Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1062479 defa)

0 Üye ve 57 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Namazda Uyanık Olmak / Hâşim Paşa’nın Bir Hâtırası
« Yanıtla #495 : 24 Nisan 2012, 11:20:40 »


"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Hicri   : 3 Cemâziye'l-Âhir 1433
Rumi   : 11 Nisan 1428
Miladi  : 24 Nisan 2012 Salı

“Din ve dünya işinde kendisine itimat edilir olması kişiye saâdet olarak yeter.”
(Hadîs-i Şerîf, Kuzâî, Müsnedü'ş-Şihâb)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Berâtını Alan Hacı
« Yanıtla #496 : 25 Nisan 2012, 10:56:18 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Hicri   : 4 Cemâziye'l-Âhir 1433
Rumi   : 12 Nisan 1428
Miladi  : 25 Nisan 2012 Çarşamba

Resûlullah (s.a.v.) “Yâ Avf bin Mâlik! Sana itaat eden ve emirlerini yerine getiren kölen mi sana daha sevimlidir yoksa itaat etmeyen ve emrini yerine getirmeyen mi? buyurdular. Avf “Tabi ki itaat eden ve emrimi yerine getiren” deyince Resûlullah (s.a.v.) “İşte sizler de Rabbiniz nezdinde bunun gibisiniz.” buyurdular.
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu'cemu's-Sağîr)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hased Sevapları Yer
« Yanıtla #497 : 26 Nisan 2012, 11:18:32 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Hased, ateşin odunu yediği gibi iyi amelleri yer bitirir. Sadaka ise suyun ateşi söndürdüğü gibi günahları söndürür.
(Hadîs-i şerîf, Sünen-i ibn-i Mâce)



26
Nisan Perşembe 2012

Hicrî: 5 Cemâziye'l-Âhir 1433 - Rûmî: 13 Nisan 1428


Çernobil Nükleer Santral Kazası (1986)


HASED SEVAPLARI YER

Hased, Müslüman kardeşini kıskanmak, çekememek, ondaki nimetlerden dolayı sıkıntı ve huzursuzluk içinde olup o nimetlerin yok olmasını ve kendisine geçmesini istemektir.

Hadîs-i şerîflerde, hasedin kötü bir huy olduğu, amellerin sevabını yok ettiği bildirilmiş; Müslümanlara bu kötü huydan uzak durmaları emredilmiştir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ashabım! Birbirinize buğz (düşmanlık) etmeyiniz, birbirinize hased etmeyiniz, birbirinizden yüz çevirip ayrılmayınız. Ey Allâh’ın kulları! Birbirinizle kardeş olunuz. Bir Müslüman’ın din kardeşine üç günden fazla küskün durması helâl değildir.”

“Hased, ateşin odunu yediği gibi iyi amelleri yer bitirir. Sadaka ise suyun ateşi söndürdüğü gibi günahları söndürür.”

Hikmet sahibi bir zat şöyle dedi:

Hasedden sakının. Zira hased, gökte ve yerde Allâhü Teâlâ’ya karşı ilk işlenen günahtır.

Semada işlenen ilk günah olması şöyledir: İblis Hz. Âdem (a.s.)’a secde etmekten yüz çevirip ‘Beni ateşten yarattın, onu ise topraktan yarattın' deyip hased etmiştir. Bundan dolayı Allâhü Teâlâ ona lanet etmiş ve cennetten çıkarmıştır.

Yeryüzünde işlenen ilk günah Maide sûresinin 27. âyetinde beyan buyurulmuştur ve şöyledir:

Âdem (a.s.)’ın oğlu Kâbil, kendisinin Allâhü Teâlâ’ya takdim ettiği kurbanın kabul edilmeyip kardeşi Hâbil’in kurbanının kabul olunması üzerine kardeşine hased etmiş ve hasedinden kardeşi Hâbil’i öldürmüştür.

Üç kişinin duâsı kabul olunmaz: Haram yiyenin, çok gıybet edenin ve kalbinde Müslüman kardeşine kin ve hased bulunanın.

