Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1063707 defa)

0 Üye ve 203 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Çocuklara Verilen Sözleri Tutunuz | Niyaz Ehlinin Allah’ı Zikri
« Yanıtla #2055 : 24 Temmuz 2016, 03:20:29 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّكُمْ تُدْعَوْنَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ بِأَسْمَائِكُمْ وَأَسْمَاءِ آبَائِكُمْ فَأَحْسِنُوا أَسْمَاءَكُمْ
(د)


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Muhakkak siz kıyamet günü isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız. Onun için güzel isimler veriniz.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd)



23
Temmuz Cumartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 10 Temmuz 1432 Hicrî: 19 Şevval 1437

İkinci Meşrutiyet'in İlanı (1908) • Erzurum Kongresi (1919) • Hatay'ın Anavatana Katılması (1939)


Çocuklara Verilen Sözleri Tutunuz

İnsan, bir çocuğa ‘Sus, sana şunu alacağım’ der de sonra söz verdiği şeyi almazsa bu onun üzerine yalan olarak yazılır. Eğer tevbe etmemişse kıyâmet gününde bu yalan sebebiyle azâb ile cezâlandırılır. (Şir’atü’l-islam)

Abdullah bin Âmir (r.a.) anlatıyor:
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) evimize geldi. Ben küçük bir çocuktum. Oynamaya gidecektim. Annem bana,

‘Ey Abdullâh, gel, sana bir şey vereceğim.’ dedi.  Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v.)

‘Ona ne vermek istemiştin?’ dedi. Annem,

‘Hurma verecektim.’ deyince, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)

‘Şâyet dediğini yapmayacak olsaydın sana bir yalan günahı yazılırdı.’ buyurdular. (Müsned-i Ahmed)


NİYAZ EHLİNİN Allah’I ZİKRİ

Adamın birisi, her gece ‘Allah’ diye zikrederdi.
Şeytan dedi ki: Ey utanmaz, yüzsüz adam! Ne zamana kadar ‘Allah’ deyip duracaksın. Görmüyor musun, sana ondan bir cevap gelmiyor. Cevap almadan seslenişin manası ne?

Adam bu sözden çok mahcup oldu. Epeyce ağladıktan sonra güçsüz kalıp uykuya daldı. Rüyasında Hızır aleyhisselamı gördü. Hızır aleyhisselam ona:

Allah’ı zikretmeye devam etmelisin. Niçin onu anmaktan vazgeçtin? dedi. Adam:

‘Lebbeyk’ cevabı alamadım, beni kapısından kovduğunu zannettim, dedi. Hızır aleyhisselam dedi ki:

Allahü Teâlâ kullarına şöyle buyuruyor: “Zikrinizi kabul ettiğim için sizi o zikirle meşgul kıldım. Sizin zikrediyor olmanız bizim kabul ettiğimize, ‘Lebbeyk’imize işarettir. (Mesnevi’den Seçmeler, Çamlıca B.Y.)

İsimlerimiz: Erkek: Selçuk, Kız: Şeyda



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Haram Yemenin Vücûda Tesiri | MUTFAĞIMIZ: Meyveli Pelte (Pâlûze)
« Yanıtla #2056 : 24 Temmuz 2016, 03:25:18 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: خِيارُ اُمَّتِى اَلْقَانِعُ وَشِرَارُهُمْ اَلطَّامِعُ
(الصغير)


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Ümmetimin en hayırlıları kanaatkâr olanlar, en şerlileri de tamahkâr (açgözlü) olanlardır.”
(Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr)



24
Temmuz Pazar 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 11 Temmuz 1432 Hicrî: 20 Şevval 1437

İstanbul'da Yangın (1660) • Lozan Antlaşması (1923) • Tübitak'ın Kuruluşu (1963)


Haram Yemenin Vücûda Tesiri

Hicrî 4. asrın büyük âlimlerinden Ebu’l-Abbâs Zûzenî’ye (v. 375) günahlardan tevbe ettiği halde haram yiyen adamın hali soruldu da şöyle dedi:

Hiç tevbe eden haram yer mi? Hâlbuki tevbe, haram yemeyi terk etmektir. Kul haram yediğinde midesindeki yemek, kiremit ocağına konulmuş taşa benzer. O lokma midenin hararetiyle iyice ısınır. Kızgın taşın üzerine su serpilince duman çıktığı gibi o yenilen lokmadan bir duman çıkar ve bütün beyni kaplar. Sonra oradan inip bütün azaya dağılır. İşte bu vakit onun gözü harama bakar, dili gıybet eder, kulağı haramları işitir, eli türlü cinayetler işler, ayakları her türlü kötülüğe gider.

Zamanla bu adamın gözü, dili, eli, ayağı ölür; hiçbir hayra gitmez olur ve nihâyet kalbi de ölür.



MUTFAĞIMIZ: Meyveli Pelte (Pâlûze)


Malzemeler:

1 su bardağı buğday nişastası

4 su bardağı su

Yarım su bardağı toz şeker

Yarım su bardağı meyve suyu (Mandalina, çilek, nar, vb.)

1 çorba kaşığı tereyağı


Üzeri için:

1 tatlı kaşığı tarçın

1 su bardağı ceviz içi veya meyve taneleri


Hazırlanışı:

Evvela şeker su ile karıştırılıp bir tencere ile ocağa konulur. Taze sıkılmış meyve suyu da ilave edilir. Kaynayınca bir miktar su içinde ezilen nişasta ağır ağır içine konulur, aralıksız karıştırılır. Tereyağı konulur. Hafif koyulaşınca kâselere konulur. Soğuyunca üzerini meyve taneleri ile süsleyebilir veya ceviz ve tarçın koyabilirsiniz.

Meyve suyu eklemeden sade olarak yapılırsa üzerine halis gül suyu konularak ikram edilebilir.

