Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1062540 defa)

0 Üye ve 68 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Otuz İki Farzı Bilmek Farzı Ayındır!
« Yanıtla #555 : 19 Haziran 2012, 12:18:13 »


"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Din kardeşinin başına gelen bir belâya sevinme! Zira, Allah ona âfiyet verir de seni belâya uğratır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



19
Haziran Salı 2012

Hicrî: 29 Receb 1433 - Rûmî: 06 Haziran 1428

300 Papazın İznik'te İncilleri Dörde İndirdiği Toplantı (İznik Konsili) (325)


Otuz İki Farzı Bilmek Farzı Ayındır

Zarûrât-ı dîniyyenin en büyük rüknü imanın farzlarıdır. Bütün erkek ve kadın Müslümanların otuz iki (32) farzı öğrenip çoluk çocuğuna da öğretmeleri de farzdır. Kur’ân’ı Kerîm okumayı öğreten hocaların talebelerine, önce otuz iki farzı öğretmeleri lazımdır.

Otuz iki farz:
İmânın Şartları: Altı (6)
İslâmın Şartları: Beş (5)
Guslün Farzları: Üç (3)
Abdestin Farzları: Dört (4)
Teyemmümün Farzları: İki (2)
Namazın Farzları: On iki (12)
Yekûn: Otuz iki  (32)

İmânın şartları: 6
1- Allâh’ın varlığına ve birliğine, 2- Meleklerine, 3- Kitaplarına, 4- Peygamberlerine, 5- Âhiret gününe, 6- Kadere, hayır ve şerrin Allâhü Teâlâ'nın takdiri ile olduğuna inanmak.

İslâmın şartları: 5
1- Kelime-i şehâdet getirmek, 2- Namaz kılmak, 3- Zekât vermek, 4- Oruç tutmak, 5- Haccetmek.

Guslün farzları: 3
1- Ağzına su vermek, 2- Burnuna su vermek, 3- Bütün bedenini yıkamak.

Abdestin farzları: 4
1- Yüzünü yıkamak, 2- Kollarını (dirsekleriyle beraber) yıkamak, 3- Başının dörtte birini meshetmek, 4- Ayaklarını (topuklarıyla beraber) yıkamak.

Teyemmümün farzları: 2
1- Niyet etmek, 2- Ellerini toprağa vurup yüzünü meshetmek, tekrar toprağa vurup kollarını meshetmek.

Namazın farzları: 12
Dışında olanlar:
1- Hadesten tahâret, 2- Necâsetten tahâret, 3- Setr-i avret, 4- İstikbâl-i Kıble, 5- Vakit, 6- Niyet.
İçinde olanlar:
1- İftitah tekbîri, 2- Kıyâm, 3- Kırâat, 4- Rükû, 5- Secde, 6- Kâde-i ahîre.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim bana sabah on, akşam on salevat getirirse, kıyâmet gününde şefâatime kavuşur.”
(Hadîs-i Şerîf, Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid)



20
Haziran Çarşamba 2012

Hicrî: 30 Receb 1433 - Rûmî: 07 Haziran 1428

Dünya Mülteciler Günü (2001)


Allâh’ın Öğündüğü Zatlar

“Resûlullâh (s.a.v.) Ashâb’ından bazılarının yanına vardı. Onlara ‘Sizi buraya oturtan nedir?’ diye sordu.
Onlar ‘Allâh’ı zikrediyoruz ona hamdediyoruz.’ dediler. 'Cebrâîl (a.s.) geldi ve Allâh’ın meleklerine sizinle öğündüğünü bana bildirdi.' buyurdular.”

Şa’bân-ı Şerîf

Yarın idrâk edeceğimiz Şa’bân ayı, Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in ayıdır. Bu itibarla bu ayda salevât-ı şerîfeye devam etmek lâzımdır. Yine mümkün oldukça istiğfar ve İhlâs-ı Şerîf okumalı, teheccüd ve tesbîh namazları kılmalı ve hatm-i enbiyâ yapmalıdır.

Şa’bân ayı, şerefli, ulvî, berâta erdirici, ilâhî ihsâna kavuşturucu, müminlere rahmet, kâfirlere gazap olan ve ilâhî nûra nâil eden bir aydır. Bu ayın birinci gecesinde, yani bu akşam, her rek’atte bir (1) Fâtiha, üç (3) Âyetü’l-Kürsî ile bir tesbih namazı kılınır.

Şa’bân Ayı İctimâ‘i, Ru’yet ve Başlangıcı

Hicrî Kamerî 1433 yılı Şâban ayı ictima‘ı dün (19 Haziran Salı) Türkiye saati ile 18.00’de idi.

Ru’yet ise bugün (20 Haziran Çarşamba) Türkiye saati ile 10.04’de.

Hilâl’in görüldüğü yerler: Büyük okyanusun orta ve güney kesimi, Avustralya’nın kuzey batı sahilleri hariç tamamı, Madagaskar, Afrika kıtasının tamamı, Asya Kıtasının güney kesimi ile Avrupa kıtasının güney kesimi, güney Amerika kıtası, Kuzey Amerika kıtasının orta ve Güney kesimidir.
Hilâl; Türkiye’nin kuzey kesimi hariç tamamı, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarımadasından da görülebilecektir. Almanya ve Avusturya’dan görülemeyecektir.
Hilâl’in görüldüğü günü tâkip eden 21 Haziran Perşembe günü de Şâban ayının 1’i olmaktadır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları
« Yanıtla #557 : 21 Haziran 2012, 10:50:30 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim bana bir defa salevat getirirse Allâhü Teâlâ da ona on rahmet indirir, on günahını da siler.”
(Hadîs-i Şerîf, Musannef-i İbn-i Ebî Şeybe)



21
Haziran Perşembe 2012

Hicrî: 1 Şaban 1433 - Rûmî: 8 Haziran 1428

Zonguldak, Kandıra ve Adapazarı'nın Kurtuluşu (1921) • Soyadı Kanunu'nun Kabulü (1934)


Şa’bân Ayının Fazîleti

Hz. Âişe (r.anha) validemiz buyurdular ki: “...Ben Resûlullah’ın Ramazan ayından başka hiçbir ayın tamamında oruç tuttuğunu ve başka hiçbir ayda Şa’bân ayında tuttuğu oruçtan daha çok oruç tuttuğunu görmedim.”

