümmet-i Muhammed ile birlikte bu günahkâr ümmetinize hayatta, sıhhat ve afiyette iken üzerindeki bütün hukukullâhı ve kul haklarını eda etmek müyesser ediniz…

Cenâb-ı Hak, bütün ümmetlerinize ve bu arzuhal sâhibi kulunuza şefâatinizi eriştirip vakti tamam olub âhirete dâvetçi geldikde son nefeste “Eşhedü en lâ ilâhe illAllah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh” kelimesiyle göçmek nasîb kılsın. Arasat meydanında da yüz aklığı ile ırzımız yıkılmayarak kurtuluşumuzun yegâne sebebi olacak şefâatinizi ihsan buyurunuz. El aman yâ ResûlAllah ve yâ HabibAllah.





Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Akıllı, hayır ve şerri (sadece) bilen kimse değildir. Gerçek akıllı, hayrı gördüğü zaman ona tabi olan, şerri gördüğü zaman ondan kaçınan kimsedir.”
(Süfyân-ı Sevrî (r.a.) Hilyetü'l-Evliyâ)




26
Haziran Çarşamba 2013

Hicrî: 17 Şaban 1434 - Rûmî: 13 Haziran 1429

Verem Aşısının Bulunması (1924) • Türkiye'nin Birleşmiş Milletler'e katılışı (1945)


Bir Kuruş Zekât Başka Niyetle Bin Kuruştan Faziletlidir

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri buyuruyor:

Kişinin mallarının zekâtını vermesi, dînin zarûriyyâtından, şartlarındandır. Zekâtını, isteyerek ve minnet kabul ederek vermek ve bunu verilmesi icab eden kimselere ulaştırmak lazımdır.

Allâhü sübhânehû, “Benim size olan ihsan ve nimetlerimin kırk hissesinden sadece bir hissesini fakir ve miskinlere veriniz; ben de buna mukâbil sizlere bol sevap ve çok güzel mükâfatlar vereceğim.” buyurmuştur. Bu kadar küçük bir şeyi vermemek ve bunu vermekte cimrilik etmek çok büyük bir insafsızlıktır, hatta isyan edip doğru yoldan çıkarak kişinin kendi kendine zulüm etmesidir.

Bu gibi dînî hükümleri yerine getirmekte tereddüd göstermek kalbdeki manevi hastalıktan ve dinin hükümlerini de tam olarak bilmemektendir.

Manasını kalben kabul ve tasdik etmeden kelime-i şehâdeti (sadece dil ile) söylemek kâfi değildir. Zira münafıklar da bu kelime-i şehâdeti söylerler. Kalben inanmanın alâmeti, dînin emirlerini, isteyerek ve arzu ederek yerine getirmektir.

Zekât niyetiyle bir kuruşu bir fakire vermek, başka bir niyetle binlerce kuruş vermekten daha faziletlidir. Zira bu, bir farzın edâsıdır, diğeri ise bir nafileyi yerine getirmektir. Farzı edâ etmeye nisbetle nafileleri yerine getirmenin hiçbir kıymeti ve itibarı yoktur. Keşke nafile için, okyanusta bir damla hükmü olsa.

Farzları edâyı bıraktırıp nafileleri yapmaya sevk etmek, zekâtı vermekten yüz çevirtmek melûn şeytanın hilelerindendir.  (Mektûbât-ı Rabbânî, 3/17)



Hayriye-i Nâbi'den

Zimmetinde koma bir habbe zekât,

Ver k’ola mâye-i hayr u berekât.

Vermez isen berekâtı kalmaz,

Nimetin sende sebatı kalmaz.

(Üzerinde bir buğday danesi dahi zekât kalmasın, ver. Ver ki hayır ve bereketin mayası olsun. Vermezsen bereket kalmaz, nimet de sende devam etmez, gider.)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Mezheblerin Tarihçesi
« Yanıtla #932 : 27 Haziran 2013, 10:18:49 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ümmetimin (müctehidlerinin dînî hükümlerde) ihtilâfı rahmettir.”
(Hadîs-i Şerîf, Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr)




27
Haziran Perşembe 2013

Hicrî: 18 Şaban 1434 - Rûmî: 14 Haziran 1429

İzmit'in Kurtuluşu (1922)


Mezheblerin Tarihçesi

Resûlullâh’a (s.a.v.) vahiy gelirdi. Ashâb-ı Kirâm bizzat Resûlullah’tan âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler dinleyip ilim öğrenirlerdi. Dâimâ Resûlullah’ın (s.a.v.) mübârek meclis ve huzurunda ilim nuru ile nurlanır, kalbleri saf, itikadları doğru, amelleri hâlis ve şüpheleri çözülmüş olurdu. Resûlullah’ın (s.a.v.) vefâtından sonra  Ashâb-ı Kirâm (aleyhimürrıdvân) İslâmiyet’in yayılması işini mühim görüp ona çalıştılar. Bu yüzden Kur’ân-ı Kerîm’den ve hadîs-i şerîflerden çıkardıkları birçok hükümleri kitablara yazmağa elleri değmedi. Zîrâ onların çoğu müctehid olduklarından ihtiyaç olduğunda kendi içtihâdları ile amel ederlerdi. Resûlullâh'ın (s.a.v.) mübârek meclisinde az bir zaman bulunan bir Müslüman köylü bile hikmetli şeyler söylemeye başlardı.

