Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1063819 defa)

0 Üye ve 222 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Tevbe Etmek Farzdır
« Yanıtla #1950 : 22 Nisan 2016, 11:04:38 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا مِنْ شَئْ ٍأَحَبُّ إِلَى اللهِ تَعَالَى مِنْ شَابٍّ تَائِبٍ وَمَا مِنْ شَئْ ٍأَبْغَضُ إِلَى اللهِ تَعَالَى مِنْ شَيْخٍ مُقِيمٍ عَلَى مَعَاصِيهِ
(كنز)


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Allâhü Teâlâ’ya, günahlarından tevbe eden gençten daha sevimli hiçbir kimse yoktur. Allâhü Teâlâ’ya, günah işlemeye davam eden yaşlıdan daha sevimsiz hiçbir kimse yoktur.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)



09
Nisan Cumartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 27 Mart 1432 Hicrî: 02 Recep 1437

Mimar Sinan'ın Vefatı (1588) • Mora Zaferi (1770)


Tevbe Etmek Farzdır

Her Müslüman sabah akşam tevbe ve istiğfâra devâm etmelidir. “Ey îmân edenler, Allah’a nasûh tevbe ediniz” meâlindeki Tahrîm sûresinin, 8. âyet-i kerimesiyle tevbe farz kılınmıştır.

Tevbe: kusûruna, günahlarına kalbiyle pişman olup bir daha yapmamaya azmetmektir.

İstiğfâr: ‘Estağfirullâh el-azîm ellezî lâ ilâhe illâ hüve’l-Hayye’l-Kayyûme ve etûbü ileyh’ diyerek Allah’tan günahının bağışlanmasını niyâz etmektir.

Kulda şu üç şey bulunduğunda hakikaten tevbe etmiş olur:

Birincisi, işlediği günahın zararının, dünyada ve âhirette severek istediği her şeye perde olduğunu bilmek.

İkincisi, işlediği günahlardan dolayı kalbinde elem, acı hissetmek.

Üçüncüsü, böyle günahları terk etmeye azmettikten sonra hemen o günâha karşılık olacak iyilikler yaparak günahlar sebebi ile kaçırdığı hayırları tedarik etmeye, kazanmaya gayret etmek.

Yoksa kalbi gâfil olup günahına da pişman değil iken sırf dili ile tevbe ve istiğfârın faydası olmaz. Ancak âhirete ve günahların âhirette zarar vereceğine tam îmân edenlerin tevbesi makbul olur.

İmâm-ı Âzam (rah.), vasiyetnâmesinde istiğfarı tavsiye etmiş ve akşam sabah seyyidü’l-istiğfar okumanın cennete girmeye vesîle olduğunu rivâyet etmiştir.

Seyyidü’l-İstiğfâr:

“Allâhümme ente’l-Melikü’l-Hayyü’llezî lâ ilâhe illâ ente. Ente Rabbî, halaktenî ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve va’dike mesteta’tü eûzü bike min şerri mâ sana’tü, ebûü leke bini’metike aleyye ve ebûü bizenbî, fağfirlî zünûbî, feinneke lâ yağfiru’z-zünûbe illâ ente.”

(Ş. Dürri Yekta)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Receb Ayının Fazîleti
« Yanıtla #1951 : 22 Nisan 2016, 11:08:02 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: وَاللهِ إِنِّي لَأَسْتَغْفِرُ اللهَ وَأَتُوبُ إِلَيْهِ فِي الْيَوْمِ أَكْثَرَ مِنْ سَبْعِينَ مَرَّةً
(خ)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Vallâhi ben, günde yetmiş defadan çok Allah’tan mağfi ret diliyor ve ona tevbe ediyorum.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)



10
Nisan Pazar 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 28 Mart 1432 Hicrî: 03 Recep 1437

Şâir Nâbi'nin Vefâtı (1712) • Emniyet Teşkilatı'nın Kuruluşu (1845)


Receb Ayının Fazîleti

Peygamber Efendimiz aleyhissalâtü vesselâm Şa‘bân hilâlini gördüğünde: Allâhü Teâlâ’ya, Receb ve Şa‘bân ayını bereketli kılması ve Ramazân’a ulaştırması için duâ ederdi. Hadîs-i şerîfte “İnsanların en hayırlısı ömrü uzun, ameli güzel olandır” buyurulmuştur.

Selef-i sâlihîn: Ashâb-ı Kirâm ve Tâbiîn efendilerimiz Ramazân orucu tutmak yahut hacdan dönmek gibi sâlih bir amel işledikten sonra ruhlarını teslim etmeyi dilerler ve “Kim bu hal ile ölürse günahları bağışlanır” derlerdi.

Sâlihlerden bir zât Receb ayından önce hastalandı. “Ben Allâhü Teâlâ’ya vefâtımı Receb ayına kadar te’hîr etmesi için dua ettim. Zîrâ Allâhü Teâlâ’nın bu ayda cehennemden âzâd ettiği kulları olduğunu işittim” dedi. Cenâb-ı Hak onun duâsını kabûl etti ve Receb ayında vefât eyledi.

Muhakkak Receb ayı hayır ve bereket aylarının anahtarıdır. Ebûbekir Verrâk (rh.) dedi ki: Receb ayı zirâatin ekileceği, Şa‘bân ayı sulanacağı, Ramazân-ı şerîf ise ziraatin hasad edileceği aydır. Receb ayı rüzgâr, Şa‘bân ayı bulut, Ramazân-ı şerîf de yağmur gibidir.

Sene ağaç gibidir. Receb ayı yaprak açma zamanı, Şa‘bân ayı tomurcuk zamanı, Ramazân-ı şerîf meyve verme zamanıdır. Mü’minler de bu meyveleri devşirirler.   

