Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1063838 defa)

0 Üye ve 212 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İlim Talebesine Nasîhat
« Yanıtla #1920 : 10 Mart 2016, 11:38:10 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ أَكْرَمَ الْقِبْلَةَ أَكْرَمَهُ اللهُ تَعَالَى. (كنز)

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Kim kıbleye hürmet ederse Allâhü Teâlâ da ona (dünya ve âhirette) ikrâm eder.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)



10
Mart Perşembe 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 26 Şubat 1432 Hicrî: 01 Cemâziyelâhir 1437

Telefonun Îcâdı (1876) • Ardeşen ve Pazar'ın Kurtuluşu (1918)


İlim Talebesine Nasîhat

Âlimlerden biri talebesine şöyle nasîhat etti:

Gıybetten sakın. Faydasız ve çok konuşan kimse ile oturma ve böyle kimselerle arkadaş olma. Zîrâ çok konuşan kimse senin ömründen çalar ve vaktini zâyi eder.

İlim talebesi, fâsıklardan, Allâhü Teâlâ’ya âsî olanlardan ve ömrünü boşa harcayanlardan da uzak durmalıdır. Onlarla beraber olmak ve onlara yakınlık şüphesiz insana zarar verir.

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) sünnetiyle amel etmek niyetiyle ilim öğrenirken kıbleye doğru oturmalı, âlimlerin ve sâlihlerin duâlarını almalı, mazlûmun bedduâsından sakınmalıdır.

İki kişi ilim tahsili için gurbete gittiler. Aynı dersleri okudular. İki sene sonra biri fıkıh âlimi oldu. Diğeri ise ilim tahsil edemeden köyüne döndü. O köyün âlimleri bu hususu araştırdılar. Talebelere, tahsil esnâsında hasta olup olmadıklarını, nasıl çalıştıklarını, dersleri nasıl tekrar ettiklerini, hatta ilim öğrenirken nasıl oturduklarını bile sordular. Âlim olanın, kıbleye dönerek ders çalıştığını, diğerinin ise kıbleye arkasını dönerek oturduğunu öğrendiler. Bundan anladılar ki kıbleye dönerek oturmanın bereketiyle ve Müslümanların duâlarıyla âlim oldu.

Bundan dolayı talebe, sünnetleri ve edepleri hafife almamalıdır. Çünkü bunları hafife alan farzlardan mahrum kalır, onları da hafife alır. Farzları hafife alan da âhirette cennet nimetlerinden mahrum kalır.

Talebe nâfile namaz kılmalı, huşû ile kılanlar gibi kılmaya gayret etmelidir. Nâfile namaz ilim öğrenmesi için ona manen yardımcı olur. (Ta’lîmü’l-Müteallim)

İSİMLERİMİZ: Erkek: Kâmil, Kız: Kâmile



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Beş Nimet Verilen Kimse Beş Şeyden Mahrum Olmaz
« Yanıtla #1921 : 11 Mart 2016, 16:22:08 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلْحَمْدُ عَلَي النِّعْمَةِ اَمَانٌ لِزَوَالِهَا. (فر

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Nimete hamdetmek, o nimetin azalmaması ve yok olmaması için emniyettir.”
(Hadîs-i Şerîf, Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs)



11
Mart Cuma 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 27 Şubat 1432 Hicrî: 02 Cemâziyelâhir 1437

Karlıova, Fındıklı ve Ilıca'nın Kurtuluşu (1918)


Beş Nimet Verilen Kimse Beş Şeyden Mahrum Olmaz

Ebû Hureyre (r.a.)’dan:  Kendisineşu beş nimet verilen kimse beş şeyden mahrum olmaz.

1- Nimetlere karşı şükür etme ile rızıklandırılan nimetlerin artmasından mahrum olmaz. Zîrâ Allâhü Teâlâ İbrâhim Sûresi’nin 7. âyetinde (meâlen):

“...Eğer siz (nimetlerime) şükrederseniz, elbette size nimetlerimi arttırırım…”  buyurmuştur.

2- Belâ ve musibetlere karşı sabır verilen, sevabdan mahrum kalmaz. Zîrâ Allâhü Teâlâ Zümer Sûresi’nin 10. âyetinde (meâlen):

“Ancak sabredenlere ecirleri (mükâfâtları) hesapsız olarak verilir.” buyurmuştur.

3- Günahlarına karşı samîmî olarak tevbe ile rızıklandırılan, tevbesinin kabulünden mahrum kalmaz. Zîrâ Allâhü Teâlâ Şûrâ Sûresi’nin 25. âyetinde (meâlen):

“Ve o (Allâhü Teâlâ) kullarından (yaptıkları) tevbeyi kabul eder…” buyurmuştur.

4- İstiğfar ile rızıklandırılan, mağfiret olunmaktan (bağışlanmaktan) mahrum kalmaz. Zîrâ Allâhü Teâlâ Nûh Sûresi’nin 10. âyetinde (meâlen):

“Rabbinizin mağfiretini isteyin, istiğfar edin. Çünkü o, Gaffâr (mağfireti çok, tevbe edenleri dâimâ mağfiret edici, çok affedici)dir.” buyurmuştur.

5- Duâ ile rızıklandırılan icâbetten mahrum kalmaz. Zîrâ Allâhü Teâlâ Gâfir Sûresi’nin 60. âyetinde (meâlen):

“Bana duâ edin, yalvarın ki size karşılık vereyim.” buyurmuştur.