İSİMLERİMİZ: Erkek: Salih, Kız: Sâliha

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sultanın Siyâseti
« Yanıtla #498 : 27 Nisan 2012, 10:35:28 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Biriniz öldüğü zaman, kıyâmeti kopmuş demektir. (Öyleyse) Allâhü Teâlâ’ya onu görüyormuşsunuz gibi ibâdet edin ve her an ona istiğfârda bulunun.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü'l-Ummâl)



27
Nisan Cuma 2012

Hicrî: 6 Cemâziye'l-Âhir 1433 - Rûmî: 14 Nisan 1428


Kanuni Sultan Süleyman Han'ın Doğumu (1495)
Sultan İkinci Abdülhamid Han'ın Hal'i , Sultan Reşad Han'ın Tahta Çıkışı (1909)


SULTANIN SİYÂSETİ

Sultan İkinci Abdülhamîd Hân’ın Avrupa devletleri elçilerinin siyâsî talep ve taarruzlarından kolaylıkla kurtulmasına bir son vermek isteyen Fransa eski Dâhiliye Nâzırı Mösyö Konstans, sefîrler meclisi kararlarını sultana bildirmek üzere yola çıktı. Sefîr daha arabasına binmeden sultana, sefîrin saraya hareket ettiği haberi gitmişti.
Sefîrin atlarla alâkasını bilen Padişâh; “Buyurun sefîr cenâbları! Sizi alâkalandıracak bir mevzû hakkında dikkatinizi celbedeceğim!..” dedi ve elinden tutarak balkona götürdü:

“Şu aşağıda seyisin dolaştırmakta olduğu hayvanı görüyor musunuz? Bunları bir çift olarak Mösyö Feliks bana göndermişti. Bu hayvanlar, “Perşeron” kırmalarıdır. Bu renkleri elde etmek için, kır kısraklar ile al aygırları kullanıyorlar. Benim gerek binek ve gerek araba hayvanlarına çok merâkım vardır. Bunların renkleri kadar tırısları da güzeldir. Hayli zaman kullandım. Onları pek sevdim, fakat ne yazık ki, eşi geçenlerde öldü. Acaba aynı renkte ve aynı cinste bir hayvan tedâriki mümkün olur mu?

Sefîr: “Haşmetpenâh! Mâlum-ı şâhâneleri Fransa’da hayvan yetiştiren büyük hârâlar vardır. O kadar ki, bir çift araba atı sipariş edildiği zaman alnındaki akıtmalara, ayaklarındaki sekilere kadar temin etmek mümkündür. Fransız ırkı, Arap ve yerli ırkla melezleştirilen bir cinstir. Arap atının nehâfeti (hafifliği), yerli ırkın resâneti (dayanıklılığı) birleştirilmek sûretiyle güzel bir ırk elde edilmiştir.”

Sultan; “Verdiğiniz malûmatla beni düşündüren bir meseleden kurtardınız. O hâlde tavassutunuzu benden esirgemeyeceksiniz.” dedi ve Atın bedeli olarak 500 Napolyon altını verdi.

Bu para bir at bedeli olarak pek fazla idi. Sultan bunun mühim bir kısmını sefîre dolambaçlı yoldan ihsan olarak veriyordu. Sefîr parayı alınca Sultan saatine baktı; “Af edersiniz, namaz vaktim gelmiş, size vedâ ediyorum!” dedi.
Mösyö Konstans, sefîrler meclisine geldiği zaman: “Hiçbir şey yapamadım. Sultan, beni at cambazı yaptı!” dedi.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kanunî Devrinde Devlet İdaresi
« Yanıtla #499 : 28 Nisan 2012, 11:34:11 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Helâk eden yedi şeyden kaçının.” buyurdular. Onlar nelerdir ya Resûlullah dediler. “Allâh’a şirk koşmak, sihir, haksız yere adam öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, harpten kaçmak, namuslu kadınlara iftirada bulunmak.” buyurdu.
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)



28
Nisan Cumartesi 2012

Hicrî: 7 Cemâziye'l-Âhir 1433 - Rûmî: 15 Nisan 1428


Çanakkale Cephesi'nde Kirte Zaferi (1915)


KANUNÎ DEVRİNDE DEVLET İDARESİ

Kanunî devrinde devlet idaresi çok sıkı bir nizâm altındadır: Memurların terfii, tâyini, azli ve yer değiştirmesi padişahın bile bizzât riâyet edip ihlâlinden büyük dikkat gösterdiği bir takım mevzûâtâ tâbidir.

