Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1063695 defa)

0 Üye ve 200 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Haccın Fazîleti
« Yanıtla #2070 : 09 Ağustos 2016, 11:36:20 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ اللهُ تَعَالَى: إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِلْعَالَمِينَ
(سورة آل عمران، 96)


Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu (meâlen):
“Şüphe yok ki, insanlar için ilk tesis edilmiş olan mâbed, Mekke’deki o çok mübârek ve âlemler için hidâyet olan Beytullâh (Kâbe-i Muazzama)dır.”
(Âl-i İmrân Sûresi, Âyet 96)



07
Ağustos Pazar 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 25 Temmuz 1432 Hicrî: 04 Zilkâde 1437

Kıbrıs Fâtihi Lala Mehmed Paşa'nın Vefatı (1580)


Haccın Fazîleti

Allâhü Teâlâ buyurdu ki (meâlen):

“Şüphe yok ki, insanlar için ilk tesîs edilmiş olan mâbed, Mekke’deki o çok mübârek ve âlemler için hidâyet olan Beytullâh (Kâbe-i Muazzama)dır. Onda açık âyetler (alâmetler), Makâm-ı İbrâhîm vardır. Ve her kim ona girerse emîn olur. Ve onun yoluna gücü yeten kimseler üzerine de o Beytullâh’ı haccetmek Allâhü Teâlâ’nın hakkıdır. Ve her kim inkâr ederse şüphe yok ki, Allâhü Teâlâ bütün âlemlerden ganî(zengin)dir.” (Âl-i İmran Sûresi, âyet 96-97)

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Kim, Allâhü Teâlâ için haccederse, hac esnâsında kötü söz ve davranışlardan sakınır ve günahlara sapmazsa, anasından doğduğu gün gibi temizlenmiş olarak döner.” (S. Tirmizî)

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), “Mebrûr (makbul) hac için cennetten başka mükâfât yoktur.” buyurdu. “Onun mebrûr olması ne (ile)dir?” diye soruldu. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) “Yemek yedirmekle, hoş kelâm (konuşmak) iledir.” buyurdu. (S. İbn-i Huzeyme)

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.)’e “Hangi amel daha fazîletlidir?” diye soruldu, “Allâh’a ve Resûlü’ne îmân etmektir.” buyurdular.

“Sonra hangisi?” denildi.

“Allah yolunda cihâddır.” buyurdu.

“Daha sonra hangi (amel)dir?” denildi.

“Mebrûr (makbul) hacdır.” buyurdular. (Sahîh-i Buhârî)

“Hiç şüphe yok ki, şu Beyt (Kâ’be-i Şerîfe), İslâm’ın direk (mesâbesindeki rükün)lerinden biridir. Kim hac ve umre yaparsa, kefâletini Allâh’ın üzerine havâle etmiş (Allah onun kefili olmuş) demektir. Eğer (bu yolculukta) vefât ederse, Allah onu cennete koyar, şâyet âilesinin yanına döndürürse ganîmetle döndürür.”

“Hacda harcanan para(nın sevabı), Allâhü Teâlâ yolunda sarf edilen nafaka gibi, yedi yüz kat fazlası ile verilecektir.” (Hac Rehberi, Fazilet Neşriyat)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ehl-i Sünnet İtikâdı
« Yanıtla #2071 : 09 Ağustos 2016, 11:39:08 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اِنَّ اللهَ لَا يَجْمَعُ أُمَّتِي (أَوْ قَالَ أُمَّةَ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ) عَلَى ضَلَالَةٍ وَيَدُ اللهِ مَعَ الْجَمَاعَةِ وَمَنْ شَذَّ شَذَّ إِلَى النَّارِ
(ت)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Ümmetim dalâlet (sapıklık) üzerinde icmâ ve ittifak etmez. İslam cemâati (Ehl-i Sünnet ve Cemâat) Allâhü Teâlâ’nın muhâfazasındadır. Kim İslam cemaatinden (Ehl-i Sünnet ve Cemaat) ayrılırsa cehenneme ayrılmış olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



08
Ağustos Pazartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 26 Temmuz 1432 Hicrî: 05 Zilkâde 1437

Sultan Dördüncü Mehmed Han'ın Tahta Çıkışı (1648) • Bitlis'in Kurtuluşu (1918)


Ehl-i Sünnet İtikâdı

İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî Hazretleri şöyle buyurdular:

“Ey saadete muvaffak kılınmış evladım. Hepimize lazım olan, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat âlimlerinin, Kitab ve Sünnet’i layık olduğu şekilde anlayarak çıkardıkları hükümlerle itikâdımızı tashih etmek, düzeltmektir. Ehl-i Sünnet büyüklerinin görüşlerine muvafık olmadığı müddetçe hiç birimizin görüşü muteber değildir. Görmez misin ki, her bid’at ve dalâlet ehli, bâtıl olan hükümlerini kitap ve sünnetten aldığını ve o hükümleri kitap ve sünnetten anladıklarını iddia ederler...” (1/ m. 157)

“Kurtuluş yolu fiillerde, sözlerde, itikadda ve amelde Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâat Mezhebine uymaktır. -Allahü Sübhanehû onların adedini çoğaltsın- Çünkü kurtuluşa erecek olanlar ancak bunlardır Diğerleri ise helak olacaklardır. Bu hâli bugün birileri bilsin veya bilmesin (hüküm budur). Yarın herkes anlayacaktır, amma faydası olmayacaktır. Allah’ım, ölüm bizi uyandırmadan sen bizi uyandır.” (1/ m. 169)

“İtikad kirliliği -ki bu Ehl-i Sünnet itikâdına muhalefettir- öldürücü zehirdir, insanı ebedi ölüme ve sonsuz azaba götürür. Amelde meydana gelecek gevşeklik ve tembelliklerin mağfiret olunması ümid edilir. Ancak itikattaki gevşekliğin bağışlanma ihtimâli yoktur.” (2/ m. 67)