Bazı rivâyetlerde altıncı olarak şu zikredilmiştir:

Kendisine Allah yolunda sadaka vermek nimeti verilen, verdiklerinin karşılığından mahrum kalmaz. Zîrâ Allâhü Teâlâ Sebe’ Sûresinin 39. âyetinde (meâlen):

“Allah yolunda bir şey infak ederseniz, o onun mukabilini (karşılığını) verir.” buyurmuştur. (Tenbîhü’l-Gâfilîn)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İslâm Târihinden: HAZRET-İ BİLÂL'İN EZÂNI
« Yanıtla #1922 : 13 Mart 2016, 01:40:28 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


(عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ يَقُولُ: كُنَّا مَعَ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَامَ بِلَالٌ يُنَادِى فَلَمَّا سَكَتَ قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَنْ قَالَ مِثْلَ هَذَا يَقِينًا دَخَلَ الْجَنَّةَ. (ن


Ebû Hüreyre (r.a.)’dan:
"Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile beraber bulunuyorduk. Bilâl (r.a.) kalkıp ezân okudu. Bitirince Efendimiz (s.a.v.) “Kim (müezzinin) söylediklerini yakînen (inanarak) tekrar ederse cennete girer.” buyurdu.
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Nesâî)



12
Mart Cumartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 28 Şubat 1432 Hicrî: 03 Cemâziyelâhir 1437

Erzurum ve Arhavi'nin Kurtuluşu (1918) • İstiklâl Marşı'nın TBMM'de Kabulü (1921)


İslâm Târihinden: HAZRET-İ BİLÂL'İN EZÂNI

Hz. Ömer’in hilâfeti zamanında Suriye’de vebâ salgını çıktı ve yayıldı (H. 18 - M. 639). Ashâb-ı Kirâm’dan meşhur zâtlar ile beraber yirmi beş bin kadar kişi vebâdan vefât etti.

Vebâ salgını sırasında Hazret-i Ömer (r.a.), Medîne-i Münevvere’den Şam’a hareket etti. Yaklaştığında Suriye emirleri gelip kendisiyle görüştüler ve vebânın dehşetini anlattılar. Abdurrahman bin Avf (r.a.) Hazretleri, Hazret-i Ömer (r.a.)’ın yanına gelip: “Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’den işittim: ‘Bir yerde vebâ olduğunu işitirseniz oraya gitmeyin ve bulunduğunuz yerde çıkarsa oradan çıkmayın, diye buyurdu’ dedi. Hz. Ömer de oradan geri döndü.

Suriye emîri Aşere-i Mübeşşereden Ebû Ubeyde bin Cerrah (r.a.) vebâdan vefât etti. Sahâbîlerin fakihlerinden Muâz bin Cebel’i (r.a.) vekil tâyin etmişti, az bir vakit sonra o da vebâdan vefat etti. O da Amr bin Âs’ı vekil tâyin etmişti. Amr bin Âs (r.a.), halkı alıp dağlara çıkardı ve Allâhü Teâlâ’nın hikmetiyle vebâ savulmuş oldu.

Hz. Ömer (r.a.), Medîne-i Münevvere’ye döndüğünde vebâ salgını bitmişti. Hz. Ali’yi (k.v.) Medîne-i Münevvere’de kaymakam bırakıp kendisi Suriye’nin vaziyetini öğrenmek ve hayatta kalanları teselli etmek üzere Şam’a hareket etti. Şam’a geldiğinde namaz kıldırmaya hazırlanırken bazıları: “Yâ Emire’l-mü’minîn! Bilâl’e emretsen de müezzinlik etse” dediler.

O sırada Şam’da ikâmet eden Hz. Bilâl’in kalbi, Resûlullah’ın (s.a.v.) ateşi ile yanmakta olup o kadar hüzünlü bir ezan okudu ki Ashâb-ı Kiram, Hz. Bilâl’in sesini işittiklerinde gözyaşlarını tutamadılar. Kendileri ağladıkları gibi herkesi de ağlattılar. Fahr-i Âlem’in vefatı gününden beri Müslümanların o derece ağladığı görülmemişti.

Hazret-i Ömer (r.a.), Suriye’nin ihtiyaçlarını gördükten sonra Medîne-i Münevvere’ye döndü. (Hz. Ömeru’l-Fâruk, Çamlıca B.Y.)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ashâb-ı Bedir...............BİŞR BİN EL-BERÂ (R.A.)
« Yanıtla #1923 : 13 Mart 2016, 01:51:09 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: خَصْلَتَانِ لَا تَجْتَمِعَانِ فِي مُؤْمِنٍ اَلْبُخْلُ وَسُوءُ الْخُلُقِ. (د

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“İki haslet (vasıf) müminde bulunmaz: Cimrilik ve kötü ahlâk.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd)



13
Mart Pazar 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 29 Şubat 1432 Hicrî: 04 Cemâziyelâhir 1437

Bedir Gazâsı (624) • Selânik'in Fethi (1430) • Rûmî Takvimin Kullanılmaya Başlanması (1840) • Hopa ve Pasinler'in Kurtuluşu (1918)


Ashâb-ı Bedir...............BİŞR BİN EL-BERÂ (R.A.)