Memuriyetlerin verilmesinde ehliyet ve iktidardan başka hiçbir şeye kıymet verilmediği ecnebilerin ve hattâ düşmanların bile itirafiyle sabittir. Kanunî'nin son devirlerinde senelerce Türkiye’de bulunmuş olan meşhur Avusturya sefiri Busberg diyor ki:

…Tek bir kişi yoktu ki sahip olduğu rütbeyi kendi liyakat ve cesaretine borçlu bulunmasın. Hiç kimse filanın neslinden, filan, falanın soyundan gelmiş olmakla diğerlerinden yüksek bir mevkie çıkamaz. Herkesin vazife ve memuriyeti ne ise ona göre itibar edilir. …

Sultan herkese memuriyet ve vazifesini bizzat tevcih eder. Bunu yaparken ne zenginliğe, ne anadan doğma, babadan gelme asalete bakar, ne de boş ricalara, istirhamlara, ne tavsiyelere… Bir adamın sahip olabileceği, nüfuz ve şöhreti hiç nazarı itibara almaz. Yalnız liyakatle dirayete bakar, karakter arar, fikrî kabiliyet ve istidadı düşünür. İşte herkes istidat, kabiliyet, bilgi, ahlâk ve karakterine göre bir işe tayin edilir.

Türkiye’de herkes kendi mevki ve istikbalinin kurucusudur. Bunlar böyle küçük yerlerden, aşağılardan gelmiş olmaktan utanmak şöyle dursun, aksine bununla iftihar ederler. "Ben ne idim. Çalışkanlığım doğruluğum sayesinde ne oldum!.." derler. Türkler, insanlarda meziyetin babadan oğula miras yoluyla intikal ettiğine bir miras gibi elde edildiğine inanmazlar. Bunu aslında Allâh’ın bir ihsanı, çalışmanın, zahmetin, gayretin ödülü sayarlar.

İşte böylece Osmanlı İmparatorluğunda namussuz, tembel, atıl, bilgisiz olanlar hiçbir zaman yüksek mevkilere tırmanamazlar.

Osmanlıların neye teşebbüs ederlerse başarılı olmalarının, bütün dünyada hâkim hale gelebilmelerinin sebebi, hikmeti budur.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları
« Yanıtla #500 : 02 Mayıs 2012, 00:16:25 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“İnsanlardan ilk alınıp kaldırılacak şey emanete riâyettir. En sona bırakılacak olan da namazdır. Nice namaz kılanlar vardır ki kendisinde hiçbir hayır yoktur.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu'cemu's-Sağîr)



29
Nisan Pazar 2012

Hicrî: 8 Cemâziye'l-Âhir 1433 - Rûmî: 16 Nisan 1428


Yıldız Sarayı'nın İttihatçılarca Yağmalanması (1909)


BEŞ VAKİT NAMAZIN REK’ATLERİ

Beş vakitte farz olan namazların rek'atlerinin sayısı;

Sabah namazının farzı iki rek'atdir.
Öğle namazının farzı dört rek'atdir.
İkindi namazının farzı dört rek’atdir.
Akşam namazının farzı üç rek'atdir.
Yatsı namazının farzı dört rek'atdir.

Beş vakitte sünnetler vardır, sabah namazının farzından önce iki rek'at sünnet-i müekkededir. Cemâat farza başladıktan sonra gelirse imâm'a erişeceğini aklı keserse terk etmeyip bir kenarda saffı bozmadan edâsı sünnettir. Bu kadarına yetişemeyecek ise hemen imâma uyar. Farzından sonra kazâ olunmaz. Ama farzı kazâya kalırsa öğleye kadar sünnetiyle beraber kaza eder.

Öğle namazının farzından evvel dört rek'at sünnet-i müekkededir. Eğer cemâat farza başlarsa imama uyar, farzından sonra sünneti kazâ eder. Öğlenin farzından sonra iki rek'at sünnet-i müekkededir. İkindinin farzından evvel dört rek’at sünnet-i gayri muekkededir, farzından sonra kılınmaz. Akşamın farzından sonra iki rek’at sünnet-i müekkededir. Yatsının farzından evvel dört rek’at sünnet-i gayri muekkede sünnettir ve farzından sonra iki rek’at sünnet-i müekkededir.