Ashâb-ı Kirâm’dan sonra, tâbiîn ve onlardan sonrakiler zamanında Müslümanlar ve hâdiseler çoğaldı, câhillik yayıldı, nice bid’at ve dalâletler türedi. Bunun için o zamanın âlimlerinin çalışıp ictihâd etmeleri, halka fetvâ vermeleri, Kur’ân-ı Kerîm’den ve hadîs-i şerîflerden hükümler ve mezheb çıkarıp yazmaları ve insanlara öğretmeleri lâzım ve vâcib oldu. O büyük alimler de her mes’eleyi deliliyle, her suâli cevabı ve her müşkili fetvâsı ile bildirdiler. Böylece mezhebler meydana geldi.

Her birine bir topluluk uydu. Kimi İmâm Ebû Hanîfe’ye, kimi İmâm Şâfiî’ye, kimi İmâm Mâlik’e, kimi İmâm Ahmed’e, kimi Süfyân-ı Sevrî’ye, kimi Dâvûd-ı Zâhirî’ye ve diğerlerine uydular (rahimehumullah). Fakat zamanımızda ehl-i sünnetin dört mezhebi ‘Hanefî, Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî’ vardır. Diğerlerine uyan kalmamıştır.

Bütün bu müctehidler, amelî bazı meselelerde ayrı iseler de, itikadda birdirler; hepsi Ehl-i sünnet ve cemâattir. Müctehidlerin ihtilafları Allâhü Teâlâ’nın izni ile olmuştur. Bu imamların hepsi hidâyet üzeredir. Bir kişi amelini, alışverişini, nikâhını ve diğer işlerini bu imamlardan birine uyarak yaparsa doğrudur. Kıyâmette sevâba kavuşup Cennet’e girer.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Zekât ve Sadakanın En Makbulü
« Yanıtla #933 : 28 Haziran 2013, 11:13:27 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kişinin hayatta ve sıhhatli iken bir dirhem (gümüş para) sadaka vermesi, ölmek üzere iken yüz dînar (altın para) sadaka vermesinden hayırlıdır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i İbn-i Hibbân)




28
Haziran Cuma 2013

Hicrî: 19 Şaban 1434 - Rûmî: 15 Haziran 1429

Kara Kuvvetleri'nin Kuruluşu (1363) • Sokullu Mehmed Paşa'nın Sadrazam Olması (1565)


Zekât ve Sadakanın En Makbulü

Bakara Sûresinin 273. âyetinin tefsiri:
Emir ve teşvik olunduğumuz infak ve sadakalar Allah yolunda tutulmuş, din uğrunda ilme, cihada kendini vakfetmiş, yeryüzünde şuraya buraya gidemeyen yani Allah yolunda meşgûliyetlerinden dolayı nafakalarını kazanmaya gücü olmayan fakirler içindir. Hallerini bilmeyen -iffetlerini muhafaza için tahammül edip istemeye tenezzül etmediklerinden- onları zengin zanneder. Sen onları nezâhetlerinden, sîmâlarından tanırsın. İnsanlardan istemezler. Hele, ısrar hiç etmezler.”

Bu âyet-i kerîme Ashâb-ı Suffe hakkında nâzil olmuştur. Ashâb-ı Suffe dört yüz kişi kadar vardılar. Medine’de -ne meskenleri ne de akrabaları- hiçbir şeyleri yoktu. Dâimâ Kur’ân-ı Kerîm öğrenirler, Resûlullah Efendimiz’in (s.a.v.) sohbetlerini dinleyerek istifâde ederler, bütün vakitlerini, ilim ve ibâdete ayırırlar, bir harb olursa giderlerdi. Bunlar Resûlullah’ın medresesinin kendilerini Allah yoluna vakfetmiş talebeleri idiler.

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) bir gün Ashâb-ı Suffe’nin başlarında durup hallerine bakmışlar, fakirliklerini, çektikleri zahmeti görmüşlerdi. Kalblerini ferahlandırmak için buyurdular ki: “Ey Ashâb-ı Suffe! Size müjdeler olsun ki her kim şu sizin bulunduğunuz hal üzere ve bulunduğu halden râzı olarak bana kavuşursa o benim refiklerimden (arkadaşlarımdan)dir.”

Bakara sûresinin 273. âyet-i kerîmesi Ashâb-ı Suffe hakkında nâzil olmakla beraber hükmü umûmîdir. Allah rızası için nöbet bekleyen veya Allah rızası için ilim öğrenen veya Allah rızası için Allah yolundaki hizmetlere kendisini vakfeden ve bu halde malı mülkü olmayan, muhtaç olduğu halde nafakasını kazanmağa vakit bulamayan veya yetişemeyen Müslüman fakirler bu âyetin hükmüne girer.

Bunlar da infak ve sadakaların verileceği en güzel yerlerdir.

Bilhassa bu yerlere herhangi bir hayır yaparsanız Allâhü Teâlâ muhakkak onu bilir, ecir ve mükâfâtını zâyi etmez.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Oruç Lügatçesi
« Yanıtla #934 : 30 Haziran 2013, 16:01:33 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ahmağa karşı susmak, ona cevap vermektir.”
(Hazret-i Ali kerremAllahü vecheh)




29
Haziran Cumartesi 2013

Hicrî: 20 Şaban 1434 - Rûmî: 16 Haziran 1429

Silistre Zaferi (1773)


Oruç Lügatçesi

Ramazân-ı şerîf orucu, hicretten bir buçuk sene sonra farz kılındı. Kitap, sünnet ve icmâ ile farzdır.