Receb ayının Allâh’ın ayı olması onun şeref ve fazîletini gösterir. Haram aylardandır. Öyleyse onun hakkına riâyet etmeli, onu ibâdetlerle geçirmeli ve günahlardan sakınmalıdır.
(Fezâilüşşühûr vel-eyyâm, Abdülganî Nablusi)

Bu ayda oruç tutmak tavsiye edilmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:

“Receb ayından bir gün oruç tutan bir sene oruç tutmuş gibi olur. Kim Receb ayından yedi gün oruç tutarsa cehennemin yedi kapısı ona kapanır. Kim bu aydan sekiz gün oruç tutarsa cennetin sekiz kapısı ona açılır. Kim on gün oruç tutarsa istediği şeyi Allâhü Teâlâ muhakkak verir…” (Şüabu’l-Îmân, Beyhakî)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sizin İçin Bu Gün Daha Hayırlı | Mutfağımız
« Yanıtla #1952 : 22 Nisan 2016, 11:20:33 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اِنَّ الْفَاقَةَ لِاَصْحَابِى سَعَادَةٌ وَاِنَّ الْغِنَى لِلْمُؤْمِنِ فِى آخِرِ الزَّمَانِ سَعَادَةٌ
(كنز)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Ashâbım için fakirlik saâdettir. Âhir zamandaki müminler için ise zenginlik saâdettir.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)



11
Nisan Pazartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 29 Mart 1432 Hicrî: 04 Recep 1437

Osmanlı Meclis-i Mebûsânı'nın Dağılması (1920) • Şanlıurfa'nın Kurtuluşu (1920) • GAP Şanlıurfa Tüneli Açıldı (1995)


Sizin İçin Bu Gün Daha Hayırlı

Hz. Aliyyü’l-Murtezâ (k.v.) anlatıyor:

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) ile beraber mescidde oturuyorduk. Bu sırada Mus’ab bin Umeyr (r.a.) geldi. Üzerinde eski ve yamalı bir elbise vardı. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) onu görünce, onun Müslüman olmadan önce içinde bulunduğu imkânlar ile şimdiki hâlinden dolayı gözyaşlarını tutamadı.

Sonra Resûlullâh (s.a.v.) Ashâbına şöyle buyurdu:

“Sizden biriniz (zengin olup) sabahleyin bir elbise, akşamleyin başka bir elbise giydiği, önüne bir tabağın konulup öbürünün kaldırıldığı ve Kâbe’nin (örtü ile) örtüldüğü gibi siz de evlerinizi örttüğünüz zaman ne yapardınız, hâliniz nasıl olurdu? Ashâb,

“Yâ ResûlAllah! O günkü hâlimiz bu günkünden daha iyi olurdu. Geçim sıkıntımız olmaz ve biz de kendimizi (ilim ve) ibâdete verirdik.” dediler. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular:

“Hayır, hiç de sizin zannettiğiniz gibi olmazdı. Siz bugün o günkünden daha hayırlısınız. (Çünkü zengin malı ile meşgul olur; ilim ve ibâdet için vakit ayıramaz.)”
(Sünen-i Tirmizî)


MUTFAĞIMIZ: FIRINDA PEYNİRLİ EKMEK

Malzemeler:

Yarım bayat ekmek

1 bardak süt

1 adet yumurta

1 adet domates ve sivri biber

1 dilim kaşar peynir

Hazırlanışı:
Sütün içine yumurta kırılıp karıştırılır, dilimlenip tepsiye dizilen bayat ekmeklerin üzerine dökülür.
Rendelenmiş kaşar peynir serpilir.
Domates ve biber dilimlenip ekmeklerin üzerine döşenir.
Sıcak fırında 20 dakika pişirerek ikram edilir.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İhlâs Sûresinin Faziletleri
« Yanıtla #1953 : 22 Nisan 2016, 11:24:49 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

جَاءَ رَجُلٌ إِلَى رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ إِنِّي أُحِبُّ هَذِهِ السُّورَةَ قُلْ هُوَ اللهُ أَحَدٌ فَقَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ حُبُّكَ إِيَّاهَا أَدْخَلَكَ الْجَنَّةَ
(حم)


“Bir kimse Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) ‘Yâ ResûlAllah! Ben, şu Kul hüvallâhü ehad sûresini (okumayı ve dinlemeyi) seviyorum’ dedi.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ‘Ona olan sevgin, seni cennete girdirir.’ buyurdular.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



12
Nisan Salı 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 30 Mart 1432 Hicrî: 05 Recep 1437

Hakkari'nin Kurtuluşu (1918) • İlk Uzay Mekiği Colombia'nın Fırlatılışı (1981)


İhlâs Sûresinin Faziletleri

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Yedi kat gökler ve yedi kat yer Kul hüvallâhü ehad’ üzerine kurulmuştur (Allâhü Teâlâ’nın birliğine delâlet için yaratılmışlardır).” (Câmiulkebîr)

“Kul hüvallâhü ehad sûresini okuyan Kur’ân-ı Kerîm’in üçte birini okumuş gibi olur.” (Ahmed ve Nesâî)

“Yatağına Fâtiha ve Kul hüvallâhü ehad sûresini okuyup yattığın zaman ölüm hâriç her şeyden emîn olursun.” (Bezzâr)

“Kim yatağına geldiğinde üç defa Kul hüvallâhü ehad sûresini ve Muavvizeteyn (Felak ve Nas) sûrelerini okursa; eğer -o gece- vefat ederse şehîd olarak ölür. Yaşarsa günahları bağışlanmış olarak yaşar.”

“Sabah ve akşam Kul hüvallâhü ehad, Felak ve Nâs sûrelerini üç defa oku, her şeyde sana yeter (Her türlü kötülüğü defeder.)” (Ebû Dâvûd, Tirmizî)

“Kim bir kabristandan geçer de Kul hüvallâhü ehad sûresini on bir defa okur, sonra sevabını ölülere hediye ederse, kabristandaki ölüler adedince okuyana ecir verilir.” (Selefî)

“Kim her gün elli defa Kul hüvallâhü ehad suresini okursa kıyâmet gününde ona “Ey Allâhü Teâlâ’yı medheden kişi, kalk ve cennete gir” denilir.”

