Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1063803 defa)

0 Üye ve 213 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İlmihal: Namazlarda Secde
« Yanıtla #1995 : 24 Mayıs 2016, 11:16:43 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ: كَانَ إِذَا رَفَعَ رَأْسَهُ مِنَ الرُّكُوعِ لَمْ يَسْجُدْ حَتَّى يَسْتَوِيَ قَائِمًا
(د)


“Peygamber Efendimiz (s.a.v.) rükûdan başını kaldırıp dimdik doğrulmadan secdeye gitmezdi.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd)



24
Mayıs Salı 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 11 Mayıs 1432 Hicrî: 17 Şaban 1437

Selçuklu Devleti'nin Kuruluşu (1040) • Kırım Türkleri'nin Moskova'yı Fethi (1571)


İlmihal: Namazlarda Secde

Secde, namazın bir rüknü olduğundan farzdır. Namaz kılan kimse, rükûdan sonra secdeye varır: Alnını, burnunu, iki ayağını ve iki eli ile iki dizini yere veya yere bitişik bir şey üzerine koyar. Hak Tealâ Hazretlerine ta’zimde bulunur. Bu secde, her rek’atta birbiri ardınca iki defa yapılır.

Namazda secde için yere alın konulduğu hâlde -bir özürden dolayı- burun konulmasa secde yine câiz olur. Ancak bir özür yoksa mekruhtur. Burun konulduğu hâlde bir özürden dolayı alın konulmasa secde ittifakla câiz olur. Bir özür yoksa İmâm-ı Âzam’a göre mekruh olmakla beraber câizdir. İmameyne göre caiz olmaz.

Bir özür olsa da yanak veya çene ile secde yapılamaz. Alında veya burunda secdeye mâni bir özür bulunsa başı ile îmâ ederek yapılır.

Secdede elleri, dizleri yere koymak sünnettir. Ancak İmâm-ı Züfer, İmâm-ı Şâfiî ve İmam Ahmed’e göre farzdır.

İki ayağın veya bir ayağın parmakları yere konulmadıkça secde câiz olmaz. Muhtar olan kavil (tercih edilen görüş) budur. Bir ayağın yalnız bir parmağını veya ayağın yalnız üstünü yere koymak yetmez.

Rükû ve secde rükünlerinin yerine getirilmiş olması için rükû ve secde denilebilecek kadar bu vaziyetlerde durmak kâfîdir.

Rükûda “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” ve secdede       “Sübhâne Rabbiye’l-a‘lâ” tesbihlerini okumanın sünnet miktarının en azı üçer kere okumaktır. Ortası beş, kâmili de yedişer tesbih okumaktır. Tek başına namaz kılan beş kereden az okumamaya gayret etmelidir. Fakat imam olan zat, cemaatin rızası bulunmadıkça üçten ziyâde tesbihte bulunamaz. Cemaatı usandırmak, kaçırmak uygun değildir.

Her rek’atta iki secde yapılır. Bunlardan biri kasten terk edilse namaz fâsit olur, bozulur. Sehven terk edilse selâmdan sonra dahi hatırlansa namaza aykırı bir şey yapılmamış ise secdeye varılır, sonra son ka’de iâde edilerek (ettehiyyâtü ve salevat okuyarak) sehiv secdeleri yapılır. (B. İslâm İlmihali)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ebedî Kurtuluş İlim, Amel ve İhlas İledir | İsimlerimiz
« Yanıtla #1996 : 25 Mayıs 2016, 11:21:46 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: تَرَكْتُ فِيكُمْ أَمْرَيْنِ لَنْ تَضِلُّوا مَا تَمَسَّكْتُمْ بِهِمَا كِتَابَ اللهِ وَسُنَّةَ نَبِيِّهِ
(موطأ)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“(Ey ümmetim) Size iki şey bıraktım. Bu iki şeye sarıldığınız müddetçe aslâ dalâlete düşmez, doğru yoldan ayrılmazsınız: Allâhü Teâlâ’nın kitâbı ve peygamberinin sünneti.”
(Hadîs-i Şerîf, İmâm Mâlik, Muvatta)



25
Mayıs Çarşamba 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 12 Mayıs 1432 Hicrî: 18 Şaban 1437

Ampülün İcadı (1878) • Ahmed Cevdet Paşa'nın Vefatı (1895)


Ebedî Kurtuluş İlim, Amel ve İhlas İledir

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri buyurdular:

İnsanın ebedî kurtuluşa erebilmesi için üç şey lâzımdır:

İlim, amel ve ihlas.

İlim iki kısımdır.
Birincisi, amel etmek için öğrenilen ilim ki bu fıkıh ilmidir.
İkincisi ise sâdece i’tikad ve yakîn-i kalbî kasdedilen kısımdır. Bununla alâkalı mevzular, fırka-i nâciye (kurtuluşa eren topluluk) olan Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâat Mezhebi’nin görüşleri, ilm-i kelâmda (Akâid kitaplarında) tafsîlâtıyla anlatılmıştır.

Ehl-i sünnet ve cemâatin büyüklerine tâbi olmadan kurtuluşa imkân (ve ihtimâl) yoktur. Eğer onlara kıl kadar bir muhâlefet olursa iş büyük bir tehlike içindedir. Hem de ne tehlike!.. Bu söz, sahîh keşif ve sarîh ilham ile sıhhat cihetinden yakîn mertebesine ulaşmıştır. Bu sözlerin doğru olmama ihtimâli de yoktur.

Ehl-i sünnete tâbî olmaya muvaffak olan ve onları taklid etme şerefine nâil olanlara müjdeler olsun.

