Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1062545 defa)

0 Üye ve 76 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları
« Yanıtla #570 : 04 Temmuz 2012, 13:07:30 »


"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Muhakkak Allâhü Teâlâ Şa’bân ayının onbeşinci gecesinde dünya semâsına rahmetiyle tecellî eder ve Benî Kelb kabîlesinin koyunlarının tüylerinden daha çok günâhı bağışlar.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



04
Temmuz Çarşamba 2012

Hicrî: 14 Şaban 1433 - Rûmî: 21 Haziran 1428

Barbaros Hayreddin Paşa'nın Vefatı (1546) • ABD'nin Kuruluşu (1776) • Sultan Vahdeddin Han'ın Tahta Çıkışı (1918)

Bu gece Berâet Kandili. Kandiliniz mübarek olsun.


Berâat Gecesinin Faziletleri

Berâet gecesinin husûsiyetlerinden bazıları:

• Hikmetli her iş -kulların rızıkları, ecelleri ve sair işeri- bu gecede ayırt edilir, yazılır.
• Bu gecede ibadet etmek çok faziletlidir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:

“Her kim bu gece yüz rek’at namaz kılarsa, Allâhü Teâlâ ona yüz melek gönderir. Bunlardan otuzu ona cenneti müjdeler, otuzu cehennem azâbından emniyette olduğunu söyler, otuzu da dünyâ âfetlerini ondan geri çevirir. On melek de o kimseyi şeytanın tuzaklarından muhâfaza eder.”
Diğer bir hadîs-i şerîfte:
“Kim şu beş geceyi ihya ederse o kimseye cennet vacib olur: (Arefeden önceki) Terviye gecesi, arefe gecesi, Kurban Bayramı gecesi, Ramazan Bayramı gecesi, Şaban’ın on beşinci gecesi.”
• Bu gecede rahmet iner. Hadîs-i şerîfte “Şa’bân ayının yarısının olduğu gece Allâhü Teâlâ (nın rahmeti) dünya semasına iner…” buyuruldu.
• Mü’minler mağfiret olunur, günahları bağışlanır.
• Resulullah Efendimize (s.a.v.) tam şefâat salâhiyeti verilmiştir.


Peygamber Efendimiz Şa’bân’ın on üçüncü gecesinde Allâhü Teâlâ’dan ümmeti için şefâat istedi. Allâhü Teâlâ ümmetinin üçte biri için şefâat izni verdi.
On dördüncü gecesi kalan ümmeti için şefaat istedi. Allâhü Teâlâ ümmetinin üçte ikisine şefaat izni verdi.
On beşinci gecesi kalan ümmeti için şefaat izni istedi. Allâhü Teâlâ -devenin sahibinden kaçtığı gibi Allâhü Teâlâ’dan kaçanlar hariç- ümmetinin tamamına şefâat etme izni verdi.

• Bu gecede zemzem suyunun açık bir şekilde artması Allâhü Teâlâ'nın bir sünneti, âdet-i ilâhidir. Burada ilâhî ilimlerin, hakîkat ehlinin kalbinde artacağına işaret vardır.

İSİMLERİMİZ: Erkek: Cemil, Kız: Cemile




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Resûlullâh’a Salevât Getirmek
« Yanıtla #571 : 05 Temmuz 2012, 11:28:58 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Cuma günü ve Cuma gecesi bana salevat okumayı çoğaltınız. Kim böyle yaparsa ben kıyâmet gününde ona şâhit veya şefâatçi olurum.”
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabü'l-Îmân)



05
Temmuz Perşembe 2012

Hicrî: 15 Şaban 1433 - Rûmî: 22 Haziran 1428

Büyük İstanbul Yangını (1756) • Fransa'nın Cezayir'i İşgali (1830) • İskenderun'un Kurtuluşu (1938) • Cezayir'in İstiklâli (1962)


Resûlullâh’a Salevât Getirmek

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.)’e salevât okumaktan maksad, Allâh’ın emrine uymak ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in üzerimizdeki hakkını ödemektir.

Salevât: Allâh’dan rahmet, meleklerden istiğfâr ve mü’minlerden duâ demektir. Onun en kısa olanı “Allâhümme salli alâ Muhammed ve alâ âl-i Muhammed” demektir ki: “Ey Allâh’ım, Muhammed aleyhisselâmı dünyâda şerefli, namını yüce ve meşhûr, güzel dînini devamlı kıl, âhirette sevablarını sonsuz, kendisini her tâifeye şefaatçi, cennette yüksek ve nurlu vesîle makamına kavuşturmakla pek çok tazim eyle” demektir.

Hadîs-i Şerîfte şöyle buyuruldu:

“Kıyâmet gününde üç sınıf kimse, gölgesinden başka gölgenin bulunmadığı arşın altında bulunurlar. Onlar ümmetimi sıkıntıdan kurtaran, sünnetlerimi ihyâ eden ve bana çok salevât getirendir.”

"Kim bana Cuma günü ve Cuma gecesi yüz defa salevât getirirse Allâh onun yüz ihtiyacını giderir. Onların yetmişi âhirete otuzu da dünyaya aittir. Sonra Allâhü Teâlâ bir melek vazifelendirir de size hediyelerin arz olunduğu gibi o salavatı bana arz eder. Muhakkak ben (salevat okuyanları) hayatımda bildiğim gibi vefâtımdan sonra da bilirim."

Hz. Ebûbekr (r.a.) buyurdu: "Resûlullâh’a salevât okumak, suyun ateşi söndürdüğü gibi günahları mahveder. Resûlullâh’a selâm, köle azad etmekten efdaldir. Resûlullâh’ı sevmek, Allâh yolunda cihad etmekten üstündür."