Resûlullah (s.a.v.) Hz. Âişe’ye (r.anhâ) “Şa’bân ayındaki oruç bana en sevimli olandır.” buyurduktan sonra, “Yâ Âişe! O öyle bir aydır ki, sene içinde rûhu kabz olunacakların (öleceklerin) isimleri ölüm meleğine verilir. Ben de ismimin, ben oruçlu iken verilmesini isterim.”

Ümmü Seleme (r.anhâ) vâlidemiz: “Resûlullah (s.a.v.), Ramazan ayından sonra hiçbir ayda Şa’bân ayındaki kadar oruç tutmamıştır.” buyurdular.

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “Receb; Allâhü Teâlâ’nın ayı, Şa’bân; benim ayım, Ramazan; ümmetimin ayıdır. Şa’bân günahlara keffâret (mağfiretine sebep) olan aydır, Ramazan ise günahları temizleyen aydır.”

Bu ay, hayır kapılarının açılacağı, bereketin indirileceği, hataların terk edileceği, günahların bağışlanacağı ve yaratılmışların en hayırlısı olan Resûlullah’a (s.a.v.) çokça salavâtın getirileceği bir aydır. Böyle olunca, müminlerin bu ayda gafletten uyanmaları, günahlardan temizlenip geçmişte işledikleri günahlardan dolayı tevbe ederek Ramazan ayına hazırlanmaları gerekir. Bu ayda Allâh’a yalvarıp yakarmalı, ayın sahibi olan Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) vesîle kılarak Allâh’a yaklaşmaya çalışmalıdır.

Bunları sonra yaparım diyerek tehir etmemeli, geciktirmemelidir. Zirâ dünya üç günden ibârettir. Biri, dündür, geçmiştir; ibret alınacak gündür. Diğeri bugündür, amel etme günüdür; ganimettir. Diğeri de, yarındır ki, emeldir; tehlikelidir. Ona çıkıp çıkamayacağını bilemezsin. Aylar da böyledir. Receb geçmiştir, tekrar dönmez. Ramazan gelecektir, fakat ona kavuşup kavuşamayacağını bilemezsin. Şa’bân ise iki ay arasında bir vâsıtadır. O ayda ibâdetle meşgul olmayı ganimet bilmek îcâb eder.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Namazı Bozan Bazı Şeyler / Seher Vakti uyku / İsimlerimiz
« Yanıtla #558 : 22 Haziran 2012, 10:34:41 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Şüphesiz ki müttakîler, Rablerinin kendilerine verdiğini alarak cennetlerde pınar başlarındadır. Çünkü onlar bundan evvel (dünyada) güzel amel etmeyi âdet edinmişlerdi, gece pek az uyuyorlardı ve seher vakitleri hep istiğfar ederlerdi.
(Zariyat Sûresi, âyet 15-18)



22
Haziran Cuma 2012

Hicrî: 2 Şaban 1433 - Rûmî: 9 Haziran 1428

Nasreddin Hoca'nın Vefatı (1284) • Sultan İkinci Süleyman'ın Vefatı (1691)


Namazı Bozan Bazı Şeyler

- Namazda olan kimse, geriden gören kimsenin ‘Namazdaki adam bunu işlemez.’ diye hükmettiği şeyi işlerse buna amel-i kesîr denir ve işleyenin namazı bozulur. Ancak namazı ıslâha sebep olacak zarûrî hareketler bundan hâricdir -secde yerine gelmiş çocuğu yana itmek gibi-.

- Namaza başlamadan evvel ağzında bulunan nohut büyüklüğündeki şeyi namazda yutmakla yâhut ağzında eriyeni yutmakla namaz bozulur.

- Namaz içinde özürsüz öksürmek namazı bozar. Kişi öksürmeğe mecbur kalsa bile onu def etmeli yahud yavaşça öksürmelidir.

- Namazda bir acıdan veya musîbet sebebiyle sesli ağlamak veya “Ah, öf” gibi iki harfli veya daha fazla harf ile ses çıkarmak namazı bozar.

Seher Vakti uyku

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri Marifetnamesinde şöyle buyuruyor:
Ey aziz! Allah dostları demişlerdir ki: Saadetimizin sermayesi gecedir. Gece, ariflerin sırdaşıdır. Gece, âşıkların derdi artar. Arifler, fikirlerini tartar. Gece kâmiller için mutlu bir zamandır. Kalp semasına güneşin inişidir. Her gece güneş doğar. Fakat halk uyku denizine dalar gider.
Her seherde, her murada erişilir. O vakit kör gibi uyumak gaflettir. Seher vakti mübarek saattir. O saatte uyanık olan saadet ehlidir. Seher vaktinde âşıklar uyumazlar, ariflerin gönlünden uzağa gitmezler. Seher vaktinde rahmet kapıları açıktır. O zaman uyanık olanın ruhu zevk, kalbi safa bulur. Uykusu çok olanın ruhu hasta, işi zordur.

Hakkı, bîdâr ol, seher vaktinde tenbel olma,
Uyumak insana ayb u âr olur seher vaktinde.


(Bîdâr: Uyanık olmak.)

