Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1062564 defa)

0 Üye ve 85 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."


"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kuşluk namazını altı rek’at kılardı.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat)



15
Eylül Cumartesi 2012

Hicrî: 28 Şevval 1433 - Rûmî: 02 Eylül 1428

Ayvalık'ın Kurtuluşu (1922)


Korkularından Kurtulmak İçin

Hak Teâlâ şöyle buyurdu:
Ey Mûsâ! Fakirlikten korkarsan kuşluk namazı kıl, fakirlikten kurtulursun.
Ölüm ahvalinden korkarsan akşamla yatsı arasında namaz kıl.
Kabir azabından korkarsan gece iki veya dört rek’ât namaz kıl.
Kıyâmetten korkarsan Recep ayında oruç tut.

Ey Mûsâ! Üç şeyi sakla ki sana üç şey vereyim:
Dilini yalandan ve gıybetden koru, sana cenneti vereyim.
Yaramaz, hayırsız yoldaşı terk et, sana iyi kimseleri yoldaş edeyim.
Karnını haramdan ve şüpheli şeylerden koru ki, sana hikmet vereyim.


Zilkâde Ayı

Zilkâde ayı, kamerî ayların on birincisidir.
Hac aylarından olduğu için, geceleri zaman zaman teheccüd namazına kalkılır. Bilhassa cuma geceleri tesbih namazı kılınır. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)

Zilkade Ayı İctima‘I, Ru’yet ve Başlangıcı

Hicrî Kamerî 1433 yılı Zilkâde ayı ictima‘ı yarın (16 Eylül Pazar) Türkiye saati ile 05.11’de.
Ru’yet ise yine yarın (16 Eylül Pazar) Türkiye saati ile 17.25’de.
Hilâl’in görüldüğü yerler: Hint Okyanusunun güney batı kesimi, Bouvet adası, ile Güney Afrika cumhuriyeti, Güney Atlantik okyanusunda Güney Georgiya ve Güney Sandviches, Gough, Montagu, Saunders, Candlemas, Vindication ve Folkland Adaları, Antarktikanın batı sahilleri ve Güney Amerika kıtası.
Hilal; Türkiye, Almanya, Avusturya, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarım adasının orta ve kuzeyinden da asla görülemeyecektir.
Hilâl’in görüldüğü günü tâkip eden 17 Eylül Pazartesi günü de Zilkâde ayının 1’i olmaktadır.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Cenâb-ı Hakk’ın Benî Beşere Olan Nimetlerinin En Büyüğü
« Yanıtla #646 : 17 Eylül 2012, 17:28:09 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“...Allâh’tan hakkı ile ancak âlimler korkar...”
(Fâtır Sûresi, âyet 28)



17
Eylül Pazartesi 2012

Hicrî: 01 Zilkâde 1433 - Rûmî: 04 Eylül 1428

Bandırma'nın Kurtuluşu (1922) • Rusların Polonya'yı İşgali (1939) • Adnan Menderes'in İdamı (1960)


Cenâb-ı Hakk’ın Benî Beşere Olan Nimetlerinin En Büyüğü

Cenâb-ı Hakk’ın benî beşere olan nimetlerinin en büyüğü; Hakk ve bâtılı anlamak ve bilmek, rızâsıyla adem-i rızâsını mûcib ahvâli fark ve temyîz eylemek, muktezâlarıyla amele muvaffak kılınmak hâssalarına, sıfatlarına mazhariyettir.

Bu öyle azîz ve celîl bir mazhariyettir ki ona nâiliyyet fenâ fillâh ve bekâ billâh hakîkatiyle tahakkuk etmedikçe sûret-peydâ olmaz. Bu hakîkate mazhar olamayan bi’l-umûm avâm ve havâssın hâli tam hakîkate isâbetten mahrûmdur. Çünki, ef'âl ve hareketleri -hakîkat-i fenâ ve bekâ ile adem-i tahakkukları sebebiyle- sûrete, zâhire maksûr ve mahsûr kalır. Bu haysiyetle her ne kadar fiillerinin ve amellerinin -bi-hasebi'l-merâtib- semerâtını görürler ise de hakîkat-i fenâ ve bekâ sâhibi olanların a'mâl ve ef'âline terettüb eden semerât ve netâyicin iktitâfına mazhariyetleri imkân hâricinde bulunur.

Mutlak a'mâl ve ef'âlin netîce ve semeresi âm için sûret-i edâsı müşterek olan a'mâl ile değil, âmillerin mertebeleri, dereceleri hasebiyledir. Aksi takdîrde peygamberlerin edâ ettikleri ibâdât ve hâiz bulundukları ma'rifetullâh ile, avâm ve havâssın edâ ettikleri ibâdâtın, mazhar oldukları ma'rifetullâhın semerât ve netâyici müsâvî olmak lâzım gelir ki; hılâf-ı vâki' ve nefsi’l-emrdir. (Mektublar, S. H. Silistrevî)

Lügatçe:

Benî beşer: İnsanoğlu.
Adem-i rızâ: Razı olmamak.
Mûcib: İcab ettiren.
Temyîz: Ayırt etmek.
Muktezâ: Gereği.
Sûret-peydâ: Ortaya çıkmak, ele geçmek.
Ef'âl: Fiiller, ameller.
Maksûr: Sırf bir tarafa ait.
Bi-hasebi'l-merâtib: Mertebelerine göre.
Semerât: Meyveler.
Netâyic: Netîceler.
İktitâf: Toplamak.
A’mâl: Ameller.
Âm: Herkes.
Âmil: Amel işleyen,
İbâdât: ibâdetler.
Hılâf-ı vâki ve hılâf-ı nefsi'l-emr: Hakîkatin aksine, tersine.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kıbleye Hürmet / Melekler Günahı Nasıl Yazar?
« Yanıtla #647 : 18 Eylül 2012, 11:19:05 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim, kardeşini bir günahından dolayı ayıplarsa o günahı işlemedikçe ölmez.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