İbn-i Abdüsselâm dedi ki “Resûlullâh’a salevat okumanız, Allâh katında asla onun için şefaat istemek değildir. Allâh bize iyilik edene hayırlısı ile karşılık vermemizi ve karşılıktan âciz olduğumuza da hayır dua etmemizi emretti. Halbuki üzerimizde hesapsız hakkı olan habîbine başka bir şeyle karşılık vermekten aciz olduğumuzu bildiğinden salevat ile karşılık vermemizi emretti.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Mukaddes Emanetlere Hürmet
« Yanıtla #572 : 06 Temmuz 2012, 03:40:44 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ve Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Hayır, onlar diridirler ve lâkin siz onların hayatını hissetmezsiniz.”
(Bakara Sûresi, âyet 154)



06
Temmuz Cuma 2012

Hicrî: 16 Şaban 1433 - Rûmî: 23 Haziran 1428

Hicaz'ın Osmanlı Topraklarına Katılması ve Mukaddes Emanetlerin Yavuz Sultan Selim Han'a Teslimi (1517)


Mukaddes Emanetlere Hürmet

Yavuz Sultan Selim, Mısır’ın alınmasından sonra Mekke Emiri Şerîf Muhammed Ebu'l-Berekât’tan İmamü’l-müslimin ünvanı ile Haremi Şerif’in anahtarını almış ve Abbasî Halifesi Mütevekkil’i İstanbul’a getirerek Ayasofya Camiinde yapılan merasim ile İslâm hilâfetini üstüne almıştır.
Halife Mütevekkil padişahın hilâfet makamına lâyık olduklarını tasdik ederek sırtındaki kaftanını çıkarıp kendi eliyle Sultan Selim’e giydirmiştir.
İstanbul’a getirilen Mukaddes emanetler, başta Ashab-ı Kiram’dan Kâ'b b. Züheyr’e yazdığı kaside için Peygamber Efendimiz tarafından hediye edilen Hırka-i Saadet olmak üzere ilk önce Harem-i Hümayun dairesine konulmuş daha sonra ise Yavuz Sultan Selim’in inşa ettirdiği Hırka-i Saadet odasına yerleştirilmiştir.
Yavuz Sultan Selim Han, mukaddes emanetlerin ve Hırka-i Saadet dairesinin muhafazası, bakımı ve temizliği üzerinde titizlikle duruyordu.
Nitekim, perde ve sair örtülerinin hazırlanması için yeni bir terzihane kurdurdu. Dairenin halısının altına döşenecek hasırın, hasırcı ocağına kabul olunan salih kimselerce, abdestli olarak dokunmasını emir ve tenbih etti. Hatta vakit buldukça, bizzat kendisi Hırka-i Saadet dairesinin temizliği hizmetini büyük bir edep ve tazimle yapardı.

Yavuz Sultan Selim Han, Hırka-i Saadet dairesinin temizliği ve sair hizmetleri için hususi olarak kırk adet Hasodalı’yı vazifelendirmiş, bu nöbetçilerin gece gündüz Hırka-i Saadet’te bulunarak devamlı Kur’ân-ı Kerîm okumalarını, içeriyi daima mumlarla aydınlatmalarını ve dairenin yirmi iki günde bir sultanın vekili ve tülbent ağası riyasetinde gülsuyuyla ıslatılmış bezler ve süngerler ile temizlenmesini kanun haline getirmişti.

İSİMLERİMİZ: Erkek: Sinan, Kız: Sevde



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Bir Âlim: Molla Alaeddin Ali
« Yanıtla #573 : 07 Temmuz 2012, 11:04:23 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Veonlar ki Rablerine secdeler, kıyamlar ederek gecelerler.”
(Furkan Sûresi, âyet 64)



07
Temmuz Cumartesi 2012

Hicrî: 17 Şaban 1433 - Rûmî: 24 Haziran 1428

Yeşilköy'de İlk Havacılık Okulu Açıldı (1912)


Bir Âlim: Molla Alaeddin Ali

Molla Alaeddin Ali, Sultan İkinci Mehmet ve Sultan İkinci Bâyezid devri âlimlerindendir. Küçük yaşta Herat, Semerkand ve Buhara’ya giderek büyük âlimlerden ilim aldı. Memleketi Bursa'ya döndüğünde önce medreselerde müderrislik sonra Bursa kadılığı daha sonra da Anadolu ve Rumeli kazaskerliği vazifelerinde bulundu. Molla Ali, Kazaskerlik vazifesinden ayrılınca Bursa şehrine yerleşti. Yılın üç mevsimini Uludağ'da, dördüncü mevsimi şehirde geçirirdi. Bu üç mevsim sırasında sık sık kar yağıyor, ama bu onun orada kalmasına engel olmuyordu. Zira orada tam bir huzur içinde ilimle meşgul oluyordu.

Molla Alaeddin Ali yatakta uyumazdı. Uykusu bastırdığında bile elindeki kitabı bırakmaz, oturduğu yerde duvara yaslanır ve biraz uyuklardı. İlimle bu kadar meşgul olmasına, onca tahkik ve tetkikte bulunmasına ve Matematik ilimlerinin tamamında, Kelam, Usul, Fıkıh ve Belagat ilimlerinde söz sahibi olmasına rağmen Nahiv’e dair Şerhu'l-Kâfiye ve Hesap ilmine dair yazdığı bir eserden başka herhangi bir kitap yazmamış, kitap telif etmekten çok talebe okutmayı tercih etmiştir.

