Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1063710 defa)

0 Üye ve 200 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İnsanların En Şerlisi Kötü Âlimler
« Yanıtla #2040 : 03 Temmuz 2016, 15:28:02 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَلَا إِنَّ شَرَّ الشَّرِّ شِرَارُ الْعُلَمَاءِ وَإِنَّ خَيْرَ الْخَيْرِ خِيَارُ الْعُلَمَاءِ
(مي)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Şerlilerin en şerlisi, şerli âlimlerdir, hayırlıların en hayırlısı, hayırlı âlimlerdir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Dârimî)



08
Temmuz Cuma 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 25 Haziran 1432 Hicrî: 04 Şevval 1437

Kırklareli'nin Bulgar İşgalinden Kurtuluşu (1913)


İnsanların En Şerlisi Kötü Âlimler

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri buyurdular:

Âlimlerin dünyaya sevgi ve rağbetleri, onların güzel yüzleri üzerine bir lekedir. Her ne kadar onlardan insanlar için faydalar hâsıl olsa da ilimleri kendi haklarında faydalı olmaz. Onlar vasıtasıyla din yayılsa ve takviye olsa da buna itibar yoktur. Çünkü dini kuvvetlendirme gayreti zaman zaman bazı fâcirlerde ve dîni inançları zayıf, gevşek kimselerde de görülür. Nitekim Peygamberlerin Efendisi (s.a.v.) fâcirin dini teyidi hususunda “Muhakkak Allâhü Teâlâ bu dîni fâcir bir kişi ile de takviye eder (kuvvetlendirir).” buyurmuştur.

…Bilakis bu ilmin, onlar hakkında zararlı olduğunu söylerim. Çünkü bu ilimle onların aleyhine huccet tamam olmuştur. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Kıyâmet günü insanların azabı en şiddetli olanı Allâhü Teâlâ’nın, ilmiyle kendisini menfaatlendirmediği âlimdir.” buyurmuşlardır.

Nasıl zararlı olmaz? Onlar Allah katında eşyanın en azîzi ve varlıkların en şereflisi olan ilmi, alçak dünya malı, makamı ve dostları için vesile yaptılar. Hâlbuki Allah katında dünya alçak, hakir ve yaratılmışların en sevilmeyenidir. Allâhü Teâlâ katında aziz olanı alçaltıp, hakir olanı da yüceltmek gayet çirkin bir kabahattir. Hatta Hak Sübhânehû ile muâraza etmek yani Allâhü Teâlâ’ya karşı gelmektir.

Ders okutmak ve fetva vermek, ancak Allâhü Teâlâ’nın rızası için olursa ve makam ve mevki sevgisinden, mal ve mertebe elde etme hırsından uzak olursa fayda verir. Bunlardan uzak olmanın alameti ise dünyadan yüz çevirmek ve ona rağbet etmemektir.

Bu belaya uğrayan ve dünya sevgisinin esiri olan âlimler dünya âlimleridir, kötü âlimlerdir, insanların en şerlileridir ve din hırsızlarıdır. Hâlbuki onlar dini hususlarda kendilerine uyulduğunu ve bütün mahlûkatın en faziletlisi olduklarını zannederler. (Nitekim Allâhü Teâlâ şöyle buyurmaktadır:) “Onlar (faydalı) bir şey üzerinde olduklarını zannederler. Dikkat edin, onlar yalancıların ta kendileridir. Şeytan onlara galebe edip Allah’ı zikretmeyi unutturdu. Onlar şeytanın taraftarıdır. Uyanık olun ki şeytanın taraftarları hep hüsrana düşenlerdir.”
(Mücadele Sûresi, âyet 18-19) (Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî, 1/ m. 33)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hakiki Âlimler Âhireti Güzel Görenlerdir
« Yanıtla #2041 : 03 Temmuz 2016, 15:38:27 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَيْلَةَ أُسْرِيَ بِي مَرَرْتُ بِنَاسٍ تُقْرَضُ شِفَاهُهُمْ بِمَقَارِيضَ مِنْ نَارٍ كُلَّمَا قُرِضَتْ عَادَتْ كَمَا كَانَتْ فَقُلْتُ مَنْ هَؤُلَاءِ يَا جِبْرِيلُ؟ قَالَ: هَؤُلَاءِ خُطَبَاءُ أُمَّتِكَ الَّذِينَ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ
(الدر المنثور)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Miraç gecesinde bazı insanlarla karşılaştım. Ateşten makaslarla dudakları kesiliyor, her kesildiğinde tekrar önceki haline geliyordu. ‘Ey Cebrâîl, bunlar kimlerdir?’ diye sordum. ‘Onlar ümmetinin, yapmadıklarını söyleyen hatipleri âlimleri)dir.’ dedi.”
(Hadîs-i Şerîf, Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr)



09
Temmuz Cumartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 26 Haziran 1432 Hicrî: 05 Şevval 1437

Emir Timur'un Bağdat'a Girişi (1401) • Rumeli Hisarı'nın İnşa Edilmesi (1452)


Hakiki Âlimler Âhireti Güzel Görenlerdir

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri şöyle buyuruyorlar:

Büyüklerden biri şeytanı, insanlara vesvese vermeyi ve onları saptırmayı bırakmış, boş otururken gördü. Ona, böyle rahat oturmasının sebebini sordu. Mel’ûn: “Bu zamandaki kötü âlimler bana işimde çok büyük yardım ediyorlar ve benim adıma (insanları) saptırarak beni rahatlatıyorlar.” dedi

Hakikat, şu zamanda dinde ve dinin yayılmasında ve takviyesinde zuhur eden her zafiyet ve gevşeklik ancak kötü âlimlerin uğursuzluğundan ve niyetlerinin bozuk olmasındandır. Evet, eğer âlimler dünyadan yüz çevirselerdi, makam ve mevki sevgisinden, mal ve mertebe hırsından kendilerini kurtarmış olsalardı, onlar âhiret âlimlerinden ve peygamberlerin -aleyhimü’s-salevâtü ve’t-teslîmât- vârislerinden olurlardı. Çünkü o âlimler mahlûkatın en faziletlisidir. Kıyamet gününde âlimlerin mürekkebi ile Allah yolunda şehitlerin kanı tartılır. Âlimler, mürekkebleri şehitlerin kanından ağır gelen kimselerdir. Yine Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) “Âlimin uykusu ibadettir” hadis-i şerifleri onlar hakkında tahakkuk etmiştir.