Not: Tatlıları yemeğin sonunda değil başında yemelidir.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Endülüs (İspanya)'ün Fethi
« Yanıtla #2057 : 25 Temmuz 2016, 10:50:03 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَأَنْ يَحْتَزِمَ أَحَدُكُمْ حُزْمَةً مِنْ حَطَبٍ فَيَحْمِلَهَا عَلَى ظَهْرِهِ فَيَبِيعَهَا خَيْرٌ لَهُ مِنْ أَنْ يَسْأَلَ رَجُلًا يُعْطِيهِ أَوْ يَمْنَعُهُ
(م)


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Birinizin bir bağ odun toplayıp, sonra onu sırtında taşıyarak getirip satması, kendisi için verip vermeyeceği bilinmeyen birinden dilenmesinden daha hayırlıdır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



25
Temmuz Pazartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 12 Temmuz 1432 Hicrî: 21 Şevval 1437

Tarık bin Ziyad'ın İspanya'yı Fethi (711) • İlk Lokomotifin Çalıştırılması (1814)


Endülüs (İspanya)'ün Fethi

Endülüs’ün fethi, hicretin 92’nci senesinde, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) asrından sonra en hayırlı asır olan tâbiîn devrinde başladı. Bu sırada Emevîlerden Velîd bin Abdülmelik bin Mervân halife idi.

İlk fetihlere muvaffak olan Tâbiîn’den ve Kayrevan valisi Musa bin Nusayr’in azadlısı Târık bin Ziyâd idi. Afrika’nın kuzey batı ucundan karşıya geçip Kurtuba’yı ele geçirdi. Daha sonra Musa bin Nusayr da büyük bir ordu ile karşı yakaya geçip Târık ile birleşti ve büyük fetihler oldu. Endülüs her cihetten İslâm devletlerinin ve memleketlerinin en güzîdelerinden biri haline geldi. Lâkin daha sonra bir hükümdar idaresi altında toplanamadılar, birçok ufak beyliklere bölündüler ve nihâyet bu tefrika onların sonu oldu.

Endülüs uzun müddet Müslümanlar için ribat mahalli ve bir İslam serhaddi oldu. Tâbiînin büyüklerinden birçok zât cihâd ve gazâ için Endülüs’e gitmişlerdir. Onlardan bazıları şunlardır:

Muhammed bin Evs bin Sâbit el-Ensârî: Ebû Hüreyre hazretlerinden hadîs rivâyet ederdi.

Haneş bin Abdullâh San‘ânî: Alî bin Ebî Tâlib (r.a.) ve Fadâle bin Ubeyd’den (r.a.) hadîs rivâyet ederdi.

Abdurrahman bin Abdullah Gâfıkî: İbn-i Ömer hazretlerinden hadîs rivâyet ederdi.

Zeyd bin Kâsıd Seksekî Mısrî: Abdullâh bin Amr bin Âs’dan (r.a.) hadîs rivâyet ederdi.

Musa bin Nusayr: Endülüs fâtihi: Temîm-i Dârî’den (r.a.) hadîs rivâyet ederdi.


Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Garb (batı) ehli, kıyâmete kadar hak üzerine gâlip olacaktır” buyurdular (Sahîh-i Müslim). Bu hadîs-i şerîfin manası umûmî, yani bütün batıya şâmildir.

Mağrib: Endülüs’ten İstanbul’a kadar bütün Rum beldeleri demektir. Yani Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) bu beldelerde İslâm’ın yayılacağını ve kıyâmet gününe kadar devam edeceğini müjdelemiş ve bu beldelerin kıyâmete kadar Hak Teâlâ’nın yardımını ihsân edeceği serhadler olacağını bildirmişlerdir. (Humeydî, el-Cezvetü’l-Muktebes.)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: كُلُّ كَلَامِ ابْنِ آدَمَ عَلَيْهِ لَا لَهُ إِلَّا أَمْرٌ بِمَعْرُوفٍ أَوْ نَهْيٌ عَنْ مُنْكَرٍ أَوْ ذِكْرُ اللهِ
(ت)


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“İnsanın her konuşması aleyhinedir. Ancak iyiliği emretmesi, kötülükten nehyetmesi ve Allâh’ı zikretmesi lehinedir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



26
Temmuz Salı 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 13 Temmuz 1432 Hicrî: 22 Şevval 1437

Boğdan'ın Fethi (1476) • Temeşvar Kalesi'nin Fethi (1552) • Edirne ve Kırklareli'nin Yunanlılar Tarafından İşgali (1920)


Bahtiyar ve Bedbaht Eden Şeyler

Âdem aleyhisselam, beş şey ile bahtiyar oldu:

Allâhü Teâlâ’nın emrine muhâlefetini (unutarak işlediği hatâsını) itirâf etti,

İşlediği hataya pişman oldu

Nefsini levmetti; kınadı,

Hemen tevbeye sarıldı,

Allâhü Teâlâ’nın rahmetinden ümîdini kesmedi.



İblîs de beş şeyle bedbaht oldu:

Günahını ikrâr ve itiraf etmedi,

Günahından asla pişman olmadı,

Kendini hiç kötülemedi ve işlediği günahı Allah’tan bildi.

Günahından tevbe etmedi,

Allâhü Teâlâ’nın rahmetinden ümîdini kesti. 
(Hak Dîni Kur’an Dili Tefsiri)


BİR GÜZEL AHLAK: ŞEYTANI ÖFKELENDİRMEK

Ebû Zer (r.a.)’in kölesi bir koyunun bacağını kırmıştı. Hazret-i Ebû Zer bunu görünce: “Koyunun bacağını kim kırdı?” dedi.

Köle: “Ben kırdım” dedi.

Ebu Zer (r.a): “Bunu niçin yaptın?” deyince köle:

“Ben seni kızdırayım, sen de beni döğerek günaha giresin diye bilerek yaptım” dedi.

Bunun üzerine Ebû Zer (r.a): “Ben de beni kızdırmaya seni teşvik eden şeytanı kızdıracağım” dedi ve önce onu affetti sonra da azat etti. (Avârifü’l-Maârif)


FIKRA: Cimrinin Hesabı!