Bir kimse beş vakit namazın sünnetlerini hak olduğuna inanmakla beraber terk eylese günahkâr olur ve şefâate nâil olmaz.


HANIMLARIN GAYRETİ

Hicretin 14. senesinde Hz. Ömer zamanında bir fırka İran askeri Basra üzerine hücûm etmiş, İslâm askerleri de onlara karşı gitmiş ve Mergab denilen yerde harbe tutuşmuşlardı. Geride kalan İslâm kadınları:

“Ne var, biz de erkeklerimizle birlikte bulunalım.” diyerek bir örtüden bayrak yapıp ileri hareket etmişler. İranlılar ise onları geriden yardıma gelen bir kuvvet zannederek korku ile bozulmuş ve İslâm askerleri muzaffer olmuştur.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
ALLÂHU TEÂLÂ KUL HAKKINI BAĞIŞLAMAZ
« Yanıtla #501 : 02 Mayıs 2012, 00:32:29 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim ki uhdesinde din kardeşinin nefsinden yahut malından bir hak bulunursa -dinar ve dirhem bulunmayan (kıyâmet günü gelmezden evvel)- bugün (dünyada) mazlumdan hakkını helâl etmesini istesin.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)



30
Nisan Pazar 2012

Hicrî: 9 Cemâziye'l-Âhir 1433 - Rûmî: 17 Nisan 1428


Gazneli Mahmud'un Vefatı (1030)
Muş'un Kurtuluşu (1917)
Hitler'in Ölümü (1945)


ALLÂHU TEÂLÂ KUL HAKKINI BAĞIŞLAMAZ

Kul hakkı çok mühimdir. İmam-ı Rabbani (k.s.) Hazretleri buyuruyor ki: “Allâh’ın harâm kıldıklarından sakınmak iki kısımdır; birincisi Allâh’ın hakları ile alakadardır, ikinci kısım ise kullarının hakları ile alakadardır. Kul hakkı Allâh’ın hakkından daha mühimdir. Çünkü Rabb’imiz mutlak zengindir. Erhamürrâhimîn ve affedicidir. Kul ise muhtaç ve cimridir. Cenâb-ı Hakk yarın huzur-ı ilâhîde üzerinde kul hakkı olan kimseyi affetmez.” buyurmuştur.

Abdullâh bin Mesûd (r.a.) buyurdular:

“Kıyâmet günü bir erkek ve bir kadın getirilir. Bütün mahşer halkına şöyle seslenilir: “Şu, fülan oğlu fülandır, onda hakkı olan varsa almağa gelsin.”

Kadın kendisinin babasında, kardeşinde yahut kocasında hakkı olduğunu düşünür de sevinir. Nitekim, Allâhü Teâlâ -meâlen- “O vakit sûra üfürüldü mü, artık aralarında ne neseb bağı vardır ve ne de birbirinin halini sorabilirler.” (Mü’minûn Sûresi, âyet 101) buyurmuştur. Allâhü Teâlâ kendi hakkından dilediklerini affeder. Kul hakkından ise hiçbir şeyi bağışlamaz.

Sonra o kul insanların huzurunda durdurulur ve tekrar şöyle seslenilir: “Şu falan evladı fülandır, onda hakkı olan gelsin de hakkını alsın.”

Kul “Yâ Rabbi, dünya bitti, bunların haklarını ne ile vereyim” der. “Onun sâlih amellerinden alıp hak sahiplerine hakkına göre veriniz.” buyurulur.

Eğer o Allâh’ın bir velî kulu ise zerre miktarı hayrı ona fazlalaştırılır ve kat kat kılınır, hattâ Allâhü Teâlâ onunla kulunu cennetine koyar. Nitekim Allâhü Teâlâ -meâlen- “Herhalde Allâh zerre kadar zulmetmez ve eğer bir hasene (iyilik) olursa onu kat kat artırır.” (Nisâ Sûresi, âyet, 40) buyurmuştur. Sonra o kula “Cennete gir” buyurur.