Ehl-i sünnet büyüklerine muhâlefet eden, onlardan yüz çeviren, onların usullerini terk edip onların zümresinden çıkarak dalâlete düşen ve düşürenlere,

Ru’yeti (mü’minlerin Allâhü Teâlâ’yı cennetten göreceğini) ve şefâati inkâr edenlere,

Peygamber Efendimiz’le (s.a.v.) sohbetin faziletini ve sahâbenin üstünlüğünü anlamayanlara,

Resûlullâh’ın ehl-i beytine muhabbetten ve

Hz. Fâtıma’nın evlâtlarına sevgiden mahrum olup da Ehl-i Sünnet’in nâil olduğu birçok hayırdan mahrum olanlara yazıklar olsun.
"
(Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî, 1/m.59)

İsimlerimiz: Erkek: Bedir, Kız: Bedriye


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Mü'minin Vasıfları | Atalar Sözü
« Yanıtla #1997 : 26 Mayıs 2016, 10:48:03 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: خَيْرُكُمْ مَنْ لَمْ يَتْرُكْ آخِرَتَهُ لِدُنْيَاهُ وَلَا دُنْيَاهُ لِآخِرَتِهِ وَلَمْ يَكُنْ كَلًّا عَلَى النَّاسِ
(كنز)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Sizin en hayırlınız;
dünyası için âhiretini,
âhireti için de dünyasını terk etmeyen
ve başkasına yük olmayan kimsedir.”

(Hadîs-i Şerîf, Hâkim, el-Müstedrek)



26
Mayıs Perşembe 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 13 Mayıs 1432 Hicrî: 19 Şaban 1437

Sultan İkinci Bayezid Han'ın Vefatı (1512)


Mü'minin Vasıfları

Muâz bin Cebel’e (r.a.) hakîkî mü’minin sıfatlarını sordular. Buyurdu ki:

Mü’min, insanlara yük olmaz. Rabb’ine karşı zelîldir, nefsini hakîr görür, günahlarına pişman olur. Rabb’inin nimetlerine şükreder.

Allâh’ın evliyâsını sever, Allah’ın düşmanlarını sevmez. Dünya onun hapishânesidir. Âhiretteki hâlini düşünerek Rabb’inin rızâsını kazanmaya çalışır. Müslüman olduğundan dolayı sevinir.

Din kardeşlerine karşı merhametlidir. Evinde işlerini kendi görür. Hayır yarışlarında hep en öndedir.

Nefsinin şehvetlerini terk eder, Rabbi’nin takdîrine râzıdır.

Kalbi zâhid, diline sâhip, şeytanla devamlı harp hâlindedir. Bedeni hep ibâdetle meşguldür. Kur’ân-ı Kerîm’i çok okur.

Dünyalık emelleri ve hırsı azdır. Amelini hep az gördüğünden sevinci de azdır. Ameli hep âhireti içindir.

Dîn husûsunda insanlara dâimâ nasîhat eder. Akrabâsını görüp gözetir, komşularına iyilik yapar, âilesine genişlik gösterir. Kazancı helâlindendir.

Sadece hakkı söyler, fuzûlî ve mâlâyânîyi (dünya ve âhiretine faydasız şeyleri) terkeder. Resûlullâh Efendimiz’in (s.a.v.) sünnet-i seniyyesine uyar. Devamlı ölümü anar, unutmaz.

İşte bu Allâhü Teâlâ’nın akıl ihsan ettiği mü’min kuldur.
(Mirât-ı Hâmidîn)


ATALAR SÖZÜ:

Aşını pişir söyle, lafını düşün söyle!

Vücûdunu kirden, ağzını küfürden, kalbini kibirden koru!

Su her şeyi temizler ama yüz karasını temizlemez.

Kalb sırçadan saraydır; yapılması zordur, yıkılması kolaydır.

Kanâat servettir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Zekât ve Sadakanın En Makbulü
« Yanıtla #1998 : 27 Mayıs 2016, 18:06:42 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَشْرَافُ أُمَّتِي حَمَلَةُ الْقُرْآنِ وَأَصْحَابُ اللَّيْلِ
(هب)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Ümmetimin en şerefl ileri, Kur’ân okuyup, ezberleyip onunla amel eden ve geceleri ibâdet edenlerdir.”
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabü’l-Îman)



27
Mayıs Cuma 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 14 Mayıs 1432 Hicrî: 20 Şaban 1437

Hafta Tatilinin Cuma'dan Pazar'a Alınması (1935)


Zekât ve Sadakanın En Makbulü

Bakara Sûresinin 273. âyetinin tefsiri:

"Emir ve teşvik olunduğumuz infak ve sadakalar Allah yolunda tutulmuş, din uğrunda ilme, cihada kendini vakfetmiş, yeryüzünde şuraya buraya gidemeyen yani Allah yolunda meşgûliyetlerinden dolayı nafakalarını kazanmaya gücü olmayan fakirler içindir. Hallerini bilmeyen -iffetlerini muhafaza için tahammül edip istemeye tenezzül etmediklerinden- onları zengin zanneder. Sen onları nezâhetlerinden, sîmâlarından tanırsın. İnsanlardan istemezler. Hele, ısrar hiç etmezler."

Bu âyet-i kerîme Ashâb-ı Suffe hakkında nâzil olmuştur.

Ashâb-ı Suffe dört yüz kişi kadar vardılar. Medine'de -meskenleri, akrabaları- hiçbir şeyleri yoktu. Dâimâ Kur'ân-ı Kerîm öğrenirler, Resûlullah Efendimiz'in (s.a.v.) sohbetlerini dinleyerek istifâde ederler, bütün vakitlerini, ilim ve ibâdete ayırırlar, bir harb olursa giderlerdi. Bunlar Resûlullah'ın medresesinin kendilerini Allah yoluna vakfetmiş talebeleri idiler.

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) bir gün Ashâb-ı Suffe'nin başlarında durup hallerine bakmışlar, fakirliklerini, çektikleri zahmeti görmüşlerdi. Kalblerini ferahlandırmak için buyurdular ki:

"Ey Ashâb-ı Suffe! Size müjdeler olsun ki her kim şu sizin bulunduğunuz hal üzere ve bulunduğu halden râzı olarak bana kavuşursa o benim refiklerimden (arkadaşlarımdan)dir."

Bakara sûresinin 273. âyet-i kerîmesi Ashâb-ı Suffe hakkında nâzil olmakla beraber hükmü umûmîdir. Allah rızası için nöbet bekleyen veya Allah rızası için ilim öğrenen veya Allah rızası için Allah yolundaki hizmetlere kendisini vakfeden ve bu halde malı mülkü olmayan, muhtaç olduğu halde nafakasını kazanmaya vakit bulamayan veya yetişemeyen Müslüman fakirler bu âyetin hükmüne girer.

