Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1062717 defa)

0 Üye ve 102 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Şeytanı Kahreden Duâ | Âzaların Vazifeleri
« Yanıtla #690 : 30 Ekim 2012, 01:29:28 »


"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Şu iki huy mü’minde bulunmaz: Cimrilik ve kötü ahlâk.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)  



30
Ekim Salı 2012

Hicrî: 15 Zilhicce 1433 - Rûmî: 17 Teşrin-i Evvel 1428

Şeytanı Kahreden Duâ

İmam-ı Gazali (rh.) anlatıyor: Ariflerden biri: “Şeytan gayet zayıf, sıska ve beli kambur bir adam kılığında bana göründü. Ağlıyordu. Kendisine: “Seni ağlatan nedir?” dedim. “Hacıların yola çıkması!” dedi.

“Seni bu derece zayıflatan nedir?” diye sordum, “Atların Allâhü Teâlâ yolunda şahlanması!” cevabını verdi.

“Ya belini kamburlaştıran?” dedim, “Kulun “Allâh’ım! Senden hüsn-i hâtime(; son nefeste îman) istiyorum” diye duâ etmesi, dedi.


Âzaların Vazifeleri

İnsanın vücudu üç kısımdır. Kalbi, dili ve diğer azalarıdır. Allâhü Teâlâ her kısma bazı ikramlarda bulunmuştur:

Kalbe, kendisini tanımayı ve tevhidde bulunmayı,

Dile, kelime-i şehâdet söylemeyi ve Kur’ân-ı Kerîm’i okumayı,

Diğer azalara da namazı, orucu ve diğer ibadet ve taatları ikram etmiştir.

Her kısma gözetleyen ve koruyan bir melek tayin etti. Ancak kalbin korumasını bizzat kendisi aldı. Bundan dolayı, kulun kalbinde gizli olanı Allâhü Teâlâ’dan başka kimse bilemez.

Dil için Kiramen Katibin meleklerini tayin etti.
Zira Allâhü Teâlâ (insan) Her ne söz telaffuz ederse, mutlaka yanında hazır gözetleyici vardır.” (Kâf Sûresi, âyet 18) buyurmuştur.

Diğer âzâlara da bazı şeylerin yapılmasını emretmiş bazı şeylerin de yapılmamasını emretmiştir.

Allâhü Teâlâ bu âzâlardan şunları ister.

Kalbden, imanda sebat etmesini, haset etmemesini, hainlik yapmamasını, hilede bulunmamasını,

Dilden, gıybet etmemesini, yalan söylememesini, boş sözler konuşmamasını.

Diğer âzâlardan da Allâhü Teâlâ’ya âsi olmamasını, hiçbir müslümana eziyet etmemesini.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Allah'ın Yardımı İtâatledir
« Yanıtla #691 : 31 Ekim 2012, 03:38:13 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

‎"Sizden biri kendinde, malında veya kardeşinde hoşuna giden birşey görürse ona (mâşâAllah, Allah mübarek etsin gibi) bereketle dua etsin. Zirâ, nazar haktır."
(Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, el-Câmiu's-Sağir)  



31
Ekim Çarşamba 2012

Hicrî: 16 Zilhicce 1433 - Rûmî: 18 Teşrin-i Evvel 1428

Allah'ın Yardımı İtâatledir

Tiryaki Hasan Paşa Kanije’de düşmanı mağlup edip, Kral Ferdinand’ın otağı da ele geçirilince otağa girdi. Gördü ki, bir yüksek taht, etrafı renk renk cevherler ile süslenmiş ve direkleri başına birer elmas konulmuş ki, kıymet biçmek pek zor idi. İki tarafında on ikişer kürsü vardı. Saçakları inci ve sırma ile örülmüş her biri pek kıymetli kırmızı kadife örtüler ile kaplı idi. Taht önünde uzunca işlemeli sofra vardı.

Hasan Paşa orada iki rek’ât namaz kılıp Allâh’a hamd ve şükürler etti, duâ edip ağladı. “Bu zafer sırf Hak Teâlâ’nın yardımı ve Hazret-i Resûlünün mucizeleri eseridir.” dedi. Kılıcını çıkarıp tahtı ortadan kılıçladı ve geçip üzerine oturdu. Diğer beyler ve ağalar o kürsiler üzerine mertebelerine göre oturdular. Hasan Paşa hepsine hitap edip vaaz ve nasihat eyledi. Sabır ve sebatın lüzumunu söz ve kalb birliğiyle emir sahibine itaat etmenin faydalarını bildirdi. Ve “Her kim bu gazada bulundu ise inşâAllahü teâlâ günahları bağışlanmıştır.” dedi.

Sonra “Otağa evvel gelen kimlerdir?” diye sordu. Yedi nefer ileri gelip kendilerini bildirdi.

Hasan Paşa onlara:
“Bu otağda, cephaneden başka her ne var ise sizindir.” dedi.

Zira bu askerler gece çadıra girmiş olup gerek buradan gerek diğer çadırlardan mal ve eşya yağma etmeyip kumandanlarının taksimi için sabaha dek beklediler. Şecaat sahibi bahadırların doğrulukları, kumandanlarına bu derecedeki bağlılık ve itaatlerinden anlaşılır. Hasan Paşa da kral otağını bütün eşyasıyla o yedi nefere verip tamahkârlığa düşmemiş ve himmetinin ne kadar yüksek olduğunu göstermiştir.

Her ne vakit ki asker böyle itaatli ve ona baş olanda cömert tabiatli ve temiz huylu olsa; elbette Cenâb-ı Hakk’ın lütfuna mazhar olup ve sonunda nusret ve zafer bulagelmişlerdir.

