Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1062773 defa)

0 Üye ve 125 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İlk Müslümanların Habeşistan'a Hicreti
« Yanıtla #810 : 27 Şubat 2013, 10:27:53 »


"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim bir müslümanın dünya sıkıntılarından bir sıkıntısını giderirse, Allah da onun kıyâmet sıkıntılarından bir sıkıntısını giderir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)




27
Şubat Çarşamba 2013

Hicrî: 17 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 14 Şubat 1429

Şeyhülislam Yahya Efendi'nin Vefatı (1644) • Rus Çarlığının Çökmesi ve Çar II. Nikola'nın Tahttan İndirilmesi (1917)


İlk Müslümanların Habeşistan'a Hicreti

Müşrikler, Müslümanlara eziyetlerini şiddetlendirince Cafer bin Ebî Tâlib ile bazı Müslümanlar Habeşistan’a hicret ettiler. Kureyşliler onları geri getirmek üzere Amr bin el-Âs ve Umâre bin Velîd’i Necâşî’ye ve eşrafa hediyelerle gönderdiler.
Amr ve Umâre, Necâşî’ye;
“Memleketinize sizin ve bizim dinimiz üzere olmayan kavmimizden bazıları geldi, onları bize teslîm ediniz.” dediler. Meclisteki eşrâf da teslîm etmesini tavsiye ettiler. Necâşî “Ben onları dinleyip ne olduklarını anlamadan size teslîm etmem” dedi. Sonra Hz. Cafer ve diğer Müslümanları huzuruna getirtti.
Hz. Cafer, meclise girdiğinde selâm verdi, fakat orada âdet olduğu üzere secde etmedi.
Necaşi;
“Ey topluluk! Söyleyiniz, niçin benim yanıma kavminizden şunlar gibi girmediniz, Îsâ bin Meryem hakkında ne dersiniz, sizin dininiz nedir?” diye sordu.

Şöyle cevap verdiler:
Dînimiz İslâm’dır. Bunu bize nesebini ve evsâfını pek iyi bildiğimiz içimizden bir zât getirdi. Allâh, bizden öncekilere nasıl resûller gönderdi ise bize de onu gönderdi. O bize, ana babaya iyiliği, doğruluğu, ahde vefâyı, emânetleri edâyı emreder, putlara tapmaktan men eder, sadece bir olan Allâh’a ibâdet etmemizi ve ona ortak koşmamamızı emreder. Biz onu tasdîk ettik, Allâh’ın kelâmını anladık ve bildik ki onun getirdikleri Allâh katındandır. Biz böyle yaptığımızda kavmimiz bize ve sâdık Peygambere düşman oldular, Onu yalanladılar ve öldürmek istediler, bizleri putlarına taptırmak istediler. Biz de dinimiz ve kanımız için sizin yanınıza hicret ettik.
Sizin huzurunuza selâm ile girmemiz ise; Peygamberimiz bildirdi ki cennet ehlinin tahiyyesi selâmdır. Bizlere de karşılaştığımızda böyle yapmamızı emretti.
Hz. Îsâ’ya gelince o sadece Allâh’ın kulu ve resûlü, Meryem’e ilkâ ettiği kelimesi ve ondan bir ruhtur, pek iffetli Meryem’in oğludur.[”
dedi.

Necaşi, Amr’a hediyelerini iâde ettirdi ve “Bunları teslim etmem için bana dağlar ağırlığınca altın verseniz kabûl etmem” dedi, Müslümanlara da emân verdi. Daha sonra kendisi de Müslüman olmuştur. Allah ondan razı olsun.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Yatsı Namazını Geciktirmek Mekruhtur - Örnek Bir Davranış
« Yanıtla #811 : 28 Şubat 2013, 10:55:46 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) yatsıdan önce uyumaktan, yatsıdan sonra da (boş ve faydasız) konuşmaktan hoşlanmazdı.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)




28
Şubat Perşembe 2013

Hicrî: 18 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 15 Şubat 1429

Islahat Fermanı'nın İlanı (1856) • Of ve Çaykara'nın Kurtuluşu (1918)


Yatsı Namazını Geciktirmek Mekruhtur

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri buyurdular:
Yatsı namazını, gecenin yarısından sonraya bırakmak ve bunu yaparken de teheccüd namazına vesile kılmak gerçekten çok büyük yanlıştır.
Zira yatsı namazını bu vakitte kılmak, Hanefî âlimlerine göre (Allah onlardan razı olsun) mekruhtur. Mekruh ile harama yakın olanı, tahrîmen mekruhu kast ettikleri açıktır.
Zira Hanefî âlimleri yatsı namazını gece yarısına kadar kılmayı mübah görmüşler, gece yarısından sonra kılmanın da (tahrimen) mekruh olduğunu söylemişlerdir. Mübâh’ın mukabili olan mekruh da tahrîmen mekruhtur.
Şâfiîlere göre bu vakitte yatsı namazını kılmak asla câiz değildir.
Bunu, teheccüd namazına kalkmak ve bu vakitte manevi zevklerin ve cemiyetin husûlüne vâsıta olması için yapmak gerçekten çok büyük yanlıştır. Bunlar için, sadece vitir namazını bırakmak yeterlidir.
Hatta bu, müstehaptır. Böylece hem vitir namazı müstehab bir vakitte eda edilmiş, hem de teheccüd namazı ve manen uyanık olma maksadı yerine getirilmiş olur… (Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbâni 1/29)


Arşın Gölgesine İlk Girenler

Resûlullâh sallallâhü aleyhi vesellem Efendimiz buyurdular:
“Ey Ashâbım!
Kıyâmet günü Allâhü Teâlâ'nın Arş-ı A’zam’ının gölgesi altında ilk alınacak olanlar kimlerdir, biliyor musunuz?”