18
Eylül Salı 2012

Hicrî: 02 Zilkâde 1433 - Rûmî: 05 Eylül 1428

Ertuğrul Firkateyni'nin Japon Sularında Batması (1890) • Erdek, Yenice, Biga ve Mahmudiye'nin Kurtuluşu (1922)


Kıbleye Hürmet

Resûlullah (s.a.v) bir topluluğa namaz kıldıran bir adamın kıbleye doğru tükürdüğünü gördü.
Onlara “Bu adam size namaz kıldırmasın.” buyurdu. Adam bu hadiseden sonra namaz kıldırmak isteyince ona Resûlullah’ın (s.a.v) emrini bildirdiler. O da gidip Resûlullah’a (s.a.v) sorunca “Evet, öyle dedim.” buyurdular.

Bayezid-i Bestâmî (r.a) anlatıyor:
Bana âbid bir kişiden medihle söz edilmişti. Merak ettim ve onu ziyarete gittim. Adamın kıbleye doğru tükürdüğünü görünce ziyaretten vazgeçip geri döndüm. Çünkü, dinin küçük bir edebine riâyet etmeyen bir şahsa dinin yüksek sırları hususunda nasıl güvenilebilir?

Seriyyü’r-Sakatî (r.h) şöyle demiştir:
“Bir gece namaz kılmış ve namazdan sonra mihrapta ayaklarımı uzatmıştım. Gaipten “Hükümdarlarla böyle oturuyor musun!” diye bir ses geldi. Ben de 'İzzetin ve Celâlin hakkı için bir daha asla mihrapta ayaklarımı uzatmam.’ dedim.


Melekler Günahı Nasıl Yazar?

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:
"Her kulda vazifeli iki melek vardır. Sağdaki melek soldakinin amiridir. Kul günah işlediği zaman soldaki melek “Yazayım mı?” diye sorar.
Sağdaki melek “Beş günah işleyene kadar yazma, bekle” der. [/b]
Kul, beş günah işleyince soldaki melek “Yazayım mı?” diye tekrar sorar. “Bir sevap işleyene kadar bekle, yazma” der.
Kul bir sevap işlediği zaman sağdaki melek, bize bir sevabın karşılığının on misli olduğu bildirilmiştir. Gel beş günahı beş sevap ile silelim, ona beş de sevap yazalım, der.
Bunun üzerine şeytan, ben âdemoğluna ne zaman yetişebilirim (onunla nasıl baş edebilirim), diye haykırır.”



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
En Hayırlı Beş Şey / Takiyüddîn Râsıd
« Yanıtla #648 : 19 Eylül 2012, 10:27:09 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Darlıkta ve varlıkta Allâh’ın haramlarından sakın.”
(Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, el-Câmiu's-Sağîr)



19
Eylül Çarşamba 2012

Hicrî: 03 Zilkâde 1433 - Rûmî: 06 Eylül 1428

İstanbul Rasathanesi'nin Kuruluşu (1576)


En Hayırlı Beş Şey

Lokman (a.s)'a oğlu “Babacığım, en hayırlı şey nedir?” diye sormuştu.
Lokman (a.s) “Tabi ki dindir, yavrucuğum” cevabını verdi. “Peki, iki olursa?” diye sordu.
Lokman (a.s) “Din ve mal” dedi.
“Üç olursa?”
“Din, mal ve hayat” karşılığını verdi.
“Dört olursa?”
Lokman (a.s) “Din, mal, hayat ve güzel ahlâk” diye söyledi.
“Beş olursa?”
Lokman (a.s) “Bunlara ilaveten cömertlik” dedi.
“Altı olursa?” diye sorunca Lokman (a.s) “Yavrucuğum! Bu beş şeyi kendinde toplayan halis takva sahibidir, Allâhü Teâlâ’nın velisidir ve şeytandan uzaktır.” diye cevap verdi.

Takiyüddîn Râsıd

Takiyüddîn Râsıd (1521-1585) matematik, astronomi, fizik, optik, mekanik ve tıp da pek çok eser yazmış büyük bir Osmanlı alimidir. İstanbul'da bir rasathâne (gözlemevi) kurarak rasatlar yapmıştır. 16. yüzyılın en mükemmel rasat âletlerinin bulunduğu rasathânede kendi icadı olan âletleri de kullanmıştır.

Bu âletlerden birisini şöyle anlatmaktadır:
“Ben uzakta bulunmaları sebebiyle görülemeyen eşyayı en ince ayrıntılarıyla gösterebilen ve ortalama uzaklıkta bulunan gemilerin yelkenlerini bir ucundan tek bir gözle bakarak görebileceğimiz ve (daha önce) Yunanlı bilginlerin yapıp, İskenderiye Kulesi'ne yerleştirmiş olduklarına benzer bir billur (mercek) yaptım.”

Takiyüddîn'in yaptığı bu alete (billur) dürbün veya teleskop demek mümkündür. Çünkü bu âlet çok uzakta bulunan cisimleri çok yakındaymış gibi gösterebilmektedir.
Galileo'nun 1609'da dünyada ilk defa teleskop kullanan kişi olarak bilinmektedir. Halbuki Takiyüddîn, Galile'den yaklaşık 40 yıl önce bu aleti kullandığını yazmaktadır.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Medîne, Kurân ile Fetholundu
« Yanıtla #649 : 21 Eylül 2012, 00:57:05 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Haberiniz olsun ki bu Kur’ân, insanları en doğru yola hidayet eder ve (Kur’ân’da beyan olunan) salih ameller yapan mü’minleri müjdeler ki kendilerine büyük bir ecir vardır.”
(İsra Sûresi, âyet 9)



20
Eylül Perşembe 2012

Hicrî: 04 Zilkâde 1433 - Rûmî: 07 Eylül 1428

Peygamber Efendimiz'in Hicret Esnasında Kuba'ya Gelişi (622) • Bozcaada, Bayramiç, Mihalaççık ve Sivrihisar'ın Kurtuluşu (1922)


Medîne, Kurân ile Fetholundu

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) her sene hac mevsiminde gelenleri “Rabbimin risaletini tebliğ için beni barındıran ve bana yardım eden için cennet vardır.” deyip kabile kabile gezip imana davet eder, onlara Kur’ân’dan âyetler okurdu.