İSİMLERİMİZ: Erkek: İsmail, Kız: Sare



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kabir Suâli Haktır
« Yanıtla #692 : 31 Ekim 2012, 23:21:06 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Muhakkak kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçedir veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)   



01
Kasım Perşembe 2012

Hicrî: 17 Zilhicce 1433 - Rûmî: 19 Teşrin-i Evvel 1428

İlk Osmanlı Resmi Gazetesi "Takvîm-i Vekâyi" Adı İle Basıldı (1831) • Saltanatın Kaldırılması ve Abdülmecid Efendi'nin Halife Seçilmesi (1922) • Latin Harflerinin Kabulü (1928)


Kabir Suâli Haktır

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) Ashâbına “Kabir suallerine vereceğiniz cevapları öğreniniz, zira siz ondan mes’ûlsünüz.” buyururlar idi. Ensâr’dan bir zatın evinde bir müslümanın vefâtı yaklaşınca ona bu husûsta tavsiye ve telkînde bulundular.

Ashâb-ı Kirâm da çocuklarından biri iyiyi kötüden ayırabildiği vakit ona “Sana 'Rabbin kimdir? diye sorduklarında ‘Rabbim Allâh’dır, de. Sana ‘Dînin nedir?’ diye sorduklarında ‘dînim İslâm’dır, de. Sana ‘Peygamberin kimdir?’ diye sorduklarında da ‘Muhammed aleyhissalâtü vesselâmdır’ de” diye belletirlerdi.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) oğlu İbrâhîm’i defnettiğinde kabri başında durup şöyle buyurdular: “Ey oğlum, kalb mahzûn olur, gözden yaş akar. Bizler, Rabbin gazabını celbeden söz etmeyiz. Ancak, ‘innâ lillâhi ve innâ ileyhi râci'ûn.’ deriz. Ey evlâdım, sana sorulduğunda Rabbim Allâh’dır, dînim İslâm, Resûlullâh da babamdır, de.” buyurdular. Ashâb-ı Kirâm ağladılar. Hazret-i Ömer ise sesli olarak ağlamaya başladı.

Resûlullâh (s.a.v.) Ashâbına baktı da Hz. Ömer’in ve onunla beraber Ashâb’ının ağlaştığını gördü. Sonra “Ey Ömer, seni ağlatan nedir?’ buyurdular. O “Yâ Resûlallâh, bu senin evladındır, hem o bâliğ (ergen) de değildir. Kalem onun hayır ve şerden hiçbir amelini yazmamıştır. O senin telkînine muhtâc oluyor. Ya Ömer’in hâli ne olur? Halbuki o mükellef tutulmuş, kalem hayırdan şerden amelini yazmıştır. Onun senin gibi telkîn verecek kimsesi de yoktur.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) ağladı, Ashâbı da onunla ağlaştılar. Bu sırada Hz. Cebrâîl geldi ve “Rabbin sana selâm ediyor ve sana şu âyeti indirdi.” buyurup İbrâhîm sûresinin, 27. âyet-i celîlesini okudu. Bu âyet-i celîle ölüm vaktinde ve kabirde Allâh’ın mü’minleri hak söz yani ‘Lâ ilâhe illAllah Muhammedün Rasûlüllah’ kelime-i tevhidi ile sâbit kılacağını müjdelemektedir. Resûlullâh aleyhisselâm bunu Ashâbına bildirdiler ve gönüller hoş olup kalbler yatıştı ve Allâh’a şükrettiler.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
En Yüce Kelime: "Lâ ilâhe İllallâh Muhammedün Resûllullah"
« Yanıtla #693 : 02 Kasım 2012, 05:19:18 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“İnsanlar, yalnız başına yolculuktaki benim bildiğimi (mahzuru) bilseydi hiçbir kimse yalnız başına gece yolculuk etmezdi.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)



02
Kasım Cuma 2012

Hicrî: 18 Zilhicce 1433 - Rûmî: 20 Teşrin-i Evvel 1428

İttihatçıların Türkiye'den Kaçışı (1918) • Muratlı'nın Kurtuluşu (1922)


En Yüce Kelime: "Lâ ilâhe İllallâh Muhammedün Resûllullah"

Hz. Ali (r.a.), Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz'in şöyle buyurduğunu naklediyor: “Meleklerin büyüğü Cibril (a.s.) dedi ki: “Lâ ilâhe illAllah Muhammedün Resûlullah” kelimesinden daha yüce ve daha büyük bir kelimeyle yeryüzüne inmedim. Gökler ve yerler bu kelimeyle ayakta durur. Ağaç, taş, toprak, deniz her şey bu kelime ile düzenini sürdürür.
Haberiniz olsun ki bu, ihlâs kelimesidir. Biliniz ki bu İslâm kelimesidir. Yine haberiniz olsun ki bu Allâh'a yaklaştıran kelimedir. Biliniz ki bu takvâ kelimesidir. Yine biliniz ki bu necât (cehennemden kurtuluş) kelimesidir. Haberiniz olsun, bu en yüce kelimedir.
Bu kelime terazinin bir kefesine, gökler ve yerler de diğer kefesine konulsa, muhakkak bu kelime ağır gelir.


“Lâ ilâhe illAllah” kelime-i tevhîdi, “Muhammedün Resûlullah” ile birlikte söylenmesi meşhûr olduğundan her ne vakit yalnız birincisi söylense yahut yazılsa ikincisi de söylenmiş ve yazılmış olur. Aksi halde yalnız “Lâ ilâhe illallâh” tevhîdi ile Yahudi ve Hıristiyanların tevhidi arasında ne fark kalırdı? “Muhammedün Resûlullah” bu farkı meydana çıkarmaktadır. İbn-i Melek merhûm Şerh-i Meşârık'ta da böyle demiştir.

Tevhîd, Resûlullâh Efendimizin peygamberliğine inanmadıkça fayda vermez. Çünkü bu iki kelime arasında kuvvetli bir alâka vardır. İkisi birlikte söylenince tamam olur.

