Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1062567 defa)

0 Üye ve 95 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kur’an-ı Kerîm’den Sonra En Muteber Kitap Sahîh-i Buhârî
« Yanıtla #630 : 31 Ağustos 2012, 10:27:19 »


"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Burada bulunanlar (hadislerimi) bulunmayanlara ulaştırsınlar. Zira olur ki burada bulunanınız, sözümü kendisinden daha anlayışlı bir kimseye tebliğ etmiş olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)



31
Ağustos Cuma 2012

Hicrî: 13 Şevval 1433 - Rûmî: 18 Ağustos 1428



Kur’an-ı Kerîm’den Sonra En Muteber Kitap Sahîh-i Buhârî

İmâm-ı Buhârî’nin kıymetli birçok eseri vardır. Uzun yılların ve gayretlerin mahsulü olan bu eserlerinden en meşhuru, İmâm-ı Buhârî denilince akla ilk gelen ve Kur’ân-ı Kerîm’den sonra en muteber olduğu hususunda âlimlerin ittifak ettiği eseri el-Câmiu's-sahîh'dir. Sahîh-i Buhârî diye meşhur olmuştur.

Bu eseri yazmaya başlamasını kendisi şöyle anlatır:
Hocam İshak bin Râhûye (rh.)’nin ders halkasında idik. “Resûlullâh’ın hadîslerini muhtasar bir kitapta toplasanız.” diye bizden bir temennide bulundu. Bunu yapma isteği gönlüme düştü. Bunun üzerine sahih hadîsleri toplamaya başladım. Bu esnada yirmi yaşlarında idim.

İmâm-ı Buhârî önce mevzu başlıklarını tesbit etmiştir. Bunları Medine’de Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in kabri şerifi ile minberi arasında; Ravza-i Mutahharası’nda onun manevi huzurunda yazmaya başlamıştır. Her başlık için de kalkıp iki rek’at namaz kılmıştır.

İmâm-ı Buhârî (rh.) “Bu kitaba altı yüz bin hadîsten seçtiğim hadîsleri aldım. Bu eserime aldığım her bir hadîsi, gusül abdesti alıp iki rek’at namaz kılıp sahih olduğuna kat’i kanaat getirdikten sonra yazdım. Basra’da duyduğum birçok hadîsi Şam’da, Şam’da duyduğum birçok hadîsi Mısır’da yazdım.”
diyerek hadîslere karşı ne kadar titiz olduğunu göstermiş, hadisler hakkında tam kanaat getirmeden yazmadığını ifade etmiştir.

İmâm-ı Buhârî (rh.), bu eserini on altı senede yazmıştır. Bu süre zarfında hadîsleri toplamış, sonra tasnif etmiş, fırsat buldukça da kâğıda geçirmiştir. Bu eser devamlı bir çalışmadan ziyade, aralıklı bir çalışma neticesinde ortaya çıkmıştır. Çünkü İmâm-ı Buhârî bir taraftan hadîs öğrenmek için seyahatlere çıkıyor ve hadîs ezberliyor, diğer taraftan dersler veriyordu.

7275 hadîs bulunan bu eserini, kendisinden tam doksan bin kişi dinlemiştir. (Rahmetüllâhi aleyh.)




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazreti Îsa (a.s)'nın Bir Mucizesi: Yarasa
« Yanıtla #631 : 01 Eylül 2012, 12:22:27 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Bakmazlar mı ki üstlerinde uçan kuşlara, kanat süzerlerken ve yumarlarken? Onları tutan ancak Rahman (olan Allah)dır. Şüphesiz ki o her şeyi görür.”
(Mülk Sûresi, âyet 19)



01
Eylül Cumartesi 2012

Hicrî: 14 Şevval 1433 - Rûmî: 19 Ağustos 1428

Uşak, Gediz, Kiraz, Aliağa ve Seyitgazi'nin Kurtuluşu (1922) • İkinci Dünya Harbi'nin Başlaması (1939)


Hazreti Îsa (a.s)'nın Bir Mucizesi: Yarasa

Îsâ aleyhisselam kavmine “Ben size Rabbinizden (peygamberliğimin alameti olan) bir âyet ile geldim: Ben size çamurdan kuş biçimi gibi bir mahlûk yaparım da içine üflerim, Allâh’ın izni ile derhal kuş olur…” (Âl-i İmran Sûresi, âyet 49) buyurdu ve bir yarasa yaptı. Üfleyince yarasa Allâh’ın izni ile uçtu.

Yahudiler Hz. îsâ'nın bu mucizesini de gördükleri halde inanmadılar ve “Bu bir sihirdir” dediler.

Îsâ aleyhisselam yarasayı tercih etti. Çünkü o diğer yaratılmışlardan daha acaip, daha farklıdır:

Yarasalar, kan ve etten ibarettir. Kanatlarını çırparak uçan yegâne memelidir. Kuşlar gibi tüyü yoktur. Gövdesi çok ince kıllarla kaplıdır. Ayrıca kuşlar gibi yumurtlamaz; doğurur ve yavrusunu memesinden süt ile besler. Gündüzün ışığında ve gecenin karanlığında görmez. Güneş battıktan sonraki ve güneş doğmadan önceki saatlerde görür. İnsan gibi güler, kadın gibi hayız olur.

Zannedildiği gibi pis hayvanlar değildir. Her sabah ve avlandıktan sonra kediler gibi yalanarak kendilerini temizlerler. Buzdolabında bile hayatlarını devam ettirebilirler. Laboratuvarlardaki buzdolaplarında uyuyan yarasalar üzerinde yapılan çalışmalar kalp ve dolaşım hastalıkları ile kadın hastalıklarına ışık tutmaktadır.

Gündüzleri karanlık yerlerde, arka ayaklarının çengelleriyle baş aşağı sarkarak dinlenirler. Gece avlanmaya çıkarlar. Çoğu böcekçildir. Bazısı da meyve ve çiçek özü ile beslenir.