Bunlar da infak ve sadakaların verileceği en güzel yerlerdir. Bilhassa bu yerlere herhangi bir hayır yaparsanız Allâhü Teâlâ muhakkak onu bilir, ecir ve mükâfâtını zâyi etmez.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kıble Saati Ve Dünya Kıble Günü Nedir? | Beyit
« Yanıtla #1999 : 29 Mayıs 2016, 01:58:07 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ اللهُ تَعَالَى: ... وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُ... الآية
(سورة البقرة، 150)


Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu (meâlen):
“…(Ey müminler) Ve her nerede olsanız (namazda) yüzünüzü ona (Kâbe’ye) doğru çevirin…”
(Bakara sûresi, âyet 150)



28
Mayıs Cumartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 15 Mayıs 1432 Hicrî: 21 Şaban 1437

Türklerin Rumeli'ye Geçişi (1348) • Sayıştay'ın Kuruluşu (1862)


Kıble Saati Ve Dünya Kıble Günü Nedir?

Kıble saati; kıblenin güneş ile tespit edildiği saattir. Yani, güneşin, bulunduğumuz yerin kıble zâviyesine (açısına) veya belli bir zâviye farkına denk geldiği vakittir. Türkiye, Avrupa ülkeleri, Afrika Ülkeleri ve Türk Cumhuriyetleri ile Avustralya’nın Perth şehrinde; şehrin o günkü kıble saati vaktinde, güneşe doğru dönen kimse, kıbleye dönmüş olur.

Kıble saati, namaz vakitleri gibi günlük olarak değişir.

Kıble saatleri sadece adı geçen şehir için geçerlidir.

Herhangi bir yerin kıblesi pratik olarak şöyle tespit edilir:

O günün takviminde, bulunduğu şehrin namaz vakitleri cetvelinin son sütunundaki “Kıble Saati” (Kıble S) vaktinde güneşin bulunduğu yöne dönen, kıbleye dönmüş olur.

Kapalı bir mekânda ise meselâ, güneş gören pencerenin dik çerçevesinin yere düşen gölgesi kıble istikâmetini gösterir. Bu istikâmet işâretlenir ve böylece en pratik ve en doğru bir şekilde kıble yönü tespit edilmiş olur.

Dünya kıble günleri:

Mekke’nin arzı (enlemi) 21 derece 26 dakika ile Güneş’in meyli (deklinasyonu) da 21derece 26 dakika olduğundan Dünya’nın Güneş etrâfında seyri sırasında 28 Mayıs ve 16 Temmuz günlerinde mâlum saatte Güneş’in irtisamı (izdüşümü) Mekke’nin tam üzerinde bulunur.

Türkiye saatine göre 28 Mayıs günü saat 12.18’de ve 16 Temmuz günü saat 12.27’de Edirne’den Kars’a kadar kıble saatleri aynı olmaktadır.

Güneşin tam Ka’be’nin üzerinde bulunduğu 28 Mayıs ve 16 Temmuz’da gündüz olan ve kıble açısına denk gelen yerlerde kıble güneş ile tayin edildiğinden bu günlere Dünya Kıble Günü denilmektedir.

BEYİT

Güneşin zerre kadar kadrine noksan gelmez,

Eylese nûr u cihantâbını huffâş inkâr.  (Bâkî)

(Yarasa, güneşin dünyayı aydınlatan nûrunu inkâr etse de güneş kıymetinden bir şey kaybetmez.)




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İstanbul’un Fethinde Evliyâ’nın Yardımı
« Yanıtla #2000 : 29 Mayıs 2016, 03:22:57 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَتُفْتَحَنَّ الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ فَلَنِعْمَ الْأَمِيرُ أَمِيرُهَا وَلَنِعْمَ الْجَيْشُ ذَلِكَ الْجَيْشُ
(حم)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Kostantîniyye (İstanbul) elbette fethedilecektir. Onu fetheden emîr ne güzel emîr (kumandan); o asker ne güzel askerdir!”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed bin Hanbel)



29
Mayıs Pazar 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 16 Mayıs 1432 Hicrî: 22 Şaban 1437

Fatih Sultan Mehmed Han'ın İstanbul'u Fethi (1453) • Sultan Üçüncü Selim'in Tahttan İndirilmesi, Dördüncü Mustafa'nın Cülûsu (1807)


İstanbul’un Fethinde Evliyâ’nın Yardımı

Şakâiku’n-Nu‘mâniyye kitabında şöyle geçer:

Sâdât-ı Nakşibendiyye’den Hâce Ubeydullâh Ahrâr Hazretleri Semerkand şehrinde bir Perşembe günü öğle namazını kılıp acele ile bir ata biner. Bazı mürîdleri dahi onunla birlikte yola çıkarlar. Şehirden ayrıldıktan sonra onlara durmalarını emreder ve tek başına (Vâdi-i Abbas denilen) sahraya varır, her tarafa at sürer. Bu hali gören mürîdlerinden biri Şeyh hazretleri döndüğünde hikmetini sorunca buyurur ki:
“Rum padişahı Mehmed Han o anda kâfirler ile muhârebede olup bizden istimdâd etmişti. Ona yardıma vardık. Allâh’ın inayetiyle mansûr ve muzaffer oldu” dedi.

Bu tarafta İslâm ordusunun kumandanı ve Osmanlı Devleti Sultanı, İkinci Mehmed Han diyor ki:

Perşembe günü öğle namazından sonra düşman askerinin kalabalıklığından askerimiz bozulmaya yüz tuttuklarında Hâce Ubeydullâh’dan (k.s.) istimdâd ettim; yardım istedim. Onu hemen o anda ak ata binip şöyle kıyâfetler içinde karşımda hazır buldum. Beni “Korkma” diye tesellî etti. Ben de “Kâfirler çoktur” dediğimde kaftanının yenini gösterip “İçine bak” buyurdu. Baktım, hadsiz hesapsız İslâm askeriyle dolu bir büyük sahra gördüm. Bana: “Bunlar sana yardıma gelmişlerdir. Fülan tepeye çıkıp üç kere hücûm borusu çaldırıp askere emret, kâfirler üzerine hücûm etsinler” buyurdu.