İsimlerimiz:
Erkek: Süleyman, Kız: Sümeyye


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İlim Şehri’nin Kapısı Hazreti Ali (K.V.)’nin Vasıfları
« Yanıtla #559 : 23 Haziran 2012, 15:36:19 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“...Onun (Muhammed Mustafa’nın, s.a.v.) mâiyetindeki (sahabî)ler, aralarında çok merhametlidirler...”
(Fetih Sûresi, âyet 29)



23
Haziran Cumartesi 2012

Hicrî: 3 Şaban 1433 - Rûmî: 10 Haziran 1428

Hazreti Ali'nin Halife Seçilmesi (656) • Turgut Reis'in Şahâdeti (1565)


İlim Şehri’nin Kapısı Hazreti Ali (K.V.)’nin Vasıfları

Hz. Muâviye (r.a.), karşılaştığı ve içinden çıkamadığı meseleleri Hz. Ali (k.v.)’ye yazardı. Hz. Ali’nin (r.a.) şehid edildiğini işittiği zaman “Fıkıh ve ilim, Ebû Tâlib'in oğlunun (Hz. Ali’nin) vefâtı ile gitti!” demişti.
Bir gün, yanına gelen Dırâru's-Sudâî’ye (r.a.): “Ey Dırâr! Bana, Ali’yi tavsif etsen (anlatsan)” demiş, Dırâr (r.a.), şöyle anlatmıştır:
“Vallâhi, onun sözü açık ve kat’iydi. O, adâletle hükmederdi. Her yanından ilim ve hikmet fışkırırdı. Dünyâdan ve dünyâ zînetlerinden kaçınırdı. Geceye ve gecenin sessizliği ile baş başa kalmaya âşık ve alışıktı. Son derece de ibret alıcı, uzun uzun düşünücü idi. Onun aramızda bulunuşu, herhangi birimiz gibi idi. Kendisine bir şey sorulunca hemen cevap verir, bildirilmesini istediğimiz şeyi bize bildiriverirdi...
Müslümanlara saygı, yoksullara yakınlık gösterirdi. Güçlü birisi, bâtıl işinde ondan yüz bulmayı ümit etmez, zayıf olan da onun adâletinden umutsuzluğa düşmezdi.
Kendisini, bazı konak yerlerinde, geceleyin görmüşlüğüm vardır: Boynunu büker, hazin hazin ağlar:  ‘Ey dünyâ! Sen benden başkasını aldatmaya bak! Benim sana aldanmam ne kadar uzak! Ne kadar uzak! Ben, seni hiç dönülmeyecek şekilde üç talâkla boşamışımdır! Ey dünyâ! Senin ömrün kısa, değerin de azdır. Aaah! Âhiret azığının azlığından, âhiret seferinin uzunluğundan, âhiret yolunun ıssızlığından, aaah!’ diyerek inlerdi.


Hz. Muâviye Dırar’ın anlattıklarından ağladı ve “Allâh, Ebû’l Hasan’a (Hz. Ali’ye) rahmet etsin. Vallâhi, o tam böyle idi!..” dedi ve “Ey Dırâr! Onun vefâtına senin üzüntün nasıldır?” diye sordu.
Dırâr “Biricik oğlu, yanında boğazlanan kimsenin üzüntüsü gibidir!” dedi.

İsimlerimiz:
Erkek: Talha, Kız: Tuba


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazret-i Ali'den (R.A.) Nasihatler:
« Yanıtla #560 : 24 Haziran 2012, 17:17:04 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ümmetimin en hayırlıları âlimleridir. Âlimlerin de en hayırlıları halîm selîm olanlarıdır.”
(Hadîs-i Şerîf, Kuzâî, Şihâbü'l-Ahbâr)



24
Haziran Pazar 2012

Hicrî: 4 Şaban 1433 - Rûmî: 11 Haziran 1428

İkinci Balkan Harbi'nin Başlaması (1913)


Hazret-i Ali'den (R.A.) Nasihatler:

- Cenâb-ı Hakk’a verdiği bütün nimetler için dâimâ şükret ki, sana kat kat fazlasını ihsan etsin.

- İnsan iyi veya kötü bulunduğu mevkiyi kendi hazırlar. Öyleyse sen de dâimâ hayırlı işlere tâlib ol.

- Rızkı da helâl kapısından iste (yani helâlinden kazanmağa çalış) ki her taraftan sana kat kat rızık gelsin.

- Dünya iki halden ibârettir: Güçlük (belâ) ve kolaylık (nimet).

- Mâhir ve terbiyeli olan bir kimse dünyadan hıyânet görse de sabır ve tahammül kendisine hıyânet etmez; sabırla maksadına nail olur. Tecrübe ile iyi bilirim ki ne refâh ve ne de fakirlik dâimîdir.

- Öyle bir adamı kendine dost et ki, seninle kardeşliğini her zaman korusun ve seni düşmanlarına karşı muhafaza etsin.

- Hastanın şifayı aradığı gibi sen de dostunu ara ve yalancıyı bırak. Çünkü yalancıdan dost olmaz.

- Dostunu her yerde koru ve yalan söylemeyen adamdan ayrılma.

- Yalancıdan ve ona yakın olmaktan ve onun dostluğundan sakın. Çünkü yalancı görüştüğü adama fenalık bulaştırır. Dili ile sana arzu ettiğinden çok verir ve sıkıntılı zamanında tilkinin döndüğü gibi senden döner.

- Tamah ettikleri şey kişide bulundukça etrafında koşup dururlar. Zaman (talih) o adamdan yüz çevirince ona cefa ve eziyet edip yanından ayrılırlar.

- Ailesi veya akrabasından birinin ölümü ile musîbete uğrayıp sabretmeyerek ağlayan ve çok kederlenen adama hayret ederim. Sanki ölüm garîb bir şey mi? Yakasını yırtmış, cehâletinden vâveylâ koparıyor.