 “Kim Kul hüvallâhü ehad suresini namaz abdesti gibi kâmil abdest alıp Fâtiha ile başlayarak yüz defa okursa Allâhü Teâlâ her harf için on hasene (sevap) yazar, on derece yükseltir ve cennette ona on köşk binâ olunur.” (Beyhakî, Şuabu’l-İman)

 “Kim her gün Kul hüvallâhü ehad sûresini iki yüz defa okursa -kul hakkı hâriç- elli senelik günahları bağışlanır.” (Tirmizî)

“Kim arefe akşamı Kul hüvallâhü ehad suresini bin defa okursa Allâhü Teâlâ ona istediği şeyi verir.”



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hâtem-i Esam Hazretlerinden Hikmetler
« Yanıtla #1954 : 22 Nisan 2016, 11:28:20 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ أَحَبَّ الْأَعْمَالِ إِلَى اللهِ بَعْدَ الْفَرَائِضِ إِدْخَالُ السُّرُورِ عَلَى الْمُسْلِمِ
(طب)


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Muhakkak, farzlardan sonra Allâhü Teâlâ’ya amellerin en sevimlisi Müslümanı sevindirmektir.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr)



13
Nisan Çarşamba 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 31 Mart 1432 Hicrî: 06 Recep 1437

Muallim Nâci'nin Vefâtı (1893) • 31 Mart Vakası (1909)


Hâtem-i Esam Hazretlerinden Hikmetler

Horasan evliyâsından olan Hâtem-i Esam Hazretleri (v. 852) Şakîk-i Belhî’nin (rah.) talebesidir.

Hâtem-i Esam Hazretleri buyurdular ki:

• “Her sabah kalktığımda şeytan bana: “Ne yiyeceksin, ne giyeceksin, nerede kalacaksın?” der. Ben de:

• “Ölümü yiyeceğim, kefeni giyeceğim ve kabirde kalacağım.” diye cevap veririm. (Risâle-i Kuşeyriyye)

• “Üç yerde nefsine karşı şöyle taahhütte bulun: Bir şey yaparken Allâhü Teâlâ’nın hâzır ve nâzır olduğunu, bir şey söylediğin zaman Allâhü Teâlâ’nın seni işittiğini, susup konuşmadığında da Allâhü Teâlâ’nın senin kalbinden geçenleri bildiğini hatırında tut, unutma.” (Tabakâtü’l-Evliyâ)

• “Kendin için ne arzu edersin” diye sordular. Buyurdu ki: “Sabahtan akşama kadar âfiyet isterim.” Sen bütün günlerinde zaten âfiyette değil misin ki denilince “Benim âfiyette olduğum gün, Allâhü Teâlâ’ya hiç isyan etmediğim gündür” buyurmuştur. (Risâle-i Kuşeyriyye)

• “Dört şeyi yapmadan dört şeyi iddia eden yalancıdır:

Rabbini sevdiğini iddiâ ettiği hâlde onun haram kıldığı şeylerden sakınmayan,

Cennete girmeyi istediğini iddiâ ettiği hâlde, Allah yolunda malından harcamayan,

Resûlullah (s.a.v.)’i sevdiğini iddia ettiği hâlde onun sünnetlerine uymayan,

Yüksek derecelere nâil olmak istediği hâlde fakir ve miskinlerle arkadaş olmayan.” (Tenbihü’l-Gâfilîn)


Beyit:

Zâlimlere mehl olmasa matlûb-ı ilâhî
Bir demde yıkar âlemi mazlumların âhı. (Sırrı Paşa)

(Allâhü Teâlâ zâlimlere mühlet vermese mazlumların ahları bir anda âlemi yıkardı.)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ömrün Kıymetini Nasıl Bildiler?
« Yanıtla #1955 : 22 Nisan 2016, 11:33:21 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ أَنْعَمَ اللهُ عَلَيْهِ نِعْمَةً فَأَرَادَ بَقَاءَهَا فَلْيُكْثِرْ مِنْ قَوْلِ لَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللهِ
(الجامع الصغير)


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Allâhü Teâlâ bir kimseye nimet ihsân eder de o kimse o nimetin devam etmesini isterse ‘Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh’ duâsını çok okusun.”
(Hadîs-i Şerîf, Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr)



14
Nisan Perşembe 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 01 Nisan 1432 Hicrî: 07 Recep 1437

Piyale Paşa'nın Sakız Adasını Fethi (1566) • Doğubayazıt, Diyadin ve Patnos'un Kurtuluşu (1918)


Ömrün Kıymetini Nasıl Bildiler?

Selef-i Sâlihîn’in (Ashâb-ı Kirâm, Tâbiîn ve Evliyâ’nın) hayatlarını okuyan kimsenin ölmüş olan kalbi dirilir. İşlerin âkıbetini düşünen kimse elbette en faydalı şeylerle meşgul olur.

Bir topluluk Ma‘rûf-i Kerhî’nin (rah.) yanında uzunca oturdu. Onlara dedi ki:

“Kalkmak istemiyor musunuz? Hâlbuki güneşin sevki ile vazifeli melek vazifesinden bir an ayrılmaz.” (Zaman hızla akıp gidiyor).

Ölümü vaktinde Ebûbekir Nehşelî’nin (rah.) yanına girdiler. Onu îmâ ile namaz kılarken gördüler:

“Bu hâlde de mi?” dediler, “Amel defterimi dürülmeden önce doldurmaya uğraşıyorum” dedi.