“Lâ ilâhe illAllah” denilince, bundan iki şehadet birden (Muhammedün Resûlullâh) kasdedilmiş oluyor. Böyle olmamış olsaydı, Yahudiler de, hattâ Hıristiyanlardan bir kısmı da Lâ ilahe illAllah diyor; ama bundan Muhammedün Resûlüllah'ı hiçbiri kasdetmiyor. O halde “Lâ ilâhe illAllah” İslam dininde iki şehâdetin alemi olmuştur. Fetih sûresi, âyet: 28 ve 29. âyetlerinde bu hususa işaretle buyuruluyor ki -meâlen-: “O Allâhü Teâlâ'dır ki resûlünü hidâyet ve tevhîd ve İslâm dîni ile gönderdi. O İslâm dîni diğer bütün hak dinlerin hükümlerini nesh ve bâtıl dinlerin fesâdını ortaya çıkardı. Onun resûlü olduğuna Allâhü Teâlâ’nın bu şâhidliği kâfidir. Muhammed Allah'ın Resulüdür. Onun beraberinde bulunanlar, kâfirlere karşı çok şiddetli, birbirlerine karşı ise pek merhametlidirler.”



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Yarın Onlar Bana Sorulacak
« Yanıtla #694 : 02 Kasım 2012, 23:07:52 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim mescidden (insanlara) eziyet veren şeyi çıkarırsa, Allâhü Teâlâ, onun için cennette bir köşk inşâ eder.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



03
Kasım Cumartesi 2012

Hicrî: 19 Zilhicce 1433 - Rûmî: 21 Teşrin-i Evvel 1428

Hz. Ömer'in Şehid Edilmesi (644) • Tanzimat Fermanı'nın İlanı (1839) • Arpaçay ve Susuz'un Kurtuluşu (1920)


Yarın Onlar Bana Sorulacak

Ashâb-ı Kirâm’dan Eslem (r.a.) anlatıyor:

Hz. Ömer halifeliği zamanında gece dolaşırken bir evde çocukların ağladığını duydu. Bunun üzerine kapıya yaklaşarak, 'bu çocuklar niçin ağlıyorlar?' diye sordu. Bir kadın kapıyı açtı ve ‘Onlar açlıktan ağlıyorlar.’ dedi. ‘Peki, öyleyse bu ateşin üzerindeki tencere nedir?’ diye sordu. ‘O tencerenin içine su doldurdum, uyutuncaya kadar bununla onları meşgul ediyorum.’

Bunun üzerine Hz. Ömer ağlamaya başladı. Sonra hemen kalkıp sadakaların konulduğu beytülmâle geldi. Eline bir çuval alıp iyice doluncaya kadar içine un, iç yağı, yağ, hurma, giyecek ve bir miktar para koydu. Sonra bana “Ey Eslem! Çuvalı omzuma kaldır,” dedi.

Ben “Ey mü’minlerin emiri! Siz bırakın ben götürürüm.” dedim.

Bana, “Ey Eslem! Bu çuvalı ben götüreceğim. Çünkü yarın kıyâmet gününde onların hesabı ancak bana sorulacak.” dedi. Çuvalı omzuna alıp o kadının evine getirdi. Tencereyi alıp içine biraz un, biraz iç yağı ve bir miktar hurma koydu ve karıştırmaya başladı. Bir taraftan da tencerenin altındaki ateşe üflüyordu. Öyle ki sakallarının arasında dumanın çıktığını gördüm. Nihayet onlara yemeği pişirdi. Kendi elleriyle tencereden yemeği alıp onlara yedirdi, karınlarını doyurdu.

Sonra kalkıp onların yanlarına oturdu. Sanki bir aslan gibiydi, ben bir şey söylemeye korktum. Çocuklar kalkıp oynamaya ve gülmeye başlayana kadar bekledi. Sonra kalkıp “Ey Eslem! Onların yanında neden beklediğimi biliyor musun?” diye sordu.

Ben de “Hayır bilmiyorum.” dedim.

Dedi ki “Onları ağlarken gördüm. Onların güldüklerini görmeden bırakıp gitmeyi istemedim. Onlar gülmeye başlayınca benim içim de rahat etti.”

İSİMLERİMİZ: Erkek: Nazif, Kız: Nazîfe



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazreti Ömeru'l-Fâruk'un (r.a.) Şehit Edilmesi
« Yanıtla #695 : 04 Kasım 2012, 15:30:14 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Her peygamberin gök ehlinden iki ve yer ehlinden iki veziri vardır. Benim gök ehlinden iki vezirim Cebrâîl ve Mikâîl, yer ehlinden iki vezirim Ebû Bekir ve Ömer’dir.”
(Hadîs-i Şerîf, İbn-i Asâkir, Târîh-i Dımaşk)



04
Kasım Pazar 2012

Hicrî: 20 Zilhicce 1433 - Rûmî: 22 Teşrin-i Evvel 1428

Sofya'nın Fethi (1388)


Hazreti Ömeru'l-Fâruk'un (r.a.) Şehit Edilmesi

Mecûsî Ebû Lü’lü, Hz. Ömer’e (r.a), efendisinden şikâyet edip “Mugîre benden günde iki dirhem haraç istiyor, bunu biraz hafifletin.” dedi. Hz. Ömer (r.a.) onun sanatını sordu. Köle “Tüccâr, nakkâş(nakışcı), demirci.” dedi. Hz. Ömer “Bu sanatlara göre haracını çok görmüyorum. Hem, ‘Yel değirmeni bile yaparım.’ demişsin.” buyurdu. Köle “Evet” deyince. Hz. Ömer “Öyle ise bana bir yel değirmeni yap.” dedi. Köle “Sana öyle bir değirmen yapacağım ki, doğudan batıya kadar bütün dillere destan olacak.” dedi. Hz. Ömer (r.a), “Bu kâfir beni öldürmek istiyor.” dedi. Etrafındakiler: “Emir buyurun, hemen onu öldürelim.” deyince de “Öldürmeden evvel kısas yapılmaz.” buyurdular.