Bişr bin Berâ‘ bin Ma‘rûr radıyallâhü anh Hazretleri Ensâr’dan ve Hazrec kabîlesinin Ubeydoğulları’ndandır. Akabe’de, Bedir ve Uhud’da bulunmuş; Hayber Gazâsı’nda Peygamberimiz’e (s.a.v.) getirilen zehirli koyundan yiyerek vefât etmiştir.
Şöyle ki:
Hayber’in fethinde Resûl-i Ekrem’e (s.a.v.) bir Yahûdî kadın kurutulmuş koyun eti takdîm etti. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), bir parçasını biraz çiğneyip çıkardı ve: “Bundan yemeyiniz. Bu koyun zehirli olduğunu bana bildiriyor” diye buyurdu. Lâkin Berâ bin Ma‘rûr’un oğlu Bişr bir lokma yutmuş idi. Bişr dedi ki:

“Yâ Resûlallâh, ben koyundan ilk lokmayı aldığımda onu hissetmiştim. Lâkin onu sırf sizin yediğinizi beğenmemiş olmamak için ağzımdan atmadım.”

Resûl-i Ekrem (s.a.v.) hemen iki küreği arasından hacâmat ettirdi ve zehirin te’sîri savuştu. Peygamberimiz (s.a.v.) bundan sonra üç sene yaşamışlardı. İrtihâlinden önceki hastalıklarının da sebebinin bu zehir olduğunu bildirmişlerdi.

Ammâ Bişr Hazretleri pek ağır hasta düştü ve vefât etti.

O koyunu zehirleyen Zeyneb binti Hâris, huzûr-ı nebevîye getirildi ve “Bu hıyânete nasıl cüret ettin” diye soruldu. “Eğer hak peygamber isen kâr etmez ve eğer yalancı isen elinden kurtulmuş oluruz diye bu işe cesâret ettim ve şimdi hak peygamber olduğunu anladım ve sana îmân ettim” diye cevâb verdi. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) de onu salıverdi. Lâkin daha sonra Bişr Hazretleri’nin vârislerinin talebiyle kısâs olarak idâm edildi.

Bişr Hazretleri Ashâb-ı Kirâm’ın en iyi okçularından idi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

“Ey Selemeoğulları, sizin reisiniz kimdir?” diye sorduklarında:

“Ced bin Kays’dır. Lâkin biraz cimridir” demişler, “Cimrilikten fena hastalık olur mu? Hayır, sizin reisiniz beyaz yüzlü, kıvırcık saçlı Bişr bin Berâ’dır” buyurmuşlardı. Radıyallâhü anh.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İlk Hekim ve Cerrah Mektebi
« Yanıtla #1924 : 13 Mart 2016, 03:00:06 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: دَعْوَةٌ فِي السِّرِّ تَعْدِلُ سَبْعِينَ دَعْوَةً فِي الْعَلانِيَةِ. (الجامع الصغير

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Gizli (kimsenin görmediği yerde) yapılan duâ, açıktan (başkasının gördüğü yerde) yapılan yetmiş duâya denktir.”
(Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr)



14
Mart Pazartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 01 Mart 1432 Hicrî: 05 Cemâziyelâhir 1437

Tıbbiye'nin Açılışı (1827) • Hınıs ve Köprüköy'ün Kurtuluşu (1918)


İlk Hekim ve Cerrah Mektebi

Sultan İkinci Mahmud Han zamanında askerler için ihtiyaç duyulan hekim ve cerrahı yetiştirmek üzere 14 Mart 1827 günü Şehzâdebaşı’ndaki Tulumbacı Konağı’nda Tıbhâne ve Cerrahhâne adı ile iki mektep açıldı. Üst katta Tıbhâne, altta Cerrahhâne talebelerine dört sene tıp öğretiliyordu. Mezun olanlar deniz ve kara ordularına ve askerî hastanelere tayin ediliyordu.

Mektep, 1831’de Topkapı Sarayı’nın deniz kıyısında Hastalar Odası denilen binaya nakledildi. 1836’da Otlukçu Kışlası’na ve iki yıl sonra da Galatasaray’a taşındı.

Tıbbiye Mektebi, Galatasaray’da “Mekteb-i Tıbbiyye-i Adliye-i Şâhâne” ismini aldı. Viyana’dan Dr. Bernard başmuallim tâyîn edildi.

Sultan İkinci Mahmud Han her sahada kendi öz kaynaklarımızdan istifâde edilmesini ve tıp dilinin de Türkçe olmasını istiyordu. Nitekim mektebin açılışında verdiği nutukta “Bize lazım gelen hekimi kendimiz yetiştirmeliyiz ve tıp ilminin kâidelerini lisânımıza alıp, lüzumlu kitapları Türkçe yazmaya gayret etmeliyiz. Yabancı memleketlerden birtakım hâlleri bilinmeyen şahısların tabip olarak gelmesinden ve şuraya buraya sokulmalarından hoşnut ve memnun değilim” demiştir.

Sultan Abdülmecid Han da babası gibi tıbbiye’nin ilerlemesi için gereken her şeyi yapmıştı. Tıbbiye matbaası, lüzûmu hissedilen kitapları basıyordu. Ayrıca mektep kütüphânesine Batı’dan kitaplar getirilmişti. Kimya ve fizik laboratuarlarının eksikleri tamamlanmış, Tıbbiye’nin ilmî seviyesi yükseltilmişti. Mekteb son olarak bugün Marmara Üniversitesi Haydarpaşa Kampüsü olarak hizmet veren binaya taşındı. Mimarisi ile dikkat çeken bu binanın inşasına, Sultan İkinci Abdülhamid Han devrinde, 1894’te başlandı. 1903 yılında “Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhâne” adı ile açılışı yapıldı. (Osmanlı’dan Tarihe Not Düşen Kareler, Çamlıca B. Y.)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Teyemmüm
« Yanıtla #1925 : 14 Mart 2016, 14:57:19 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا تَوَضَّأَ الرَّجُلُ الْمُسْلِمُ خَرَجَتْ ذُنُوبُهُ مِنْ سَمْعِهِ وَبَصَرِهِ وَيَدَيْهِ وَرِجْلَيْهِ فَإِنْ قَعَدَ قَعَدَ مَغْفُورًا لَهُ. (حم