Âhireti güzel, dünyayı çirkin ve kötü gören onlardır. Böyle olunca âhirete ‘ebedîdir’ nazarı ile baktılar. Dünyanın da geçici ve fânî olduğunu gördüler. Bundan dolayı fâni olan dünyadan kaçıp bâki olan âhirete yöneldiler. Âhiretin azametini müşâhede etmek, Allâhü Teâlâ’nın kudretini müşâhede edip anlamanın bir neticesidir. Dünyayı alçaltıp hakir tutmak, âhiretin azametini müşâhede etmenin icabıdır. Zira dünya ve âhiret iki kuma gibidir. Biri razı olursa diğeri gazaplanır; razı olmaz. Şayet dünya aziz ise âhiret hakir, dünya hakir ise âhiret azizdir. Bu ikisini bir araya getirmek iki zıt şeyi bir araya getirmek gibidir ki bu da mümkün değildir.
(Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî, 1/m. 33)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Halife'nin Hilim ve Sabrı
« Yanıtla #2042 : 03 Temmuz 2016, 15:44:32 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: ثَلَاثُ دَعَوَاتٍ مُسْتَجَابَاتٌ دَعْوَةُ الْمَظْلُومِ وَدَعْوَةُ الْمُسَافِرِ وَدَعْوَةُ الْوَالِدِ عَلَى وَلَدِهِ
(ت)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Üç duâ reddolunmaz (geri çevrilmez): Mazlumun duası, müsafirin duası ve babanın evladına duâsı.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



10
Temmuz Pazar 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 27 Haziran 1432 Hicrî: 06 Şevval 1437

İstanbul Zelzelesi (1894)


Halife'nin Hilim ve Sabrı

Süleyman el-Verrâk anlattı:

Abbâsî Halîfesi Me’mûn’dan daha halîm kimse görmedim. Bir gün yanına girmiştim. Elinde kızıl yakuttan bir taş vardı ki parıltısından gözler kamaşıyor, kâşâneler aydınlanıyordu. Onu elinde çevirip güzelliğine baktı. Sonra sarayın kuyumcusunu çağırdı. Taşı ona verip iyice tarif etti ve “Bundan şu şekil ve sûrette bir yüzük yap” dedi.

Kuyumcu taşı alıp gitti. Üç gün sonra yine Me’mûn’un meclisinde idik. Halîfe kuyumcuyu huzuruna istedi. Adam geldiğinde rengi solmuştu, titriyordu. Halife:

“Taşı ne yaptın” diye sordu. Kuyumcu bir iki kelime kekeleyebildi, ama bir söz söyleyemedi. Me’mûn taşın başına bir iş geldiğini anladı. Hemen yüzünü başka tarafa çevirdi. Öfkesi yatıştıktan sonra ona dönüp tekrar sual etti. Adam:

“Emân, ey mü’minlerin emîri” diye feryâd etti. Halîfe:

“Emân verildi” deyince, adam taşı çıkardı. Taş dört parça olmuştu. Dedi ki:

“Ey mü’minlerin emîri! Taş elimden örs üzerine düşüp bu gördüğünüz hale geldi.” Halîfe:

“Mahzûru yok! Sen de bunlardan dört yüzük yap” dedi. Hatta sözü öyle yumuşak ve tatlı söyledi ki işiten “Halîfe zâten dört yüzük istiyormuş” derdi. Adam huzurdan çıkınca Halîfe bize dönerek:

“Bu taşın kıymetinin ne olduğunu bilir misiniz?” diye sordu.

“Hayır” dedik.

“Pederim Harûn-i Reşîd merhûm, bu taşı tam yüz yirmi bin dinara almıştı” dedi. (Nevâdiru’l-Hulefâ)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İçki ve Kumar Haramdır
« Yanıtla #2043 : 03 Temmuz 2016, 15:50:26 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ شَرِبَ مُسْكِرًا مَا كَانَ لَمْ يَقْبَلِ اللهُ لَهُ صَلَاةً أَرْبَعِينَ يَوْمًا.
(طب)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Allâhü Teâlâ, sarhoş eden herhangi bir şeyi içen kimsenin kırk gün namazını kabul etmez.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr)



11
Temmuz Pazartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 28 Haziran 1432 Hicrî: 07 Şevval 1437

Mısır'ın İngiltere Tarafından İşgali (1882)


İçki ve Kumar Haramdır

İçki ve kumar Kur’ân-ı Kerîm’de Mâide Sûresinin 90 ve 91. âyet-i kerîmeleri ile haramdır, yasaklanmıştır. Meâl-i şerîfi:

“Ey îmân edenler! İçki, kumar, putlar, kısmet çekilen zarlar hep şeytan işi murdar bir şeydir. Onun için siz ondan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. İçki ile kumarda Şeytan sırf aranıza düşmanlık ve kin düşürmeyi ve sizi Allâh’ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymayı ister. Artık vazgeçiyorsunuz değil mi?”

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

• “Şarap (ve içki) bütün kötülüklerin anasıdır. Ve en büyük günâhlardandır.”

• “İçkiden sakınınız. Zira o bütün kötülüklerin anahtarıdır.”


Bitkilerden insanı öldüren veya aklını gideren, vücudu zehirleyen veya herhangi bir suretle sıhhate zarar veren şeyleri yemek de haramdır.

İçkilerden vücuda zararlı olanları, insana sarhoşluk verenleri içmek haramdır. Çünkü sarhoşluk veren bir içkinin azı da çoğu da haramdır, bir damlasını bile içmek icmâ ile haramdır. Nitekim bir hadîs-i şerîfte:

“Çoğu sarhoşluk veren bir şeyin azı da haramdır.” buyurulmuştur. Bu gibi içkilerin içilmesindeki zararlar, herkesçe bilinir. İçkilerin cemiyet bünyesinde açtığı yaralar pek elîmdir. Bunların âhiretteki hesabı ise çok şiddetlidir.