Ashâb-ı Kirâm aleyhimü'r-rıdvân Hazretleri:
“Allâh ve Resûlü en iyi bilir” dediler.
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) şöyle beyân buyurdular:
“Onlar kendilerine hak geldiği zaman kabûl ederler, kendilerinden hak sual olunduğu zaman hakikati cömertçe söylerler ve insanlar arasında kendileri için hükmettikleri gibi hüküm verirler.”



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Çoğu sarhoş eden şeyin azını da size yasaklarım.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Nesâî)




01
Mart Cuma 2013

Hicrî: 19 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 16 Şubat 1429

Türk-Afgan Dostluk Anlaşması İmzalandı (1921) • Bosna-Hersek Cumhuriyeti'nin İstiklâli (1992)


Ey Mü'min Erkekler Ve Kadınlar

Allâhü Teâlâ, buyuruyor ki (meâlen):
(Ey Resûl’üm) Mü’min erkeklere söyle: Gözlerini sakınsınlar ve ırzlarını muhâfaza etsinler, bu kendileri için daha temizdir. Muhakkak Allah ne yaparlarsa haberdardır.” (Nûr sûresi, 30. âyet)

"Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini sakınsınlar, ırzlarını muhâfaza etsinler, -zâhir olanı (yâni örtünün dış tarafı ile eli ve yüzünden) başka- ziynetlerini açmasınlar ve baş örtülerini yakalarının üzerine sarkıtsınlar -Ancak, kendi kocalarına yâhud kendi babalarına, kocalarının babalarına yâhud kendi oğullarına, yâhud kendi kardeşlerine, yâhud kendi kardeşlerinin oğullarına, yâhud kızkardeşlerinin oğullarına yâhud kendi kadınlarına yâhud kendi ellerindeki câriyelerine, yâhud erkeklikten kesilmiş hizmetçilerine, yahud henüz kadınların avretlerine muttali' olmayan çocuklar müstesnâ- (ziynetlerini açmasınlar) gizledikleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar.
Hepiniz Allâh’a tevbe edin ki, ey mü'minler, felâh bulabilesiniz (kurtuluşa erebilesiniz)." (Nûr süresi, 31 âyet)



İçki Ve Tütün İnsanlık İçin Büyük Lekedir!

Sarhoş edicilerle keyif vericiler; içki ve tütün, insanlık için iki büyük beladır. İçki cemiyetlerin temelini sarsıp fertlerinin ahlâkî fazilet ve tabiî kuvvetlerini bozar.
İslam dininin kurtarıcı hükümleri ve bilhassa İslam âleminin cihanı süsleyen parlak güneşi olan Kur’ân-ı Azîmüşşan’ın âyetleri, alkollü içkileri katiyen haram etmektedir. Bunların zararı ve kötü tesiri tıbben, ahlâken ve aklen muhakkak olduğu halde Müslümanlar için bunların mübtelası bulunmak büyük hatadır.


Beyit:

Hevâya düşdün ey dil meclis-i takvâya gelmezsin
Gözün aç gâfil olma bir dahi dünyâya gelmezsin.

(Lâ edri)




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hatîcetü'l-Kübrâ Vâlidemiz
« Yanıtla #813 : 04 Mart 2013, 10:53:57 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Hz. Âişe (r.anhâ) buyurmuştur ki:
“Hz. Hadîce’ye gıbta ettiğim kadar hiçbir kadına gıbta etmedim. Zira Rabb’i, Resûlüne Hz. Hadîce’yi cennette bir köşk ile müjdelemesini emir buyurdu.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahih-i Buhârî)




02
Mart Cumartesi 2013

Hicrî: 20 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 17 Şubat 1429

Emir Sultan Hz.lerinin Vefatı (1430) • Rize'nin Kurtuluşu (1918)


Hatîcetü'l-Kübrâ Vâlidemiz

Hatîcetü'l-Kübrâ (r.anhâ) vâlidemizin babası Kureyş’in ileri gelenlerinden Huveylid bin Esed’dir. Annesi ise Fâtıma binti Zâidetü’l-Esmed’dir. Peygamber Efendimiz aleyhisselam henüz yirmibeş yaşında idi. Hazret-i Hatîce de kırk yaşını geçmişti. Pek yüksek bir ruha mâlik, pek şerefli bir hânedâna mensup olan Hz. Hatîce, Peygamber Efendimizin muhterem refikası olmaya her cihetten lâyık idi.

Fahr-i kâinât Efendimiz (s.a.v.) bu hususu en evvel Hz. Hamza’ya söylemişler ve o da Hz. Hatîce'nin pederlerine mürâcaat etmiş sonra Hz. Hatîce’nin hânesinde nikâh meclisinde Ebû Tâlib de hâzır bulunmuşlar idi.

Nebiyy-i Zîşân Efendimiz (s.a.v.), Hz. Hatîce ile evlenmiş, o mübarek validemizi ilk refikası olmak şerefine mazhar buyurmuştur. Resûlullah’ın (s.a.v.) peygamberliğinin onuncu senesi Ebû Tâlib vefât etti. Ondan üç gün sonra Hz. Hadîce (r.anhâ) da dünyâdan göçtü. Bunların vefatları Resûl-i Ekrem Efendimiz'i çok mahzun bırakmıştı.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hz. Hatice’den çok memnun idi. O hayatta iken onun üzerine başkasıyla evlenmemişti. Onun hakkında: “... Bana ondan daha hayırlı bir zevce nasîp olmadı. Beni kimsenin tasdik etmediği bir zamanda o tasdik etti, benden herkes malını esirgerken o mallarını bana cömertçe verdi, benim dünyâda bir dostum vardı, o Hatîce idi.” buyurmuştur.

