Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1063814 defa)

0 Üye ve 222 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İlimle Yapılan Amel Makbûl Olur
« Yanıtla #1965 : 24 Nisan 2016, 13:05:37 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلْحِكْمَةُ تَزِيدُ الشَّرِيفَ شَرَفًا
(فيض)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Hikmet(li ilim), şerefli kimsenin şerefini daha da arttırır.”
(Hadîs-i Şerîf, Feyzu’l-Kadîr)



24
Nisan Pazar 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 11 Nisan 1432 Hicrî: 17 Recep 1437

Yavuz Sultan Selim Han'ın Tahta Çıkışı (1512) • Osmanlı - Rus (93) Harbi (1877)


İlimle Yapılan Amel Makbûl Olur

Resûlullâh Efendimiz’e (s.a.v.)

“En fazîletli amel hangisidir?” diye sordular.

“Allâhü Teâlâ’yı bilmektir” buyurdular.

“Biz hangi amelin fazîletli olduğunu bilmek istiyoruz” dediler.

“Allâhü Teâlâ’yı bilmektir” buyurdular.

“Biz ameli soruyoruz, siz ilimden cevap veriyorsunuz” dediler.

“İlimle birlikte yapılan amel az da olsa fayda verir. Amma ilimsiz yapılan çok amel aslâ fayda vermez” buyurdular.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:

“İlim amelin imâmıdır. Önce ma‘bûdunu (Rabbini) tanıman lâzımdır. Sonra ona ibâdet etmelisin.”

Bir adam, ilimsiz olarak Allâhü Teâlâ’ya semâdaki bütün meleklerin ibâdeti kadar ibâdet etse yine ziyandadır. Bir adam yüz sene ilim okusa Allâhü Teâlâ’nın rahmetine ancak ilmi ile amel işleyerek kavuşabilir.

Hasan-ı Basrî Hazretleri buyurdu ki: “Amelsiz cennet istemek günahlardan bir günahtır.”

Cennete Allâhü Teâlâ’nın rahmeti ile girilir. Cennet’teki yüksek derecelere ise ameller ile erilir. Nitekim âyet-i celîlede -meâlen- “…ona hoş kelimeler yükselir, onu da sâlih amel yükseltir…” (Fâtır Sûresi, âyet 10) buyurulmuştur.

Hadîs-i şerîfte “Akıllı kimse nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için amel işleyendir. Ahmak ise nefsini hevâsına uydurup onun peşinde koşan, sonra da -hiç amel işlemeden- Allâhü Teâlâ’dan affını umandır.” buyurulmuştur.

İbrâhîm bin Edhem Hazretleri, bir gün parası olmadığından hamama ücretsiz olarak girmek istemiş. Hamam sâhibi izin vermeyince ağlayarak şöyle demiş: “Allâhım! Şeytanların evi olan hamama ücretsiz olarak girmeme izin verilmiyor. Peygamberlerin ve sıddîkların evi olan cennete ücretsiz (hiç amel işlemeden) nasıl girebilirim.

(Hulâsatü’l-Ahbâr, Azîz Mahmud Hüdâî)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Allah'ın Yardım Ettiği Muvaffak Olur
« Yanıtla #1966 : 25 Nisan 2016, 10:48:38 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إنَّ اللهَ كَرِهَ لَكُمْ ثَلَاثًا : قِيلَ وَقَالَ وَإِضَاعَةُ الْمَالِ وَكَثْرَةُ السُّؤَالِ
(ق)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Allâhü Teâlâ sizin için şu üç şeyi kerih (çirkin) görür: Dedikodu yapmak, malı zâyi (isrâf) etmek ve çok soru sormak.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)



25
Nisan Pazartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 12 Nisan 1432 Hicrî: 17 Recep 1437

Allah'ın Yardım Ettiği Muvaffak Olur

Hazret-i Ömer’in hilafeti zamanında Hürmüzân adındaki İranlı kumandana karşı Nûmân bin Mukarrin (r.a.) vazîfelendirildi.

Nûmân bin Mukarrin, Kûfe ve Basra askeriyle Hürmüzân’ın üzerine gitti. Birkaç ay uzayan muhâsara esnâsında İranlılar birkaç defa bulundukları Tüster Kalesi’nden çıktılar. Şiddetli muhârebeler oldu. Nihâyet Tüster’e girildi. Hürmüzân, iç kaleye kapandı ve Hazret-i Ömer’in hükmüne râzı olarak teslim oldu. Ganîmet malları askere taksim olundu. Her süvârî hissesine üç bin ve piyâde hissesine bin dirhem düştü.

Nûmân bin Mukarrin (r.a.), ganîmet mallarının beşte birini ve Hürmüzân’ı Medîne-i Münevvere’ye gönderdi. Hürmüzân’ı, Ashâb-ı Kiram’a göstermek için ipekli elbisesi ve yakut ile donanmış tacı ile Medîne-i Münevvere’ye getirdiler. Mescid-i Şerif’te Hazret-i Ömer’in yanına vardılar.

Hazret-i Ömer’i, Mescid’de hırkasına bürünmüş, kamçısı elinde olduğu hâlde gördüler. Onun yanına oturdular.

Hürmüzân: “Ömer nerede?” dedi.

“İşte bu” dediler.

“Hani bekçileri ve kapıcıları?” diye sordu.

“Onun bekçisi ve kapıcısı, yazıcısı yoktur” diye cevap verdiler.

“Öyle ise peygamber olmalı” dedi.

“Hayır, Peygamber değil ama peygamberlerin ameliyle amel eder” dediler.

Hazret-i Ömer, onların seslerinden uyandı.

Hürmüzân’a bakıp: “Hürmüzân mı?” dedi, “Evet” dediklerinde “Allah’a hamdederim ki İslâm, bunu ve emsalini zelîl kıldı” dedi ve derhal üzerindeki elbisenin çıkartılmasını emretti.

Sâde elbise giydirtti ve ona dedi ki:
“Ey Hürmüzân! Kaderini ve akıbetini nasıl gördün?”

