Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1062709 defa)

0 Üye ve 99 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hangisi Daha Hayırlı? / Beyit
« Yanıtla #660 : 01 Ekim 2012, 10:40:39 »


"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Sizden biriniz mal ve yaratılış (ve dünya zînetleri) husûsunda kendisinden üstün olan kimselere baktığı zaman (üzülmesin), hemen kendinden aşağıda olanların hâlini düşünsün.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)



01
Ekim Pazartesi 2012

Hicrî: 15 Zilkâde 1433 - Rûmî: 18 Eylül 1428

Hava Harp Okulu'nun Eskişehir'de Açılması (1951)


Hangisi Daha Hayırlı?

Enes (r.a), Resûlullah (s.a.v) Efendimiz’e sordular:

– Yâ ResûlAllah! Tasadduk edeceğim bir ekmek mi yoksa kılacağım yüz rek’ât namaz mı sana daha sevimlidir?
– Tasadduk edeceğin bir ekmek, nafile olarak kılacağın iki yüz rek’ât namazdan daha sevimlidir.

– Yâ ResûlAllah! Bir haram lokmayı terk etmek mi, yoksa bin rek’ât namaz kılmak mı sana daha sevimlidir?
– Bir haram lokmayı terk etmek nafile olarak kılacağın iki bin rekât namazdan daha sevimlidir.

– Yâ ResûlAllah! Gıybeti terk etmek mi yoksa bin rek’ât namaz kılmak mı sana daha sevimlidir?
– Gıybeti terk etmek, on bin rekât namazdan daha sevimlidir.

– Dul bir kadının ihtiyacı olan nafakayı temin mi yoksa on bin rek’ât namaz mı sana daha sevimlidir?
– Dul bir kadının nafakasını vermek otuz bin rek’ât nafile namazdan daha üstündür.

– Yâ ResûlAllah! Ailenin nafakasını temin etmek mi yoksa Allâhü Teâlâ yolunda infakta bulunmak mı sana daha sevimlidir?
– Aileye sarfedeceğin bir dirhem (gümüş para), Allâhü Teâlâ yolunda harcayacağın bin dinar(altın)dan daha çok hoşuma gider.

– Yâ ResûlAllah! Ana babaya iyilik etmek mi, yoksa bin yıl ibadet etmek mi sana daha sevimlidir?
– Yâ Enes! Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz bâtıl yok olmaya mahkûmdur. Ana babaya iyilik etmek iki bin yıl nafile ibadet etmekten daha sevimlidir.



Beyit:

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.

Muhibbî (Kânûnî Sultan Süleyman)



Çevrimdışı sons

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 213
Ynt: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları
« Yanıtla #661 : 01 Ekim 2012, 10:54:00 »
Allah razı olsun kardeşim.
Bazen Susmalıyım Diyorum Kendime..
Susmalıyım Ki Gönlümün Sesi Gönüllere Ulaşsın..
Sesimi Duymamak İçin Direnen Kulaklar Bari Gönlümü Dinlesin..
Ben Susmalıyım Ki Tüm Zor Cümleler Gönlümü Dinleyenlere Kalsın..
Dilimle Konuşmak Canımı Çok Acıttı..
... ... Bari Gönlümden Konuşayım Da,
Biraz da ...
Canımı Acıtanların Canları Acısın...


[Mevlâna Celaleddin Rumî]

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İsmail Aleyhisselâm
« Yanıtla #662 : 02 Ekim 2012, 10:45:57 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“(İbrahim aleyhisselam şöyle duâ etti:) Hamd o Allâh’a ki bana ihtiyarlık halimde İsmail ve İshak’ı ihsan buyurdu. Şüphe yok ki Rabbim her halde duâyı işitiyor.”
(İbrahim Sûresi, âyet 39)



02
Ekim Salı 2012

Hicrî: 16 Zilkâde 1433 - Rûmî: 19 Eylül 1428

Aziz Mahmud Hüdayî Hazretleri'nin Vefatı (1628) • İşgalci Fransız ve İngilizlerin İstanbul'u Boşaltması (1923)


İsmail Aleyhisselâm

Hz. İsmail, İbrahim'in (a.s.) oğludur. “Hacer” adındaki zevcesinden dünyaya gelmiştir. Bu muhterem Hacer’i, Mısır hükümdarı, Hz. İbrahim'in (a.s.) hanımı Hz. Sâre’ye bağışlamıştı. Sâre de onu mübarek kocası Hz. İbrahim’e vermişti.

İbrahim (a.s.), Hak Teâlâ’nın emriyle Hacer’i ve oğlu İsmail'i alıp Hicaz’da Kâbe-i Mükerreme'nin bulunduğu mahalle götürdü, orada bıraktı. Bunların ayakları bereketiyle “Zemzem” denilen su meydana çıktı. Sonra Yemen’den gelmiş bulunan “Cürhüm” kabileleri de bunlara komşu oldu. O zamana kadar ıssız ve susuz bulunan Mekke-i Mükerreme vadisini i'mar ettiler. Artık oralar şenlenmişti.