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) Hz. Mâriye'den doğan İbrahim adındaki muhterem oğlundan başka bütün erkek ve kız evlâdı Hatîcetü'l-Kübrâ Hazretleri'nden dünyâya gelmiştir. Evvelce Kasım adındaki mübarek oğlu doğmuş, sonra da Abdullah adındaki muhterem oğlu ile Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Fâtımâtü’z-Zehrâ adındaki kızları dünyâya gelmiştir. Kasım, İbrahim, Abdullah Hazretleri daha çocuk iken vefat etmişlerdir. Resûl-i Ekrem’den sonra yalnız Hz. Fâtımâ kalmış, o da altı ay geçmeden âhirete irtihâl etmiştir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Din - İlim - Medeniyet
« Yanıtla #814 : 04 Mart 2013, 10:57:06 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Muhakkak şu (şer’î) ilim dîninizdir, onu kimden aldığınıza dikkat ediniz.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)




03
Mart Pazar 2013

Hicrî: 21 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 18 Şubat 1429

Hilafetin Kaldırılması ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun Kabulü (1924) • Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Kuruluşu (1924)


Din - İlim - Medeniyet

Bütün Müslümanların muallimi olan Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), dünyâ ve âhirette kurtuluş sermâyemiz olan dînimizin esaslarını Ashâb-ı Kirâm’ına Mescid-i Nebevî’de öğretirdi. Ashâb-ı Kirâm da Resûlullâh’ın izinden bir adım ayrılmadılar.

İslâm'ın ilk asırlarında ilmin câmi ve mescidlerde öğretilmesi usûlü hicretin dördüncü asrına kadar devâm etti. Üçüncü asırda felsefe ve bazı fen ilimleri, alimlerinin ikâmetgâhlarında; tıp, tıp müesseselerinde ve dînî ilimler de câmilerde okunurdu. Hoca anlatır, talebe yazardı ki buna “imlâ usûlü” denilirdi. İslâmın ilk devirlerindeki kitaplar bu yolla telîf olunmuştur.

Talebeler, ilim nerede ise oraya yolculuk ederek zamanın meşhûr âlimlerinden ilim tahsîl ederlerdi. Bu yüksek âlimler sadece câmilerde ders vermezler; evleri ve nerede bulunsalar orası bir medrese hâlini alıverirdi. Her gün muntazaman dersler verirler; câmiye giderken etraflarında yüzlerce ilim talebesi tahsîle devâm eder; câmide de ders halkalarındaki talebelere ilim öğretirlerdi.

Bazı meşhûr âlimlerin talebesinin talebesi ve onun da talebeleri bulunurdu. Meşhûr tabîb Ebûbekr Râzî'nin üç sınıf talebesi var idi; bir hasta önce birinci kısım talebeye gelir; eğer hastalığı teşhîs edilemez ise ikinci kısma, sonra üçüncü kısma; onlar da teşhîsten âciz kalırsa nihâyet ona üstâd bakardı.

Talebe okuyup tamamladığı dersi yahut kitabı üstâdının huzûrunda okur; o da kitaba “Bu kitab bana … tarafından okunmuştur.” diye kaydederdi.

Binlerce âlim, hakîm, edîb ve fâzılların ilim öğretmek için hayatlarını hiçe saydıkları ve yüzbinlerce talebenin yorulmak, dinlenmek bilmeyen ilim öğrenme gayretleri netîcesinde ilim ve maârif bir şimşek hızıyla en kâmil mertebesine ulaşmış ve milyonlarca kitaplar telîf olunmuş, binlerce kütüphâneler tesîs edilmiştir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İbâdet On Cüzdür, Dokuzu Helâl Kazanmaktır
« Yanıtla #815 : 04 Mart 2013, 11:01:16 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kazancını helâlden temin etmek her Müslüman üzerine farzdır.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberâni, el-Mu’cemu’l-Kebîr)




04
Mart Pazartesi 2013

Hicrî: 22 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 19 Şubat 1429

Sultan Selahaddin Eyyûbî'nin Vefatı (1193) • Abdülmecid Efendi'nin Sürgün Edilişi (1924)


İbâdet On Cüzdür, Dokuzu Helâl Kazanmaktır

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Âfiyet on cüzdür, dokuzu helâlinden kazanmaktır. Biri de diğer şeylerdedir.”

Helâlinden kazanan kimse Allâhü Teâlâ’nın ‘insanlardan istememe’ emrine uyduğundan Allâh katında makbûldur.

• “Muhakkak Allâh, kulunun helâl kazanmak için yorulduğunu görmeyi sever.”

• “Muhakkak cennette yüksek bir derece vardır, ona ancak maişet; geçinme yolunda zahmet çekenler erişir.”

• “Dürüst tüccâr kıyâmet gününde sıddîkler ve şehîdlerle haşrolunur.”

• “Kim dünyada dilenmemek, âilesini geçindirmek, komşusuna iyilik etmek için helâlinden kazanırsa kıyâmet günü Allâhın huzûruna yüzü ayın ondördü gibi nurlu olarak çıkar.”

• “Kişinin yediğinin en helâl olanı kendi kazandığıdır…”

Îsâ aleyhisselâm bir adam gördü, ne ile meşgul olduğunu sordu. Adam ibâdet ettiğini söyledi.