Arı kuşu kadar minik yarasalar olduğu gibi, kanatları açıldığında 1,5 metre eninde olanları da vardır. Sıcak bölgelerdekilerin boyları daha büyüktür. Mağaralar, ağaç kovukları veya harabelerde tünerler.

Yarasalar ses titreşimi (ultrasonik titreşimler) ile cisimlerin şekil ve uzaklıklarını, hareketli veya sabit olduklarını tespit ederek hem yönünü bulur hem de avını tespit eder.

Yarasalar 200.000 frekanslı sesleri duyabildikleri halde insanlar, frekansı azamî 20.000 olan titreşimleri ses olarak duyarlar.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Allahü Teâlâ'yı Tesbih / Yemek Tarifi: Ali Nazik (5 Kişilik)
« Yanıtla #632 : 02 Eylül 2012, 16:05:43 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kulların Allâhü Teâlâ’ya en sevimli olanı, Allâh’ın kullarına en çok nasihat edenidir.”
(Hadîs-i Şerîf, Muhtâru’l-Ehâdîs)



02
Eylül Pazar 2012

Hicrî: 15 Şevval 1433 - Rûmî: 20 Ağustos 1428



Allahü Teâlâ'yı Tesbih

Süleyman (a.s.) rüzgârla havada dolaşırken, tarlada çalışan bir çiftçi onu görür ve der ki: “Allâhü Teâlâ Dâvûd’un (a.s.) sülalesine ne büyük mülk vermiştir.” Rüzgâr bu sözü alıp, doğruca Süleyman aleyhisselamın kulağına yetiştirir.

Süleyman (a.s.) da hemen iner, adamın yanına gelip şöyle der: “Allâhü Teâlâ tarafından kabul edilen bir tesbih, senin için, Davud (a.s) sülalesine verilen mülkten daha hayırlıdır.” Adam bunu duyunca memnun olur ve “Sen beni dert ve üzüntülerden kurtardın, Allâhü Teâlâ da seni kurtarsın!” diye duâ eder.

Diğer bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulmuştur: “Kim sabahleyin ve akşamleyin yedi kere ‘HasbiyAllahü lâ ilâhe illâ hû, aleyhi tevekkeltü vehüve rabbül-arşil-azîm’derse karşılaşacağı dünya ve âhiret sıkıntılarına karşı Allâhü Teâlâ ona yeter.”


Yemek Tarifi: Ali Nazik (5 Kişilik)

Malzemeler: Kuşbaşı et veya kıyma 750 gr, patlıcan 6-7 adet (1 kg.), tereyağı 75 gr, sarımsak 3 diş, tuz 3 çay kaşığı, karabiber 1 çay kaşığı, domates 3 adet, kırmızı pul biber 2 çay kaşığı, süzme yoğurt 3 çay bardağı

Hazırlık: Patlıcanlar, bıçağın ucu ile delinerek ızgarada (fırında) iyice pişirildikten sonra soğumadan bıçağın ucu ile yukarıdan aşağı doğru kabukları soyulup kuşbaşı şeklinde doğranır, üzerine kızdırılmış tereyağı dökülüp karıştırılır.

Küçük kuşbaşı doğranmış olan etler, suyunu çekene kadar pişirilir. Yağ ve soğan ilave edilip iyice kavrulur. Pişmeye yakın küçük küçük doğranmış domates, yeşilbiber, tuz, karabiber, sarımsak ve kırmızı toz biber eklenerek iyice kavrulur.

Süzme yoğurt, tuz, az sarımsak ve az su karıştırılarak hazırlanmalıdır.

Tabağa sırası ile patlıcan, yoğurt ve et üste gelecek şekilde konularak servis yapılır.

İSİMLERİMİZ: Erkek: Osman, Kız: Rukiye


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Cennet Bahçeleri / Battal Gazi; Abdullâh El-Battâl
« Yanıtla #633 : 03 Eylül 2012, 10:22:32 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Rabbini zikreden kimse ile zikretmeyen kimsenin durumu, diri ile ölünün durumu gibidir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)



03
Eylül Pazartesi 2012

Hicrî: 16 Şevval 1433 - Rûmî: 21 Ağustos 1428

Dursunbey, Sındırgı, Güney, Ödemiş, Emet, Tavşanlı, Eşme ve Buharkent'in Kurtuluşu (1922)


Cennet Bahçeleri

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

• Kul zikir yapılan yerlere dağlar gibi günahla da gelse, oradan kalktığında kendisinde günahtan hiçbir eser kalmaz.

“Cennet bahçelerine uğradığınızda faydalanın.” ‘Cennet bahçeleri nedir?’ diye sorulunca;
“Zikir halkalarıdır.” buyurdu.

"Muhakkak Allâhü Teâlâ inci minberler üzerinde nur yüzlü kavimler diriltir. İnsanlar onlara gıbta ederler. Peygamber değillerdir, şehid değillerdir.”
Bir arâbî iki dizi üzere doğrulup; “Yâ Resûlullah, onları bize bildir, tanıyalım” dedi.
“Onlar çeşitli milletlerden, çeşitli ülkelerden Allah için birbirlerini sevenlerdir. Allâhü Teâlâ’yı zikretmek için toplanır, zikrederler.” buyurdular.
“Allah rızâsı için zikir yapılan bir yerde bir araya gelen topluluğa şöyle seslenilir: 'Oradan bağışlanmış olarak kalkın, kötülükleriniz iyiliklere çevrilmiştir.'


Battal Gazi; Abdullâh El-Battâl

Battâl Gâzî’nin asıl adı Abdullâh olup Antakyalı’dır. İstanbul üzerine sefer eden Mesleme bin Abdülmelik’in öncü kuvvetleri emirlerinden ve Emevi kumandanlarından şecâat ve bahadırlığı ile meşhûr bir İslâm kahramanıdır.