Ömrünün sonlarına doğru şöyle dedi: “Cenâb-ı Hak'tan üç murâdım kaldı; Biri: Ailemden benden önce kimse vefât etmeye. İkinci isteğim: Ölüm sebebim uzun ve şiddetli olmayıp, Cenâb-ı Hak sekerât-ı mevtimi kolay eyleye. Üçüncü isteğim de: Hüsn-i hâtime (son nefeste imanla gitmek) müyesser eyleye…”

İki merâmının yerine geldiği görüldü, üçüncü isteği inşAllah olmuştur. Merhum H. 903-M.1498 yılında vefat etti.

Molla Alaeddin Ali ile alakalı latifelerden biri şöyledir: “Sultan İkinci Bâyezid Ramazan ayının sıcak yaz gününe rastladığı bir günde İstanbul mesirelerinden birine çıkmıştı. İkindi namazı kılındıktan sonra iftar vaktini beklemek üzere Sultanın huzuruna oturuldu. Akşamı da kıldıktan sonra Sultanla birlikte iftar yemeği yenilecekti. Güneş batmaya doğru yaklaşıyordu. Gerçekten uzun ve sıcak bir gündü. Molla Ali Çelebi, güneşin hareketinin yavaşlığını kinaye ederek “Sıcağın şiddetinden güneş bile hareket edemiyor.” dedi.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Peygamberimizin İslam Dinini Tebliği
« Yanıtla #574 : 08 Temmuz 2012, 10:12:22 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Peygamberin vazifesi ancak tebliğ etmekten ibarettir...”
(Mâide Sûresi, âyet 99)



08
Temmuz Pazar 2012

Hicrî: 18 Şaban 1433 - Rûmî: 25 Haziran 1428

Kırklareli'nin Bulgar İşgalinden Kurtuluşu (1913)


Peygamberimizin İslam Dinini Tebliği

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.), Allah ile kullar arasındaki vazifesini noksansız ifâ ederek dünyadan ayrılmıştır. Onun peygamberliği yalnız bir kavme değil, bütün insanlara ve cinlere şâmil idi. Hayatında İslâmiyet henüz bütün insanlara tebliğ edilemediği için bu vazifenin devamı Müslümanlara kalmıştı.

Müslümanlar Müslüman olmayanlara İslâm dinini tebliğ ederler. Neticede Müslümanlığı kabul ederlerse dinde kardeş olurlar. Etmezlerse kendileri bilirler. Zorla Müslüman yapmak yoktur, işte “Dinde zorlama yoktur…” meâlindeki (Bakara Sûresi, 256.) âyet-i kerîmesi de bu hakikati bildirir.

Müslümanlıkta cihad etmek, İslâmiyet’i düşmanlarına karşı müdafaa ve fitnelerin ortaya çıkmasına meydan vermemek, İslâmiyet’in yüceliğini cihana ulaştırmak ve düşmanların hücumundan İslâm ülkelerini korumak içindir. Yoksa başka milletleri zorla İslâmiyet'i kabul etmeye sevk için değildir.

Müslümanlıkta zorlama bulunmadığı içindir ki, Müslümanlara mağlûp olan milletler, yine kendi dinlerini muhafaza edegelmişlerdir. Hiç biri zorla İslâmiyet’e sokulmamış, hiçbirinin vicdan hürriyetine aslâ müdahale edilmemiştir.

Peygamberlerin sözlerinden, ilâhî kitaplarda yazılanlardan dolayı ve Cenâb-ı Hakk’ın varlığına bütün kâinatın şahadet edip durmasından ötürü hakikat ortaya çıkmıştır. Her akıllı insan, bunu düşünüp tasdik edebilir. Artık zorlamaya lüzum yoktur. Herkes geleceğini düşünmeli, dinsizlik yüzünden uğrayacağı uhrevî cezayı nazara almalı, zorlamaya hacet kalmaksızın kendi rızasıyla, temiz kanaatiyle İslâm dinini kabul etmelidir. Aksi takdirde âkıbetini kendisi düşünsün.

Bakara Sûresi’nin, 256. Âyet-i kerîmesinde (meâlen) "…Artık her kim Allâhü Teâlâ’ya iman ederse o muhakkak en sağlam bir kulpa yapışmış olur…” buyrulmaktadır. Yani bu halde hakikî bir dine sarılmış, ezelî, ebedî ve bir olan Allâhü Teâlâ’nın ulûhiyetini tasdik ederek kendi geleceğini temin eylemiş, tehlikelerden kendisini kurtarmış olur."



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazreti Âişe Vâlidemiz Anlatıyor
« Yanıtla #575 : 09 Temmuz 2012, 10:06:49 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Muhakkak oruçlu için, iftar anında reddolunmayacak duâ vardır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



09
Temmuz Pazartesi 2012

Hicrî: 19 Şaban 1433 - Rûmî: 26 Haziran 1428

Emir Timur'un Bağdat'a Girişi (1401) • Rumeli Hisarı'nın İnşa Edilmesi (1452)


Hazreti Âişe Vâlidemiz Anlatıyor

Hz. Âişe (r.anhâ) vâlidemiz şöyle anlattı: “Resûlullâh Efendimiz(s.a.v.), ayakkabılarını tamir ediyor, ben de ip eğiriyordum. Mübârek alnı terliyor, terledikçe terinden nurlar saçılıyordu. Ben hayran şekilde onun yüzüne bakıp kaldım.

Resûlullâh “Neye şaşırdın?” diye sordular.