“Ubeydullah Ahrâr (k.s.) Hz.’nin şöyle buyurduğu naklolundu: “Bütün manevi haller ve vecdler bize verilse de itikâdımız Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat akîdesi üzere olmasa biz bu hallerin, perişanlıktan başka bir şey olmadığına inanırız. Yine bizim üzerimizde kusur ve noksanlar toplansa da, itikadımız Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat akîdesi üzere dosdoğru bulunsa, biz bunda bir beis görmeyiz. Cenab-ı Hak Seyyid-i Beşer (s.a.v.) Efendimiz hürmetine, bizi ve sizi, Peygamber Efendimiz’in râzı olduğu Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in yolunda sâbit kılsın.” (Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî, 1/ m. 193)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
“Hicret, Allâh’ın Yasaklarını Terketmektir”
« Yanıtla #2072 : 09 Ağustos 2016, 11:41:48 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ وَالْمُهَاجِرُ مَنْ هَجَرَ مَا نَهَى اللهُ عَنْهُ
(خ)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Hakiki Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların selâmette kaldığı (zarar görmediği) kimsedir. Hakiki muhacir de Allâhü Teâlâ’nın haram kıldığı şeyleri terk eden kimsedir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)



09
Ağustos Salı 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 27 Temmuz 1432 Hicrî: 06 Zilkâde 1437

Çanakkale'de Birinci Anafartalar Zaferi (1915) • Nagazaki'ye Atom Bombasının Atılması (1945)


“Hicret, Allâh’ın Yasaklarını Terketmektir”

Resûlullâh Efendimiz’e (s.a.v.) bir arâbî geldi ve “Yâ Resûlallâh, bana hicretten haber ver. O senin olduğun yere gelmek midir, yoksa belli bir yurda, yoksa husûsî bir topluluğun yanına gitmek midir, yahut sizin vefâtınızdan sonra kesilir mi?” dedi.

Peygamberimiz (s.a.v.) onun suâline cevap vermeyip sükût buyurdular. Bir müddet sonra:

“O suali soran nerededir?” buyurdular.  Adam:

“Buradayım Yâ Resûlallâh” dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki:

“Hicret bütün çirkin şeyleri; açık ve gizli olan günahları terketmendir.  Sen bunu yaptığında memleketinde ölsen de muhâcir sayılırsın.”

Abdullâh bin Amr (r.a.) dedi ki: Bir adam şöyle sordu:

“Yâ Resûlallâh, bize cennetliklerin elbiselerini bildir. O kudretten yaratılmış şey midir, dokunmuş kumaştan mıdır?

Peygamberimiz (s.a.v.) onun suâline cevap vermeyip sükût buyurdular. Orada bulunanlardan bazıları da güldüler. Peygamberimiz (s.a.v.) onlara:

“Bilmediğini bir bilene sorana mı gülüyorsunuz? O sual soran nerededir?” buyurdular. Adam:

“Buradayım Yâ Resûlallâh” dedi. Peygamberimiz (s.a.v.) -iki defa-:

“Belki cennet meyveleri açılır da elbiseler çıkar” buyurdular. Abdullâh bin Amr sordu:

“Yâ Resûlallâh, hicret ve cihâd hakkında ne buyurursunuz?”

“Ey Abdullah, nefsinden başla, önce onunla cihâd et, nefsinden başla, onunla cihâd et. Muhakkak sen eğer harpten kaçarken öldürülürsen Allâhü Teâlâ seni firâr edenlerle diriltir. Eğer riyâ ile cihâd ederken öldürülürsen, Allâhü Teâlâ seni riyâkârlarla diriltir. Eğer mükâfâtını sırf Allâh’tan umduğun halde sabrederek ölürsen Allâhü Teâlâ seni mükâfâtını Allâh’tan umarak sabredenlerle diriltir.” (S. Ebû Davud)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Mal ve Beden İle İbâdet: HAC
« Yanıtla #2073 : 10 Ağustos 2016, 11:03:27 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ الْحَاجَّ الرَّاكِبَ لَهُ بِكُلِّ خُطْوَةٍ تَخْطُوهَا رَاحِلَتُهُ سَبْعُونَ حَسَنَةً وَإِنَّ الْحَاجَّ الْمَاشِيَ لَهُ بِكُلِّ خُطْوَةٍ يَخْطُوهَا سَبْعُمِائَةِ حَسَنَةٍ مِنْ حَسَنَاتِ الْحَرَمِ. قِيلَ يَا رَسُولَ اللهِ : وَمَا حَسَنَاتُ الْحَرَمِ؟ قَالَ:كُلُّ الْحَسَنَةِ بِمِائَةِ أَلْفِ حَسَنَةٍ.
(مجمع)


"Muhakkak binekli olarak hac yapan kimsenin bineğinin her adımına harem sevaplarından yetmiş, yaya olarak hac yapanın her adımına da yedi yüz sevab vardır."
Birisi, "Harem sevabı nedir?" dedi. "Her bir hasene (için) yüz bin kat sevaptır." buyurdular.
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Sünen-i Kübrâ)



10
Ağustos Çarşamba 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 28 Temmuz 1432 Hicrî: 07 Zilkâde 1437

Yavuz (Göben) ve Midilli (Breslav)'nin Osmanlı'ya Sığınması (1914) • Sevr Andlaşması (1920)


Mal ve Beden İle İbâdet: HAC

Hac, İslâm’ın beş esâsından biridir. Hem mâlî, hem de bedenî bir ibâdettir. Hicret’in dokuzuncu senesinde farz kılınmış ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Hz. Ebûbekir’i (r.a.) hac emîri tayîn etmişlerdir. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) hac farîzasını ertesi sene îfâ buyurmuşlardır.