Hazret-i Îsâ: Seni kim besliyor? diye sorunca, “Kardeşim” dedi.

Îsâ aleyhisselâm, “Öyle ise kardeşin senden daha çok ibadet edicidir...” buyurdu.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) bir gün Ashâbı ile oturmakta iken kuvvetli ve çok çalışan bir genç adam gördüler. Oradakiler “Yazık bu adama, bari gençliğini ve kuvvetini Allâh yoluna sarf etseydi” dediler.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.): “Böyle söylemeyiniz.

Eğer kendi için zarûrete düşmemek veya başkalarına yük olmamak niyetiyle çalışıyorsa Hak yolundadır.

Eğer zayıf ana babası ve küçük çocuklarının nafakası için çalışıyorsa yine Hak yolundadır.

Eğer öğünmek ve biriktirmek için çalışıyorsa şeytan yolunda gidiyor.
buyurdu.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İlmihal: Mükelleflerin Fiilleri
« Yanıtla #816 : 05 Mart 2013, 17:50:55 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“İlm(-i hâlini) öğrenmek (erkek-kadın) her Müslüman üzerine farz(-ı ayn)dır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)




05
Mart Salı 2013

Hicrî: 23 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 20 Şubat 1429

Yeşilay'ın Kuruluşu (1920)


İlmihal: Mükelleflerin Fiilleri

Farz ve vâcib ikisi de Cenâb-ı Hak tarafından işlenmesi emrolunan ameldir. Kat’iyyen, yani şüphe götürmez ve te’vîl kabul etmez şekilde emrolunmuş ise farz denir. Eğer öyle kat’î olmayıp da başka mânâya hamlolunabilecek (gelecek) şekilde emrolunmuş ise vâcib denir.

Meselâ beş vakit namaz kılmak farzdır. Kur’ân-ı Kerîm’de beş vakit namazı kılınız diye açıkça emrolunmuştur. Ama Kurban Bayramında kurbân kesmek vâciptir. Kevser Sûresi’nde “...Namaz kıl ve kurban kes.” diye mutlak olarak emrolunmuştur. Bayram namazı kıl ve kurban kes diye açıkça bildirilmediğinden vâcib olur da farz olmaz.

Farzı terk eden Cehennem azâbına lâyık ve inkâr eden kâfir olur. Vâcibi terk eden de Cehennem azâbına müstehak olur. Ama inanmayan kâfir olmaz.

Sünnet, Resûlullah (s.a.v.) Hazretlerinin çoğu zaman işlemiş olduğu şeydir. Terk eden azâba lâyık olmaz, lâkin itâba (azarlamaya) müstehak olur. Ezân okumak, kâmet getirmek ve namazı cemâatle kılmak gibi.

Müstehab, Resûl-i Ekrem'in (s.a.v.) bazen yapıp bazen terk buyurmuş oldukları şeydir. Kuşluk namazı gibi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) müstehab denilen şeyleri sevip işlemiştir. İşlemeyene azâb ve itâb (azarlama) yoktur, lâkin işleyene sevap vardır.

Mübâhın, gerek işlenmesinde, gerek işlenmemesinde sevâb ve günâh yoktur. Oturmak, kalkmak, yürümek gibi.

Haram, Allâhü Teâlâ’nın katiyyen yasakladığı şeydir ki farzın mukâbilidir. Onu işleyen Cehennem azâbına müstehak ve helâl sayan kâfir olur. Zinâ, gıybet, yalan, iftirâ ve insan öldürmek gibi.

Mekruh, iki kısımdır: Biri tahrîmen mekruhtur ki onu işleyen azaba lâyık olur, lâkin inanmayan kâfir olmaz. Eşek eti yemek ve yatsı namazını gece yarısından sonra kılmak gibi.

İkincisi tenzîhen mekruhtur ki işleyen azâba lâyık olmaz, lâkin ahirette azarlanmaya lâyık olur. (C. Paşa İlmihali)

Müfsid, meşrû bir ameli bozup iptal eden şeye denir. Namaz içinde gülmek müfsiddir, namazı ifsâd eder, bozar.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Resûlullah'ın (s.a.v.) Vedâ Hutbesinden
« Yanıtla #817 : 06 Mart 2013, 11:24:50 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“…Eğer ona (Peygambere) itâat ederseniz hidâyete erersiniz. Resûlün üzerindeki ise ancak açık bir tebliğdir.”
(Nûr Sûresi, âyet 54)




06
Mart Çarşamba 2013

Hicrî: 24 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 21 Şubat 1429

Pîrî Reis'in Vefatı (1554) • Türkiye'nin Avrupa Gümrük Birliği'ne Girmesi (1995)


Resûlullah'ın (s.a.v.) Vedâ Hutbesinden

“Ey İnsanlar! Dinleyiniz, anlayınız; biliniz ki, Müslümanlar hep birbirinin kardeşidir. Sizden kimse din kardeşini aldatmasın, ona ihânet etmesin, gıybet etmesin. Hiçbir kimseye kardeşinin malı helâl olmaz, meğer ki gönül rızasıyla vermiş ola. Sakın nefislerinize zulmetmeyiniz!

İnsanlar, İslâm nazarında hep müsavîdir, denktir. Hepsi Hz. Âdem ve Havvâ’dandır, ne arabın aceme (arap olmayana), ne de acemin araba üstünlüğü vardır. Üstünlük ancak takvâ iledir.

Ey İnsanlar! Hanımlarınıza iyi muamelede bulunmanızı tavsiye ederim. Onlar Allâh’ın size emânetidirler. Kadınlarınızın üstünde sizin hakkınız olduğu gibi onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Onlar sizin hukukunuza riâyet etmelidir. Siz de onlara güzel muamele yapmalısınız.