Peygamberliğinin onbirinci yılında hac zamanında Kâbe hareminde Medine halkının Hazrec kabilesinden altı kişi imana geldi ki onlara Ensârın sâbıkları denir. Resûlullâh'a (s.a.v.) “Hiçbir şeyi Allâh'a ortak tutmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, evlâdlarını geçim korkusu ile öldürmemek, kimsenin ırzına ve şerefine iftira atmamak, neşe ve kederde, darlık ve genişlik zamanlarında dinleyip itaat etmek, Allâh yolunda kimsenin kötülemesinden çekinmeden daima hakkı söylemek.” üzere bîat ettiler. Bunlar Medineye döndüklerinde Resûlullâh’tan konuşulmayan hiçbir ev kalmadı. İslâm Medîne’de yayılmaya başladı.

Medîne’de Müslümanların adedi kırka ulaşınca istemeleri üzerine Resûlullâh onlara Kur’ân okumak ve dînin hükümlerini öğretmek üzere Hz. Mus’ab bin Umeyr’i (r.a.) gönderdi. Ondan sonra Medîne’de İslâm’ın ve Kur’ân’ın girmediği ev kalmadı. Bu sebeple “Şehirler kılıç ile fetholundu, Medîne ise Kur’ân ile fetholunmuştur.” denildi.

Sonraki sene yetmiş üç erkek ve iki hanım Resûlullâh’ı (s.a.v.) görmeye gelip önceki şartlar ile bîat ettiler ve Resûlullâh'ı (s.a.v.) Medîne’ye davet ettiler. “Medîne’yi teşriflerinde ona her türlü yardımda bulunacaklarını, nefislerini ve âilelerini korudukları gibi koruyacaklarını” ahdettiler. Resûlullâh’a nusrete; yardım etmeğe ahdettiklerinden onlara Ensâr denildi. Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v.), Ashâbına Medîne’ye gitmek üzere izin verdi. Onlar da vatanlarını bırakıp peyderpey İslâm yurdu olan Medîne’ye hicret ettiler. Bu sebeple onlara da muhâcir dendi. Her bir Müslüman geldikçe Medîneli Müslümanlar yer gösterir, onlara muhabbetlerinden mallarını verirlerdi. Nihayet Resûlullâh da geldi ve Medîne, münevvere oldu, nûr ile doldu, Resûlullâh’a Mekke’den sonra yurt oldu. İslâm sancağı oradan yükselip arzın her tarafına ulaştı.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sultânın Dehâsı
« Yanıtla #650 : 21 Eylül 2012, 09:24:26 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Müslümanı korkutmayınız. Zira müslümanı korkutmak büyük bir zulümdür.”
(Hadîs-i Şerîf, Heysemî, Mecmau'z-Zevâid)



21
Eylül Cuma 2012

Hicrî: 05 Zilkâde 1433 - Rûmî: 08 Eylül 1428

Sultan İkinci Abdülhamîd Han'ın Doğumu (1842) • Askerlerimizin Güney Kore'ye Gidişi (1950)


Sultânın Dehâsı

Sultan İkinci Abdülhamid Han kendisine bomba ile sûikast tertîp edenlerden Belçikalı Joris'i hapishâneden huzuruna çağırdı ve:

“Siz, tertip ettiğiniz bu sûikastla beni öldürmek istediniz; Cenâb-ı Hak buna müsâade etmedi. Hepiniz yakalandınız, muhâkeme edildiniz, mahkûm oldunuz. Ben sizi idâm ettirmedim. Mahkûmiyetinizi müebbet hapse tahvil ettirdim.” dedi. Joris, minnettâr bir tavırla ellerini uzatarak:

“Pardon sör...” dedi. Sultan bir el hareketi ile Joris’i susturup devam etti:

“Ben öldürülecek bir hükümdar değildim. Çünkü hiç kimseye zulmetmedim. Sizin berâber çalıştığınız Ermeni komiteleri bir hülyâ peşinde koşuyorlar. Bu memleketimin aleyhine olacaktır. Ben buna müsâade edemem. Attığınız bomba ile bu kadar bî-günâh insanlara kıydınız. Dünyânın hangi memleketinde olursa olsun böyle bir cürmü irtikâp edeni idâm ederler. Ben sizi serbest bırakacağım. Elini kolunu sallaya sallaya buradan çıkıp gideceksin.” dedi. Joris, hayretler içinde:

“Majeste! Artık hapishâneye dönmeyecek miyim? Beni hakîkaten serbest mi bırakacaklar?” dedi. Pâdişâh;

“Evet. Orada bulunan husûsî eşyanızı getirecekler ve buradan pek bilinmeyen bir otele gidip başka bir isimle orada kalacaksınız. Fakat bir şartla.” dedi. Joris o derece memnun olmuştu ki:

“Bunu bir şart olarak söylemeyiniz, bir emir olarak kabul ediyorum!” dedi. Sultan Hamid:

“Buradan gideceksiniz ve şimdiye kadar berâber çalıştığınız Ermeni ihtilâl komiteleri ile temasta bulunacaksınız. Onlara buradan ne sûretle çıktığınızı nasıl isterseniz anlatabilirsiniz. Size ayda beş yüz lira vereceğim. Bu komitelerin Türkiye’de gösterecekleri faâliyetler hakkında bana muntazaman malûmat vereceksiniz. Aralarına gireceksiniz ve bütün mesâilerini tâkip edeceksiniz. Maaşınız bir banka vâsıtasıyla her ay muntazaman size gönderilecektir. Mutâbık mıyız?” Joris yerinden kalktı, hürmet ile eğildi:

“Majeste! Şükranlarımı arz ederim, irâdeniz harfiyen icrâ ve tatbik edilecektir!”