Mesleme’nin İstanbul seferi çok zahmetli olmuş, kışı Anadolu’da geçiren İslâm askerine erzak ve asker desteği gönderilememişti. Battâl Gâzî, bu sıkıntılı seferde ve daha sonrasında pek çok yararlılıklar göstermiştir.

Battâl Gâzi’nin hayatı serhadlerde geçmiş; pek çok gazâlarda bulunmuş ve Bizans devletine korku salmış idi. Hicretin 112. (M. 730-731) senesinde Rûmlarla cenk ederken şehîd oldu. Kabri Eskişehir Seyitgazi’dedir.

Battâl Gazi’ye, ‘Şecâat nedir?’ diye sordular, ‘Bir anlık sabırdır.’ cevabını verdi.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Allah Ahkemü'l-Hâkimîndir / Allah Mülkü Dilediğine Verir
« Yanıtla #634 : 04 Eylül 2012, 11:26:26 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“De ki: Ey mülkün sahibi Allâh’ım! Dilediğine mülk verirsin, dilediğinden de mülkü çeker alırsın ve dilediğini azîz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır yalnız senin elindedir, muhakkak ki sen her şeye kadîrsin.”
(Âl-i İmrân Sûresi, âyet 26)



04
Eylül Salı 2012

Hicrî: 17 Şevval 1433 - Rûmî: 22 Ağustos 1428

Sivas Kongresi (1919) • Bigadiç, Bozüyük, Söğüt, Buldan, Tire, Simav, Kula ve Sarıgöl'ün Kurtuluşu (1922)


Allah Ahkemü'l-Hâkimîndir

Tîn sûresinin 8. âyetinin tefsîri şöyledir:

“Allâh ahkemülhâkimîn değil mi?” Hâkimlerin hâkimi, hükümdarların hükümdârı değil mi? Hâkimler, hükümdarlar, isyân edenlere cezâ, itâat edenlere, iş görenlere ecir ve mükâfât verir de onların hepsinin üzerinde hâkim olan Allâh hükmünü infâz etmez, mükâfât ve cezâ vermez, dînini yürütmez mi? Haşa.

Hiç şüphe yok ki insanı o en güzel bir biçimde yaratan Allâh, Ahkemülhâkimîndir. Onun İslâm dîni, her dinden üstün Hak dîndir. O dinini yürütecek, güzel ile çirkini, yalancıyı doğruyu ayıracak, îman edip ihlâs ile güzel güzel ameller yapan mü’minlere ecir verecektir.

O halde insan olan dîne yalan dememeli, cezayı inkâr etmemelidir. İnsan kuvvetli olunca haklı olur, her yaptığı yanına kalır, ceza görmez, ceza âcize mahsustur sanmamalıdır. İnsan Allâh’ın dîni ile dindar olmalı, ona îman edip Allâh’ın kullarına karşı adâlet ve âlemde salâha hizmet ile o tükenmez ecre ermelidir.


Allah Mülkü Dilediğine Verir

Devletler ilk kurucularının evlâdının elinden çıkıp onların bazı yakınlarına geçmiştir.

Hz. Muâviye, Emevî devletini kurmuş, fakat hükümdarlık amcazadeleri Mervânoğullarına intikal etmiştir.

Seffâh, Abbâsîlerin ilk halifesidir; Hilâfet onun evlâdına değil kardeşi Mansûr’a geçmiştir.

Samanilerin ilk hükümdarı Nasr bin Ahmed idi. Hükümdarlık kardeşi İsmail ve onun sülâlesine intikal etmiştir.

Saffârîlerin ilk hükümdarı Yakûb bin Saffâr’dır; fakat hükümdarlık kardeşi Amr ve onun evlâdına geçmiştir.

Selçuklu Devleti'nin ilk hükümdarı Tuğrul Bey’di, hükümdarlık ondan kardeşi Dâvûd (Çağrı Bey’in) evlâdına intikal etti.

Sultân Salâhaddin, Eyyûbîler Devleti’ni kurdu, hükümdarlık kardeşi el-Âdil’in evlâdına geçti.

Bunlar İslâm devletlerinin en büyükleridir ve daha fazla misalleri vardır.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazreti Zeyneb Binti Cahş Vâlidemiz
« Yanıtla #635 : 05 Eylül 2012, 11:13:43 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Hz. Âişe r.anhâdan: “Allâhü Teâlâ Zeynep bint-i Cahş’a rahmet etsin. Hiçbir kimsenin ulaşamadığı şerefe o, bu dünyada iken nâil oldu. Allâhü Teâlâ, dünyada onu peygamberiyle evlendirdi ve Kur’ân-ı Kerîm’de bunu zikretti.”
(Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr)



05
Eylül Çarşamba 2012

Hicrî: 18 Şevval 1433 - Rûmî: 23 Ağustos 1428

Kuyucak, Nazilli, Sultanhisar, Susurluk, Pazaryeri, Alaşehir, Gördes ve Salihli'nin Kurtuluşu (1922)


Hazreti Zeyneb Binti Cahş Vâlidemiz

Zeyneb binti Cahş (r.anhâ) Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in mübârek hanımlarından ve ilk îmân edenlerdendir. Annesi, Resûlullâh’ın (s.a.v.) halası Umeyme’dir.

Câhiliye devrinde Arapların evlatlıklarının eşleri ile evlenmeleri yasak idi. Allâhü Teâlâ bu yasağı kaldırmak üzere Hz. Zeyneb’i Resûlullah’a nikâhladı. Hz. Zeyneb, bunun için “Her kadını babası evlendirir. Beni ise, Allâhü Teâlâ nikâhladı.” diyerek iftihâr ederdi. Kendisinden yedi hadîs-i şerîf rivâyet olunmuştur.

Hz. Âişe (r. anhâ) validemiz “Dînde Zeyneb’den daha hayırlı, ondan daha çok Allâh’dan korkan, daha doğru sözlü, daha cömert ve sadaka vermek ve bununla Allâh’a yakın olmak için bütün gayretini sarf eden hiçbir kadın görmedim.” buyurmuştur. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) âhirete irtihalinden sonra, kendisine tahsîs edilen parayı alınca, keselere koyar muhtaçlara ve yetimlere dağıtırdı.