Şartları kendinde bulunan kişiye ömründe bir kere haccetmek farz-ı ayındır. Mâli imkânı müsâit olduğu halde, ömrünün sonuna kadar sıhhati müsâit olmazsa vekil gönderir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:

“İslâm beş esas üzerine kurulmuştur. Bunlar; Kelime-i Şehâdet (Allâhü Teâlâ’dan başka ilâh olmadığına ve Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) Allâh’ın kulu ve peygamberi olduğuna şehâdet etmek), namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucunu tutmak ve Kâbe’yi haccetmektir.” (Müttefekun aleyh)

Haccın bazı hikmet ve faydaları:

1. Allâhü Teâlâ’ya karşı kendini hakir göstermek, insanlara karşı mütevâzı olmak,

2. Mal nimetinin ve beden sağlığının şükrünü edâ etmek.

3. Kâbe-i Muazzama’nın, insanların ruhlarına inşirâh (genişlik) vermesi,

4. Nefsi tezkiye ve terbiye etmek,

5. Dinleri bir, renkleri ve dilleri ayrı olan Müslümanların kaynaşmaları,

6. Hacer-i Es’ad’ı selamladıkça ahid ve mîsâkı hatırlamak ve îmânı tazelemek,

7. İslâm’ın doğup yayıldığı yerleri görüp, Peygamberimiz’in (s.a.v.) ve Ashâbı’nın İslâm için bin bir güçlük ve meşakkat içinde verdiği mücâdeleyi hatırlamak,

8. Bembeyaz ihrâma bürünmek, beyaz kefene sarılıp âhiret yolculuğuna çıkmanın, kabirden kalkıp mahşere gitmenin bir temsilidir,

9. Hac, Müslümanlarda ömür boyu yâd edilecek güzel hâtıralar bırakır. (Hac Rehberi, Fazilet Neşriyat)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Takvâ Nedir? | Hekim Beşir Çelebi'nin Firâseti
« Yanıtla #2074 : 11 Ağustos 2016, 20:10:23 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ لَا يَخُونُهُ وَلَا يَكْذِبُهُ وَلَا يَخْذُلُهُ كُلُّ الْمُسْلِمِ عَلَى الْمُسْلِمِ حَرَامٌ عِرْضُهُ وَمَالُهُ وَدَمُهُ.
(ت)


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Müslüman Müslüman’ın kardeşidir; ona hıyânet etmez, ona yalan söylemez ve yardım etmeyip onu yüz üstü bırakmaz. Bir Müslüman’ın namusu, malı ve kanı diğer Müslüman’a haramdır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



11
Ağustos Perşembe 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 29 Temmuz 1432 Hicrî: 08 Zilkâde 1437

Fâtih Sultan Mehmed Han'ın Otlukbeli Zaferi (1473) • Otranto'nun Fethi (1480) • Türksat 1B'nin Uzaya Fırlatılması (1994)


Takvâ Nedir?

Ebû Hureyre (r.a.) hazretlerine bir kimse “Takvâ nedir?” diye sordu. Ona “Sen hiç dikenli yolda yürüdün mü?” diye sordu.

“Evet” dedi.

“Peki, ne yaptın, nasıl yürüdün?” dedi.

“Diken görünce ondan sakınarak yürüdüm.” deyince “İşte takvâ budur.” buyurdular.

İbn-i Mu’tez “Takva, günahların büyük küçük hepsini terk etmendir.” demiştir. (Suyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr)


Hekim Beşir Çelebi'nin Firâseti

Fâtih Sultan Mehmed Han devrinde, Konya şehrinde, Beşir Çelebi isimli hâzik ve mâhir bir hekim var idi. Bütün halk ona itimat ederdi.

Bir gün atıyla giderken, bir cenâzeye rast geldi. Taşıyanlara: “Bu taşıdığınız kişi diridir” dedi.

Hemen atından indi, tabutu açıp içindeki kişiden kan aldı. Bir zamandan sonra adam gözünü açtı, kalkıp oturdu. 

Beşir Çelebi’ye sordular:

“Efendim, onun diri olduğunu nereden bildiniz?” Beşir Çelebi:

“Taşıyanların hâlinden bildim. Zîrâ ölü gâyet ağır olur, diri ise hafif olur” dedi.

Gazi Sultan Mehmed Han (Fâtih), Edirne’de tahta yeni çıkmışlardı. Gâyet âlim ve kâmil padişah idi. Âlimleri çok sever, her nerede bir âlim ve hüner sâhibi fâzıl kimse işitse hemen onu memleketine getirmek isterdi.

Meclisinde Beşir Çelebi’den bahis olununca sultan hemen Karaman oğlu İbrahim Bey’e mektup gönderdi, hekîmi huzûruna getirtti. Beşir Çelebi Edirne’de, eski sarayda padişah hazretleriyle görüştü. Hayli müddet maiyetinde bulundu. Padişah, onun sohbetinden çok memnûn oldu. Onu has adamları arasına aldı. (Menâkıb-i Medîne-i Edirne)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Yemeğin Bir Adabı | Allâh’ı Zikretmenin Ehemmiyeti | İsimlerimiz
« Yanıtla #2075 : 15 Ağustos 2016, 12:07:10 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا أَكَلَ أَحَدُكُمْ فَلْيَأْكُلْ بِيَمِينِهِ وَإِذَا شَرِبَ فَلْيَشْرَبْ بِيَمِينِهِ فَإِنَّ الشَّيْطَانَ يَأْكُلُ بِشِمَالِهِ وَيَشْرَبُ بِشِمَالِهِ
(د)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Sizden biriniz yiyeceği zaman sağ eliyle yesin, içeceği zaman sağ eliyle içsin. Muhakkak ki şeytan sol eliyle yer ve sol eliyle içer.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd)



12
Ağustos Cuma 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 30 Temmuz 1432 Hicrî: 09 Zilkâde 1437

Bulgaristan'ın 250 bin Türk'ü Sınırdışı Etmesi (1950)


Yemeğin Bir Âdâbı

Ubeydullah bin İkraş (r.a.) babasından şu hadiseyi nakleder:

Benû Mürre kabilesi, mallarının zekâtını benimle Resûlullâh Efendimiz’e (s.a.v.) gönderdi.

Medine’ye geldiğimde Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), Muhâcir ve Ensâr’ın arasında oturuyordu. Elimden tutup, beni Ümmü Seleme (r.anhâ)’nın evine götürdü. Peygamberimiz (s.a.v):

“Yiyecek bir şey var mı?” diye sordular. Bize, içerisinde bolca et parçaları olan bir tepsi yemek getirildi. Ondan yemek için tepsiye yaklaştık. Resûlullâh (s.a.v.) önünden yiyordu. Ben kabın her tarafından yiyordum.  (Benim böyle yaptığımı görünce) sol eliyle sağ elimden tuttu ve:

“Ey İkraş! Önünden ye! Çünkü yemeğin her tarafı aynıdır.” buyurdu.