Ondan sonra, bir müddet Ermeni mes'elesinden bahsedilmedi.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Bilenle Bilmeyen Bir Olur mu? /Emircik Kuşu
« Yanıtla #651 : 22 Eylül 2012, 11:01:58 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“...De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler müsâvî (denk) olabilirler mi?...”
(Zümer Sûresi, âyet 9)



22
Eylül Cumartesi 2012

Hicrî: 06 Zilkâde 1433 - Rûmî: 09 Eylül 1428

Yavuz Sultan Selim Han'ın Vefatı (1520) • İran-Irak Savaşı'nın Başlaması (1980)


Bilenle Bilmeyen Bir Olur Mu?

İki kardeş bir gün karar verip ilim tahsili için yola çıkmışlar. Giderken bir su kenarına varmışlar. Büyük kardeş “İlimden maksad ameldir. Ben burada kalır, ibâdet ederim. Sen var git.” demiş ve orada kalmış. Küçük kardeş de ilim okumaya gitmiş. Yirmi yıl sonra tahsilini bitirmiş ve kardeşinin yanına geri gelmiş.
Kardeşim, sen ne yaptın? İbadetlerini şartlarına uygun, namazını tadili erkânıyla kılabildin mi? diye sormuş. O da senden sonra yirmi yıldır ibâdet ediyorum.
On yıl bu sudan abdest aldım, namaz kıldım. Fakat bir gün gördüm ki bu ırmak taştı ve içinde bir hınzır ölüsü gördüm. Bu su murdar oldu. Ben de kalan on yılımda teyemmüm yaparak namazlarımı kılıyorum, dedi.
İlim tahsil eden kardeş, “Gördün mü cahilliğin âkıbetini. On yıl abdestsiz Allâhü Teâlâ’ya secde ettin ve kıldığın namazlarını heba ettin. Hınzır ölüsüyle bu ırmak murdar olmaz. O anda murdar olsa bile, sel geçtikten sonra su temiz olurdu.” dedi.
Nitekim Resûlullah Efendimiz (s.a.v.);
“Âlimin, (ilimsiz) âbide karşı fazileti, ayın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir.” buyurmuştur.

Emircik Kuşu

Yalıçapkını ve iskele kuşu da denilen emircik kuşu yalnız balık yer, balık ve tertemiz su bulunan yerlerde yaşar. Dere veya ırmak kenarında dalları su üzerine sarkan ağaçlarda barınır.
Emircik kuşu süratle avlanır. Suya dalıp balıkla dışarı çıktığı zaman su yüzünde meydana gelen şekil henüz düzelmiş olmaz. Suya dalışı ve ağzında balıkla dışarı çıkışı ancak bir saniye sürer.
Sudan çıktığı zaman vücudu ıslanmamıştır. Çünkü hızla suya girerken bütün vücudunu ince bir hava tabakası sarar.
Bir yerde emircik kuşu varsa o su tertemiz demektir.

İSİMLERİMİZ: Erkek: Ömer, Kız: Safiyye


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
“Hastanın İnlemesi Tesbihtir..” / Konuşma Adabından
« Yanıtla #652 : 23 Eylül 2012, 08:11:11 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Hastalarınızı yemeğe zorlamayınız. Zira Allâhü Teâlâ onları yedirir ve içirir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



23
Eylül Pazar 2012

Hicrî: 07 Zilkâde 1433 - Rûmî: 10 Eylül 1428

Devlet Demir Yolları'nın Kuruluşu (1856) • Çan'ın Kurtuluşu (1922)


“Hastanın İnlemesi Tesbihtir..”

Bir hadîs-i şerîfte şöyle buyruldu: “Hastanın inlemesi tesbih, (çektiği ıstıraptan dolayı) bağırması tehlil, aldığı her nefes sadaka ve yatağında uyuması bir ibadettir. Yatağında bir o yana bir bu yana dönüp durması Allah yolunda düşmanla çarpışmak gibidir.”

Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Hasta, iyileştiğinde, gökten yeni düşen kar tanesi gibi bembeyaz ve pırıl pırıldır.”

Bir haberde şöyle geçmektedir: “Allâhü Teâlâ hastaya çeşitli melekler gönderir. Bir melek yemeğin lezzetini, bir diğeri içeceklerin lezzetini, öbürü de ondan uykunun lezzetini alır. Allâhü Teâlâ hastayı sağlığına kavuşturduğunda hastanın günahlarını alan melek hariç diğer bütün melekler aldıklarını geri verirler.
Günahı alan melek “Bu günahları ona geri vereyim mi, yâ Rabbi?” der. Allâhü Teâlâ “Hayır, o günahları denize at” buyurur.