Oruç: Savm ve Sıyâm: Fecr-i sâdıkdan başlayarak güneşin batışına kadar yemekten, içmekten ve cinsî yakınlıktan nefsi tutmaktır. Farz, vâcib, nâfile ve mekrûh kısımları vardır.

Sahur: Seher vaktinde yenen yemektir. “Seher” de ikinci fecir (sabah namazı vaktin)den biraz evvel olan vakittir.

İmsâk: Orucu bozan şeylerden nefsi hakikaten ve hükmen tutmaktır. İftarın zıddıdır.

İftâr: Güneşin batışından sonra orucu açmaktır. Oruçlu iken orucu bozacak bir şeyin yapılması da bir iftardır.

Fecr-i Kâzib: Birinci fecir. Gökte iki tarafı karanlık uzunlamasına bir hat şeklinde beliren bir beyazlıktan ibaret olup az sonra kaybolur, kendisini karanlık takip eder. Bundan sonra Fecr-i sâdık (sabah namazının vakti) meydana gelir.

Fecr-i Sâdık: İkinci fecir; Sabaha karşı doğu ufkundan yayılmaya başlayan beyaz bir aydınlıktan ibaret olur sabah namazı vaktidir.

Temkîn: Astronomik olarak hesaplanan vakitlerin fıkhî ölçülere uygun hale gelmesidir. Temkin, sadece ihtiyat için yapılmış bir düzeltme değil, fıkhî olarak yapılması zarûrî bir düzeltmedir.  

Eyyâm-ı Biyz: Kamerî ayların 13-14-15. günleridir. Bunlarda tutulan oruç müstehabdır. Ayın en parlak günleri olduğundan biyz denmiştir.

Iyd-ı fıtır (iftar bayramı): Iyd bayram demektir. İmsâke son verildiği için Ramazan bayramının ismidir.

Sadaka-i Fıtır: Ramazân-ı şerîf'in sonunda verilmesi icâb eden belli miktardaki sadakadan ibarettir.

Fidye: Bir fakirin sabahlı ve akşamlı bir günlük yiyeceği demektir ki, bu sadaka-ı fıtır mikdarıdır.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Abdülkadir Cezâyirî
« Yanıtla #935 : 30 Haziran 2013, 16:05:21 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Vaktiyle bir kişi yolda giderken yolu üstünde bir diken dalı buldu, onu alıp (yoldan dışarıya) attı. Allâhü Teâlâ bu amelini kabul buyurup razı oldu, günahlarını mağfiret etti.
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)




30
Haziran Pazar 2013

Hicrî: 21 Şaban 1434 - Rûmî: 17 Haziran 1429

Sultan İkinci Mahmud Han'ın Vefatı (1839) • Çocuk Esirgeme Kurumu'nun Kuruluşu (1921)


Abdülkadir Cezâyirî

Hz. Hasan (r.a.) neslinden şerîf olup İslam kahramanlarındandır. 1808 yılında Maaskar şehri yakınında bulunan Kaytana çiftliğinde doğdu. Baba ve dedeleri, Cezayir’in Vehran tarafında yaşayan ilim, fazilet ve takva sahibi, herkesin sevip saydığı kimselerdi. Büyük dedesi Seyyid Muhammed bin Abdülkadir, Barbaros Hayreddin Paşa’nın Cezayir’i fethine yardım etmişti.

Çocukluğunda ve gençliğinde din ilimleri tahsil etti, ata binip silah kullanmayı da öğrendi. 1826 yılında, hac farizasını eda etti. Üç sene kadar Hicaz’da kaldı. Fransızların Cezayir’e girdiğini haber alınca hemen vatanına döndü.

Vehran ve Müsteganem taraflarındaki halk Fransızlara karşı 1832 (H. 1248) senesi Receb ayında onu emir seçtiler.

Kuvvetli bir ordu kurarak Fransızları askerî ve siyaset sahasında birçok defalar yendi, Cezayir’i işgalden kurtardı. Büyük Sahra’nın bazı şeyhleri de kendisine tâbi oldular. 30 Mayıs 1837’de Fransızlarla Tafna Antlaşmasını imzalayarak devletini güçlendirmek için faaliyetlerde bulundu. Ancak Cezayir ordusunun içindeki tefrika ve anlaşmazlıklar yüzünden Fransızlar karşısında Büyük Sahra’ya kadar çekilmek mecburiyetinde kaldı. Burada tarafdarlarının çoğunun telef olması üzerine teslim oldu (1847). Fransızların Cezayir valisi tarafından Fransa’ya gönderildi. Bazı kalelerde mahbus tutuldu. lll. Napolyon, imparatorluğunu ilan ettiği zaman Osmanlı ülkesine gitmesine müsaade etti.

Abdülkadir Cezâyirî İstanbul’a gelip Sultan Abdülmecid Han’ın iltifatına mazhar oldu. Şam’da vefat etti. Kabri Muhyiddin-i Arabi (k.s.) Türbesi içindedir.