- Ölümde Cenâb-ı Hak yarattıklarını denk tutmuştur. Hatta Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bile istisnâ buyurulmamıştır. Cenâb-ı Hakk’ın bir meleği vardır, her gün şöyle seslenir: Ölmek için doğurunuz, harab olmak için bina yapınız!



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kurtulan Fırka: Ehl-i Sünnet ve Cemaat
« Yanıtla #561 : 25 Haziran 2012, 10:57:39 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. Ama o sizin kalplerinize ve amel(iş)lerinize bakar.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahih-i Müslim)



25
Haziran Pazartesi 2012

Hicrî: 5 Şaban 1433 - Rûmî: 12 Haziran 1428

Sultan Abdülmecid'in Vefatı, Sultan Abdülaziz'in Tahta Çıkışı (1861) • Kore Savaşı'nın Başlaması (1950)


Kurtulan Fırka: Ehl-i Sünnet ve Cemaat

Resûlullah -sallAllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, “Ümmetim yetmiş küsur fırkaya ayrılacaktır. Bir fırkadan başkası cehennemliktir.” buyurdular.
‘O hangi fırkadır?’ diye sorulduğunda Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
“Benim ve ashâbımın yolunda olanlardır.” buyurdular.

Bir Müslümana “Hangi mezheptensin?” diye sorulduğunda:
“Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebindenim.” demelidir.
Böyle demekle “Ben Resûlullah Efendimiz’in -sallAllahu aleyhi ve sellem- ve Ashab-ı Kiram'ın -radıyAllahu anhüm- yolundan gidiyorum, onların iman ve amel hükümlerini kabul ediyorum.” demiş olmaktadır.

Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebinin itikatta iki imamı vardır: İmam Matüridî ve İmam Eş’ari Hazretleri.
Amel meselelerinde ise dört şubeye ayrılmıştır: Hanefî, Mâlikî, Şafiî ve Hanbelî.
Hanefi mezhebi alimleri İmam Mâtüridî Hazretlerini; Şâfî mezhebi alimleri İmam Eş'arî Hazretlerini itikatta imam kabul etmişlerdir.
Bir Müslüman, hangi mezheptense, sadece ona bağlanıp hükümlerini öğrenir ve onu tatbik eder.
Bir Müslümanın Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebinden olması için:
İtikatta ya Mâturidî veya Eş'arî olması,
Amelde de bu dört mezhepten (Hanefî, Mâlikî, Şafiî ve Hanbelî) birisine bağlanmış olması ve bütün amellerini bağlı olduğu amel mezhebine göre işlemesi gerekir.


Beyit:
Çünki ilm ü edebe edeble ettin rağbet,
Daima sahib-i irfân ile eyle sohbet.

(Dâyezâde Efendi) (Eslaf 312)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ebedî Mucize: Kur’ân-ı Kerîm
« Yanıtla #562 : 26 Haziran 2012, 10:42:47 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“(Ey Rasûlüm!) De ki, yemin ederim eğer insanlar ve cinler bu Kur’ân’ın bir mislini getirmek üzere toplansalar, asla onun bir mislini getiremezler...”
(İsrâ Sûresi, âyet 88)



26
Haziran Salı 2012

Hicrî: 6 Şaban 1433 - Rûmî: 13 Haziran 1428

Verem Aşısının Bulunması (1924) • Türkiye'nin Birleşmiş Milletler'e katılışı (1945)


Ebedî Mucize: Kur’ân-ı Kerîm

Kur’ân-ı Kerîm kıyâmete kadar devam eden bir mucizedir. Gerek lafzı, gerek manası itibarıyla benzerini getirmek beşer kudretinden hariçtir. O ne nesirdir ne de şiirdir. İnsan kelâmının üstünde ilâhî bir üslûbu vardır.
Dirayet ve belâgatiyle kavmi içinde mümtâz bir mevkide bulunan Hz. Ömer, en asabî ve gazablı ânında onun bir sahifesini okuyunca irâdesi elinden gitmiş ve hemen kelime-i şehâdet getirerek hidâyete ermiştir.

İşte bu hususiyettendir ki, müşrikler halkı Kur’ân dinlemekten men ediyorlardı. Çünkü onu işitenler, ruhlar üzerinde yaptığı tesir ile hemen Müslüman oluyorlardı. Bu husus müşrikler için büyük bir derd olmuştu. Bu şâir sözüdür, kâhin sözüdür diye halkı kandırmağa çalışıyorlar, fakat bir türlü muvaffak olamıyorlardı. Hatta Hz. Ebû Bekir’in (r.a.) Mekke’de kalabilmesi için alenen Kur’ân okumamak şartını ileri sürmüşlerdi.

Hadise şöyle olmuştu:

Müşriklerin zulmünden bıkıp usanmış olan Hz. Ebû Bekir (r.a.) Cenâb-ı Peygamberden izin alarak Habeşistan’a hicrete karar vermiş] ve yola çıkmıştı.[/b Kabile reislerinden İbn-i Dağine’ye rast gelmiş, o da nereye gittiğini sormuş, Hz. Ebû Bekir “Kureyşliler, doğup büyüdüğüm şehri bana haram etti. Serbest ibadet edeceğim bir yere gideceğim”, demişti. İbn-i Dağine Mekke’nin Ebû Bekir (r.a.) gibi büyük bir adamdan mahrum olmamasını arzu ederek geri çevirmiş ve Kureyşlilere Ebû Bekir’in faziletlerini anlatmış, onlar da, alenen namaz kılmamak ve sesli Kur’ân okumamak şartıyla kalabileceğini söylemişlerdi. Fakat Hz. Ebû Bekir, evinin önüne bir mescid yaptı. Burada namaz kılmaya, Kur’ân okumaya başladı. Müşrik kadın ve çocukları onu seyretmek için birbirlerini itiyor ve onun üzerine düşüyorlardı. Bu hal müşrikleri korkuttu ve İbn-i Dağine de “Artık seni himaye edemem” dedi. Hz. Ebû Bekir (r.a.), “Allah beni himâye eder.”deyip ibadet etmeğe ve Kur’ân okumağa devam etmiştir.