Zilhicce ayının 23. günü sabah namazını kılmak üzere cemaat saf olurken, Ebû Lü'lü içeri daldı ve iki taraflı bir hançerle altı yerinden Hz. Ömer'i ve daha on kişiyi yaralayıp kaçtı. Yaralı sahabîlerden dokuzu şehîd oldular.

Asıl ismi Firûz olan Ebû Lü’lü yakalanıp öldürüldü.

Hz. Ömer (r.a.): Abdurrahmân İbni Avf (r.a)'a namaz kıldırmasını emredip, Ashâb-ı kirâmı topladı ve “Allâhü Teâlâ’ya hamd olsun ki bu ümmetin katlettiği kimse olmadım, bir Mecûsi’nin elinde şehid oldum. Hem diri, hem ölü iken halîfeliğin benim üzerimde olmasını istemem. Aşere-i Mübeşşere’den altı kişi söylüyorum. Bunlar halife olmağa lâyık kimselerdir. Aralarında müşâvere etsin, birini halife seçsinler. Ben onların hiçbirini kat'i olarak seçemedim. Bu altı kişi Osman bin Affan, Ali bin Ebi Tâlib, Talha, Zübeyr, Sa’d bin Ebî Vakkas ve Abdurrahman ibni Avf’dır.” buyurdu. (Radıyallâhü anhüm)

Hicretin 23. senesi Zilhicce’nin son günü irtihâl-i dâr-ı bekâ eylediler. Hilâfeti on sene altı aydır. Cenâzesi Peygamber Efendimizin (s.a.v.) türbesinde Hz. Sıddîk’in yanına götürüldü. Birisi ilerleyip: “Esselâmü aleyke yâ Rasûlallâh! Ömer’i getirdik. Eğer izniniz olursa Ravza içine defnedeceğiz.” dedi. Oradaki Ashab-ı Kirâm, Rasûlullâh'ın (s.a.v) mübârek sesini duydular: “Benim yârimi bana getirin.” Hücre-i Saâdetin kapısı açıldı. Hz. Ebû Bekir’in sol yanında hazırlanan kabrine defnedildi. (Radıyallâhu anhüm.)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Şeyhulislâm Hasan Fehmî Efendi
« Yanıtla #696 : 05 Kasım 2012, 02:58:12 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Muhakkak ki Allâhü Teâlâ üç yerde kullarının susmasını sever: Kur’ân-ı Kerîm okunurken, kalabalık düşman ordusuyla karşılaşıldığı zaman, defnolununcaya kadar cenâze yanında.”
(Hadîs-i Şerîf, Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid)



05
Kasım Pazartesi 2012

Hicrî: 21 Zilhicce 1433 - Rûmî: 23 Teşrin-i Evvel 1428

Sultan Melikşah'ın Vefatı (1092) • Selanik'in Elden Çıkması (1912)


Şeyhulislâm Hasan Fehmî Efendi

Ilgınlı Osman Efendi’nin oğlu olup 1795 senesinde Akşehir’de doğdu. Henüz çocuk iken ilim tahsiline iştiyaklı ve pek istekli, gayretli idi. Memleketinden çıkıp Konya’ya gitti. Kendisini ezmekte olan fakirlik ve zarurete göğüs gerdi, derslerine devamdan bir gün bile geri kalmadı.

Hasan Fehmî Efendi, üstadından aldığı bir icazetle kanâ’at etmedi. Kendisi gibi fakirliğine rağmen ilim peşinde olan Kara Halîl Efendi ile İstanbul’a gittiler. Hasan Fehmî Efendi, arkadaşı ile birlikte Vidinli Mustafâ Efendi’den istifâdeye başladı.

Açılan rüûs imtihanında birinci çıkarak Ayasofya Câmii’nde ders vermeğe başladı. 1847’de Fethü’l-Gâzi Medresesi müderrisi oldu. Derece derece yükselerek mûsıla-i sahna ulaştı. Birçok talebeye icâzet verdi.

“Câmiu’r-riyâseteyn” ünvânı ile Sultan Abdülazîz’in hocası oldu. Onun tahta çıkması ile itibarı iyice arttı. 1868 senesinde üç sene müddetle Şeyhülislâm oldu. Sonra Medîne-i Münevvere’ye gitti ve 1881 senesinde orada vefât etti. Kabri Cennetü’l-bakî’dedir.

Şeyhülislamlığı sırasında çeşitli kılıklara girerek Ehl-i Sünnet itikadına aykırı fikirler yaymaya çalışanlarla mücadele etti.

Zamanın sadrazamı Âlî Paşa tarafından İstanbul’a getirilerek vazife verilen, Darülfünun’un açılışında ve başka zamanlarda verdiği konferanslarda bozuk fikirlerini yayan Cemaleddin-i Efgani’ye cevaplar verdi. Verdiği fetva ile Cemaleddin-i Efganî’nin doğru yoldan ayrıldığını ve küfre gittiğini isbât etti. Âlî Paşa, Efgani’yi İstanbul’dan çıkarmaya mecbur kaldı.

Riyâz-ı Hâkâniyye, Levâmi’-i Efkâr, Azîziyye ve Şerh-i Yûsufiyye eserlerindendir. Şerh-i Akâide ta’lîkâtı, Türkçe, Arapça ve Farsça şiirleri vardır.