İnsanın hayatı ise pek kıymetlidir, daima faydalı şeylere sarfedilmelidir. Zararlı, faydasız şeylere harcanması doğru olamaz.

Meselâ: Kumar oyunu haramdır. Çünkü bunun zararları herkesçe malûmdur. Kumar ile mesud olmuş kimse gösterilemez, fakat kumar yüzünden mahvolmuş, perişan olmuş, kederler, elemler içinde kalmış binlerce kimseler, âileler gösterilebilir. (Büyük İslam İlmihali)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

كَانَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا أَكَلَ أَوْ شَرِبَ قَالَ اَلْحَمْدُ للهِ الَّذِي أَطْعَمَنَا وَسَقَانَا وَجَعَلَنَا مِنَ الْمُسْلِمِينَ
(كنز)


“Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir şey yediği veya içtiği zaman “Elhamdülillâhillezi et’amenâ ve sekânâ ve cealenâ mine’l-müslimîn” buyururdu.
 (Tercümesi: ‘Bizi yediren, içiren ve Müslümanlardan kılan Allâh’a hamd olsun’).”

(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)



12
Temmuz Salı 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 29 Haziran 1432 Hicrî: 08 Şevval 1437

Eğriboz Adası'nın Fethi (1470) • Varto Zelzelesi (1966)


Ashâb-ı Bedir : ENES BİN MUÂZ (R.A.)

Enes (veya bazılarına göre Üneys) bin Muâz radıyallâhü anh hazretleri Ensâr’dan olup Hazrec kabilesinden ve Hudeyle oğullarındandır.

Kardeşi Übey bin Muâz ile birlikte Bedir ve Uhud gazâsında bulunmuşlar ve Bi’r-i Maûne vak‘asında ikisi birlikte şehîd olmuşlardır.


SAĞLIĞIMIZ: Gıda Zehirlenmeleri

Yaz aylarında artan hava sıcaklığı ile beraber su ve gıdalarla bulaşan enfeksiyonlar birçok hastalığa sebep olmaktadır. Bunların başında kusma ve ishal ile seyreden “Gıda zehirlenmeleri” gelmektedir. Sıcak havalarda temizliğe dikkat edilmeden hazırlanan süt ve sütlü yiyecek ve içecekler; kremalı, mayonezli veya yumurtalı yiyecekler ile iyi muhafaza edilmeyen et, tavuk ve balıklar çabuk bozulur. Bozuk gıdaların yenilmesi ve içilmesinden sindirim sistemi rahatsızlıkları olur. Bilhassa bebekler ile yaşlılar için tehlikelidir.

Su ve gıdalarla bulaşan enfeksiyonlardan korunmak için yiyecek ve içeceklerin hazırlanmasına, saklanmasına ve temizliğe dikkat edilmelidir. Yemeklerden önce ve sonra bilhassa helâdan çıktıktan sonra eller temiz su ve sabunla çok iyi yıkanmalıdır.

Gıda zehirlenmesinden kusma ve ishal olduğunda, bol su içilmelidir. Kusması devam eden, bulantısı olan, ishali uzun süren ve yüksek ateşi olan hastalar bir hastanede tedavi edilmelidir.

Gıda zehirlenmelerinde ishali kesen ilaçlar, mikrop veya zehirin vücutta kalmasına sebep olarak zararını arttırabilir. Hekime danışmadan ilaç kullanılmamalıdır.

Hastalar, iyileşene kadar yağsız ve posasız gıdalar yemelidir: Yağsız peynir, çok iyi pişmiş yağsız haşlama veya ızgara et, yoğurt, pirinç lapası, yağsız makarna ve patates püresi gibi gıdalar yemeli; çiğ sebze ve meyveler ile tatlı ve yağlı gıdalardan, kızartmalardan, soslu yemeklerden, sütten ve sütlü gıdalardan kaçınmalıdır. Bol miktarda su ve diğer sulu gıdalar içilmelidir. Hasta bir bebek ise anne sütü kesilmemelidir.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hz. Âişe-i Sıddîka Radıyallâhü Anhâ'nın Vefâtı
« Yanıtla #2045 : 18 Temmuz 2016, 16:04:26 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: عَلَيْكُمْ بِالْحَبَّةِ السَّوْدَاءِ فَإِنَّ فِيهَا شِفَاءً مِنْ كُلِّ دَاءٍ إِلَّا السَّامَ يَعْنِي الْمَوْتَ
(حم)


Hz. Âişe’den (r.anhâ) rivâyet olundu:
“Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ‘Çörek otuna devam ediniz. Zira onda ölümden başka her hastalığa şifa vardır.’ buyurdular.
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



13
Temmuz Çarşamba 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 30 Haziran 1432 Hicrî: 09 Şevval 1437

Hz. Aişe'nin (r.anha) Vefatı (678) • Kanuni Sultan Süleyman Han'ın Tebriz'i Fethi (1534)


Hz. Âişe-i Sıddîka Radıyallâhü Anhâ'nın Vefâtı

Hicretin 58. Senesi (Mîlâdî 678) Ramazân-ı şerif ayında Hazret-i Âişe vâlidemiz hastalandılar

Hazret-i İbn-i Abbâs ziyaretine geldi ve: “Sizi müjdeliyorum” dedi.

Hazret-i Âişe: “Ne ile” diye suâl edince dedi ki:

“Muhammed aleyhisselâma ve sevdiklerine kavuşmanla aranda sadece ruhunun cesedden çıkması var.

Sen Resûlullâh Efendimiz’e zevcelerinin en sevgilisi idin. Peygamberimiz (s.a.v.) ise ancak tayyib ve hoş olanı severdi.

Ebvâ (Benî Mustalık gazâsı) gecesi gerdanlığın düştü, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) o menzilde gerdanlığını aradı. Maiyetindeki Ashâbı sabah su bulamadılar. Allâhü Teâlâ: “Bir de su bulamazsanız temiz toprağa teyemmüm ediniz” -meâlindeki- âyetini indirdi. İşte Allâhü Teâlâ’nın ümmet-i Muhammed’e ihsânı olan bu ruhsat (teyemmüm) senin sebebinle oldu.