Ey İnsanlar! Ben size lâzım olan dinî hükümleri tebliğ ettim ve size bir şey bıraktım ki, ona sarıldıkça hiçbir vakit dalâlette kalmazsınız; o da Allâh’ın kitabıyla Peygamberi’nin sünnetidir."


“Ey İnsanlar! Kıyâmet gününde 'Muhammed aleyhisselâm size risâletini tebliğ etti mi?' diye sorulur, o vakit siz ne cevap verirsiniz?” diye sordu. Onlar da;

“Evet, tebliğ etti, diye şahâdet ederiz!" dediler. Bunun üzerine üç defa “Şâhit ol Allâh’ım!” dedi.

O gün akşamüstü “el-yevme ekmeltü leküm” âyet-i kerîmesi nazil oldu ki, “...Bugün sizin için dininizi ikmal ettim; kemâle erdirdim ve size din olarak islâm(dinine) razı oldum...” meâlindedir. (Mâide sûresi, âyet 3)

Bu âyet-i kerîme;İslâm dininin en mükemmel ve en son ilâhî din olduğunu gösteriyor, bu din sayesinde müslümanlara en büyük ilâhî nimetlerin tamamıyla ihsan buyurulmuş olduğunu müjdeliyor.  İslâm dininden başka Hakk'ın râzı olduğu, kabul ettiği başka bir din olmadığını da açıkça beyan buyuruyor.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Efendimizin (s.a.v.) Medine'de On Yılı
« Yanıtla #818 : 07 Mart 2013, 11:25:25 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim Medîne-i Münevvere’nin sıkıntılarına sabrederse ben ona kıyâmet günü şefâatçi ve şâhit olurum.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)




07
Mart Perşembe 2013

Hicrî: 25 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 22 Şubat 1429

Artvin, Ardanuç, Borçka, Şavşat ve Kadirli'nin Kurtuluşu (1918)


Efendimizin (s.a.v.) Medine'de On Yılı

1. sene: Allâhü Teâlâ cihâdı farz kıldı, ezan okunmaya başlandı, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hz. Âişe ile evlendi.
2. sene: Kıble Kabe’ye çevrildi; zekât, fitre, oruç, farz, bayram namazı ve kurban vacib kılındı. Hz. Ali, Hz. Fâtıma ile evlendi. Bedir, Buvât, Zi'l-aşîra, Benî Kaynuka' ve Sevîk gazveleri (harbleri) yapıldı.
3. sene: Şarap haram kılındı, Hz. Hasan doğdu, Uhud harbi ve Hamrâü'l-esed gazveleri yapıldı.
4. sene: Benî Nadîr harbi yapıldı, Hz. Hüseyin doğdu, teyemmüm ve seferde (yolculukta) iken namaz kısaltma âyeti nâzil oldu.
5. sene: Hendek, Dûmetü'l-cendel, Benî Mustalık ve Benî Kurayza harbleri yapıldı.
6. sene: Hudeybiye sulhu ve Bîatü'r-rıdvan yapıldı. Benî Lıhyân ve Gâbe harbleri yapıldı.
7. sene: Kaza umresi yapıldı, Hayber harbi yapıldı. Ebû Hüreyre (r.a.) Müslüman oldu, hükümdarlara elçiler gönderildi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) mektuplarını mühürlemek için bir mühür yaptırdı. Ehlî eşeklerin etleri ve Mut'a nikâhı haram kılındı.
8. sene: Mekke-i Mükerreme fetholundu, Beytullâh (Ka'be) putlardan temizlendi, Huneyn ve Tâif harbleri yapıldı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) minber yaptırıp üzerinde hutbe okudu.
9. sene: Tebük harbi oldu. Resûlullah münafıkların yaptığı Mescid-i Dırar’ı yıktırdı.
10. sene: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) veda haccını yaptı, Medine'ye döndü.

On birinci senenin Safer ayının sonlarında hastalandı; humma ve baş ağrısı ârız oldu. En son hutbesinde Hz. Ebû Bekr'in halifeliğine işaret buyurdu. Hz. Ebû Bekr’in kapısı hariç mescide açılan bütün kapıların kapatılmasını emretti. Sonra da Hz. Ebû Bekr’e imamlık yapmasını emrederek açıkça onun halifeliğini bildirdi.

Bu sırada Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) hastalığı daha da şiddetlendi ve nihayet hicretin 11. senesi 12 Rebîulevvel pazartesi günü 63 yaşında Habib Habîbine kavuştu, Çarşamba akşamı defnedildi. Aleyhissalatü vesselam. Allâhü Teâlâ şefâatlerine mazhar kılsın.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Seyyide Nefîse Hazretleri
« Yanıtla #819 : 08 Mart 2013, 11:51:46 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Cennet, anaların ayakları altındadır.”
(Hadîs-i Şerîf, Kuzâî, Müsnedü’ş-Şihab)




08
Mart Cuma 2013

Hicrî: 26 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 23 Şubat 1429

Yıldırım Bayezid Han'ın Vefatı (1403)


Seyyide Nefîse Hazretleri

Mısır’da kabri herkesin ziyaretgâhı olan Seyyide Nefise Hazretleri, Hz. Alî’nin oğlu Hz. Hasan’dan torunu olan Hz. Zeyd’in kızıdır. “Kerîmetü'd-dâreyn (iki âlemin -Dünyâ ve âhiretin- kerîmesi)” ve “Tahîre” lakablarıyla şöhret bulmuştur. 763 tarihinde Mekke-i Mükerreme’de dünyaya gelmiş, Cafer-i Sâdık (k.s.) hazretlerinin oğlu İshâk ile evlenmiş ve Kasım ile Ümmü Gülsûm adında iki çocuğu dünyaya gelmiştir. Sonra kocası ve iki çocuğu ile birlikte Mısır’a gelmiş ve 7 sene sonra H. 208 (m. 824) yılı Ramazan ayında vefat etmiştir.