Hürmüzân:
“Yâ Ömer! Câhiliyet devrinde Allah, bizi ve sizi başlı başımıza bıraktı. Biz de size gâlib olduk. Vakta ki Allah sizinle beraber oldu, bize gâlip geldiniz” dedi.
Sonra Hürmüzân, Müslüman oldu. Hazret-i Ömer ona yıllık iki bin dirhem maaş bağladı. (Hz. Ömeru’l-Fâruk, Çamlıca B.Y.)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ulü’l-Azm Peygamberler | İnsanın Gözünü Ancak Toprak Doldurur
« Yanıtla #1967 : 26 Nisan 2016, 10:47:00 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: بَادِرُوا بِالْأَعْمَالِ فِتَنًا كَقِطَعِ اللَّيْلِ الْمُظْلِمِ يُصْبِحُ الرَّجُلُ مُؤْمِنًا وَيُمْسِي كَافِرًا وَيُمْسِي مُؤْمِنًا وَيُصْبِحُ كَافِرًا يَبِيعُ أَحَدُهُمْ دِينَهُ بِعَرَضٍ مِنَ الدُّنْيَا
(ت)


“Karanlık gece parçaları gibi birtakım fitneler (harbler, zulümler) ortaya çıkmadan önce sâlih ameller işlemeye koşun, acele edin.
İnsan(lardan bazısı o fitneler içinde) mü’min olarak sabahlar, kâfir olarak akşamlar, mü’min olarak akşamlar, kâfir olarak sabahlar.
Onların bazısı dinlerini, dünya menfaati karşılığında satarlar.

(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



26
Nisan Salı 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 13 Nisan 1432 Hicrî: 19 Recep 1437

Çernobil Nükleer Santral Kazası (1986)


Ulü’l-Azm Peygamberler

Peygamberlerin en fazîletlisi, en üstünü Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellem, sonra onun dedesi İbrâhîm aleyhisselâm, sonra Mûsâ aleyhisselâm, sonra Îsâ aleyhisselâm ve sonra Nuh aleyhisselâmdır. Bu beş zâta ülü’l-azm Peygamberler denilir. Aleyhimüsselam.


İnsanın Gözünü Ancak Toprak Doldurur

Şeyh Sâdî anlatır: “Yüz elli deve yükü ticâret malı, kırk köle ve hizmetkâra sâhip bir tüccar gördüm. Bir gece beni İran’ın Hürmüzgan eyâletine bağlı Kiş Adası’ndaki çadırına götürdü. Bütün gece susmak bilmedi, boş laflar konuştu. “Falanca ortağım Türkistan’da, falanca sermayem Hindistan’da, bu kâğıt falanca yerin kâğıdıdır, falanca şeye falanca kefildir.” diye anlatıp durdu. Bazan, “İskenderiye’ye yolculuk yapmaya niyetliyim.” diyor, bazan da “Mağrib Denizi (Atlas Okyanusu) kâfirler ve korsanlar sebebiyle tehlikelidir.” diyordu.

- Ey Sâdî! Bir yolculuğum daha var. Eğer o yolculuğu yapabilirsem geri kalan ömrüm boyunca bir köşede oturup ticâreti bırakırım, dedi.

- O yolculuk hangi yolculuktur? diye sordum.

Şöyle dedi:

- Fars kükürtü Çin’de değerliymiş. Onu Çin’e götürmek istiyorum. Oradan Çin porselenini Anadolu’ya, Anadolu ipeğini Hind’e, Hint çeliğini Halep’e, Halep camını Yemen’e ve Yemen kumaşını da Fars’a götürdükten sonra ticâreti bırakıp bir dükkân köşesinde oturacağım, dedi.

Nihâyet konuşmaya gücü kalmayınca:

- Ey Sâdî! Sen de görüp duyduklarından anlat, dedi.

Ben de şöyle dedim:

- Bir kervanbaşı Gûr çölünde bindiği hayvandan düşünce şöyle dedi:

“Dünya heveslisinin aç gözünü ya kanâat ya da mezar toprağı doldurur.” (Gülistan’dan Seçmeler, Çamlıca B. Y.)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Receb Ayında Kılınacak Namaz
« Yanıtla #1968 : 27 Nisan 2016, 11:21:49 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: رَكْعَتَانِ يَرْكَعُهُمَا ابْنُ آدَمَ فِي جَوْفِ اللَّيْلِ الْآخِرِ خَيْرٌ لَهُ مِنَ الدُّنْيَا وَمَا فِيهَا
(فيض)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Gece yarısı kılınan iki rekât (teheccüd namazı), dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır.”
(Hadîs-i Şerîf, Feyzu’l-Kadîr)



27
Nisan Çarşamba 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 14 Nisan 1432 Hicrî: 20 Recep 1437

Kanuni Sultan Süleyman Han'ın Doğumu (1495) • Sultan İkinci Abdülhamid Han'ın Hal'i , Sultan Reşad Han'ın Tahta Çıkışı (1909)


Receb Ayında Kılınacak Namaz

Receb’in 1’i ile 10’u arasında 10 rek’at, 11’i ile 20’si arasında 10 rek’at ve 21’i ile 30’u arasında 10 rek’at kılınacak Hâcet Namazı vardır. Bunların üçünün de kılınış şekli aynıdır. Yalnızca namazların sonlarında okunacak duâlarda fark vardır.

Bu 30 rek’at namazı kılanlar, hidâyete ererler. Bu namazı kılanın kalbi ölmez. Bu 30 rek’at namaz Resûlullâh Efendimiz’in (s.a.v.) berberi Selmân-ı Pâk (r.a.) Hazretleri tarafından rivâyet edilmiştir.

Bu namazlar, akşamdan sonra da, yatsıdan sonra da kılınabilir. Fakat, cuma ve pazartesi gecelerinde ve bilhassa teheccüd vaktinde kılınması daha fazîletlidir.

Kılınışı: Hâcet Namazı’na şu niyetle başlanır:

“Yâ Rabbi, teşrifleriyle dünyâyı nûra gark ettiğin Efendimiz hürmetine, sevgili ayın Receb-i Şerîf hürmetine, beni feyz-i ilâhîne, afv-ı ilâhîne, rızâ-yı ilâhîne nâil eyle, âbid, zâhid kulların arasına kaydeyle, dünyâ ve âhiret sıkıntılarından halâs eyle, rızâ-yı şerîfin için” Allâhü Ekber.

Her rek’atte 1 Fâtiha, 3 Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn, 3 İhlâs-ı şerîf okuyup, 2 rek’atte bir selâm verilir. Böylece 10 rek’at tamamlanır.

• İlk on gün içinde kılınan namazdan sonra, 11 defa “Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü yuhyî ve yümît, ve hüve Hayyün lâ yemûtü biyedihi’l-hayr ve hüve alâ külli şey’in kadîr” okunup duâ edilir.

• İkinci on gün içinde yani Receb’in 11’i ile 20’si arasında kılınan 10 rek’atten sonra, 11 defa: “İlâhen Vâhıden Ehaden Sameden Ferden Vitren Hayyen Kayyûmen dâimen ebedâ” okunup duâ edilir.