O tarihten bu tarihe kadar bin dört yüz küsur sene geçtiği ve ilmin her sahasında hayli terakkiler olduğu halde o celîl kitâb, mucize vasfını muhafaza etmektedir ve ilelebed edecektir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları
« Yanıtla #563 : 27 Haziran 2012, 10:43:43 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim çarşıya girdiği zaman ‘Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü'l-mülkü velehü’l-hamdü, yuhyî ve yümîtü ve hüve hayyün lâ yemût, biyedihilhayr, ve hüve alâ külli şey'in kadîr’ derse Allâhü Teâlâ onun için milyon sevâb yazar, ondan milyon günahı siler ve onun derecesini milyon yükseltir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



27
Haziran Çarşamba 2012

Hicrî: 7 Şaban 1433 - Rûmî: 14 Haziran 1428

İzmit'in Kurtuluşu (1922)


Zikrin Fazileti

Zikir, tesbîh ve duâ belâların çevrilmesinde sadaka kadar tesirlidir. Zira Resûlullâh Efendimizden husûsî zikir ve duâlar naklolunmuştur ki onları okuyanın belâlardan, şeytandan, zarardan, zehirden, akrep sokması gibi husûslardan kurtuluşa vesîle olduğu açıkca beyân olunmuştur. Sahîh bir rivâyette şöyle buyuruldu ki:Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” zikri en aşağısı fakirlik olmak üzere yetmiş çeşit şerri defeder.”

Resûlullâh’a “Hangi kul derece olarak Allâh katında daha üstündür?” diye soruldu, “Allâh’ı çok zikredenlerdir.” buyurdular. Ben (Ebû Saîd el-Hudrî) “Yâ Resûlallâh! Allâh yolundaki gâziden de mi?” dedim, “O gâzi, kafirlere ve müşriklere kılıcı ile kırılıncaya kadar vursa, kanlara boyansa elbette Allâh'ı zikreden ondan derece olarak üstün olur.” buyurdular.

Resûlullah (s.a.v.) buyurdular:
-Duâ, inmiş ve inecek olan(belay)a fayda verir. Muhakkak belâ iner de duâ onu karşılar ve kıyâmete kadar ona mani olur.”
- “Muhakkak sabah namazından güneş doğuncaya değin Allâh’ı zikreden bir topluluk ile oturmak bana İsmâil (a.s.) evlâdından dört köle azat etmekten daha sevimlidir. İkindi namazından güneş batıncaya değin Allâh’ı zikredenlerle oturmak İsmâil (a.s.) evlâdından dört köle âzâd etmekten daha sevimlidir.”
- “Bir araya toplanıp Allâh’ı zikreden her topluluğa muhakkak semâdan seslenilir de ‘Mağfiret olunduğunuz halde kalkınız, muhakkak günahlarınız hasenâta tebdîl edildi, çevirildi’ denilir.”
- “Muhakkak Allâh’ı zikreden her bir topluluğu melekler sarar; rahmet onları kuşatır, üzerlerine sekînet iner, Allâh onları katındakilere anar.
- “Muhakkak Allâh’ın dolaşan melekleri vardır ki zikir halkalarını ararlar. Onlardan birine geldiklerinde onları kuşatırlar. Allâh onlara, ‘Onları rahmetim ile sarın, onlarla oturanlar aslâ şakî; (bedbaht) olmazlar.’ buyurur."




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları
« Yanıtla #564 : 28 Haziran 2012, 10:14:43 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Allah rızâsı için öğrenilmesi îcâb eden ilmi, sâdece dünyâ için öğrenen kişi, kıyâmet gününde cennetin kokusunu dahi duyamaz.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd)



28
Haziran Perşembe 2012

Hicrî: 8 Şaban 1433 - Rûmî: 15 Haziran 1428

Kara Kuvvetleri'nin Kuruluşu (1363) • Sokullu Mehmed Paşa'nın Sadrazam Olması (1565)


Kötü Âlimler

Âlimlerin dünyâya muhabbet ve rağbetleri, onların güzel yüzleri üzerine bir lekedir. Her ne kadar onlardan insanlar için faydalar hâsıl olsa da ilimleri kendi haklarında faydalı olmaz. Onlar vasıtasıyla dîn takviye olsa da buna i'tibar yoktur. Çünkü takviye zaman zaman bazı fâcirlerden ve dîni inançları zayıf, gevşeklerden de hâsıl olur. Peygamberlerin Efendisi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Muhakkak Allâhü Teâlâ bu dîni fâcir bir kişi ile de takviye eder.” Onlar fâris taşı gibidir. Demir veya düz bir şey ona bitiştirilse altın olur. Ama o, taş olarak kalır…
... Şüphesiz bu ilim, onlar hakkında zararlıdır. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Kıyâmet günü insanların azâbı en şiddetli olanı Allâhü Teâlâ’nın, ilmiyle menfaatlendirmediği âlimdir.” buyurmuşlardır. Çünkü o ilimlerle onların aleyhlerine delil tamamlanmış oldu. Nasıl zararlı olmaz? Onlar Allah katında eşyânın en azîzi ve varlıkların en şereflisi olan ilmi, alçak dünyâ malı, makâmı ve dostları için vesîle yaptılar. Halbuki Allah katında dünyâ alçak, hakir ve mahlûkâtın en çok buğzolunanıdır...
Ders okutmak ve fetvâ vermek, ancak Allâhü Teâlâ’nın rızası için olursa ve makam ve mevki sevgisinden, mal ve mertebe elde etme hırsından uzak olursa fayda verir. Bunlardan uzak olduğunun alâmeti ise dünyâdan yüz çevirmek ve ona rağbet etmemektir.…
Büyüklerden biri şeytanı, insanlara vesvese vermeyi ve onları saptırmayı bırakmış, oturuyor gördü. Ona, böyle rahat oturmasının sırrını sordu. Mel'un şöyle dedi: “Bu zamandaki kötü âlimler bana işimde çok büyük yardım ediyorlar ve (insanları) saptırmayı benim adıma işliyorlar, benim başımı rahatlatıyorlar.”