Sonra bize, içerisinde taze ve kuru hurmalar olan bir tabak getirildi. Ben bu sefer önümden yemeye başladım. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ise, tabağın her tarafından alıyordu. Bana:

“Ey İkraş! Dilediğin yerinden ye! Çünkü (tabağın içindekilerin hepsi) aynı çeşit hurma değil.” buyurdular. (Sünen-i Tirmizi)


Allâh’ı Zikretmenin Ehemmiyeti

Kul, kalbindeki manevi hastalıkları Allâh’ı zikir ile tedavi etmelidir. Hasan-ı Basrî’ye (rah.) bir adam geldi ve:

“Ey Ebû Saîd, kalbimin katılığından şikâyetim var” dedi, ona buyurdu ki:

Kalbini Allâh’ı zikrederek yumuşat. Zîrâ ateşin kurşunu erittiği gibi zikir de kalpteki gafleti ve katılığı eritir. Kuvvetli zikir katı kalbe ulaştığında bir ateş yakar ve kalbi kaplayan günah kirlerini yakar, kalbi Hak Teâlâ’nın nuru kaplar ve hâlis hale gelir. Allâh’ı zikir ile nurlanan kalp Allâhü Teâlâ’nın kudretinin eserlerini görmeye başlar.

İsimlerimiz: Erkek: Mûsâ, Kız: Muallâ


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Haccın Şartları ve Kısımları
« Yanıtla #2076 : 15 Ağustos 2016, 13:25:30 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلطَّوَافُ بِالبَيْتِ بِمَنْزِلَةِ الصَّلَاةِ إِلَّا أَنَّ اللهَ قَدْ أَحَلَّ فِيهِ الْمَنْطِقَ فَمَنْ نَطَقَ فَلَا يَنْطِقْ إِلَّا بِخَيْرٍ
(ك)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Beytullah’ı (Kâbe’yi) tavaf, namaz gibidir. Ancak, Allâhü Teâlâ tavafta konuşmayı helal kılmıştır. Kim tavafta konuşursa ancak hayır konuşsun.”
(Hadîs-i Şerîf, Hâkim, el-Müstedrek)



13
Ağustos Cumartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 31 Temmuz 1432 Hicrî: 10 Zilkâde 1437

Ortaokullara din dersleri konulması (1956)


Haccın Şartları ve Kısımları

Haccın farz olmasının şartları:
1- Müslüman olmak,
2- Haccın farz olduğunu bilmek,
3- Bâliğ (ergen) olmak,         
4- Akıllı olmak, 
5- Hür olmak,
6- Hacca gidip geleceği nakil vasıtası ve yol masrafları için parası olmak,
7- Vakit (hac ayları),
8- Hacca gidip dönünceye kadar bakmakla mükellef olduğu kimselerin geçimlerini temin etmiş olmak.

Haccın farz olması için zekâtta olduğu gibi belli bir nisâb yoktur.

Haccın edâsının farz olmasının şartı:
1- Sıhhatli olmak,
2- Yol emniyeti olmak,
3- Hacca gitmeye (hapislik gibi) bir mânî olmamak,
4- Kadınların yanında kocası veya güvenilir bir mahreminin bulunması,
5- Kadınların iddet bekliyor olmaması.


Hac, hükmü itibâriyle üç kısımdır:

Farz hac: Kendisinde haccın şartları bulunan kimselerin, ömürlerinde bir defa yapmaları îcâbeden hacdır.
Vâcib hac: Bir kimsenin nezrederek (adayarak) üzerine vâcib kıldığı hacdır. Başlandıktan sonra bozulan nâfile haccın kazâsı da vâcibtir.
Nâfile hac: Farz ve vâcib olan hac dışındaki hac nâfiledir.

Henüz hac farz olmayan çocuğun veya kölenin yapacağı hac da nâfiledir.


Farz, vâcib yahut nâfile hac edâsı itibarı ile üç türlüdür:

Hacc-ı İfrâd: Hac mevsiminde umresiz olarak yapılan hacdır.
Hacc-ı Temettû: Aynı senenin hac aylarında umre ve haccı ayrı ayrı ihramlarla edâ etmektir. Temettû haccına niyet eden kimse -haccın umresini yapıp ihramdan çıktıktan sonra tekrar hac için ihrama girmeden önce- dilediği zaman bir Mekkeli gibi umre yapabilir. Şükür kurbanı kesmesi vâciptir. Hacc-ı temettû, hacc-ı ifrâddan daha faziletlidir.
Hacc-ı Kırân: Bir ihrâmla umre ve haccı berâber yapmaktır. Hacc-ı temettûde olduğu gibi şükür kurbanı kesmek vâciptir. Hacc-ı kırân, hacc-ı ifrâd ve hacc-ı temettûdan daha fazîletlidir.

Hacc-ı kırân ve hacc-ı temettû âfâkî olanlar (Mikât hâricinden Mekke’ye gelenler) içindir. (Hac Rehberi, Fazilet N.)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Güneşi Sağıma, Ayı Soluma Verseler
« Yanıtla #2077 : 15 Ağustos 2016, 16:04:20 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ قَضَى نُسُكَهُ وَسَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ
(الجامع الصغير)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Kim, Müslümanları diliyle ve eliyle incitmeden hac (veya umre) vazifelerini yaparsa onun geçmiş günahları bağışlanır.”
(Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr)



14
Ağustos Pazar 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 01 Ağustos 1432 Hicrî: 11 Zilkâde 1437

Pakistan'ın İstiklâli (1947) • İkinci Kıbrıs Harekâtı (1974)


Güneşi Sağıma, Ayı Soluma Verseler

Müşriklerin ileri gelenleri, Peygamberimiz’in amcası Ebû Tâlib’e “Ey Ebû Tâlib! Senin kardeşinin oğlu bizim ilahlarımızı yeriyor, dinimizi karalıyor, bizleri akılsızlıkla, baba ve atalarımızı da sapkınlıkla kötülüyor. Ya, sen onu susturur, bize çatmaktan vazgeçirirsin, ya da onunla aramızdan çıkarsın!” dediler. Ebû Tâlib onları yumuşak sözlerle başından savdı.