Hz. Zeyneb (r. anhâ) evinde bizzat el emeğiyle bazı şeyler hazırlar ve onu satıp kazancını da sadaka olarak verirdi. Devamlı “Allâh’ım, beni şu malı (nefsim için) kabul ettiğim zamana ulaştırma. Zira o fitnedir.” derdi. Her ne vakit kendisine nakit para veya bir hediye gelse hemen akrabasının zayıflarına ve fakirlere sadaka olarak verirdi.

Resûlullâh’tan sonra, Ezvâc-ı Tâhirât’tan ilk vefât eden Hz. Zeyneb (r.anhâ)’dir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kendisinden sonra en evvel onun vefât edeceğini “Sizlerden (Zevcelerimden) bana en önce kavuşacak olanı, en cömert olanıdır.” buyurarak haber verdi.

Hicretin yirminci yılında Hz. Ömer’in (r.a.) halîfeliği zamanında elli üç yaşında H. 20 (M. 640-641) yılında Medîne’de vefât etti. Kabri Medîne kabristanı olan Cennetü’l-bakî’dedir. (Radıyallâhu Teâlâ anha)

İSİMLERİMİZ: Erkek: Zeynelabidin, Kız: Zeyneb



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sabretmenin Mükafatı
« Yanıtla #636 : 06 Eylül 2012, 10:49:25 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Muhakkak Allâhü Teâlâ mü’minin vücuduna eziyet veren her şeyden dolayı, onun günahlarını affeder.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed bin Hanbel)



06
Eylül Perşembe 2012

Hicrî: 19 Şevval 1433 - Rûmî: 24 Ağustos 1428

Tebriz'in Fethi (1514) • Bilecik, Balıkesir, Gönen, Savaştepe, İnegöl, Yenişehir, Akhisar, Bayındır, Köşk ve Söke'nin Kurtuluşu (1922)


Sabretmenin Mükafatı

Allâhü Teâlâ “Sabredenlere mükâfatları elbette hesapsız olarak verilir.” (Zümer Sûresi, âyet 10) buyurmuştur. Bir hadîs-i kudsîde şöyle buyrulmaktadır:

“Kullarımdan kendisine, malına veya çocuğuna bir musibet vererek imtihan ettiğim ve güzel bir sabır gösterdiğini gördüğüm kulum için kıyâmet günü mizanı kurmaya ve hesap defteri açmaya hayâ ederim.”

Resûlullah (s.a.v) buyurdular:

“Allâhü Teâlâ’nın farzlarını yerine getirmede sabır gösterene üç yüz derece verilir.
Allâhü Teâlâ’nın haramlarına düşmeme hususunda sabır gösterene altı yüz derece vardır.
Bir musibete sabredene ise dokuz yüz derece vardır.”


“Mü’min erkek ve kadın ömrü boyunca kendisinde, çocuğunda ve malında sıkıntıya uğramaya devam eder. Böylece Allâhü Teâlâ’ya günahsız kavuşmuş olur.”

“Mü’mine -bir diken batması da olsa- isabet eden hiçbir yorgunluk, hastalık, keder ve hüzün yoktur ki Allâhü Teâlâ bu sıkıntı vesilesiyle onun hatalarını örtmesin.”

Abdullah bin Selam (r.a) buyurdular ki: “Kıyâmet günü bir nidacı “Sabredenler ayağa kalksın” diye seslenir.

İnsanlardan bir kısmı ayağa kalkar. Onlara “Haydi, cennete gidin” denir. Cennete doğru yöneldiklerinde melekler “Nereye gidiyorsunuz?” diye sorarlar. “Cennete!” cevabını alınca melekler “Hesap görülmeden önce mi?” derler. Onlar “Evet!” diye karşılık verir. Bunun üzerine melekler “Siz kimsiniz?” diye sorarlar. Bunlar da “Biz sabır ehliyiz.” derler. Melekler “Nasıl sabrettiniz?” diye sorarlar.

“Allâhü Teâlâ’ya itaat ve Allâhü Teâlâ’nın emirlerine isyan etmeme hususunda nefislerimize sabrettik. Dünyadaki bela ve sıkıntılara da sabırla göğüs gerdik.” derler. Bunun üzerine melekler “Sabretmiş olmanız sebebiyle selâm olsun size. Dünya yurdunun akıbeti (olan cennet) ne güzeldir!” meâlindeki (Ra’d Sûresinin, 24.) âyetini okurlar.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Âyetü’l-Kürsî’nin Fazileti
« Yanıtla #637 : 07 Eylül 2012, 11:26:39 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim sıkıntı anında Âyetü’l-Kürsî ve Bakara sûresinin son iki âyetini (Âmene'r-rasûlü…) okursa Allâhü Teâlâ ona sıkıntısında yardım eder.”
(Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr)



07
Eylül Cuma 2012

Hicrî: 20 Şevval 1433 - Rûmî: 25 Ağustos 1428

Kânûnî Sultan Süleyman Han'ın İrtihali (1566)


Âyetü’l-Kürsî’nin Fazileti

Resûlullah Efendimiz (s.a.v) buyurdular:

“Allâhü Teâlâ, Âyetü'l-Kürsî, Fâtiha ve Âl-i İmran sûresinde geçen iki âyeti (18. ve 26. âyetlerini) inzal etmek isteyince, bunlar, arşa tutunarak: “Bizi, yeryüzüne, sana isyan edenlere mi indiriyorsun?” dediler. Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu: “İzzetime ve celâlime yemin olsun ki kullarımdan her kim sizi her namazdan sonra okursa onun mekânını cennet yaparım. Ona, günde yetmiş kez (rahmetimle) bakarım ve yetmiş ihtiyacını gideririm. Bu giderdiğim ihtiyaçların en küçüğü, onu bağışlamak olacaktır.”