Bir cimriyi düğüne davet ederler. Adam, oğlunu da beraber götürür. Çocuk, nefis yemekleri görünce, lokmanın birini ağzına, öbürünü eline, üçüncüsünü de göz hapsine alarak yemeye başlar.

Babası:
- Oğlum! Göreyim seni! Yarınki, öbür günkü yiyeceğini de ye! deyince

Çocuk:
- Baba! Acele etme! Önce dünkü, evvelki günkü yemekleri yiyeyim de sonra onlara da sıra gelsin! der. :)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Halîfe Hârun Reşid Ve Behlül Dânâ
« Yanıtla #2059 : 27 Temmuz 2016, 11:45:21 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ وَلِيَ شَيْئًا مِنْ أُمُورِ الْمُسْلِمِينَ لَمْ يَنْظُرِ اللهُ فِي حَاجَتِهِ حَتَّى يَنْظُرَ فِي حَوَائِجِهِمْ
(الجامع الصغير)


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Müslümanların işlerini görmeye idareci tayin olunan, onların ihtiyaçlarını gözetip halletmezse Allâhü Teâlâ da onun ihtiyacını gözetip halletmez.”
(Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr)



27
Temmuz Çarşamba 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 14 Temmuz 1432 Hicrî: 23 Şevval 1437

Aden'in Süleyman Paşa Tarafından Fethi (1538) • Kore Savaşlarının Sona Ermesi (1953)


Halîfe Hârun Reşid Ve Behlül Dânâ

Abbâsi Halîfesi Hârun Reşid hacdan dönerken birkaç gün Kûfe şehrinde kaldı. Tekrar yola çıkacağı zaman Behlül yoluna durup yüksek sesle üç defa:

“Ey Hârun” diye seslendi. Halife, hayret ederek:

“Beni böyle çağıran kimdir?” diye sordu. “Behlül” dediler. Halife durdu. İnsanlarla perdenin arkasından konuştuğu halde bu defa perdenin kaldırılmasını emretti ve:

“Beni tanıdın mı?” diye sordu.

“Evet tanıdım. Sen batıda iken bir kişi doğuda zulme uğrasa kıyamet günü bundan dolayı Allâhü Teâlâ’nın hesaba çekeceği kişisin.” deyince halife ağladı.

“Benim halimi nasıl görüyorsun?” dedi.

“Bunu öğrenmek için Allâhü Teâlâ’nın kitabında, “Muhakkak hayır sahibi olanlar, iyiler elbette bol nimetler içindedirler. Fâcirler, Rabbine karşı isyan edenler de şiddetli bir azab içindedirler.” (İnfitâr sûresi, âyet 13-14) mealindeki âyetine bak, dedi. Halife:

“İşlemiş olduğum salih amellerim ne olacak?” deyince

“Allah ancak takva sahiplerinin amellerini kabul eder.” (Mâide sûresinin 27.) âyetini okudu.

“Peki, Resûlüllâh (s.a.v.) ile olan akrabalığımız nerede?” dedi.

“Sûra üfürüldüğü zaman artık o gün aralarında ne soy bağı vardır ne de birbirlerinin hallerini sorarlar.” (Müminûn sûresinin 101.) âyetini okudu.

“Peki, Resûlüllâh’ın bize şefaati?” dedi.

“O gün şefaat fayda vermez, ancak Rahmân’ın izin verdiği ve sözüne razı olduğu kimse müstesna” (Tâhâ sûresinin 109.) âyetini okudu. (Ruhu’l-Beyân Tefsiri)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sultan İkinci Mahmûd Han'ın Haremeyn'e Bazı Hizmetleri
« Yanıtla #2060 : 28 Temmuz 2016, 10:52:14 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: وَإِنَّ الرَّجُلَ لَيُحْرَمُ الرِّزْقَ بِخَطِيئَةٍ يَعْمَلُهَا
(هـ)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Muhakkak ki kul, işlediği günahtan dolayı (bol) rızıktan mahrum bırakılır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



28
Temmuz Perşembe 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 15 Temmuz 1432 Hicrî: 24 Şevval 1437

Ankara Savaşı (1402) • Sultan İkinci Mahmud Han'ın Tahta Cülûsu (1808) • Birinci Cihan Harbi'nin Başlaması (1914)


Sultan İkinci Mahmûd Han'ın Haremeyn'e Bazı Hizmetleri

Osmanlı pâdişâhlarından Sultan İkinci Mahmud Han, Medîne’de yıkılan ve harâb edilen bütün İslâmî eserleri yeniden inşâ ve ihyâ eyledi.

Peygamberimiz’in (s.a.v.), (622’de) Mekke’den Medîne’ye hicret ederken üç gün kaldıkları Kubâ köyünde yaptırdıkları Kubâ Mescidi 1828’te Sultan İkinci Mahmud Han tarafından yeniden yaptırılmıştır. Mihrab, kubbe ve kuyu üzerindeki kitâbeler de o zaman yazdırılmıştır. Ebûbekr-i Sıddîk mescidini ve Hazret-i Ömer mescidini yeniletmiştir.

Sultan Mahmud Han Ravza-i Mutahhara’nın kubbe-i şerîfesini yeniledi ve yeşile boyattı (1813). Böylece de “Yeşil Kubbe” diye meşhur oldu. 

Hücre-i Saâdet’e hediye ettiği şamdanla birlikte gönderdiği aşağıdaki şiiri kendisinin ve bütün Osmanlı Sultanlarının Resûlullâh’a olan hürmet ve sevgisinin bir vesîkasıdır:

Şem’dân eyledim ihdâya cür’et yâ ResûlAllah!

Murâdım dergeh-i ulyâya hizmet, yâ ResûlAllah!

Değildir ravzaya şâyeste, dest-âvîz-i nâçîzim,

Kabûlünde kıl ihsân ü inâyet, yâ ResûlAllah!

Kimim var hazretinden gayri, hâlim eyleyem i‘lâm,

Cenâbındandır ihsân ü mürüvvet, yâ ResûlAllah!