Ben: “Yâ Resûlallâh! Sana baktığımda alnının terlediğini ve terlerinden nurlar yayıldığını gördüm. Eğer şu beyitin sahibi seni göreydi, vasfettiği kişinin sen olduğunu söylerdi.” dedim.” Hz. Âişe (r.anhâ) şairin “Yüzünün güzelliğine baktığında ziyasının şimşek gibi her tarafı aydınlattığını görürdün” manasındaki beyti okudu. Sonra şöyle anlattı:

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) elindekini bıraktı ve yanıma geldi, iki gözüm arasından öptü. “Ey Âişe! Allâh seni hayırla mükâfâtlandırsın, beni sevindirdiğin gibi seni sevindirsin.” buyurdular.


Nezafet Îmandandır

İnsan, başta kendi sağlığı olmak üzere çevresindekilerin sağlığı için el temizliğine dikkat etmelidir. Zira çevremiz ile en çok elimiz temas eder. Bir kısım hastalıklardan korunmak için, temas ettiğimiz her şeyde bakteri ve mikropların bulunma ihtimaline karşı elleri yıkamak gerekir:

• Yemek hazırlamadan önce ve hazırladıktan sonra,
• Her yemekten önce ve sonra,
• Hasta olan bir kişiyle temas ettikten sonra,
• Çöpe veya çürümüş, bozulmuş yiyeceklere temastan sonra,
• Toplu taşıma araçlarını kullandıktan sonra,
• Başta para olmak üzere, telefon, bilgisayar v.b. gibi ortak kullanılan eşyalara temas ettikten sonra,
• Hayvanlara dokunduktan sonra, heladan çıktıktan sonra,
Mutlaka eller sabunla yıkanmalıdır.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Oruçlu İçin Müstehap Olan Şeyler:
« Yanıtla #576 : 10 Temmuz 2012, 11:49:25 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kur’ân-ı Kerîm’i okuyunuz. Çünkü o, okuyana kıyâmet günü şefâatçi olarak gelecektir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim) 



10
Temmuz Salı 2012

Hicrî: 20 Şaban 1433 - Rûmî: 27 Haziran 1428

İstanbul Zelzelesi (1894)


Oruçlu İçin Müstehap Olan Şeyler:

“Sahur” seher vaktinde yiyilecek yemektir. “Seher” de ikinci fecirden (sabah namazı girdiği vakitten) biraz evvel olan vakit demektir.

• Oruç tutacak kimsenin sahur yemeği yemesi müstehaptır. Bunun vakti, gecenin sonudur.
Sahur yemeği oruç için insana kuvvet verir. Sahurun geciktirilmesi müstehap ise de ikinci fecrin tulü’ yani sabah namazının vakti girip girmediğinde şüphe edilecek zamana kadar geciktirilmesi mekruhtur.
• Oruç hali namazda kalbin huzuruna mani olmasın diye vakit girince iftarı acele etmek yani akşam namazı kılmadan evvel oruç açmak, müstehaptır.
• Akşamleyin iftar esnasında duâ edilmesi sünnettir.
• Orucu hurma gibi tatlı bir şey ile açmak menduptur.
• Oruçlunun yakınlarına, fakirlere fazla ihsan etmesi ve sadaka vermesi müstehaptır.
• Oruçlunun mümkün olduğu kadar gece ve gündüz Kur’ân-ı Kerîm okuması, zikir ile, Resûl-i Ekrem Efendimiz’e salevâtı şerife okuması ve ilim ile meşgul olması müstehaptır.
• Oruçlunun fuzuli kelâmdan, yani: Lüzumsuz sözlerden dilini tutması da müstehaptır. Gıybetten, nemimeden (söz taşımaktan) kaçınmak her zaman lazımdır. Bu Ramazan-ı şerifte ise daha kuvvetli olmalıdır.
Ramazan-ı şerîfte mümkünse oruç tutmaya mani olacak derecede vucûda zafiyet veren işlerde bulunmamalıdır. Kat’î bir zaruret bulunmadıkça kendisini pek ağır işler ile yorarak oruç tutamaz bir hâle getirmek uygun değildir.

Atalar Sözü:

• Ömür biter ihtiyaç bitmez.
• Malın bekçisi sadakadır.
• Cömertin bir akçesi cimrinin hazinesinden bereketlidir.
• Toprak hepimizin anasıdır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kur’ân-ı Kerîm’i Öğrenip, Okumak ve Okutmak
« Yanıtla #577 : 11 Temmuz 2012, 10:12:52 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kul, Kur’ân-ı Kerîm’i okuyup hatmettiği zaman, altmış bin melek ona istiğfar eder.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü'l-Ummâl)



11
Temmuz Çarşamba 2012

Hicrî: 21 Şaban 1433 - Rûmî: 28 Haziran 1428

Mısır'ın İngiltere Tarafından İşgali (1882)