Allâhü Teâlâ senin berâetini (beyân eden âyeti) yedi kat gök üzerinden indirdi. Allâh’ın zikredildiği mescidlerinin tamamında Cebrâîl aleyhisselâmın getirdiği (Nûr sûresinin 11-20.) âyetleri gece ve gündüz okunmaktadır.


Hazret-i Âişe radıyallâhü anhâ dedi ki:
“Ey İbn-i Abbâs, beni bırak. Nefsim kudretinde bulunan Allâh’a yemin ederim ki ben unutulup hiç hatırlanmamayı temennî ediyorum.”

Hazret-i Âişe (r.anhâ) vâlidemiz Ramazân-ı şerîfin 17. Gecesi Çarşamba günü 63 yaşında vefât etti. Vasiyeti üzere Cennetü’l-bakî’de (Medîne kabristanı) Peygamberimiz’in hanımları yanına defnolundu.

Ümmü Seleme (r.anhâ) Hazret-i Âişe vâlidemizin vefât haberini alınca dedi ki:

“O, babası (Hazret-i Ebûbekir) hâriç Resûlullâh’a (s.a.v.) insanların en sevgilisi idi.” (Tabakât-ı İbn-i Sa’d)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ehl-i Sünnet Mezhebi’nde Kerâmet Haktır
« Yanıtla #2046 : 18 Temmuz 2016, 16:11:45 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: ثَلَاثَةٌ لَا تَرَى أَعْيُنُهُمُ النَّارَ: عَيْنٌ حَرَسَتْ فِي سَبِيلِ اللهِ وَعَيْنٌ بَكَتْ مِنْ خَشْيَةِ اللهِ وَعَيْنٌ كَفَتْ عَنْ مَحَارِمِ اللهِ
(طب)


“Üç kişinin gözü cehennem ateşini görmez (Üç kişi cehenneme girmez): Allâhü Teâlâ yolunda nöbet tutan göz, Allah korkusundan ağlayan göz ve Allah’ın haram kıldıklarından sakınan göz.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr)



14
Temmuz Perşembe 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 01 Temmuz 1432 Hicrî: 10 Şevval 1437

İkinci Viyana Kuşatması (1683) • Fransız İhtilâli (1789)


Ehl-i Sünnet Mezhebi’nde Kerâmet Haktır

Allâhü Teâlâ’ya tâat ve ibâdete devam eden, günahlardan kaçınan, mümkün olduğu kadar Allâhü Teâlâ’yı ve sıfatlarını bilen kişiye ‘veli’ denir.

-Peygamberlik iddiâ etmeksizin- hârikulâde olan bir husûsun peygamberin ümmeti olan velî zâttan meydana gelmesine ‘kerâmet’ denir.

Eğer hârikulâde şey îmân, sâlih amel ve ihlâs sâhibi olmayanda görülürse ona istidrâc denir.

Hârikulâde peygamberden zuhur ederse mucizedir.

Evliyanın kerâmeti haktır. Az bir müddet içinde uzak mesafeleri kat’etmek, ihtiyaç halinde yiyecek-içeceğe dair şeyler bulunması, su üzerinde yürümek, havada uçmak, cemâdât (cansız şeyler) ve hayvanlar ile konuşmak gibi hârikulâde şeyler keramettir.

Evliyanın kerâmeti ümmetinden olduğu peygamber-i zî-şânın mucizesidir. Hâlbuki bir kimse hakikaten dindar olmadıkça veli olamaz. Hakikaten dindarlık ise Resûlüllah’ın (s.a.v.) emirlerine yapışmak, nehiylerinden kaçınmak, peygamberliğini dili ile ikrar ve kalbi ile tasdik etmektir.

Evliyânın kerâmeti haktır, inkâr edilmez. Zirâ; Kur’ân-ı Kerîm’de haber verilmiş, Sahâbe-i Kirâm’ın bir çoğundan tevâtür yoluyla (inkârı mümkün olmayacak sûrette) görülmüş ve rivayet edilmiştir.

Hazret-i Meryem ve Hazret-i Süleyman aleyhisselamın veziri Âsaf bin Berhayâ’dan kerametin zuhuru Kur’ân-ı Mübîn âyeti ile sâbittir.

Hazret-i Câfer-i Tayyâr radıyallâhü anhın ve diğer birçok evliyanın havada uçmaları, Selman-ı Fârisî ve Ebu’d-Derdâ radıyallâhü anhümânın önlerinde bir çanağın tesbihini işitmeleri, Hazret-i Hâlid bin Velid’in (r.a.) zehir içip de ondan asla zarar görmemesi, Ashâb-ı Kehf’in köpeğinin Ashâb-ı Kehf’e söz söylemesi ve birçok evliyanın su üzerinde yürüdükleri sahih olarak rivayet edilmiştir. (Şerh-i Akaid)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kıble Saati ve Dünya Kıble Günü Nedir?
« Yanıtla #2047 : 18 Temmuz 2016, 16:22:17 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: رَأَيْتُ لَيْلَةً أُسْرِيَ بِي عَلَى بَابِ الْجَنَّةِ مَكْتُوبًا الصَّدَقَةُ بِعَشْرِ أَمْثَالِهَا وَالْقَرْضُ بِثَمَانِيَةَ عَشَرَ
(هـ)


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Mi’râc gecesi cennetin kapısında şöyle yazılı olduğunu gördüm: ‘Sadaka vermenin sevabı on misli, borç vermenin ise on sekiz mislidir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



15
Temmuz Cuma 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 02 Temmuz 1432 Hicrî: 11 Şevval 1437

Haçlıların Kudüs Katliamı (1099) • Cezayir'in Osmanlılar Tarafından Fethi (1516)


Kıble Saati Ve Dünya Kıble Günü Nedir?

Kıble saati; kıblenin güneş ile tespit edildiği saattir. Yani, güneşin, bulunduğumuz yerin kıble zâviyesine (açısına) veya belli bir zâviye farkına denk geldiği vakittir. Türkiye, Avrupa ülkeleri, Afrika Ülkeleri ve Türk Cumhuriyetleri ile Avustralya’nın Perth şehrinde; şehrin o günkü kıble saati vaktinde, güneşe doğru dönen kimse, kıbleye dönmüş olur.