• Üçüncü on gün içinde, yâni Receb’in 21’i ile 30’u arasında kılınan 10 rek’atten sonra da 11 kere: “Allâhümme lâ mânia limâ a’tayte, velâ mu’tıye limâ mena’te, velâ râdde limâ kadayte, velâ mübeddile limâ hakemte, velâ yenfeu ze’l-ceddi minke’l-ceddü. Sübhâne Rabbiye’l-Aliyyi’l-a’le’l-Vehhâb, Sübhâne Rabbiye’l-Aliyyi’l-a’le’l-Vehhâb, Sübhâne Rabbiye’l-aliyyi’l-a’le’l-Kerîmi’l-Vehhâb, Yâ Vehhâbü yâ Vehhâbü yâ Vehhâb” okunur ve duâ edilir. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Allâh'a Hakkı İle Şükür Nasıl Olur?
« Yanıtla #1969 : 28 Nisan 2016, 18:29:24 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ لَمْ يَشْكُرِ الْقَلِيلَ لَمْ يَشْكُرِ الْكَثِيرَ وَمَنْ لَمْ يَشْكُرِ النَّاسَ لَمْ يَشْكُرِ اللهَ. اَلتَّحَدُّثُ بِنِعْمَةِ اللهِ شُكْرٌ وَتَرْكُهَا كُفْرٌ وَالْجَمَاعَةُ رَحْمَةٌ وَالْفُرْقَةُ عَذَابٌ
(حم)


“Aza şükretmeyen kimse, çoğa da şükretmez. İnsanlara teşekkür etmeyen Allâhü Teâlâ’ya da şükretmez.
Allâhü Teâlâ’nın nimetlerini konuşmak şükürdür, ni’metleri konuşmayı terketmek ise nankörlüktür.
 (Ehl-i Sünnet ve) Cemâat rahmet, tefrika (Ehl-i Sünnet’ten ayrılmak) azabdır.”

(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



28
Nisan Perşembe 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 15 Nisan 1432 Hicrî: 21 Recep 1437

Çanakkale Cephesi'nde Kirte Zaferi (1915)


Allâh'a Hakkı İle Şükür Nasıl Olur?

İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî (k.s.) buyurdular:

“Bil ki, kendisine nîmet verilen kimsenin nîmeti veren Allâh’a şükretmesi aklen ve şer’an vâcibdir. Verilen nîmetin büyüklüğüne göre şükredilmesinin vâcib olduğu da mâlûmdur. O halde nîmet ne kadar çok olursa nîmete şükrün vâcibliği, lüzumu da o kadar ziyâde olur. Binâenaleyh zenginlerin zenginliklerine göre fakirlerden kat kat fazla şükretmeleri îcâbeder. İşte bunun için, hadîs-i şerîfte “Bu ümmetin fakirleri zenginlerden beş yüz sene evvel cennete girerler.” buyuruldu. (S. Tirmizî)

Nîmetleri veren Allâhü Teâlâ’ya şükür:

Evvelâ îtikad(a dâir bilgiler)i, Fırka-i Nâciye olan Ehl-i Sünnet ve’l-cemâat inancına uygun olarak düzeltmek,

İkinci olarak Ehl-i Sünnet’in müctehidlerinin beyânına, görüşlerine uygun olarak amel etmek,

Üçüncü olarak da bu fırka-i nâciyeden olan Ehl-i Sünnet ve’l-cemâat mezhebine bağlı tasavvuf erbâbının yolundan gitmek ile olur…

O halde sizin, Efendimiz, mevlâmız, günahlarımızın şefâatçisi, kalblerin tabîbi Resûlullah Efendimiz Muhammed Mustafa Sallallâhü aleyhi ve alâ âlihi ve selleme ve onun hidâyet ve doğru yol üzere olan halîfelerine (Rıdvânullâhi Teâlâ aleyhim ecmaîn) tâbi olmanız îcâb eder. (Mektubât-ı İmâm-ı Rabbânî, c.1/ m. 71)

Beyit:

Gerçi tâmm ü nâkısı kâmil bilür
Kâmil olan, cümleyi kâmil bilür

Süleyman Çelebi

(Kimin kâmil insan, kimin noksan olduğunu kendisi kâmil olanlar bilir. Kâmil olanlar herkesi kâmil görürler.)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Haram Yiyenin İbâdeti Kabul Olmaz | Hz. Ebûbekr’in Nasîhati | Fıkra
« Yanıtla #1970 : 03 Mayıs 2016, 00:37:32 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: يَا سَعْدُ أَطِبْ مَطْعَمَكَ تَكُنْ مُسْتَجَابَ الدَّعْوَةِ وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ إِنَّ الْعَبْدَ لَيَقْذِفُ اللُّقْمَةَ الْحَرَامَ فِي جَوْفِهِ مَا يُتَقَبَّلُ مِنْهُ عَمَلُ أَرْبَعِينَ يَوْمًا
(طس)


Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.):
“Ey Sa’d! Helal rızık ye (haramdan sakın). Böyle yaparsan duân müstecab (kabul) olur. Muhammed’in nefsi kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, muhakkak bir kul midesine haram bir lokma götürse, kırk gün ameli (duâ ve ibâdetleri) kabul olunmaz.” buyurdu.
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat)



29
Nisan Cuma 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 16 Nisan 1432 Hicrî: 22 Recep 1437

Yıldız Sarayı'nın İttihatçılarca Yağmalanması (1909)


Haram Yiyenin İbâdeti Kabul Olmaz

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)

“Kıyâmet günü,  Tihâme dağları kadar sevapları olan topluluklar gelecek. Onlar Allâh’ın huzûruna getirildiğinde, Allâhü Teâlâ onların sevaplarını heder edecek ve onları cehenneme atacaktır.” buyurdu.

Ebû Huzeyfe’nin (r.a.) âzâtlısı Sâlim (r.a.):

‘Anam babam sana fedâ olsun, yâ Resûlallâh! Bu toplulukların kim olduğunu bize bildir, biz de bilelim. Seni hak peygamber olarak gönderen Allâh’a yemin ederim ki, ben onlardan olmaktan korkuyorum,’ dedi.

Resûlullâh (s.a.v):

‘Ey Sâlim! Onlar namaz kılarlar ve oruç tutarlardı. Ancak kendilerine haramdan bir şey verildiği zaman hemen atılıp onu alırlardı. Bundan dolayı Allah onların amellerini kabul etmedi’ buyurdu. (Hilyetü’l-Evliyâ)


HAZRET-İ EBÛBEKR’İN BİR NASÎHATİ

Resûlullâh’ın halîfesi Sıddîk-ı Ekber Hazretleri vefât etmek üzere iken bir ara Selmân-ı Fârisî hazretleri ve diğer bazı Ashâb-ı Kirâm onun huzûruna girdiler.

“Ey Resûlullâh’ın halîfesi! Bize bir nasîhatte bulunun da onunla amel edelim” dediler.