Hz. İbrahim (a.s.), bir aralık bir rüya gördü. Bu, Allâhü Teâlâ’nın bir vahyi idi, Oğlu İsmail'i kurban etmesi emrolunmuştu. Bunun üzerine henüz on iki yaşında bulunan Hz. İsmail'i Mekke-i Mükerreme’de Sebîr Dağının eteğinde tenha bir yere götürdü, onu Rabbine kurban etmek istiyordu. Bu sevgili yavru da:

“Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap, inşAllah beni sabredenlerden bulursun.” diyordu. Bu, Allah yolunda olan fedakârlığın en yüksek bir nişanesi idi. Fakat Allâhü Teâlâ, lütfetti, baba ile oğlun şu fedakârlığına mükâfat olarak Hz. İsmail’e bedel bir koç ihsan buyurdu da bu latîf, ma'sum oğul kurban olmaktan kurtuldu.

İsmail (a.s.), büyüyüp Cürhümîlerden bir kız ile evlendi. Ondan on iki çocuğu doğdu. İbrahim (a.s.) arasıra gelir, oğlunu görürdü. Sonra Hz. İsmail'in oğulları ve torunları çoğalıp etrafa hâkim oldu.

Hz. İsmail, İbrahim aleyhisselamın diniyle amel etmek üzere Yemen kabilelerine ve Amalika denilen eski bir kavme peygamber gönderilmişti.

Hazret-i İbrahim'in irtihalinden kırk sene sonra, yüz otuz yedi yaşında irtihal etmiştir. Kabri şerîfleri, vâlidesi Hazret-i Hacer'in Kâbe-i Muazzama'da bulunan Hicr'deki kabri civarındadır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Şeytanı Öfkelendiren Sûre / Eti Yenen ve Yenmeyen Kurbanlar
« Yanıtla #663 : 03 Ekim 2012, 10:30:42 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Ebû Hureyre (r.a.) rivâyet ediyor: “Resûlullâh (s.a.v.) sabah namazının sünnetinde (birinci rek’atte) Kul yâ eyyuhe’l-kâfirûn sûresini, (ikinci rek’atte de) Kul hüvallâhü ehad…” sûresini okudu.
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



03
Ekim Çarşamba 2012

Hicrî: 17 Zilkâde 1433 - Rûmî: 20 Eylül 1428

Doğu ve Batı Almanya'nın Birleşmesi (1990)


Şeytanı Öfkelendiren Sûre

İbn-i Abbas (r.anhumâ) şöyle demiştir: "Kur’ân-ı Kerîm’de İblis’i Kâfirûn sûresinden daha çok öfkelendiren bir sûre yoktur. Çünkü bu sûre tevhid sûresidir ve şirkten arındırır."

Bu sûre kâfirlerin “Ya Muhammed! Bir yıl sen bizim ilahımıza ibadet et, bir yıl da biz senin ilahına ibadet edelim” demeleri üzerine nîzil olmuştur.

Eti Yenen ve Yenmeyen Kurbanlar

1- Kişinin nezrettiği, adadığı kurbanını kendisi, usûlü (anası-babası, dedesi), fürû'u (;çocukları, torunları) ve akrabalarından nafakası üzerine lazım olanların yemesi câiz olmadığı gibi zimmîlere (gayr-i müslimlere) ve zenginlere yedirmek de câiz olmaz.

2- Kişinin hayatta iken ettiği vasiyeti üzerine, öldükten sonra malının üçte birinden kesilen kurbanı vârisleri yiyemezler, zenginlere de yediremezler. Ancak fakirlere verirler. Vârislerin kendiliklerinden kesiverdikleri kurban yenir ve yedirilir. Zîra bir kimse kurban kesse ve sevâbını ölüye bağışlasa, kendi kurbanı gibi yer ve başkasına yedirir.
Bir kimse üzerine vâcib olan kurbanını kesmeye niyet etse ve sevabını ölüye bağışlasa, kurban borcunu ödemiş olur, sevâbı da ölüye ulaşır.

3- Sabînin (bülûğ çağına gelmemiş çocuğun) malından kesilen kurbandan sabî yer. Kalan et, sabî için (elbise gibi) kendisiyle faydalanılan bir şey ile değiştirilebilir.

Kurbanı kesmezden evvel sağ ve diri olduğu bilinirse -kestikten sonra kanı çıkmasa ve vücudu kımıldamasa bile- kesilmekle helâl olur.
Kesilmeden evvel diriliği bilinmediği takdirde kan çıkar veya hareket ederse yenir. Kanı çıkmaz ve hareket de görünmez ise yenmez.
Bâzı âlimlere göre keserken kurbanın ağzını ve gözünü yumması, tüyünü kaldırması ve bacağını çekmesi dirilik alâmetidir. Bunların aksi, yâni ağzının ve gözünün açık kalması, tüylerini kaldıramaması ve bacağını oynatamaması ölüm alâmetidir.
Bir hayvanın, boğazını kesmek suretiyle öldüğü bilinmedikçe eti yenmez.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Haccın Fazîleti / Beyit
« Yanıtla #664 : 04 Ekim 2012, 10:53:35 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Haccını yapanla karşılaştığın zaman ona selâm ver, onunla musâfaha et ve o evine girmeden önce senin için istiğfar etmesini iste. Zira onun günahları bağışlanmıştır.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



04
Ekim Perşembe 2012

Hicrî: 18 Zilkâde 1433 - Rûmî: 21 Eylül 1428

Medenî Kanun'un Yürürlüğe Girmesi (1926)


Haccın Fazîleti

Allâhü Teâlâ Âl-i imran Sûresinin 96. ve 97. âyet-i celîlelerinde buyurdu ki (meâlen): “Şüphe yok ki, insanlar için ilk tesîs edilmiş olan mâbed, Mekke'deki o çok mübârek ve âlemler için hidâyet olan Beytullâh’tır.
Onda açık âyetler (alâmetler), İbrâhîm'in makâmı vardır. Ve her kim ona girerse emîn olur. Ve onun yoluna gücü yeten kimseler üzerine de o Beytullâh’ı haccetmek Allâhü Teâlâ için bir haktır (Allâhü Teâlâ’nın hakkıdır). Ve her kim inkâr ederse şüphe yok ki, Allâhü Teâlâ bütün âlemlerden ganî(zengin)dir.”


Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Kim, Allâhü Teâlâ için haccederse, hac esnâsında kötü söz ve davranışlardan sakınır ve günahlara sapmazsa, anasından doğduğu gün gibi temizlenmiş olarak döner.”

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), “Mebrûr (makbul) hac için cennetten başka mükâfât yoktur.” buyurunca, “Onun mebrûr olması ne (ile)dir?” diye soruldu. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) “Yemek yedirmekle, hoş kelâm (konuşmak) iledir.” buyurdu. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.)’e “Hangi amel daha fazîletlidir?” diye sorulduğunda, “Allah ve Resûlü’ne îmân etmektir.” buyurdular. “Sonra hangisi?” denildi. “Allah yolunda cihâddır.” buyurdu. “Daha sonra hangi (amel)dir?” denildi. “Mebrûr hacdır.” buyurdular.

“Hiç şüphe yok ki, şu Beyt (Ka'be-i Şerîfe), İslâm’ın direği (mesâbesindeki rükünleri)nden biridir. Kim hac ve umre yaparsa, kefâletini Allâh'ın üzerine havâle etmiş (Allah onun kefili olmuş) demektir. Eğer (bu yolculukta) vefât ederse, Allah onu cennete koyar, şâyet âilesinin yanına döndürürse ganîmetle döndürür.”

“Hacda harcanan para(nın sevabı), Allâhü Teâlâ yolunda sarf edilen nafaka gibi, yedi yüz kat fazlası ile verilecektir.”


(Hac Rehberi, Fazilet Neşriyat)

Beyit:

Ey hâce tutuldu nefesin kabre de girdin
Bû âleme sığmam der idin şimdi ne dersin


Sâmi (Vakanüvis Mustafa Bey)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Nimete hamdetmek, o nimetin zevâli (azalmaması veya yok olmaması) için emniyettir.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü'l-Ummâl)



05
Ekim Cuma 2012

Hicrî: 19 Zilkâde 1433 - Rûmî: 22 Eylül 1428

Bosna-Hersek'in Kaybı (1908)


Hamdetmenin Ehemmiyeti

Peygamberimiz (s.a.v) buyurdular:
“Allâhü Teâlâ bir kuluna nimet verdiğinde kul ‘Elhamdülillah’ derse Allâhü Teâlâ da buna mukabil şöyle der:
Kuluma bakın! Ben ona kıymetsiz bir şey verdim. Bunun karşılığında o bana çok kıymetli bir şey takdim etti.


Allâhü Teâlâ Hz. İbrahim’e (a.s) şöyle vahyetmiştir:
“Namaz kıldığında namaza Elhamdülillah ile başla. Çünkü ben, bana hamd edene, dört şey ikram edeceğime dair söz verdim. (Bu dört şey); zorluktan sonra kolaylık, fakirlikten sonra zenginlik, dünya ve âhirette rahatlık ve Cehenneme karşı emniyette olmaktır.”

Bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulmuştur:
“Kul, Elhamdülillah dediğinde yer ve gök arası bununla dolar. Bu sözü ikinci kez söylediğinde yedi kat yerle yedi kat gök arasını doldurur. Üçüncü kez söylediğinde Allâhü Teâlâ ‘İste ki sana verilsin’ buyurur.”


Ortak Kesilen Kurbanın Taksîmi

Kurban, ortak kesildiğinde etini tartarak taksîm etmek îcâbeder.
Taksîm ederken ortakların hisselerinde et ile beraber deri, ayak, baş, ciğer veyahut yağından ve işkembesinden bir parça olursa, tahmînen taksim câiz olur.
Ortaklardan birine veya herhangi bir kimseye 'Etini istediğin gibi taksîm edebilirsin.' diye vekâlet verilirse yine tahmînen taksim câiz olur.
Taksim etmeden hepsi birlikte etini pişirip yeseler, câizdir.
Bir kimse kendisi, âilesi ve büyük çocukları için kurban etmek niyetiyle bir sığır alsa etini taksim etmek şart olmaz.