İSİMLERİMİZ: Erkek: Yakup, Kız: Yasemin



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları
« Yanıtla #697 : 06 Kasım 2012, 10:33:05 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Allâh’a ve âhiret gününe iman eden kimse Ensâr-ı Kirâm’a buğz (düşmanlık) etmez.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



06
Kasım Salı 2012

Hicrî: 22 Zilhicce 1433 - Rûmî: 24 Teşrin-i Evvel 1428

Katip Çelebi'nin Vefatı (1658)


İmâm Mâlik Hazretlerinden Hikmetler

Mâlikî mezhebinin imâmı Malik bin Enes Hazretlerinin hikmetli sözlerinden bazıları:

• Fakir olup da âlim olmak, câhil iken zengin olmaktan daha iyidir.
• Kendi nefsini öven, kadir ve itibardan düşer.
• İlim talebi üzere bulunanlar vakar sahibi olmalıdırlar.
• Rezil şahıslar ile oturup kalkmaktan kaçınmak lazımdır.
• Kötü ahlak sahibi olanlar ne kadar sûret-i haktan görünseler yine insanlar arasında (kötü) bilinirler.
• Hayra muvaffak olmak insan için saâdettir.
• İlimden önce edeb öğrenmek lazımdır.
• Bir insanın kendisine hayrı olmaz ise başkalarına hiç olmaz.
Resûlullah’ın ashâbı hakkında ileri geri konuşmak câiz değildir.
“Eğer gücüm yeter olsa, kendi görüşleriyle Kur’ân-ı Kerîmi tefsir edenleri döverdim.”
“Yâ imam, insan sâdık dostunu neden akrabâsından çok seviyor?” diye soruldu. “Akrabâ cismen, sâdık arkadaş rûhen yakın oldukları için” buyurdular.

Sağlığınız İçin

• Her gün bir bardak az yağlı süt içmek alışkanlık haline getirilmeli.
Beyaz peynir ve yoğurt yemeyi ihmal etmemeli.
• Yiyecek ve içeceklerde mümkün olduğu kadar katkısız (organik) olan tercih edilmeli.
Güneşten istifade edilmeli.
• Fazla kilo vücud ve bel için bir yük olduğundan kiloya dikkat edilmeli.
• Hekime danışmadan bel korsesi kullanılmamalı, bel çektirilmemeli.
Topuksuz veya yüksek topuklu ayakkabı yerine topuklarının yüksekliği normal, ökçeleri yumuşak ayakkabılar tercih edilmeli.
Ağır sporlar yerine yürüme veya yüzme gibi sporlar yapılmalıdır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Tesbih Kullanmak
« Yanıtla #698 : 07 Kasım 2012, 05:11:31 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tesbihi parmaklarıyla sayardı.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



07
Kasım Çarşamba 2012

Hicrî: 23 Zilhicce 1433 - Rûmî: 25 Teşrin-i Evvel 1428

Şair Bâkî'nin Vefatı (1600)


Tesbih Kullanmak

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) “Tesbîh, tehlîl ve takdîse devam ediniz. Gaflete düşüp de Tevhîd kelimesini de zikretmeyi unutmayın ve onu parmaklarınızla sayınız. Zira onlar da sorulacak ve konuşturulacaklardır.” buyurdular.

Ashâb-ı Kirâm tesbîhleri ve zikirlerini çekirdekler ve ufak taşlarla sayarlardı. Hz. Safiyye (r.anhâ) vâlidemizin dört bin çekirdek ile zikrettiği nakledilmiştir.
Resûlullâh Efendimiz’in azadlılarından Ebû Safiye’nin bir sepeti olup onun içerisindeki ufak taşlar ile zikrini yapardı. Sa’d bin Ebî Vakkâs çakıl taşları veya çekirdekler ile zikrini sayardı. Hz. Hüseyin’in kerîmesi Fâtıma zikirlerini düğüm attığı iple sayardı. Ebû Hüreyre hazretlerinin de bin düğüm attığı bir ipi vardı ki onunla tesbîhini tamamlamadan uyumazdı. Ebû’d-Derdâ hazretleri bir kesede acve hurması çekirdekleri taşır, namazdan sonra onları tek tek çıkararak bitinceye kadar her birinde tesbîhini okurdu. Cüneyd-i Bağdâdî, Abdülkâdir-i Geylânî, Bişr-i Hâfî gibi evliyânın büyükleri de tesbih kullanmışlardır. Nice evliyanın vefâtlarından sonra tespihlerinin kendi kendine zikrettiği rivâyetleri kitaplarda geçmektedir.

Hz. Alî; “Tesbîh ne güzel hatırlatıcıdır.” buyurdu.

Önceki ve sonraki İslâm âlimlerinden hiç birisi tesbih de bir kerâhet görmemiştir. Çoğu da yaptıkları zikirde -ne kadar çok yapsalar da- adedi gözetirlerdi.
Hasan-ı Basrî hazretlerinin elinde tesbih gördüler de “Siz bu mertebeye gelmişken hâlâ tesbihle mi sayıyorsunuz?.” dediler. O da “Allâh’ı kalbimle, elimle ve dilimle zikretmeyi severim.” dedi.

İmâm Suyûtî (r.h.) şöyle buyurdu:

Tesbih, zikrin devamlılığına yardımcı olur. Zira onu her gördüğünde zikir âleti olduğunu bilirsin ve o da seni zikre sevkeder. Allâh’ı zikrin devâmına sebep olan şey, ne güzel şeydir.

Parmaklarla tesbîhi saymak, -eğer adedinde hata yapmayacak ise- tesbihten daha fazîletlidir. Eğer adedde hata ihtimali varsa tesbihle saymak daha fazîletlidir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Emanete Riâyet Etmek
« Yanıtla #699 : 08 Kasım 2012, 10:14:04 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Sana emânet edenin emânetini ver, sana hıyanet edene sen hıyânet etme.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd))



08
Kasım Perşembe 2012

Hicrî: 24 Zilhicce 1433 - Rûmî: 26 Teşrin-i Evvel 1428

Sultan İkinci Süleyman Han'ın Tahta Çıkışı (1687)


Emanete Riâyet Etmek

Nisâ sûresinin 58. âyet-i celîledesinde -meâlen- “Haberiniz olsun ki Allâh size; emânetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor.” buyurulmuştur. Resûlullâh Efendimiz de “Bu ümmetten en önce kaldırılacak şey hayâ ve emânettir. Siz Allâh’dan onları isteyiniz.” buyurmuşlardır.

Emanet; esasen insanın emin ve mutemed olması yani kendine maddî veya manevî her hangi bir şeyin rahatça teslim olunabilir ve arzu edildiği zaman sağlam alınabilir bir halde bulunması manasınadır. İnsan üzerinde Rabbine, kendine ve halka karşı olmak üzere üç türlü emânet vardır.