Ebûbekir Attâr anlattı:

Vefâtı vaktinde Cüneyd-i Bağdâdî’nin (rah.) yanında idim. Hasta idi ve oturarak zahmetle namaz kılıyordu. Ruh ayaklarından çekilip hareket ettiremeyinceye kadar böyle devam etti. Ayakları hep yara bere içinde idi. Onu gören biri:

“Bu ne hâl” dedi, o “Bunlar nimetlerdir” dedi. Namazı bitince mürîdlerinden ve evliyadan Cüreyrî ona “Biraz yatsanız” dedi, o “Allahü Ekber, Ey Ebû Muhammed, hesâba çekileceğimiz vakitleri boşa geçirmemeliyiz” dedi. Ruhu tamamen çıkıncaya kadar böyle devam etti.

BEYİT

Dersen, olayım kemâli hâiz,
Tazyî-i zemânı görme câiz             (Muallim Nâcî)

(Kemâl sâhibi olmak istersen, vakti zâyi etmeyi câiz görme.)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ashâb-ı Bedir: Berâ Bin Ma‘rûr
« Yanıtla #1956 : 22 Nisan 2016, 11:36:31 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: الْمُؤْمِنُونَ هَيِّنُونَ لَيِّنُونَ
(شهاب)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Mü’minler, ağırbaşlı ve yumuşak huyludurlar.”
(Hadîs-i Şerîf, Kuzâî, Şihâbü’l-Ahbâr)



15
Nisan Cuma 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 02 Nisan 1432 Hicrî: 08 Recep 1437

Titanik'in Batışı (1912) • Ağrı'nın Kurtuluşu (1918)


Ashâb-ı Bedir: Berâ Bin Ma‘rûr

Berâ bin Ma‘rûr radıyallâhü anh Hazretleri Ensâr’dan ve Hazrec kabîlesinin Ubeyd oğullarındandır. Birinci Akabe bey‘atinde Ensâr’ın temsilcileri olan on iki zâttan idi. O gece Resûlullâh Efendimiz’e (s.a.v.) bey‘at edenlerin birincisidir. Kendisi Benî Seleme’nin nakîbi (temsilcisi) idi.

Hayatta iken de vefat edince de Ka‘be-i Muazzama’ya dönenlerin birincisi Berâ (radıyallâhü anh)dır.

Hicretten önce Medîne’de iken -Ka‘be hakkındaki âyet nâzil olmadan önce- Ka‘be-i Muazzama’ya  dönerek namaz kılardı. Resûlullâh Efendimiz’in (s.a.v.) Beyt-i Makdis’e doğru namaz kıldığını işitince, Peygamberimiz’e (s.a.v.) hâlini arz edip ne yapması lâzım geldiğini sordu. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) Beyt-i Makdis’e dönmesi için haber gönderdi, o da emre itâat etti.

Berâ radıyallâhü anh, Resûl-i Ekrem Efendimiz’e (s.a.v.) bir sonraki sene hac mevsiminde Mekke’ye geleceğini va’d etmişti. Lâkin sonraki sene hac mevsiminden önce vefât etti. Vefâtı yaklaşınca kendisini Ka‘be-i Muazzama’ya döndürmelerini emretmiş ve: “Beni Ka‘be’ye çevirin, zîrâ ben Peygamberimiz’e (s.a.v.) ona geleceğime dâir vaadde bulundum” demiştir. Yüzü kıbleye çevirilerek defnolunmuştur. Böylece yüzü Ka‘be’ye doğru defnolunan ilk Müslüman olmuştur.

Hazret-i Berâ (r.a.), Peygamberimiz’in (s.a.v.) hicretinden bir ay önce vefât etmiştir. Malının üçte birini dilediği yere sarfetmek üzere Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) vasiyet etmişti. Resûlullâh Efendimiz malı kabul ettikten sonra onun oğluna vermiştir. Böylece malının üçte birini vasiyet edenlerin birincisi oldu.

Peygamberimiz (s.a.v.) Medîne-i Münevvere’yi teşrîf buyurduklarında Ashâb-ı Kirâm’la beraber onun kabrine giderek cenâze namazını kılmışlardır. Peygamberimiz’in bizzat cenâzesinde hazır bulunup namazını kıldığı ilk zat Es’ad bin Zürâre’dir. Kabirde iken üzerine ilk cenaze namazı kıldığı zat Berâ bin Ma‘rûr’dur. İlk gıyabi cenâze namazını da Necâşî üzerine kılmıştır. (Üsdü’l-Gâbe)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Namazlarda Rükû | İsimlerimiz
« Yanıtla #1957 : 22 Nisan 2016, 11:39:16 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا مِنِ امْرِئٍ مُسْلِمٍ تَحْضُرُهُ صَلَاةٌ مَكْتُوبَةٌ فَيُحْسِنُ وُضُوءَهَا وَخُشُوعَهَا وَرُكُوعَهَا إِلَّا كَانَتْ كَفَّارَةً لِمَا قَبْلَهَا مِنَ الذُّنُوبِ مَا لَمْ يُؤْتِ كَبِيرَةً وَذَلِكَ الدَّهْرَ كُلَّهُ
(م)


“Bir Müslüman vakti giren farz bir namazı abdestini güzelce alıp huşû ve rükûuna (ve diğer rükünlerine ve âdâbına) dikkat ederek kılarsa, büyük günah işlemediği müddetçe geçmiş (küçük) günahlarına keffârettir. Bu, senenin tamamında böyledir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



16
Nisan Cumartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 03 Nisan 1432 Hicrî: 09 Recep 1437

Şeyhülislam İbni Kemal Paşa'nın Vefatı (1534) • Eleşkirt'in Kurtuluşu (1918)


Namazlarda Rükû

Namazlarda rükû bir rükündür ve farzdır. Kırâattan (Fâtiha ve bir sûre veya üç âyet okuduktan) sonra eğilerek rükû yapılır. Rükûda erkeklerin başı ile arkası (sırtı) bir hizada, düz olur, elleri dizlere kadar varır. Bu tam bir rükûdur. Namaz kılan, rükûa vardığında tam bu vaziyette bulunmazsa bakılır, eğer kıyâma daha yakın görülürse, rükûu sahîh olmaz, fakat rükû vaziyetine yakın görülürse sahîh olur.