Kur’ân-ı Kerîm’i Öğrenip, Okumak ve Okutmak

Her müslümanın namazı câiz olacak kadar Kur’ân-ı Kerîm âyetlerini ezberlemesi farz-ı ayındır.
Fâtiha sûresiyle diğer bir sûreyi ezberlemek vâcibtir ki bununla farz da yerine getirilmiş olur.
Kur’ân-ı Kerîm’in diğer kısımlarını ezberlemek de müslümanlar için bir farz-ı kifâyedir.
Kur’ân-ı Kerîm’i namaz dışında Mushaf-ı Şerîf’ten bakarak okumak, ezbere okumaktan daha faziletlidir.
Kur’ân-ı Kerîm’i namaz haricinde de kıbleye dönerek ve temiz elbiseler giyinmiş bulunarak abdestli okumak müstehabtır.
Kur’ân Kerîm’i okumaya eûzü besmele ile başlamak müstehabdır.
Kur’ân-ı Kerîm’i ayda bir kere hatmetmek, yani Fatiha’dan Nâs sûresine kadar tamamını okumak evlâdır. Senede bir, kırk günde bir, haftada bir hatmedilmesini tercih edenler de vardır.
Kur’ân-ı Kerîm’i üç günden az bir müddette hatmetmek müstehab değildir. Çünkü böyle az bir müddette okuyan, Kur’ân-ı Kerîm’in yüksek manalarını düşünemez, tecvidine de riâyet edemez.
Kur’ân-ı Kerîm’i dinlemek farzdır. Başka işler ile uğraşan kimselerin yanlarında Kur'ân âyetlerinin alenen (duyulacak surette sesli) okunması uygun değildir. Bu halde Kur’ân-ı Kerîm’i dinlemeyenler değil, okuyanlar günaha girmiş olurlar.
Kur’ân-ı Kerîm’i okumak nâfile ibadetten, sesli okumak gizli okumaktan ve dinlemek, okumaktan daha faziletlidir.
Bir kimse yürürken veya bir iş görürken Kur’ân-ı Kerîm’i okuyabilir.
Kur’ân-ı Kerîm’i okuyup öğrenmiş olan kimse sonradan Mushaf-ı Şerîf’ten okuyamayacak derecede unutacak olsa günahkâr olur.
Kur’ân-ı Kerîm’i okumak gibi başkasına öğretmekte pek büyük bir ibadettir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Sizin en hayırlınız, Kur’ân-ı Kerîm’i öğrenip başkalarına öğreteninizdir.” buyurdular.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Zekât Ve Sadakânın En Makbulü
« Yanıtla #578 : 12 Temmuz 2012, 07:33:34 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kişinin hayatta ve sıhhatli iken bir dirhem (gümüş para) sadaka vermesi, ölmek üzere iken yüz dînar (altın para) sadaka vermesinden hayırlıdır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i İbn-i Hibbân)



12
Temmuz Perşembe 2012

Hicrî: 22 Şaban 1433 - Rûmî: 29 Haziran 1428

Eğriboz Adası'nın Fethi (1470) • Varto Zelzelesi (1966)


Zekât Ve Sadakânın En Makbulü

Bakara Sûresinin, 273. âyetinin tefsiri:

“Emir ve teşvik olunduğumuz infak ve sadakalar Allah yolunda tutulmuş, din uğrunda ilme, cihada kendini vakfetmiş, yeryüzünde şuraya buraya gidemeyen yani Allah yolunda meşgûliyetlerinden dolayı nafakalarını kazanmaya gücü olmayan fakirler içindir. Hallerini bilmeyen -iffetlerini muhafaza için istemeye tenezzül etmeyip tahammül ettiklerinden- onları zengin zanneder. Sen onları nezâhetlerinden, sîmâlarından tanırsın. İnsanlardan istemezler. Hele, ısrar hiç etmezler.”


Bu âyet-i kerîme Ashâb-ı Suffe hakkında nâzil olmuştur. Ashâb-ı Suffe dört yüz kişi kadar vardılar. Medine’de -ne meskenleri ne de akrabaları- hiçbir şeyleri yoktu. Dâimâ Kur’ân-ı Kerîm öğrenirler, Resûlullah Efendimiz’in (s.a.v.) sohbetlerini dinleyerek istifâde ederler, bütün vakitlerini, ilim ve ibâdete ayırırlar, bir harb olursa giderlerdi. Bunlar Resûlullah’ın medresesinin Allah yoluna kendilerini vakfetmiş talebeleri idiler.

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) bir gün Ashâb-ı Suffe’nin başlarında durup hallerine bakmışlar, fakirliklerini, çektikleri zahmeti görmüşlerdi. Kalblerini ferahlandırmak için buyurdular ki: “Ey Ashâb-ı Suffe! Size müjdeler olsun ki her kim şu sizin bulunduğunuz hal üzere ve bulunduğu halden râzı olarak bana kavuşursa o benim refiklerimden (arkadaşlarımdan)dır.”

İşte bu âyet-i kerîme bunlar dolayısı ile nâzil olmuştur. Fakat hükmü umûmîdir. Allah rızası için nöbet bekleyen veya Allah rızası için ilim öğrenen veya Allah rızası için Allah yolundaki hizmetlere kendisini vakfeden ve bu halde malı mülkü olmayan, muhtaç olduğu halde nafakasını kazanmağa vakit bulamayan veya yetişemeyen Müslüman fakirler bu âyetin hükmüne girer. Bunlar da infak ve sadakaların verileceği en güzel yerlerdir.
Bilhassa bu yerlere ve herhangi bir hayır yaparsanız Allâhü Teâlâ muhakkak onu bilir, ecir ve mükâfâtını zâyi etmez.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hz. Âişe-İ Sıddîka (R.Anhâ) Vâlidemiz
« Yanıtla #579 : 14 Temmuz 2012, 11:40:48 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Resûlullâh Efendimiz’e, ‘Sana insanların en sevgilisi kimdir?’ diye soruldu. ‘Âişe’ buyurdu. ‘Erkeklerden kimdir?’ denildi. ‘Âişe'nin babası(Ebû Bekir r.a.)dır.’ buyurdu.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



13
Temmuz Cuma 2012

Hicrî: 23 Şaban 1433 - Rûmî: 30 Haziran 1428

Hz. Aişe'nin (r.anha) Vefatı (678) • Kanuni Sultan Süleyman Han'ın Tebriz'i Fethi (1534)



Hz. Âişe-i Sıddîka (R.Anhâ) Vâlidemiz

Hz. Hadîce (r.anhâ) vâlidemizden sonra Resûlullâhın en faziletli zevcesi, Hz. Ebûbekr’in kızı Hz. Âişe radıyallâhü anhâ vâlidemizdir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’le dokuz sene beraber olmuş ve bu müddet zarfında gerek fiilî gerekse kavlî sünnetlere dâir rivâyetleri dînî bir çok meselenin kaynağı olmuştur. Kendisinden 2210 hadîs-i şerîf rivâyet edilmiştir. Fıkhımızın dörtte biri ondan rivâyet edilmiştir.