Kıble saati, namaz vakitleri gibi günlük olarak değişir.

Kıble saatleri sadece adı geçen şehir için geçerlidir.


Herhangi bir yerin kıblesi pratik olarak şöyle bilinir:

O günün takviminde, bulunduğu şehrin namaz vakitleri cetvelinin son sütunundaki “Kıble Saati” (Kıble S) vaktinde güneşin bulunduğu yöne dönen, kıbleye dönmüş olur.

Kapalı bir mekânda ise mesela, güneş gören pencerenin dik çerçevesinin yere düşen gölgesi kıble istikametini gösterir. Bu istikamet işaretlenir ve böylece en pratik ve en doğru bir şekilde kıble yönü tespit edilmiş olur.


Dünya kıble günleri:

Mekke’nin enlemi (21 derece 26 dakika) ile Güneş’in meyli (deklinasyonu) (21 derece 26 dakika) olduğundan Dünya’nın Güneş etrafında seyri sırasında 28 Mayıs ve 16 Temmuz günlerinde Güneş’in izdüşümü Mekke’nin tam üzerinde bulunur.

Türkiye saatine göre 28 Mayıs günü saat 12.18’de ve 16 Temmuz günü saat 12.27’de Edirne’den Kars’a kadar kıble saatleri aynı olmaktadır.

Güneşin tam Ka’be’nin üzerinde bulunduğu 28 Mayıs ve 16 Temmuz’da gündüz olan ve kıble açısına denk gelen yerlerde kıble güneş ile tayin edildiğinden bu günlere Dünya Kıble Günü denilmektedir.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Âhiret Gününe Îmân
« Yanıtla #2048 : 18 Temmuz 2016, 17:07:39 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ فَلْيَقُلْ خَيْرًا أَوْ لِيَصْمُتْ
(ق)


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Allâh’a ve âhiret gününe iman eden kimse ya hayır(lı bir söz) söylesin ya da sussun.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)



16
Temmuz Cumartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 03 Temmuz 1432 Hicrî: 12 Şevval 1437

Âhiret Gününe Îmân

İmanın beşinci şartı âhirete îmândır. Âhiret günü bütün ölüler diriltilip kabirlerinden kalkarlar. Hepsi mahşer meydanına toplanır, amel defterleri verilir ve hesaba çekilirler. Sevap ve günahları tartılır, sırat köprüsünden geçerler. Cennet ehli cennete ve cehennem ehli cehenneme girerler. Ebedî mükâfât ve ebedî azâb haktır.

Dünya için takdir ettiği müddet sona erdiğinde Allâhü Teâlâ’nın emriyle Sûr’a bir defa üfürülür, kıyâmet kopar. Allâhü Teâlâ’nın diledikleri hâriç göklerde ve yerde olan ruh sahiplerinin tamamı ölür.

Kıyâmetin ne vakit olacağını Allah’tan başkası bilmez. Lâkin yaklaştığının alâmetleri âyet ve hadîslerle bildirilmiştir.

Buhârî’deki hadîs-i şerîfte bildirildiği üzere ölülerin acbüzzeneb denilen kemikten başkası çürüyüp yok olur. Sûr’a ikinci defa üfürülür ve ölülerin cisimleri ondan iâde olunur ve ruhları verilerek tekrar diriltilirler. Bütün yaratılmışlar kabirlerinden kalkıp mahşer meydanında toplanır, orada elli bin sene beklerler.

Amel defterleri: Hayır ve şer işledikleri bütün amellerin yazıldığı kitapları müminlerin sağından, kâfirlerin solundan ve arkasından ellerine verilir. Az çok bütün amellerinden hesaba çekilir, hayır ve şer bütün amelleri tartılır. Amelinin yazıldığı kitabını sağ tarafından alıp hayırlı amelleri fena amellerini geçmiş kimsenin hesabı kolay olur ve sevinçli halde ehline dönüp cennetlere ulaşır. Amma amel defteri arkasından sol eline verilen ise ölmeyi temennî ederse de bu ona fayda vermez, cehenneme atılır.

Sırât; cehennem üzerine boylu boyunca uzatılmış kıldan ince ve kılıçtan keskin köprüdür. Mahşer halkının tamamı ona gelir. Mü’minler îman ve amellerinin nurlarıyla ve cennetlerle müjdelenmiş olarak sırattan geçer, cennete girer. Münafık ve kafirler ise küfür zulmetleri içinde olduklarından cehenneme düşerler.

Kıyamette Peygamberimiz’in (s.a.v.) havzından içmek, günahkârların cennete girmeleri ve makamların yükselmesi için Peygamberimiz’in ve diğer peygamberlerin şefâat etmesi vesair âyet ve hadîslerle bildirilen şeyler haktır. (Dürr-i Yekta Ş.)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Abdülkâdir Geylânî Kuddise Sirruhû
« Yanıtla #2049 : 18 Temmuz 2016, 17:18:22 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلْحَيَاءُ حَسَنٌ وَلَكِنْ فِي النِّسَاءِ أَحْسَنُ
(كنز)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Hayâ güzeldir. Fakat kadınlarda daha güzeldir.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl



17
Temmuz Pazar 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 04 Temmuz 1432 Hicrî: 13 Şevval 1437

Abdülkadir Geylani'nin (k.s.) Vefatı (1166)


Abdülkâdir Geylânî (k.s.)

Evliyânın büyüklerinden Gavsü’l-a‘zam Muhyiddin Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri, Kâdiriyye tarîkatının en meşhur şeyhidir. Neseb-i şerîfleri İmâm Hasan bin Aliyyibni Ebî Tâlib radıyallâhü anhümâ’ya dayanır.

Hicrî 491/Mîlâdî 1097 tarihinde İran’ın Geylan beldesinde doğdu. Fıkıh, hadîs ve tasavvufta zamanının imâmı oldu. Nâm ve şöhreti bütün âlemi kapladı. Hanbelî mezhebinde müftî idi. İlim tahsîl ederken elinin kazancıyla geçinirdi.