Oturduğu halde namaz kılan kimse, rükû ederken alnı dizleri hizâsına gelecek derecede arkasını eğmelidir.

Rükû şeklinde kanbur olan kimsenin rükû için başını biraz eğmesi lâzımdır. Kanburluğu rükû sayılmaz.

İmâma rükû hâlinde iken yetişen kimse, ayakta tekbir alıp sonra rükûa gider. Bu tekbiri rükûa yakın bir vaziyette alsa namazı fâsit olur, imama uymuş olmaz.

İmama rükûda iken yetişip uyarak rükûa varan kimse, o rekâtı imam ile kılmış sayılır. Fakat imam rükûda iken tekbir alıp da imam rükûdan kalktıktan sonra rükûa giden kimse, o rekâta yetişmiş olmaz. O mesbuk olmuştur: İmamın selamından sonra imamla kılamadığı rekâtları tek başına kılıp namazı tamamlar.

İmama rükûda yetişen kimse, bir kere “Allâhü ekber” diye namaza başlar ve hemen rükûa gider. Bu bir tekbir ile hem iftitah, hem de rükû tekbirini almış olur.

İmama uyan kimse, imamdan evvel rükûa gidip daha imam rükûa gitmeden başını kaldırsa rükû etmiş olmaz. İmam rükûda iken rükûunu iâde etmezse namazı bozulur.

İmamdan evvel rükûdan, secdeden başını kaldıran hemen rükûa ve secdeye dönmelidir ki, imama uymuş olsun. (B. İslam İlmihali)

İSİMLERİMİZ: Erkek: Ali, Kız: Fatma


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Receb Ayında Kılınacak Namaz
« Yanıtla #1958 : 22 Nisan 2016, 11:41:30 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلنَّاسُ سَوَاءٌ كَأَسْنَانِ الْمُشْطِ وَإِنَّمَا يَتَفَاضَلُونَ بِالْعِبَادَةِ
(كنز)


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Bütün insanlar tarak dişleri gibi müsâvîdirler. Birbirlerine karşı ancak ibadet ile faziletli olurlar.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)



17
Nisan Pazar 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 04 Nisan 1432 Hicrî: 10 Recep 1437

Fatih Sultan Mehmed Han'ın İstanbul Adalarını Fethi (1453)


Receb Ayında Kılınacak Namaz

Receb’in 1’i ile 10’u arasında 10 rek’at, 11’i ile 20’si arasında 10 rek’at ve 21’i ile 30’u arasında 10 rek’at kılınacak Hâcet Namazı vardır. Bunların üçünün de kılınış şekli aynıdır. Yalnızca namazların sonlarında okunacak duâlarda fark vardır.

Bu 30 rek’at namazı kılanlar, hidâyete ererler. Bu namazı kılanın kalbi ölmez. Bu 30 rek’at namaz Resûlullâh Efendimiz’in (s.a.v.) berberi Selmân-ı Pâk (r.a.) Hazretleri tarafından rivâyet edilmiştir.

Bu namazlar, akşamdan sonra da, yatsıdan sonra da kılınabilir. Fakat, cuma ve pazartesi gecelerinde ve bilhassa teheccüd vaktinde kılınması daha fazîletlidir.

Kılınışı: Hâcet Namazı’na şu niyetle başlanır:

“Yâ Rabbi, teşrifleriyle dünyâyı nûra gark ettiğin Efendimiz hürmetine, sevgili ayın Receb-i Şerîf hürmetine, beni feyz-i ilâhîne, afv-ı ilâhîne, rızâ-yı ilâhîne nâil eyle, âbid, zâhid kulların arasına kaydeyle, dünyâ ve âhiret sıkıntılarından halâs eyle, rızâ-yı şerîfin için” Allâhü Ekber.

Her rek’atte 1 Fâtiha, 3 Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn, 3 İhlâs-ı şerîf okuyup, 2 rek’atte bir selâm verilir. Böylece 10 rek’at tamamlanır.

• İlk on gün içinde kılınan namazdan sonra, 11 defa “Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü yuhyî ve yümît, ve hüve Hayyün lâ yemûtü biyedihi’l-hayr ve hüve alâ külli şey’in kadîr” okunup duâ edilir.

• İkinci on gün içinde yani Receb’in 11’i ile 20’si arasında kılınan 10 rek’atten sonra, 11 defa: “İlâhen Vâhıden Ehaden Sameden Ferden Vitren Hayyen Kayyûmen dâimen ebedâ” okunup duâ edilir.

• Üçüncü on gün içinde, yâni Receb’in 21’i ile 30’u arasında kılınan 10 rek’atten sonra da 11 kere: “Allâhümme lâ mânia limâ a’tayte, velâ mu’tıye limâ mena’te, velâ râdde limâ kadayte, velâ mübeddile limâ hakemte, velâ yenfeu ze’l-ceddi minke’l-ceddü. Sübhâne Rabbiye’l-Aliyyi’l-a’le’l-Vehhâb, Sübhâne Rabbiye’l-Aliyyi’l-a’le’l-Vehhâb, Sübhâne Rabbiye’l-aliyyi’l-a’le’l-Kerîmi’l-Vehhâb, Yâ Vehhâbü yâ Vehhâbü yâ Vehhâb” okunur ve duâ edilir. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazreti Muâviye’nin Kendini İmtihânı
« Yanıtla #1959 : 22 Nisan 2016, 11:47:35 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ أَفْضَلَ الْإِيمَانِ أَنْ تَعْلَمَ أَنَّ اللهَ مَعَكَ حَيْثُمَا كُنْتَ
(طس)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Muhakkak en fazîletli îmân, nerede olursan ol, Allâhü Teâlâ’nın seninle beraber olduğunu (seni görüp gözettiğini) bilmendir.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr)



18
Nisan Pazartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 05 Nisan 1432 Hicrî: 11 Recep 1437

Türk-Yunan Harbi'nin Başlaması (1897)


Hazreti Muâviye’nin Kendini İmtihânı

Muâviye bin Ebî Süfyân (r.a.), bir cuma günü minbere çıktı. Hutbesinde dedi ki:

“Muhakkak mal bizim malımızdır. Ganîmetlerin de hepsi bizim. Dilediğimize veririz, dilediğimize vermeyiz.”