Hemen emirleri üzere hareket ettim. Hâce hazretleri de askerle birlikte hücûm ettiler. O anda kâfirler dağıldılar.

Hâce hazretlerine “Küffâr askeri çoktur” dediğimi işiten yanımdaki vezirler, hayretten telaşa düştüğümü sanmışlar. Zîrâ onlar Hâce hazretlerini görmezlerdi”
dedi.

İstanbul’un fethinden sonra muzaffer orduya Okmeydanı’nda bir ziyâfet verildi. Burada bulunan Akşemseddîn hazretleri buyurdular ki:

“İnşâallâh günahlarımız bağışlanmıştır. Şimdi gazâ malını isrâf etmeyip hayrât ve hasenâta, insanların hayrına olan işlere sarf ediniz. Padişâhınıza da itâat ve muhabbet ediniz.”


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Fetvâ Vermekte İhtiyatlı Olmak | İsimlerimiz
« Yanıtla #2001 : 31 Mayıs 2016, 02:28:37 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: كَفَى بِالْمَرْءِ كَذِبًا أَنْ يُحَدِّثَ بِكُلِّ مَا سَمِعَ
(م)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Duyduğu her şeyi söylemesi, kişiye günah olarak yeter.”
(Hadîs-i şerîf, Sahîh-i Müslim)



30
Mayıs Pazartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 17 Mayıs 1432 Hicrî: 23 Şaban 1437

Sultan Alaeddin Keykubad'ın Vefatı (1236) • Hızır Bey'in İstanbul'a İlk Kadı ve Reis Oluşu (1453) • Sultan Abdülaziz Han'ın Hal'i (1876)


Fetvâ Vermekte İhtiyatlı Olmak

Fetvâ ve hüküm vermekte ihtiyatlı olmak, vaaz ve ilim öğretmek için tâyîn edilmekte öne çıkmamak selefin (Ashâb-ı Kirâm ve Tâbiîn’in) âdetlerindendir. Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

“Sizin ateşe (atılmaya) en cüretli olanınız fetvâ vermeye en cüretkâr olanınızdır.” buyurmuştur.

Dinî hükümler anlatılırken -ilâve katmadan ve noksanlaştırmadan- olduğu gibi anlatılmalıdır. Zîrâ dînî hükümler vahye dayanır. Bir kimsenin ilimdeki hıyâneti, maldaki hıyânetinden daha kötüdür.

İnsan her duyduğunu anlatmamalıdır. Duymadığı veya yakînen bilmediği bir şeyi de söylememelidir. Çünkü duymadan, doğru olup olmadığını yakînen öğrenmeden dînî meseleler hakkında konuşan kişi için çok büyük vebal vardır.

Selef-i sâlihîn susup dinlemeyi, konuşmaktan daha fazîletli, adı-sanı bilinmemeyi, meşhur olmaktan daha şerefli sayarlardı.

Selef-i sâlihînin hepsi, din kardeşlerinden birinin fetvâ verip kendisine hâcet kalmamasını temennî ederlerdi. Hz. Ömer (r.a) bir hâdiseyle karşılaştığında sâdece kendi görüşüyle hüküm vermez, çoğu defa Bedir harbine katılan Ashâbı toplayıp onlarla istişâre ederdi.

Selef-i sâlihîn, ancak dînin mühim meseleleri hakkında fetvâ verir, bunun dışındaki kapalı ve garip meselelerde asla fetvâ vermezlerdi. Onlar fetvâ vermekle, büyüklük, baş olmak, insanların hürmetini kazanmak, kalpleri kendine bağlamak, bir menfaat elde etmek, makam sâhibi olmak istemezlerdi. Onların bu husustaki gayretleri, Allâhü Teâlâ’nın sevâbını elde etmek, rızasını kazanmak, îlâ-yı kelimetullah (Allah’ın dînine yardım etmek), üzerlerindeki emâneti kendilerinden sonra gelen kardeşlerine teslim etmek içindi. Çünkü bunların hepsi onlar üzerine farzdı. (İslâm Ahlâkı ve Âdâbı, Fazilet Neşriyat)

İsimlerimiz: Erkek: Fâtih, Kız: Elif


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Namazı Dosdoğru Kılınız ve Zekâtı Veriniz"
« Yanıtla #2002 : 31 Mayıs 2016, 02:40:48 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: خَيْرُ النَّاسِ أَقْرَؤُهُمْ وَأَتْقَاهُمْ وَآمَرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَأَنْهَاهُمْ عَنْ الْمُنْكَرِ وَأَوْصَلُهُمْ لِلرَّحِمِ
(حم)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“İnsanların en hayırlısı, Kur’ân-ı Kerîm’i en çok ve en güzel okuyan, en takvâlı olan, insanlara ma’rufu (îmân ve tâati) en çok emredip münkerden (küfürden ve günahlardan) en çok nehyeden ve en çok sıla-i rahimde bulunan kimsedir.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed bin Hanbel)



31
Mayıs Salı 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 18 Mayıs 1432 Hicrî: 24 Şaban 1437

"Namazı Dosdoğru Kılınız ve Zekâtı Veriniz"

Zekât, lügatte bereket, nemâ, temizlik ve sâf olmak mânâlarına gelir.

Zekât senelik mâlî bir ibâdettir ki Cenâb-ı Hakk’ın emrine itâat için, nisaba mâlik (zengin) Müslümanların her sene mallarından kırkta birini, Allâhü Teâlâ’nın tâyîn ettiği sekiz sınıftan birine vermelerinden ibârettir.

Bu sekiz sınıf Tevbe Sûresi’nin 60. âyeti kerîmesinde bildirilmiştir:

“Sadaka (zekât)lar, ancak fakirlere, miskin; yoksullara, onun üzerine (zekâtın tahsiline) memur olanlara, müellefe-i kulûb (kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlar)a, (âzad edilecek) kölelere, borçlulara, Allah yolunda olanlara, yolda kalmışlara mahsustur...”