Nefise hanım güzel ahlâk sahibi zengin bir hanımdı. Hastaların hatırını sorar, fakir hastalara ihsanlarda bulunurdu. Zühd ve salâhı son derece yüksekti; gece ibâdet eder, gündüzleri oruçlu olurdu. Kocası olmadıkça bir şey yemezdi. Ölümüne sebep olan hastalığa Ramazan-ı Şerîfte yakalanmış, oruçlu iken vefat etmiştir. Yanında bulunanlar iftar etmesi için hayli ısrar etmişlerse de kendisi: “Sübhânallâh, 30 senedir Allâhü Teâlâ’dan oruçlu olarak ölmeyi temenni ediyorum. Benim oruç bozmam olacak şey değildir.” demiştir.

Hz. İmam Şafiî, Nefise Hanım’ın zamanında Mısır’da bulunduğu için onu ziyaret ile şereflenmiş; perde arkasından sohbetlerine nail olmuş, hayır duâlarını istemiştir. İmam Şafiî teravih namazlarını ekseriya Nefise Hanım’ın mescidinde kılmıştır.
Zamanın hükümdârının zulmünden kendisine şikâyet edilmesi üzerine Seyyide Nefise, sultâna şöyle bir yazı gönderir:
“Malik oldunuz; isrâf ettiniz.
Kudretli oldunuz; kahır ve zulüm ettiniz.
Nimete nail oldunuz; yoldan çıktınız.
Size verilen nimeti başkalarından kestiniz de sadece kendinize tuttunuz.
Ancak, iyi bilin ki seher okları (yani mazlumların seher vaktindeki ahları) şaşmayıp hedefine isabet eder.”


Bunun üzerine sultan zulmünden tevbe ederek halka adâletle muâmele etmeye başlamıştır.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Peygamberimiz'in (s.a.v.) Açıktan İlk Daveti
« Yanıtla #820 : 09 Mart 2013, 22:46:57 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Rab olarak Allâh’ı, din olarak İslâm’ı ve peygamber olarak da Muhammed’i (s.a.v.) kabûl edip râzı olan îmânın lezzetini tatmıştır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)




09
Mart Cumartesi 2013

Hicrî: 27 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 24 Şubat 1429

Lâleli Câmii'nin İbâdete Açılması (1764) • Çat ve Çayeli'nin Kurtuluşu (1918)


Peygamberimiz'in (s.a.v.) Açıktan İlk Daveti

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) peygamberliğinin üçüncü senesine kadar peygamberliğini gizli tutuyor, az sayıda ashabıyla namaz kılıyor, ibadet ediyordu. Şuarâ sûresi’nin “Habîbim! En yakın hısımlarını, akrabanı ve kabileni (Allâh’ın azabıyla) korkut.” mealindeki 214. âyeti nazil olduğunda Peygamber Efendimiz (s.a.v.) evinden çıktı. Safâ dağına, yüksek bir kayanın üstüne çıkıp;

“Ey Kureyş! Buraya geliniz, toplanınız. Büyük bir iş karşısında bulunuyorsunuz!” diye seslendi.

Ebû Leheb dâhil hepsi gelip Resûlullah'ın (s.a.v.) etrafında toplandılar. Sonra Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

Ey Kureyş cemaati! Bana cevap verir misiniz? Ben size şu dağın eteğinde veya şu vadide düşman süvarisi var, üzerinize baskın edecektir, desem bana inanır mısınız? diye sordu. Onlar:

Evet, inanırız! Çünkü seni hep sadakatli, hep doğru bulduk. Yalan söylediğine hiç şahit olmadık, dediler.

Öyle ise ben size ileride şiddetli bir azab günü bulunduğunu, mücrimlerin o zaman azab edileceklerini haber vermeye ve o azabtan sizi men etmeye memurum.

Ey Kureyşliler! Ben düşmanı görüp de ailesini bundan haberdar ederek onları düşman baskınından esirgemek üzere ailesine koşan ve düşmanın kendisinden önce ailesine yetişip zarar vermesinden korkan ve 'toplanın, dikkat edin,' diye haykırmaya başlayan kimse gibiyim.

Ey Kureyş! Siz uykuya dalar gibi öleceksiniz, uykudan uyanır gibi de dirileceksiniz. Kabirden kalkıp Allâh’ın divanına varmanız, dünyadaki her hareketinizin hesabını vermeniz muhakkaktır. Neticede hayırlarınızın, ibadetlerinizin mükâfatını kötü işlerinizin cezasını ve şiddetli azabını göreceksiniz. İşte o mükâfat ebedî cennettir, ceza da ebedî cehennemdir.

Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) bu davetine sadece Ebû Leheb; bizi bunun için mi buraya çağırdın!, demişti. Ebû Leheb hakkında Tebbet sûresi nâzil olmuş Ebû Leheb’in helâk olduğunu buyurmuştu. Nitekim Ebû Leheb hasta oldu. Bedir’de Müslümanların galibiyetini duyunca da kahrından öldü. 