Kimse ona cevap vermedi. -Üzüntülü hâlde minberden indi- Bir sonraki cuma günü yine minbere çıkıp hutbesinde aynı sözü söyledi. Yine kimse cevap vermedi. Üçüncü cuma günü aynı sözü tekrar edince bir zât çıktı ve dedi ki:

“Hayır, mal bizim; yani ümmet-i Muhammedin ve beytülmalındır. Ganîmet de bizimdir. Malı dînin emrettiği yerden alıp da dînin emrettiği yere vermeyen, onu hak sâhibinden men eden olursa, onu kılıçlarımızla yola getiririz.”

Muâviye (r.a.) minberden indi. Sonra o adamı yanına getirtti. Oradaki topluluk adama ne olacağını merak ettiler. Bilâhare Muâviye’nin (r.a.) huzûruna girdiklerinde adamı tahtta yanına oturtmuş ve ona iltifât etmekte olduğunu görüp hayret ettiler. Hz. Muâviye dedi ki:

“Şu zât beni ihyâ etti, -Allâhü Teâlâ da onu ihyâ etsin-. Ben Peygamber Efendimiz’den (s.a.v.) işittim, şöyle buyurmuşlardı:

“Benden sonra emîrler gelir, -dîne uymayan- söz söylerler, kimse onlara cevap vermez. Onlar maymunların ateşe atıldıkları gibi cehenneme atılacaklardır.”

Ben birinci cuma o sözü söyledim. Kimse bana cevap vermedi. Peygamberimiz’in (s.a.v.) haber verdiklerinden olduğumdan korktum. Sonra ikinci cuma söyledim, yine kimse cevap vermedi. Kendi kendime ‘ben her halde onlardanım’ dedim. Üçüncü cuma söylediğimde bu zât beni ihyâ eyledi, Allah da onu ihyâ etsin. (Taberânî, Kebîr)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Îmânın Dördüncü Şartı: Peygamberlere Îmân
« Yanıtla #1960 : 22 Nisan 2016, 11:52:12 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

عَنْ جُنْدُبِ بْنِ عَبْدِ اللهِ قَالَ: كُنَّا مَعَ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَنَحْنُ فِتْيَانٌ حَزَاوِرَةٌ فَتَعَلَّمْنَا الْإِيمَانَ قَبْلَ أَنْ نَتَعَلَّمَ الْقُرْآنَ ثُمَّ تَعَلَّمْنَا الْقُرْآنَ فَازْدَدْنَا بِهِ إِيمَانًا
(هـ)


Cündüb bin Abdullah (r.a.) dedi:
“Biz Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) yanında genç delikanlılar idik.
Kur’ân-ı Kerîm’den önce îmânı öğrendik, sonra Kur’ân-ı Kerîm’i öğrendik.
O Kur’ân-ı Kerîm bizim îmânımızı(n nûrunu) ziyadeleştirdi.”

(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



19
Nisan Salı 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 06 Nisan 1432 Hicrî: 12 Recep 1437

Kars'ın Ermenilerce İşgali (1919)


Îmânın Dördüncü Şartı:Peygamberlere Îmân

Allâhü Teâlâ insanlardan nice kâmil zâtları seçerek peygamberlik şerefi ile şereflendirmiş onların elinde mûcizeler yaratmış ve her biri insanları Allâh’ın emrettiği dîne dâvet etmişlerdir.

Peygamberlerin tamamının nesepleri temiz, mübârek cisimleri her türlü ayıptan uzaktır. En güzel ahlâka sâhiptirler. Akıl ve rüşdleri kâmildir. Onların sünnetine uymak iki cihân saâdetine vesîledir.

Peygamberlik onlara sırf Allâhü Teâlâ’nın lütfu olarak verilmiştir, çalışmak ile elde edilemez.

Peygamberlerin elinde mûcizeler; yani insan tâkatinin üzerinde şeyler zuhûr etmiştir. Meselâ Hazret-i Mûsâ, Allâhü Teâlâ’nın emriyle asâsını bırakınca bütün halkın önünde büyük bir yılan olmuş; hemen sihirbazların bütün sihir âletlerini yutmuştur. Bunun üzerine sihirbazların tamamı îmâna geldiler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Mekke-i Mükerreme’de işâret etmesiyle Allâh’ın izni ile ay ikiye ayrılmıştır.

Peygamberlerin mûcizelerine insaf gözüyle bakabilenler hemen îmâna gelmişlerdir.

Peygamberler hakkında bilinmesi vâcip olan sıfatlar beştir:
Sıdk: Bütün sözlerinde doğrudurlar.
Emânet: Hepsi emîndirler.
Teblîğ: Hepsi Allâhü Teâlâ’dan kendilerine gelen emir ve nehiyleri, hükümleri ümmetlerine tebliğ etmiş, bildirmişlerdir.
Fetânet: Kâmil akıl sâhibidirler.
İsmet: Günah işlemezler.