Usûlü fıkıh ve tasavvufta birkaç kitap te’lîf etmiştir. Takvâ ve tasavvufa dair ârifâne sözleri çoktur.

561 tarihinde Bağdad’da vefât etmiştir. Buradaki türbesi meşhûr ziyâretgâhtır. Tarîkat-ı aliyyeleri, zamanında İslâm memleketlerinin her tarafına yayılmıştı. (Kamûsu’l-alam)

Mürîdlerinden Ebû Muhammed Müferric bin Nebhân-ı Şeybânî anlattı:
Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin şöhreti yayılınca Bağdad’ın meşhûr zekî âlimlerinden yüz fakîh toplandılar. Onu mağlûb etmek için her biri başka başka fenlerden olmak üzere yüz sual hazırladılar. Vaaz meclisine geldiler. Ben de orada idim. Hepsi meclisde yerlerini alıp oturduktan sonra Şeyh başını eğdi. Sadrından Allâh’ın dilediklerinden başkasının görmediği bir nur yıldırım gibi çıktı. Oturanlardan hangisinin göğsüne isâbet ediyorsa o kendinden geçiyordu. Hepsi birden öyle şiddetli feryâd ettiler ki Bağdad yıkılacak zannettim. Sonra Şeyhi kürsîye çıkardılar ve yüzlerini, el ve ayaklarına sürmeye başladılar. Şeyh onların her birini kucaklayıp sadrını onların sadrına tek tek değdirdi, şuurları yerine geldi.

Sonra onlardan her birine: “Senin soracağın şu idi, cevabı da budur” diyerek tamamının suallerini ve cevabını bildirdi.

Meclis dağıldığında onların yanına gittim ve “Size ne oldu?” diye sordum.

Dediler ki: Şeyh’in huzuruna oturduğumuzda bildiğimiz bütün ilimler bizden alındı. Şeyh’in sadrı bizim sadrımıza değdikçe alınan ilimlerimizin tamamen geldiğini gördük. Sonra suallerimize cevap verirken bildiklerimizden başka bilmediğimiz şeyleri de beyân etti.
(Hulâsatü’l-Mefâhir fî-Menâkıb-i Şeyh Abdülkâdir, Abdullah bin Esad Yâfiî)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sâlih Adamda Helâl Mal Ne Güzeldir
« Yanıtla #2050 : 18 Temmuz 2016, 17:45:43 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَيَأْتِيَنَّ عَلَى النَّاسِ زَمَانٌ لَا يُبَالِي الْمَرْءُ بِمَا أَخَذَ الْمَالَ أَمِنْ حَلَالٍ أَمْ مِنْ حَرَامٍ
(خ)


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“İnsanlara öyle bir zaman gelir ki, o devirde insanlar, kazandığı malın helâl mi, haram mı olduğuna hiç aldırış etmez.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)



18
Temmuz Pazartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 05 Temmuz 1432 Hicrî: 14 Şevval 1437

Misak-ı Millî'nin TBMM'de Kabulü (1920)


Sâlih Adamda Helâl Mal Ne Güzeldir

Mal, Allâhü Teâlâ’nın nimetidir. Eğer hayır yollarına harcanır ve muhtaçlara sadaka olarak verilirse âhiretin tarlasıdır. Nitekim hadîs-i şerîfte buyurulmuştur ki: “Helâlinden kazanılmış mal (Allâh’ın ve kullarının haklarına riayet eden) sâlih kimsede ne güzeldir.”

Allâhü Teâlâ’nın bize emrettiği ibâdetler arasında, mal ile yapılanları da vardır. İslâm’ın şartlarından olan hac, zekât gibi ibâdetler helâl mal ile yerine getirilir.

Bedenin sıhhati ve kuvveti mal iledir. Sıhhate itina etmek ve korumak ise farzların önde gelenidir. Zira beden, fazîletlere erişmek için bineğimiz, ibâdetler için yegâne âletimizdir.

Sıla-i rahim; akrabasını görüp gözetmek mal iledir. Mal ile fakîrlerin ihtiyaçları görülür, borçları ödenir, gam ve kederleri giderilir de “Kim bir mü’mini sevindirirse Allâhü Teâlâ da muhakkak o kimseyi sevindirir” müjdesine erilir.

Mal ile mescid, medrese, ribâtlar, köprüler gibi hayır eserleri yapılır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: “Kim Allâh rızası için içinde Allâhü Teâlâ’nın isminin zikrolunduğu bir mescid bina ederse Allâhü Teâlâ da onun için cennet-i a‘lâ’da bir ev bina eder” ve “Kim kuş yuvası kadar küçük de olsa bir mescid yaparsa, Allâhü Teâlâ o kimseye cennette bir ev bina eder.”

Mal ile din düşmanları ile mücâdele edilir, i‘lâ-i kelimetillâh yapılır, İslâm dîni yayılır.

Malın dînî ve dünyevî zararlarını da bilip bunlardan sakınmalıdır.

Dînî zararları:
Mal sâhibi günah işlemek için maddi imkân bulur; işlememek için devamlı sabretmesi gerekir. Mübâhlara fazla dalan kimseye helâl mal yetmez olur; şüphelilere, nihâyet harama düşer. Ayrıca mal Allâh’ı zikretmekten alıkoyar ki en büyük zarar da budur.

Dünyadaki zararları ise:
Korku, hüzün, hasetçilerden korunmak için çekilen zahmetler, malı koruma uğrundaki zahmetlerdir.

Malın şerrinden korunabilmek, ancak helâlinden kazanıp hayır yollarına sarfetmek ile olur. (Berîka)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ashâb-ı Bedir : ENESE (R.A.) | Yangın Tedbirleri | İsimlerimiz
« Yanıtla #2051 : 19 Temmuz 2016, 10:59:47 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

عَنِ ابْنِ عُمَرَ: كَانَ إِذَا لَبِسَ شَيْئًا مِنَ الثِّيَابِ بَدَأَ بِالْأَيْمَنِ وَإِذَا نَزَعَ بَدَأَ بِالْأَيْسَرِ
(إحياء)


İbn-i Ömer (r.anhümâ) buyurdu:
“Peygamber Efendimiz (s.a.v.) elbisesini giyerken sağ taraftan başlar, çıkartırken de sol taraftan başlardı.”
(Hadîs-i Şerîf, İhyâü’l-Ulûm)



19
Temmuz Salı 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 06 Temmuz 1432 Hicrî: 15 Şevval 1437

Emevî Ordusunun İspanya'ya Çıkışı (711) • Yalova'nın Kurtuluşu (1922)


Ashâb-ı Bedir : ENESE (R.A.)