Eğer âsî bir kul ise melek “Yâ Rabbi, iyilikleri bitti, lâkin halâ pek çok alacaklılar vardır.” der.

“O alacaklıların günahlarından alıp borçlunun günahlarına katınız.” buyurur. Sonra onu cehenneme atarlar.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları
« Yanıtla #502 : 02 Mayıs 2012, 00:45:39 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Allâhü Teâlâ ‘Ey âdemoğlu, infâk et ki ben de sana infâk edeyim.’ buyurmuştur.”
(Hadîs-i Kudsî, Müttefekun aleyh)



01
Mayıs Salı 2012

Hicrî: 10 Cemâziye'l-Âhir 1433 - Rûmî: 18 Nisan 1428


Manisa'nın Fethi (1390)
TRT'nin Kuruluşu (1964)


FIKIH: ÖŞÜR

Öşür arâzisinden çıkan mahsûlün zekâtına, -onda bir (1/10) demek olan- öşür denilmiştir. Öşür; âyet, hadîs ve icmâ ile sâbit olup farzdır. Âyet-i kerîmenin meâli: “Ey îmân edenler! Kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkardıklarımızın temiz (helâl)lerinden infâk edin (zekât ve öşür verin). Gözünüzü yummadan (sıkılmadan) alıcısı olmadığınız şeylerin fenâsını vermeye yeltenmeyin. Ve bilin ki Allah Ganî ve Hamîd'dir.” (Bakara Sûresi, âyet 267)

Hadîs-i şerîfte “Yağmurların, nehir ve çeşme (gibi akar) suların, tarla (içindeki) kaynağın suladığı (arâziden çıkan) şeylerde öşür (1/10: onda bir), (dolaba koşulan) hayvanlar ile sulanan (yerden elde edilen) şeylerde ise yarım öşür (1/20: yirmide bir) vardır.” buyuruldu.

Öşürde, arâzî sâhibinin akıllı, bâliğ (ergen), zengin olması şart değildir. Öşürde itibâr, arâzî sâhibine değil, arâziyedir. Yânî, mal sâhibi; çocuk, deli veya fakir de olsa öşür ile mükelleftir.

Altın, gümüş, para ve ticâret mallarından, yılda bir defa zekât vermek lâzımken, arâzide yılda kaç mahsûl elde edilirse, hepsinden ayrı ayrı öşür vermek lâzımdır.
Diğer malların zekâtında, malın-paranın üzerinden bir yıl geçmesi şart olduğu hâlde, mahsûllerde bir yıl geçmesi îcap etmez.

Bal, ceviz, susam, fındık, fıstık, çam fıstığı, payam (badem), zeytin ve benzeri yağlı maddeler ile pamuk, palamut, pelit, keten tohumu, şeker kamışı, şeker pancarı, çay yaprağı ve benzeri mahsullerden öşür verilir.

Çayır otu, dut yaprağı, fesleğen yaprağı, buğday, mısır, pirinç, nohut, mercimek, bakla, fasulye, soğan, sarımsak, kavun, karpuz, salatalık, üzüm, incir, elma, armut, şeftali, erik gibi her türlü meyvelerden; yulaf, fiğ, burçak gibi her türlü hayvan gıdâsından öşür verilir.

Öşrü verilen üzüm bağının içinde meyve ağaçları olsa veya bağ arasında soğan, sarımsak ekilse, o soğan ve sarımsaktan da öşür vermek lâzımdır. Öşür arâzisi içinde, ekilmediği hâlde kendiliğinden çıkan mahsûlden de öşür verilir.

