Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1062767 defa)

0 Üye ve 120 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazret-i Ali'nin (r.a.) Hesâbı
« Yanıtla #795 : 12 Şubat 2013, 10:32:14 »


"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ben ilmin şehriyim, Ali de kapısıdır.”
(Hadîs-i Şerîf, Hâkim, el-Müstedrek)




12
Şubat Salı 2013

Hicrî: 2 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 30 Kânûn-ı Sânî 1429

San'a'nın Fethi (1546) • Kahraman Maraş'ın Kurtuluşu (1920)


Hazret-i Ali'nin (r.a.) Hesâbı

İki arkadaş oturmuş yemek yiyordu. Birisinin beş, diğerinin üç ekmeği vardı. Oradan geçen başka birini de yemeğe çağırdılar. Üç kişi sekiz ekmeği berâber yedikten sonra, üçüncü adam, her ikisinin ekmeklerinden yediğinin bedeli olarak sekiz dirhem verdi. İki arkadaş parayı paylaşamadılar. Beş ekmeğin sâhibi:

– Benim beş ekmeğim vardı. Beş dirhem benimdir. Senin üç ekmeğin vardı, hakkın üç dirhemdir, dedi.

Üç ekmeğin sâhibi ise hakkım paranın yarısı olan dört dirhemdir, diyordu.

Hz. Ali’ye mürâcaat ettiler. Hz. Ali, üç ekmek sâhibine “Arkadaşının sana verdiği miktara râzı ol, üç dirhemi al. Çünkü senin için daha iyidir.” dedi. Adam:

– Hayır, haktan başka bir şeye râzı olmam deyince, Hazret-i Ali (r.a.):

– Senin hakkın sekiz dirhemden sadece biridir. Başka hissen yoktur, dedi. Nasıl olduğunu sorunca, şöyle cevap verdi:

Sekiz ekmeğin her biri üçer parçaya bölünürse, yirmi dört parça olur. Üç kişi hepsini yemişsiniz. Hanginizin fazla yediğini bilmediğiniz için, eşit olarak yediğiniz kabul edilir. Öyle ise her biriniz yirmi dört parça ekmekten sekizini yediniz. Senin üç ekmeğinin her birini üç parçaya ayırınca, 3x3 = 9 eder. Sekiz parçasını sen yedin. Ekmeğinden sadece bir parçayı müsâfir yemiş. Arkadaşının beş ekmeği de aynı hesabla üçer eşit parçaya bölünse on beş parça eder. Kendisinin toplam yirmi dört parçadan sekizini yediğini farz edip bunu kendi payından çıkarırsak, geriye 15 - 8 = 7 parça kalır ki, bunu da müsâfir yemiştir. Bu hesaba göre misafir senin hissenden bir parça ekmek yemiştir. Her ikinize verdiği sekiz dirhemden bir dirhemi hakkına düşer. Arkadaşının payından 7 parça yediğine göre, 8 dirhemin yedisi ona düşer, buyurdu. Bunun üzerine adam:

– Peki, şimdi râzı oldum, dedi.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Nezafet Îmandandır"
« Yanıtla #796 : 13 Şubat 2013, 10:12:22 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Bevil (idrar sıçramasın)dan sakınınız. Zîrâ kabir azâbının çoğu ondandır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Dârekutnî)




13
Şubat Çarşamba 2013

Hicrî: 3 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 31 Kânûn-ı Sânî 1429

Erzincan ve Görele'nin Kurtuluşu (1918) • Kuzey Kıbrıs Türk Federe Cumhuriyeti'nin Kuruluşu (1975)


"Nezafet Îmandandır"

İslâm dîni temizliğe çok ehemmiyet vermiştir. Temizlik bir kısım ibadetlerin şartıdır, anahtarıdır. Temizlik bulunmadıkça bu ibadetler yerine getirilemez, temizlik bulunmadıkça insan, Hak Teâlâ’nın manevi huzuruna giremez. Nitekim hadîs-i şerîflerde: “Nezâfet imandandır.” “Namazın anahtarı temizliktir.” buyurulmuştur.

Vücûdumuza bir pislik bulaşırsa onu yıkamadan namaz sahîh olmaz. İnsanlar kabirlerinde en önce temizlikten sorulurlar. Binâenaleyh küçük veya büyük abdestten sonra bunların çıkmış olduğu yerleri tamamen temizlemek gerekir ki, buna “istincâ” denir. Bu temizleme su ile yapılır.

İstincâ'da temizliğe fazla dikkat edip idrar ve benzeri pislik eseri bırakmamağa “istinkâ” denir. İstincâ’dan sonra ayağa kalkmadan temiz bir bez veya benzeri ile ve sol el ile kurulanmalı; temizlik için kullanılan suyun kalıntılarını gidermeğe çalışmalıdır.

Erkekler idrar yaptıktan sonra, idrar sızıntısının kesilmesini beklemelidir ki, buna “istibrâ” denir. İstibrâ her insana göre değişebilir. Bekleyerek, biraz yürüyerek, ayakları hareket ettirerek veya öksürerek yapılır. İdrarın kesildiğine kâni olunca, istincâ yapılır, su ile yıkanır.

Bir hadîs-i şerîfte “İdrar (sıçramasın)dan çok korununuz; çünkü kabir azabının çoğu ondandır.” buyuruldu.

Kadınlarda istibrâ yoktur.

Helâya girmenin bazı âdâbı vardır: Helâya sol ayakla girmek ve girmeden evvel “Eûzü billâhi mine’l-hubusi ve’l-habâis” duâsını okumak, sağ ayakla çıkmak ve çıkınca “Elhamdülillâhillezî ezhebe anne'l-ezâ ve âfânî min zâlik” duâsını okumak âdabdandır.