Zekât, İslâm’ın beş şartından birisidir. Hür, akıllı, bâliğ (ergen) ve nisâb miktârı mala mâlik olan Müslümanın zekât vermesi farzdır.

Zekâtta nisab: Aslî ihtiyaçlarından ve borçlarından sonra:

20 miskal (80,18 gr) altın veya bu değerde nakit para ve ticâret malı;

Otlayan hayvanlarda ise devede beş, sığırda otuz ve koyunda kırk adettir.

Zekât vermenin farz olması için nisâba kavuştuktan sonra malın üzerinden bir yıl geçmelidir.

Aslî ihtiyaçlar: Ev ve ev için lüzûmlu eşya, elbiseler, âletler, kitaplar, binek (at veya araba) ve bir aylık –sahîh görülen diğer bir görüşe göre bir senelik- erzaktır. Borç karşılığı para da aslî ihtiyaçlardandır.

Nisâb miktarının sene içinde eksilmesi, zekât vermeye mânî değildir. Nisâb miktarının senenin başında ve sonunda mevcut olması yeterlidir.

Zekât verirken veya vermek üzere ayırırken kalb ile zekâta niyet edilmesi lâzımdır. Dil ile söylemek lâzım gelmez.

Zekât niyeti ile verirken hediye veya borç olarak verdiğini söylemekte bir mahzûr yoktur.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kur’ân-ı Kerîm'e Hürmet
« Yanıtla #2003 : 01 Haziran 2016, 00:42:39 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا آمَنَ بِالْقُرْآنِ مَنِ اسْتَحَلَّ مَحَارِمَهُ
(ت)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Kur’ân-ı Kerîm’in haram kıldığını helal sayanlar Kur’ân-ı Kerîm’e îmân etmemiştir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



01
Haziran Çarşamba 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 19 Mayıs 1432 Hicrî: 25 Şaban 1437

Ayasofya'da İlk Cuma Namazının Kılınışı (1453) • Hava Kuvvetleri'nin Kuruluşu (1911)


Kur’ân-ı Kerîm'e Hürmet

• Kur’ân-ı Kerîm ele alınacağı zaman abdestli bulunmak lâzımdır. Abdestsiz olan bir kimse, Kur’ân-ı Kerîm’i kılıfsız olarak eline alamaz.

Allahü Teâlâ (meâlen) “Ona (o Kur’ân-ı Kerîm’e) tertemiz temizlenmiş olanlardan başkası el süremez.” (Vâkıa sûresi, âyet 79) buyurmaktadır. Yani tahâretsiz, kirli eller ona dokunmasın, ancak maddî ve mânevî pislikten temizlenmiş îmânlı, abdestli kimseler temas etsin. Bu âyet-i kerîme ile cünüb iken Kur’an okunamayacağı ve abdesti olmayanın Mushaf’a dokunamayacağı fıkıhta beyan olunmuştur. Zîrâ abdest yüzde nur ve kalbde sürûrdur.

• Kur’ân-ı Kerîm okuyacağı zaman mümkünse kıbleye yönelmeli, hürmetli bir vaziyet almalıdır.

• Kur’ân-ı Kerîm’e “Euzü ve besmele-i şerîfe” ile başlanır.

• Kur’ân-ı Kerîm’i kendisi işitecek derecede tecvidli olarak okumalıdır.

• Kur’ân-ı Kerîm okunduğu zaman dinlemelidir. Allahü Teâlâ A’râf sûresi, 204. âyetinde şöyle buyurmaktadır (meâlen): “(Ey mü’minler) Kur’an okunduğu vakit (namazda veya hutbede veya her hangi mecliste) hemen (kulak verip) onu dinleyin ve susun, tâ ki rahmete kavuşasınız.”

• Kur’ân-ı Kerîm’i dinlemeyecek kimselerin yanında onların işitecekleri bir sesle, açıkça okumamalıdır. Okunması uygun olmayan yerde Kur’an okuyan günâha girer. Bununla beraber böyle bir yerde okunduğu takdirde dinlememek, hürmetsizlik etmek de caiz değildir.

Lâyık olmayan yere konmuş bir Kur’ân veya ondan bir sahîfe görünce elinden geldiği kadar onu oradan alıp lâyık olduğu bir yere kaldırmalıdır.

• Hattatlar yazdığı bir Mushaf-ı Şerîf sayfasını yüksekçe ve hürmetle tutmalıdır.

• Mushaf-ı Şerîf’i, Hacer-i Esved’i, Kâbe-i Muazzama’nın eşiğini ta’zim ve hürmet için öpmek câizdir.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَيُّمَا مُؤْمِنٍ أَطْعَمَ مُؤْمِنًا عَلَى جُوعٍ أَطْعَمَهُ اللهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنْ ثِمَارِ الْجَنَّةِ
(ت)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Aç olan bir mü’mini doyuranı, Allâhü Teâlâ (kıyâmet günü) cennet meyveleriyle doyurur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



02
Haziran Perşembe 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 20 Mayıs 1432 Hicrî: 26 Şaban 1437

Kozan'ın Kurtuluşu (1920)


Namaz ve İmsak Vakitleri Hakkında

Muhterem okuyucularımız; takvimimizdeki namaz vakitleri Hanefî mezhebinin içtihatlarına dayanmaktadır. Fıkhî esaslara göre hesaplama yapılırken arz derecesi (enlem), tûl (boylam), saat dilimi, yükseklik, arâzî genişliği gibi birçok astronomik, klimatolojik ve jeolojik unsurlar kullanılmaktadır.

Bir yerin namaz vakitlerinin doğru olarak hesaplanabilmesi için sadece “geometrik değerler” değil, fıkhî ölçülere uygun olan “görülen değer” neticeleri de esas alınır. Bu sebeple İslâm âlimleri bazı zarûrî tedbirler almışlardır. Bu tedbirlere; düzeltmelere “Temkin” adı verilmektedir. Temkin, daha ihtiyatlı olmak için yapılmış bir düzeltme değil, fıkhî olarak yapılması zarûrî bir düzeltmedir. Binâenaleyh temkinsiz vakitlerin kullanılması mahzurludur.