Hazret-i Ebûbekir buyurdular ki:

“Yakında size pek çok rızık kapıları açılacak. Birkaç günlük ömre aldanıp da yarın Allâh’ın huzurunda mahcûb olmayınız.” (Kısas-ı Enbiyâ, Cevdet Paşa)


FIKRA: Hırsızın Hiç mi Suçu Yok!

Bir sipahinin atını çalmışlar. Arkadaşlarından kimi,

“Suç senin! Muhafazasına dikkat etmemişsin!” demiş, kimi de, “Kabahat seyisindir! Ahırı açık bırakmıştır!” diye kusuru sipahi ile seyisine bulmuşlar.

Sipahi dinledikten sonra:

“SübhanAllah! Suç hep bizim de atı çalan hırsızın hiç mi suçu yok?” demiş.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
“İşin Aslı Allah’ın Emrine Tâzîm Mahlukâtına da Şefkattir”
« Yanıtla #1971 : 03 Mayıs 2016, 00:41:46 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

 قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَحَبُّ الْأَسْمَاءِ إِلَى اللهِ تَعَالَى عَبْدُ اللهِ وَعَبْدُ الرَّحْمَنِ
(د)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Allâhü Teâlâ’ya en sevimli olan isimler, Abdullah ve Abdurrahmân’dır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvud)



30
Nisan Cumartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 17 Nisan 1432 Hicrî: 23 Recep 1437

Gazneli Mahmud'un Vefatı (1030) • Muş'un Kurtuluşu (1917) • Hitler'in Ölümü (1945)


“İşin Aslı Allah’ın Emrine Tâzîm Mahlukâtına da Şefkattir”

Eski hükümdarlar birbirlerine karşı adâletleri ve ihsanlarının çokluğu ile övünürlerdi. Her ne vakit biri diğerine bir elçi gönderecek olsa onunla birlikte hikmetli sözler, cevabı kolay olmayan suâller gönderirlerdi. Nitekim Ashâb-ı Kirâm zamanında Rum Kayseri’nden böyle sualler gelmiş, Halîfe Ömer (r.a.) Hazretleri tarafından cevaplandırılmıştır. Bu âdet Gazneli Mahmud zamanına kadar devam etti.

Gazneli Mahmûd, Mâverâünnehr hakanı Buğra Han’a bir mektup gönderdi: İnsanlar için cehâlet ve ilim azlığından daha ayıp şey yoktur. Kurân-ı Kerîm bunu bildirip (meâlen) “Allah, sizden îmân etmiş olanları yükseltir ve kendilerine ilim verilmiş olanları ise dereceler ile yükseltir.” buyurdu (Mücâdele sûresi, âyet 11).

Mâverâünnehr âlimlerinden şu suâle vecîz (çok kısa) cevap vermelerini istiyorum: “Peygamberlik, evliyâlık, din, İslâm, îmân, ihsân, takvâ, emr-i bi’l-ma’rûf, nehyi ani’l-münker, sırât, mîzân, rahmet, şefkat, adâlet, fazîlet nedir?”

Buğra Han bu mektubu alınca bütün âlimlerini topladı ve bu suâli onlara havale etti. Tam dört ay uğraştılar; her biri bunları ayrı ayrı beyân eden kitaplar yazmaya başladılar. Buğra Han’ın başkâtibi Muhammed bin Abduh, âlim ve fâzıl bir zât idi. Sultana, herkesin râzı olacağı bir cevap verebileceğini beyân etti, suâli yazdı ve altına:

“Re’sü’l-emri et-ta‘zîmü li-emrillâh ve’ş-şefekatü alâ-halkıllâh” diye yazdı ki tercümesi şudur: Resûlullâh Efendimiz (s.a.v) buyurdular: “İşin aslı (başı) Allâh’ın emrine ta‘zîm (hürmet), Allâh’ın mahlûkâtına şefkat etmektir.” (Âlûsî Tefsîri).

Mâverâünnehir âlimleri parmak ısırdılar ve “Bu kâmil ve şâmil yani mükemmel bir cevaptır” dediler.

Buğra Han bu cevabı çok beğendi ve cevâbı Sultan Mahmud’a gönderdi. Gazne âlimleri de cevâbın güzelliğinde ittifâk ettiler. (Mecmau’n-Nevâdir, Arûzî)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kudüs’ün Fethi (H. 15-M. 636)
« Yanıtla #1972 : 03 Mayıs 2016, 00:53:27 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

عَنْ أَبِي ذَرٍّ قَالَ: قُلْتُ يَا رَسُولَ اللهِ أَيُّ مَسْجِدٍ وُضِعَ فِي الْأَرْضِ أَوَّلُ. قَالَ الْمَسْجِدُ الْحَرَامُ قُلْتُ ثُمَّ أَيٌّ قَالَ الْمَسْجِدُ الْأَقْصَى
(ق)


Ebû Zerr radıyallâhu anh’den:
“Yâ ResûlAllah, yeryüzünde bina olunan ilk mescid hangisidir?” diye sordum.
‘Mescid-i Haram’dır.’ buyurdular.
Sonra hangisidir? dedim.
‘Mescid-i Aksâ’dır.’ buyurdular.
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)



01
Mayıs Pazar 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 18 Nisan 1432 Hicrî: 24 Recep 1437

Manisa'nın Fethi (1390) • TRT'nin Kuruluşu (1964)


Kudüs’ün Fethi (H. 15-M. 636)

Hazret-i Ömer’in (r.a.) Filistin valisi Amr bin Âs (r.a.), Arab dâhîlerinden ve harp ilminde mâhir zâtlardandı. Rum İmparatoru Hirakl’in Filistin kumandanı Artebon da hilebaz bir adamdı. Artebon, Remle ve Kudüs-i Şerif’ten topladığı askerle Ecnadin tarafında bulunuyordu.

Amr bin Âs (r.a.) ordusunu hazırlayıp Artebon üzerine yürüdü. O da inatla savaştı. Şiddetli bir muhârebe oldu. Nihâyet Artebon ordusu bozuldu ve bozgun askeriyle Kudüs’e gitti. Hemen arkasından Amr bin Âs, Gazze, Sebastıyye, Nablus, Yafa beldelerini ve civarlarını feth ettikten sonra Kudüs’ün teslimi için haber gönderdi.

Kudüs’ün ileri gelenleri, Halîfe Hazretleri bizzat gelip de söz ve af temînâtı verirse o vakit beldeyi teslim edecekleri cevâbını verdiler. Keyfiyet Medîne-i Münevvere’ye arz olundu.