Helâda kıbleye karşı veyâhut kıbleye arka vererek bulunmak ve dışarıda ise rüzgâra karşı, oturulacak yerlere, yol üzerine, mescit civarına, mezarlığa, durgun ve akar sulara, ırmak kenarlarına abdest bozmak da mekruhtur.

Bir özür olmadıkça idrarı ayakta yapmak da mekruhtur.

Helâda iken konuşmamalı, din veya âhiret işleri düşünmemeli, avret yerine ve pisliklere bakmamalı, helâya tükürmemelidir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Çocuk Terbiyesi
« Yanıtla #797 : 14 Şubat 2013, 11:25:43 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Çocuklarınızı üç hasletle terbiye ediniz, yetiştiriniz. Peygamberinizi sevmek, onun Ehl-i beytini sevmek ve Kur'ân-ı Kerîm okumak. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm’i öğrenen, öğreten ve amel edenler hiçbir gölgenin bulunmadığı günde peygamberleri ve güzîde kullarıyla berâber Allah'ın gölgesindedirler.”
(Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, el-Camiu’s-Sağir)




14
Şubat Perşembe 2013

Hicrî: 4 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 01 Şubat 1429

Vakfıkebir ve Beşikdüzü'nün Kurtuluşu (1918) • Yeni Balkan Paktı'nın Ankara'da İmzalanması (1953)


Çocuk Terbiyesi

Çocuk Allâh’ın bir emânetidir. Çocuğu cehennem ateşinden korumak; terbiye etmek, güzel ahlâk öğretmek, kötü arkadaştan esirgemek sûretiyle olur.

Çocuğun annesi sâliha, güzel ahlâklı ve helâl yemeğe dikkat eden olmalıdır. Çünkü kötü ahlâk anne sütünden geçer. Harâm yiyenin sütü murdar olduğundan çocuğun vücudu onunla beslenirse eserleri ergenlikten sonra meydana çıkar.

Çocuk konuşmaya başlayacağı sırada ilk sözünün “Allâh” kelimesi olmasına çalışmalıdır.

Bazı şeylerden utanmaya başlayınca fenâ olan her şeyden sakındırmalıdır.

Çocuğu nâz ve nimet içinde büyümeğe ve güzel elbise giymeğe alıştırmamalıdır ki bilâhare onlardan mahrûm kalırsa tahammül edemez. Ömrünü yiyecek ve giyecek peşinde geçirir.

Çocuğa yemek âdâbını göstermeli;  sağ eliyle yemesini, bismillâh diye başlamasını, yemekte acele etmemesini, ekmeği ufak koparmasını, başkalarının lokmasına bakmamasını, kendi önünden yemesini, bir lokmayı yutmayınca diğerine el uzatmamasını, elini ve üstünü kirletmemesini öğretmelidir. Dâimâ iyi yemeğe alışmaması için bazan eline yavan ekmek vermeli ve çok yemeği çirkin göstermelidir. Çok yiyenleri ve terbiyesiz çocukları onun yanında kötülemeli, edebli olanları övmelidir. Bütün fenalıklar kötü arkadaştan meydana gelir. Arsız, hayâsız, hayırsız, yalancı olmaması için kötü arkadaştan muhâfaza etmelidir.

Okuma çağına gelince Kurân-ı Kerîm ve Ashâb-ı Kirâm’ın ve salihlerin hayat ve ahlâklarını öğretmelidir.

Çocuk iyi bir şey yaptığı ve kendisinde güzel bir huy görüldüğünde medhedilmeli, hoşuna gidecek bir şeyle hatırı hoş tutulmalı herkesin yanında övülmelidir.

Hata eder veya bir şeyi gizlemek istediği görülürse bir iki defa görmemezliğe gelmelidir. Çünkü çok azarlanan bir çocuk nihâyet azardan almaz olur, gizlice yaptıklarını alenen yapmağa cüret eder. Hatasını tekrar tekrar işlerse sakın bu yaptığını kimse duymasın, sonra herkese rezil olursun, kimsenin yanında itibarın kalmaz, denilerek korkutmalıdır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Allah İçin Sevmek Nedir? | Çocuk Terbiyesi
« Yanıtla #798 : 15 Şubat 2013, 10:36:15 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim Allâh’a ve âhiret gününe îmân ediyorsa ya hâyır(lı; şeyler) söylesin veya sussun.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)




15
Şubat Cuma 2013

Hicrî: 5 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 02 Şubat 1429

Gümüşhane ve Maçka'nın Kurtuluşu (1918) • İzmir Eski Eserler Müzesi'nin Açılışı (1927) • Rodos ve 12 Adalar'ın Yunanistan'a Terki (1947)


Allah İçin Sevmek Nedir?

Bir kimsenin sevdiği şey dünyâ için değil de âhirete âit bir husûs için olursa bu Allâh için sevmektendir.

Bir kimse Allâh rızâsı için ve âhirette de Allâh’a râzı olduğu halde kavuşmak için samimi olarak her ne işlerse Allâh rızâsı için sevmiş olur. Fakat çok kimsenin kalbinde Allâh’ın ve dünyanın sevgisi birleşir. Bu da kabûle şayandır. Zira insanın tabiatı dünyadaki şeylerden hoşlanır.