Dahilek el-emân, sad el-emân, dergâhına düştüm,

Terahhum kıl, bana eyle şefâat, yâ ResûlAllah!

Dü-âlemde kıl istishâb Hân Mahmûd-ı Adlî’yi,

Senindir evvel ü âhirde devlet, yâ ResûlAllah!


(Bu yüce dergâha hizmet niyetiyle bir şamdan hediye etmeye cüret eyledim yâ ResûlAllah.
Bu naciz avize senin Ravza’na lâyık değildir, ihsan ve inayetle kabul buyur yâ ResûlAllah.
Hazretinden başka hâlimi arzedecek kimsem yok, ihsan ve inayet ancak cenabınızdandır yâ ResûlAllah.
Binlerce eman, dergâhına düştüm, merhamet buyur, şefâat eyle yâ ResûlAllah.
İki âlemde Mahmud Han’a sahib ol ki, evvel ve âhir devlet ancak senindir yâ ResûlAllah.)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Fıkıh..............: ÖŞÜR
« Yanıtla #2061 : 29 Temmuz 2016, 10:43:41 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: دُعَاءُ الْمُحْسَنِ إِلَيْهِ لِلْمُحْسِنِ لَا يُرَدُّ
(كنز)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“İyilik yapılan kimsenin, iyilik yapana duâsı reddolunmaz.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)



29
Temmuz Cuma 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 16 Temmuz 1432 Hicrî: 25 Şevval 1437

Fıkıh..............: ÖŞÜR

Öşür arâzisinden çıkan mahsûlün zekâtına, -onda bir (1/10) demek olan- öşür denilmiştir. Öşür; âyet, hadîs ve icmâ ile sâbit bir farzdır. Âyet-i kerîmede (meâlen): “Ey îmân edenler! Kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkardıklarımızın temiz (helâl)lerinden infâk edin (zekât ve öşür verin). Gözünüzü yummadan (sıkılmadan) alıcısı olmadığınız şeylerin yaramazını vermeye yeltenmeyin. Ve bilin ki Allah Ganî’dir (sadakalarınız sizin menfaatiniz içindir) ve Hamîd’dir (herkes Allâh’a hamd ve şükür borçludur).” (Bakara Sûresi, âyet 267) buyurulmuştur.

Bir arazî, yağmur, çay veya ırmak sularıyla sulanırsa mahsulatı onda bir nisbetinde; dalyanlar, dolablar, hayvanlar veya satın alınacak sular ile bütün sene veya senenin yarısından fazla sulanırsa yirmide bir nisbetinde öşür verilir. Tohumlar veya amele ücretleri vesair masraflar bundan düşülmez.

Öşürde, arâzî sâhibinin akıllı, bâliğ (ergen), zengin olması şart değildir. Öşürde itibâr, arâzî sâhibine değil, arâziyedir.

Yânî, mal sâhibi; çocuk, deli veya fakir de olsa öşür ile mükelleftir.

Altın, gümüş, para ve ticâret mallarından yılda bir defa zekât vermek lâzımdır. Arâzide ise yılda kaç mahsûl elde edilirse, hepsinden ayrı ayrı öşür vermek lâzımdır. Diğer malların zekâtında, malın-paranın üzerinden bir yıl geçmesi şart olduğu hâlde, mahsûllerde bir yıl geçmesi îcâb etmez.

Bal, ceviz, susam, fındık, fıstık, çam fıstığı, payam (badem), zeytin, pamuk, palamut, pelit, keten tohumu, şeker kamışı, şeker pancarı, çay yaprağı, çayır otu, dut yaprağı, fesleğen yaprağı, buğday, mısır, pirinç, nohut, mercimek, bakla, fasulye, soğan, sarımsak, kavun, karpuz, salatalık, üzüm, incir, elma, armut, şeftali, erik gibi her türlü mahsülden ve yulaf, fiğ, burçak gibi her türlü hayvan gıdasından öşür verilir.

Öşrü verilen üzüm bağının içinde meyve ağaçları olsa veya bağ arasında soğan, sarımsak ekilse, o ağaçların meyvelerinden ve ekilenlerden de öşür vermek lâzımdır. Öşür arâzisi içinde, ekilmediği hâlde kendiliğinden çıkan mahsûlden de öşür verilir.

Hülâsâ, İmâm-ı A’zam Hz.leri: “Yerden, arâzîden elde edilen mahsûlün azında da çoğunda da öşür farzdır.” buyurdular.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Şeytân Mü’mine Vesvese Verir
« Yanıtla #2062 : 31 Temmuz 2016, 15:24:29 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ الشَّيْطَانَ يَجْرِي مِنِ ابْنِ آدَمَ مَجْرَى الدَّمِ
(ق)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Muhakkak şeytan kanın (bedende) dolaştığı gibi insanın damarlarında dolaşır.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)



30
Temmuz Cumartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 17 Temmuz 1432 Hicrî: 26 Şevval 1437

Lehistan (Polonya)'ın Osmanlı Himayesini Kabulü (1557)


Şeytân Mü’mine Vesvese Verir

Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) şeytanın vesvesesini sordular: “Hırsız içinde hiçbir şey bulunmayan eve girmez. O sırf iman bulunduğundan dolayıdır” buyurdular.

Ali bin Ebî Tâlib kerremallâhü vecheh buyurdu ki:

Bizimle ehl-i kitabın namazı arasındaki fark şeytanın vesvesesidir. İblis’e itaat ettikleri için ehl-i kitapla uğraşmayı bırakmıştır. Mü’minler ise hep ona muhâlefet edip onunla harb ederler. Mücâdele ise ancak muhâlefet edenle olur.

Allâh’ın düşmanı İblis aleyhilla‘ne dedi ki:
“Yâ Rabbi, ümmet-i Muhammed: ‘Biz Allâh’ı seviyoruz ve Şeytan’ı sevmiyoruz,’ derler. Sonra da senin onlara emrettiklerine asi olur, benim emrettiklerimi yaparlar.”