Hakikat, şu zamanda din işlerinde vâki olan her za'fiyet ve gevşeklik ve dinin yayılmasında ve takviyesinde zuhûr eden her gevşeklik ancak kötü âlimlerin uğursuzluğundan ve niyetlerinin bozuk olmasındandır. Evet, eğer âlimler dünyâdan yüz çevirselerdi, makam ve mevki sevgisinden, mal ve mertebe elde etme hırsından kendilerini kurtarmış olsalardı, onlar âhiret âlimlerinden ve enbiyânın-aleyhimü's-salevâtü ve't-teslîmât- vârislerinden olurlardı. Çünkü onlar mahlûkatın en faziletlisidir.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İnsana Maddi Servet Değil Manevi Faziletler Şeref Verir
« Yanıtla #565 : 29 Haziran 2012, 10:45:47 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Bir de küfredenler, îman edenler hakkında dediler ki: Eğer o (Muhammed’in getirip tebliğ ettiği) bir hayır olsa idi ona kavuşmakta bizi geçemezlerdi...”
(Ahkaf Sûresi, âyet 11)



29
Haziran Cuma 2012

Hicrî: 9 Şaban 1433 - Rûmî: 16 Haziran 1428

Silistre Zaferi (1773)


İnsana Maddi Servet Değil Manevi Faziletler Şeref Verir

Bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yanında Selmân-ı Fârisî, Suheyb-i Rûmî, Bilal-i Habeşî (r.anhüm) ve sahabenin fakirlerinden birkaç kişi daha vardı. Üzerlerindeki elbiseler eskimişti. Bu esnada içeriye, kendi kavminin reisi olan ve daha sonra Müslüman olacak olan Uyeyne bin Hısn girdi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yanındaki bu fakir ashabı görünce, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e “Bizim bir şerefimiz var. Biz senin yanına geldiğimiz zaman sen bunların hepsini dışarı çıkar... Sen en iyisi bizim için ayrı bir meclis kur.” dedi.
Bu hadise üzerine Allâhü Teâlâ Kehf Sûresinin 28. âyetini indirdi: -meâlen- “Sabah akşam Rablerine duâ eden, cemalini isteyen o kullarla beraber nefsince sabret. Dünya zinetini arzu ederek gözlerini onlardan ayırma. Kalbini zikrimizden gâfil bıraktığımız, keyfinin ardına düşmüş ve işi haddini aşmak olmuş kişilere de itaat etme.”
Allâhü Teâlâ peygamberine fakirlerle beraber olmasını, onlara yakın bulunmasını emretmiştir. Bu emir, kıyâmet gününe kadar bütün fakir Müslümanlar içindir. Bunun için Müslümanların, fakirleri sevmesi, onlara iyilikte bulunması ve yardım ellerini uzatmaları gerekir. Zira onlar kıyamet günü Allâhü Teâlâ’nın en önde bulunduracağı kullarıdır ve onların şefaatleri umulur.
O ashâbı hakir gören bunlar gibilerin bu gururlu hallerine iltifat edilmemelidir. Zira insanlık şerefinin öyle maddî bir servetle değil manevî faziletler ile ayakta durduğu bilinmelidir ve Müslümanlar arasında aslî bir denklik bulunduğu takdir edilmelidir.

Sultan Abdülmecid Han’ın Cevabı

Rusya fevkalâde sefiri meşhur Prens Mençikof, merhum Sultan Abdülmecid Han’ın huzurunda, yol ve köprü inşâsından Osmanlı Devletini alıkoymak maksadıyla, yol ve köprülerin çoğalması halinde düşman saldırısının kolaylaştırılmış olacağı yolunda sözler söyleyince, zeki Sultan şöyle söylemiş:
“Sizin sözünüze göre her devlet için en doğru hareket, Çin devleti gibi memleketin etrafına sur çekmektir."


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Din, İlmihalden Öğrenilir / Hangisi Daha Mükemmel!
« Yanıtla #566 : 30 Haziran 2012, 17:16:19 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ve sizden hayra dâvet eder, iyiliği emreder, kötülüğü nehyeder bir cemaat (topluluk) bulunsun...”
(Âl-i İmrân Sûresi, âyet 104)



30
Haziran Cumartesi 2012

Hicrî: 10 Şaban 1433 - Rûmî: 17 Haziran 1428

Sultan İkinci Mahmud Han'ın Vefatı (1839) • Çocuk Esirgeme Kurumu'nun Kuruluşu (1921)


Din, İlmihalden Öğrenilir

Yeterli din tahsiline sahip olmayan kimselerin, Kur’ân-ı Kerîm meâlinden, tefsirden veya hadîs-i şerîflerden din öğrenmesi mümkün değildir. Müslümanları, İslâmiyeti öğrenmek için Kur’ân-ı Kerîm meallerine ve tefsirlerine yönlendirmek doğru değildir. İşin başı Kur’ân tercümesi edinmek, okumak değildir. Çünkü, Kur’ân tefsiri bilmek müslümana farz-ı ayın değildir. Bu iş âlimlerin sahasına girer.
Din âlimi olmayan Müslümana ilk önce lazım olan şey, ehl-i sünnet âlimlerinin yazdığı akaid, fıkıh ve ahlâk kitaplarını okuyarak ilmihalini öğrenmektir.