Peygamberlerin (aleyhimüsselam) emrettikleri duâ dünyâ ve âhiret arasını birleştirir. Onların sözlerinden birisi “Rabbenâ âtinâ fiddünyâ haseneten ve fi'l-âhireti haseneten…; Ey Rabbimiz, bizlere dünyada hasene ve âhirette hasene ver.”dir. Îsâ aleyhisselâm “Yâ Rabbi, düşmanımı benim sebebimle sevindirme, dostumu benim sebebimle kederlendirme. Dünya bana zarar vermesin ve benim en büyük gâyem olmasın.” Resûlullâh Efendimiz de “Allâh’ım bana dünyâ ve âhiret belâsından âfiyet ver.” diye duâ etmişlerdir.

Netice olarak Âhirette saâdete kavuşmayı sevmek Allâh’ı sevmeye mâni olmadığı gibi dünyâda sıhhat ve selâmeti sevmek de Allâh sevgisine aykırı değildir.


Çocuk Terbiyesi

Bir baba evlâdına karşı dâimâ babalık vakarını muhâfaza etmeli, annesi de çocuğu babasıyla korkutmalıdır.

Herkese tevazu ile muamele etmesini ve “istemek dilencilerin âdetidir.” diye aynı yaştakilerden bir şey istememesini çocuğuna öğretmeli ve kimsenin yanında tükürüp sümkürmemesini, çok konuşmamasını, sorulmayınca söze atılmamasını, kendinden büyük olanlara hürmet etmesini ve yürürken büyüklerin önlerine geçmemesini öğretmelidir.

Bir çocuk yedi yaşına girince onu yumuşaklıkla abdest ve namaza alıştırmalıdır ki, çocuk on yaşına geldiği zaman dînî amellerini noksansız yapabilsin.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Bildiği ile Amel Etmek | Mühür
« Yanıtla #799 : 16 Şubat 2013, 12:28:44 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

"Her kim bildiği ile amel ederse, Allâhü Teâlâ ona bilmediği şeyleri bildirir, öğretir."
(Hadîs-i Şerîf, İthâfü's-Sâde)




16
Şubat Cumartesi 2013

Hicrî: 6 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 03 Şubat 1429

Tatvan'ın Kurtuluşu (1918) • Naylonun ABD'de İlk Defa Olarak İmâli (1937)


Bildiği ile Amel Etmek

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:

“Öyle bir zamanda bulunuyorsunuz ki, sizden biriniz bildiğinin onda dokuzu ile amel edip birini terk ederse helâk olur. Öyle bir zaman gelecek ki, o zaman bildiğinin yalnız onda biriyle amel eden kurtulacaktır. Çünkü o zaman, amel edenler çok azalacaktır.”


Mühür

Mühür farsçadır, Türkçesi “damga”, Arapçası “hâtemdir.” Çok eski tarihlerden itibaren kullanılan mühür, bir madenden veya taştan yapılır ve imzâ yerine kullanılırdı. Mührün en mühim faydası emniyettir.

Mühür kazıyan “hakkâk” en iyi hattâtlardan ders alır ve usta bir hakkâk yanında en az yedi sene çıraklık eder, birkaç sene kalfalıktan sonra “peştamal kuşanarak” usta olurdu.

Mühür üzerinde sâhibinin alâmeti olacak ismi yahut sâhibin tercihine göre münâsib bir tâbîr, bir duâ kelimesi bulunurdu. Mühürler ıstampanın kullanılmadığı devirde mum isine tutulduktan veya serçe parmağa mürekkeb sürüldükten sonra kâğıdı biraz yalayıp ıslatarak istenilen yere kuvvetlice bastırılmak sûretiyle yapılırdı. Bazan de kırmızı renkteki mum eritilerek kâğıda damlatılır ve soğumadan biraz ıslatılmış mühür muma bastırılırdı.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) sağ elinin yüzük parmağında taşıdığı ve üzerinde “Muhammedün Resûlüllâh” yazan yüzüğünü mühür olarak kullanırdı. Bu yüzüğü Hz. Ebûbekr, Hz. Ömer ve Hz. Osman hilâfet mührü olarak kullandılar. Bu yüzük Hz. Osman’ın (r.a.) halifeliği devrinde Eris kuyusuna düşdü ve kayboldu.

Osmanlı sultanları zümrüd üzerine hakkedilmiş, yüzük şeklinde mühürler taşırlardı. Saltanat başka bir pâdişâha intikâl ettiği vakit eski sultânın mührü saray hazînesine konulurdu. Sultânlardan hakkâk olanlar da vardı. Sultân Birinci Mahmûd Han kazıdığı mühürleri sattırır gelirini fakirlere verdirirdi.  



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kıyâmet günü cehennem mü’mine şöyle diyecek: Geç yâ mü’min! Senin nûrun alevimi söndürüyor.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu'cemü'l-Kebîr)




17
Şubat Pazar 2013

Hicrî: 7 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 04 Şubat 1429

Şeyh Şamil (rh)'in Medine'de Vefatı (1871) • Tonya, Akçaabat ve Tercan'ın Kurtuluşu (1918) • Medenî Kanun'un TBMM'de Kabul Edilmesi (1926)


Hastalık Günahlara Keffarettir

Hz. Ali (r.a.) bir seferden Kûfe'ye dönerken bir evin gölgesinde yatan hasta bir kimse görüp selâmdan sonra:
“Senin yüzünün rengi değişmiş, acaba hastalıktan mı?” dedi.
Adam:
“Evet, hastayım” diye cevap verince Hz. Ali (k.v.):
“Başına gelen bu hastalıktan sevap umar mısın?” dedi.
Adam:
“Evet” deyince Hz. Ali şöyle buyurdu:
O halde Rabb’inin sana rahmet edeceğini ve günahını affedeceğini sana müjdelerim. Allah bu hastalığından, inlemelerinden dolayı günahlarını affetsin. Hastalığın görünüşte bir kazancı yoktur. Fakat bu hastalıklar kulda hiçbir günah da bırakmaz, hepsini siler. Ecir ve sevap ancak insanın diliyle söylediği, eliyle ve ayağıyla yaptığındadır. Muhakkak Allâhü Teâlâ kullarından nice âlimleri samimi niyetleri ve salih amelleri sebebiyle cennetine koyar.”  