Konuşma Adabından

Çok konuşmaktan kaçınmak lazımdır. Çünkü çok söz zihin hafifliğine ve akıl bozukluğuna alamettir, sevgiyi azaltır.
Çok konuşmak beyin yorgunluğuna sebep olur. Dost ve arkadaşlar yanında hoş karşılanmaz, sohbetten usanırlar ve anlatılanlardan rahatsız olurlar.
• Bir toplulukta başkalarına konuşma fırsatı vermemek çok kötü bir davranıştır. Ne kadar kısa konuşulursa o kadar edebe uygun olur.
• Sözün en hayırlısı az olanı ve meramı ifade edenidir.
Çok konuşanın başına iki bela gelir: Kendisinin küçülmesi, dinleyicilerin usanması.
• Allahü Teâlâ kulağı iki, ağzı bir yaratmıştır ki dinlemenin ve susmanın hikmetini dile getirir.
Akıl tam olunca söz kısa olur.
Bilhassa latife ve nadir sözlerde bir defa söylediği sözü tekrar etmekten kaçınmalıdır. Aksi halde zevki kaçar.
Bir meseleyi haddinden fazla tekrarlamak dinleyenleri usandırır.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Halis Niyet
« Yanıtla #653 : 24 Eylül 2012, 14:32:54 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Bir adam yolun ortasında bir ağaç dalına rastlar ve ‘vallâhi bunu Müslümanların yolundan kaldırmalıyım, onlara zarar vermesin’ deyip kaldırırsa bundan dolayı cennete girer.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



24
Eylül Pazartesi 2012

Hicrî: 08 Zilkâde 1433 - Rûmî: 11 Eylül 1428

Peygamber Efendimiz'in Mekke'den Hicretle Medine'ye Girişi (622) • Uyvar Kalesi'nin Fethi (1663) • Bolvadin'in Kurtuluşu (1922)


Halis Niyet

Medine-i Münevvere’nin etrafına Mekke müşriklerine karşı hendek kazıldığı günlerde Hz. Câbir bin Abdullah (r.a.) Resûlullâh’ı (s.a.v.) yemeğe davet etti. Hanımı bir oğlak kesip hazırlık yaptı.

Hz. Câbir'in (r.a.) iki erkek çocuğundan biri diğerine “Annemin oğlağı nasıl kestiğini sana göstereyim mi?” deyip kardeşini boğazlar. Annesi bir müddet sonra vaziyeti görünce çığlık atar. Diğer çocuk korkudan kaçarken fırının içine düşüp ölür. Kadın ikisinin cesedini de alarak eve götürür ve bir örtünün altına saklayarak Resûlullah (s.a.v) için yemek hazırlamaya devam eder.

Resûlullah (s.a.v) muhacir ve ensardan birçoğunu yanına alarak eve teşrif ederler. Hz. Câbir'in (r.a.) evi pek dardı. Resûlullah’ın (s.a.v) “Allâh’ın evini genişletmesini ister misin?” buyurması üzerine “Evet, yâ Resûlullah!” dedi. Resûlullah (s.a.v) dizleri üzerinde duâ etti. Câbir (r.a.) “Seni gönderen Allâhü Teâlâ'ya yemin olsun ki çatı yükseldi, duvarlar da uzaklaştı.” dedi. Resûlullah (s.a.v) yemeği kendi elleri ile dağıtır ve Câbir’den davetlileri onar onar çağırmasını ister. Hepsi gelip doyuncaya kadar yerler.

Resûlullah (s.a.v) bu kez de “Ey Câbir! Haydi, yavrularını çağır, gelsinler. Ben onlarla beraber yiyeceğim.” der. Câbir (r.a.) hanımına gider. Hanımı çocukların uyuduklarını söyler. Resûlullah (s.a.v) “Nefsim kudretinde olan Allâh’a yemin ederim ki onlar olmadan yemeyeceğim.” buyurur. Hanımı çocukların uyuduğunu söylese de Câbir (r.a.) çocukları çağırmak üzere odaya girer üzerlerindeki örtüyü çeker ve onların birbirine sarılıp uyuduklarını görür. Alıp Resûlullah (s.a.v)'in huzuruna getirir. Biri Resûlullah'ın (s.a.v) sağına diğeri soluna oturur ve karınları doyuncaya kadar yerler. Resûlullah (s.a.v) tebessüm eder ve “Ey Câbir! Cebrail'in bana anlattıklarını sana bildireyim mi?” der. Câbir’in (r.a.) “Evet, yâ Resûlullah!” diye cevap vermesi üzerine çocukların başına gelenleri Cabir (r.a.)'e bir bir anlatır. Hz. Câbir (r.a.) ve hanımı çok sevinirler.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazret-i Vahşî'nin Müslüman Oluşu
« Yanıtla #654 : 25 Eylül 2012, 11:25:11 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim Allâh'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed (s.a.v.)’in onun resûlü olduğuna şehâdet ederse, Allâhü Teâlâ cehennem ateşini ona haram kılar.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



25
Eylül Salı 2012

Hicrî: 09 Zilkâde 1433 - Rûmî: 12 Eylül 1428

Patrona Halil İsyanı (1730) • Lapseki'nin Kurtuluşu (1922)


Hazret-i Vahşî'nin Müslüman Oluşu

“Uhud Harbi'nde Peygamber Efendimiz'in amcası Hz. Hamza’yı (r.a.) şehid eden Vahşi, Resûlüllâh Efendimiz'e (s.a.v.) “Ben Müslüman olmak istiyorum. Lâkin Kur’ân’da “Ve onlar ki Allâh'ın beraberinde diğer bir ilâha duâ etmezler, Allâh'ın haram kıldığı nefsi haksız öldürmezler ve zinâ yapmazlar. Her kim de bunları yaparsa ağır cezâya çarpar.” meâlindeki Furkân Sûresi, 68. âyet-i kerîme beni Müslüman olmakdan alıkoyuyor. Zîrâ ben bunların hepsini yaptım. Benim için bir tevbe imkânı var mı?” diye bir mektup yazdı.