Şerif Abdülkadir cesur, akıllı ve dindar bir idareciydi. Fransızlarla yıllarca süren mücadelesinde askerlik kabiliyeti yanında siyasi dehasını da göstermiştir. Merhametli ve adaletli idi. Ancak gerektiğinde şiddet kullanmaktan çekinmezdi.

Değerli bir fikir adamı ve şair olan Emir Abdülkadir’in en değerli eserleri ‘De la Fidélité des Musulmans a Observer Leurs Traitées d’alliance et les Autres’ ile Zikrü’l-âkıl ve Tenbihü’l-Gâfil’dir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ramazan Ayını Tebrik | Hurma ve Karpuz | Beyit
« Yanıtla #936 : 01 Temmuz 2013, 10:46:28 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Sizin Allâhü Teâlâ’ya en sevimli olanınız, az yemek yiyen ve bedeni en hafif olanınızdır.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)




01
Temmuz Pazartesi 2013

Hicrî: 22 Şaban 1434 - Rûmî: 18 Haziran 1429

Sultan Üçüncü Ahmed Han'ın Vefatı (1736) • Sultan Abdülmecid'in Cülûsu (1839)


Ramazan Ayını Tebrik

Ramazan ayı mübarek bir ay olduğu için Müslümanlar bu mübarek ay geldiği zaman din kardeşleri ile tebrikleşir:

“Allâhü Teâlâ bu ayı bize ve size mübarek eylesin.” veya “Bu mübarek ay geldi, bize ve size müjdeler olsun!” derler.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) Ramazan ayının gelişini ashabına müjdelerdi.
İnsanlar yüce faziletlere nail olduğu, hastalıktan şifa bulduğu, hac vazifelerini tamamladığı, hacdan döndüğü, evlendiği ve çocuğu dünyaya geldiği zaman ve Ramazan ayı geldiği zaman da tebrik edilir.


Hurma ve Karpuz

Resûlullah’ın (s.a.v.) en sevdiği meyve, yaş hurma ve karpuzdu.
Her kim hurmayı üç, beş gibi tek adet olarak yerse, ona zarar vermez ve onun için faydalı bir gıda olur.
Taze hurmayı kuru hurmayla, yaş üzümü kuru üzümle taze ceviz ve bademi kuruları ile yemek de sünnettir.
Karpuz yiyerek bereketlenmelidir. Zira onda Cennet suyundan bir damla vardır. Cennetteki her yiyecekte karpuz lezzeti vardır.
Hadîs-i şerîfte: “Karpuz, yiyecektir (açlığı giderir), içecektir (susuzluğu giderir), reyhandır (güzel kokar), çövendir (içi arındırır), mesaneyi ve karnı yıkar.” buyrulmuştur.
Karpuz, ağız kokusunu güzelleştirir, baş ağrısını sakinleştirir, gözün görmesini arttırır ve susuzluğu giderir. İştahı açar. Karındaki kurtları öldürür. İnsanın karnından yetmiş hastalığı çıkarır, bunların yerine şifa verir.
Midesi hassas olanlar karpuz yerken dikkatli olmalıdır. (Şir'atü'l-İslam, Fazilet Neşriyat)


Beyit:

Her ne denlü çok yaşarsa bir kişi
Akıbet ölmekdürür ânın işi. (Süleyman Çelebi)




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Oruçluya Müstehap Olan Şeyler | İlmihal: Bir Mes'ele | Mısra
« Yanıtla #937 : 02 Temmuz 2013, 10:37:52 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim bir oruçluya iftar ettirirse, -oruçlunun sevabından hiçbir şey eksilmeden- onun sevabı gibi sevab alır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




02
Temmuz Salı 2013

Hicrî: 23 Şaban 1434 - Rûmî: 19 Haziran 1429

Kuba Mescidinin İnşası (622) • Haccda Tünel Faciası (1426 ölü) (1990)


Oruçluya Müstehap Olan Şeyler

• Oruç tutacak kimsenin sahur yemeği yemesi müstehaptır. Sahur vakti, gecenin sonudur.
Sahur yemeği oruç için insana kuvvet verir. Sahurun geciktirilmesi müstehap ise de ikinci fecre yani sabah namazının vakti girip girmediğinde şüphe edilecek zamana kadar geciktirilmesi mekruhtur
• Oruç hali namazda kalbin huzuruna mâni olmasın diye vakit girince iftarı acele etmek yani akşam namazı kılmadan evvel oruç açmak müstehaptır.
• Akşamleyin iftar esnasında duâ edilmesi sünnettir.
• Orucu hurma ile açmak sünnettir.
• Oruçlunun yakınlarına, fakirlere fazla ihsan etmesi ve sadaka vermesi müstehaptır.
• Oruçlunun mümkün olduğu kadar gece ve gündüz Kur’ân-ı Kerîm okuması, Allâhü Teâlâ’yı zikretmesi, Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz’e salevât-ı şerîfe okuması ve ilim ile meşgul olması müstehaptır.
• Oruçlunun lüzumsuz sözlerden dilini tutması da müstehaptır. Gıybetten, nemimeden (söz taşımaktan) kaçınmak her zaman lazımdır, bu hususlara Ramazan-ı şerîfte daha çok dikkat edilmelidir.