Bütün peygamberlerin bu sıfatlarına inandıktan sonra şunlara inanmak da lâzımdır:
Bizim Peygamberimiz Muhammed Mustafâ (s.a.v.), insanların ve cinlerin tamamına gönderilmişdir ve dîni kıyâmete kadar bâkîdir. Bütün peygamberlerden üstündür. Hâtemü’l-enbiyâdır, ondan sonra peygamber gelmeyecektir. Kur’ân-ı Azîm onun en büyük mûcizesidir. İnsanlar ve cinlerin tamamı bir yere toplanıp en kısa sûresinin benzerini getirmek için bütün güçlerini harcasalar yine buna güç yetiremezler. Kur’ân-ı Kerîm, Allâhü Teâlâ’nın muhâfazasında olup dünya durdukça dâimâ okunacak ve amel olunacaktır. (Dürr-i Yekta Şerhi)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
“Kim Kabrimi Ziyâret Ederse Şefâatim Vâcip Olur.”
« Yanıtla #1961 : 22 Nisan 2016, 11:55:29 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ زَارَ قَبْرِي بَعْدَ مَوْتِي كَانَ كَمَنْ زَارَنِي فِي حَيَاتِي
(طب)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Kim âhirete irtihâlimden sonra beni kabrimde ziyâret ederse, beni hayatımda ziyâret eden kimse gibi olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr)



20
Nisan Çarşamba 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 07 Nisan 1432 Hicrî: 13 Recep 1437

“Kim Kabrimi Ziyâret Ederse Şefâatim Vâcip Olur.”

Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) irtihâlinden sonra ziyâret edenler dünya hayatlarında ziyâret etmiş gibi olur ve Haremeyn (Mekke-i Mükerreme veya Medîne-i Münevvere)’nin birinde vefat edenler kıyâmet günü selâmette ve emniyette olduğu halde diriltilir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Kim kabrimi ziyâret ederse ona şefâatim helâl olur.”

“Kim beni ziyâretten başka bir ihtiyaç kasdetmeksizin ziyâretime gelirse kıyâmet günü ona şefâatçi olmak benim üzerime hak olur.”

“Kim fazîletine inanarak Medîne’de beni ziyâret ederse kıyâmet günü ona şâhid ve şefâatçi olurum.”

“Kim kabrimi ziyâret ederse ona şefâatçi ve şahid olurum. Kim Mekke-i Mükerreme veya Medine-i Münevvere’den birinde ölürse Allâhü Teâlâ onu kıyâmet günü selâmet ve emniyette olduğu halde diriltir.”


Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz kabr-i saâdetlerinde manevî bir hayat ile diri olduklarından hücre-i mukaddeselerini ziyâret edenlere şefâat eder ve onun şefâat ettikleri elbette Cennet’e girer.

Ali bin Ebî Tâlib (r.a.): “Kabr-i saâdeti ziyâret edenler Peygamberimiz’i (s.a.v.) hayatında ziyâret etmiş ve -imkânı olduğu hâlde- ziyâret etmeyenler ona eziyet etmiş olurlar. Nebiyy-i Muhterem Efendimiz’i ziyâret etmenin yolunu bulmak için gayret etmelidir.” deyip Peygamberimiz’in (s.a.v.) “Her kim vefâtımdan sonra kabrimi ziyâret ederse beni hayatımda iken ziyâret eden gibi olur; beni ziyâret etmezse muhakkak bana cefâ etmiş olur.” hadîs-i şerîfini nakletmiştir.

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) “Peygamberler Aleyhimüsselâm kabirlerinde diridirler, namaz kılarlar.” diye buyurmaları peygamberlerin ve bilhassa Seyyidü’l-beşer Efendimiz’in mânevî hayat ile diri olduklarında katiyen şüphe bırakmaz. (Mir’ât-ı Haremeyn, E. Sabri Paşa)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ekmeğe Hürmet Ediniz
« Yanıtla #1962 : 22 Nisan 2016, 11:59:41 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَكْرِمُوا الْخُبْزَ فَإِنَّهُ مِنْ بَرَكَاتِ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ مَنْ أَكَلَ مَا سَقَطَ مِنَ السُّفْرَةِ غُفِرَ لَهُ
(فيض)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Ekmeğe hürmet ediniz. Muhakkak o, göğün ve yerin bereketindendir. Sofradan düşen kırıntıyı yiyen kimsenin günâhları mağfiret olunur.”
(Hadîs-i Şerîf, Feyzu’l-Kadîr)



21
Nisan Perşembe 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 08 Nisan 1432 Hicrî: 14 Recep 1437

Ekmeğe Hürmet Ediniz

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Ekmeğe hürmet ediniz. Zîrâ Allâhü Teâlâ onu rızıkların en şereflisi kılmıştır. Kim ekmeğe hürmet ederse Allâhü Teâlâ da ona ikramda bulunur.” buyurmuşlardır.

Ekmeğe hürmet etmeli, ayakaltına, pis yerlere, çöplüklere atmamalı, onu hor görmemeli, âdî şeylerde kullanmamalı ve onunla bir şeyi temizlememelidir.

Ekmeğin kızarmış, kabarmış tarafını veya ortasını yiyip kenarlarını yememek israftır. Şâyet onlar da yenilecekse bir mahzur yoktur. Tabağındaki artıkları ekmekle sünnetleyip onu da yemelidir.

İhtiyaçtan fazla ekmek almak, sofraya fazla ekmek koymak, ekmek parçalarını ve kırıntılarını yememek israftır. Bunlar da ekmeğe hürmetsizliktir.

Âbidlerden biri bir arkadaşına birkaç tane ekmek ikram etti. O da, en iyisini, güzelini seçmek için ekmekleri alıp çevirmeye başlayınca âbid sitemle dedi ki: Öyle yapma! Senin alıp sonra beğenmeyip bıraktığın o ekmekte ne kadar çok hikmetler olduğunu, onda ne kadar çok kişinin hakkı, emeği olduğunu biliyor musun? Suları taşıyan buluttan, toprağı sulayan sudan, rüzgârdan, topraktan, onu ekip toplayan insan ve bu işte çalışan hayvanlardan sonra nihâyet sana gelmiştir. Bu kadar emekten sonra sen de alıp elinde çeviriyor sonra da beğenmiyorsun.


İhyâu Ulûmiddin’de geçen bir hadîs-i şerîfte şöyle buyuruldu:

“Sana ikram edilip önüne gelen ekmeği elinde çevirip de beğenmemezlik etme. Zîrâ onda üçyüz altmış hâdimin emeği vardır.