Hazret-i Ömer (r.a.), Medîne-i Münevvere’de yerine Hazret-i Ali’yi (r.a.) vekil bırakıp kendisi Kudüs-i Şerif’e doğru yola çıktı, Câbiye’ye vardı. Şam tarafının emirleri kendisini karşıladılar. Orada iken Kudüs-i Şerif’in ileri gelenleri onunla görüştüler. O da onlara eman verdi ve cizye vermek üzere onlarla antlaşma yaptı. Filistin’i iki sancağa taksim etti. Birini merkezi Remle olmak üzere Alkame bin Hakîm’e, diğerini merkezi Kudüs-i Şerif olmak üzere Alkame bin Meczir’e verdi ve sonra Kudüs’e gitti.

Artebon ile ona tâbî olanlar, antlaşmayı kabul etmeyip Mısır’a kaçmış olduklarından ahali, Kudüs-i Şerif’i Hazret-i Ömer’e teslim ettiler. Kudüs şehri muhâsara olunduğu zaman şehir ahalisi: “Burayı fethedecek kumandan şöyle şöyle sıfatlara sâhip olmalı.” demişler ve Hz. Ömer’i görmek istemişlerdi. Ahâli, şehre giren Hz. Ömer’in evsâf ve ahlâkını görünce Kudüs’ü teslîm etmiştir.

Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Hazretleri, Şâm beldelerinin feth olunacağını Ashâbına haber vermişti. Hazret-i Ömer (r.a.) bu mûcizenin kendi zamanında meydana gelmesinden dolayı pek ziyade memnun oldu. Pek çok Ashâb-ı Kirâm ile birlikte büyük bir neşe ile Kudüs-i Şerîf şehrine girdi. Sahratullâh’ı süpürüp temizledi ve oraya bir Mescid-i Şerîf inşâ edilip ibâdete açılmasını emrederek Medîne-i Münevvere’ye geri döndü.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Mi‘râc Gecesi’nde ve Gündüzünde Yapılacak İbâdet | İsimlerimiz
« Yanıtla #1973 : 03 Mayıs 2016, 01:00:03 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

أُعْطِيَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ثَلَاثًا أُعْطِيَ الصَّلَوَاتِ الْخَمْسَ وَأُعْطِيَ خَوَاتِيمَ سُورَةِ الْبَقَرَةِ وَغُفِرَ لِمَنْ لَمْ يُشْرِكْ بِاللهِ مِنْ أُمَّتِهِ شَيْئًا الْمُقْحِمَاتُ
(م)


(Mi‘râc gecesinde) Resûlullâh’a (s.a.v.) üç şey verildi:
Beş vakit namaz,
Bakara Sûresi’nin son iki âyeti (Âmenerrasûlü...) ve ümmetinden,
Allâh’a hiçbir şeyi şirk (ortak) koşmayanların büyük günahlarının bağışlanacağı.

(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



02
Mayıs Pazartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 19 Nisan 1432 Hicrî: 25 Recep 1437

Mi‘râc Gecesi’nde ve Gündüzünde Yapılacak İbâdet

• Receb-i Şerîf’in 27’nci gecesi (yarın akşam) Mi‘râc Gecesi’dir.

• Yatsı namazından sonra 12 rek’at Hâcet namazı kılınır:

Her rek’atte Fâtiha’dan sonra 10 İhlâs-ı Şerîf okunur.

Namaza niyet şöyledir:

“Yâ Rabbi, rızâ-yi şerîfin için niyet eyledim namaza. Bu gece yedi kat gökleri ve bütün esrârını göstererek muhabbetin ile müşerref kıldığın sevgili Habîbin Resûl-i Zîşân Efendimiz hürmetine ben âciz kulunu aff-ı ilâhîne, feyz-i ilâhîne ve rızâ-yı ilâhîne mazhar eyle.” Allâhü Ekber.

Namazdan sonra:

• 4 Fâtiha-i Şerîfe,

• 100 defa, “Sübhânallâhi ve’l-hamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber, velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm”,

• 100 İstiğfâr-ı şerîf,

• 100 Salevât-ı şerîfe
okunup duâ edilir.

Bu namaz her rek’atte yüz ihlâs okuyarak on rek’at kılınır veya on ihlas okuyarak 100 rek’at kılınırsa; -bunu yerine getiren mü’min bu namazın feyz ve bereketiyle huzûr-i ilâhiye namaz borçlusu olarak çıkmaz.

• Hadîs-i şerîfte, Receb-i Şerîf’in 27. (Mi‘râc) gecesinin gündüzünde oruç tutana altmış ay oruç sevâbı yazılacağı va’dedilmiştir.

• O gün öğle ile ikindi arasında 4 rek’at namaz kılınır:

Her rek’atte Fâtiha’dan sonra 5 Âyetü’l-Kürsî, 5 Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn, 5 İhlâs-ı Şerîf, 5 Kul eûzü birabbi’l-felak, 5 Kul eûzü birabbi’n-nâs sûreleri okunur. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)

İsimlerimiz: Erkek: Recep, Kız: Reyhan


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İsrâ Ve Mi’râc Mûcizesi
« Yanıtla #1974 : 04 Mayıs 2016, 11:01:05 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَقِيتُ إِبْرَاهِيمَ لَيْلَةَ أُسْرِيَ بِي فَقَالَ يَا مُحَمَّدُ أَقْرِئْ أُمَّتَكَ مِنِّي السَّلَامَ وَأَخْبِرْهُمْ أَنَّ الْجَنَّةَ طَيِّبَةُ التُّرْبَةِ عَذْبَةُ الْمَاءِ وَأَنَّهَا قِيعَانٌ وَأَنَّ غِرَاسَهَا سُبْحَانَ اللهِ وَالْحَمْدُ للهِ وَلَا إِلَهَ إِلَّا اللهُ وَاللهُ أَكْبَرُ
(ت)


“Mi‘râc gecesinde İbrâhim (a.s.) ile karşılaştım.
“Yâ Muhammed! Ümmetine benden selam söyle. Cennet’in toprağının güzel, suyunun tatlı ve arâzîsinin de düz ve ağaçsız olduğunu,
oraya dikilecek fi danın da ‘Sübhânallâhi velhamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber’ (duâsı) olduğunu haber ver.”

(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



03
Mayıs Salı 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 20 Nisan 1432 Hicrî: 26 Recep 1437

Fatih Sultan Mehmed Han'ın Vefatı (1481)
Bu akşam Miraç Gecesidir. Kandiliniz mübarek olsun.