Ramazan-ı şerîfte mümkünse oruç tutmaya mâni olacak derecede vucûda zafiyet veren işlerde bulunmamalıdır. Kat’î bir zaruret bulunmadıkça kendisini pek ağır işler ile yorarak oruç tutamaz bir hâle getirmek uygun değildir.


İlmihal: Bir Mes'ele

Namazı tembellikten yahut ehemmiyet vermediğinden başı açık kılmak mekrûhdur. Ancak tezellül; tevâzû için olursa mekrûh olmaz.
Namazda eğer takke yahut sarık düşse bir eli ile kaldırıp başına koyması mümkün ise başı açık kılmaktan daha faziletlidir.


Mısra:
İnsân-ı kâmil olmağa sa’y eyle, âdem ol.  (Bâkî)
(Kâmil insan olmaya çalış da adam ol.)




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ramazan Ayı, Oruç ve Teravinin Fazileti
« Yanıtla #938 : 03 Temmuz 2013, 10:25:29 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ey imân edenler, sizden evvelki ümmetlere farz kılındığı gibi sizin üzerinize de oruç farz kılındı…”
(Bakara Sûresi, âyet 183)




03
Temmuz Çarşamba 2013

Hicrî: 24 Şaban 1434 - Rûmî: 20 Haziran 1429

Sultan Reşad Han'ın Vefatı (1918) • Fatih Sultan Mehmed Köprüsü Açıldı (1988)


Ramazan Ayı, Oruç ve Teravinin Fazileti

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

• Âdemoğlunun yaptığı her amel(in sevabı) on mislinden yedi yüze kadar katlanır. Allâhü Teâlâ şöyle buyuruyor: Ancak oruç hariç. Çünkü oruç benim içindir ve onun mükâfatını ancak ben veririm. Zira oruç tutan benim için şehvetini, yemesini içmesini terk eder.

Oruç cehenneme karşı kalkandır.

Oruçlu için iki ferah (sevinç) vardır: Biri iftar yaptığı zamanda, diğeri de Rabb’ine kavuştuğu zamandadır.

Oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.”  

• “Ramazan ayının ilk gecesi olduğunda şeytanlar ve azgın cinler zincire vurulur, Cehennem kapıları kapanır, hiçbir kapısı açılmaz, cennet kapıları açılır ve hiçbir kapısı kapanmaz. Bir nidacı şöyle söyler:

‘Ey hayır işlemek isteyen, gel, ey günah işleyecek olan, günahtan vazgeç.’

(Ramazan ayında) Allâh’ın cehennemden âzât ettiği kulları vardır. Bu, Ramazan’ın her gecesi böyledir.”

• “Kim faziletine inanarak ve mükâfâtını sadece Allâh’tan ümid ederek terâvih namazını kılarsa geçmiş günahları bağışlanır.

Kim faziletine inanarak ve mükâfâtını sadece Allâh’tan ümid ederek ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.

Kim faziletine inanarak ve mükâfâtını sadece Allâh’tan ümid ederek kadir gecesini ihya ederse geçmiş günahları bağışlanır.”  

• “Kim ki, yalan sözü ve yalanla amel etmeyi bırakmazsa, Allâhü Teâlâ o kimsenin yemeyi, içmeyi bırakmasına bir kıymet vermez..
• Ramazan ayın(da günahlar)dan sakınınız. Çünkü diğer zamanlarda olmadığı kadar sevaplar kat kat verilir. Günahlar da böyle kat kattır.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Namazı Dosdoğru Kılınız ve Zekâtı Veriniz"
« Yanıtla #939 : 04 Temmuz 2013, 11:01:11 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Sadakanın en fazîletli olanı Ramazan ayında verilendir.”
(Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, el-Câmiu's-Sağîr)




04
Temmuz Perşembe 2013

Hicrî: 25 Şaban 1434 - Rûmî: 21 Haziran 1429

Barbaros Hayreddin Paşa'nın Vefatı (1546) • ABD'nin Kuruluşu (1776) • Sultan Vahdeddin Han'ın Tahta Çıkışı (1918)


"Namazı Dosdoğru Kılınız ve Zekâtı Veriniz"

Zekât, lügatte bereket, nemâ, temizlik ve sâf olmak mânâlarına gelir.

Zekât senelik mâlî bir ibâdettir ki Cenâb-ı Hakk’ın emrine itâat için, zengin Müslümanların seneden seneye mallarından kırkta birini; Allâhü Teâlâ’nın tâyîn ettiği sekiz sınıftan birine vermelerinden ibârettir.

Bu sekiz sınıf Tevbe Sûresi’nin 60. âyeti kerîmesinde bildirilmiştir:
“Sadaka(zekât)lar, ancak fakirlere, yoksullara, onun üzerine (zekâtın tahsiline) memur olanlara, müellefe-i kulûb (kalpleri İslâm'a ısındırılacak olanlar)a, (âzad edilecek) kölelere, borçlulara, Allah yolunda olanlara, yolda kalmışlara mahsustur...

Zekât, İslâm'ın beş şartından birisidir. Hür, akıllı, bâliğ (ergen) ve nisâb miktârı mala mâlik olan Müslümânın zekât vermesi farzdır.

Zekâtta nisab: Aslî ihtiyâçlarından ve borçlarından başka, 20 miskal (80,18 gr) altın veya bu değerde nakit para ve ticâret malı; otlayan hayvanlarda ise devede beş, sığırda otuz ve koyunda kırk adettir.