Sağlık:...Bel Sağlığınız İçin Dikkat Ediniz!

• Ağır bir yükü kaldırmayın, çekerek veya iterek tek başınıza götürmeyin.
• Hafif olsa da yerdeki bir cismi çömelerek alın, belden eğilerek bir şey almayın. Yükün ağırlığını belinize değil, bacaklarınıza verin.
• Bir eşyayı iki kişi taşıyorsanız, birbirinize haber vermeksizin bırakmayın.
• Yük taşırken belinizle değil, vücudunuzun tamamı ile dönün.
• Sandalye veya koltukta otururken eğilerek yerden bir şey almayın.
• Boyunuzdan yüksek yerlerden bir şey alacağınız zaman önce ayağınızın altına bir şey koyup hizasına geldikten sonra alın.
• Masa başında uzun müddet bel desteği olmaksızın çalışmayın.

Ayrıca düzenli egzersiz ve ortopedik yatak faydalıdır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İlk Müslümanların Çektikleri Eziyetler | Beyit
« Yanıtla #801 : 18 Şubat 2013, 10:24:06 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Allah korkusundan ağlayan kimse, sağılan süt memeye dönmedikçe cehenneme girmez. Allah yolunda (iken bulaşan) hiçbir toz ile cehennemin dumanı bir araya gelmez."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




18
Şubat Pazartesi 2013

Hicrî: 8 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 05 Şubat 1429

Fatih Sultan Mehmed Han'ın Tahta Çıkışı (1451) • Türkiye'nin NATO'ya Girmesi (1952)


İlk Müslümanların Çektikleri Eziyetler

Resûl-i Ekrem Efendimiz’i (s.a.v.) tasdik edip İslâm dinini kabul eden ashâb-ı kiramdan birçokları bu uğurda pek çok eziyetler çekmiş, birçok maddî mahrumiyetlere katlanmış, dinleri uğrunda mallarını, canlarını fedadan çekinmemişlerdi. Hattâ, bizzat Resûlullah aleyhisselam dahi birçok eziyetlere mâruz kalmış, hiçbir peygamberin görmediği ezâ ve cefâya uğramış; bunlara sabr ile, metanet ile katlanmış, yüksek peygamberlik vazifesini harikulade bir azim ile ve hakkıyla îfaya muvaffak olmuştur.

Kölelerden ilk evvel müslüman olan Bilâl-i Habeşî müslüman olunca görmediği eziyet kalmamıştır. Müşrikler, bu muhterem zâtın boynuna ip takmışlar; onu çocukların ellerine vererek sokaklarda, kızgın kumların üzerinde dolaştırmışlar, kendisini bayıltıncaya kadar dövmeye devam etmişlerdi; fakat, Hz. Bilâl bu eziyetlere katlanıyor “Allah birdir, Allah bir!” diye dininde sebat ediyordu.

Kendisini nihayet Hz. Ebûbekir Hazretleri satın alarak âzât etmiştir. Dinindeki bu sebat ve metanetin mükâfatıdır ki, onun mübarek ismi asırlardan beri bütün ümmet tarafından bir hürmetle yâd olunup durmaktadır. Radıyallâhu teâlâ anhüm.

İslâmiyet’i kabul eden zâtlardan bir kısmı da gördükleri eziyet yüzünden vatanlarını terkederek Habeşistan’a hicrete mecbur kalmışlardı. Bunlardan, evvelâ on bir erkek ile dört kadın, sonra da seksen iki erkek ile yirmi kadın hicret etmiştir. Peygamberimiz’in muhterem kerîmeleri Hazret-i Rukiyye ile kocası Hazret-i Osman da bu ilk hicret edenlerdendir.

Habeşistan hükümdarı Necâşî bu muhacirlere çok hürmet etmiş, yer göstermiş, sonra kendisi de İslâmiyet'i kabul etmişti.


Beyit:

Baş eğmeziz edânîye dünyâ-yı dûn içün
Allâh’adır tevekkülümüz i'timâdımız.
(Bâkî)
Yani: Biz Allâh’a tevekkül ve itimad ederiz. Sefil dünya için sefillere baş eğmeyiz.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Samîmî tevbe nasıl olur?
« Yanıtla #802 : 19 Şubat 2013, 10:55:03 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Akıllı, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışan kişidir."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




19
Şubat Salı 2013

Hicrî: 9 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 06 Şubat 1429

İbrahim bin Edhem Hz.'nin Vefatı (779) • Emir Timur'un Vefatı (1405) • Erzincan/Çayırlı'nın Kurtuluşu (1918)


Samîmî tevbe nasıl olur?

Bir kişi İbrahim Edhem Hazretlerine: ‘Ben kendime çok zulmettim. Bana nasihatte bulun.’ dedi.