Ashâb-ı Kirâm bir hadîs-i şerîfte müşkilata düşseler ona sorarlardı.

Hz. Ali (k.v.), Hz. Âişe’den bir rivâyette bulunacağında “Bana Resûlullâh’ın sevgili (zevce)si Hz. Sıddîk’ın kızı (Âişe-i) Sıddîka haber verdi.” derdi.

Hz. Âişe vâlidemiz Peygamberimizin vefâtından sonra bir gün oruç tutar, bir gün yerdi. Gündüz ve geceleri çok namaz kılar ve çok sadaka verirdi. Hz. Muâviye’nin (r.a.) kendisine gönderdiği seksen bin dirhemi geldiği gibi fakirlere dağıtmış, yanında bir dirhem bile kalmamış idi. Kendisi de oruçlu olduğundan hizmetlisine iftar için bir şeyler hazırlamasını söyledi. O da sadece ekmek ve biraz zeytinyağı getirdi ve “Ey Mü’minlerin anası! O paradan bir dirhem ayırsaydın da biraz et alsam olmaz mı idi?” dedi. Hz. Âişe de “Eğer bana hatırlatsa idin öyle yapardım.” buyurdu.

Hz. Âişe vâlidemiz, kadınlara devamlı tavsiyelerde bulunurdu. Onlara şöyle tavsiye etmiş idi:

“Kadın üzerinde kocasının hakları vardır:

Kocasının döşeğinden çıkmaması, öfkeli zamanından sakınıp neşeli zamanını gözetmesi, kazandığında tutumlu olması, onun emrine asi gelmemesi, sırlarını saklaması, iffetli olup namusuna hıyânet etmemesidir. Kadın bunları yaparsa cennete girer.”

Hz. Âişe, hicretin elli yedinci senesi vefât etmiş olup kabri Medîne’de Cennetü’l-bakî’dedir. (RadıyAllahü Teâlâ anhâ)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ramazan Ayı, Oruç ve Teravih’in Fazileti
« Yanıtla #580 : 14 Temmuz 2012, 11:44:12 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan onlara kalan sadece açlık ve susuzluktur. Nice (gece ibâdeti için) kalkanlar vardır ki, onların bundan hisseleri (ancak) uykusuzluktur.”

(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



14
Temmuz Cumartesi 2012

Hicrî: 24 Şaban 1433 - Rûmî: 01 Temmuz 1428

İkinci Viyana Kuşatması (1683) • Fransız İhtilâli (1789)


Ramazan Ayı, Oruç ve Teravih’in Fazileti

“Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan onlara kalan sadece açlık ve susuzluktur. Nice (gece ibâdeti için) kalkanlar vardır ki, onların bundan hisseleri (ancak) uykusuzluktur.” (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

• Âdemoğlunun yaptığı her amel(in sevabı) on mislinden yedi yüze kadar katlanır. Allâhü Teâlâ şöyle buyuruyor: Ancak oruç hariç. Çünkü oruç benim içindir ve onun mükâfatını ben veririm. Zira oruç tutan benim için şehvetini, yemesini içmesini terk eder.

Oruç cehenneme karşı kalkandır.

Oruçlu için iki ferah (sevinç) vardır: Biri iftar yaptığı zamanda, diğeri de Rabb’ine kavuştuğu zamandadır.

Oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.”

• “Ramazan ayının ilk gecesi olduğunda şeytanlar ve azgın cinler zincire vurulur, Cehennem kapıları kapanır, hiçbir kapısı açılmaz, cennet kapıları açılır ve hiçbir kapısı kapanmaz. Bir nidacı: ‘Ey hayır işlemek isteyen, gel. Ey günah işleyecek olan, günahtan vazgeç.’ diye nida eder, çağırır.

(Ramazan ayında) Allâh’ın cehennemden âzât ettiği kulları vardır. Bu, Ramazan’ın her gecesi böyledir.”

• “Kim faziletine inanarak ve mükâfâtını sadece Allâh’tan ümid ederek terâvih namazını kılarsa geçmiş günahları bağışlanır.
• Kim faziletine inanarak ve mükâfâtını sadece Allâh’tan ümid ederek ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.
• Kim faziletine inanarak ve mükâfâtını sadece Allâh’tan ümid ederek kadir gecesini ihya ederse geçmiş günahları bağışlanır.”
• “Kim ki, yalan sözü ve yalan işi bırakmazsa, Allâhü Teâlâ o kimsenin yemeyi, içmeyi bırakmasına bir kıymet vermez..”
• Ramazan ayın(da günahlar)dan sakınınız. Çünkü diğer zamanlarda olmadığı kadar sevaplar kat kat verilir. Günahlar da böyle kat kattır.