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Müslüman bir kimse abdest aldığı zaman günahları kulağından, gözünden, ellerinden ve ayaklarından dökülüp gider. Abdestini bitirdiği zaman bağışlanmış olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



15
Mart Salı 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 02 Mart 1432 Hicrî: 06 Cemâziyelâhir 1437

Teyemmüm

Teyemmüm, su bulunmadığı veya bulunduğu hâlde kullanılmasına kudret (imkân) bulunmadığı takdirde temiz toprak cinsinden birşey ile abdestsizliği gidermek maksadıyla yapılır.

Teyemmümün farzları, bir niyet ile iki meshten ibârettir.
Şöyle ki: Teyemmüm yapan kimse, iki elini toprak cinsinden bir yere bir kere vurup yüzünü mesheder. Sonra iki elini bir daha vurur ve dirseklerine kadar iki kollarını mesheder. Yüzük vs. çıkarılmalıdır.

Teyemmüm, ya abdestsizliği gidermek veya namaz kılmak veya tahâretsiz sahih (abdestsiz câiz) olmayan bir ibadette bulunmak niyetiyle yapılır.

Suyun bulunmaması veya suyu kullanmaya hakîkaten veya hükmen kudret bulunmaması hâlinde teyemmüm yapılır. Bir kimsenin bulunduğu yerden en az bir mil, (takrîben 3 km.) uzakta bulunan bir su, hakîkaten yok demektir.

Su bulunduğu hâlde su ile abdest almanın veya gusletmenin, hastalanmaya veya hastalığın artmasına veya uzamasına sebep olacağı bir tecrübe ile veya Müslüman bir tabîbin beyânı ile bilinirse su hükmen yok sayılır.

Teyemmüm, temiz olan toprak ile yapılacağı gibi toprak cinsinden olan şeyler; temiz kum, alçı, horasan, mermer gibi şeyler ile kiremit, tuğla ve yakut, zümrüt, mercan ile de yapılabilir. Kurumadıkça çamur ile yapılamaz.

Teyemmüm, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) hicretinin beşinci senesinde meşrû olmuştur. O sene Benî Mustalık gazvesinde Resûlü Ekrem ile beraberindeki mücahidler susuz bir yerde gecelemişlerdi. Sabah namazını kılmak için abdest alacak suları bulunmuyordu. Sabaha yakın teyemmüm hakkındaki Nisâ Sûresi’nin 43. âyeti nâzil olmuş, Ashâb-ı Kirâm radıyallâhü anhüm çok sevinmişler ve teyemmüm yaparak namazlarını kılmışlardır.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ اللهُ تَعَالَى: وَهُوَ اللهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَفِي الْأَرْضِ يَعْلَمُ سِرَّكُمْ وَجَهْرَكُمْ وَيَعْلَمُ مَا تَكْسِبُونَ. (سورة الانعام، 3

Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu:
“Hâlbuki o Allah hem göklerde hem yerde ma’bûd (ibâdet edilendir). Sizin sırrınızı ve cehrinizi (gizlinizi ve açığınızı) bilir; (gizli ve âşikârda, iyi kötü) ne kazanıyorsanız onu da bilir.”
(En’âm sûresi, âyet 3)



16
Mart Çarşamba 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 03 Mart 1432 Hicrî: 07 Cemâziyelâhir 1437

Horasan'ın Kurtuluşu (1918) • İngiliz ve Fransızların İstanbul'u İşgali ve Yağması (1920) • Türk-Rus Anlaşması (1921)


Allah Beni Her Zaman ve Her Yerde Görür

Evliyânın büyüklerinden ve âlim bir zat olan Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri, talebelerinden birini diğerlerinden daha fazla sever ve kıymet verirdi. Arkadaşları bundan dolayı onu kıskanırlardı.

Şeyh hazretleri:
“Ben hepinizi bir imtihan edeceğim.” dedi. Bir gün yirmi tavuk satın almalarını, her talebeye bir tane verip, hiç kimsenin görmediği bir yerde bu tavukları kesip getirmelerini emir buyurdu. Herkes birer tane tavuk alıp gitti, biraz sonra ellerinde kesilmiş tavukla döndüler. Ancak o talebe kesmeden geri geldi. Arkadaşları neden kesmeden geldin, diye sordular. Dedi ki:

Üstazım bana hiç kimsenin görmediği yerde kesmemi emretti. Ben de bunun için nereye gittimse muvaffak olamadım. Çünkü Allâhü Teâlâ şüphesiz beni görüp gözetiyor. Benim ondan saklanabilecek gücüm kuvvetim de yok.

Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri böylece talebelerine ona neden kıymet verdiğini anlatmış oldu. Onlar da yaptıklarından dolayı pişman olup istiğfar ettiler. (Tezkiratü’l-Evliyâ)


Vefatlarından Sonra Ana Babaya İyilik

Benî Seleme kabilesinden bir kişi Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) gelip:

Annem ve babam vefat ettiler. Benim onlara yapabileceğim bir iyilik var mı? diye sordu.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

“Evet, onlar için istiğfar etmek, ahitlerini, sözlerini yerine getirmek, arkadaşlarına ikramda bulunmak, onlar hayatta iken onlarla beraber ziyarette bulunduğun kimselerle irtibatı devam ettirmektir.” buyurdular. (Tenbîhü’l-gâfilîn)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Son Nefeste Şeytanın Hîlesi
« Yanıtla #1927 : 17 Mart 2016, 11:48:44 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ اللهَ تَعَالَى يُحِبُّ أَبْنَاءَ السَّبْعِينَ وَيَسْتَحْيِى مِنْ أَبْنَاءِ الثَّمَانِينَ. (حل

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Allâhü Teâlâ (mümin olarak) yetmiş yaşına ulaşanları sever, seksen yaşına ulaşanlara da azâb etmez.”
(Hadîs-i Şerîf, Ebû Nuaym, Hilyetü’l Evliyâ)



17
Mart Perşembe 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 04 Mart 1432 Hicrî: 08 Cemâziyelâhir 1437

Erdel'in Fethi (1442)


Son Nefeste Şeytanın Hîlesi

Mümin’in ruhu çıkarken susuzluğu artıp ağzı kurur. İşte o vakit şeytan bu hali fırsat bilip sevinir ve müminin yanına gelir. Elinde bir bardak buzlu su gösterir.

Hasta harâretinin şiddetinden iştahla o bardağı isteyince, -Allah muhâfaza- dînini terk et de vereyim, der.

Mümin kabul etmeyince ayağı tarafına gelir. Bardağı ona karşı tahrik ederek iştahını artırır. Mümin yine suyu isteyince melun bu defa da -hâşâ- peygamber yalancıdır de, vereyim der.

Kâfirler bu melunca teklifleri kabul eder ve Allah muhâfaza îmânsız olarak âhirete gider. Müminler ise asla kabul etmezler.

Süfyân-ı Sevrî (rah.), geçmiş amellerinden ve son nefesten çok endişe edip ağlar ve:

“Ümmü'l-Kitab (Levh-i Mahfûz)’da şakî, olarak yazılmış olmaktan korkuyorum. Son nefeste îmânsız gitmekten korkuyorum” derdi. (Dürerü’l-hisân, İmâm Suyûtî)


Şu duâyı sabah namazının sünneti ile farzının arasında en az üç defa okumaya devam eden kimseye son nefesinde îmânla gitmek nasîb olur:

“Yâ Hayyü Yâ Kayyûmü Yâ Zelcelâli ve’l-ikrâm, es’elüke en-tuhyiye kalbî bi-nûri ma‘rifetike ebeden yâ Allâhü, yâ Allâhü, yâ Allâhü, yâ bedî‘a’s-semâvâti ve'l-arz.”


Beyit:

Ey hâce tutuldu nefesin kabre de girdin
Bu âleme sığmam der idin şimdi ne dersin
                                                               Sâmî (Vak’anüvîs Mustafa Bey)

(Ey efendi, nefesin bitti, kabre de girdin. Bu âleme sığmam diyordun. Şimdi ne dersin.)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Çanakkale'den Mektup
« Yanıtla #1928 : 18 Mart 2016, 00:34:07 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: تُضَاعَفُ الْحَسَنَاتُ يَوْمَ الْجُمُعَةِ. (طس

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Cuma günü yapılan amellerin sevabı kat kat verilir.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsat)



18
Mart Cuma 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 05 Mart 1432 Hicrî: 09 Cemâziyelâhir 1437

Çanakkale Deniz Zaferi (1915)


Çanakkale'den Mektup

Bütün Osmanlı coğrafyasındaki halk sel olup Çanakkale’ye akmış, Gelibolu Yarımadası’nda 14 ay 6 gün dünya tarihinin en büyük savaşı olmuştu.

Eli silah tutan herkes, anasından, atasından, eşinden, nişanlısından helallik isteyip geri dönmemek üzere Çanakkale’ye geldiler. Bu insanlardan binlercesi ya cephede kaldı şehit oldu veya gâzî olarak memleketine döndü.

Çanakkale’den bir asker mektubu:

Bölük Emini ve Başçavuş Hüseyin:

“Benim tek kardeşçiğim Mehmet, Sen bensiz oralarda ne yapıyon? Ne iş tutuyon? Haber ver bakalım:

Koca Nine zahirelerimizi öğüttü mü? Köyün değirmeni işliyor mu? Şimdicik ben kalksam da köye geliversem bir dilim ekmek bulup verebilin mi? Küçük pınar daşdı mı? Daşmadıysa susuzluk çekersiniz, vah vah.

Bana bak oğlum, şimdicik çocuklar delikanlı yerine geçtiler. Sen de davran, Koca Nine’ne, köyün ihtiyarlarına yardım et. Sana ne verirlerse yapıver, anladın mı?

Sen beş vakit namazını kılıyon mu? Yoksa tenbel tenbel sokaklarda mı dolaşıyon? Aman Mehmet’im, beş vakit namazını sakın sakın ha terk etmeyesin. Namazını kılmazsan, orucunu tutmazsan Hak Teâlâ hazretleri seni sevmez. Beş sene sonra asker olunca yüzünde nur görülmez. Sonra senin adını bölükte “yüzü şavksız Mehmet” koyarlar.

Bizim köyün hocası, büyük âlimdir. Sen beni dinle, hoca efendinin eteğine yapışasın. Sen ondan daha yirmi bin ilim kaparsın.

Bizleri sorarsan, ah oğlum bilsen cenkte neler, ne babayiğitlikler gösteriyoruz.”
(Tarihin Satır Aralarından, Çamlıca B. Y.)