Fazilet takviminin kullandığı temkinli vakitler, asırlardan beri İslam âleminde kullanıldığı gibi Türkiye’de de 1982 yılına kadar -Diyanet Takvimi dâhil- bütün takvimlerde kullanılmıştır.

Bu sebeple Müslümanlara:
Takvimimizde verilen vakitlere riâyette titizlik göstermelerini, namazlarını vaktin sonuna kadar geciktirmemelerini, oruca başlarken takvimimizdeki imsak vaktine riâyet etmelerini, sabah namazını takvimimizde gösterildiği gibi imsak vaktinden en az 20 dakika sonra kılmalarını tavsiye ediyoruz.


Geniş bilgi için 31 Aralık’tan sonraki açıklamalara bakınız. | http://www.fazilettakvimi.com/tr/muhim_aciklamalar/6.html


ŞA’BÂN AYININ 27’NCİ GECESİNDE KILINACAK NAMAZ

Şa›bân’ın 27’nci gecesi, akşam ile yatsı arasında iki rek’at teşekkür namazı kılınır. Fatiha’dan sonra istediği her hangi bir sûreyi okur.

Namaza “Yâ Rabbî, beni Resûl-i Zîşân Efendimiz’in ayının sonuna yaklaştırdın. Resûlullah Efendimiz’i ve mübârek ayını bana hem şefi’ ve hem de şâhid eyle.” diye niyet edip tekbir alır. Namazdan sonra:

70 defa İstiğfâr-ı şerîf: “Estağfirullâhe’l-azîm ve etûbü ileyk.”

100 defa da: “Allâhümme salli alâ rûh-i Muhammedin fil-ervâh ve salli alâ cesed-i Muhammedin fil-ecsâd ve salli alâ kabr-i Muhammedin fil-kubûr.” salevât-ı şerîfesini okuyup “Yâ Rabbi, senin huzûr-ı sırr-ı ehadiyyetine ilticâ ediyorum” denir. (Mübârek Gün ve Gecelerde Yapılması Tavsiye Edilen DUÂ ve İBÂDETLER, Fazilet Neşriyat)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ramazân-ı Şerîf’te Tavsiye Edilen Bazı İbadetler | Atalar Sözü
« Yanıtla #2005 : 03 Haziran 2016, 12:03:47 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ خَرَجَ مِنْ بَيْتِهِ اِبْتِغَاءَ الْعِلْمِ فَاِنَّ الْمَلَائِكَةَ تَضَعُ أَجْنِحَتَهَا لِلْمُتَعَلِّمِ وَالْعَالِمِ
(مجمع)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Kim evinden ilim öğrenmek için çıkarsa muhakkak melekler talebe ve hocanın ayakları altına kanatlarını sererler.”
(Hadîs-i Şerîf, Mecmau’z-Zevâid)



03
Haziran Cuma 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 21 Mayıs 1432 Hicrî: 27 Şaban 1437

Karamanoğlu Mehmed Bey'in Her Yerde Türkçe Kullanılması Hakkında Fermanı (1277)


Ramazân-ı Şerîf’te Tavsiye Edilen Bazı İbadetler

Mübârek Ramazân-ı Şerîf ayı, 11 ayın sultânıdır. Ümmet-i Muhammed’in ayıdır. Gündüzleri oruçla, geceleri terâvih namazlarıyla ihyâ edilir.

Ramazân-ı Şerîf Kur’ân ayıdır. Bu itibarla, Kur’ân okumasını bilen herkes, bu ayda Kur’ân-ı Kerîm’i hatim etmelidir.

Kur’ân okumasını bilmeyenler bu ayı fırsat bilip öğrenmeye gayret etmelidirler.

Ramazan ayının evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden âzâda vesiledir.


Ramazân-ı Şerîfte yapılması tavsiye edilen bazı ibâdetler:

Birinci on gün içinde, mümkünse, tesbih namazı kılınır ve hatm-i enbiyâ yapılır.

İkinci on gün içinde, mümkünse, yine tesbih namazı kılınır ve hatm-i enbiyâ yapılır.

Üçüncü on gün içinde ise tevbe-istiğfar, hatm-i enbiyâ ve 7 salât ve selâmdan sonra mümkünse hatm-i istiğfar yapılıp, yâni 1001 defa, “Estağfirullâhe’l-Azîm ve etûbü ileyk” denildikten sonra da 7 veya 70 salât ve selâm okunur, duâ edilir.

• İftara yakın “Allâhümme yâ vâsia’l-mağfiratiğfirlî”

• İftarda da “Allâhümme leke sumtü ve bike âmentü ve aleyke tevekkeltü ve alâ rızkıke eftartü ve savme ğadin neveytü” duâları okunur. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)



ATALAR SÖZÜ:

Herkesle yoldaş olma, bilmediğinle yola çıkma.
Mazlumun âhı yerde kalmaz.
Zâlimin ömrü az olur.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ خَرَجَ مِنْ بَيْتِهِ اِبْتِغَاءَ الْعِلْمِ فَاِنَّ الْمَلَائِكَةَ تَضَعُ أَجْنِحَتَهَا لِلْمُتَعَلِّمِ وَالْعَالِمِ
(حم)


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Kim Allâhü Teâlâ’nın kitabından (Kur’ân-ı Kerîm’den) bir âyet dinlerse onun için kat kat sevab yazılır.
Kim de bir âyet okursa kıyâmet günü onun için nur olur.”

(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



04
Haziran Cumartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 22 Mayıs 1432 Hicrî: 28 Şaban 1437

Sultan Abdülaziz Han'ın Şehîd Edilmesi (1876) • Cihan Pehlivanı Koca Yusuf'un Vefatı (1899)


Ramazân-ı Şerîf’in İlk Akşamı Kılınacak Namaz

Yarın akşam Ramazân-ı şerîf ayının ilk gecesini idrâk edecek ve ilk terâvih namazını kılacağız. Şâbân’ın son gününü Ramazân ayının ilk gününe bağlayan bu gece, Ramazân-ı şerîfin ilk akşamı olması itibâriyle, akşamla yatsı arasında iki rek’at teşekkür namazı kılınır.