Atalar Sözü:

• Gönül bir sırça saraydır, kırılırsa yapılmaz.
• Evvel komşunu bul, sonra yurdunu tut.
• Dünyada dost gibi aziz, ihsan gibi tatlı şey yoktur.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Haccın Şartları ve Kısımları
« Yanıtla #666 : 06 Ekim 2012, 08:32:12 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim, Allah için hacceder ve hacda faydasız söz konuşmaz ve günah işlemezse, anasından doğduğu gündeki gibi -günahsız olarak- geri döner.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî ve Müslim)



06
Ekim Cumartesi 2012

Hicrî: 20 Zilkâde 1433 - Rûmî: 23 Eylül 1428

Estergon Kalesi'nin İkinci Defa Fethi (1605) • Çanakkale'nin Kurtuluşu (1922) • İstanbul'un Kurtuluşu (1923)


Haccın Şartları ve Kısımları

Haccın farz olmasının şartları:

   Müslüman olmak,
    Haccın farz olduğunu bilmek,
    Bâliğ (ergen) olmak,
    Akıllı olmak,
    Hür olmak,
    Nafakaya ve vâsıtaya muktedir olmak,
    Vakit (hac ayları),
    Hacca gidip dönünceye kadar bakmakla mükellef olduğu kimselerin geçimlerini sağlayacak imkânı ve gidiş geliş müddeti içinde yol masrafı ile âile fertlerinin geçimini temin etmiş olmak.


Haccın farz olması için zekâtta olduğu gibi belli bir nisâb yoktur.

Haccın edâsının farz olmasının şartı beştir:

   Sıhhatli olmak,
    Yol emniyeti olmak,
    Hacca gitmeğe (hapislik gibi) bir mânî olmamak,
    Kadınların yanında kocası veya güvenilir bir mahremi bulunması,
    Kadınların iddet bekliyor olmaması.


Hac, hükmü itibariyle üç kısımdır:

Farz hac:
Kendisinde haccın şartları bulunan kimselerin, ömürlerinde bir defa yapmaları îcâbeden hacdır.

Vâcib hac: Bir kimsenin nezrederek (adayarak) üzerine vâcib kıldığı hacdır. Başlandıktan sonra bozulan nâfile haccın kazâsı da vâcibtir.

Nâfile hac: Farz ve vâcib olan hac dışındaki hac nâfiledir. Üzerine hac farz olmayan çocuğun veya kölenin yapacağı hac da nâfiledir.

Farz, vâcib yahut nâfile hac edâsı itibarı ile üç türlüdür:

Hacc-ı İfrâd: Hac mevsiminde umresiz olarak yapılan hacdır.

Hacc-ı Temettû: Aynı senenin hac aylarında umre ve haccı ayrı ayrı ihramlarla edâ etmektir. Temettû haccına niyet eden kimse, dilediği zaman bir Mekkeli gibi umre yapabilir. Şükür kurbanı kesmesi vâciptir. Hacc-ı temettû, hacc-ı ifrâddan daha faziletlidir.

Hacc-ı Kırân: Bir ihrâmla umre ve haccı berâber yapmaktır. Hacc-ı temettûde olduğu gibi şükür kurbanı kesmek vâciptir. Hacc-ı kırân, hacc-ı ifrâd ve hacc-ı temettûdan daha faziletlidir. Hacc-ı kırân ve hacc-ı temettû âfakî olanlar (Mikât hâricinden Mekke'ye gelenler) içindir. (Hac Rehberi, Fazilet Neşriyat)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hac
« Yanıtla #667 : 07 Ekim 2012, 12:19:52 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Makbul olan haccın mükâfatı ancak cennettir.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



07
Ekim Pazar 2012

Hicrî: 21 Zilkâde 1433 - Rûmî: 24 Eylül 1428

İnebahtı Deniz Savaşı ve Donanmamızın Yakılması (1571) • Rusya'da Komünist İhtilali (1917) • Amerikan ve İngiliz Kuvvetlerinin Afganistan'a Girmesi (2001)


Hac

Hac, İslâm’ın beş esâsından birisidir. Hem mâlî, hem de bedenî bir ibâdettir. Hicretin dokuzuncu senesinde farz kılınmış ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hz. Ebû Bekir’i (r.a.) hac emîri tayîn etmişlerdir.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) hac farîzasını ertesi sene îfâ buyurmuşlardır.

Şartları kendinde bulunan kişiye ömründe bir kere haccetmek farz-ı ayındır. Hâli müsâit olduğu halde, ömrünün sonuna kadar sıhhati müsâit olmazsa vekil gönderir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: “İslâm beş esas üzerine kurulmuştur. Bunlar; Kelime-i Şehâdet (Allâhü Teâlâ'dan başka ilâh olmadığına ve Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) Allâh’ın kulu ve peygamberi olduğuna şehâdet etmek), namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucunu tutmak ve Kâbe'yi haccetmektir.

Haccın bazı hikmet ve faydaları:

    Allâhü Teâlâ’ya karşı kendini hakir göstermek, insanlara karşı mütevâzî olmak.
    Mal nimetinin ve beden sağlığının şükrünü edâ etmek.
    Kâbe-i Muazzama’nın, insanların ruhlarına inşirâh (genişlik) vermesi.
    Nefsi tezkiye ve terbiye.
    Dinleri bir, renkleri ve dilleri ayrı olan Müslümanların kaynaşmaları.
    Bembeyaz ihrâma bürünmek, beyaz kefene sarılıp âhiret yolculuğuna çıkmanın, kabirden kalkıp mahşere gitmenin bir temsilidir.
    Hacer-i Es'ad'ı selamladıkça ahid ve mîsâkı hatırlamak ve îmânı tazelemek.
    İslâm’ın doğup yayıldığı, Peygamberimiz’in ve Ashâbının İslâm için bin bir güçlük ve meşakkat içinde verdiği mücâdeleyi hatırlamak.
    Hac, Müslümanlarda ömür boyu yâd edilecek güzel hâtıralar bırakır.