İsimlerimiz: Erkek: Mustafa, Kız: Sevde


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İlmihâl: Namazın Farzlarından Kırâat
« Yanıtla #1929 : 22 Mart 2016, 01:13:50 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَرَأَ فِي رَكْعَتَيِ الْفَجْرِ قُلْ يَا أَيُّهَا الْكَافِرُونَ وَقُلْ هُوَ اللهُ أَحَدٌ. (م

Ebû Hureyre (r.a.) rivâyet ediyor:
“Resûlullâh (s.a.v.) sabah namazının sünnetinde (birinci rek’atte) Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn sûresini, (ikinci rek’atte de) Kul hüvallâhü ehad…” sûresini okudu.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



19
Mart Cumartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 06 Mart 1432 Hicrî: 10 Cemâziyelâhir 1437

Meclis-i Mebusan'ın Açılması ve Kanun-ı Esâsî'nin İlanı (1877)


İlmihâl: Namazın Farzlarından Kırâat

Namazda kırâat, yani: Namaz kılanın kendisi işitecek derecede tecvidli olarak Kur’ân-ı Kerîm âyetlerinden bir miktar okuması, namazın bir rüknü olarak farzdır. Kendi bile işitemeyecek derecede okumak kırâat sayılmaz. İmama uyan kimse ise okumaz.

Nâfile namazlar ile vitrin ve iki rekâtlı farz namazların her rekâtında kıraat farzdır. Fakat dört veya üç rekâtlı farz namazların herhangi iki rekâtında kırâat farzdır. Ancak kıraatin ilk iki rekâtlarda bulunması vâciptir. Binâenaleyh bu ilk iki rekâtlarda kıraatin bilerek terk edilmesi mekruhtur. Sehven terk edilmesinden sehiv secdeleri îcâb eder.

İmâm-ı A’zam’a göre kırâatte farz olan her rekâtta -pek kısa olsa da- bir âyettir. Böyle bir âyet okunduğunda, bu farz yerine getirilmiş olur. Fakat İmâmeyn’e ve İmâm-ı A’zam’dan diğer bir rivayete göre bu miktar, kısa üç âyet veya böyle üç âyet miktarı uzun bir âyettir. İhtiyata uygun olan da budur.

Bir harften veya bir kelimeden ibaret olan bir âyetin veya âyetlerin okunması ise esah olan kavle göre ittifakla kâfî değildir. Çünkü bu, bir kırâat sayılmaz.

Bir âyet-i celîleden başkasını okuyamayan kimse, o âyet-i kerîmeyi İmâm-ı A’zam’a göre bir kere okur, bir rekâtta üç kere tekrar etmez. İmameyn’e göre tekrar eder. Fakat üç âyet okuyabilen kimsenin bir âyeti üç kere tekrar etmesi İmameyn’e göre de câiz değildir.

“Âyetülkürsî” gibi uzun bir âyetin bir kısmını bir rekâtta, diğer kısmını da diğer rekâtta okumak, en sahih olan kavle göre kâfî gelir. Çünkü bunlar, üçer kısa âyete denktir. (B. İslam İlmihali)

İSİMLERİMİZ: Erkek: Sinan, Kız: Şeymâ


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İlmihâl: Kitaplara Îmân | Cennet'in Kapısı İlk Kime Açılır?
« Yanıtla #1930 : 22 Mart 2016, 01:18:43 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ قَرَأَ الْقُرْآنَ وَاسْتَظْهَرَهُ فَأَحَلَّ حَلَالَهُ وَحَرَّمَ حَرَامَهُ أَدْخَلَهُ اللهُ بِهِ الْجَنَّةَ وَشَفَّعَهُ فِي عَشْرَةٍ مِنْ أَهْلِ بَيْتِهِ كُلُّهُمْ قَدْ وَجَبَتْ لَهُ النَّارُ. (ت


“Kur’ân-ı Kerîm’i okuyup onu ezberleyen, helâl kıldığı şeyleri helâl kabul eden, haram kıldıklarını da haram kabul eden kimseyi Allâhü Teâlâ Cennet’e koyar. Âilesinden -Cehennem’i hak etmiş on kişi hakkında şefâatini de kabul eder.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



20
Mart Pazar 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 07 Mart 1432 Hicrî: 11 Cemâziyelâhir 1437

İlmihâl: Kitaplara Îmân

Îmânın üçüncü şartı, Allâhü Teâlâ’nın Cebrâîl Aleyhisselam ile peygamberlerine hak dîni beyân için gönderdiği kitaplarına inanmaktır.

Sonra gelen kitap ve din ile evvel gelen kitap ve dinin hükmü tamam olmuştur. Kur’ân-ı Kerîm, diğer kitaplardan sonra Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselâm'a nâzil olduğundan diğerlerinin hükmü kalkmıştır. Ondan başkasını okumak ve hükmüyle amel etmek câiz değildir. Kur’ân-ı Kerîm’in hükmü kıyâmete kadar bâkîdir.

Kitaplar yüz dörttür. Dördü büyük kitaptır, yüzü suhuftur.

Kitaplar: Tevrat; Mûsâ Aleyhisselam’a, Zebur; Dâvûd Aleyhisselam’a, İncîl; Îsâ Aleyhisselam’a, Kur’ân-ı Kerîm; Peygamber Efendimiz Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’a nâzil olmuştur (indirilmiştir).

Suhuf (Sayfalar): On suhuf Âdem Aleyhisselam’a, elli suhuf Şît Aleyhisselam’a, otuz suhuf İdris Aleyhisselam’a, on suhuf İbrahim Aleyhisselam’a nâzil olmuştur. (Dürr-i Yektâ)


Cennet'in Kapısı İlk Kime Açılır?