Hak Teâlâ buyurdu ki: “Bu düşman gazabımın kullarıma şiddetli olmasını istiyor. İzzetim ve celâlim hakkı için sırf onların bana muhabbet iddiaları sebebiyle benim hakkımdan yaptıkları noksanları bağışlarım. Sana düşmanlık ve sevmedikleri iddiâları sebebiyle de senin vesvesenle işledikleri suçları mağfiret ederim.”

Horasanlı bir zât, Irak tarafına ilim tahsîli için gider. Orada bir âlimin derslerine devâm edip ondan dört bin hikmetli söz öğrenir. Vatanına dönmek isteyince hocasından izin istemek üzere huzuruna varır. Üstazı: “Sana bir kelime öğreteyim, öğrendiğin bütün her şeyden hayırlıdır.” der ve “İblis sana vesvese verir mi?” diye sorar. Talebesi:

“Evet” der.

“Sana vesvese verince ne yapıyorsun?”

“Onu defediyorum”

“İkinci defa vesvese verirse?”

“Onu da defetmekle uğraşırım” der. Hocası der ki:

“Allâh düşmanı şeytan, sana eziyet verip seni ibadetten meşgûl ederse onun vesvesesini defetmekle uğraşma. Çoban köpeği yanından geçen yolcu, köpeğin saldırmasından sâhibine sığındığı gibi sen de Allâh’a sığın. Muhakkak o bir köpektir. Allâh onun hilesinden ve şerrinden cümlemizi muhâfaza buyursun.”


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İmâm Ahmed Bin Hanbel Rahmetullâhi aleyh
« Yanıtla #2063 : 31 Temmuz 2016, 15:30:08 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أُوصِيكَ أَنْ تَسْتَحْيِيَ مِنَ اللهِ عَزَّ وَجَلَّ كَمَا تَسْتَحْيِى مِنَ الرَّجُلِ الصَّالِحِ مِنْ قَوْمِكَ
(مجمع)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Sana insanlar arasındaki sâlih bir kimseden hayâ ettiğin gibi Allâhü Teâlâ’dan hayâ etmeni vasiyet ediyorum.”
(Hadîs-i Şerîf, Mecmaü’z-Zevâid)



31
Temmuz Pazar 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 18 Temmuz 1432 Hicrî: 27 Şevval 1437

İmam Ahmed bin Hanbel (r.a.)'in Vefatı (855) • Cerbe Kalesi'nin Fethi (1560)


İmâm Ahmed Bin Hanbel Rahmetullâhi aleyh

Ameldeki dört hak mezhebden Hanbelî mezhebinin imâmıdır. H. 164 (M. 780) tarihinde Bağdad’da doğmuştur. Mekke, Medîne, Şam, Yemen, Basra, Kûfe, Cezîre vesâir beldelere seyâhat edip zamanının meşhûr muhaddislerinden hadîs aldı ve kendisinden Müslim, Buhârî, Beğavî, İbn-i Ebiddünyâ gibi meşhur âlimler hadîs rivâyet etmişlerdir. Fazîletlerine ve menkıbelerine dair pek çok kitaplar yazılmıştır.

İmâm Ahmed (rah.), İmâm Şâfiî’nin (rah.) talebelerinden olup hadîs ve fıkıhda zamanında eşsizdi. İmâm Ebû Yûsuf’un (rah.) vefatından ve İmâm Şâfiî’nin (rah.) Mısır’a gitmesinden sonra Bağdad’da kendisinden büyük fakîh ve muhaddis kalmamıştı.

Hadîs ilmine dair “el-Müsned” ismiyle bir kitap yazmıştır ki o vakte kadar yazılan hadîs kitaplarının en büyüğü ve mükemmelidir.

Kur’ân-ı Kerîm’in mahlûk olduğunu söylemediğinden H. 220 tarihinde hapsolundu ve dövüldü.

H. 240 (M. 855) tarihinde Bağdad’da vefât etmiş, cenâzesinde yüz kırk bin Müslüman bulunmuştu. Vera‘ ve takvâ sahibi idi.

İmâm Ahmed bin Hanbel (rah.), Evliyâdan Bişr-i Hâfî’nin (rah.) meclisine çok giderdi.

Bişr-i Hâfî (rah.) hastalanmıştı, evliyâdan âbide ve zâhide Âmine Remliye ziyâretine gelmişti. O sırada Ahmed bin Hanbel de Bişr-i Hâfî’yi (rah.) ziyârete geldi. İmâm Ahmed (rah.), ziyâretçi hanımı görünce “Bu kimdir?” diye sordu. “Âmine-i Remliye’dir, hastalığımı işitip ziyarete gelmiş” dedi. İmâm Ahmed (rah.), “Ona söyleyin de bize dua etsin” dedi. Âmine (rah.): “Allâhım, Bişr bin Hâris ve Ahmed bin Hanbel, cehennemden kurtulmak istiyorlar. Sen onları azâbından kurtar” diye dua etti. Ahmed bin Hanbel (rah.) dedi ki: “Oradan döndüm. Gece olunca üzerinde nurdan Besmele ile “Duanızı kabul ettik, katımızda sizin için fazlası da vardır” yazılı bir kağıt üzerime atıldı. (Beyhakî, Menâkıb-ı İmâm Ahmed)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Geçmiş Devletlerin Zübdesi: OSMANLILAR
« Yanıtla #2064 : 01 Ağustos 2016, 11:02:46 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ اللهَ يَرْفَعُ بِهَذَا الْكِتَابِ أَقْوَامًا وَيَضَعُ بِهِ آخَرِينَ
(م)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Allâhü Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’(i okuyup onunla amel etmeleri) sebebiyle bazı kavimleri yükseltir, bazılarını da (Kur’ân’la amel etmediklerinden) alçaltır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



01
Ağustos Pazartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 19 Temmuz 1432 Hicrî: 28 Şevval 1437

Osman Bey'in Vefatı, Orhan Bey'in Tahta Çıkışı (1326) • Kıbrıs'ın Fethi (1571)


Geçmiş Devletlerin Zübdesi: OSMANLILAR

Allâhü Teâlâ bütün peygamberleri, Peygamberimiz Muhammed Mustafa aleyhisselâmın mukaddimesi (ve habercisi) olarak göndermiştir. O hulâsa, netice ve zübdedir ve peygamberlerin en şereflisidir. Nitekim bir hadîs-i şerîflerinde: “Bütün peygamberler üzerine altı şeyle üstün kılındım…” buyurdular.