İbrahim Edhem Hazretleri;

“Sana altı şey öğreteceğim. Eğer bunları kabul edersen, bundan sonra sana zarar verecek bir şey işlemezsin.” dedi:

“Allâhü Teâlâ’ya isyan edeceğin zaman onun mülkünden çık.” Adam, 'bu nasıl mümkün olur. Doğudan batıya, güneyden kuzeye, yerin altından arşın üstüne kadar hep Allâhü Teâlâ’nın mülküdür. Ben onun mülkünden çıkıp nereye gidebilirim,' deyince “Hem onun mülkünde duracaksın hem de ona âsî mi olacaksın!” buyurdu.

“Günah işleyeceğin zaman Allâhü Teâlâ’dan rızık isteme.” Adam, ‘Bu nasıl olabilir? Zira bütün âlemdeki canlılar onun rızkını yerler. Onun ihsanından faydalanırlar,’ deyince “Hem onun rızkından yiyeceksin hem de günah mı işleyeceksin!” buyurdu.

“Ona isyan edeceğin zaman Allâhü Teâlâ’nın seni göremeyeceği bir yer bul.” Adam, ‘Nasıl olur? Yeryüzünde ve gökyüzünde ona gizli hiçbir şey yoktur. O, en gizli sesleri ve kalplerde gizli şeyleri bilir. Hatta karanlık gecede kara taşın üstündeki kara karıncayı görür.' deyince “Hem onun mülkünde yaşayacaksın, onun nimetlerinden yiyeceksin hem de onun huzurunda günah mı işleyeceksin!” buyurdu.

“Azrâil (a.s.), ruhunu almağa geldiği zaman tevbe etmek için, izin iste.” Adam, ‘Bunu nasıl kabul eder?’ deyince “Tevbe etmek için Azrail’i (a.s.) bir an bile bekletmeğe gücün yetmiyorsa, gelmeden ve zorda kalmadan önce bu zamanı fırsat ve ganimet bil ve tevbe et.”

“Mezarda Münker ve Nekir ismindeki iki melek, sual için geldiklerinde, onları geri çevir.” Adam, ‘Bunu yapmağa gücüm yetmez.’ deyince “Öyleyse cevap verebilmek için hazırlıklı ol.” buyurdu.

“Kıyâmet günü bir nidacı, ‘Bir fırka cennette, bir fırka Cehennemdedir’ (Şûrâ Sûresi, âyet 7) diye seslenince -farz edelim ki sen de cehenneme gidenler arasında olursan- ‘Ben gitmem.’ de.” Adam, ‘Buna gücüm nasıl yeter.’ dedikten sonra hemen tevbe etti ve ölünceye kadar tevbesinden vazgeçmedi.

Allâhü Teâlâ, bizlere de nasuh (gâyet ciddi) tevbe nasib eylesin.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İmanın Şubelerinden:Tevbe
« Yanıtla #803 : 20 Şubat 2013, 11:05:15 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Hz. Âişe (r.anhâ) buyurdular:
“(İnsanlar) en fazîletli ibâdet olan tevâzu’dan gâfil kalıyorlar.”
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabü'l-Îmân)




20
Şubat Çarşamba 2013

Hicrî: 10 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 07 Şubat 1429

Mısır'da Melik Müeyyed Camii'nde Hutbenin Yavuz Sultan Selim Han Adına Okunması (1517)


İmanın Şubelerinden:Tevbe

Tevbe, dinin çirkin gördüğü ve yasakladığı şeyleri terk etmek, övdüğü ve izin verdiği şeylere dönmektir. Günahlar ve isyanlar, helâk eder, Allâh'tan ve cennetlerinden uzaklaştırır. Onları terk etmek de Allâh'a ve cennetlerine yaklaştırır.

Samîmî, hâlisâne, azimkârâne olan bir tevbeye nasûh tevbe denilir. Nasûh, çok hâlis, çok temiz, veya pek ziyade faydalı demektir. Tevbe-i nasûh, bir kulun, işlediği günahlardan -sırf Allâh'ın rızâsına aykırı olduğu için- pişmanlık duyarak vazgeçmesi, bir daha yapmamağa azmetmesi ve nefsini buna alıştırıp günaha dönmemeye karar vermesidir.

Kişi beşeriyet hasebiyle bir günah işlediğinde hemen pişman olup üzüntüsünü kalben de hissetmeli, o günahı bir daha işlememeye azmetmelidir. Hemen istiğfara sarılmalı; Hak Teâlâdan günahlarının afvedilmesini, Rahmet-i ilâhiyesiyle ayıplarını örtmesini niyâz etmelidir.

Resûlullâh Efendimiz buyurdular:
“Günde yetmiş defa da olsa işlediği günah için istiğfâr eden kimse günahda ısrar etmiş olmaz.”/b]

Hadîs-i Kudsî'de buyuruldu:
“Ey kullarım, benim âfiyet ve kurtuluş ihsân ettiklerim hariç, hepiniz günahkarsınız. Öyle ise bana istiğfâr ediniz ki sizi mağfiret edeyim. Her kim günahı ne olursa olsun benim onu bağışlamakta mutlak kudret sâhibi olduğumu bilirse ben onu, suçuna bakmadan bağışlarım.”