(Hac Rehberi, Fazilet Neşriyat)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Yaratılmışlara Merhamet Etmek
« Yanıtla #668 : 08 Ekim 2012, 11:40:12 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Bir kadın hapsederek ölümüne sebep olduğu kedi yüzünden azâb olunacaktır. Hapsettiğinde o kediyi ne doyurdu ne suladı, yerdeki otlardan yemesi için serbest de bırakmadı.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)



08
Ekim Pazartesi 2012

Hicrî: 22 Zilkâde 1433 - Rûmî: 25 Eylül 1428

Balkan Harbi'nin Başlaması (1912) • Çatalca'nın Kurtuluşu (1922)


Yaratılmışlara Merhamet Etmek

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular:

"Yeryüzündeki mahlûkâta merhamet ediniz ki Allâhü Teâlâ da size merhamet etsin."

Başkalarına merhametli olun ki siz de merhamet göresiniz. Affedin ki sizin de hatalarınız bağışlansın."

Doğru sözü ve nasihati işitip de kabûl etmeyen ve icabıyla amel etmeyene yazıklar olsun. Doğruyu bildikleri halde onunla amel etmeyip hatasında ısrarcı olana da yazıklar olsun.

Merhamet ancak fena insanlardan çekilip alınır.

Allâh’dan korkun ve halini ifâde edemeyen hayvanları aç bırakmayınız. Sizler onları iyi besleyin, rahatlıkla binin ve âfiyetle yiyiniz."


"Herhangi bir kimse serçeyi veya daha küçüğünü haksız yere öldürürse Allâh muhakkak onun hesâbını sorar."

“Yâ Resûlallâh! Onun hakkı nedir.” denildi:

“Kesip yenmesidir, yoksa başının kesilip atılması değildir.” buyurdular.

İbn-i Mesûd Hazretleri şöyle nakletti:

Biz, Resûlullâh ile seferde idik. O bir ihtiyâcı için yanımızdan ayrıldı. Biz yanında iki yavrusu olan bir kuş gördük, birimiz yavrularını aldı. Anası gelip başımız üstünde çağrışarak dönmeye başladı. Resûlullâh Efendimiz geldiğinde “Bu fena işi kim işledi, hemen ona yavrusunu iâde ediniz.” buyurdular.

Yine konduğumuz bir yerde karınca yuvası var idi. Onları dağıtmak için yuvalarını ateşe vermek istedik. Resûlullâh Efendimiz görünce “Ateş ile azâb etmek ancak ateşi yaratana layıktır.” buyurarak yasakladılar.

Hz. Alî (r.a.): “Ey Allâh’ın kulları, Allâh’ın arzında (yeryüzünde), onun kullarının hakları husûsunda Allâh’tan korkunuz. En küçük gördüğünüz şeylerden; hayvanlara karşı olan muâmelenizden bile suâl olunacaksınız.” buyurdular.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kurban Nisâbı ve Vâcib Olmasının Şartları
« Yanıtla #669 : 09 Ekim 2012, 10:27:56 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Ukbe bin Âmir (r.a.)’dan:
“Resûlullâh (s.a.v.) bana her (farz) namazın arkasında muavvizât’ı (İhlâs, Felâk ve Nâs sûrelerini) okumamı emretti.”

(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd)



09
Ekim Salı 2012

Hicrî: 23 Zilkâde 1433 - Rûmî: 26 Eylül 1428

Yanya Kalesi'nin Fethi (1431)


Kurban Nisâbı ve Vâcib Olmasının Şartları

Kurban nisâbı: Aslî ve zarûrî ihtiyaçlarından başka fitre vâcib olacak kadar malı-parası olan, hür ve mukîm (yolcu olmayan) erkek ve kadın Müslümana kurban kesmek vâcibdir.

Bu malın -zekât nisâbında olduğu gibi- alışveriş ile artabilecek mal olması ve üzerinden bir sene geçmesi lâzım değildir.

Aslî ve zarûrî ihtiyaçlar şunlardır: Evi, evinin kâfi miktarda eşyası, bineceği (arabası), üç türlü giyeceği -yani iş elbisesi, günlük giydiği elbise, bayram ve benzeri günlere mahsus elbisesi- kendinin ve nafakası kendi üzerine vâcib olanların bir aylık nafakalarından fazla olarak 80,18 gr altın veya aynı kıymette başka bir şeye sahip olan kimselere sadaka-i fıtır vermek ve kurban günlerinde kurban kesmek vâcib olur.

• Bir kimse (bayramın 1., 2. ve 3. gününde) kurban kesmeye mahsus olan günlerin sonunda (akşam vaktine kadar) zengin, yani nisâba mâlik olsa derhal kurban kesmesi vâcib olur.
Hür, mukîm ve nisâba mâlik müslümanın küçük çocukları için kurban kesmesi müstehaptır. Zâhiru'r-rivâye de böyledir. Fetva, buna göredir. İmam Hasan'ın Ebû Hanîfe’den rivayetine göre ise, küçük çocuğu ve babası olmayan torunları için kurban kesmesi vâcibdir. İmam Kudûrî, İmam Hasan'ın bu rivayetini tercih etmiştir.
• Müsâfir eğer mukîm iken kurbanı alıp, (yani bayramın üçüncü günü güneş batmadan önce) sefere çıkarsa, -kurban kesmek üzere bir hayvanı alması sebebiyle üzerine vâcib olduğu için- kurbanı satması câiz olmaz.