Peygamberimiz (s.a.v.) ise, halkı İslâm dinine davete hızla devam ediyordu. Bu hal üzerine tekrar Ebû Tâlib’in yanına geldiler. “Ey Ebû Tâlib! Sen aramızda yaşça, şerefçe, mevkice ileridesin. Biz senden kardeşinin oğlunu susturmanı istemiştik. Onu susturmadın. Andolsun ki; artık biz onun böyle baba ve atalarımıza dil uzatmasına, bizi akılsızlıkla kötülemesine, ilahlarımızı yermesine katlanıp duracak değiliz! Ya, sen onu susturursun yahut iki taraftan birisi yok oluncaya kadar, onunla da, seninle de çarpışırız!” diyerek ayrıldılar. Kavminin münasebetini kesmesi ve kendine düşmanlık etmesi dayanılmaz bir hâl idi. Peygamberimiz’i (s.a.v.) yardımsız, himâyesiz bırakıp müşriklerin ona istediklerini yapmalarına da râzı olamıyordu.

En sonunda, Peygamberimiz’i (s.a.v.) çağırdı ve ona “Ey kardeşimin oğlu! Kavminin ileri gelenleri yanıma geldiler. Senden bana şikâyetlendiler. Bana şöyle şöyle söylediler. Gel vazgeç, beni de, kendini de koru, kurtar. Güç yetiremeyeceğim bir işi bana yükleme!” dedi.

Peygamberimiz (s.a.v.) “Amca! VAllahi, bu işi bırakmak için güneşi sağıma, ayı da soluma koyacak olsalar, ben yine onu bırakmam! Ya, Allâhü Teâlâ İslam’ı bütün cihâna yayar, vazifem biter, ya da bu yolda ölür giderim!” deyip ağladı, sonra da kalkıp gitti.

Ebû Tâlib, Peygamberimiz’in arkasından “Gel, kardeşimin oğlu, gel!” diye seslendi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), dönüp gelince “Ey kardeşimin oğlu! Git, istediğini söyle! Vallâhi, ben seni hiçbir zaman hiçbir şey için asla teslim etmem.” dedi. (es-Sîratü’n-Nebeviyye, ibn-i Hişâm)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ طَافَ بِالْبَيْتِ خَمْسِينَ مَرَّةً خَرَجَ مِنْ ذُنُوبِهِ كَيَوْمِ وَلَدَتْهُ أُمُّهُ
(ت)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Beytullâh’ı (ömründe) elli defa tavaf eden kimse, anasından doğduğu gün gibi günahlarından temizlenmiş olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



15
Ağustos Pazartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 02 Ağustos 1432 Hicrî: 12 Zilkâde 1437

Revan'ın Fethi (1538) • Trablusgarb'ın Fethi (1551) • Panama Kanalı'nın Açılışı (1915)


Peygamberimiz’den Sonra İnsanların En Faziletlileri

Peygamber Efendimiz sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem hazretlerinden sonra insanların en faziletlisi Ebûbekr-i Sıddîk, sonra Ömerü’l-Fârûk, sonra Osman-ı Zinnureyn, sonra Aliyyü’l-Mürteza radıyallâhü anhüm hazretleridir.

İlk halife olan Hz. Ebûbekr-i Sıddîk (r.a.), Resûl-i Ekrem Efendimiz’in (s.a.v.) peygamberliğine yutkunmadan inandı ve mirâcını da tereddütsüz tasdik buyurdu.

İkinci halife olan Hz. Ömerü’l Fârûk, hükümlerinde hakkı batıldan ayırdı.

Üçüncü halife Hz. Osman-ı Zi’n-nûreyndir. Zîrâ Resûlullah Efendimiz muhterem kerimelerinden Hazret-i Rukiyye’yi ona nikâhlamıştı. Hazret-i Rukiyye vefat edince diğer muhterem kerimesi Hazret-i Ümmü Gülsüm’ü de onunla evlendirmişlerdir. O da irtihal edince Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Eğer üçüncü bir kızım olsa idi onu da sana nikâhlardım.” buyurmuşlardır.

Dördüncü halife olan Aliyyü’l Mürteza, Peygamberimiz’in amcasının oğludur. Ashâb-ı Güzîn içinde Mürteza lakabı ile mümtaz olmuştur.

Resûlullâh Efendimiz’den (s.a.v.) sonra en faziletliler Ebûbekir, sonra Ömer, sonra Osman, sonra Ali Radıyallâhü Teâlâ anhümdür. Halifelikleri bu tertip üzeredir ve haktır. (Sırrı Paşa, Şerh-i Akaid tercümesi)


Tilkinin Kurnazlığı

Tilki, kurnazlığı ile meşhûr hayvandır. Rızkını elde etmek için hileye müracaat eder.
Meselâ ölü taklidi yapar; karnını şişirir, ayaklarını kaldırıp diker. Onu gören diğer hayvanlar ölü zannedip ona yaklaştıkları sırada üzerlerine atlayıp onları avlar.

Tilki’nin bir diğer hilesi şudur:
Üzerini pireler sardığında ölmüş bir hayvanın derisinden bir parça koparır. Onu ağzına alıp su kenarına gelir ve suya girer. Vücudundaki bütün pireler ağzındaki deri parçası üzerine toplanınca onu suya atıp kendisi sudan çıkar. (Tefsîr-i Rûhu’l-beyân)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Behlûl Dânâ’nın Harun Reşîd’e Nasihati
« Yanıtla #2079 : 16 Ağustos 2016, 13:33:30 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: جَاءَنِي جِبْرِيلُ فَقَالَ يَا مُحَمَّدُ مُرْ أَصْحَابَكَ فَلْيَرْفَعُوا أَصْوَاتَهُمْ بِالتَّلْبِيَةِ فَإِنَّهَا مِنْ شِعَارِ الْحَجِّ
(هـ)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
Cebrâil (a.s.) bana geldi ve “Yâ Muhammed, Ashabına emret, telbiyede (lebbeyk okurken) seslerini yükseltsinler. Çünkü o haccın alâmetlerindendir.” dedi.
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



16
Ağustos Salı 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 03 Ağustos 1432 Hicrî: 13 Zilkâde 1437

Kars'ın Selçuklular Tarafından Fethi (1064) • Millî Kütüphane'nin Açılışı (1948) • 8 Yıllık Mecbûrî Eğitimin TBMM'de Kabulü (1997)


Behlûl Dânâ’nın Harun Reşîd’e Nasihati

Abbâsî Halîfesi Harun Reşîd (rah.), hac için Bağdad’dan yola çıktı. Kûfe’de birkaç gün dinlendikten sonra yola devam edilmesi emrini verdi. Kûfe halkı onu uğurlamak için çıktılar. Behlûl Dânâ da onlar arasında idi.