İlmihal öğrenmek her müslümana farzdır. Meselâ, abdest nasıl alınır, namaz nasıl kılınır, zekâtı kim verir vs. gibi.

İslâm âlimleri yıllarca çalışarak, Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerîflerden çıkardıkları hükümleri, kitaplara yazmışlardır. Bir Müslüman, hangi mezhepte ise (Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli), mezhebine âit kitapları (fıkıh kitapları veya ilmihali) okur, dinini öğrenir. Zaten her Müslümanın, bir ilmihâl kitabı okuyarak dinine âit lüzûmlu bütün bilgileri öğrenmesi mümkündür.

Hangisi Daha Mükemmel!

Kanuni Sultan Süleyman merhum, şehzadeleri için gâyet mutantan (tantanalı) bir sünnet düğünü yaptırmıştı. Ondan evvel vezir Makbul İbrahim Paşa da evliliği münasebetiyle büyük bir düğün yapmış, Sultanı da davet etmişti.
Sultan Süleyman, sünnet düğünü sırasında İbrahim Paşa’ya:

“Paşa! Senin düğününle benim düğünümü nasıl buluyorsun, hangisi daha mükemmel?”
diye sordu. İbrahim Paşa, “Benim düğünüm, Sultanım.” dedi.
Padişah bu sözden biraz gücenmiş olarak, “Neden?” dedi.
Paşa dedi ki:
“Efendim, benim düğünüme zamanın sultanı teşrif etti. Sizin düğününüze o rütbede bir zat geldi mi?”


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları
« Yanıtla #567 : 01 Temmuz 2012, 09:40:48 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ümmetimin (müctehidlerinin ahkamda) ihtilâfı rahmettir.”
(Hadîs-i Şerîf, Feyzü’l-Kadîr)



01
Temmuz Pazar 2012

Hicrî: 11 Şaban 1433 - Rûmî: 18 Haziran 1428

Sultan Üçüncü Ahmed Han'ın Vefatı (1736) • Sultan Abdülmecid'in Cülûsu (1839)


Mezheblerin Tarihçesi

Resûlullah'a (s.a.v.) vahiy gelirdi. Ashâb-ı Kirâm bizzat Resûlullah’tan âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler dinleyip ilim öğrenirlerdi. Dâimâ Resûlullah’ın (s.a.v.) mübârek meclis ve huzurunda ilim nuru ile nurlanır, kalbleri saf, itikadları doğru, amelleri hâlis ve şüpheleri çözülmüş olurdu. Resûlullah’ın (s.a.v.) vefâtından sonra Ashâb-ı Kirâm (aleyhimürrıdvân) İslâmiyet’in yayılması işini mühim görüp ona çalıştılar. Bu yüzden Kur’ân-ı Kerîm’den ve hadîs-i şerîflerden çıkardıkları bir çok hükümleri kitablara yazmağa elleri değmedi. Zîrâ onların çoğu müctehid olduklarından ihtiyaç olduğunda kendi içtihâdı ile amel ederlerdi. Resûlullâh'ın (s.a.v.) mübârek meclisinde az bir zaman kalan bir Müslüman köylü bile hikmetli şeyler söylemeye başlardı.

Ashâb-ı Kirâm’dan sonra, tâbiîn ve onlardan sonrakiler zamanında Müslümanlar ve hâdiseler çoğaldı, câhillik yayıldı. Nice bid’at ve dalâletler türedi. Bunun için o zamanın âlimlerinin çalışıp ictihâd etmeleri, halka fetvâ vermeleri, Kur’ân-ı Kerîm’den ve hadîs-i şerîflerden hükümler ve mezheb çıkarıp yazmaları ve insanlara öğretmeleri lâzım ve vâcib oldu. O büyük alimler de her mes’eleyi deliliyle, her suâli cevabı ve her müşkili fetvâsı ile bildirdiler. Böylece mezhebler meydana geldi.

Her birine bir topluluk uydu. Kimi İmâm Ebû Hanîfe’ye, kimi İmâm Şâfiî’ye, kimi İmâm Mâlik’e, kimi İmâm Ahmed’e, kimi Süfyân-ı Sevrî’ye, kimi Dâvûd-ı Zâhirî’ye ve diğerlerine uydular (rahimehumullah). Fakat zamanımızda ehl-i sünnetin dört mezhebi (Hanefî, Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî) vardır. Diğerlerine uyan kalmamıştır.

Bütün bu müctehidler, amelî bazı meselelerde ayrı iseler de, itikadda birdirler; hepsi ehl-i sünnet ve cemâattir. Müctehidlerin ihtilafları Allâhü Teâlâ’nın izni ile olmuştur. Bu imamların hepsi hidâyet üzeredir. Bir kişi amelini, alışverişini, nikâhını ve diğer işlerini bu imamlardan birine uyarak yaparsa doğrudur. Kıyâmette sevâba kavuşup Cennet’e girer.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları
« Yanıtla #568 : 02 Temmuz 2012, 12:33:12 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Mallarınızı zekâtla koruyunuz, hastalarınızı sadaka ile tedâvî ediniz, belâları da duâ ile karşılayınız.”
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)



02
Temmuz Pazartesi 2012

Hicrî: 12 Şaban 1433 - Rûmî: 19 Haziran 1428

Kuba Mescidinin İnşası (622) • Haccda Tünel Faciası (1426 ölü) (1990)