Zekât vermenin farz olması için nisâba kavuştuktan sonra malın üzerinden bir yıl geçmelidir.

Aslî ihtiyaçlar: Ev ve ev için lüzûmlu eşya, elbiseler, âletler, kitaplar, binek (at veya araba) ve bir aylık -sahih görülen diğer bir görüşe göre bir senelik- erzaktır. Borç karşılığı para da aslî ihtiyaçlardandır.

Nisâb miktarının sene içinde eksilmesi, zekât vermeye mâni değildir. Nisâb miktarının senenin başında ve sonunda mevcut olması yeterlidir.

Zekât verirken veya vermek üzere ayırırken kalb ile zekâta niyet edilmesi lâzımdır. Dil ile söylemek lâzım gelmez.

Zekât niyeti ile verirken hediye veya borç olarak verdiğini söylemekte bir mahzûr yoktur.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Her hangi bir mü’min aç olan bir mü’mini doyurursa, Allâhü Teâlâ kıyâmet günü onu cennet meyveleriyle doyurur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




05
Temmuz Cuma 2013

Hicrî: 26 Şaban 1434 - Rûmî: 22 Haziran 1429

Büyük İstanbul Yangını (1756) • Fransa'nın Cezayir'i İşgali (1830) • İskenderun'un Kurtuluşu (1938) • Cezayir'in İstiklâli (1962)


Sadaka ve Zekâtı Kimlere Vermeli

Sadaka ve zekâtı nemalandıran, yani sadaka ve zekâtı iyilikte kullanan kimseleri seçmeli, onları gözetmelidir.

• Dünyadan yüz çevirip yalnız âhiret için çalışan muttaki; Allâh’tan korkan fakirleri seçmelidir.

Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “Yalnız müttakilerin (Allâh’tan korkanların) yemeğini ye. Senin yemeğini de yalnız müttakiler; Allâh’tan korkanlar yesin.”

Çünkü onlara yapılan yardım, onların takvalarını artırmağa hizmet eder. Bu sâyede yardımda bulunan da ecir kazanır. Yine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuştur:

“Yemeğinizi müttakilere; Allâh’tan korkanlara yedirin. Sadakalarınızı da mü'minlere verin.”

 “Yemeğin ile Allah için sevdiğin kimseye ziyafet ver.”

• Bilhassa ilim sahibi olan fakirleri seçmelidir. Çünkü bunlara vermek ilimde kendilerine yardım etmektir. Allah rızasını kazanmak niyeti ile ilim tahsili en büyük ibadettir. İbn-i Mübarek sadakalarını bilhassa âlimlerin fakirlerine verirdi. Kendisine niçin böyle yaptığı sorulduğunda buyurdular ki:

– “Ben, Peygamberlikten sonra ilimden daha üstün bir rütbe olduğunu zannetmiyorum.

Âlimlerden biri bir ihtiyaçla karşılaşınca onun ile meşgul olur da okuyamaz. Onun ihtiyacını temin edip okumasını sağlamak daha makbuldür.”



Sağlık: Kalp Hastalığı Belirtileri

Kalbimiz vücudumuza gerekli kanı ve oksijeni pompalayamadığı zaman kendisinde ve diğer uzuvlarda birtakım rahatsızlıklar meydana gelir.

Kalb rahatsızlıkları göğüs ağrısı, nefes darlığı, çarpıntı, morarma, bayılma, ödem, öksürük, çabuk yorulma, halsizlik gibi şikâyetlere sebep olabileceği gibi bu şikâyetleri olmayan bir kişinin de bir kalp hastalığı olabilir. Bu sebeple muntazam doktor kontrolünden geçilmelidir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Sahur yemeği yeyiniz! Çünkü sahurda bereket vardır.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)




06
Temmuz Cumartesi 2013

Hicrî: 27 Şaban 1434 - Rûmî: 23 Haziran 1429

Hicaz'ın Osmanlı Topraklarına Katılması ve Mukaddes Emanetlerin Yavuz Sultan Selim Han'a Teslimi (1517)


Orucun Şartları

Orucun farz olmasının şartları vardır. Oruç ile mükellef olmak için müslüman, akıllı ve baliğ (ergen) olmak şarttır. Bu vasıflar olmayan bir şahıs için oruç farz değildir. Ancak akıllı ve mümeyyiz (hayrı, şerrî ayırabilen) olan bir Müslüman çocuğun orucu bir nafile olarak sahih olur.

Orucun edası farz olmak için sıhhat ve mukîm olmak şarttır. Hasta veya müsafir-yolcu olanların bu halde oruç tutmaları icap etmez. Bunlar bilâhare kaza ederler.  Tutmaları daha hayırlıdır.

Bir orucun edası sahih olmak için niyet etmek ve hayz ile nifas olmamak şarttır. Binaenaleyh niyet edilmeksizin tutulan bir oruç, muteber değildir.

Hayız veya nifas halinde bulunan bir kadının oruç tutması da sahih olmaz. Ramazan-ı şerîf orucunu bilâhare kaza etmeleri lâzım gelir.

NÜKTE: Methiye Kime Söylenir?