Bunun üzerine (Furkan Sûresi'nin): “Ve her kim tevbe edip de sâlih amel işlerse o muhakkak Allâh’a makbul olarak döner.” meâlindeki 71. âyet-i kerîmesi nâzil oldu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu âyet-i kerîmeyi Vahşî’ye gönderdi.

Vahşî “Bu âyette sâlih amel şartı var. Sâlih amele muvaffak olabilir miyim, olamaz mıyım, bilmiyorum.” diye bir mektup yazdı.

Bunun üzerine Nisâ Sûresi’nin, “Doğrusu, Allâh kendine şirk koşulmasını mağfiret etmez, ondan berisini dilediğine mağfiret buyurur...” meâlindeki 48. âyeti nâzil oldu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu âyet-i kerîmeyi de Vahşî'ye yazdı.

Vahşî “Bu âyeti kerîmede de ‘Allâhü Teâlâ dilediğine mağfiret eder’ şartı var. Allâh (c.c.) beni bağışlamayı diler mi, dilemez mi, bilmiyorum.” diye yazınca: “Ey nefisleri aleyhine israf etmiş (çok günah işlemiş) kullarım! Allâh'ın rahmetinden ümidi kesmeyiniz. Şüphe yok ki, Allâh günâhların hepsini mağfiret eder, bağışlar. Muhakkak ki o çok Gafûr ve Rahîm’dir.” meâlindeki (Zümer Sûresi, 53.) âyet-i kerîme nâzil oldu. Resûlüllâh Efendimiz (s.a.v.) bu âyet-i kerîmeyi de Vahşî’ye bildirdi. Vahşî Medine-i Münevvere’ye gelip müslüman oldu. Allâhü Teâlâ ondan râzı olsun.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları
« Yanıtla #655 : 26 Eylül 2012, 10:25:39 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ve insanlar arasında haccı ilân et, sana yaya olarak ve her derin vadilerden, uzak yoldan gelen zayıf develer üzerine binmiş olarak geliversinler.”
(Hac Sûresi, âyet 27)



26
Eylül Çarşamba 2012

Hicrî: 10 Zilkâde 1433 - Rûmî: 13 Eylül 1428

Kânûnî Sultan Süleyman Han'ın Birinci Viyana Muhasarası (1529)


Haccın Hikmeti

Cenâb-ı Allah Hz. Âdem’e (a.s.): “Ey Âdem! Sen benim için yeryüzünde gökteki Beyt’imin hizasında bir Beyt yap ki melekler, arşımın etrafında tavâf ettikleri gibi, sen ve çocukların da onun etrafında tavaf ederek bana ibadet ediniz.” buyurdu.

Âdem Aleyhisselâm
Mekke’ye gidip Beytullah’ı inşa etti. Sonra Cenâb-ı Hakk’a şöyle yalvardı: “Yâ Rabbi! Şüphesiz her çalışanın bir ücreti vardır, benim de bir ücretim vardır.” Allâhü Teâlâ da: “Evet, vardır. Dile benden ne dilersen.” buyurdu.

Hz. Âdem: “Yâ Rabbi! Beni tekrar cennete gönder.” dedi. Allâhü Teâlâ: “Bu, senin için gerçekleşecektir.” buyurdu. Hz. Âdem devamla: “Yâ Rabbi! Benim hatalarımı itiraf ettiğim gibi, zürriyetimden de günahlarını itiraf edip sana yalvararak bu Beyt'i tavaf edenleri de affetmeni istiyorum.” dedi. Cenâb-ı Allah: “Ey Âdem! Ben seni affettim. Senin zürriyetinden, bu Beyt'i ziyaret edip de günahlarından tevbe edenleri de affettim.” buyurdu.

Nûh Tufanı’ndan, İbrahim (a.s.) zamanına kadar Ka'be’nin yeri belirsiz kaldı. Allâhü Teâlâ, İbrahim (a.s.)’a, Ka'be'yi inşâ ve insanlara haccı ilân etmesini emir buyurdu. İbrahim (a.s.) “Ya Rabbi! Buna sesim yetmez.” dedi. Hz. Allah: “Sen ilân et, sesini ulaştırmak bize aittir.” buyurdu. Bunun üzerine Hz. İbrahim, Makam-ı İbrahim'in üzerine çıkıp baktı ve bütün yeryüzünün, dağların, taşların, ovaların, kara ve denizlerin, insan ve cinleri ile beraber hepsinin gözünün önünde toplandığını gördü. İki parmağını kulaklarına koyarak doğuya, batıya, kuzey ve güneye doğru dönerek şöyle seslendi: “Ey insanlar! Beytü'l-Atîk'i ziyaret etmek sizlere farz kılındı, Rabbinizin dâvetine icabet edin, gelin.”

İbrahim (a.s.) zamanından günümüze kadar hac yapmaya muvaffak olanlar, İbrahim (a.s.)’ın dâvetine “Lebbeyk Lebbeyk!” diyerek icabet edenlerdir. Bir kimse o vakit İbrahim Aleyhisselâm’ın davetine kaç kere “Lebbeyk” diyerek cevap vermişse o kadar haccetmek nasib olur. (Lebbeyk: 'Emrine âmâdeyim' demektir.)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları
« Yanıtla #656 : 27 Eylül 2012, 10:16:21 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Bir kimse sıkıntıda olan bir şahsa kolaylık gösterirse Allâhü Teâlâ da o kimseye dünyâda da, âhirette de kolaylık ihsân buyurur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



27
Eylül Perşembe 2012

Hicrî: 11 Zilkâde 1433 - Rûmî: 14 Eylül 1428

Preveze Deniz Zaferi (1538)


Kelime-i Tevhid

Enes b. Malik'in (r.a) rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Ey insanlar! Kim Allâhü Teâlâ’nın yarattığı bir şeyden duyduğu hayret sebebiyle ‘Lâ ilâhe illallâh’ derse Allâhü Teâlâ her harfi için üzerinde dünya günlerinin sayısı kadar yaprak bulunan ve her bir yaprağın o kişi için istiğfar ettiği ve kıyâmete kadar onun adına Allâhü Teâlâ’yı tesbih ettiği bir ağaç yaratır.”