Fıkıh - Öşür

Öşür arâzisinden çıkan mahsûlün zekâtına, -onda bir (1/10) demek olan- öşür denilmiştir. Öşür; âyet, hadîs ve icmâ ile sâbit olup farzdır. Âyet-i kerîmenin meâli: “Ey îmân edenler! Kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkardıklarımızın temiz (helâl)lerinden infâk edin (zekât ve öşür verin). Gözünüzü yummadan (sıkılmadan) alıcısı olmadığınız şeylerin fenâsını vermeye yeltenmeyin. Ve bilin ki Allah Ganî ve Hamîd’dir.” (Bakara Sûresi, âyet 267)

Hadîs-i şerîfte “Yağmurların, nehir ve çeşme (gibi akarsu)ların, tarla (içindeki) kaynağın suladığı (arâziden çıkan) şeylerde öşür (1/10: onda bir), (dolaba koşulan) hayvanlar ile (yani: parayla) sulanan (yerden elde edilen) şeylerde ise yarım öşür (1/20: yirmide bir) vardır.” buyurulmuştur.
Öşürde, arâzî sâhibinin akıllı, bâliğ (ergen), zengin olması şart değildir. Öşürde itibâr, arâzî sâhibine değil, arâziyedir. Yânî, mal sâhibi; çocuk, deli veya fakir de olsa öşür ile mükelleftir.
Altın, gümüş, para ve ticâret mallarından, yılda bir defa zekât vermek lâzımken; arâzide yılda kaç mahsûl elde edilirse, hepsinden ayrı ayrı öşür vermek lâzımdır.

Diğer malların zekâtında, malın-paranın üzerinden bir yıl geçmesi şart olduğu hâlde, mahsûllerde bir yıl geçmesi îcap etmez.
Bal, ceviz, susam, fındık, fıstık, çam fıstığı, payam (badem), zeytin ve benzeri yağlı maddeler ile pamuk, palamut, pelit, keten tohumu, şeker kamışı, şeker pancarı, çay yaprağı ve benzeri mahsullerden öşür verilir.
Çayır otu, dut yaprağı, fesleğen yaprağı, buğday, mısır, pirinç, nohut, mercimek, bakla, fasulye, soğan, sarımsak, kavun, karpuz, salatalık, üzüm, incir, elma, armut, şeftali, erik gibi her türlü meyvelerden; yulaf, fiğ, burçak gibi her türlü hayvan gıdâsından öşür verilir.
Öşrü verilen üzüm bağının içinde meyve ağaçları olsa veya bağ arasında soğan, sarımsak ekilse, (o ağaçların meyvelerinden, soğan ve sarımsaktan) da öşür vermek lâzımdır.

Öşür arâzisi içinde, ekilmediği hâlde kendiliğinden çıkan mahsûlden de öşür verilir.

Hülâsa İmâm-ı A’zam buyuruyor ki:
Yerden, araziden elde edilen mahsûlün azında da çoğunda da öşür farzdır.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Berâat Gecesi'nde İbâdet
« Yanıtla #569 : 03 Temmuz 2012, 04:23:45 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Şa’bân ayının on beşinci (15.) gecesi olduğu zaman, gecesini ibâdetle geçirin, gündüzünde de oruç tutun.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



03
Temmuz Salı 2012

Hicrî: 13 Şaban 1433 - Rûmî: 20 Haziran 1428

Sultan Reşad Han'ın Vefatı (1918) • Fatih Sultan Mehmed Köprüsü Açıldı (1988)


Berâat Gecesi'nde İbâdet

Yarın akşam Şa’bân-ı şerîfin 15’inci gecesi yâni Berât Gecesi’dir. Bu gecede hiç olmazsa bir Tesbîh Namazı kılınır. Berât gecesinde kılınması tavsiye edilen “Hayır namazı” vardır. 100 rek’atlik bu namazı kılan kimse o sene ölürse, şehitlik mertebesine nâil olur.
Namaza şöyle niyet edilir:
“Yâ Rabbi, niyet ettim senin rızâ-yı şerîfin için namaza. Beni afv-ı ilâhîne, feyz-i ilâhîne mazhar eyle. Kasvet-i kalbden, dünyâ ve âhiret sıkıntılarından halâs eyleyip, süedâ defterine kaydeyle.”

Her rek’atte Fâtiha’dan sonra 10 İhlâs-ı şerîf okunur. İki rek’atte bir selâm verilerek 100 rek’ate tamamlanır.
Namazdan sonra; Allâhü Teâlâ’nın “Hû” ism-i şerîfinin ebced hesabına göre değeri 11’dir. Resûlullah Efendimiz’in isimlerinden “Tâhâ”nın ebced hesâbıyla değeri de 14 olduğu için,

Aşağıdaki 11 şey 14 adet okunur. Bunlar;
1. İstiğfâr: 14 kere,
2. Salevât-ı şerîfe: 14 kere,
3. Fâtiha-i şerîfe (Besmeleyle): 14 kere,
4. Âyetü’l-Kürsî (Besmeleyle): 14 kere,
5. Tevbe Sûresi’nin son 2 âyeti olan “Lekad câeküm...” (Besmeleyle): 14 kere,
6. 14 kere “Yâsin, Yâsin...” dedikten sonra 1 Yâsîn-i şerîf. (Yâsîn-i Şerîfte 7 zâhirî, 7 bâtınî “mübîn” vardır, böylece o da 14 olur.)
7. İhlâs-ı şerîf (Besmeleyle): 14 kere,
8. Felak Sûresi (Besmeleyle): 14 kere,
9. Nâs Sûresi (Besmeleyle): 14 kere,
10. “Sübhânellâhi ve’l-hamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm”: 14 kere,
11. Salevât-ı şerîfe (Salât-ı Münciye okumak daha fazîletlidir): 14 kere okunur ve duâ edilir.

(Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)