Hz. Alî'den tevbe nasıl olur diye sorulduğunda şöyle buyurdu:
Altı şeyi toplarsın:
1- Geçmiş günahlarına pişmanlık,
2- Geçmiş farzları iâde,
3- Zulmen aldıklarını iâde,
4- Hasımlarınla helalleşirsin,
5- İşlediğin günahlara dönmemeye azmedersin,
6- Nefsini nasıl günah ile terbiye ettiysen öylece Allâh’ın taatında terbiye edersin. (sevad-ı azam şerhi)


Tevbe Yâ Rabbi! Hata yoluna gittiklerime
Bilip ettiklerime, bilmeyip ettiklerime.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Bu Ümmetin Hayırlıları | Cemre
« Yanıtla #804 : 21 Şubat 2013, 11:03:26 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Evlerinizde (nâfile) namaz kılınız. Evlerinizi (namazı terk ederek) kabirlere çevirmeyiniz.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ebû Hanîfe)




21
Şubat Perşembe 2013

Hicrî: 11 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 08 Şubat 1429

Bayburt ve Ahlat'ın Kurtuluşu (1918)


Bu Ümmetin Hayırlıları

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Ümmetimin hayırlılarından bir cemaat var ki, ilahi rahmetin genişliğinden açıkta gülerler, azabının korkusundan da gizli (yerlerde) ağlarlar. Bedenleri yerde, kalbleri göklerdedir, ruhları dünya'da akılları ise âhirettedir, yürümeleri vakarla, (Allâh’a) yaklaşmaları vesîle iledir.

Cemre

Cemre Şubat’ın 20, 27 ve Mart’ın 6’sında havaya, suya ve toprağa düşüp bunları ısıttığı kabul edilen havaya dâir hâdise hakkında kullanılan bir tâbirdir. Halk dilinde, birinci cemre, ikinci cemre, üçüncü cemre ve “Cemre düştü” denilir. Eski takvimlerde “Cemre-i ûlâ be-heva”, “Cemre-i saniye be-âb”, “Cemre-i salise be-hâk” diye geçerdi.

Lügat sahibi Kazvinî cemreyi şöyle izah eder:
Vaktiyle göçebelik zamanlarında insanlar kış gelince hayvanlarıyla birlikte barınmak üzere üç daireli, kıldan çadır kurarlardı. Dairelerin birincisi ikincisini, ikincisi üçüncüsünü kuşatırdı. Birinci daireyi büyük, ikinci daireyi küçük hayvanlara, üçüncü daireyi de kendilerine tahsis ederler ve her bir daireyi birer ateşle ısıtırlardı.

Havanın ısınmaya başladığını hissettiklerinde, bu da takriben 20-21 Şubat’ına tekabül eder, birinci dairenin hayvanlarını sahraya çıkarırlar ve oradaki ateşi söndürürler. İkinci dairedekileri birinci daireye naklederler, ikinci daire çadırını kaldırırlardı. Bu günlerde “Cemre havaya düştü.” yani hava ısınmaya başladı, derlerdi.

Bir hafta sonra, 27 Şubatta ise ikinci dairedeki hayvanları çıkarırlar, ikinci ateşi söndürürlerdi ve “Suya cemre düştü” derlerdi. Bu da sular ısınmağa başladı demek olurdu.

Bir hafta sonra da, 6 Mart gibi, kendileri de çıkar ve çadırı söküp yaylaya göçerlerdi. Bu suretle ateşin üçüncüsünü de söndürmüş olurlardı. Buna da “Cemre toprağa düştü”, yani yer de ısınmağa başladı demek isterlerdi.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Cuma Gününün Fazîleti
« Yanıtla #805 : 22 Şubat 2013, 12:50:35 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim her cuma günü bir defa ana babasının veya ikisinden birisinin kabrini ziyâret ederse Allâhü Teâlâ onu mağfiret eder ve sâlih(lerden) yazar.”
(Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, el-Câmiu's-Sağîr)




22
Şubat Cuma 2013

Hicrî: 12 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 09 Şubat 1429

İbni Haldun'un Vefatı (1406)


Cuma Gününün Fazîleti

Bu gün, günlerin efendisi, mü’minlerin bayramıdır.

Bu gün, Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilmiştir.

Bu gün, mü’minlerin bağışlandığı gündür.

Bu günün cemaatle kılınan sabah namazı, namazlar içinde en faziletli olandır.

Bu gün, kıraati sesli olarak kılınan Cuma namazı vardır.

Hutbe okunurken namaz kılınmaz, cemaatin konuşmayıp susması, selam alıp vermemesi icab eder.

Bu gün gusül abdesti almak müstehaptır.

Güzel koku sürünmek, misvak kullanmak, tırnakları kesmek ve tıraş olmak, en güzel elbiseleri giymek müstehaptır.

Cuma namazının dışındaki namazlarda iki ezan yoktur.

Bu gün ölen kimseye şehitlik sevabı vardır.

Bu gün veya gecesinde ölen kimse için kabir azabından ve kabir fitnesinden emniyet vardır.

Cuma gecesi ölülerin azabı kaldırılır.

Bu gün verilen sadakanın ve yapılan iyiliklerin sevapları, kötülüklerin günahları kat kattır.

Bu gün Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) çokça salevat okunur.

Bu gün kabirler ziyaret edilir. Ölüler, o gün kendisini ziyaret edenleri bilir.

Dirilerin vefat eden akrabaları için yaptıkları iyilikler o gün onlara arz edilir.

Sadece Cuma günü oruç tutmak mekruhtur.

Çarşamba, Perşembe ve Cuma günü peş peşe tutulan oruçlar mağfirete vesile olur.

Bu günde duaların kabul olunduğu bir vakit vardır.  

İSİMLERİMİZ: Erkek: Lokman, Kız: Lamia



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ümmetim içinde ümmetime en merhametli olanı Ebû Bekir’dir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)  




23
Şubat Cumartesi 2013

Hicrî: 13 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 10 Şubat 1429

Peygamberimiz (s.a.v.)'in Veda Hutbesini Îrâdı (632) • Ardahan'ın Kurtuluşu (1918)


Nasıl Hüküm Verirlerdi?