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kabirlere Dair Âdâb | Mutfağımız: Sebzeli Kuzu Haşlama
« Yanıtla #821 : 10 Mart 2013, 15:35:00 »


"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Sizden hiçbiriniz başına gelen bir musîbetten dolayı sakın ölümü temenni etmesin.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)




10
Mart Pazar 2013

Hicrî: 28 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 25 Şubat 1429

Telefonun Îcâdı (1876) • Ardeşen ve Pazar'ın Kurtuluşu (1918)


Kabirlere Dair Âdâb

Kabirlerin yanında uyumak, çevrelerini kirletmek, yaş otlarını koparmak, ağaçlarını kesmek mekruhtur. Kabristandaki otlar, ağaçlar yaş bulundukça bir nevi hayata sahip demektirler. Bunlar hal lisanıyla Hak Teâlâ’yı tesbih ederler; bu vesile ile orada yatan iman sahiplerinin ilâhî rahmete nail olacakları umulur.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir kabristanda bulunan iki kabir sahibine azab edildiğini görmüşler, mübarek ellerine aldıkları yapraksız yaş bir hurma fidanını ikiye bölüp birini bir kabrin, diğerini diğer kabrin başına dikmişler ve;
“Umulur ki bunlar kuruyuncaya kadar bu kabir sahipleri hakkında azab hafifleyecektir.” diye buyurmuşlardır.

Kabirlerin üzerine ağaç dikmek sünnettir. Ağaçların sıhhî bakımdan faydaları da malumdur.
Kabirlerin üzerine birkaç parça gül, reyhan gibi yaş çiçekler de konulabilir. Fakat bu hususta israf edilmemesi, beyhude yere solup gidecek çiçeklere birçok paralar verilmesi doğru değildir. Bilhassa başka milletleri taklit için olursa caiz olmaz.


Mutfağımız: Sebzeli Kuzu Haşlama

Malzemeler: İncik eti veya incik ayarında kıyılmış kuzu eti yarım kg.

Kuru soğan 1 adet,

Patates, sivri biber ve havuç 2’şer adet,

Un 1 tatlı kaşığı, sarımsak, sıvı yağ, karabiber, tuz.

Yapılışı: Hazırlanmış et, tencerede üstünü aşıncaya kadar suyla kaynatılır, kefi-köpüğü alınarak pişirilir, tuz ilave edilip fırın tepsisine döşenir.
Hazırlanmış soğan, havuç, patates ve sivri biber etin üzerine yerleştirilir. Sos için tencerede yağ ve un kavrulup süzülmüş et suyu ilave edilir; tepsideki malzemelerin üzerine dökülür ve fırında pişirilir.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Dünya, içerisinde âhiret azığını hazırlayıp Rabb’ini râzı eden kimse için ne güzel bir ev, âhiretinden uzaklaşıp Rabb’inin rızasından mahrum kalan kimse için de ne kötü bir evdir.”
(Hadîs-i Şerîf, Hâkim, el-Müstedrek)




11
Mart Pazartesi 2013

Hicrî: 29 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 26 Şubat 1429

Karlıova, Fındıklı ve Ilıca'nın Kurtuluşu (1918)


Dünya Sevgisinin Akibeti: Az Tamah Çok Ziyan

Hz. İsa, bir adam ile birlikte bir nehir kenarına geldiler, yemek için oturdular. Yanlarında üç parça ekmek vardı. Birini Hz. Îsâ, diğerini adam yedi. Hz. İsa su içmek için nehir kenarına gidip geldiğinde kalan ekmeği göremedi. Ekmeğe ne olduğunu sorunca, adam -bilmiyorum- dedi.

Yollarına devam ettiler. Hz. Îsâ'dan iki mucize zuhur etti. Her seferinde adama “Sana bu mûcizeleri gösteren Allah için -ekmeğe ne oldu-” diye sordu, o da bilmiyorum dedi.

Sonra bir düzlüğe geldiler. Hz. Îsâ biraz kum ve toprak alıp “Allâh’ın izniyle altın ol” dediği gibi altın oldu. Altını üçe taksim etti ve: Biri senin, biri benim ve diğeri de ekmeği alanındır, deyince, onu da ben aldım, dedi. Hz. Îsâ altının hepsini yalan söyleyen adama bırakıp ondan ayrıldı.

Bu sırada iki kişi gelerek altını gördüler, almak istediler. Adam, onlardan emin olmak için, gelin bunu üçe taksim edelim, dedi, razı oldular. Sonra içlerinden birini yiyecek almak için şehre gönderdiler. Şehre giden adam altına tama’ edip aldığı yiyeceğe zehir karıştırdı. Kalanlar da altın için geleni tuzağa düşürüp öldürdüler, sonra getirdiği yemeği yediler, öldüler. Altın meydanda, o üç ölü de etrafında kaldı.

Bir vakit sonra Hz. İsa oradan geçerken yanındakilere olanları bildirip: “İşte dünya böyledir, ehline böyle yapar, ondan sakınınız.” buyurdu.


Mutfağımız: Fırında Patates

Patatesi kızartmak yerine daha lezzetli ve sağlıklı olması için fırında pişirebilirsiniz: Düz dilimler halinde doğranılan patatesler; zeytinyağı, nane, kekik, kırmızı pul biber ve tuz ilave edilip karıştırıldıktan sonra üzeri kızarana dek pişirilir.