Enese radıyallâhü anh hazretleri Muhâcirlerden olup Resûlullâh Efendimiz’in (s.a.v.) azadlısıdır. Künyesi Ebû Mesrûh’dur. Bazıları ismini Ebû Enese olarak yazdılar.

Resûlullâh Efendimiz’in (s.a.v.) huzûruna devamlı izin alarak girerdi.

Bedir ve Uhud gazâlarında hazır bulunmuş ve Hazret-i Ebûbekr-i Sıddîk’ın halifeliği zamanında vefât etmiştir.

İbn-i Abbâs hazretleri Bedir günü şehîd olduğunu rivâyet etmişlerdir.


YANGIN TEDBİRLERİ

Yangına karşı her zaman tedbirli olmalıdır.

Çocuklara ateşle-yanıcı maddelerle oynamamaları öğretilmelidir.

Sigara içmemelidir, düşen bir izmarit yangına sebep olabilir.

Bir prize birçok alet bağlamamalıdır.

Evde yangın söndürücü bulundurmalı ve nasıl kullanılacağını öğrenmelidir.

Yüksek sesle çevredekiler haberdar edilir.

Yangında duman, ateşten daha öldürücüdür. Dumandan korunmak için yere yakın bulunulur. Yüz ıslak bir bezle örtülür. Mümkünse tehlikesiz bir yerden sürünerek çıkılır.

Eğer bir kapı sıcak ise -arkasındaki ateş bulunduğunuz yere gireceğinden- o kapıyı açmamalıdır.

Yangında dışarı çıkmak mümkün olmazsa kapalı bir yerde kalırsanız, kapıyı kapatıp altı ıslak bezlerle tıkanır.

Eğer giysi tutuşursa yatıp yuvarlanarak söndürebilir.


İsimlerimiz: Erkek: Hasan, Kız: Hasibe


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ أَحْسَنَ الصَّلَاةَ حَيْثُ يَرَاهُ النَّاسُ ثُمَّ أَسَاءَهَا حِينَ يَخْلُو فَتِلْكَ اِسْتِهَانَةٌ
(ش)


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“İnsanların gördüğü yerde namazını güzel kılıp da kimsenin olmadığı yerde dikkat etmeyenin bu yaptığı, namazı hafife almaktır.”
(Hadîs-i Şerîf, Musannef-i Abdurrezzak)



20
Temmuz Çarşamba 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 07 Temmuz 1432 Hicrî: 16 Şevval 1437

Montreux Boğazlar Antlaşması'nın İmzalanması (1936) • Birinci Kıbrıs Harekâtı (1974)


En Faziletli Amel Namazdır

Abdullah bin Amr (r.a.) anlatıyor:

Ashâb-ı Kirâm’dan biri, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) huzuruna geldi ve en faziletli amelin hangisi olduğunu sordu.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Namazdır” buyurdular.

Sonra hangisi diye tekrar sordu. Yine “Namazdır” buyurdular.

Üçüncü defa sordu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) yine “Namazdır” buyurdular. Tam üç defa tekrar ettiler.

Yine sorunca “Allah yolunda cihaddır” buyurdular. (Müsned-i Ahmed)


MÜSLÜMAN KADIN GAYR-İ MÜSLİM İLE EVLENEMEZ

İslâm’ın başlangıcında Müslümanlar, Müslüman olmayanlar ile de evlenebilmekteydiler. Hür olan erkek ve kadınlar köle ve cariye olanlardan üstün bulunuyorlardı.

Ashâb-ı Kirâm’dan Abdullah ibn-i Revaha radıyAllahü anh Müslüman bulunan bir cariyesini azat etmiş, sonra da onunla evlenmişti. Bazı kimseler bunu garip görmüşler, birçok güzel ve servet sahibi gayri müslim hür kadınlar bulunurken neden bu azatlısı kadınla evlendi demişlerdi.

Bunun üzerine Bakara Sûresi, 221. Âyet-i kerîmesi nazil olmuştur (meâlen):

“Maamafih müşrikleri iman etmedikçe nikâh etmeyin. Bir müşrik kadın -sizi imrendirse bile- iman etmiş bir cariye her halde ondan daha hayırlıdır. Gayr-i Müslim erkeklere kadın-kız tezvic etmeyin, evlendirmeyin -bir müşrik size hoş görünse bile- mü’min bir köle elbette daha hayırlıdır. Onlar sizi ateşe davet ederler. Allah ise izni ile cennete ve mağfirete davet ediyor da âyetlerini insanlara beyan buyuruyor ki onları tezekkür edip akıllarını başlarına alsınlar.”

Bir müslüman kadının bir gayr-i müslim ile evlenmesi katiyyen haramdır. Bu haram, bu âyet-i kerîme ile ve sâir âyetler ve hadisler ile ümmet-i Muhammed’in icmâı ile sabittir.