Önceki ilâhî kitapların indirilmesinden maksad Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) indirilen Kur’ân-ı Kerîm’dir. Kur’ân-ı Kerîm, ilâhî kitapların (Tevrât, İncîl ve Zebûr’un) hulâsasıdır. O kitaplarda olan herşey Kur’ân-ı Kerîm’de var. Amma o kitaplarda olmayan hükümler, âdab ve fazîletler de var.

Geçmiş ümmetlerin gelmesinden maksad ve gâye de Ümmet-i Muhammed’in gelmesidir. O, önceki ümmetlerin neticesi gibidir.

Geçmiş hükümdarların gelmesinden maksad ve gâye de Osmanlı sultanlarıdır. Onlar geçmiş padişahların hulâsası, devletleri de devletlerin hulasasıdır. Devletleri Mehdî ve Îsâ aleyhimesselâmın zuhûruna kadar devam eder. Doğudan batıya yedi iklimde kudret sâhibi olurlar. Bu devlet onlardan önce kimseye verilmemiştir. Büyük dedelerinin isminin Osman olması da buna delalet eder. Zîrâ Hazret-i Osman (r.a.) Câmiu’l-Kur’ân (Kur’ân-ı Kerîm’i cem eden)dir. Onlar Hazret-i Ömer (r.a.) gibi Hak ismini açığa çıkardılar.

Hazret-i Ömer (r.a.) Müslüman olduğunda dedi ki:
“Yâ Resûlallâh, bizler hak üzere değil miyiz?”

Peygamberimiz (s.a.v.):
“Beni hak ile peygamber gönderen Allâh’a yemin ederim ki hepimiz hak üzereyiz” buyurdular.

Hazret-i Ömer (r.a.):
“Seni hak ile peygamber olarak gönderen Allâh’a yemin ederim ki bu günden sonra Allâh’a gizli ibâdet etmem” dedi. Allâhü Teâlâ onun îmânıyla bu dini yaydı. Dînin zuhûru onun îmânına bağlı oldu. Bu ilk zuhurdur.

Osmanlı padişahlarının atası Osman Gazi’ye ve evlâdına bu büyük devlet, Kurân-ı Kerîm’e hürmet etmeleri sebebiyle verilmiştir. (Tefsîr-i Ruhu’l-beyân)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Dünya’da Allah’tan Korkan Âhirette Emindir
« Yanıtla #2065 : 02 Ağustos 2016, 12:15:29 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا جَاءَ الْمَوْتُ لِطَالِبِ الْعِلْمِ وَهُوَ عَلَى هَذِهِ الْحَالَةِ مَاتَ وَهُوَ شَهِيدٌ
(كنز)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“İlim talebesi, ilim öğrenirken ölürse şehit olarak ölür.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)



02
Ağustos Salı 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 20 Temmuz 1432 Hicrî: 29 Şevval 1437

Birinci Cihan Harbi'nde Seferberlik İlanı (1914) • Irak'ın Kuveyt'i İşgali (1990)


Dünya’da Allah’tan Korkan Âhirette Emindir

Âmiroğullarının reisi olan zât, Resûlullâh Efendimiz’e (s.a.v.) geldi ve bazı sualler sordu: “Kötülüklerle beraber yapılan iyiliğin faydası olur mu?” dedi.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.):

“Evet, olur. Tevbe günahları temizler, iyilikler de kötülükleri giderir. Kul rahat zamanında Allah’ı zikrederse, sıkıntılı zamanlarında Allah da ona yardım eder.” buyurdular.

“Bu nasıl olur?” dedi. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.):

“Allah azze ve celle şöyle buyurdu: İzzet ve Celâlim’e andolsun ki ben kulumda iki emniyeti ve iki korkuyu bir arada bulundurmam. Eğer kulum dünyada iken benden korkarsa, kullarımı cennette topladığım gün onu emniyet içerisinde bulundururum ve onun emniyeti devam eder. Ayrıca onu mahvedileceklerle birlikte mahvetmem. Şayet dünyada benden korkmaz ve emniyet içerisinde bulunursa, kıyâmet günü kullarımı hesap için topladığım zaman benden korkar ve korkusu devam eder.” buyurdular.

“Ya Muhammed! İnsanları neye davet ediyorsun?” dedi.

“Bir olan ve ortağı olmayan Allah’a ibâdet etmeye, putları inkâr edip Allahü Teâlâ’nın peygamberlerine ve kitaplarına inanmaya, şartlarını yerine getirerek beş vakit namazı kılmaya, senede bir ay oruç tutmaya. Allah’ın seni temizlemesi ve malının temiz ve helâl olması için zekâtını vermeye, imkân bulursan hacca gitmeye, cünüplükten yıkanmaya, öldükten sonra dirilmeye, cennet ve cehenneme inanmaya davet ediyorum.” buyurdular.

“Ya Muhammed! Bunların karşılığında bana ne var?” diye sordu.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) Tâhâ sûresinin: “Adin cennetleri, altından nehirler akar. Onlarda ebedî olarak kalacaklar ve işte o temizlenenlerin mükâfâtı orada emniyet içinde oturmaktır” meâlindeki 76. âyet-i kerîmesini okudular.

“Ben hayatı seven bir adamım. Acabâ, âhiretteki bu mükâfatın yanında dünyada da bir faydası var mı?”

“Evet, Allah’ın yardımı ve emniyet içinde memleketinde yaşamak vardır” buyurdular.