Hz. Ebû Bekir (r.a.), aralarında anlaşmazlık olan kişiler kendisine geldiği zaman o meseleyi halletmek için önce Kur’ân-ı Kerîm’e bakardı. Orada bu meseleyi nasıl halledeceğine dair bir hüküm bulursa, hasımlar arasında ona göre hüküm verirdi.
Kur’ân-ı Kerîm’de bulamazsa Resûlullâh’ın (s.a.v.) sünnetine bakar, orada bu meseleye dair bir hüküm bulursa onunla hükmederdi.
Sünnette de bulamazsa: “Bana şöyle şöyle bir anlaşmazlık geldi. Resûlullâh’ın (s.a.v.) böyle bir meselede nasıl hüküm verdiğini bileniniz var mıdır?” diye sorar ve Resûlullâh’ın (s.a.v.) nasıl hüküm verdiğini müzakere için bütün Müslümanlar yanında toplanırlardı. Bu şekilde mesele halledildiği zaman Hz. Ebû Bekir, “İçimizde Resûlullâh’ın (s.a.v.) söylediklerini ve yaptıklarını muhafaza edecek kişiler yaratan Allâhü Teâlâ’ya hamdü senâlar olsun.” derdi.

Bu şekilde de meseleyi çözemezse, Müslümanların reislerini ve ileri gelenlerini toplar ve onlarla bu meseleyi istişare ederdi. O meselede aralarında bir icma; ittifak olursa öylece hüküm verirdi. Radıyallâhu anhüm.

Mutfağımız: Safranlı Zerde (5-6 kişilik)

Malzemeler:
Su; 4 su bardağı
Şeker; 2,5 su bardağı
Çam fıstığı; 15 gr
Zerdeçal veya safran; yarım çay kaşığı
Pirinç 1 çay bardağı

Hazırlanışı:
Pirinçler ılık ve tuzlu suda ıslatılır. Su kaynatılıp fıstık, safran ve yıkanıp süzülmüş pirinç ilave edilir ve pirinçler kendini salana kadar pişirildikten sonra şekeri ilave edilip kaynatılıp soğumaya bırakılır.


İSİMLERİMİZ: Erkek: Murad, Kız: Meldâ


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
“Ahlâkınızı Güzelleştiriniz”
« Yanıtla #807 : 24 Şubat 2013, 23:25:43 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Mîzâna ilk konulacak şey güzel ahlâktır.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr)




24
Şubat Pazar 2013

Hicrî: 14 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 11 Şubat 1429

İbni Batuta'nın Vefatı (1369) • Trabzon ve Yomra'nın Kurtuluşu (1918)


“Ahlâkınızı Güzelleştiriniz”

Edeb, zahirin ve bâtının yani hem için ve hem dışın güzelleşmesi, güzel ahlâkla bezenmesidir.

Edeb kulda ancak güzel ahlâkların kemâle ermesi ile tamamlanır. Resûlullâh (s.a.v) Efendimiz: “Ahlâkınızı güzelleştiriniz.” buyurmuştur.

Resûlullâh (s.a.v) Efendimiz buyurdular:
Bir babanın çocuğuna verdiği en değerli hediye iyi bir terbiyedir.”
“Çocuğun babası üzerindeki hakkı, ona güzel bir isim vermesi, yerini, yuvasını güzel yapması ve onu güzelce edeblendirmesidir.”
“Bir adamın evladına bir edebi öğretmesi bir sâ' mikdarı sadaka vermesinden daha hayırlıdır.”
Zîrâ verilen belli bir miktardaki sadakanın sevabı kesilir. Ebeveynin evladına öğrettiği edeb ise sadaka-i câriye olup çocuk her işlediğinde sevabı devam eder.

Bütün edeblerin kaynağı Resûlullâh Efendimiz hazretleridir. Zâhiren ve bâtınan bütün edebler onda toplanmış ve “Beni Rabb’ım terbiye etti ve edebimi de ne güzel yaptı.” buyurmuşlardır. Her zaman Resûlullah Efendimizin sünnetine uymalıyız.
Allâhü Teâlâ insanı iyiliği ve kötülüğü kabûle hazır, edeb ve güzel ahlâkı kazanmaya ehil ve kabiliyetli yaratmıştır. Hem ıslâh etmek, hem de ifsad etmek kabiliyeti vardır.

Nefis (kötü ahlâktan) temizlenince işlerini akıl ile yürütür, zahirî ve bâtınî halleri; içi ve dışı doğru olur, ahlâkı güzelleşir ve edebler meydana gelir.

Ebû Ali ed-Dakkak (k.s) demiştir ki:

"Kul taatı ile Cennete, tâatindeki edebiyle de Allâhü Teâlâ'ya ulaşır
İlim, edeble anlaşılır, amel, ilimle sahih olur, hikmete amelle erilir."


Enes b. Mâlik (r.a) buyurmuştur ki:
“Amelde edeb(e riâyet etmek), onun kabulünün alâmetidir.”



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Ebû Hüreyre (r.a.) buyurdu ki:
“Resûlullah (s.a.v.) bana ‘Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi'l-aliyyi'l-azîm’ sözünü çok söyle. Çünkü o, cennet hazinelerinden bir hazinedir.” buyurdu.
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




25
Şubat Pazartesi 2013

Hicrî: 15 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 12 Şubat 1429

Cem Sultan'ın Vefatı (1495) • Araklı, Sürmene, Çıldır ve İspir'in Kurtuluşu (1918)


Hazret-i Şuayb (A.S.) Aleyhisselâm

Hz. Şuayb (a.s.), Allâhü Teâlâ tarafından Medyen ve Eyke ahalisine peygamber olarak gönderildi. Dili tatlı ve sözü tesirliydi. Fakat kavmi iman etmediler. Allâhü Teâlâ, Eykelileri buluttan ateş yağdırarak, Medyenlileri de büyük bir gök gürültüsüyle helâk etti.
Hz. Şuâyb (a.s.), kendisine iman edenlerle Mekke-i Mükerreme’ye gitti. Ondan sonra vefâtına dek ibâdetle meşgûl oldu.