İsrâ ve Mi’râc Mûcizesi

Peygamberimiz (s.a.v), Hicret’ten bir buçuk sene evvel Receb ayının 27. gecesi Burak ile Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya götürüldükten sonra Sahra’dan semâya çıkarıldı. Semâ katlarının her birinde peygamberlerden biriyle görüştü. Nice melekler gördü. Cennet ve cehennemi müşâhede etti, gördü. Sidre-i Müntehâ’yı geçti, Allâhü Teâlâ’nın melekûtundan birçok acâyibât gösterildi. Beş vakit namaz emriyle aynı gece geri döndü. Sabah mescide çıkıp Kureyş’e haber verdi. Şaşkınlık ve inkârdan kimi el çırpıyor, kimi elini başına koyuyordu. Îman etmiş olanlardan bâzıları, dinden döndüler. İçlerinden bir kısmı Hz. Ebûbekr’e (r.a.) koştular: “Eğer bunu o söylediyse şüphesiz doğrudur.” dedi. “Onu, bunda da mı tasdik ediyorsun?” dediler. “Ben onu bundan daha ötesinde de -yani peygamberliğini- tasdik ediyorum!” dedi. Bunun üzerine “Sıddîk” diye isimlendirildi. Kureyşlilerden Mescid-i Aksâ’yı bilenler Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) onunla alâkalı sualler sordular, târifini istediler. Allâhü Teâlâ Mescid-i Aksâ’yı Resûlullâh’a gösterdi, ona bakıp târif ediyordu. Müşrikler, “Târifinde doğru söyledi.” dediler.

Sonra da “Haydi bakalım, bizim kervanı haber ver. O, bizce daha mühimdir. Onlardan bir şeye rast geldin mi?” dediler. “Evet, filanların kervanına rast geldim, Revha’da idi. Bir deve yitirmişler, arıyorlardı. Yüklerinde bir su kırbası vardı. Susadım, onu alıp su içtim ve yine yerine koydum. Geldiklerinde sorun bakalım, kırbada suyu bulmuşlar mı?” buyurdu. “Bu da diğer bir delildir.” dediler.

Sonra sayılarını, yüklerini, şekillerini sordular. Bu defa da Resûlullâh’a (s.a.v.) kervan gösteriliverdi ve sorduklarının hepsini haber verdi: “İçlerinde falan ve filân, önde karamtık beyaz bir deve üzerinde dikilmiş iki büyük çuval olduğu halde filân gün güneşin doğuşuyla beraber gelirler.” buyurdu. “Bu da diğer bir delildir.” dediler.

O gün hızla tepeye doğru çıktılar. Güneş ne zaman doğacak da onu yalancı çıkaracağız diye bakıyorlardı. Derken içlerinden birisi “Güneş doğdu.” diye haykırdı, diğer birisi de “İşte kervan geliyor, önünde karamtık beyaz deve ve içlerinde falan ve filan da var, tıpkı dediği gibi.” dedi.

Böyle iken yine îmân etmediler de “Bu apaçık bir sihirdir.” dediler. (Elmalılı Tefsîri, İsrâ sûresi, 1. âyetin tefsirinden )


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İlim Talebesine Nasîhatlar
« Yanıtla #1975 : 04 Mayıs 2016, 11:04:11 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:  مَنْ خَرَجَ فِي طَلَبِ الْعِلْمِ كَانَ فِي سَبِيلِ اللهِ حَتَّى يَرْجِعَ
(ت)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“İlim öğrenmek için (evinden) çıkan kimse dönünceye kadar Allah yolundadır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizi)



04
Mayıs Çarşamba 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 21 Nisan 1432 Hicrî: 27 Recep 1437

Halid bin Zeyd Ebu Eyyubi'l-Ensari RadıyAllahü Anh'ın Vefatı (672) • Sultan Çelebi Mehmed'in Vefatı (1421)


İlim Talebesine Nasîhatlar

İlim talebesi, bütün vakitlerinde ilim ve fazîlet elde etmeye gayret etmelidir.

Talebe ilim tahsil ederken, duyduğu faydalı şeyleri yazmak için yanında muhakkak kalem bulundurmalıdır. Çünkü “Ezberlenen şeyler uçar yani unutulur, yazılanlar kalır. İlim, öğrendikleriyle amel eden kâmil âlimlerin ağzından alınır. Zîrâ onlar duyduklarının en güzellerini öğrenirler, öğrendiklerinin de en güzelini söyleyip öğretirler.”

Buhârâ âlimlerinden Hüsâmüddin (rah.) oğluna, “Her gün ilim ve hikmetten az da olsa bir şeyler öğrenip ezberlemesini” nasihat etmiş ve “Her gün öğrendiklerin az da olsa kısa bir zaman sonra çok olur” demiştir.

Ömür kısadır, ilim ise çoktur. Hayatı, vakitleri boş yere geçirmemek, geceleri ilim öğrenmek için fırsat bilmek lâzımdır.

Yahya bin Muâz er-Râzî (rah.) “Geceler çok uzundur, uykuda geçirerek kısaltma; gündüzler de aydınlıktır günahlarınla karartma.” demiştir.

Talebeler, ilim ve yaşça büyüklerinden istifade etmeli, fırsatı kaçırmamalıdır. Çünkü geçen vakitler ve giden âlimler geri gelmez. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Hayır ve bereket büyüklerinizle (âlimler ve evliya ile) beraberdir.” buyurmuştur. Zîrâ onlar birçok şeyi tecrübe etmişlerdir. Dolayısıyla onlar, hayır ve faydanın hangi sözde, hangi harekette olduğunu daha iyi bilirler.

Hz. Ali (k.v.) “Bir ilim tahsil ederken asla ihmal etmeden öğrenmeye devam et. Zîrâ Allâhü Teâlâ’nın ilminden yüz çevirmek kişiye dünyada ve âhirette zarar ve üzüntü olarak yeter. Bu vaziyete düşmekten Allâh’a sığın, gece ve gündüz duâ et.” buyurmuştur.

İlim tahsil ederken karşılaşılan sıkıntı ve zorluklara katlanmak lazımdır.