İmâm-ı Âzam ve İmam Ebû Yûsuf Hazretleri'ne göre kurban kesmekte mükellefiyet için akıl ve bülûğ (ergen olmak) şart değildir. Delinin ve henüz bâliğ olmamış çocuğun mallarından babaları yâhut vasîleri kurban keser ve onlara yedirirler. Yediklerinden artanı bunlar için (elbise gibi) kendisi ile faydalanılan bir şey ile değiştirebilirler.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kurban'ın Fazîleti / Kurban Kesmeye Dâir Bâzı Meseleler
« Yanıtla #670 : 10 Ekim 2012, 11:12:54 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Mîrac gecesi cennetin bir kapısında,
‘Sadaka vermenin bire on misli sevabı, borç vermenin ise bire on sekiz (misli) sevâbı vardır.’
diye yazılmış olduğunu gördüm.”

(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



10
Ekim Çarşamba 2012

Hicrî: 24 Zilkâde 1433 - Rûmî: 27 Eylül 1428

Hz. Hüseyin Radıyallâhü Anh'ın Şehâdeti (680) • Belgrad'ın İkinci Defa Fethi (1690)


Kurban'ın Fazîleti

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:
• “Allah katında günlerin en muazzamı Kurban Bayramı günüdür.”

• “Kurban kesiniz ve ona iyi muâmele ediniz. Çünkü bir kimse kurbanını alır, onunla kıbleye dönerse, kıyâmet gününde o kurbanın kanı ve tüyü onu koruyan iki kale olur. Muhakkak sûrette kurbanın kanı Hz. Allâh'ın muhâfazasında toprağa düşer. Azıcık bir infâk (Allah rızası için harcama) sebebiyle çok mükâfâta nâil olursunuz.”

• “Kim Kurban Bayramı gününde kesmek için kurbanına yaklaşırsa Allâhü Teâlâ’nın rahmeti de cennette ona yaklaşır, kurbanını kestiği zaman kanından akan ilk damla ile birlikte onu mağfiret eder, Allâhü Teâlâ o kurbanı kıyâmet gününde mahşere kadar onun için binek kılar, derisi ve her kılı adedince ona sevap ihsân eder.”

Gücü yeten kimsenin şefâate nâil olmak niyetiyle Allah rızâsı için Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri’ne bir kurban kesmesi menduptur.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) büyük boynuzlu çok güzel iki koçun birisini yere yatırıp besmele çekti ve tekbir getirerek “Allâh’ım! Bu Muhammed’den ve Ehl-i Beyti’mdendir.” deyip kesti.

Sonra ikincisini keserken “Allâh’ım! Bu da Muhammed ve ümmetindendir.” dedi.

Aliyyü’l-Murtezâ (k.v.) Hazretleri biri kendisi için, biri Resûl-i Ekrem Efendimiz için olmak üzere iki koç kurban ederler ve ‘Resûlullah (s.a.v.), zât-ı şerîfleri için kurban kesmeyi bana vasiyet buyurdular.’ derdi.

Kurban Kesmeye Dâir Bâzı Meseleler

İki kimseden biri diğerinin kurbanını yanlışlıkla -kendinin zannederek- kestikten sonra etini yemeden sahipleri kurbanlarını bilip alsalar, câiz olur.
Etini yedikten sonra bilirlerse helâlleştikleri takdirde yine câiz olur.

Helâlleşmezlerse, birbirlerinin kurban bedellerini öderler, kurban günleri geçmişse, aldıkları bedelleri sadaka verirler.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Akîka Kurbanı / Kurban Kesmeye Dair Bazı Meseleler
« Yanıtla #671 : 11 Ekim 2012, 11:19:52 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Her kim Allâh’ın rızasına ermek (cemaliyle müşerref olmak) isterse sâlih amel işlesin ve ibadetinde rabbine kimseyi şirk koşmasın.”
(Kehf suresi, âyet 110)



11
Ekim Perşembe 2012

Hicrî: 25 Zilkâde 1433 - Rûmî: 28 Eylül 1428

Mudanya Konferansı ve Mütârekesi (1922)


Akîka Kurbanı

Yeni doğan çocuğun başındaki tüylere “akîka” ismi verilir. Çocuk için Cenâb-ı Hakk’a şükür olarak kesilen kurbana da “Akîka (nesîke) kurbanı” denir.

Akîka kurbanı kesmek müstehabdır. Akîka kurbanı çocuğun doğduğu günden itibâren kesilebilir. Yedinci günü kesmek daha faziletlidir.

Kurban olmaya elverişli bir hayvan akîkaya da yeterli olur. Erkek ve kız çocuğu için birer kurban kesilebilir. Erkek çocuk için iki kurban kesilmesi de uygundur.
Akîka kurbanı kesilirken anası yâhut babası “Yâ Rabbe’l-âlemin, bu benim çocuğumun akîkasıdır. Onun cehennem ateşinden kurtuluş fidyesi olsun.” diye duâ eder.