"Eğer Şükrederseniz Nimetlerimi Artırırım"

Tâbiînin büyüklerinden müctehid Süfyân-ı Sevrî Hazretleri, Cafer-i Sâdık Hazretleri’ne;
“Bana bir hadis nakletmedikçe buradan ayrılmayacağım.” dedi.
Cafer-i Sâdık Hazretleri buyurdu ki,
Ben sana hadis rivâyet edeceğim.
“Allâhü Teâlâ sana bir nimet ihsan ettiğinde o nimetin bekasını ve devamını arzu edersen, Allâhü Teâlâ’ya çokça hamd ve şükret. Zira Allâhü Teâlâ kitabı Kur'ân-ı Kerîm’de (meâlen);

“...Eğer siz (nimetlerime) karşı şükrederseniz, size olan nimetlerimi arttırırım. Ve eğer nankörlük ederseniz şüphe yok ki benim azabım pek şiddetlidir.” (İbrâhim Sûresi, âyet 7) buyurmuştur.

Eğer rızkında azalma olursa, çokça istiğfar et. Zira Allâhü Teâlâ kitabı Kur'ân-ı Kerîm’de (meâlen);

“Rabbinizin mağfiretini isteyin, istiğfar edin. Çünkü o, bir Gaffâr (mağfireti çok, tevbe edenleri daima mağfiret edici, çok affedici)dir. Bol hayır ile üzerinize semâyı (yağmuru) salsın ve size mallar ve oğullarla imdât eylesin ve sizin için cennetler yapsın, sizin için ırmaklar yapsın.” (Nûh sûresi, âyet 10-11-12) buyurmuştur.

Ya Süfyân! Sultandan ve başkasının yaptığı bir şeyden üzüntüye düşersen, ‘Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh’ duâsını çok oku. Zira o, sıkıntıyı açan bir anahtar ve cennet hazinelerinden bir hazinedir.”




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Ey Akıl Sahipleri, Artık İbret Alınız"
« Yanıtla #809 : 26 Şubat 2013, 13:10:29 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Alışverişte aldatan bizden değildir.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ebû Hanîfe)




26
Şubat Salı 2013

Hicrî: 16 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 13 Şubat 1429

Sultan İkinci Osman Han'ın Tahta Çıkışı (1618)


"Ey Akıl Sahipleri, Artık İbret Alınız"

Kur’ân-ı Kerîm’de Medyen ve Eykeliler’in helâk oluşu Hûd sûresinin 84-95. âyet-i kerîmelerin de şöyle bildirildi (meâlen): “Medyen(liler)e de kardeşleri Şuayb’i gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allâh’a kulluk edin, sizin ondan başka bir ilâhınız yok... (Allâh’a iman ve itaat etmezseniz) hepinizi kuşatacak bir günün azâbından korkuyorum. Ey kavmim, kileyi, teraziyi dengi dengine tam tutun ve insanların eşyasına haksızlık etmeyin ve yeryüzünde müfsitlik (bozgunculuk) yapmayın. Allâh’ın helâlinden bıraktığı kâr sizin için daha hayırlıdır...

Yâ Şuayb, dediler, Atalarımızın taptıklarını terketmemizi veya mallarımızda dilediğimizi yapmamamızı sana namazın mı emrediyor? Her halde sen, çok uslu akıllısın.

Ey kavmim! dedi; Söyleyin bakayım, eğer ben Rabb’imden bir kat'î ve açık bir burhan (delil) üzerinde bulunuyorsam ve o kendisinden bana güzel bir rızık ihsan etmiş ise ne yapmalıyım? Ben sizi nehyettiğim şeylere kendim konmak maksadıyla size muhalefet ediyor değilim. Ben sade gücüm yettiği kadar ıslah istiyorum. Muvaffakiyyetim de Allah(ın yardımı) iledir. Ben yalnız ona dayandım ve ancak ona dönerim...

Ya Şuayb! Dediler, Biz senin dediklerinin çoğunu iyi anlamıyoruz ve her halde biz seni içimizde pek zayıf buluyoruz. Eğer taallûkatından beş on kişi olmasa idi mutlak seni recmeder (taşlar)dik. Senin bize karşı hiç bir ehemmiyetin yok.

Ey kavmim! dedi: Benim taallûkatım size Allâh’tan daha mı azîz ki onu arkanıza atıp unuttunuz. Haberiniz olsun ki Rabbim bütün amellerinizi muhittır. Ve ey kavmim! Bütün kuvvetinizle yapacağınızı yapın, ben vazifemi yapıyorum. Yakında bileceksiniz ki öyle insanı rezil ve rüsvay edecek azâb kime gelecek, ve kimmiş yalancı, gözetin. Ben de sizinle beraber gözetiyorum.

Ne zaman ki emrimiz geldi, Şuaybi ve beraberinde îmân edenleri tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık. O zulmedenleri ise sayha yakaladı da diyarlarında çöke kaldılar; sanki orada şenlik kurmamışlar, ömür sürmemişlerdi. Bak, Semûd def olduğu gibi Medyen de def oldu.