Âmiroğullarının reisi olan bu zat, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) davetini kabul etti ve Müslüman oldu. (El-Kâmil fi’t-tarih)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: سَيَأْتِي عَلَى النَّاسِ زَمَانٌ يُصَلِّي فِي الْمَسْجِدِ مِنْهُمْ أَلْفَ رَجُلٍ وَزِيَادَةٌ لَا يَكُونُ فِيهِمْ مُؤْمِنٌ
(كنز)


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Öyle bir zaman gelecek ki, o günde (cami ve) mescitte bin, hatta daha fazla kişi namaz kılacak, içlerinde (kâmil) bir mümin olmayacak.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl



03
Ağustos Çarşamba 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 21 Temmuz 1432 Hicrî: 30 Şevval 1437

Estergon Kalesi'nin Fethi (1545)


Nurları, Güneş Gibi Olanlar

Abdullah ibn-i Ömer (r.anhümâ) anlatıyor:

Resûlullâh’ın (s.a.v.) huzûrunda iken, güneş doğdu.

Resûlullâh (s.a.v.):
“Kıyâmet gününde Allah’ın huzûruna bir topluluk gelecek ki, onların nûru güneşin nûru gibidir.” buyurdu.

Hazret-i Ebubekir (r.a.):
“Onlar biz miyiz, yâ Resûlallâh?” diye sordu.

“Hayır, siz değilsiniz. Sizin birçok kazancınız var. Fakat onlar fakirdirler. Yeryüzünün bütün kıtalarından hicret edip bir araya gelenlerdir. Gariplere müjdeler olsun, gariplere müjdeler olsun, gariplere müjdeler olsun.” buyurdular.

“Garipler kimlerdir, yâ Resûlallâh?” denilince:
“Allah’a isyan edenlerin, itâat edenlerden daha çok olduğu, kötü insanlar arasında bulunan sâlih insanlardır.” buyurdular. (Müsned-i Ahmed)


ZİLKÂDE AYI

Zilkâde ayı, kamerî ayların on birincisidir. Hac aylarından olduğu için, geceleri zaman zaman teheccüd namazına kalkılır. Bilhassa cuma geceleri tesbih namazı kılınır. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)


ZİLKADE AYI İCTİM‘I, RU’YET VE BAŞLANGICI

Hicrî Kamerî 1437 yılı Zilkâde ayı ictimâ‘ı 02 Ağustos Salı günü Türkiye yaz saati ile 23:44’tür.

Ru’yet, ise 03 Ağustos Çarşamba Türkiye yaz saati ile 14:49’dur.

Hilâl’in görüleceği yerler: Hint Okyanusu’nun orta kısımları, Afrika kıtasının ortası ve güneyi, Madagaskar, Mozambik, Güney Afrika Cumhuriyeti, Zambiya, Tanzanya, Kenya ve Uganda.

Hilâl; Türkiye, Almanya, Avusturya, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarım adasından görülemeyecektir.

Hilâl’in görüldüğü günü takip eden 04 Ağustos Perşembe günü de Zilkâde ayının 1. günüdür.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Hayrı Söyle, Yoksa Sus"
« Yanıtla #2067 : 05 Ağustos 2016, 11:32:10 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ دَفَعَ غَضَبَهُ دَفَعَ اللهُ عَنْهُ عَذَابَهُ وَمَنْ حَفِظَ لِسَانَهُ سَتَرَ اللهُ عَوْرَتَهُ
(طس)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Kim öfkesini yenerse Allâhü Teâlâ azâbını ondan kaldırır. Kim de dilini çirkin sözlerden) muhâfaza ederse Allâhü Teâlâ onun ayıbını örter.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat)



04
Ağustos Perşembe 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 22 Temmuz 1432 Hicrî: 01 Zilkâde 1437

Beylerbeyi Ramazan Paşa'nın Portekizlere Karşı Vâdi's-Seyl (Fas) Zaferi (1578) • İngiltere'nin Almanya'ya Harp İlanı (1914)


"Hayrı Söyle, Yoksa Sus"

Allâhü Teâlâ kulunda birçok âzâlar yaratmış, her birine de bir hizmet vermiştir. Dilin hizmeti konuşmaktır, amma her şeyi değil.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:

“Ya hayrı söyle, yoksa sus.”

“Kim Allâh’a ve âhiret gününe îmân ediyorsa sadece hayrı söylesin yahut sussun.”

Allâhü Teâlâ kuluna iki kulak ve bir dil vermiştir ki söylediği sözdeki hatalarını işitebilsin. Çok konuşanın hüznü ve hatası da çok olur. İnsanın selâmeti, diline sahip olmasındadır.

Dilin gıybet, nemîme, iftirâ, yalan gibi pek çok âfeti vardır ki bunlardan sakınmak lazımdır.

Îsâ Aleyhisselam buyurdu ki:

“Allâh’ı zikirden başka her söz boş ve faydasızdır. Allâhü Teâlâ’nın yarattıkları hakkında tefekkür etmeksizin sükût etmek de hatâdır. İbretsiz her bakış da boştur, faydasızdır. Sözü Allâh’ı zikir, sükûtu Allâh’ın azamet ve kudretinin eserlerinde tefekkür, bakışı da ibret olana müjdeler olsun.”

Lokman Hakîm (a.s.):

“Ey oğul, insanlar güzel sözleriyle öğündüklerinde sen de güzel sükûtunla övün.” demiştir.

Kus bin Sâide ve Eksem bin Sayfi bir araya geldiler. Biri diğerine:

“İnsanoğlunda ne kadar kusur bulursun?” diye sordu. Diğeri:

“Sayılmayacak kadar çok. Lâkin bir huy var ki, insan onunla bütün bu ayıplarını örterdi” dedi.

“O nedir?” diye sorunca:

“Diline sahip olmaktır” dedi.

Sükûta devam et, zîrâ onda selâmet var.