Şöyle niyet eder:
“Yâ Rabbi, Ramazân-ı şerîf ile müşerref kıldığın için, Allâhü Ekber” denilerek tekbir alıp namaza durulur.

Fâtiha’dan sonra birinci rek’atte 1 İnnâ a’taynâ, ikinci rek’atte 1 İhlâs-ı Şerîf okunur.

Namazdan sonra:
70 istiğfâr-ı şerîf, 70 salavât-ı şerîfe okuyup duâ edilir. Salât-ı Münciye okumak daha fazîletlidir. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)


RAMAZAN AYI İCTİM‘I, RU’YET VE BAŞLANGICI

Hicrî Kamerî 1437 yılı Ramazan ayı ictimâ‘ı 5 Haziran Pazar günü Türkiye yaz saati ile 06:01’dir.

Ru’yet, ise 5 Haziran Pazar Türkiye yaz saati ile 16:52’dir.

Hilâl’in görüldüğü yerler; Atlas Okyanusu’nun orta ve güney kısımları, Afrika kıtasının güneyi, Güney Amerika kıtasının tamamı, Namibya, Angola, Güney Afrika Cumhuriyeti, Zambiya, Brezilya, Şili, Peru

Hilâl; Türkiye, Mısır, Cezayir, Tunus, Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’den görülemeyecektir.

Hilâl’in görüldüğü günü takip eden 6 Haziran Pazartesi günü de Ramazan ayının 1. günüdür.

BEYİT:
Sanma başka bir nefsi kendi nefsine hamal,
Kırbacın düşse attan in de yere kendin al.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Terâvîh Namazı Nasıl Kılınır?
« Yanıtla #2007 : 05 Haziran 2016, 00:28:40 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ قَامَ رَمَضَانَ إِيمَانًا وَاحْتِسَابًا غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ
(ق)


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Her kim Ramazan ayında inanarak ve sevâbını sâdece Allâhü Teâlâ’dan bekleyerek terâvîh namazı kılarsa onun geçmiş günahları bağışlanır.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)



05
Haziran Pazar 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 23 Mayıs 1432 Hicrî: 29 Şaban 1437

Kutalmışoğlu Süleyman Şah'ın Vefatı (1086)


Terâvîh Namazı Nasıl Kılınır?

Terâvîh namazı, Ramazan ayına mahsûs, yirmi rek’atten ibâret bir sünnet-i müekkededir. Bu namaza Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile dört halîfesi (rıdvânullâhi aleyhim) devâm etmişlerdir. Terâvîhin cemâatle kılınması da, sünnet-i kifâyedir. Mescidlerde terâvîh namazı cemâatle kılındığı hâlde, bir özrü olmaksızın cemâati terk edip terâvîhi evinde kılan kimse, fazîleti terk etmiş olur. Bu kimse evinde cemâatle kılsa, cemâat sevâbını alsa da, mesciddeki cemâatin fazîletine eremez.

Terâvîh namazını, her iki rek’atte bir selâm vererek on selâm ile bitirmek daha fazîletlidir. Dört rek’atte bir selâm verilerek de edâ edilebilir.

Terâvîh namazı, iki rek’atte bir selâm verilince, akşam namazının iki rek’at sünneti gibi kılınır.

Dört rek’atte bir selâm verilerek kılınacak olursa, yatsı namazının dört rek’at sünneti gibi kılınır.

Cemâatle kılındığı takdirde, cemâat hem terâvîhe, hem de imâma uymaya niyet eder, imam da âşikâre kırâat eder (sesli okur).

Terâvîh namazında sesi güzel ve hızlı okuyan değil, düzgün okuyan imâm tercih edilmelidir.

Bir kimse, imâmın yatsı namazını kıldırıp terâvîhe başladığı sırada mescide gelse, önce yatsı namazını kılar, sonra terâvîh için imâma uyar. Cemaatle terâvihi kıldıktan sonra noksan rek’atleri tamamlar. Sonra da vitir namazını kendi başına kılar. Evlâ olan budur. Bununla beraber vitir namazını imam ile beraber kıldıktan sonra terâvihi tamamlaması da câizdir.

Terâvih namazını imam ile kılmayan kimse, vitir namazını imâm ile kılabilir.

İmâm ve cemâat, yatsı namazını cemâatle kılmamış olursa, yalnız terâvîh namazını cemâatle kılamazlar. Çünkü terâvihin cemâatı, farzın cemâatına tâbidir.

Terâvîh -orucun değil- vaktin (Ramazan ayının) sünnetidir. Mâzeretinden dolayı oruç tutamayanlar da terâvîhi kılmalıdırlar.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ramazan Ayı, Rahmet ve Mağfiret Ayıdır
« Yanıtla #2008 : 06 Haziran 2016, 11:07:05 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلسَّحُورُ أَكْلُهُ بَرَكَةٌ فَلَا تَدَعُوهُ وَلَوْ أَنْ يَجْرَعَ أَحَدُكُمْ جُرْعَةً مِنْ مَاءٍ فَإِنَّ اللهَ عَزَّ وَجَلَّ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى الْمُتَسَحِّرِينَ
(حم)


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Sahur berekettir. Bir yudum su ile de olsa sahûru terk etmeyiniz. Zîrâ sahûra kalkanlara Allâhü Teâlâ rahmet ve melekleri de istiğfar ederler.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



06
Haziran Pazartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 24 Mayıs 1432 Hicrî: 01 Ramazan 1437

Fatih Sultan Mehmed Han'ın Kırım'ı Fethi (1475)

Bugün Ramazan-ı Şerif'in ilk günü. Ramazan-ı Şerif'iniz mübarek olsun.


Ramazan Ayı, Rahmet ve Mağfiret Ayıdır

Allâhü Teâlâ, Ramazan ayının her gecesi şöyle buyurur:
“Bir isteği olan yok mu, isteğini vereyim. Tövbe eden yok mu, onun tövbesini kabul edeyim. Bağışlanmak isteyen yok mu, onu bağışlayayım!”