“Kim sıkıntı anında Âyetü'l-Kürsî ve Bakara Sûresi’nin son iki âyetini (Âmene’r-rasûlü...) okursa Allâhü Teâlâ ona sıkıntısında yardım eder.”

“Kim evinden çıkarken Âyetü'l-Kürsî okursa Allâhü Teâlâ ona yetmiş bin melek gönderir. Bu melekler onun için istiğfar ve duâ ederler...”

“Kim farz namazların sonunda Âyetü'l-Kürsî’yi okursa (eceli gelince) onun ruhunu Allâhü zulcelâl ve’l-ikram kabzeder. O şehit oluncaya kadar peygamberlerle omuz omuza çarpışan kimse gibidir.”

Kim her farz namazdan sonra Âyetü'l-Kürsî’yi okursa onunla cennet arasında yalnız ölüm vardır.
Kişi yatağına geldiğinde Âyetü'l-Kürsî’yi okursa Allâhü Teâlâ onun kendisini, komşusunu ve çevresindeki hayvanları korur.”


Câbir b. Abdullah (r.a.) şöyle demiştir: “Kim evinden çıkarken Âyetü'l-Kürsî okursa Allâhü Teâlâ ona yetmiş melek tayin eder. Bu melekler, onu önünden, arkasından, sağından ve solundan korurlar. Eve dönmeden ölürse Allâhü Teâlâ ona yetmiş şehit sevabı yazar.”

Câfer-i Sâdık (r.a.) şöyle demiştir: “Kim Âyetü'l-Kürsî’yi bir kez okursa Allâhü Teâlâ dünyada ondan bin kötülüğü giderir ve onu fakirlikten kurtarır. Âhirette de bin kötülüğü ondan savar. Bunlardan en hafifi kabir azabıdır.”



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İlimlerin Kaynağı Resûlullâhdır / Lânet Etmemek
« Yanıtla #638 : 08 Eylül 2012, 14:21:55 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Nefsim kudretinde olan Allâhü Teâlâ’ya yemin ederim ki, ilim ile hilimden daha fazîletli olan hiçbir şey bir araya gelmemiştir.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemu's-Sağîr)



08
Eylül Cumartesi 2012

Hicrî: 21 Şevval 1433 - Rûmî: 26 Ağustos 1428

Burhaniye, Kemalpaşa, Selçuk ve Manisa'nın Kurtuluşu (1922)


İlimlerin Kaynağı Resûlullâhdır

İlimlerin, ilk menbaı; kaynayıp dağıldığı yer Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.)’dir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Allâhü Teâlâ’dan gelen ilim ve hidâyet ile zâhiren ve bâtınen doyup kandı. Bu ilimlerin zahirinden din ortaya çıktı.

Tefsir âlimleri, hadîs imamları ve İslâm fakihleri, kitap ve sünnetten birçok ilim elde ettiler. Onlardan hükümler çıkarttılar. Yeni hâdiseleri, Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerîflerin asıllarına götürüp hallettiler. Allâhü Teâlâ âlimler vasıtasıyla dinini himaye etti.

İslâm dini yayıldı ve kuvvetlendi. Bâtıllardan uzak ve temiz kökler üzerine kuruldu ve dallandı. Muhammed Mustafa aleyhisselamın Nübüvvet yolu köklerini saldı ve böylece âlimlerin kalb toprakları, ilim ve hidâyetten ibâret olan hayat sularını kabul edip almaları ile birçok yeşillikler bitirdi.

Allâhü Teâlâ -meâlen- buyurdu ki:
“(Allah) gökten bir su indirdi de vâdiler kendi miktarlarınca sel olup akmaya başladı.”
(Ra'd Sûresi, âyet 17)
İbn-i Abbas (r.a) buyurdu ki: “Bu âyetteki su, ilimdir, vâdiler de kalblerdir.”

Lânet Etmemek

Bir kimseye lanet etmek meselesi çok mühim ve tehlikelidir. Zira Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) ehl-i kıbleye lânete izin vermediler. Ancak kâfir olarak öldüğü bilinene lânet edilebilir.

Bir Müslüman bir takım günahları işlemekle kâfir olmaz. Ehl-i sünnetin mezhebi budur. Şu halde, husûsî bir sûrette lânete müstehak olan bir kimseye bile lânet etmeye cüret ve cesâret etmek bir Müslümana yakışmaz. Çünkü faydasızdır. Tehlikeli şeylerle ağzını kirletmektense kalbini ve ağzını Allâhü Teâlâ’yı zikir ile tesbîh ve tevhîd ile Kur’ân-ı Kerîm okumak, salât ve selâm getirmekle nurlandırmak daha hayırlı, faydalı ve akıllıca olacağı şüphesizdir.”


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Sizin yanınızdakiler bir gün tükenir. Allâh’ın yanındakiler ise bâkîdir.”
(Nahl Sûresi, âyet 96)



09
Eylül Pazar 2012

Hicrî: 22 Şevval 1433 - Rûmî: 27 Ağustos 1428

Osmanlı'da İlk Telgraf Hattının Açılması (1855) • İzmir, Bornova, Menemen, Edremit ve Orhaneli'nin Kurtuluşu (1922) • Keban Barajı'nın Hizmete Girmesi (1974)


Allâhü Teâlâ Duâları İşitir Kabul Eder

Resûlullah (s.a.v)'in azatlı kölesi Zeyd b. Hârise (r.a), münafıklardan biri ile yola çıkar. Harabe bir yere geldiklerinde Zeyd (r.a) uyur. Adam onu kıskıvrak bağlar.

Zeyd (r.a) uyanınca ona “Niçin beni bağladın?” diye sorar.

Münafık “Seni kesmek istiyorum!
Çünkü sen Muhammed’i seviyorsun!”
diye cevap verir.

Zeyd (r.a), “Yâ Rahmân! Kurtar beni!” diye duâ eder. Tam o anda “Bırak onu, öldürme!” diye bir ses duyulur.