Birincisi Mîkâil Aleyhisselâmdır. O Allâhü Teâlânın rahmet hazînesinden yağmuru sevk eder.

Sonra bulutları sevk eden melekler, güneş, ay, diğer gök cisimleri, diğer melekler, yeryüzündeki hayvanlar… en sonra da ekmeği pişiren fırıncıdır.”



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İlim Öğrenirken Vera’ | İsimlerimiz
« Yanıtla #1963 : 22 Nisan 2016, 12:02:40 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: حَسْبُ الرَّجُلِ أَنْ يَكُونَ فَاحِشًا بَذِيًّا بَخِيلًا جَبَانًا
(حم)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Kişiye (şer olarak), çirkin söz söylemesi, hayâsız, cimri ve korkak olması yeter.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



22
Nisan Cuma 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 09 Nisan 1432 Hicrî: 15 Recep 1437

İlim Öğrenirken Vera’

İlim talebesi, vera’ sahibi olmalı; yani haramlardan sakındığı gibi şüpheli şeylerden de sakınmalıdır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

“İlim öğrenirken haram ve şüpheli şeylerden sakınmayan kimseyi Allâhü Teâlâ şu üç şeyden birine mübtelâ kılar:

Ya genç yaşta onu vefat ettirir veya câhil kimseler arasına düşürür yahutta zâlim bir hükümdarın emrinde kılar.”
buyurdular.

Çok yemekten, çok uyumaktan, faydasız konuşmaktan sakınmak da vera’dandır.

Çarşı pazardaki yemeklerden yememek de vera’dır. Zîrâ orada -insanlar (temizliğe, helâl ve harama) dikkat etmedikleri için- yemekleri temiz olmaz, bunları yemek de Allâhü Teâlâ’yı zikirden uzaklaştırır ve gaflete yaklaştırır. Yiyecekleri fakirler görür. Fakat imkânları olmadığı için alıp yiyemezler. Bundan dolayı da onlara eziyet edilmiş olur ve bu da yemekteki bereketi götürür.

Şeyh Muhammed bin Fadl rahmetullâhi aleyh, talebe iken çarşıda pişirilen yemekleri yemezdi. Köylerinde oturan babası yiyeceğini hazırlar ve cuma günleri getirip verirdi. Bir gün geldiğinde oğlunun odasında çarşıdan alınmış yiyecek gördü. Kızdı ve onunla konuşmadı. Hemen özür diledi ve onu ben almadım, arkadaşım alıp getirdi. Fakat ben buna râzı olmadım, dedi. Bunun üzerine babası şâyet sen ihtiyatlı olsan, haram ve şüphelilerden gerçekten sakınsa idin arkadaşın böyle bir şey yapmaya cüret etmezdi, dedi.

Eskiden âlimler bu hassâsiyetlerinden dolayı faydalı ilimler öğrenmeye ve öğretmeye muvaffak oldular. Kıyâmete kadar hayır duâ ile anılıyorlar. (Ta’lîmü’l-Müteallim)

İSİMLERİMİZ: Erkek: İbrâhîm, Kız: Hâcer


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Gusül (Boy Abdesti) | Nükte: Doktora İhtiyacı Kalmadı İse!
« Yanıtla #1964 : 22 Nisan 2016, 12:06:42 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ اللهُ تَعَالَى: ... وَإِنْ كُنْتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُوا... الآية
(سورة المائدة، 6)


Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu:
“…Ve eğer cünüp iseniz guslediniz (tamamen yıkanınız).”
(Mâide sûresi, âyet 6)



23
Nisan Cumartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 10 Nisan 1432 Hicrî: 16 Recep 1437

TBMM'nin Açılışı (1920) • Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı (1920)


Gusül (Boy Abdesti)

Guslün farzları üçtür:

1- Ağzı, boğazın başlangıcına kadar yıkamak,

2- Burunun içini, yumuşak yerini geçinceye kadar yıkamak ve

3- Bütün bedeni yıkamaktır.

Dişler arasında yemek artığı varsa ihtiyâtlı olan onu çıkarmaktır. Burnu içinde kurumuş kir varsa altına su ulaştırmak ve ağzı tamamen yıkamak lâzımdır. Ancak oruçlu, orucunu korumak için burna su vermekte mübâlağa etmez.

Sünnet üzere gusül şöyledir:

Evvelâ ellerini bileklerine dek üç kere yıkar, ön ve arka istincâ yerlerini -necâseti yok ise de- yıkar, bedeninde necâset var ise temizler. Sonra tam bir abdest aldıkdan sonra başına ve sağ omzuna ve sol omzuna su döker, bütün âzâlarını üçer kere yıkar.

Nehirde veya kendine âit suda daha fazla yıkayıp suyu isrâf etmek tahrîmen mekruhdur. Başka birinin (veya bir vakfın) suyunda israf etmek haramdır.

Suyu ilk döktüğünde bedenini eliyle ovmak da sünnettir.

Guslü namaz vaktine kadar geciktirmekte günah yoktur. Ancak elini ve ağzını yıkamadan yiyip içmek mekrûhdur.

Cünübün mescide girmesi, bir âyetin tamamını okuması veya eli ile tutması ve mushafa eliyle dokunması câiz değildir. Amma zikir, tesbîh ve duâları okuması câizdir.

Cuma ve bayram namazları için gusül almak sünnetdir. (Şerhu Dürri Yektâ)


NÜKTE: Doktora İhtiyacı Kalmadı İse!

Sağlığına kavuşmuş bir hasta doktoruyla konuşuyor:

Doktor! Hamd olsun, artık hastalıktan eser kalmadı!

Bunu ben de anladım.

Nasıl?

Siz hastalığınızın şiddetli olduğu zamanlarda bana dâimâ “Azîzim, dostum, efendi” diye hitâb ederdiniz. Şimdi ise yalnız “doktor” diyorsunuz!...