Allâhü Teâlâ, Ramazan ayının her günü iftar vaktinde, azabı hak etmiş milyon kişiyi cehennemden âzâd eder. Ramazan ayındaki cuma günü ve gecesinin her saatinde, yine azâba müstahak olmuş milyon kişiyi cehennemden âzâd eder. Ramazan ayının son gününde ise, Ramazan ayının başından sonuna kadar affedilenlerin sayısı kadar kişi cehennemden âzâd edilir.

Kadir Gecesi’nde Allâhü Teâlâ, Cebrâil aleyhisselâma emreder. Cebrâil aleyhisselâm meleklerden bir toplulukla berâber yeryüzüne iner… Cebrâil (a.s.) meleklere şöyle der:

‘Allâhü Teâlâ ümmet-i Muhammed’e rahmet nazarı ile baktı, onları affedip günahlarını bağışladı. Ancak dört kimse hâriç! 
‘Devamlı içki içen, ana babasına âsî olan, sıla-i rahim yapmayan (yakın akrabası ile alâkasını kesen) ve Müslüman kardeşiyle üç günden fazla dargın olan.’


Bayram sabahı Allâhü Teâlâ, meleklerini yeryüzünün her tarafına gönderir. Melekler, bir sokağın başına geçerek:

‘Ey Muhammed ümmeti! Kerem sâhibi Rabb’inizin huzûruna çıkın. Çünkü o, bol bol veriyor ve büyük günahları bağışlıyor.’ derler.

Bunu insan ve cinlerin dışındaki bütün yaratılmışlar duyar.

İnsanlar bayram namazlarını kılmak üzere evlerinden çıktıklarında Allâhü Teâlâ meleklerine:

‘Ey meleklerim! Bir işçi işini bitirince alacağı karşılık nedir?’ buyurur.

Melekler:
‘Ey Rabbimiz! Alacağı ücretin tam olarak ödenmesidir.’ derler.

Allâhü Teâlâ: ‘Ey meleklerim! Sizleri şâhit tutuyorum ki, onların Ramazan’da tuttukları oruçların, kıldıkları namazların sevâbı olarak ben de onlara rızâmı ve mağfiretimi veriyorum.’ buyurur.

 Sonra Allâhü Teâlâ:
“Ey kullarım! Benden isteyin. İzzetime ve celâlime yemin ederim ki, bugün dîniniz veya dünyânız için benden ne isterseniz onu vereceğim.” buyurur. (Tenbîhü’l-Gâfilîn)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Resûllulâh Efendimiz'in (S.A.V) İrtihâli
« Yanıtla #2009 : 07 Haziran 2016, 12:39:28 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ لِلصَّائِمِ عِنْدَ فِطْرِهِ لَدَعْوَةً مَا تُرَدُّ
(هـ)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Muhakkak oruçlu için, iftar anında reddolunmayacak duâ vardır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



07
Haziran Salı 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 25 Mayıs 1432 Hicrî: 02 Ramazan 1437

Osmanlı-Amerikan Ticaret ve Dostluk Antlaşması (1830)


Resûllulâh Efendimiz'in (S.A.V) İrtihâli

İbn-i Mes’ûd (r.a.) anlatıyor: Resûlullâh’ın (s.a.v.) bu dünyâdan ayrılma zamanı yaklaştığında Âişe validemizin (r.anhâ) evinde toplandık. Peygamberimiz (s.a.v.) bize baktı, gözleri yaşardı ve buyurdu ki:

“Merhaba, Allâhü Teâlâ size ömür versin, bir araya toplasın, yardım etsin, yükseltsin, muvaffak kılsın, kabul etsin, hidâyet versin, selâmetler versin. Size takvâyı ve Allâhü Teâlâ’ya itâati vasiyet ediyorum. Sizleri de Allâh’a emânet ediyorum. -Sizden iş başına geçenler- onun kulları ve beldeleri husûsunda Allâhü Teâlâ’ya karşı kibirlenip azgınlık yapmasın… Biz:

“Yâ RasûlAllah! Ecelin ne zaman?” diye sorduk;

“Allâhü Teâlâ’ya, Sidretü’l-müntehâ’ya, Cennetü’l-me’vâ’ya, Arş-ı A‘lâ’ya dönüş yaklaşmış bulunmaktadır.” buyurdu.

“Yâ ResûlAllah! Seni kim yıkasın?’ diye sorduk;

“Ehl-i beytimden en yakın olanlar.” buyurdu.

“Yâ ResûlAllah! Ne ile sarıp kefenleyelim?” dedik;

“İsterseniz, şu elbisemin içine yahut Mudar beyazına veya Yemen kumaşına sarınız.” buyurdu.

“Yâ ResûlAllah! Senin üzerine cenaze namazını kim kılsın?” diye sorduk. Ağladı ve biz de ağladık.

“Allah size rahmet etsin! Sizi peygamberinizden dolayı hayırla mükâfatlandırsın. Siz, beni yıkadığınız ve kefenlediğiniz zaman kabrimin kenarına koyunuz. Sonra, bir müddet benim yanımdan çıkınız. Çünkü ilk önce dostum Cebrail ve sonra Mikâil, sonra İsrâfil, sonra da yanında melek ordularıyla birlikte ölüm meleği (Azrâil) üzerime namaz kılacaktır. Bundan sonra, takım takım giriniz, üzerime namaz kılınız, salât ve selam getiriniz. Fakat bağırıp çağırarak beni rahatsız etmeyiniz. Üzerime namaz kılmaya önce Ehl-i beytim başlasın. Sonra sizler kılarsınız.

Ashâbımdan burada bulunmayanlara selam söyleyiniz! Kıyâmet gününe kadar dînime, bana tâbi olacak olan kimselere de benden selam söyleyiniz.”


“Yâ ResûlAllah! Seni kabrine kimler koyacak?’ diye sorduk. “Ehl-i beytimle birlikte birçok melekler ki, onlar sizi görürler, fakat siz onları göremezsiniz’ buyurdu.” (er-Rikkatü ve’l-bükâ, İbn-i Kudâme)