Böyle bir durum, İslâm şerefine, İslâm yararına, Müslüman kadının selâmet ve mutluluğuna aykırıdır.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Namazın Farz ve Vacipleri
« Yanıtla #2053 : 21 Temmuz 2016, 12:13:36 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ الرَّجُلَ لَيُصَلِّى سِتِّينَ سَنَةً مَا تُقْبَلُ لَهُ صَلَاةٌ لَعَلَّهُ يُتِمُّ الرُّكُوعَ وَلَا يُتِمُّ السُّجُودَ وَيُتِمُّ السُّجُودَ وَلَا يُتِمُّ الرُّكُوعَ
(ش)


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Kişi, altmış sene namaz kılar, fakat onun bir namazı bile kabul olunmaz. Zira o rükûyu tam yapsa secdeyi tam yapmaz, secdeyi tam yapsa rükûyu tam yapmaz.”
(Hadîs-i Şerîf, Musannef-i İbn-i Ebî Şeybe)



21
Temmuz Perşembe 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 08 Temmuz 1432 Hicrî: 17 Şevval 1437

Ermeniler'in Sultan İkinci Abdülhamid Han'a Yıldız Suikastı (1905) • İnsanoğlunun Ay'a Ayak Basması (1969)


Namazın Farz ve Vacipleri

Allâhü Teâlâ’ya ve Peygamberimiz’e (s.a.v.) îmândan sonra İslâm’ın şartlarının en büyüğü ve mühimi namaz, îmânın alâmetidir. Bütün peygamberler ümmetlerine namazı en faziletli ibâdet olarak bildirmişlerdir.

Namazın farzları on ikidir:

Namazın şartları: Hadesten tahâret, Necâsetten tahâret, Setr-i avret, İstikbâl-i Kıble, Vakit, Niyet.

Namazın rükünleri: İftitah tekbîri, Kıyam, Kırâat, Rükû, Secde, Ka’de-i Ahîre.

Namazın vâcipleri:

1- Namaza “Allâhü ekber” diyerek başlamak,

2- Farz namazların ilk iki rek’atinde, nafilelerin her rek’atinde Fâtiha okumak,

3- Fâtiha’dan sonra bir sûre veya kısa bir sûreye denk âyet okumak,

4- Kırâatı (Fâtiha’yı ve sûreyi) ilk iki rek’atta okumak,

5- İki secdeyi birbiri ardınca yapmak,

6- Tâdil-i erkâna riâyet etmek. Yani kıyâm, rükû ve secde gibi namazın her rüknünü sükûnetle yerine getirmek. Meselâ, rükûdan doğrulunca vücut dimdik olmalı, en az bir kere sübhânallâhi’l-azîm diyecek kadar durduktan sonra secdeye varmalıdır. Her iki secde arasında da böyle bir tesbih okunacak kadar durmalıdır.

7- Ka’delerde Ettehıyyâtü okumak,

8- Namazın sonunda selâm vermek,

9- Öğle ve ikindi namazlarının farzlarında Fâtiha ve sûreleri gizli (kendi işiteceği kadar) okumak,

10- Sabah, akşam ve yatsının farzlarıyla cuma ve bayram namazlarında imamın Fâtiha ve sûreleri açıktan okuması,

11- Üç veya dört rek’atli namazlarda ikinci rek’atten sonra oturmak,

12- Fâtiha’yı, sûre veya âyetten evvel okumak,

13- Namazda terk edilen ve geciktirilen vâciplerden ve geciktirilen farzdan dolayı sehiv secdesi etmek,

14- Vitir namazında kunut okumak,

15- Secdede alın ile birlikte burnunu da yere koymak. (M. İlmihal, Fazilet Neşriyat)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
“Gıybet, Kardeşini Hoşlanmayacağı Şeylerle Anmandır”
« Yanıtla #2054 : 22 Temmuz 2016, 11:22:15 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

عَنِ ابْنِ عُمَرَ قَالَ: نَهَى رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنِ الْغِيْبَةِ وَعَنِ الْاِسْتِمَاعِ إِلَى الْغِيْبَةِ
(مجمع)


İbn-i Ömer (r.anhümâ) buyurdu ki:
“Resûlullah Efendimiz (s.a.v.), gıybet etmeyi ve gıybeti dinlemeyi yasakladı.”
(Hadîs-i Şerîf, Mecmau’z-Zevâid)



22
Temmuz Cuma 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 09 Temmuz 1432 Hicrî: 18 Şevval 1437

Prut Zaferi ve Barış Antlaşması (1711) • Edirne'nin Kurtuluşu (1913) • Adapazarı Zelzelesi (1967)


“Gıybet, Kardeşini Hoşlanmayacağı Şeylerle Anmandır”

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Gıybetin ne olduğunu bilir misiniz?” buyurunca Sahâbe ‘Allâh ve Resûlü daha iyi bilir.’ dediler.
Buyurdu ki: ‘Din kardeşin hakkında onun hoşlanmayacağı şeyler söylemendir.’ ‘Söylediklerim onda varsa?’ diye sorulduğunda,

“Onlar din kardeşinde varsa gıybet etmiş olursun. Şâyet onda yoksa iftirâ etmiş olursun.” buyurdular.

Falanın elbisesi kısa veya uzun demek dahi gıybettir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

Mîraca çıkarıldığım gece bir topluluğa rastladım. Sağlarından sollarından etleri kesiliyor, sonra da kendilerine yediriliyordu. Kendilerine “Dünyada kardeşlerinizin etini yediğiniz gibi şimdi kendi etlerinizi yiyiniz.” deniliyordu.

Ben “Yâ Cebrâil! Bunlar kimlerdir?” diye sordum.

Cebrâil (a.s.) “Bunlar senin ümmetinden, insanların ayıp ve kusurlarını arayan, onları başkalarına söyleyen (gıybet eden)lerdir.” dedi.

Câbir bin Abdullah (r.a.) naklediyor: Resûlüllah (s.a.v.) zamanında kötü kokulu bir rüzgâr esti. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Bazı münafıklar, Müslümanları gıybet ettiler. Bu kötü kokunun sebebi işte budur.” buyurdular.

Hikmet ehli bir zâta, ‘Resûlullah (s.a.v.) zamanında gıybetin kötü kokusu ortaya çıkıyordu. Fakat günümüzde bu koku ortaya çıkmıyor. Bunun hikmeti nedir?’ denildi. Şöyle cevap verdi: Günümüzde gıybet o kadar çoğaldı ki, burunlar o kokularla doldu, artık kötü koku belli olmuyor.

Bu şuna benzer:
Derilerin işlendiği tabakhaneye ilk defa giren adam derilerin pis kokusundan orada duramaz. Hâlbuki oranın çalışanları, burunları o kokuyla dolup ona alıştığından bu kötü kokuyu hissetmezler. İşte günümüzde gıybet böyledir.
(Tenbîhü’l-Gâfilîn)