Evvelâ rabbine karşı emanete riayeti onun emirlerini kâmilen yerine getirmesidir. İbn-i Mesûd hazretleri “Emânet her şeyde lâzımdır; Abdestte, gusülde, namazda, zekâtta, oruçta ve diğer bütün ibâdetlerde…” buyurmuştur.

Kendine karşı emâneti ise nefsini dîn ve dünyâsında kendine en faydalı sûrette kullanması, öfke, şehvet yahut cehâlet ile sonu fenâ olan hallere düşmemesidir.

Halka karşı emaneti; onların haklarını gözetmek, alışverişte aldatmamak, âmir ise emrindekilere adaletli olması, âlimse halkı bâtıl yollara değil de hak olana sevketmesi gibi hususlardır. Yine eşlerin birbirlerine karşı sadakatli olup ırzlarını ve çocuklarının neseblerini muhafaza etmeleri ve evlâdlarının terbiyesine dikkat etmeleridir.

Bir kimse gerek Allâh’a ve gerek kullara karşı emanetlerini ne kadar iyi muhafaza eder ve emaneti ne derece yerli yerine koyabilirse o nisbette kıymeti artar; Allâh da yarattıkları da onu sever. Hadîs-i şerîfte: “Allâh ve Resûlünün kendisini sevmesi kimi sevindirirse konuştuğunda doğruyu söylesin, kendisine bir şey emanet edildiğinde emâneti yerine getirsin ve komşusuna iyilikte bulunsun.” buyurulmuştur.

Emânete riâyet etmemek münâfıklık alâmetidir. Hadîs-i şerîfte “Münâfığın alâmeti üçtür: Konuşunca yalan söyler, vaad ettiğinde vadinden döner, emânet edildiğinde hıyânet eder.” buyurulmuştur.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Şeyh Seyfeddin Hazretleri (k.s.)
« Yanıtla #700 : 09 Kasım 2012, 10:38:13 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ümmetimin fesada uğradığı (sünneti şerîfin terk edildiği) zamanda benim sünnetime sarılan kimseye yüz şehit sevabı vardır.”
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, ez-Zühdü’l-Kebîr)



09
Kasım Cuma 2012

Hicrî: 25 Zilhicce 1433 - Rûmî: 27 Teşrin-i Evvel 1428

Erzurum Müdafaası (1877) • Babaeski ve Pehlivanköy'ün Kurtuluşu (1922)


Şeyh Seyfeddin Hazretleri (k.s.)

Silsile-i Sâdât'ın yirmi beşinci halkası olan Şeyh Seyfeddin (k.s.), tahsilini tamamlayıp kemâle erdikten sonra babası, mânevi bir işaret üzerine Delhi'ye gitmesini emretti. Vazifesi, sünnetlerin unutulup bid’atlerin çok yayıldığı Delhi’de bid’atleri yıkmak, sünnetleri ihya etmek ve tarikat-ı aliyye’nin nurunu yaymak, aynı zamanda Sultan Muhammed Evreng-i Zîb Âlemgîr Han’ı manen terbiye etmek idi.

Sultan, çocukları ile beraber, kendi arzu ve istekleri ile Şeyh Seyfeddin Hazretlerine talebe oldular. Sünnet-i seniyyeye uymaya gayret ettiler, gece ibadetlerine ve tarikat-ı aliyyeye devam ettiler. Sultan ilerlemiş yaşına rağmen Kur’ân-ı Kerîm’i ezberledi. Vezirleri de intisab edip onun hizmetinde bulundular. Sultan ve vezirleri Şeyh Seyfeddin Hazretlerine fevkâlede hürmet ederler, huzurunda tam bir edeple ayakta dururlar, hiç oturmazlardı.

Şeyh Seyfeddin (k.s.) Delhi'ye girerken karşılaştığı bid’atlerin kaldırılmasını istedi. Sultanla ilk sohbetinde birçok bid’ati sultanın emri ile kaldırttı. Duyduğu her bid’ata bir an bile tahammül göstermez, onu hemen kaldırtırdı. Şeyh Seyfeddin Hazretlerinin sohbetinin bereketiyle Allâhü Teâlâ Sultan Âlemgîr’i, memleketindeki zulüm ve düşmanlığı ortadan kaldırmaya muvaffak kıldı.

Şeyh Seyfeddin (k.s.), sultanın bu iyi hallerini ve manevî terakkiyâtını muhterem babaları Muhammed Masum Hazretlerine bir mektupla bildirdi. Babası da, insanların irşad olmalarının ve Allâhü Teâlâ’nın feyzinin insanlara ulaşmasının Şeyh Seyfeddin’in (k.s.) orada bulunmasının bir eseri olduğunu bildirmiş, buna son derece sevinmiş ve memnun olmuştu. Bu hizmetinden dolayı, Şeyh Seyfeddin Hazretlerine duada bulundu.

İslâm dini Hindistan’da o kadar kuvvetlendi ki, Hindistan hiçbir zaman böyle bir devir görmemişti. Bid’at sahibleri rezil, rüsvay ve zelil olup hiçbir yerde kabul göremez oldular.