Yağcılık yapmak hoş görülmemiştir. Ancak ilim tahsil ederken hocalara, arkadaşlara onlardan istifâde edebilmek için yapılabilir. (Ta’lîmü’l-Müteallim)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İmâm-ı Âzam Hazretlerinin Takvâsı
« Yanıtla #1976 : 05 Mayıs 2016, 01:22:10 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ اللهُ تَعَالَى: إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ، آخِذِينَ مَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَلِكَ مُحْسِنِينَ، كَانُوا قَلِيلًا مِنَ اللَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ، وَبِالْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
(سورة الزارياة، 15-18)


Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu:
“Şüphesiz ki müttakîler, Rab’lerinin kendilerine verdiğini alarak cennetlerde pınar başlarındadır. Çünkü onlar bundan evvel (dünyada) güzel amel etmeyi âdet edinmişlerdi, gece pek az uyuyorlardı ve seher vakitleri hep istiğfar ederlerdi.”
(Zâriyât Sûresi, âyet 15-18)



05
Mayıs Perşembe 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 22 Nisan 1432 Hicrî: 28 Recep 1437

Avrupa Konseyi'nin Kuruluşu (1949)


İmâm-ı Âzam Hazretlerinin Takvâsı

Şakîk-i Belhî Hazretleri anlatıyor: İmam Ebû Hanîfe (rah.) insanların en verâlısı, en âlimi, en âbidi, en cömerdi, dinî meselelerde en ihtiyatlısı, dîni hususlarda kendi re’yi (görüşü) ile fetvâ vermekten en çok kaçınanıdır. Dînî bir mesele olduğu zaman Ashâbı’ndan bir meclis kurulup müzâkere etmeden asla bir söz söylemezdi. Ashâbı’nın hepsi fetvânın şerîata muvâfık olduğunda ittifak ettikleri zaman Ebû Yusuf’a (rah.) veya bir başkasına “Bunu şuraya yaz.” derdi.

Abdullah ibn-i Mübârek (rah.) anlattı: Kûfe’de “Burada insanların en âlimi kimdir?” diye sordum.
Hepsi “İmam Ebû Hanîfe” dediler.
“İnsanların en verâlısı kimdir?” diye sordum.
Hepsi “İmam Ebû Hanîfe” dediler.
“İnsanların en zâhidi kimdir?” diye sordum.
Hepsi “İmam Ebû Hanîfe” dediler.
“İnsanların en çok ibâdet edeni ve ilimle en çok meşgul olanı kimdir?” diye sordum.
Hepsi “İmam Ebû Hanîfe” dediler.
Güzel ahlaktan hangisini sordu isem hepsi “İmam Ebû Hanîfe’den başka bu güzel ahlâka sâhip birisini tanımıyoruz.” dediler.

Bir gün ipek elbiseleri satması için yerine birini bırakmıştı. Ona elbiselerden kusurlu olanın kusurunu söylemeden satmamasını tenbih etmişti. Fakat o kişi unutup kusurlu elbiseyi, kusurunu söylemeden sattı, bedelini de diğer paraların içine koydu. İmâm-ı Âzam Hazretleri geldiğinde vaziyeti anlatınca Hz. İmam (içine haram karıştığı için) paranın tamamını fakirlere ve zimmîlerin yoksullarına sadaka olarak verdi.

Abbâsî halîfesi Ebû Ca’fer Mansur fetva vermesini yasaklamıştı. İmâm-ı Âzam hazretlerinin kızı bir gece babasına diş etlerinden çıkan kanın abdesti bozup bozmayacağını sordu. Kızına “Yarın sabah erkenden git, Hammad amcana sor. Çünkü halîfe benim fetvâ vermemi yasakladı. Gıyâbında da olsa imama karşı gelenlerden olmak istemem.” demiştir.

İmâm-ı Âzam Hazretleri kırk sene sabah namazını yatsı namazının abdestiyle kılmıştır.
Geceleri asla yatmazdı.
Sadece öğle namazından sonra oturarak biraz uyur, kaylûle yapardı. (el-Mizanü’l-Kübrâ, li’ş-Şa’rânî)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İmâm-ı Âzam Hazretlerinin Bazı Husûsiyetleri
« Yanıtla #1977 : 06 Mayıs 2016, 11:03:42 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: يَا ابْنَ عُمَرَ دِينَكَ دِينَكَ إِنَّمَا هُوَ لَحْمُكَ وَدَمُكَ فَانْظُرْ عَمَّنْ تَأْخُذُ خُذْ عَنِ الَّذِينَ اسْتَقَامُوا وَلَا تَأْخُذْ عَنِ الَّذِينَ مَالُوا
(كر)


“Ey ibn-i Ömer.
Dînine sarıl, dînine! Zîrâ o senin hem etin hem de kanındır.
Dînini kimden öğrendiğine dikkat et.
Dînini istikâmet üzere olanlardan al.
İstikâmetten ayrılıp da (bâtıla) meyledenlerden alma.”

(Hadîs-i Şerîf, Târîh-i Dimaşk)



06
Mayıs Cuma 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 23 Nisan 1432 Hicrî: 29 Recep 1437

İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin Vefatı (767)


İmâm-ı Âzam Hazretlerinin Bazı Husûsiyetleri

İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe hazretleri tâbiînden olup Ashâb-ı Kirâm’dan bir topluluğa ulaşmıştır. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in “En hayırlı asır benim (ve Ashâbımın yaşadığı) asırdır, sonra tâbiîn (onu takip edenler)dir” buyurdukları fazîlete tamamen nâil olmuşlardır.

Tâbiînin büyükleri zamanında ictihâd etmiş ve fetvâ ile meşgûl olmuştur. Kendisinin hadîs rivâyet ettiği Amr bin Dînâr gibi büyük hadîs şeyhleri ve onun tabakasındaki büyük muhaddisler ondan hadîs rivâyet etmişlerdir.

Fıkıh ilmini herkesden evvel tedvin eden ve bugünkü bâblar ve fasıllar hâline koyan İmâm-ı Âzam hazretleridir. İmâm Mâlik Muvatta’ında onun tertîbini esas almıştır. İslâm âlimlerinden ilk olarak Akâid ve dînî ilimlerin tedvînine muvaffak olan da odur. Sahîh hadîs-i şerîfle sâbittir ki bir hayırlı işte öne geçen, bir hayrı tesis eden kimse nihâyetsiz sevâba erişir. Çünkü aynı işi yapan herkesin sevâbının bir misli ona verilir.

İmâm Şa‘rânî hazretleri Mîzân-ı Kübrâ’sında: En evvel tedvin olunan mezheb, Hanefî mezhebi olduğu gibi, kıyâmete kadar devam edecek son mezheb de yine odur, demiştir.

Dürrü’l-Muhtâr müellifi Allâme Haskefî, İmâm Kuşeyrî’den naklen der ki: Ma‘rûf-i Kerhî, Dâvûd-i Tâî, Abdullah bin Mübârek gibi büyük evliyâullâh vâsıtasıyla Sûfiyye tarîkatının bu mezhebe istinâdı vardır. Zîrâ onlar İmâm-ı Âzam hazretlerinin talebelerinden idiler.

Resûlullâh Efendimiz’in (s.a.v.) halîfeleri olan Osmanlı Sultânları, devletlerini Hanefî mezhebi esâslarına göre tesis etmişlerdir. Bu da büyük bir fazilettir.

