« Yanıtla #2110 : 15 Eylül 2016, 11:33:48 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"
قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ الْعُلَمَاءَ وَرَثَةُ الْأَنْبِيَاءِ إِنَّ الْأَنْبِيَاءَ لَمْ يُوَرِّثُوا دِينَارًا وَلَا دِرْهَمًا إِنَّمَا وَرَّثُوا الْعِلْمَ فَمَنْ أَخَذَ بِهِ أَخَذَ بِحَظٍّ وَافِرٍ
(ت)
Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Muhakkak (kâmil) âlimler peygamberlerin vârisleridir.
Peygamberler ne altın ve ne de gümüş paralar miras bıraktılar.
Onlar ancak ilmi miras bıraktılar.
Kim onu alırsa (peygamber mirasından) en çok nasîb almış olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)
16
Eylül Cuma 2016
AYIN SAFHASI
Rûmî: 03 Eylül 1432 Hicrî: 14 Zilhicce 1437
Ebu'l Faruk Süleyman Hilmi Silistrevî Hazretleri'nin İrtihali (1959)
Silsile-i Sâdât’ın 33. ve Son Halkası Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) Efendi Hazretleri 1888 (Hicri 1305, Rûmi 1304) senesinde -Bugün Bulgaristan sınırları içinde kalan- Silistre’nin Hezargrad kasabasının Ferhatlar Köyü’nde dünyaya geldiler. Babası Hocazâde Osman Efendi, tahsîlini İstanbul’da tamamlamış ve Silistre’nin Satırlı Medresesi’nde yıllarca müderrislik etmiş mâruf bir dersiâmdır. Annesinin adı Hatice Hanım’dır. Dedesi ise, Kaymak Hâfız nâmı ile meşhur bir zat olup 110 yaşına doğru vefat etmiş olan Mahmud Efendi’dir.
Hocazâdeler olarak bilinen bu asîl ailenin ceddi İdris Bey’e dayanır. İdris Bey, Fatih Sultan Mehmed Han tarafından Tuna Han’ı nasbedilmiş ve üstelik kendisine kız kardeşi tezvic edilmiş bir zâttır.
Babası Osman Efendi, İstanbul’da tahsiline devam ederken, dikkate şâyân bir rüya görmüştür. Rüyasında, vücudundan kopan bir parçanın gökyüzüne çıkıp dünyaya ışık saçtığını görür. Rüyasını “Sulbünden gelecek bir evladının dünyayı mânen aydınlatacağı” şeklinde tabir eder.
Silistre’ye dönünce evlenir. Dünyaya gelen Fehim, Süleyman Hilmi, İbrahim ve Halil ismindeki dört oğlundan rüya tabirine muvâfık düşecek isti’dadı Süleyman Hilmi’de görür. Onun yetişmesi için husûsi bir ihtimam gösterir.
Süleyman Efendi Hazretleri (k.s.) ilk tahsilini Silistre Rüşdiyesi’nde ve Satırlı Medresesi’nde yaptı. Daha sonra tahsilini tamamlamak üzere babası tarafından İstanbul’a gönderilir.
Babası onu İstanbul’a gönderirken şu tavsiyede bulunmuştu:
Oğlum, Usûl-i Fıkıh ilmine iyi çalışırsan, dininde kuvvetli olursun. Mantık ilmine iyi çalışırsan, ilminde kuvvetli olursun.
İstanbul’da, Fâtih Dersiâmlarından ve devrin meşhûr âlimlerinden Bafra’lı Ahmed Hamdi Efendi’nin ders halkasına oturdu ve 1913 yılında ondan birincilikle icâzet aldı.
1916’da Dârü’l-Hilâfeti’l-Aliyye Medreseleri, Kısm-ı Âli (Sahn) Medresesini bitirdikten sonra 1916’da ihtisâsını (doktora) yapmak üzere tedrisatı 3 yıl olan Medresetü’l-Mütehassısîn’in (Süleymaniye Medresesi) Tefsir ve Hadis şubesine girdi. İlk iki senesini muvaffakiyetle tamamlayınca 1918 senesinde yirmi arkadaşıyla birlikte kendilerine -Şeyhülislamlık makamının teklifi ve Padişah Mehmed Vahîdüddin Hân’ın tasdiki ile- İstanbul Müderrisliği Ruûsu verildi. 1919’da Medresetü’l-Mütehassısîn’den birinci derece ile mezun oldu.
Medresetü’l-Mütehassısîn’e girmeden önce Medresetü’l-Kuzât’ın (Hukuk Fakültesi) da giriş imtihânını birincilikle kazandılar. Fakat bunu büyük bir sevinç ile babasına mektupla bildirdiği zaman babasından şu telgrafı alır:
“Süleyman, ben seni cehenneme göndermek için İstanbul’a göndermedim.”
Pederleri bu telgraf ile kendisine, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) “Üç kâdî’dan ikisi cehennemdedir.” meâlindeki Hadîs-i Şerîf’lerini hatırlatıyorlardı.
Süleyman Efendi Hazretleri (k.s.), pederine verdiği cevapta, “Kendisinin aslâ kâdîlık (hâkimlik) mesleğine sülûk etmeğe niyeti olmadığını, asıl maksadının, devrinin bütün zâhirî din ilimleri sahasında kemâle ermek olduğunu” bildirdi ve Medrese-i Süleymaniye’nin Tefsir ve Hadis kısmından diplomasını alıp Dersiâm olduğu gibi Medresetü’l-Kuzât’tan da mezun olup kâdîlık rütbesini aldılar.
Böylelikle devrinin aklî ve naklî ilimlerinde en yüksek dereceyi ihrâz etmiş oldular.
Ezelî takdir olarak Silsile-i Sâdât’ın 33. ve son halkası kendilerinin nasibi olduğundan Seyyidler zincirinin 32. halkası Salâhuddîn İbn-i Mevlânâ Sirâcuddîn (k.s.) Hazretleri’nde mânevî seyr ü sülûkünü tamamladıktan sonra tecelliyâtın büyüklüğünden üstazı kendilerini İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî Ahmed-i Fârûkî Serhendî (k.s.) Hazretlerinin nisbeti rûhâniyesine teslim ettiler.
Dünyanın şu son zamanlarında ilâhî feyizden nasibleri bulunan insanları yüksek himmetleriyle küfr ü dalâl çukurundan imân ve ihlâs sâhasına çıkardılar. Halen de çıkarmaktadırlar.
Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazretleri (k.s.), 16 Eylül 1959 (13 Rebîulevvel 1379) Çarşamba günü dâr-ı bekâ’ya irtihal buyurdular. (Kaddesallâhü sirrahü’l-eaz) Ancak tasarruf ve irşadları tamamıyla ve kemâliyle berdevamdır.
Cenâb-ı Hak sevenlerini ve bütün mü’minleri şefâatlerine nâil kılsın. (Âmin)
« Son Düzenleme: 15 Eylül 2016, 11:40:49 Gönderen: Mücteba »