Muhammed Masum (k.s.) bid’atleri yıkıp sünnetleri ihya hizmetinden dolayı evladına Muhyi’s-sünne (sünneti ihya eden) lakabını verdi.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Mü'minler ancak kardeştirler"
« Yanıtla #701 : 10 Kasım 2012, 12:44:37 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Allâhü Teâlâ’nın senin için yaptığı taksîme râzı ol. Böyle yaparsan insanların en zengini olursun.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



10
Kasım Cumartesi 2012

Hicrî: 26 Zilhicce 1433 - Rûmî: 28 Teşrin-i Evvel 1428

I. Varna Zaferi (1444) • Kırklareli'nin Kurtuluşu (1922) • Atatürk'ün Ölümü (1938)


"Mü'minler ancak kardeştirler"

"Îmân sâhibi olan erkek ile kadınlar ise birbirlerinin dost ve yardımcılarıdırlar iman ve itaati emreder, küfürden, isyandan menederler, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resûlüne itaat eylerler, işte bunları Allâhü Teâlâ rahmetine nâil buyuracaktır. Şüphe yok ki Allâh Azîz, Hakîmdir." (Tevbe Sûresi, âyet 71)

Hepiniz Allâhü Teâlâ’nın ipine sımsıkı tutunun, birbirinizden ayrılmayınız. Ve Allâh’ın üzerinizdeki nimetini düşünün, sizler birbirinize düşmanlar iken o sizin kalblerinizi birleştirdi de nimeti sayesinde uyanıp kardeşler oldunuz, sizler ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da o tuttu sizi ondan kurtardı. Şimdi böyle size âyetlerini beyan ediyor ki Allâh'a doğru gidebilesiniz.” (Âl-i imrân Sûresi, âyet 103)


"Bütün mü’minler sırf kardeştirler. Onun için iki kardeşinizin aralarını düzeltin ve Allâh’dan korkun ki rahmete erdilesiniz.
Ey îman edenler! Bir kavim diğer bir kavim ile alay etmesin. Olabilir ki o(alay edile)nler ötekilerden daha hayırlı olurlar, ne de kadınlar da kadınlardan -bir kimseyi eğlenceye almasın-. Olabilir ki onlar ötekilerden hayırlı bulunurlar. Ve kendi nefislerinizi de ayıplamayın ve kötü lâkablarla atışmayın…”
(Hucurât, 10-11)

"Allâh’a ve âhiret gününe îmân eder hiç bir kavmi bulamazsın ki, Allah ve resûlüne muhâlefet eder kimseleri sevsinler, babaları veya oğulları veya kardeşleri veya hısımları, hemşerileri olsalar bile. Onlar o zâtlardır ki Allâh onların kalblerine îmân yazmıştır…” (Mücâdele, 22)

"Muhammed -aleyhisselâm- Resûlullah’dır; Onunla beraber bulunanlar ise kâfirlere karşı çok çetin, kendi aralarında gayet merhametlidirler. Onları rükû ve secde ediciler olarak görürsün. Allâh’dan inâyet ve rızâ isterler. Yüzlerindeki nişâneleri secde eserindendir. Bu onların Tevrat’taki, İncîl’deki vasıfları ise bir ekin gibidir ki filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, derken gövdesi üzerine yükselmiş; ekincilerin hoşuna gidiyor, onlarla kâfirleri öfkelendirmek için. Allâh onlardan îmân edip de salih salih ameller yapanlara bir mağfiret ve pek büyük bir mükâfât vaad buyurmuştur." (Fetih, 29)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Lâ havle velâ Kuvvete'nin Esrarı | Bu Millet Neler Çekti!
« Yanıtla #702 : 11 Kasım 2012, 03:09:48 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Her şeyin bir cilâsı vardır. Kalplerin cilâsı da Allâh’ı zikretmektir.”
(Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, el-Câmiu's-Sağîr)



11
Kasım Pazar 2012

Hicrî: 27 Zilhicce 1433 - Rûmî: 29 Teşrin-i Evvel 1428

Birinci Dünya Harbi'ne Girişimiz (1914)ve Harbin Sonu (1918) • Kofçaz ve Demirköy'ün Kurtuluşu (1922)


Lâ havle velâ Kuvvete'nin Esrarı

Resûlullah Efendimiz (s.a.v) buyurdular: “Kim ‘Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi'l-aliyyi'l-azim’ derse doksan dokuz hastalığa devâ olur ki en hafifi gam, tasadır.”

Resûlullah Efendimiz (s.a.v) buyurdular: "Mirac gecesinde İbrahim (a.s.)’ı gördüm. ‘Yâ Muhammed, ümmetine selam söyle ve onlara haber ver ki cennetin toprağı tertemizdir, su lezzetlidir ve ona ağaç dikmek ise ‘SübhanAllahi velhamdülillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi'l-aliyyi'l-azim.’ sözüdür."

Resûlullah (s.a.v) “Cennet fidanlarını çoğaltın” buyurdu. Ashab-ı kiram cennet fidanlarının ne olduğunu sordular “Mâşaallâhü Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh’tır.” buyurdular.


Bu Millet Neler Çekti!

Muâllim Hacı Selim
’in “Anadolu Harpzedeleri” isimli hatıratından Birinci Dünyâ Harbini anlatan bir ibret manzarası:

Of!... bir kere görmüş olsa idiniz. Ne dehşetli bir yer! İnsan söylemekten âciz!...

Yolun iki tarafı kana bulanmış, bir çok insan cenâzeleri, hayvan leşleri, kırık araba ve tüfek parçaları dolmuştu. Diri bir kimse yoktu! Ben korkudan yaprak gibi titriyor ve ağlıyordum...

Kana bulanmış bir asker torbası buldum ve sevindim. İçinde dört parça ekmek vardı. Ekmeği yiyerek, ayağım topallayarak nereye gittiğimi bilmeden yürürken yolun kenarındaki cenâzeler arasından:

“Sefil çocuk, buraya gel!” sesini işittim ve dönüp baktım ki; yüzü gözü korkunç bir halde, kana, çamura bulanmış genç bir Türk zâbiti arkasındaki kaputu (paltoyu) zorlukla çıkardı ve: “Al ve giy, soğuktan telef olma!” dedi.

Ben de hayretle:
“Amca! Böyle vakitte elbiseye senin benden çok ihtiyâcın vardır!” dedim.

Zavallı, yürek parçalayan bir âh çekerek;
“Evlâdım! Ben kaputsuz da ölürüm. Belki bu kaput sebebiyle bir Müslüman çocuğu kurtulur!” dedi ve tâkatsiz yıkıldı.