Benî Temim kabilesi ileri gelenleri bir gün şair Selame’ye giderek,
“Bizim için güzel bir methiye söyle de kabilemiz iftihar etsin!” demişler.

Şair:
“Peki, methedilecek bir şey yapınız da söyleyeyim!...” demiş.



Ramazan Ayı İctimâ'ı, Ru'yet ve Başlangıcı

Hicrî Kamerî 1434 yılı Ramazan ayı ictimâ‘ı 08 Temmuz Pazartesi günü Türkiye saati ile 10.15’de’dir.

Ru’yet ise (09 Temmuz Salı) Türkiye yaz saati ile 00.25’de.

Hilâl’in görüldüğü yerler: Bolivya, Peru, Şili, Büyük okyanusun orta ve güney kısımları San Felix adaları, Miteriosa adası, Fransız Polinezyası ad., Cook adaları, Fiji dadaları,

Hilal; Türkiye, Almanya, Avusturya, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarım adasının orta ve kuzeyinden görülemeyecektir. Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere ’den de görülemeyecektir.

Hilâlin görüldüğü günü takip eden 09 Temmuz Salı günü de Ramazan ayının 1’i olmaktadır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Receb Allâhü Teâlâ’nın ayı, Şa‘bân benim ayım, Ramazan ümmetimin ayıdır.”
(Hadîs-i Şerîf, el-Câmiu’s-Sağîr)




07
Temmuz Pazar 2013

Hicrî: 28 Şaban 1434 - Rûmî: 24 Haziran 1429

Yeşilköy'de İlk Havacılık Okulu Açıldı (1912)


Ramazân-ı Şerîf

9 Temmuz Salı günü idrâk edeceğimiz mübârek Ramazân-ı Şerîf ayı, 11 ayın sultânıdır. Ümmet-i Muhammed’in ayıdır. Gündüzleri oruçla, geceleri terâvih namazlarıyla ihyâ edilir.

Ramazân-ı şerîf Kur’ân ayıdır. Bu itibarla, Kur’ân okumasını bilen herkes, bu ayda Kur’ân hatmi yapmalıdır. Kur'ân okumasını bilmeyenler bu ayı fırsat bilip öğrenmeye gayret etmelidirler.

Ramazân ayının evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden âzâddır.

Ramazân-ı Şerîfte yapılması tavsiye edilen ibâdetler:

Birinci on gün içinde, mümkünse, tesbih namazı kılınır ve hatm-i enbiyâ yapılır.

 İkinci on gün içinde, mümkünse, yine tesbih namazı kılınır ve hatm-i enbiyâ yapılır.

 Üçüncü on gün içinde ise tevbe-istiğfar, hatm-i enbiyâ ve 7 salât ü selâmdan sonra mümkünse hatm-i istiğfar yapılıp, yâni 1001 defa, “Estağfirullâhe’l-azîm ve etûbü ileyk” denilip, bittikten sonra da 7 veya 70 salâtü selâm okunur ve duâ edilir.

İftara yakın, “Allâhümme yâ vâsia’l-mağfiratiğfirlî”,

İftarda da, “Allâhümme leke sumtü ve bike âmen-tü ve aleyke tevekkeltü ve alâ rızkıke eftartü ve savme ğadin neveytü” veya “Zehebe’z-zameu vebtelleti’l-urû-ku ve sebete’l-ecru inşâAllah” duâları okunur. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)

Ramazân-ı Şerîf'in İlk Akşamı Kılınacak Namaz

Yarın akşam Ramazân-ı şerîf ayının ilk gecesini idrâk edecek, ilk terâvih namazını kılacağız. Şâban’ın son gününü Ramazânın ilk gününe bağlayan bu gece, Ramazân-ı şerîfin ilk akşamı olması itibâriyle, akşamla yatsı arasında iki rek’at teşekkür namazı kılınır. Şöyle niyet eder ve tekbir alır: “Yâ Rabbi, Ramazân-ı şerîf ile müşerref kıldığın için...”, “Allâhü Ekber” denilerek namaza durulur.

Fâtiha’dan sonra birinci rek’atte 1 İnnâ a’taynâ, ikinci rek’atte 1 İhlâs-ı Şerîf okunur.

Namazdan sonra: 70 istiğfâr-ı şerîf, 70 salavât-ı şerîfe (Salât-ı Münciye efdaldir) okuyup, duâ edilir.

(Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
TERÂVÎH NAMAZI NASIL KILINIR?
« Yanıtla #943 : 22 Temmuz 2013, 01:43:31 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Her kim Ramazan ayında inanarak ve sevabını sadece Allâhü Teâlâ’dan bekleyerek teravih namazı kılarsa onun geçmiş günahları bağışlanır.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)




08
Temmuz Pazartesi 2013

Hicrî: 29 Şaban 1434 - Rûmî: 25 Haziran 1429

Kırklareli'nin Bulgar İşgalinden Kurtuluşu (1913)


TERÂVÎH NAMAZI NASIL KILINIR?

Terâvîh namazı, Ramazan ayına mahsûs, yirmi rek’atten ibâret bir sünnet-i müekkededir. Bu namaza Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile dört halîfesi (rıdvânullâhi aleyhim) devâm etmişlerdir. Terâvîhin cemâatle kılınması da, sünnet-i kifâyedir. Mescidlerde terâvîh namazı cemâatle kılındığı hâlde, bir özrü olmaksızın cemâati terk edip bu namazı evinde kılan kimse, fazîleti terk etmiş olur. Bu kimse evinde cemâatle kılsa, cemâat sevâbını alırsa da, mesciddeki cemâatin fazîletine eremez. Çünkü mescidlerin fazîleti daha fazladır.