İsimlerimiz: Erkek: Selman, Kız: Selmâ



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim mescidden (insanlara) eziyet veren şeyi çıkarırsa, Allâhü Teâlâ, onun için cennette bir köşk inşâ eder.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)




12
Mart Salı 2013

Hicrî: 30 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 27 Şubat 1429

Erzurum ve Arhavi'nin Kurtuluşu (1918) • İstiklâl Marşı'nın TBMM'de Kabulü (1921)


Peygamber Efendimiz'in Veda Hutbesinden

Peygamber-i Âlî-şân Efendimizin vedâ haccında Mina mevkiinde okuduğu hutbesinden:

“Ey İnsanlar! Her birinizin canı, malı diğerine haramdır. (Yani bunlara haksız yere tecavüz olunamaz). Kıyâmet gününde Rabb’inizin huzuruna çıkacaksınız. O da amellerinizden soracak ve amellerinize göre karşılığını verecektir. Sakın benden sonra gayr-i müslimler gibi ayrılarak birbirinizin boynunu vurmayınız!

Ey cemâat! Haccın menâsikini, âdâb ve erkânını benden öğreniniz! Bilmem amma, belki bundan sonra benimle bir daha burada buluşamazsınız!”


Fahr-i Kâinat aleyhisselâm Efendimiz bu son haccını Mekke-i Mükerreme'de on gün içinde bitirdi, oradaki Müslümanlar ile vedalaştı. Medîne-i Münevvere'ye avdet buyurdu. Bu cihetle bu hacca Vedâ Haccı denilmiştir.


Cemâziye'l-Evvel

Yarın idrâk edeceğimiz cemâziye’l-evvel ayı, kamerî ayların beşincisidir. Bu ayda mutad evrâd ve ezkâra devâm etmelidir.
(Duâ ve İbâdetler, Fazîlet Neşriyat)


Cemâziyelevvel Ayı İctima'ı, Ru'yet Ve Başlangıcı

Hicrî Kamerî 1434 yılı Cemâziyelevvel ayı ictima‘ı dün (11 Mart Pazartesi) Türkiye saati ile 21.52’de idi.
Ru’yet yani hilâlin çıplak gözle görülmesi, ise bugün (12 Mart Salı) Türkiye saati ile 11.26’da.
Hilâl’in görüldüğü yerler: Filipinlerin kuzey sahilleri, Tayvan, Asya kıtasının orta ve doğu kesimi ve Avrupa kıtaları.
Hilal; Türkiye, Almanya, Avusturya, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarımadasından da görülebilecektir.
Hilâlin görüldüğü günü takip eden 13 Mart Çarşamba günü de Cemâziyelevvel ayının 1’i olmaktadır.


İsimlerimiz: Erkek: İbrâhîm, Kız: Hacer



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Bedir Gazvesi
« Yanıtla #824 : 13 Mart 2013, 11:39:54 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Bedir günü
“İşte şu; atının başını ve gemini tutmuş, harb silâhı (ve zırhı) üzerinde (hücuma hazır bir halde) Cebrâil’dir.” buyurmuşlar.
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)




13
Mart Çarşamba 2013

Hicrî: 1 Cemâziyelevvel 1434 - Rûmî: 28 Şubat 1429

Bedir Gazâsı (624) • Selânik'in Fethi (1430) • Rûmî Takvimin Kullanılmaya Başlanması (1840) • Hopa ve Pasinler'in Kurtuluşu (1918)


Bedir Gazvesi

Bedir gazvesi Peygamberimizin hicretinin ikinci senesi Ramazân-ı Şerif’inde olmuştur.

Peygamber-i Zîşân Efendimiz (s.a.v.), Mekkelilerin Şam'dan gelen bir ticâret kafilesini elde etmek üzere üç yüz beş zât ile Medîne-i Münevvere’den çıkmıştı. Kafile bunu haber alıp başka bir yoldan savuşup gitmiş, vaziyet hakkında Mekkelilere haber göndermişti. Mekkeliler dokuz yüz elli kişilik bir ordu ile kafileyi kurtarmaya koştular. Kafilenin savuşup kurtulmuş olduğunu haber aldıkları halde, sırf Ebû Cehil’in teşvik etmesiyle geri dönmediler, Bedir'e kadar geldiler. Müslümanlar ile savaşmak istiyorlardı.

Peygamber Efendimiz düşmanın bu hareketini haber aldı. Ashâb-ı kirâmıyla müşavere etti: “Yâ ResûllAllah!. Biz sana tâbiiz, sen ne tarafa yürür isen biz de seninle beraberiz, denizlere atılacak olsan biz de beraber atılırız.” dediler. Resul-i Ekrem'e olan bağlılıklarını isbât ettiler. Artık İslâm kuvveti Bedir’e doğru yürüdü, Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) mübarek elleriyle “Burası Kureyş’ten filanın, şurası da falanın ve falanın öldürüleceği yerdir!” diyerek işaret buyurdu, sonra da hep buyurdukları gibi oldu.

Savaş başlamıştı. Nebiyy-i Zîşân Efendimiz (s.a.v.)  “Yâ Rabbi! İslâm’a nusret et! Eğer bugün bu İslâm cemâatini helak edersen yeryüzünde sana ibâdet edecek kimseler kalmayacaktır!” diye dua etti. Nihayet, düşman ordusu fena halde bozuldu. Hâin Ebû Cehil iki genç İslâm mücâhidi tarafından öldürüldü. Düşmandan yetmiş kişi öldürülmüş, yetmiş kadar da esir alınmış idi. Müslümanlar ise ondört şehid vermişlerdi.

Bedir gazvesinde hazır bulunan ashâb-ı kiram ile mazeretlerinden dolayı hazır bulunmayan sekiz zâta ashâb-ı Bedir denir, ki tamamı üç yüz on üç zâttır. Bunların mertebeleri ashâb-ı güzîn arasında pek yüksektir. Allah Teâlâ Hazretleri cümlesinden razı olsun!