Hayreddîn Paşa'nın Değneği

Preveze’de Hayreddîn Paşa kumandasındaki Osmanlı donanması parlak bir zafer kazanmıştı. Lâkin harb esnâsında bazı beyler, tedbîrini beğenmediğinden Hayreddîn Paşa’ya haddi aşan bazı sözler etmişlerdi. Harbden sonra bütün beyler toplanarak Hayreddîn Paşa’nın gemisine geldiler ve “Gazânız mübârek olsun” diye el öptüler. Hamid Sancağı Beyi Ali Bey de el öpmeye geldiğinde, kaftanının altında bir de çubuk getirmişti. “Gazânız mübârek olsun” diye el öptükten sonra o çubuğu Hayreddîn Paşa'nın önüne koydu. Paşa sebebini sorunca: “Sultanım, hani bir darb-ı mesel vardır: Yolsuza yol göstermek, öksüze kaftan giydirmek kadar sevaptır. diye. Ben de yolu bununla buldum. Şimdi paşa hazretleri de gerçekten bu yolda bizim üstâdımızdır. Biz de dün küstahlık ettik, edebi terk ederek bazı uygunsuz sözler söyledik. İşte şimdi bizzat gördük ve bildik ki bizim sözümüz doğru değilmiş. Şimdi biz, işte yüzümüzü elimize alıp, ‘Özür muhterem kişiler katında makbûldür.’ diyerek af dilemeye geldik.” dedi.

O böyle söyleyince, orada bulunan diğer beyler de tedbir hususunda kendi görüşlerinin kabulü için Hayreddîn Paşa’ya ısrarlarının hata olduğunu anlayıp her biri tek tek özür diledi. Hayreddîn Paşa da onların gönlünü alıp: “Artık geçmişin muhasebesini yapmayınız. Söylenenler burada kalsın ve herhangi bir kimsenin yanında konuşulup da dedikoduya sebep olunmasın.” dedi ve bazı nasihatlerde bulundu.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hac, Âhiret Yolculuğu Gibidir.
« Yanıtla #657 : 29 Eylül 2012, 00:05:55 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim Ka’beyi tavâf eder ve iki rek’at de namaz kılarsa bir köle azad etmiş gibi (sevab) olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



28
Eylül Cuma 2012

Hicrî: 12 Zilkâde 1433 - Rûmî: 15 Eylül 1428

Kâzım Karabekir Paşa'nın Ermenilere Karşı Harekâtı (1920)


Hac, Âhiret Yolculuğu Gibidir.

Hac yolculuğundan maksat Ka’be-i Muazzama’dır. Âhiret yolculuğunda ise hedef Ka’be-i Muazzama’nın sahibi Allâhü Teâlâ’dır. O hâlde, hac yolculuğunda, âhiret yolculuğunun hâllerini düşünmeli, çoluk çocuğuna ve dostlarına Allâh’a ısmarladık dediği zaman, bunun son nefesteki ayrılığa benzediğini düşünmelidir.

Ömrünün sonunda da böyle olacağını, yolculuk kolay geçse de, kalbin her şeyden ayrılacağını bilmelidir. Yolda yemek için her türlü yiyeceği aldığı ve her ihtiyâtı gözettiği gibi, âhiret yolunun daha uzun ve tehlikeli olduğunu aklına getirmelidir. Orada azığa ihtiyaç çoktur. Bu azığı tedârik etmelidir. Vâsıtaya binip yürüdüğünde tabutu hatırlamalıdır. Belki vâsıtadan inmeden tabuta binmesi de mümkündür. Elbisesini çıkarıp ihramı giydiği zaman, kefeni hatırlamalıdır. Hac yolunda zorlukları ve tehlikeleri görünce, Münker ve Nekîr'i, kabirdeki azâbı düşünmelidir.

Öldüğü zamandan haşir zamanına kadar tehlikeli geçitleri bulunan büyük bir sahrâ vardır. Sahrâlardaki belâlardan kılavuzsuz korunamadığı gibi, kılavuz olmaksızın kabirdeki korkulardan kurtulamayacağını aklına getirmelidir. Lebbeyk deyince bunun Allâhü Teâlâ’nın davetine cevap olduğunu bilmeli, kıyâmet günü kendisine böyle nidâ geleceğini ve o zamanki korkuyu düşünmelidir.

Arafât'ta durmak, dünyânın her tarafından gelen insanların burada toplanması ve ayrı ayrı dillerle duâ etmeleri, kıyâmet günündeki Arasât'a benzer. Kıyâmette de bütün insanlar bu meydanda toplanır ve her biri kendi hâliyle meşgul olur.

Taş atmaktan maksat, kul olduğunu göstermektir. Burada yalnız kulluk, yâni “at” emrine itâat etmek ve İbrâhîm aleyhisselâma benzemek vardır. Şüpheye düşürmek için şeytan önüne çıkınca Hz. İbrâhîm şeytanı taşlamıştı. Eğer ‘Şeytan ona göründü, bana görünmüyor, lüzumsuz yere niye taş atayım’ diye aklına bir suâl gelirse, bu düşüncenin şeytandan geldiğini bilmeli ve taş atıp belini kırmalıdır. Çünkü onun belkemiğinin kırılması, “at” emrini yerine getirmekle olur. Taşlayarak hakîkaten şeytanı kahrettiğine inan.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Sayfasında Çok İstiğfar Bulunana Ne Mutlu!" / Atalar Sözü
« Yanıtla #658 : 29 Eylül 2012, 15:01:02 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim bütün mü’minlere istiğfar ederse Allâhü Teâlâ o kişiye, istiğfar ettiği mü’minler sayısınca sevap yazar.”
(Hadîs-i Şerîf, Heysemî, Mecmau'z-Zevâid)



29
Eylül Cumartesi 2012

Hicrî: 13 Zilkâde 1433 - Rûmî: 16 Eylül 1428

İnebahtı Kalesi'nin Fethi (1499) • Sarıkamış'ın Kurtuluşu (1920)


"Sayfasında Çok İstiğfar Bulunana Ne Mutlu!"