Boş konuşmayı bırak, zîrâ sonunda pişmanlık var.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Niyetin Ehemmiyeti | Ashâb-ı Bedir………BAHHÂS BİN SA‘LEBE (R.A.)
« Yanıtla #2068 : 05 Ağustos 2016, 11:51:44 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَفْضَلُ الْعَمَلِ اَلنِّيَّةُ الصَّادِقَةُ
(كنز)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Amellerin en faziletlisi, sâdık niyettir.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)



05
Ağustos Cuma 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 23 Temmuz 1432 Hicrî: 02 Zilkâde 1437

Turgut Reis'in Ponza Zaferi (1552) • Fransızların Cezayir'de Katliamı (45 bin insan katledildi) (1945)


Niyetin Ehemmiyeti

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri buyurdular:

Yemek yemekten maksat, nefsi nasiblendirmek olmamalıdır. Aksine, ibâdet yapmaya güç ve kuvvet kazanmak olmalıdır.

Başlangıçta bu niyyete muvaffak olmak kolay olmasa bile, kendini buna zorlamak, bu niyeti elde etmek için Allâhü Teâlâ’ya yalvarmak lazımdır.

Elbise giymekte niyet, ibâdet ve namazı kılmak için zînetlenmek olmalıdır. Zîrâ Kur’ân-ı Kerîm’de;
“Ey âdemoğlu! Her mescit yanında ziynetinizi tutunuz (yani gerek tavaf ve gerek namazda elbisenizi üzerinize alınız, en güzel hal ve kıyafette bulununuz)...” (A’raf sûresi, âyet 31) buyrulmuştur. Güzel elbiseler giymekten maksat, insanlara gösteriş olmamalıdır. Zîrâ bu (gösteriş için giyinmek) menolunmuştur; yasaklanmıştır.

Bütün hal ve hareketlerde, Allâhü Teâlâ’nın rızâsını gözetmeye ve İslam dininin icablarıyla bedeni ve kalbi ile amel etmeye gayret etmek lazımdır. İşte böyle yapıldığı takdirde insan zâhiriyle (bedeniyle) ve bâtını ile (kalbiyle), Allâhü Teâlâ’ya yönelmiş, Allâhü Teâlâ’yı zikretmiş olur.

Mesela bir kul, başından sonuna kadar tamamen gaflet olan uykuyu, ibâdetlerinde tembellikten kurtulmak ve ibâdetlerini daha uyanık olarak eda etmek niyetiyle uyursa, bu uyku aynen bir ibâdettir. Bu niyetle uyumaya devam ettiği müddetçe de o kimse sanki ibadette gibidir. Çünkü o kimsenin niyeti, ibadetleri daha iyi edâ etmektir.

Hadîs-i şerîfte;
“Âlimlerin uykusu, ibadettir.” buyrulmuştur…”
(Mektubât-ı İmâm-ı Rabbânî, 3/ m. 17)


Ashâb-ı Bedir………BAHHÂS BİN SA‘LEBE (R.A.)

Bahhâs bin Sa‘lebe radıyallâhü anh hazretleri Ensâr’dan ve Hazrec kabilesinin Avf oğullarındandır.

Kardeşi Abdullah bin Sa‘lebe hazretleriyle birlikte Bedir ve Uhud gazâsında hazır bulunmuşlardır. Radıyallâhü Anhümâ.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Namazları Vaktinde Kılmak
« Yanıtla #2069 : 09 Ağustos 2016, 11:33:49 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَوَّلُ الْوَقْتِ رِضْوَانُ اللهِ وَوَسَطُ الْوَقْتِ رَحْمَةُ اللهِ وَآخِرُ الْوَقْتِ عَفْوُ اللهِ
(قط)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Namazı ilk vaktinde kılmakta Allâh’ın rızâsı, orta vaktinde Allâh’ın rahmeti, son vaktinde ise Allâh’ın affı vardır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Dârekutnî)



06
Ağustos Cumartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 24 Temmuz 1432 Hicrî: 03 Zilkâde 1437

Magosa'nın Fethi (1571) • İlk Atom Bombasının Hiroşima'ya Atılması (1945)


Namazları Vaktinde Kılmak

Her akıllı, bâliğ (ergen) olan kimsenin Ehl-i sünnet itikâdı üzere îmân olunacak husûsları bilip îmân ettikten sonra beş vakit namazın farzlarını ve vâciblerini bilmesi ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) öğrettiği üzere yerine getirmesi lazımdır.

Uyku ve unutmak gibi bir özürle vaktinde edâ edilmeyip zimmette kalan namaz borcu, tevbe ile ve sâir hasenât (iyilikler) ile sâkıt olmaz. Mutlaka kazâ edilmesi lâzımdır. Ehl-i Sünnet ve Cemâat’ın icmâ’ı budur. Tevbe ile ancak kazâya bırakmanın günahı affolunur.

Namazın vaktini özürsüz olarak geçirmemeli ve özür ile geçirildi ise kazâsını asla ihmal etmemelidir.

Namazını zayi edenlere âhirette büyük azâb olunacağı Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmiştir. Nitekim Mâûn (Eraeytellezi) sûre-i celîlesi namazı terkedenleri şiddetle zemmetmekte ve onlara azâb olunacağını bildirmektedir.

Namaz ile mükellef kimselerin namazı hafife alarak gaflet etmesi ve kendini namaz kılıyormuş gibi riyâ ile halka göstermesi, dîni inkâr alâmeti olarak gösterilmiş ve böyle kimselerin cehennemin ‘Veyl’ denilen kan ve irin akan deresinde azap olunacağı beyan buyrulmuştur.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.):

“Kim namazı terkederse kıyâmet gününde Allâhü Teâlâ’nın gazabına uğrar ve rahmetinden mahrûm olur” buyurmuşlardır.

Her Müslüman emri altındakilere; âilesine ve evlâdına yedi yaşına gelince abdest, gusül ve namazı öğretmelidir. Namazı alışkanlık hâline getirmeleri için güzellikle ve tâkatlerine göre emretmeli ve namazı yanında kıldırmalıdır. (Şerh-i Dürri Yektâ)