Terâvîh namazını, her iki rek’atte bir selâm vererek on selâm ile bitirmek daha fazîletlidir. Dört rek’atte bir selâm da verilebilir.

Terâvîh namazı, iki rek’atte bir selâm verilince, akşam namazının iki rek’at sünneti gibi kılınır. Dört rek’atte bir selâm verilince, yatsı namazının dört rek’at sünneti gibi kılınır. Cemâatle kılındığı zaman, cemâat hem terâvîhe, hem de imâma uymaya niyet eder. İmam da kırâati âşikâre (sesli) okur.

Terâvîh namazında imâmın güzel sesli olmasından ve hızlı okumasından ziyâde, okuyuşunun düzgün olmasına itibar edilmelidir.

Bir kimse, imâm yatsı namazını kıldırıp terâvîhe başlamış olduğu sırada mescide gelse, önce yatsı namazını kılar, sonra terâvîh için imâma uyar. Terâvih son bulunca noksan rek’atleri tamamlar. Sonra da vitir namazını kendi başına kılar. Evlâ olan budur. Bununla beraber vitir namazını imam ile beraber kılıp, sonra terâvihi tamamlasa da câiz olur.

Terâvih namazını imam ile kılmayan kimse, vitir namazını imâm ile kılabilir.

İmâm ve cemâat, yatsı namazını cemâatle kılmamış olursa, yalnız terâvîh namazını cemâatle kılamazlar. Çünkü terâvihin cemâatı, farzın cemâatına tâbidir.

Terâvîh -orucun değil- vaktin sünnetidir. Mâzeretinden dolayı oruç tutamayanlar da terâvîhi kılmalıdırlar.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
RAMAZAN AYININ FAZİLETİ
« Yanıtla #944 : 22 Temmuz 2013, 01:46:26 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kullar Ramazan ayında ne (kadar sevâb ve fazîlet) olduğunu bilselerdi şüphesiz ümmetim senenin tamamının Ramazan olmasını isterdi.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ebû Ya’la)




09
Temmuz Salı 2013

Hicrî: 1 Ramazan 1434 - Rûmî: 26 Haziran 1429

Emir Timur'un Bağdat'a Girişi (1401) • Rumeli Hisarı'nın İnşa Edilmesi (1452)

Bugün Ramazan-ı Şerif'in ilk günü. Ramazan-ı Şerif'iniz mübarek olsun.


RAMAZAN AYININ FAZİLETİ

Hicrî ikinci bin (yıl)in müceddidi İmâm-ı Rabbânî Hazretleri (k.s.) buyurdular ki: “…Bilmek gerekir ki Ramazan ayı büyük bir aydır. Bu ayda yapılan namaz, zikir, sadaka ve benzeri bütün nâfile ibâdetler Ramazan ayının dışında yapılan farzlara denktir.

Kim bu ayda bir farzı edâ ederse Ramazan ayının dışında yetmiş farzı edâ etmiş gibi olur.

Kim bu ayda bir oruçluya iftar ettirirse bu, onun günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden âzâd olmasına sebep olur. Oruç tutanın sevabından hiçbir şey eksilmeden, aynı sevab kendisine de verilir.

Kim bu ayda emri altında bulunanların işlerini hafifletirse Allâhü Teâlâ onu bağışlar ve cehennemden âzâd eder.

Resûlullah (s.a.v.) Ramazan ayı geldiği zaman bütün esirleri serbest bırakır, her isteyenin isteğini verirdi.

Kim bu ayda hayırlar ve sâlih ameller işlemeye muvaffak olursa, senenin tamamında hayırlı amel işlemeye muvaffak olur. Bu ayı dağınık bir vaziyette geçiren kimse senenin tamamında dağınık olur. Bu ayı fırsat bilerek mümkün olduğu kadar manen derlenip toparlanmak için gayret göstermek lazımdır.

Allâhü Teâlâ, azabı hak etmiş binlerce kişiyi bu ayın her bir gecesinde cehennemden azâd eder. Bu ayda cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır, şeytanlar zincirlere vurulur, rahmet kapıları açılır.

İftarı acele (ilk vaktinde) yapmak ve sahuru geciktirmek (son vaktinde yapmak) Peygamber Efendimiz’in sünnetlerindendir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu hususa çok dikkat etmiştir. Zîra iftarı acele yapmak ve sahuru geciktirmek oruç tutanın kendi âcizliğini ve ihtiyacını itiraftır ki, kulluk makamına münasip olan budur.

İftarı hurma ile yapmak sünnettir.

Bu ayda teravih kılmak ve Kur’ân-ı Kerîm hatmi yapmak, birçok fayda ve sevab kazandıracak olan sünnet-i müekkedelerdendir.

Allâhü Teâlâ bizleri, Habîbi -aleyhisselâtü ve's-selâm- hürmetine bunları yapmaya muvaffak kılsın.” Âmîn.  (Mektubât-ı İmâm-ı Rabbânî, c. 1/m. 45)