Hulâsa, İmâm-ı A’zam Hazretleri buyuruyor ki: Yerden, araziden elde edilen mahsûlün azında da çoğunda da öşür farzdır.

zaman_1453

  • Ziyaretçi
Ynt: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları
« Yanıtla #503 : 02 Mayıs 2012, 01:59:02 »
Teşekkür ediyoruz Mücteba...Duvardan dökülen incilerimiz değişiklikle daha bi hoş olmuş... zs2))

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları
« Yanıtla #504 : 02 Mayıs 2012, 09:50:15 »
Teşekkür ediyoruz Mücteba...Duvardan dökülen incilerimiz değişiklikle daha bi hoş olmuş... zs2))


Biz teşekkür ederiz.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Gıybetin Fenalığı
« Yanıtla #505 : 02 Mayıs 2012, 09:56:04 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

İbn-i Ömer (r.anhüma)’dan: “Resûlullah (s.a.v.), gıybeti ve gıybeti dinlemeyi yasakladı.”
(Hadîs-i Şerîf, Mecmau’z-Zevâid)



02
Mayıs Çarşamba 2012

Hicrî: 11 Cemâziye'l-Âhir 1433 - Rûmî: 19 Nisan 1428




GIYBETİN FENALIĞI

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
Mîraca çıkarıldığım gece bir topluluğa rastladım. Sağlarından sollarından etleri kesiliyor, sonra da kendilerine yediriliyordu. Kendilerine “Kardeşlerinizin etini yediğiniz gibi etlerinizi yiyiniz.” denilir. Ben “Yâ Cebrâil! Bunlar kimlerdir?” diye sordum. Cebrâil (a.s.) “Bunlar senin ümmetinden, insanların ayıp ve kusurlarını arayan, onları başkalarına söyleyen; gıybet edenlerdir.” dedi.

Kıyâmet günü kula amel defteri verilir. Orada, kendisine ait olmayan sevaplar görür. O kul “Yâ Rabbi! Bu sevaplar bana nereden geldi.” diye sorar. Allâhü Teâlâ “Bunlar, sen farkında olmadan, insanların senin gıybetini yapmalarına karşılıktır.” buyurur.

“Dört şey vardır ki oruç, abdest ve diğer amellerin sevabını yok eder.
Bunlar gıybet etmek, yalan söylemek, koğuculuk yapmak ve bakılması helal olmayan kadınlara bakmak.


Hazreti Îsâ bin Meryem (a.s.) ashâbına dedi ki;
“Siz avret yerinin bir kısmı rüzgârdan açılmış bir adam görseniz onun üzerini örter miydiniz? Ne düşünüyorsunuz?” Onlar da “Evet” dediler. “Hâlbuki siz avret mahallinin kalan kısmını da açıyorsunuz” deyince, “Sübhânallâh, nasıl olur da kalan yerini açarız?” dediler.

Îsâ (a.s.) şöyle buyurdu:
“Yanınızda bir kimseden bahsedildiği zaman hemen onda olan kötü şeyleri söylemiyor musunuz? İşte siz avret mahallindeki kalan örtüyü açıyorsunuz.”

Hasan-ı Basrî Hazretlerine bir adam gelip “Falan kimse senin gıybetini yapıyor.” demiş. Hasan-ı Basri Hazretleri de ona bir tabak hurma gönderip şöyle demiş: “Duydum ki sen sevaplarını bana hediye etmişsin. Buna karşılık ben de sana hediye gönderiyorum. Ancak benim hediyem, senin hediyenin tam karşılığı olmadığı için beni mâzûr gör.”

İSİMLERİMİZ: Erkek: Hasan, Kız: Hasibe

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları
« Yanıtla #506 : 03 Mayıs 2012, 11:06:16 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Muhakkak ki mü’minler kurtuluşa ermişlerdir. Ki onlar namazlarında huşûludurlar. Boş, faydasız söz ve işten sakınırlar. Ve onlar mallarının zekâtını vermek için çalışırlar. Ve onlar ki ırzlarını muhâfaza ederler.”
(Mü’minûn sûresi, âyet 1-5)



03
Mayıs Perşembe 2012

Hicrî: 12 Cemâziye'l-Âhir 1433 - Rûmî: 20 Nisan 1428


Fatih Sultan Mehmed Han'ın Vefatı (1481)


SETR-İ AVRET: NAMAZDA ÖRTÜNME

Setr-i avret namazın şartlarındandır. Yani erkek için göbeği altından diziyle birlikte setr etmek (örtmek) karanlık gecede dahi lâzımdır.

Kadınların yüzü, eli ve ayaklarından başka her tarafını örtmesi lâzımdır.

Örtülmesi lâzım olan âzâlardan birisinin dört bölüğünden bir bölüğü bir rükün -yani üç tesbîh- söyleyecek kadar açılsa namâzı câiz olmaz.