İSİMLERİMİZ: Erkek: Halil, Kız: Halide


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İslam'ın Şartlarından Zekât
« Yanıtla #581 : 15 Temmuz 2012, 16:44:39 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Onların mallarından bir sadaka (zekât) al ki, onunla kendilerini tezkiye etmiş, temizlemiş olursun...” (Tevbe Sûresi, âyet 103)



15
Temmuz Pazar 2012

Hicrî: 25 Şaban 1433 - Rûmî: 02 Temmuz 1428

Haçlıların Kudüs Katliamı (1099) • Cezayir'in Osmanlılar Tarafından Fethi (1516)


İslam'ın Şartlarından Zekât

Zekât, lügatte bereket, nemâ, temizlik ve sâf olmak mânâlarına gelir.

Zekât senelik mâlî bir ibâdettir ki Cenâb-ı Hakk’ın emrine itâat için, Müslümanların zenginlerinin seneden seneye mallarından kırkta birini; Allâhü Teâlâ’nın tâyîn ettiği sekiz sınıftan birine vermelerinden ibârettir.

Bu sekiz sınıf Tevbe Sûresi’nin 60. âyeti kerîmesinde bildirilmiştir meâli: “Sadakalar, ancak fakirlere, yoksullara, onun üzerine (zekâtın tahsiline) memur olanlara, müellefe-i kulûba (kalpleri İslâm'a ısındırılacak olanlara), (âzad edilecek) kölelere, borçlulara, Allah yolunda olanlara, yolda kalmışlara mahsustur...” (Tevbe Sûresi, âyet 60) buyrularak bu sekiz sınıf bildirilmiştir.

Zekât, İslâm'ın beş şartından birisidir. Hür, akıllı, bâliğ (ergen) ve nisâb miktârı mala mâlik olan Müslümânın zekât vermesi farzdır.

Zekâtta nisab: Aslî ihtiyâçlarından ve borçlarından başka, 20 miskal (80,18 gr) altın veya bu değerde nakit para ve ticâret malı; otlayan hayvanlarda ise devede beş, sığırda otuz ve koyunda kırk adettir.

Zekât vermenin farz olması için nisâba kavuştuktan sonra malın üzerinden bir yıl geçmelidir.

Aslî ihtiyaçlar: Ev ve ev için lüzûmlu eşya, elbiseler, âletler, kitaplar, binek (at veya araba) ve bir aylık -sahih görülen diğer bir görüşe göre bir senelik- erzaktır. Borç karşılığı para da aslî ihtiyaçlardandır.

Nisâb miktarının sene içinde eksilmesi, zekât vermeye mâni değildir. Nisâb miktarının senenin başında ve sonunda mevcut olması yeterlidir.

Zekât verirken veya vermek üzere ayırırken kalbi ile zekâta niyet edilmesi lâzımdır. Dil ile söylemek lâzım gelmez.

Zekât niyeti ile verirken hediye veya borç olarak verdiğini söylemekte bir mahzûr yoktur.

İSİMLERİMİZ: Erkek: Mustafa, Kız: Meryem


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim kıbleye hürmet ederse, Allâhü Teâlâ da ona ikramda bulunur.”
(Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, el-Câmiu's-Sağîr)



16
Temmuz Pazartesi 2012

Hicrî: 26 Şaban 1433 - Rûmî: 03 Temmuz 1428

Orucun Sevabını Gideren Şeyler

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Beş şey orucu bozar (orucun sevabını giderir):
Yalan söylemek, gıybet etmek, nemîme (insanlar arasını bozmak için uğraşmak, söz götürmek), yalan yere yemîn etmek ve şehvetle bakmak.”


"Oruç -siz onu zedelemedikçe- sizin için kalkandır" ‘Onu ne zedeler.’ diye soruldu.
“Yalan ve gıybet.” buyuruldu.

Kıble Saati Ve Dünya Kıble Günü Nedir?

Kıble saati; kıblenin güneş ile tespit edildiği saattir. Yani, güneşin, bulunduğumuz yerin kıble açısına veya belli bir açı farkına denk geldiği vakittir.
Türkiye, Avrupa ülkeleri, Afrika Ülkeleri ve Türk Cumhuriyetleri ile Avustralya’nın Perth Şehrinde; şehrin o günkü kıble saati vaktinde, güneşe doğru dönen kimse, kıbleye dönmüş olur.

Kıble saati, namaz vakitleri gibi günlük olarak değişir. Kıble saatleri sadece adı geçen şehir için geçerlidir.

Herhangi bir yerinde kıblesi pratik olarak şöyle tespit edilir: O günün takviminde, bulunduğu şehrin namaz vakitleri cetvelinin son sütünundaki “Kıble Saati” (Kıble S) vaktinde güneşin bulunduğu yöne dönen, kıbleye dönmüş olur. Ev içerisinde ise mesela, güneş gören pencerenin dik çerçevesinin yere düşen gölgesi kıble istikametini gösterir. Bu istikamet işaretlenir ve böylece en pratik ve en doğru bir şekilde kıble yönü tespit edilmiş olur.

Dünya kıble günleri aynı kıble saatinin bütün dünyâ için geçerli olduğu hususî günlerdir.

Senede iki defa, 28 Mayıs (Türkiye saati ile) 12.18'de ve 16 Temmuz saat 12.27'de güneş tam Kâ'be-i Muazzama üzerinde bulunur. Bu iki vakitte, dünyânın o anda gündüz olan yerlerinden herhangi birinde güneşe dönen kimse, aynı zamanda Kâ'be-i Muazzama'ya yani KIBLE'ye dönmüş olur.