Münafık hemen harabeden çıkıp etrafa bakınır. Kimseyi göremeyince, tekrar Zeyd’i (r.a) öldürmek üzere içeri girer.

Zeyd (r.a) yine “Yâ erhamerrâhimîn! Kurtar beni!” diye duâ eder. Öncekinden daha yakın bir ses “Bırak onu” der. Adam tekrar dışarı çıkıp, bakar ama kimseyi göremez. Tekrar içeri Zeyd’i (r.a) öldürmek üzere gelir.

Zeyd (r.a) üçüncü kez “Yâ Rahmân! Kurtar beni!” deyince harabenin kapısında bir ses “Öldürme onu!” der.

Adam geri dönünce mızraklı bir süvari münafığı hemen öldürür ve Zeyd’in (r.a) ellerini çözüp onu kurtarır. Zeyd (r.a) ona kim olduğunu sorar.

“Ben Cebrâil'im! Birinci duâda yedinci semada idim Allâhü Teâlâ ‘Kuluma yetiş’ buyurdu. İkincisinde dünya semasında, üçüncü duâda ise harabenin kapısında idim! Münafığı öldürdüm!” buyurur.

Fıkra:
Her Doğruyu Söylemek Doğru Değildir!


Sözü, özü doğru bir adamı şahitlik için mahkemeye götürmüşler. Kâdıya da önceden bu adamı, doğruluğundan dolayı methetmişlerdi.

Meğer kâdı'nın bir gözü körmüş. Adam içeri girip kâdı’nın kör olduğunu görünce,
Selâmün aleyküm, kör kadı, demiş.

Kadı:
Yoo! Bu kadar da doğruluk fazla! demiş...

İSİMLERİMİZ: Erkek: Muhsin, Kız: Muhsine


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Örnek Bir İnsan: Saîd Bin Âmir (R.A.)
« Yanıtla #640 : 10 Eylül 2012, 10:57:24 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim Haşr Sûresi’nin sonunu (Hüvallâhüllezî…) sabah ve akşam okur, sonra o gün ve gece ölürse bu, işlediği bütün (küçük) günahlara keffâret olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr)



10
Eylül Pazartesi 2012

Hicrî: 23 Şevval 1433 - Rûmî: 28 Ağustos 1428

Peygamber Efendimiz'in Mekke-i Mükerreme'den Medine-i Münevvere'ye Hicret İçin Yola Çıkışı (622) • Sultan Dördüncü Murad Han'ın Tahta Çıkışı (1623) • Sivastopol'un Geri Alınması (1855)


Örnek Bir İnsan: Saîd Bin Âmir (R.A.)

Hz. Ömer (r.a.), Şam diyârını teftîş etmeye gelmişti. Kendisini karşılamaya gelenlere “Valiniz Saîd Bin Âmir'i nasıl buldunuz?” diye sordu. Onlar da dört hususta şikâyetçi olduklarını söylediler.

Hz. Ömer (r.a.) buyuruyor ki: “Şikâyet edenlerle vâlîlerini bir araya getirdim.” Sonra onlara; ‘Vâlînizden şikâyetiniz nedir?’ dedim; ‘Gün yükselinceye kadar yanımıza gelmiyor.’ dediler. Saîd, biraz sükût etti. Sonra şöyle dedi: “Vallâhi, bunu söylemek istemiyordum, ama artık söylemek mecburiyetindeyim. Benim âileme yardımcı olacak kimse yok. O sebeple her sabah kalkıp onlara hamur yapıyor, sonra o hamur mayalanıncaya kadar biraz oyalanıyor, onlara ekmek yapıyorum. Sonra da abdest alıp insanların arasına çıkıyorum.”

‘Başka şikâyetiniz var mı?’ diye sordum. “Geceleri hiçbirimizin davetine gelmiyor.” dediler. O da “VAllahi, ben bunu da söylemek istemiyordum. Ben gündüzlerimi insanların işlerine, geceleri ise Allâh’a ibâdet etmeye ayırıyorum.” dedi.

‘Başka ne şikâyetiniz var?’ dedim. “Bir gün de hiç gözükmüyor.” dediler. O: “Ey mü’minlerin emîri, benim hizmetçim yok, üzerimdeki elbisemden başka elbisem de yok. Onu yıkıyorum ve kurumasını bekliyorum. Kuruyunca insanların arasına çıkıyorum.” dedi.

‘Başka bir şikâyetiniz var mı?’ diye sordum. ‘Ona bazan bir müddet baygınlık geliyor ve ortadan kayboluyor.’ dediler. Saîd şöyle dedi: “Ben müslüman olmadan evvel Hubeyb bin Adiyy’in (r.a.) şehid edilmesine şâhit olmuştum; Kureyşliler onun vücudunu parçalarken ona “Muhammed’in senin yerinde olmasını ister misin? Böylece sen de kurtulmuş olursun.” diyorlardı. O ise “Vallâhi ben, âilem ve çocuklarımın arasında iken, onun ayağına diken batmasına bile râzı olamam.” demişti. VAllahi, ben o günü hatırladığımda, ona nasıl yardım etmedim, diye -Allâhü Teâlâ’nın beni affetmeyeceği korkusuyla- baygınlık geçiriyorum.” dedi.

Hz. Ömer (r.a.) “Onun hakkında kanaatimde beni yanıltmayan Allâh’a hamd olsun.” dedi ve ihtiyaçlarını karşılaması için Saîd (r.a.)’a bin dinar gönderdi.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sadaka Olarak Verilenler Bizim / Emaneti Ehline Vermek
« Yanıtla #641 : 11 Eylül 2012, 11:03:02 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Sizin malınız Allâh için harcadığınızdır, geriye kalanlar vârislerinizin malıdır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i İbn-i Hibbân)



11
Eylül Salı 2012

Hicrî: 24 Şevval 1433 - Rûmî: 29 Ağustos 1428

Budin'in (Budapeşte) Fethi (1526) • Graz'ın Fethi (1532) • (ABD) Dünya Ticaret Merkezi'ne Saldırı (2001)


Sadaka Olarak Verilenler Bizim

Hz. Âişe (r.anhâ) anlatıyor: Resûlullah'ın ehl-i beyti bir koyun kesmişlerdi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Kesilen kurbandan geriye ne kaldı.” diye sordular.