Ne cömertlik, ne erlik!...



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ramazan (ayı) orucundan sonra en fazîletli oruç Allâh’ın ayı olan Muharrem orucudur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



12
Kasım Pazartesi 2012

Hicrî: 28 Zilhicce 1433 - Rûmî: 30 Teşrin-i Evvel 1428

Pîrî Mehmed Paşa'nın Vefatı (1522) • Düzce Depremi (1999)


Esmaü’l-Hüsna’dan Esselam Ve Zül Celal Vel İkram İsimleri

Namazda selâm verdikten sonra “Allâhümme entesselâmü ve minke’s-selâm tebârakte yâ ze’l-celâli ve’l-ikrâm” duâsını okumak sünnettir.

Duânın manası şöyledir:

“Allâhümme entesselâmü” Yâ Allâh! Zât-ı vâcibü'l-vücûdun her noksandan sâlim ve berîdir.

“Ve minke's-selâm” her şerden ve fenalıktan selâmet ve kurtuluş ancak senden gelir, başka türlü olmaz.

“Tebârakte” bu lafız bereket kelimesinden gelir. Bereket ziyadelik manasına gelir yani; Ya Rabbi, zâtında ve sıfâtında ve ef'âlinde senden başkasından pek yüce ve büyüksün demektir. Yine bereket hayrın çoğalması ve devamı manasına da gelir. Yani; Yâ Rabbi senin mahlûkâtına yaptığın nice nice ihsanlarının haddi hesabı yoktur, demektir.

“Yâ ze'l-celâli” ey azamet sâhibi!

“Ve’l-ikrâm” Ve ikrâmın yegâne sahibi bizlere fazlınla ihsan eyle.

Tam Güneş Tutulması

Yarın (13 Kasım Salı) “Tam Güneş Tutulması” vuku’ bulacaktır.

Kuzey Avustralya ve Güney Pasifik Okyanusu’ndan tam olarak görülecek olan tutulma, Pasifik Okyanusu’nun Güney kesimi, Yeni Zelanda, Güney Amerika kıtasının güneyinden parçalı olarak görülebilecektir.

Asya ve Kuzey Amerika kıtalarından gözlenebilecek olan bu tutulma, Japonya, Çin ve A.B.D.’nin batı kesiminden halkalı olarak görülebilecektir. Türkiye, Almanya ve Avusturya'dan görülemeyecektir.

Tutulmanın büyüklüğü: 1.0500'dür.

Başlangıcı: 13 Kasım 2012 21.37 (Türkiye Saati)

Tutulmanın ortası : 14 Kasım 2012 00.11 ”

Tutulmanın sonu: 14 Kasım 2012 02.45 ”



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Sevdiğini ölçülü sev, günün birinde düşmanın olabilir. Düşmanına da ölçülü düşmanlık et, günün birinde dostun olabilir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



13
Kasım Salı 2012

Hicrî: 29 Zilhicce 1433 - Rûmî: 31 Teşrin-i Evvel 1428

Tekirdağ'ın Kurtuluşu (1922)


Zilhicce’nin Son Gecesi Yapılacak İbâdet

Zilhicce’nin son gecesi mümkünse bir Tesbih Namazı kılınır ve bir Hatm-i Enbiyâ yapılır. Kezâ, Zilhicce’nin son gecesi, akşam ile yatsı arası, 10 rek’at namaz kılınır. Namaza şöyle niyet edilir: “Yâ Rabbî, geçen seneyi benden râzı olarak ayır. Sâdır olan isyânımı hasenâta tebdîl eyle. Beni hidâyet-i ilâhiyene ve rızâ-yı ilâhîne mazhar eyle.”

Her rek’atte; 7 Fâtiha-i Şerîfe, 7 Âyetü’l-Kürsî, 7 İhlâs-ı Şerîf okunur. İki rek’atte bir selâm verilir.

Namazdan sonra, mümkünse en az 11 tevhîd, 11 istiğfâr, 11 salevât-ı şerîfe okunur ve duâ edilir.

Zilhiccenin son günü, aynı zamanda senenin son günüdür. Bu günde mümkünse oruçlu bulunmak fazîletli bir ibâdettir.


Muharrem Ayının Birinci Gününde Ne Yapılır?

Muharremin birinci gününde, her birinde besmele çekerek, bir defada 1000 İhlâs-ı Şerîf okuyanları, Cenâb-ı Hak lütfuyla, keremiyle bu âlemden kul borcu ile huzûruna getirmeyecektir.

Muharrem ayının birinden onuna kadar 10 gün oruç tutmak fazîletli ibâdetlerdendir. Bu on günlük orucu tutamayanlar, mümkünse 8, 9 ve 10. günlerde oruç tutmalıdırlar. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) 9. günü seferde bulunduğundan yalnız 10. günü oruç tutmuşlar ve “Sağ olursak gelecek sene 9. günü de tutarız.” buyurmuşlardır.

Bu ayın perşembe, cuma, cumartesi günlerinde peş peşe oruç tutulursa 900 senelik nâfile oruç sevâbı verilir. (Duâ ve İbâdetler, Fazîlet Neşriyat)

Muharrem Ayı İctima‘i, Ru’yet ve Başlangıcı

Hicrî Kamerî 1434 yılı Muharrem ayı ictima’ı yarın (14 Kasım Çarşamba) Türkiye saati ile 00.09’da.

Ru’yet ise yarın (14 Kasım Çarşamba) Türkiye saati ile 22.09’da.

Hilâl’in görüldüğü yerler: Güney ve orta Amerika ülkeleri ile Atlas Okyanusunun batısı ile Büyük Okyanusun orta ve güney kesimi, Galapagos, Hawai, Fiji, Kiribati adaları.

Hilâl; Türkiye, Almanya, Avusturya, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarım adasından sonraki saatlerde görülebilecektir.

Hilâl’in görüldüğü günü tâkip eden 15 Kasım Perşembe günü de Muharrem ayının 1’i olmaktadır.