Bu sebeple, 28 Mayıs ve 16 Temmuz târihleri, Dünya Kıble Günü olarak kararlaştırılmıştır.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Namaz kılanın önünden geçen kimse, üzerine ne kadar günah aldığını bilse onun önünden geçmektense kırk (bu kadar zaman, yerinde) durmayı daha hayırlı bulurdu.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)



17
Temmuz Salı 2012

Hicrî: 27 Şaban 1433 - Rûmî: 04 Temmuz 1428

Abdülkadir Geylani'nin (k.s.) Vefatı (1166)



Namaz Kılanın Önünden Geçilmez

Namaz kılanın önünden geçmek, mekruhtur, edebe aykırıdır ve günahtır. Bundan sakınmak gerekir.
Ancak namaz kılanın önünde ağaç, direk, sandalye gibi sütre bulunursa geçilebilir.

Namaz kılanın önünden geçmenin mekruh olması, kırlarda, büyük mescitlerde namaz kılanın secde edeceği yerden geçilmesi halindedir. Çünkü böyle büyük yerlerde namaz kılanın önünden hiç geçilmemesinde zorluk vardır. Evlerde, küçük mescitlerde ise namaz kılanın önünden geçmek mekruhtur.

Fakat mescitte ileri saflarda yer var iken arkadaki safları işgal eden kimsenin önünden geçip ileri gidilmesi câizdir.

Kâbeyi tavaf edenler namaz kılıyor sayıldığından tavaf alanının kenarında namaz kılanların önünde sütreye hâcet olmadığı gibi Kâbe’nin içinde ve Makâm-ı İbrâhim’de de namaz kılanın önünden geçene mâni olunmaz.

Namaz kılanın önünden geçmek, -geçen ister erkek ister kadın olsun- namazı bozmaz.

Ramazan Ayı İctima‘I, Ru’yet Ve Başlangıcı

Hicrî Kamerî 1433 yılı Ramazan ayı ictimâ‘ı 19 Temmuz Perşembe günü Türkiye saati ile 07.25’dedir.

Ru’yet ise (19 Temmuz Perşembe) Türkiye yaz saati ile 20.55’dedir.

Hilâl’in görüldüğü yerler: Atlas okyanusunun orta ve güneyinde Büyük Okyanusun orta, güneyi ve Avustralya.

Hilâl; Türkiye’nin kuzey sahil şeridi hariç tamamında, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarımadasından da ilerleyen saatlerde görülebilecektir. Almanya ve

Avusturya’dan görülemeyecektir.

Hilâl’in görüldüğü günü tâkip eden 20 Temmuz Cuma günü de Ramazan ayının 1’i olmaktadır.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları
« Yanıtla #584 : 18 Temmuz 2012, 10:56:41 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ayların efendisi Ramazan ayıdır, günlerin efendisi de Cuma günüdür.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü'l-Ummâl)



18
Temmuz Çarşamba 2012

Hicrî: 28 Şaban 1433 - Rûmî: 05 Temmuz 1428

Misak-ı Millî'nin TBMM'de Kabulü (1920)



Ramazân-ı Şerîf

20 Temmuz Cuma günü idrâk edeceğimiz mübârek Ramazân-ı Şerîf ayı, 11 ayın sultânıdır. Ümmet-i Muhammed’in ayıdır. Gündüzleri oruçla, geceleri terâvih namazlarıyla ihyâ edilir.

Ramazân-ı şerîf Kur’ân ayıdır. Bu itibarla, Kur’ân okumasını bilen herkes, bu ayda Kur’ân hatmi yapmalıdır.

Ramazân ayının evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden âzâddır.

Ramazân-ı Şerîfte yapılması tavsiye edilen ibâdetler:

• Birinci on gün içinde, mümkünse, tesbih namazı kılınır ve hatm-i enbiyâ yapılır.
• İkinci on gün içinde, mümkünse, yine tesbih namazı kılınır ve hatm-i enbiyâ yapılır.
• Üçüncü on gün içinde ise tevbe-istiğfar, hatm-i enbiyâ ve 7 salât ü selâmdan sonra mümkünse hatm-i istiğfar yapılıp, yâni 1001 defa, “Estağfirullâhe’l-azîm ve etûbü ileyk” denilip, bittikten sonra da 7 veya 70 salâtü selâm okunur ve duâ edilir.
• İftara yakın, “Allâhümme yâ vâsia’l-mağfiratiğfirlî”,
• İftarda da, “Allâhümme leke sumtü ve bike âmen-tü ve aleyke tevekkeltü ve alâ rızkıke eftartü ve savme ğadin neveytü” veya “Zehebe’z-zameu vebtelleti’l-urû-ku ve sebete’l-ecru inşâAllah” duâları okunur. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)

Ramazân-ı Şerîf’in İlk Akşamı Kılınacak Namaz

Yarın akşam Ramazân-ı şerîf ayının ilk gecesini idrâk edecek, ilk terâvih namazını kılacağız. Şâban’ın son gününü Ramazânın ilk gününe bağlayan bu gece, Ramazân-ı şerîfin ilk akşamı olması itibâriyle, akşamla yatsı arasında iki rek’at teşekkür namazı kılınır. “Yâ Rabbi, Ramazân-ı şerîf ile müşerref kıldığın için...” diye niyet edip “Allâhü Ekber” denilerek namaza durulur.

Fâtiha’dan sonra birinci rek’atte 1 İnnâ a’taynâ, ikinci rek’atte 1 İhlâs-ı Şerîf okunur.

Namazdan sonra: 70 istiğfâr-ı şerîf, 70 salavât-ı şerîfe (Salât-ı Münciye efdaldir) okuyup, duâ edilir.
(Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)