Örtünecek bir şey bulamadığı vakitte oturup rukû ve secdeyi îmâ ederek kılmak daha faziletlidir.

Sadece dörtte biri pak bir elbise olup ve temizlemeğe gücü yetmezse onunla örtünmesi lâzımdır.

Gücü yettiğince namazı güzel bir elbise ile edâ etmek müstehabdır.



FATİH SULTAN MEHMED'İN İLME HİZMETLERİ

Fatih Sultan Mehmed, fetihten sonra devlet merkezi yaptığı İstanbul’u çağırdığı âlimler ile de büyük bir ilim merkezi haline getirmiştir.

Fatih Hazretleri ilim tahsil edenlere umduklarından fazla ihsanlarda bulunurdu. Bazı geceler uykusunu terkedip tebdil-i kıyafetle bizzat medreseleri dolaşıp talebeleri teşvik ederdi.

Sarayın Enderun’unda yetişenleri ve maiyetini teşvik için Bâbüssaade'ye “Vele-ni'me dâru'l-ulûm” levhasını astırmıştır ki, “İlimlerin öğrenildiği ev ne güzel evdir.” demektir. Davet ettiği Ali Kuşcu’ya, Tebriz’den Anadolu’ya gelirken konakladığı her yer için bin akçe ihsan etmiştir.

Fatih Hazretleri, âlimlerin önde gelenlerini dairesine toplayarak ilim ve irfan meclisleri tertip ederdi. Vezirlerden en alt kademedeki memurlara kadar her vazifelinin tahsiline çok ehemmiyet verirdi. Her nevi ilim tahsilinde ehliyet ve liyakatini isbat edenlere tuğrasıyla süslü bir şehadetname verirdi. Onca meşguliyeti arasında, bazı alimlere bizzat kendi eliyle teşvik edici mektuplar yazar, onları saraya davet ederdi. Böylece din ve devlete hakikaten pek büyük hizmetler etmiştir.

Çevrimdışı MEA

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 4
Ynt: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları
« Yanıtla #507 : 04 Mayıs 2012, 15:51:09 »
hayirli günler arkadaslar ben yeni buldum bu sayfayi  ve kendimi bir deryanin icinde buldum bu siteyi olusturan arkadaslardan rabbim razi olsun ve hizmetlerindede muaffak kilsin insaAllah...

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Taziye Sünnettir
« Yanıtla #508 : 04 Mayıs 2012, 16:37:42 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim (haram ve çirkin sözlerden) ağzını korur, namusunu da muhafaza ederse cennete girer.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



04
Mayıs Cuma 2012

Hicrî: 13 Cemâziye'l-Âhir 1433 - Rûmî: 21 Nisan 1428


Halid bin Zeyd Ebu Eyyubi'l-Ensari RadıyAllahü Anh'ın Vefatı (672)
Sultan Çelebi Mehmed'in Vefatı (1421)


TAZİYE SÜNNETTİR

Taziye, güzel nasihatlarla ve bol sevaplar bildirerek cenaze sahibinin kalbini teskin etmektir.

Cenaze sahibine taziyede bulunmak İslâm’ın sünnetlerinden biridir. Zira bu, İslâm haklarındandır. Bir hadîs-i şerîfte: “Kim, ölü sahibine taziyede bulunursa, onun gibi ecir alır.” buyuruldu.

Taziyede bulunan kişi, cenaze sahibi ile musâfaha eder. Zira bu onun kalbini teskin eder.

Sünnetlerden biri de, cenaze sahibinin, “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil-aliyyil-azîm” kelimesini çok söylemesidir. Çünkü Resûlullah (s.a.v.) böyle emretmiştir.

En güzel taziye şekli, Resûlullah'ın (s.a.v.) Muâz bin Cebel'in (r.a.) -oğlu vefat ettiği zaman- yazdığı mektuptur.

Mektub şöyledir:

“Bismillâhirrahmânirrahîm,

Bu mektup, Allâhü Teâlâ'nın Resûlü Muhammed’den (a.s.) Muâz bin Cebel'e yazılmıştır:

Selâmün aleyke,

Muhakkak mallarımız, çocuklarımız, ailemiz Allâhü Teâlâ’nın, bize bahşettiği nimetlerdir.