Harun Reşîd (rah.) yanlarından geçerken Behlûl yüksek sesle:

Ey Müminlerin Emiri, ey Müminlerin Emiri! diye seslendi.

Harun Reşîd, hevdecin perdesini eliyle aralayıp baktı:

“Buyur Behlül, buyur!” dedi. Behlül:

“Ey müminlerin emiri! Eymen bin Nâil, Kudâme bin Abdullah Âmirî’den rivâyet etti ki:

‘Ben Mina’da Resûlullah sallallâhü aleyhi ve sellemi, kurban bayramı gününde şeytan taşlarken gördüm. Bir deve üzerinde idi ve altında eskimiş bir eğer vardı. Amma orada insanlara vurmuyorlar, itmiyorlar ve yoldan çekil, orda durma demiyorlardı. Ey müminlerin emîri! Senin de bu sefere giderken tevâzu göstermen, gurur ve kibir ile gitmenden daha hayırlıdır.’


Bunun üzerine Harun Reşîd ağlamaya başladı, öyle ki gözyaşları yerlere döküldü. Sonra dedi ki:

“Ey Behlül! Allâh sana rahmet etsin, artır.” Behlül:

“Doğudan batıya hükmediyorsun, bütün insanlar emrin altına girdi de ne oldu. Âkıbet kabre gireceksin. Bugün rütbece üzerinde bulundukların senin üzerine topraklar atacaklar” dedi. Halîfe:

“Güzel söyledin, artır” dedi. Behlûl:

“Ey Müminlerin emîri! Allâhü Teâlâ bir adama mal ve güzellik verir, o adam da malı Allâh yolunda harcar, güzelliğinde de iffetli olur; namusunu korursa, Allâh katında salihlerden yazılır.” Halîfe:

“Bu da güzel, faydalı bir nasihattir. Bu iyiliğine karşılık sana şu kadar mal vereyim” deyince:

Behlûl, başını semâya kaldırdı ve sonra:

“Ey müminlerin emîri! Sen de ben de Allâhü Teâlâ’nın kullarıyız. O, senin rızkını verip de beni unutmaz” dedi. (Ravzu’r-Reyâhîn, İmâm Yâfiî)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Örnek Bir Hanım: ÜMMÜ SÜLEYM (R.ANHÂ)
« Yanıtla #2080 : 17 Ağustos 2016, 19:01:50 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أُرِيتُ الْجَنَّةَ فَرَأَيْتُ امْرَأَةَ أَبِي طَلْحَةَ ثُمَّ سَمِعْتُ خَشْخَشَةً أَمَامِي فَإِذَا بِلَالٌ
(م)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Bana cennet gösterildi. Orada Ebû Talha’nın hanımı (Ümmü Süleym’i) gördüm. Sonra önümden bir hışırtı duydum. Baktım ki Bilal.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



17
Ağustos Çarşamba 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 04 Ağustos 1432 Hicrî: 14 Zilkâde 1437

Hanya'nın Fethi (1645) • 7.4 Büyüklüğündeki Marmara Zelzelesi (1999)


Örnek Bir Hanım: ÜMMÜ SÜLEYM (R.ANHÂ)

Hanım sahabîlerden Ümmü Süleym bint-i Melhan (r.anhâ) kanaatkâr, dindar, dirâyetli bir hanımdı. Ashabdan Enes bin Mâlik hazretlerinin annesidir. Benî Neccâr kabilesinden olan Ümmü Süleym (r. anhâ) kavmiyle beraber Müslüman olmuştu. Kocası ve Enes’in babası olan Mâlik bin Nadr onun Müslüman olmasına kızarak Şam’a gitmiş ve orada müşrik olduğu halde ölmüş, Ümmü Süleym (r. anhâ) bir zaman dul kalmıştı.

Zengin ve hatırı sayılır kimselerden Ebû Talha, kendisiyle evlenmeye talip olmuştu. Lakin henüz Müslüman olmamıştı. Ümmü Süleym (r. anhâ) ona:

“Senin gibisi reddolunmaz. Ancak sen müşriksin. Ben ise -Elhamdülillah- Müslümanım. Eğer Müslüman olursan mehrimi de sana bağışlarım. Bilmez misin ki senin taptığın şey yerden biter, sonra onu dülger yontar. Bu halde sen bir tahta parçasına tapmaktan utanmıyor musun?” dedi.

Ebu Talha, bu sözlerden insafa gelip Müslüman oldu ve Ümmü Süleym (r. anhâ) ile evlendi. İslam mücâhidlerinin en meşhurlarından oldu.

Enes bin Mâlik (r.a.) anlatıyor:
 Uhud Harbi’nde Müslümanlar bir ara Resûlullâh’ın (s.a.v.) yanından dağılmış, ancak on kişi kalmıştı. Bu çok tehlikeli anda Hz. Ebûbekir’in kızı (ve Resûlullâh’ın zevcesi) Hz. Âişe ile annem Ümmü Süleym aralıksız ve süratle kırbalarla su taşıyorlar ve yaralılara su veriyorlardı. 

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Bana cennet gösterildi. Orada Ebû Talha’nın hanımı (Ümmü Süleym’i) gördüm.” buyurmuştur.

Peygamberimiz (s.a.v.): “Bir keresinde uyurken kendimi cennette gördüm. O sırada bir kadın (Ümmü Süleym) bir köşkün yanında abdest almakta idi.” buyurmuştur.