Hz. Âişe "kürek kemiği dışında hiçbir şey kalmadı (hepsi dağıtıldı)” dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Desene kürek kemiği hariç hepsi duruyor.” buyurdular.


Emaneti Ehline Vermek

Sultan Süleyman Han 1526 tarihinde Budin’i fethetmişti. Oraya tayin ettiği bey ölüp yerine geçecek veliahdı da bulunmadığından, ölüm haberini alan Avusturya kralı Ferdinand gelip Budin’i kuşatmıştı. Ölen Budin beyinin yiğit ve vefakâr bir hanımı vardı. Bu hanım hemen idâreyi ele aldı. Toplarını ve diğer silahlarını uygun yerlere yerleştirip kaleyi savunmaya başladı.

Kaleyi kuşatan Ferdinand: “Gel bu kaleyi sen bize teslim et ve kocanın memleketine çık git, orada refah içinde yaşa. Senin dininden olmayanlar için çektiğine değer mi?” diye haber gönderdiğinde, şöyle cevap verdi: “Kocam ölürken ‘Sultan Süleyman Han bana bu kaleyi emânet vermişti. Eğer ölürsem, bu emaneti -sakın ha- sâhibinden başka kimseye teslim etme!’ demişti. Şu anda ben hayattayım, bu kaleyi emânetin sahibi olan Sultan Süleyman Han’dan başka hiç kimseye teslim etmem. Eğer birtakım hileler ile beni aldatıp da elimden almayı düşünüyorsanız boş bir hayal peşindesiniz demektir. Erkek arslan ne kadar arslansa, dişi arslan da o kadar arslandır. İşte er, işte meydân! diye cevap verdi. Diğer taraftan da Kanûni'den yardım istedi.

Sultan Süleyman haber kendisine ulaştığı gibi 1541 senesinde bizzât sefere çıktı. Hayreddîn Paşa’ya yetmiş adet kadırga donatarak sahillerin korunması emrini vermişti. Bu seferde Budin kurtarılıp Osmanlı sancağı yapıldı.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Allah Korkusu İle Haram İşlememek / Kayışzade Hattat Hafız Osman
« Yanıtla #642 : 12 Eylül 2012, 10:20:27 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Bir kul, -bakmak istese bakabilecek iken- bir kadının güzelliğinden gözünü çevirirse, Allâhü Teâlâ o kimsenin kalbine zevkini bulacağı ibâdet verir.”
(Hadîs-i Şerîf, Ebû Nuaym, Hilyetü’l Evliyâ)



12
Eylül Çarşamba 2012

Hicrî: 25 Şevval 1433 - Rûmî: 30 Ağustos 1428

Mudanya, Urla ve Kırkağaç'ın Kurtuluşu (1922) • Türkiye'de Ordunun İdareye El Koyması (1980)


Allah Korkusu İle Haram İşlememek

Resûlullah (s.a.v) buyurdular ki:
“Kim bir kadını ya da bir cariyeyi haram yoldan elde etme gücüne sahip olduğu halde sırf Allah korkusundan dolayı vazgeçerse Allâhü Teâlâ onu büyük korkuya karşı emin kılar. Onu ateşe haram kılar ve cennete koyar.”


Kayışzade Hattat Hafız Osman

Hafız Osman namında birçok hattat vardır. En meşhurları 1698'de vefat eden ve Kocamustafapaşa’da Sümbül Efendi haziresinde medfun olan Hafız Osman ile Kayışzâde Hafız Osman Efendi’dir. İkisi birbirine çok karıştırıldığı için birincisine Büyük Hafız Osman, Kayışzâde'ye de Küçük Hafız Osman denilmiştir.

Meşhur hattat ve sıbyan mektebi muallimi olan Kayış Zade Hafız Osman Efendi, Burdur’ludur. Hafızlığını bitirdikten sonra İstanbul'a gelip ilim tahsil etti. Kazasker Mustafa İzzet Efendi’den sülüs ve celi yazısını öğrenip icazet aldı.

Hayatını Mushaf-ı şerif yazmaya vakf ederek yüz altı Mushaf-ı şerîf yazmaya muvaffak oldu. Yüz yedinci nüshayı yazarken vefat etti.

Merkez Efendi kabristanına defnolunan Hafız Osman Efendi’nin kabir taşında yazıldığına göre, yüz yedinci Mushaf-ı şerifin Yusuf suresindeki ‘Ersilhu meanâ gaden yerta’…’ 12. âyet-i kerimesine kadar yazar ve teravih namazı kıldırdığı esnada rükûda iken, 4 Ramazan 1311 (1894) gecesi vefat etmiştir.

Hafız Osman, Mushaf-ı şerîfi âyet-berkenar diye tabir edilen bir tertib ile yazmıştır. Şöyle ki Kur'ân-ı Kerîm’in âyetlerinin her birinin uzunluğu farklıdır. Kimisi bir iki kelimedir, kimisi de yarım sayfadır. Hatta bir sayfa olan vardır. Hafız Osman buna rağmen her sayfayı âyet ile başlatıp yine âyet ile, yani âyeti bölüp diğer sayfaya geçirmeden bitirmiştir. Bu tertibi Hattat Hasan Rıza da devam ettirmiştir.