Tezkiretü’l-hikem fî-tabakâti’l-ümem kitabı İmâm-ı Âzam’ın pederi Sâbit vefât edince Ca‘fer-i Sâdık hazretlerinin Hazret-i İmam’ın annesiyle evlendiğini, Hz. İmam’ın, Cafer-i Sadık Hazretlerinin terbiyesi altında kemâle erdiğini bildirmektedir.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İmâm Mâturîdî’nin İlticâsı | Şâbân-ı Şerîf
« Yanıtla #1978 : 07 Mayıs 2016, 10:22:00 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ اللهُ تَعَالَى: فَمَنْ كَانَ يَرْجُو لِقَاءَ رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَدًا
(سورة الكهف، 110)


Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu (meâlen):
“Her kim Allâh’ın rızasına ermek (cemaliyle müşerref olmak) isterse sâlih amel işlesin ve Rabbi’nin ibadetine hiçbir şirk karıştırmasın.”
(Kehf suresi, âyet 110)



07
Mayıs Cumartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 24 Nisan 1432 Hicrî: 30 Recep 1437

Osmanlı-Amerikan Ticaret ve Dostluk Antlaşmasının İmzalanması (1830)


İmâm Mâturîdî’nin İlticâsı

İmam Ebû Mansûr Mâturîdî hazretleri, vefâtı yaklaşınca seksen yaşında bir köle satın alıp âzâd etmek istedi. Zîrâ kendi yaşı da seksen idi. Ona dediler ki: “Efendisine hizmet edip de âzâd edilmemiş seksen yaşında köleyi nereden bulacaksınız, bulunmaz.”

Mâtürîdî hazretleri bunu işitince secdeye kapandı ve Rabbi’ne şöyle münâcât etti: “Yâ Rabbi, senin mahlûkun olan insanlar, köleleri seksen yaşına gelince onu kölelikte tutmayı keremine yakıştıramayıp, azad ediyorlar. Ben işte senin kulluğunda seksen yaşına erdim, beni cehennemden âzâd et. Çünkü sen kerîm, en cömerd ve kullarına Rahîm’sin.”

Vefâtından sonra sâlihlerden bir zât onu rüyâsında gördü.

“Ey İmam, Rabb’in sana ne muâmele etti” diye sordu, dedi ki:

“Ona güzel ilticâ ettiğim (sığındığım) için beni bağışladı.”


ŞÂBÂN-I ŞERÎF

Şâban ayı, Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in ayıdır. Bu îtibarla bu ayda salevât-ı şerîfeye devam etmek lâzımdır. Yine mümkün oldukça istiğfar ve İhlâs-ı Şerîf okumalı, teheccüd ve tesbîh namazları kılmalı ve hatm-i enbiyâ yapmalıdır.

Şâban ayı, şerefli, ulvî, berâta erdirici, ilâhî ihsâna kavuşturucu, müminlere rahmet, kâfirlere gazap olan ve ilâhî nûra nâil eden bir aydır.

Bu ayın birinci gecesinde, yani bu akşam, her rek’atte bir Fâtiha, üç Âyetü’l-Kürsî ile bir tesbih namazı kılınır. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)


ŞÂBAN AYI İCTİMÂ’I, RU’YET VE BAŞLANGICI

Hicrî Kamerî 1437 yılı Şâban ayı ictimâ‘ı 06 Mayıs Cuma günü Türkiye yaz saati ile 22:29’dur. Ru’yet, ise 07 Mayıs Cumartesi Türkiye yaz saati ile 09:36’dır.

Hilâl’in görüldüğü yerler: Hint Okyanusu’nun orta kısımları, Endonezya, Malezya, Filipinler, Tayland, Kenya, Etiyopya, Madagaskar, Türkiye, Almanya, Avusturya, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarımadası

Hilâl’in görüldüğü günü takip eden 08 Mayıs Pazar günü de Şaban ayının 1. günüdür.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Şâban Ayının Fazîleti
« Yanıtla #1979 : 09 Mayıs 2016, 11:30:39 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ صَلَّى عَلَيَّ لَمْ تَزَلِ الْمَلَائِكَةُ تُصَلِّى عَلَيْهِ مَا دَامَ يُصَلِّى عَلَىَّ
(ش)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Bana salevât okuyana, -okumaya devam ettiği müddetçe- melekler istiğfar ederler.”
(Hadîs-i Şerîf, Musannef-i İbn-i Ebî Şeybe)



08
Mayıs Pazar 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 25 Nisan 1432 Hicrî: 01 Şaban 1437

İkinci Dünya Savaşı'nın Sona Ermesi (1945)


Şâban Ayının Fazîleti

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) Hz. Âişe’ye (r.anhâ):

“Bana en sevimli olan oruç, Şâban ayındakidir.

Yâ Âişe! O öyle bir aydır ki, sene içinde vefât edeceklerin isimleri ölüm meleğine verilir. Ben de ismimin, oruçlu iken yazılıp verilmesini isterim.”
buyurdular.

Ümmü Seleme (r.anhâ) vâlidemiz, “Resûlullah (s.a.v.), Ramazan ayından sonra hiçbir ayda Şâban ayındaki kadar oruç tutmamıştır.” buyurdular.

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Receb, Allâhü Teâlâ’nın ayı, Şâban benim ayım, Ramazan, ümmetimin ayıdır. Şâban günahlara keffâret (bağışlanmasına sebep) olan aydır, Ramazan ise günahları temizleyen aydır.”

Bu ay, hayır kapılarının açılacağı, bereketin indirileceği, hatâların terk edileceği, günahların bağışlanacağı ve yaratılmışların en hayırlısı olan Resûlullah’a (s.a.v.) çokça salâvâtın getirileceği bir aydır.

Müminlerin bu ayda gafletten uyanmaları, geçmişte işledikleri günahlardan dolayı tevbe edip temizlenerek Ramazan-ı şerîf ayına hazırlanmaları gerekir.

Bu ayda Hz. Allâh’a yalvarıp yakarmalı, ayın sahibi olan Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) vesîle kılarak Hz. Allâh’a yaklaşmaya çalışmalıdır.
Bunları sonra yaparım diyerek tehir etmemeli, geciktirmemelidir.
Zirâ dünya üç günden ibârettir. Biri, dündür, geçmiştir; ibret alınacak gündür. Diğeri bugündür, amel etme günüdür; ganîmet bilip değerlendirmelidir.
Diğeri de, yarındır ki, bu bir ümittir.
Yarına çıkıp çıkamayacağını bilemezsin.


Aylar da böyledir.
Receb geçmiştir, tekrar dönmez.
Ramazan-ı şerîf ayı gelecektir, fakat ona kavuşup kavuşamayacağını bilemezsin.
Şâban ise iki ay arasında bir vâsıtadır.
Bu ayda ibâdetle meşgul olmayı ganîmet bilmek îcâb eder. (Gunyetü’t-Tâlibîn)