Kıyâmet günü olduğunda ilmiyle amel eden âlim, haccını zâyi etmeyen hacı, şehîd ve helâl kazandığı maldan zekât ve sadaka veren cömert cennetin kapısına getirilir. Cennete önce girmekte mücâdele ederler. Cebrâîl Aleyhisselam onlara sorar:

“Şehidliğin, haccın ve cömerdliğin sevabını kimden öğrendiniz?”

“Âlimlerden öğrendik” derler. Cebrâîl Aleyhisselam der ki:

“Öyle ise edebi gözetin ve size hayır öğreten hocanızı öne geçirin.” Sonra âlim der ki:

“Yâ Rabbi, ilmi ancak cömerdin ihsanları ve cömertliğiyle tahsil edebildim.” Allâhü Teâlâ:

“Âlim kulum doğru söyledi” buyurur. Cennetin kapısı önce cömerd için açılır.” (Hulâsatü’l-Ahbâr)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hz. Ömer'in Kerâmeti:
« Yanıtla #1931 : 22 Mart 2016, 01:22:06 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: رَكْعَتَانِ فِي جَوْفِ اللَّيْلِ يُكَفِّرَانِ الْخَطَايَا. (كنز

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Gece yarısında kılınan iki rekât namaz günahlara keffâret olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)



21
Mart Pazartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 08 Mart 1432 Hicrî: 12 Cemâziyelâhir 1437

Hz. Ömer'in Kerâmeti:

Hazret-i Ömer’in (r.a.) halifeliği zamanında Sâriye bin Zenîm (r.a.) kumandasındaki İslâm ordusu bir ovada İranlılar ile harbe tutuştu. İranlılar dört bir taraftan İslâm ordusunu kuşatmak üzereydi (M. 644).

İşte o zaman Hazret-i Ömer (r.a.), Medîne-i Münevvere’de Cuma günü minber üzerinde hutbe okuyordu. Allâhü Teâlâ, lutfünün kemâlinden ve İslâm askerine re’fetinden, Hazret-i Ömer’in mübârek gözünden perdeyi kaldırdı, bir aylık mesafeden ordunun hâlini gösterdi. Hutbede yüksek sesle, üç kere:

“Yâ Sâriye! el-cebel, el-cebel” diye seslendi ki: “Ey Sâriye! dağa, dağa” demektir.

Allahü Teâlâ, kudreti ile Hazret-i Ömer’in sesini, Sâriye Hazretleri’ne işittirdi. Ve Sâriye ve arkadaşları arka taraflarındaki dağa çekildiler. Düşmanı karşısına alan İslam ordusu gâlib ve muzaffer olmuştur.

Hazret-i Ömer’in minberde “Ey Sâriye dağa” demesi cemaatin acâibine gitmişti. Ashâb-ı Kirâm’dan bazıları, Hz. Ali kerremallâhu vechehû hazretlerine gelip:

“Emîru’l-mü’minîn hutbe esnasında neden “Ey Sâriye! Dağa” diye nida etti?” dediklerinde Hazret-i Ali:

“Emîru’l-mü’minîn manasız söz söylemez. Bir aslı olması gerekir. Bugünü kaydediniz. Bakalım ne olacak” demiştir.

Sâriye (r.a.) tarafından fetihnâme ile gelen müjdeciden soruldu. Müjdeci, o gün harp meydanında iken Hazret-i Ömer’in sesini işiterek geri çekilip dağa dayandıklarını ve bu şekilde zafer kazandıklarını beyan etmiştir.

Sonra Hazret-i Sâriye (r.a.), İslâm askeri ile muzaffer olarak ganîmetler ile döndü.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ الْمُؤْمِنَ مِنْ أَهْلِ الْإِيمَانِ بِمَنْزِلَةِ الرَّأْسِ مِنَ الْجَسَدِ يَأْلَمُ الْمُؤْمِنُ لِأَهْلِ الْإِيمَانِ كَمَا يَأْلَمُ الْجَسَدُ لِمَا فِي الرَّأْسِ. (حم

“Muhakkak (kâmil) mü’minlerden her biri bedendeki baş gibidir.
Nasıl ki beden baştaki bir ağrıdan dolayı acı duyarsa, mü’min de îmân ehli(nin başına gelen sıkıntı)dan dolayı elem duyar.”

(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



22
Mart Salı 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 09 Mart 1432 Hicrî: 13 Cemâziyelâhir 1437

Uluğ Bey'in Doğumu (1394)


Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) Bir Hutbesi

Hazret-i Hüseyin (r.a.) Efendimiz anlattı:

Peygamber Efendimiz’den (s.a.v.) işittim, bir hutbesinde Ashâb’ına şöyle buyurdular: “Ey insanlar!

Sanki bu dünyada ölüm bize değil de başkasına yazılmıştır.

Sanki bu dünyada hak(kı yerine getirmek), bize değil de başkasına vâcibtir.

Defnettiğimiz ölüler sanki az bir zaman sonra tekrar geri dönecekler. Biz onlardan sonra dünyada ebedî kalacakmış gibi mîraslarını yiyoruz.

(Bize âhireti hatırlatan) bütün vâizlerin nasîhatini unuttuk, bütün belâ ve âfetlerden emin olduk.

Kendi ayıpları başkasının ayıplarını görmekten alıkoyan kimseye ne mutlu.

Helalden kazanan, îmânı ve niyeti sağlam, ameli sâlih olan ve bu yolda (iman ve amelde) devam eden kimselere ne mutlu.