Bunlar Allâhü Teâlâ’nın bize emanet olarak verdiği şeylerdir.

Onlardan belli bir vakit faydalanırız. Sonra vakti gelince Allâhü Teâlâ onları alır.

Onun hakkı, bize verdiği zaman, şükretmemiz, geri aldığı zaman da sabretmemizdir.

Senin oğlun da Allâhü Teâlâ'nın sana bahşettiği nimetlerden ve faydalanman için sana verdiği emanetlerden biri idi. Sevinç ve iyi bir halde oğlunla seni faydalandırdı. Sonra da bir ecir ve sevap karşılığında onu senden geri aldı. Sakın feryad ve figan etme. Zira bu, senin alacağın sevabı yok eder. Eğer bu musibetin sevabı sana gösterilse, başına gelen musibet elbette ona nisbetle çok küçük kalır. Allâh’ın va’dini sabırla bekle. Vesselam…


İSİMLERİMİZ: Erkek: Emîn, Kız: Elif

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Namaz Vakitleri / Trafik: Her Zaman Emniyet Kemeri
« Yanıtla #509 : 05 Mayıs 2012, 12:10:12 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Abdullâh bin Mesûd (r.a.) buyurdu ki; “Resûlullâh Efendimiz’e (s.a.v.) ‘Hangi amel Allâh’a daha sevimlidir?’ diye sordum. ‘Vaktinde edâ olunan namazdır.’ buyurdular. ‘Sonra hangisidir?’ dedim, ‘Ana babaya iyilikte bulunmak.’ buyurdular. ‘Sonra hangisidir?’ dedim, ‘Allâh yolunda cihâddır.’ buyurdular.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)



05
Mayıs Cumartesi 2012

Hicrî: 14 Cemâziye'l-Âhir 1433 - Rûmî: 22 Nisan 1428


Avrupa Konseyi'nin Kuruluşu (1949)


NAMAZ VAKİTLERİ

Farz olan namazların dînin tayin ettiği vakitleri vardır. Namazı o vakit içinde eda etmek şartdır ve o vaktin haricine çıkarmak câiz değildir.

Bir mâni ile vaktinden sonra kılınan namaz edâ olmaz, kazâ olur.

Sabah namazının vakti imsakdan sonra fecr-i sadıktan; etraf açıldığından güneş doğuncaya kadardır.

Öğle namazının vakti, İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe’ye göre güneşin zevâlinden yani gölgelerin en kısa halinden sonra artmağa başlamasından uzunluğu iki katı oluncaya kadardır.

İmâm Ebû Yûsuf ve İmâm Muhammed katında ise her bir şeyin gölgesi bir katı olunca öğle vakti biter.

İkindi namazının vakti, öğlenin vakti tamâm olduğundan güneş batıncaya kadardır.

Akşam namazının vakti, güneşin batmasından ufuktaki beyazlık kayboluncaya kadardır.

Yatsı namazının vakti ufuktaki beyazlık kaybolduğundan sabah namazının vakti, girinceye kadardır.

Vitir namazının vakti yatsının vaktidir. Lâkin yatsının farzı edâ olunmadıkça kılınmaz.


TRAFİK: HER ZAMAN EMNİYET KEMERİ

Kısa yolculuklarda ve düşük hızda da emniyet kemeri kullanılmalıdır.

30 km. süratle çarpmada dahi ağır yaralanma tehlikesi vardır. Emniyet kemeri takmamış yolcuların % 70'i, 50 km'den daha düşük bir hızda yaralanmıştır.

Emniyet kemeri, kaza esnasında 2,5-3 tonluk bir kuvvete dayanıklıdır. Vasıta içerisinde tutunacak yerler bu yükü taşıyamaz. Kemerin bağlanmaması halinde, vücut yerinden fırlar, tutunmak veya bir çocuğu tutarak korumak mümkün olmaz.

Çocuklar kucakta taşınmamalıdır. Yaşlarına, boy ve kilolarına göre bir çocuk koltuğu kullanılmalıdır. Emniyet kemeri takmayı alışkanlık edinmelidir.