Resûlullâh veda haccında başını tıraş ettiği zaman saçından ilk alan Ebû Talha oldu. Aldığı saçları Resûlullâh’ın emri üzerine, saklaması için zevcesi Ümmü Süleym’e teslim etti. (Tecrid-i Sarîh Terc. ve Meşâhiru’n-Nisâ)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

عَنْ أَنَسٍ بْنِ مَالِكٍ قَالَ: أَسَرَّ إِلَيَّ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سِرًّا فَمَا أَخْبَرْتُ بِهِ أَحَدًا بَعْدَهُ وَلَقَدْ سَأَلَتْنِي أُمُّ سُلَيْمٍ فَمَا أَخْبَرْتُهَا بِهِ
(ق)


Enes bin Mâlik (r.a.) şöyle dedi:
“Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bana bir sır verdi. On(un vefatın)dan sonra da bu sırrı hiç kimseye söylemedim. Annem Ümmü Süleym sordu. Ona da söylemedim.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)



18
Ağustos Perşembe 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 05 Ağustos 1432 Hicrî: 15 Zilkâde 1437

Ümmü Süleym ve Enes Bin Mâlik Hazretleri

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Medîne-i Münevvere’ye hicretlerinde Ebû Eyyûb’un (r.a.) hanesinde ikâmet buyurdukları esnada Müslüman ahâliden kadın ve erkek herkes gücünün yettiği kadar Resûlullâh’a (s.a.v.) hediyeler takdim ediyorlardı. Ümmü Süleym hazretleri hediye edecek bir şey bulamayıp henüz on iki yaşında olan oğlu Enes’i elinden tutarak Resûlullâh’ın (s.a.v.) huzûruna getirdi ve:

“Yâ ResûlAllah, bunu size hizmetkârlık etsin, hizmetinizle şereflensin, diye getirdim. Haddim olmayarak hediye ediyorum. Bu oğlum, sizin hizmetkârınızdır, ona duâ ediniz.” diye takdim etti.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Hz. Enes hakkında ömrünün uzun, mal ve evladının çok olması, her neye nail olursa feyz ve bereketli olması için duâ ettiler.

Kâinâtın efendisinin duâsı bereketiyle Hz. Enes 103 sene yaşadı. Seksen evladı oldu. Malı da sayılamayacak kadar idi. Hz. Ömer’in halifeliği zamanında halka fıkıh öğretmek için Basra’ya gitmişti. Hicri 91 tarihinde Basra’da âhirete irtihal etmiştir. (Meşâhiru’n-Nisâ)


Hazret-i Ali’nin (k.v.) Yahudi’ye Cevabı

Bir gün bir Yahudi Hazret-i Ali’ye (k.v.):

“Yüksek bir binanın üstünden aşağı atlasan Allah seni korur mu, buna inanıyor musun?” diye sordu.

Hazret-i Ali (k.v.):

“Allah, herkesin sığındığıdır. Elbette beni de koruyacaktır” cevabını verdi.

Yahudi:

“O zaman, kendini aşağı at. Ben de senin bunu kalpten söylediğine inanayım” dedi.

Hazret-i Ali kızarak dedi ki:

“Sus! Bunu duymamış olayım. Hiç kulun Rabbini imtihan etmesi yakışık alır mı? İmtihan etmek sadece ve sadece Allah’a mahsustur.” (Mesnevi’den Seçmeler, Çamlıca B.Y.)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Haccın Fazîleti
« Yanıtla #2082 : 19 Ağustos 2016, 12:11:10 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: تَعَجَّلُوا إِلَى الْحَجِّ يَعْنِي الْفَرِيضَةَ فَإِنَّ أَحَدَكُمْ لَا يَدْرِي مَا يَعْرِضُ لَهُ
(حم)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Farz haccı eda etmekte acele ediniz. Zîrâ sizden hiç biriniz başına ne geleceğini bilemez.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



19
Ağustos Cuma 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 06 Ağustos 1432 Hicrî: 16 Zilkâde 1437

Köprülü Fazıl Mustafa Paşa'nın İrtihali (1691) • Türk Denizaltıcılığının Başlaması (1890)


Haccın Fazîleti

Ensar’dan bir kişi ve Sakîf kabîlesinden bir kişi gelip Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) selam verdiler: Ya ResûlAllah! Bazı şeyler sormaya geldik, dediler.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.): “Dilerseniz suallerinizin cevabını siz sormadan haber vereyim. Dilerseniz siz anlatın” buyurunca “Bize bildir Yâ Resûllallâh, îmânımız artsın” dediler. -Ensar’dan olana- buyurdu ki:

“Beytullâh’ı ziyâret niyetiyle evinden çıktığındaki sevâbı, tavaftan sonra kıldığın iki rek’ati, Safa ve Merve arasında sa‘yi, Arafat’ta vakfeyi, şeytan taşlamayı, kurbanı, başını traş etmeyi, ziyaret tavâfını ve bunların sevabını soracaksın.” Ensarî:

“Seni hak peygamber gönderen Allah hakkı için bunları sormaya gelmiştim” dedi. Peygamberimiz (s.a.v.) ona buyurdular ki:

“Evinden Beytullâh’ı ziyâret niyeti ile çıktığında deven her adım attığında Allâhü Teâlâ sana bir sevap yazar, bir günahını siler, bir derece yükseltir. Tavaftan sonraki iki rekat (namaz)la İsmâil aleyhisselam neslinden bir köle âzâd etmiş gibi olursun. Safâ ve Merve arasında sa‘y etmekle yetmiş köle âzâd etmiş gibi olursun. Arafat’ta vakfeye gelince: Allâhü Teâlâ o vakit dünyâ semâsına rahmetiyle tecellî eder, meleklerine sizinle övünür ve:

‘Şunlar kullarımdır, rahmet ve mağfiretimi umarak derin vadilerden saçları dağınık ve toz içinde bana geldiler, onların günahları kumların adedince yahut denizlerin köpüğü kadar da olsa bağışladım. Ey kullarım, bağışlanmış ve dilediklerinize şefâat hakkı verilmiş halde Arafat’tan ininiz.’
buyurur.”

“Taş atmaya gelince attığın her taş seni cehenneme götürecek büyük bir günahına keffâret olur. Kestiğin kurbanın mükâfâtını Rabb’in senin için -kıyâmet gününe- saklar. Saçından kestiğin her bir kıl için bir sevap yazılır, bir günahın bağışlanır.”