Vaktiyle akîka kurbanı kesilmemiş olan kimse kendi nâmına bir kurban kesebilir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Allâhü Teâlâ’nın emri ile peygamberliğini ilân etmesinden sonra kendileri için ve iki torunlarının doğumlarında onlar için akîka kesmişlerdir.

Akîka kurbanının kemikleri, çocuğun sağlık ve selâmetine bir hayır dileği olsun diye kırılmayıp ek yerlerinden ayrılabilir veya çocuğun mütevâzı olması ve kötü huylardan korunması temennîsi ile kırılabilir. İkisi de müstehap görülmüştür.

Akîka kurbanının etinden sâhibi yiyebilir, başkalarına yedirebilir ve etin bir kısmını, tamamını veya kurbanın kendisini bağışlayabilir.

Çocuklar Allâh’ın lütfudur. Bu kurbanlar da o lûtfa karşı birer şükran ifâdesidir.

Kurban Kesmeye Dair Bazı Meseleler

Kurbanı yatırdıktan sonra bıçağı bilemek mekruhtur.

Kesmeyen bıçağı kurbanın boynundan kaldırıp biledikten sonra kesmek -eziyet olduğu için- haramdır. Lâkin böyle kesilen hayvanın etini yemek haram olmaz.

Kör bıçak ile kesmek, kör bıçağı birkaç defa sürmek, kesecek yere bacağından sürüyerek çekmek, iliğe kadar birden kesmek, kurbanı incitmek, canı çıkmadan yüzmek, başını birden kesmek, kıbleye çevirmemek ve doğurması yakın olan hayvanı kesmek mekruhtur.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kurbana Ait Hükümler / Yemek Tarifi / İsimlerimiz
« Yanıtla #672 : 12 Ekim 2012, 11:46:54 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Resûlullâh (s.a.v.) “Burnu sürtülsün, burnu sürtülsün, burnu sürtülsün!” Buyurdular. “Kimin, yâ Resûlallâh?” denildi. Buyurdu ki: “Yaşlılık günlerinde ana ve babasından birine veya her ikisine yetişip de (onları razı edemeyip) cennete giremeyen kimsenin (burnu sürtülsün).”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



12
Ekim Cuma 2012

Hicrî: 26 Zilkâde 1433 - Rûmî: 29 Eylül 1428

Amerika'nın Keşfi (1492) • Sokollu Mehmed Paşa'nın Şehâdeti (1579) • Eğri Kalesi'nin Fethi (1596)


Kurbana Ait Hükümler

Vakti içinde kurbanı kesmeyip kıymeti sadaka olarak verilse kurban edâ edilmiş olmaz.

Zengin olan kimseler kurban kesmeyip kurbanın kesileceği vakti geçirseler, kurbanın kıymetini sadaka olarak vermeleri lâzım gelir.

Lâkin fakîrler ve kurban nezreden (adayan) kimseler, aldıkları kurbanı kesmeyip vakti geçerse kurbanın kendisini sadaka olarak vermek vâcib olur.

Fıtır sadakası (fıtra) ve kurban vâcib olduktan sonra mal zâyi olsa (sâhibi fakir düşse) ömrü içinde bunları edâ etmedikçe bunlar kendisinden sâkıt olmaz. Ya kıymetlerini veya aynını (kurbanın kendisini) sadaka vermesi vâcib olur.

Nisâba mâlik (zengin) olan çocuk için velisinin çocuğun malından kurban kesmesi lâzımdır.


Yemek Tarifi: Buhara Pilavı (10 Kişilik)

Malzemeler:

3,5 su bardağı (650 gr.) pirinç; 1-2 adet (100 gr.) soğan; 300 gr et; 50 gr güneriçi (çam fıstık); 2-4 adet (300 gr.) havuç; 2 çorba kaşığı (100 gr.) salça; (250 gr.) tereyağı; 1 çay kaşığı kimyon; 5 su bardağı (940 gr.) su; yarım çorba kaşığı tuz.

Hazırlık: Pirinçler bir defa yıkanır sonra ıslatılır. 5 defa daha yıkanarak süzülür.

Etler ve soğan kuşbaşı doğranır. Havuç julyen (uzun ince) doğranır. Etler tavaya konulur. Suyunu çekinceye kadar pişirilir. Yağ ilave edilip et biraz kavrulur.

Daha sonra soğan ve havuç ilave edilerek biraz daha kavrulur. Salça ilave edilir. Kimyon, tuz atılarak kemik suyu konulur.

Ocak kısılarak kısık ateşte pişmeye bırakılır. Suyunu çekince altı kapatılır. 15 dakika sonra karıştırılıp servis yapılır.

İsimlerimiz: Erkek: Yahya, Kız: Büşra


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Zilhiccenin On Günü ve Arefe Günü
« Yanıtla #673 : 13 Ekim 2012, 20:47:21 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim evinden çıkarken ‘Bismillâhi tevekkeltü alellâhi lâ havle velâ kuvvete illâ billâh’ derse ona ‘Bu sana yeter ve sen muhafaza edildin.’ denilir. Şeytan da o kimseden uzaklaşır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



13
Ekim Cumartesi 2012

Hicrî: 27 Zilkâde 1433 - Rûmî: 30 Eylül 1428

Ankara'nın Başkent Olması (1923)


Zilhiccenin On Günü ve Arefe Günü

Kendisinde ibâdet edilen günlerin Allâh’a en sevimlisi Zilhiccenin on günüdür. Hadîs-i şerîfte: “En fazîletli duâ, Arefe günü yapılandır.” buyuruldu.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) vedâ haccındaki hutbesinde şöyle buyurmuşlardı: “İyi biliniz ki mallarınız ve kanlarınız birbirinize şu belde, ay ve gününüz gibi haramdır. Dikkat edin, ben havz başına en önce gideninizim ki sizinle diğer ümmetlere çokluğunuzla öğünürüm. Sizler benim yüzümü kara çıkarmayınız..."