Resûlullah (s.a.v) günde yetmişten fazla istiğfar ve tevbe ederdi.
Resûlullah (s.a.v) buyurdular:

• “Her mü’minin günlük amellerinin yazıldığı bir sayfası vardır. Gün sonunda defter kapatıldığında, içinde istiğfar yoksa kapkara olarak kapatılır. Eğer içinde istiğfar varsa parlayan bir nur şeklinde kapatılır.
• “Sayfasında çok istiğfarda bulunana ne mutlu!”
• “Kim istiğfar etmeyi adet haline getirirse Allâhü Teâlâ onun her sıkıntısına bir rahatlık, her darlığına bir çıkar yol lütfeder ve onu ummadığı yerden rızıklandırır.”
• “Günde yetmiş kere istiğfar eden hiçbir kul yoktur ki Allâhü Teâlâ onun yedi yüz günahını bağışlamasın. Günde yedi yüzden fazla günah işleyen bir kul veya kavim zaten hüsrana uğramıştır.”


Bir adam “Ya ResûlAllah! Bana öyle bir amel öğret ki onunla cennete gireyim” dedi.
Resûl-i Ekrem (s.a.v) ona;
“Öfkelenme” diye cevap verdi. Adam arzusunu ikinci kez tekrarlayınca Resûl-i Ekrem (s.a.v.) tekrar aynı cevabı verdi.
Adam,“Bundan başka ne yapmalıyım?” diye sorunca;
“Yetmiş yıllık günahlarına keffaret olması için ikindi namazından önce yetmiş kez Estağfirullah de” buyurdu.
Adam, “Fakat benim yetmiş yıllık günahım yok ki” deyince Resûlullah (s.a.v), “Anneninkilere de keffarettir.” buyurdu.
Adam, “Onun da o kadar günahı yoktur.” deyince Rasûlullah (s.a.v) babanın, yine babamın da o kadar günahı yok deyince kardeşlerinin de günahlarına keffaret olacağını müjdeledi.

Atalar Sözü:

• El elin nesine, gülerek gider yasına.
• Herkesi aldatırım diyen herkesden çok aldanır.
• İhmalin zararı her gün çekilir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İhlâsın Neticesi / Trafik: Emniyet Kemerinin Doğru Kullanılması
« Yanıtla #659 : 30 Eylül 2012, 23:59:46 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ameller(in hükmü) ancak niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan ancak odur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)



30
Eylül Pazar 2012

Hicrî: 14 Zilkâde 1433 - Rûmî: 17 Eylül 1428

Kânûnî Sultan Süleyman'ın Tahta Çıkışı (1520) • İkinci Selim Han'ın Tahta Çıkışı (1566)


İhlâsın Neticesi

Hz. Âdem yeryüzüne inince, bütün vahşi hayvanlar yanına gelip onunla selamlaşarak ziyaretinde bulundular. Hz. Âdem, bu hayvanların her birine bir duâ etti. Nihayet bir grup geyik gelerek onu ziyaret etti. Hz. Âdem onlar için de duâ etti ve sırtlarını sıvazladı. Geyikler oradan ayrılır ayrılmaz misk gibi kokmaya başladılar.

Diğer hayvanlardan bir grup bunun sebebini sorunca onlar “Âdem (a.s)’ı ziyaret ettik, bize duâ etti ve sırtımızı sıvazladı.” dediler. Bunun üzerine onlar da Hz. Âdem'in yanına gittiler. Onlara da duâ etti sırtlarını sıvazladı. Fakat onlarda güzel koku olmayınca “Bize de size yaptığının aynısını yaptı ama size lütfedilen güzel kokudan bize bir şey verilmedi. Bunun sebebi nedir?” diye sordular. Geyikler, “Biz onu Allâhü Teâlâ için ziyaret etmiştik. Siz ise misk kokusu için ziyaret ettiniz” cevabını verdiler.

Diğer bir rivâyette şöyledir:

Âdem (a.s) cennetten yeryüzüne inince yanında dört incir yaprağı vardı. Hayvanlar Hz. Âdem'in tövbesini tebrik etmek üzere ziyarete geldiler. Dört hayvan erken davrandı, diğer hayvanlardan önce ziyaret ettiler. Hz. Âdem yaprağın birini geyiğe yedirdi ve ondan misk oldu. Diğer yaprağı arıya yedirdi ve ondan bal oldu. Üçüncü yaprağı ipek böceğine yedirdi ve ondan ipek oldu. Son yaprağı Amber balığına yedirdi ve ondan da amber oldu.

Trafik: Emniyet Kemerinin Doğru Kullanılması

Emniyet kemeri vücudunuzu 2 ayrı hat üzerinden kavrar: Omuzdan ve göğüs kafesi üzerinden geçen çapraz hat ve belimizin hemen altında leğen kemiği üzerinden geçen hattır.

Bu sebeple: Koltuğa dik ve tam yaslanmış olarak oturmalı, emniyet kemerinin üstte göğüs kemiği, altta leğen kemiği üzerine denk geldiği kontrol edilmelidir.
Emniyet kemeri ile vücut arasında giysiler dışında cüzdan, telefon ve benzeri bir şey bulunmamalıdır.