Ensârî; “Yâ Resûlallâh, eğer günahlarım bundan az ise?” dedi. Buyurdular ki: “Öyleyse fazla kalan sevaplar senin için muhâfaza olunur. Bunlardan sonra Beytullâh’ı (Ka‘be’yi) artık günahsız olarak tavâf etmiş olursun. Bir melek gelir ve elini sırtına koyar: ‘Geleceğin için amel işle. Geçmiş bütün günahların bağışlanmıştır.’ der.” (Taberânî ve Bezzâr)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Lokman Aleyhisselâm'dan Nasîhatler | Nükte | İsimlerimiz
« Yanıtla #2083 : 22 Ağustos 2016, 12:52:47 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّكَ لَنْ تَدَعَ شَيْئًا اتِّقَاءَ اللهِ عَزَّ وَجَلَّ إِلَّا أَعْطَاكَ اللهُ خَيْرًا مِنْهُ
(حم)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem (bir bedevîye) şöyle buyurdular:
“Muhakkak ki sen Allâhü Teâlâ’dan korktuğun için bir şeyi terk edersen Allâhü Teâlâ, sana ondan daha hayırlısını ihsan eder.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



20
Ağustos Cumartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 07 Ağustos 1432 Hicrî: 17 Zilkâde 1437

Barbaros Hayreddin Paşa'nın Nice (Nis) Kalesi'ni Fethi (1543)


Lokman Aleyhisselâm'dan Nasîhatler

Ey oğul! Kötü kimselerle oturma, onlarla yürüme. Semâdan onlar üzerine azabın inip de onlarla birlikte sana da isâbet etmesinden kork. Fazîlet ehliyle ve âlimlerle otur. Muhakkak Allâhü Teâlâ, toprağı sağnak yağmurlarla dirilttiği gibi ölü kalpleri de ilim ve faziletle diriltir.

Ey oğul! İmandan sonra kazanacağın ilk şey sâlih dost olsun. Zîrâ sâlih arkadaş hurma gibidir. Nasıl ki hurmanın gölgesinde otursan seni gölgelendirir, kestiğinde odunu işine yarar. Tatlı meyvesini yersin. İyi dost da böyledir. Hep sana faydalı olur.

Ey oğul! Diline sahip olmayan pişman olur, çok münâkaşa eden fena sözler işitir, kötü işlerin yapıldığı yerlere giden töhmet altında kalır.

Ey oğul! Âlimlerle münâkaşa etme, başına belâ gelir. Münakaşa kalbi katılaştırır, kin ve nefrete sebep olur. Bir adamı kendini beğenmiş, çok laf söyler ve herkesle münakaşa eder görürsen bil ki o adamın helakine başka sebep aramana gerek yoktur.

Dört yüz peygamber ile sohbet ettim, onlardan sekiz kelime öğrendim:

Namazda kalbini muhâfaza et.

Bir topluluk arasında iken diline sahip ol.

Başkasının evinde iken gözüne sahip ol.

Sofrada boğazına sahip ol.

İki şeyi dâimâ zikret, dâimâ an: Allâhü Teâlâ’yı ve ölümü.

İki şeyi de dâimâ unut: Başkasına yaptığın iyiliği ve başkasının sana yaptığı kötülüğü.



NÜKTE: Toprağı Yiyen İnsan!

Gayet sefih bir adamın elinde kalan son arsayı da satıp parasını sefâhat uğrunda yediğini işiten bir adam demiş ki:

“Toprağın insanı yiyip bitirdiğini bilirdik, ama insanın toprağı yiyip bitirdiğini yeni duyduk!”


İSİMLERİMİZ: Erkek: Lokman, Kız: Leman


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Peygamber Efendimiz’e Niçin Salevât Okuruz
« Yanıtla #2084 : 22 Ağustos 2016, 13:07:05 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: كُلُّ دُعَاءٍ مَحْجُوبٌ عَنِ السَّمَاءِ حَتَّى يُصَلَّى عَلَى مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
(هب)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Duâ ile semâ arası perdelenmiştir. Muhammed sallallâhü aleyhi ve selleme ve onun âline salevât okununca o perde kaldırılır.”
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabu’l-Îmân)



21
Ağustos Pazar 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 08 Ağustos 1432 Hicrî: 18 Zilkâde 1437

Rusya'nın Çekoslovakya'yı İşgali (1968) • Mescid-i Aksa'nın Yahudilerce Yakılması (1969)


Peygamber Efendimiz’e Niçin Salevât Okuruz

Peygamber Efendimiz’e salevât-ı şerîfe getirmek ecir ve sevaplar kazanmamız için bize emrolunmuştur. Zîrâ Peygamberimiz’in sallallâhü aleyhi ve sellem hakkını ödememiz mümkün değildir. Ona ancak duâ edebiliriz.

Çünkü Allâhü Teâlâ, Peygamberimiz’e salât (rahmet) etmiş iken meleklerin ve bizim salevâtımıza ihtiyacı yoktur. Nitekim, Allâhü Teâlâ kendisini zikretmemizi emrediyor, amma onun bizim zikrimize ihtiyacı yoktur. Allah’ın rahmetine ermek için onu zikrediyoruz.

İmâm Suyûtî’nin rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte buyuruldu:

Resûlullâh Efendimiz’e sallallâhü aleyhi ve sellem:

“Duâ olarak sadece size salevât okusam ne olur?” diye sordular. Buyurdu ki:

“Öyleyse Allâhü Teâlâ dünyâ ve âhiret ihtiyaçlarının tamamında sana yeter.”

Hâfız Ebu’l-Hasen “Kırk Hadis Şerhi”nde Ebû Saîd’den nakletti:

Peygamberimiz’e salât ve selâm, Hak Teâlâ’nın rızâsını kazandıracak en kolay amellerdendir. Salevât ile günahlar silinir, salat okuyan şefâate erişir, cennette yüce mertebelere kavuşur. O halde sen de salevâta devam et ki Peygamberimiz sallallâhü aleyhi ve sellem de sana şefaatçi olsun.

Bir zât Peygamber Efendimiz’e gelip fakirlikten ve geçim darlığından şikâyet etti. Resûlullâh Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular ki:

“Evine girdiğinde eğer birisi varsa ona selâm ver. Eğer kimse yoksa bana selâm ver ve sonra bir defa ‘kul hüvallâhü ehad’ sûresini oku.”

O zât bunu yaptı, Allâhü Teâlâ ona bütün rızık kapılarını açtı, öyle ki bereketi komşularına ve akrabalarına geçti.