Zilhicce’nin ilk on günü ibâdete daha gayret etmeli, Allâh’ın kıymetini yükselttiği şeylere hürmet etmelidir. Zira Zilhicce haram aydır. On günün en faziletli günü de Arefe günüdür. O günde Allâhü Teâlâ dîni ikmâl etmiştir.

Allâhü Teâlâ bu ümmete birliğine şehâdeti, resûlünü tasdîkı, hicretten on sekiz ay önce mirac gecesinde beş vakit namazı, Medîne’de zekâtı ve Ramazân orucunu farz kıldı. Sonra hicretin dokuzuncu senesinde haccı farz kıldı. Resûlullâh Efendimiz haccettirmek üzere Hz. Ebûbekr’i Müslümanlara emîr kıldı ve Medîne’den hacca gittiler. Hemen akabinde Berâe sûresinin ilk âyetleri nâzil oldu, Resûlullâh Hz. Ali'yi bu âyetleri Arafat'ta okumak üzere gönderdi ve “Bu seneden sonra hiçbir müşrik haccetmeyecek ve Beytullâh çıplak olarak tavaf edilmeyecektir.” diye nidâ ettirdi.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) hicretin onuncu senesinde Vedâ haclarını yaptılar. Allâhü Teâlâ Cuma’ya rastgelmiş olan Arefe günü “Bu gün kâfirler dininizi söndürebilmekten ümidlerini kestiler; Onlardan korkmayın, yalnız benden korkun, işte bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’a râzı oldum.” meâlindeki Mâide Sûresi, 3. âyetini inzâl buyurdu. Allâhü Teâlâ, câhiliyye alâmetlerini yıkarak Müslümanları bir cemiyet halinde o mukaddes makamda lebbeyk lebbeyk diyerek ilâhî emrine koşan, alınları ak, gönülleri pak, mümtâz bir ümmet-i Muhammed kıldı.

Arefe günü, dînin kemâle erdiği ve nimetin tamam olduğu gündür.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Hacılar ve umre yapanlar (insanların Allâh’a gönderdikleri) elçileridir. Allâh’a duâ ettiklerinde kabul eder; Allâh’tan mağfiret dilediklerinde onları bağışlar.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



14
Ekim Pazar 2012

Hicrî: 28 Zilkâde 1433 - Rûmî: 01 Teşrin-i Evvel 1428

Hangi Hayvanlar Kurban Olmaz?

Bir veya iki gözü kör, zayıflıktan ilikleri erimiş, kesileceği yere gitmeye kudreti olmayan, yâni hiç yürüyemeyen, kulaklarından biri olmayan veya burnu kesik olan hayvanları kurban etmek câiz olmaz.

Sığır, koyun veya keçinin bir memesi gitmiş veya kurumuş ise kurban edilmesi câiz olmaz. Lâkin yavrusunu emzirebilirse câiz olur.

Dişsiz hayvanı kurban etmek câiz değildir. Eğer dişlerinin çoğu var ise kerâhetle câizdir. Lâkin dişsiz hayvan dişli hayvan gibi yayılıp karnını doyurur ise câiz olur.

Deli hayvan karnını doyuramazsa kurban etmek câiz olmaz.

Ölmek üzere olan hayvanı kurban etmek câiz olmaz.

Kulağının biri dibinden kesilen yâhut doğduğunda bir kulağı olmayan hayvanı kurban etmek câiz olmaz.

Emânet hayvanı kendisi için kurban etmek, rehin hayvanı kurban etmek ve almaya vekil olduğu hayvanı kendisi için kesmek câiz olmaz.

Kocası, karısının veyâhut karısı kocasının kurbanını izni olmayarak kendisi için kesse câiz olmaz. Kıymetini vererek râzı etse de câiz olmaz.


Zilhicce Ayı İctima'i, Ru'yet ve Başlangıcı

Hicrî Kamerî 1433 yılı Zilhicce ayı ictima‘ı yarın (15 Ekim Pazartesi) Türkiye saati ile 15.03’de.

Ru’yet ise (16 Ekim Salı) Türkiye saati ile 04.20’de.

Hilâl’in görüldüğü yerler: Büyük okyanusun orta ve güney kesimleri ve Avustralya Papua adasının güney batı kesimi, Endonezya, Timor adaları, Brunei, Singapur, Malezya, Hint Okyanusu’nda; Heard, Mc Donald Adaları, Afrika kıtası.

Hilâl, Türkiye’nin -kuzey kesimi hariç- tamamı, ile Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarımadasından da görülebilecektir. Almanya ve Avusturya’dan görülemeyecektir.

Hilâ’lin görüldüğü günü takip eden 16 Ekim Salı günü de Zilhicce ayının 1’i olmaktadır.