Kur’ân-ı Kerîm’i ezberlemekte hafızlara kolaylık sağladığı için Mushaf-ı huffâz da denilmiştir. Günümüzdeki mushaflar bu usul ile yazılmakta ve basılmaktadır.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Cahorlu Müslümanların Cuma Günleri
« Yanıtla #643 : 13 Eylül 2012, 11:16:50 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Allah ve resûlünün sizi sevmesini isterseniz, emânete riâyet edin, konuştuğunuz zaman doğru konuşun, komşularınıza güzel komşuluk edin.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü'l-Evsat)



13
Eylül Perşembe 2012

Hicrî: 26 Şevval 1433 - Rûmî: 31 Ağustos 1428

Sakarya Zaferi (1921) • Kınık, Karacabey ve Soma'nın Kurtluşu (1922)


Cahorlu Müslümanların Cuma Günleri

Sultân İkinci Abdülhamîd Hân zamanında (1902) uzak doğuya seyahat eden bir seyyâhımız Singapur'da Ebûbekir Hân'ın hâkimi olduğu Cahor hanlığı ile alâkalı şu bilgileri vermektedir:

Cahor halkının büyük kısmı Şafiî mezhebindendir. Buradaki Müslümanlar gece gündüz Allah’a ibadet, Müslümanların halîfesine duâ ve hâkimlerine itaat ederler. Erkek olsun kadın olsun âdâb-ı muaşerete gayet dikkat edip birbirlerini incitmemeye itina ederler.

Ahali, Cuma geceleri sabah namazı edâ edilinceye kadar cami ve mescitlere toplanıp ibâdet eder. Kendilerini uyku basanların uykularını dağıtmak için cemaatten birisi ara sıra çıkıp cami avlusundaki davul veya leğene birkaç tokmak vurup içeri girer, ibâdetiyle meşgul olur. Sabah namazını imam ile edâ ettikten sonra hepsi münasip bir köşeye çekilip vefat etmiş olan mü’min erkek ve hanımların ruhları için Fatiha ve ihlâs okurlar. Ondan sonra herkes yakınlarının kabirlerini ziyaret eder. Ziyaret tamam olunca evlerine gidip eşlerinin hazırladıkları kahvaltıyı yiyip çayı içtikten sonra, abdest alıp yine ibadetgâhlara giderler. Cuma namazına kadar ya Kur’ân-ı Kerîm veya Delâil-i Hayrat okurlar. Okuyamayanlar, okuyanları dinlerler.

Cuma namazı bittikten sonra herkes evine gider, âilesiyle âdeta bayramlaştıktan sonra yemek yerler. Sonra küçükler büyüklerin ziyaretine giderler. İşte Cahorlular Cuma’nın gece ve gündüzünü böyle geçirirler.

Bir de Cahor halkı, esnaftan bir şey satın aldığı vakit, parasını verdikten sonra: “Helâl mi?” diye sorar. Satıcı: “Evet.” cevabını vermezse aldıkları şeyi bırakıp başka bir satıcıya gider. Sattığı şeyin helâl olduğunu söyleyen bir satıcı bulana kadar böyle devam eder.

İSİMLERİMİZ: Erkek: Veysel, Kız: Zehra


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Çalıştırdığın kişilerin işlerini hafifletmen, kolaylaştırman mîzanında senin için bir sevap olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i İbn-i Hibbân)



14
Eylül Cuma 2012

Hicrî: 27 Şevval 1433 - Rûmî: 01 Eylül 1428

İstanbul'da Büyük Deprem (Kıyamet-i Suğra) (1509) • Bergama, Dikili, Manyas ve Mustafakemalpaşa'nın Kurtuluşu (1922)


İmâm Kisâî’nin Talebeleri

Büyük Kırâat ve Nahiv âlimi İmâm Kisâî, Abbâsî Halîfesi Harûn Reşîd’in oğulları Emîn ve Me'mûn’un hocası idi.

Bir gün Halîfe, Kisâî’nin haberi olmadan yalnız olarak teşrîf etti. Kisâî, halîfenin geldiğini görmemiş idi. Terliklerini giymek için kalktığında talebeleri olan halifenin oğulları Emîn ve Me'mûn, hemen terliklerinin birerini alarak önüne koydular.

Kisâî hemen onları alınlarından öptü ve bir daha böyle yapmamaları için yemin ettirdi. Bu hâdiseyi gören halife, hiç bildirmeden oradan ayrıldı, makamına döndü.

Daha sonra devlet adamları ile otururken onlara “Hizmet olunan hangi insan en hayırlıdır.” diye sordu. Etrafındakiler “Mü’minlerin emîridir” dediler. Halîfe ise “Hayır, o kişi elbette Kisâî’dir ki Emîn ve Me’mûn ona hizmet ederler.” dedi ve hâdiseyi anlattı. Sonra Kisâî’yi ve iki oğlunu davet etti. Oğullarına bazı suâller sordu, hepsine lâyıkıyla cevâp verdiler. Sonra Kisâî’ye hediyeler verdi.

Ona “Senin bize yaptığın hizmetindeki hakkın bizim sana olan nimetimizdeki hakkımızdan az değildir. Bunlar senin terbiyen ve bizim nimetimizin sütü ile büyüyerek ayağa kalkarlar; sana hizmet etmekle şeref kazanırlar.” dedi.

Bel Sağlığınız için Dikkat Ediniz!

Yürürken veya ayakta iken vücudunuzu dik tutunuz. Ağırlığınızı her iki bacağınıza denk olarak paylaştırınız.

Omuz ve kalçanızın aynı hizada, başınızın dik, sırt ve belinizin düz olmasına dikkat ediniz. Aksi bir duruş bele rahatsızlık verir ve iç organlara baskı yapar.
Tarlada, inşaatta, iş yerinde, evde vb. çalışırken veya bir iş yaparken beliniz aniden ağrımaya başladıysa, kalan işi bitirmekle uğraşmayıp, hemen sert bir zemin üzerine sırt üstü uzanıp, dizlerinizi hafifçe bükerek bacaklarınızı yukarıya doğru toplayıp biraz istirahat ediniz.

Eğer iyileşme olmazsa doktora gidiniz.