Kendini küçük düşürmeden tevâzu gösteren, günaha düşmeden kazandığından (zekât ve sadaka vererek) harcayan, âlimler ve hikmet ehli ile beraber olan, zelil düşmüşlere ve fakirlere merhamet eden kimselere ne mutlu.

Malının fazlasını infak eden, fazla (ve boş) sözden dilini tutan, sünnetlere sarılıp bid’atlere düşmeyen kimselere ne mutlu.”
(Hilyetü’l-Evliyâ)


Yarı Gölgeli Ay Tutulması

Yarın 23 Mart Çarşamba günü “Yarı gölgeli ay tutulması” meydana gelecektir.

Asya, Avustralya, Pasifik Okyanus’u ve Amerika kıtasının batısından gözlenebilecek olan tutulma, Türkiye, Almanya ve Avusturya’dan görülemeyecektir.

Tutulmanın büyüklüğü: -0,312’dir.

Ay’ın gölgeye girişi: 23 Mart 2016 11:39 (Türkiye Saati)

Tutulmanın ortası: 23 Mart 2016  13:48           “ 

Ay’ın gölgeden çıkışı: 23 Mart 2016  15:55      “



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Uhud Gazâsı (M. 625)
« Yanıtla #1933 : 23 Mart 2016, 12:35:05 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَقَدْ رَأَيْتُنِي يَوْمَ أُحُدٍ وَمَا فِي الْأَرْضِ قُرْبِي مَخْلُوقٌ غَيْرُ جِبْرِيلَ عَنْ يَمِينِي وَطَلْحَةَ عَنْ يَسَارِى. (ك


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Vallâhi Uhud harbinde kendimi öyle gördüm ki, sağımda Cebrâîl, solumda da Talha’dan başka yakınımda hiçbir kimse yoktu.”
(Hadîs-i Şerîf, Hâkim, el-Müstedrek)



23
Mart Çarşamba 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 10 Mart 1432 Hicrî: 14 Cemâziyelâhir 1437

Uhud Gazası (625)


Uhud Gazâsı (M. 625)

Uhud Gazâsı, hicretin üçüncü senesinde Mekke müşrikleri ile yapılmıştır. Müşrikler Bedir’de mağlup olunca 3000 kişi topladılar. 700’ü zırhlı, 200’ü atlı idi. Medine karşısındaki Zülhuleyfe’ye geldiler. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) 700 sahâbe ile karşı çıktı. İçlerinden 100’ü zırhlı, ikisi süvârî idi. Uhud vadisine yerleştiler. Şevvâl’in yedisi, cumartesi günü iki ordu karşılaştı.

Hz. Hamza, bir mızrakla vurulup şehîd oluncaya kadar cengâverce savaştı. Allâhü Teâlâ onu gökte Allâh’ın arslanı diye isimlendirdi. Hanzala bin Âmir (r.a.) şehid olunca Resûlullâh: “Hanzala’yı melekler yıkıyor” buyurdular. Resûlullâh’ın sancakdârı Mus‘ab bin Umeyr de şehîd oldu. Nebî aleyhisselâm, sancağı Hz. Ali’ye verdi ve müşrikler dağıldılar. Lâkin bu sırada İslam ordusunun ardını gözetleyen okçular, ganîmet arzusuna düşüp Resûlullah’ın durmalarını emrettiği yerden ayrılınca müşrikler oradan hücûm ettiler ve İslâm ordusunda mağlûbiyet baş gösterdi.

O gün Müslümanların en zor günü oldu. Yetmiş kişi şehid düştü. Müşriklerden on iki kişi öldü. Atılan bir taşla Resûlullâh (s.a.v.) yaralandı, azı dişlerinden birisi düştü, miğferinin iki halkası mübarek yüzüne battı. Resûlullah (s.a.v.) akan kanını silerken şöyle buyurdu: “Eğer bu kan yere damlasa idi onlar üzerine gökten hemen azap inerdi.” Sonra şöyle duâ etti: “Allâhım! Kavmime hidâyet ver, onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar.”

Yaralandıktan sonra Resûlullah’ı (s.a.v.)  ilk tanıyan Ka’b bin Mâlik (r.a) oldu. Yüksek sesle haykırdı:

“Ey Müslümanlar! İşte Resûlullâh!” Müslümanlar, hemen Resûlullah’ın bulunduğu vadiye toplandılar ve Uhud’a arka verdiler. Müslümanların toplanması üzerine müşrikler artık onları tamamen bitiremeyeceklerini anladılar. Müşrikler bu derece gâlip gelmiş iken Cenâb-ı Hak kalplerine korku verdi. Hemen muhârebeden vazgeçtiler ve Mekke yolunu tutup geri gittiler. (Hulâsatu’l-Ahbâr)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Halîfe Harun Reşîd (r.h)
« Yanıtla #1934 : 26 Mart 2016, 02:49:04 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: صِنْفَانِ مِنَ النَّاسِ إِذَا صَلَحَا صَلَحَ النَّاسُ وَإِذَا فَسَدَا فَسَدَ النَّاسُ: اَلْعُلَمَاءُ وَالْاُمَرَاءُ. (كنز


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“İnsanlardan iki sınıf vardır ki onlar iyi olursa bütün insanlar iyi olur; (o iki sınıf) bozulursa bütün insanlar bozulur. Onlar âlimler ve idârecilerdir.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)



24
Mart Perşembe 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 11 Mart 1432 Hicrî: 15 Cemâziyelâhir 1437

Abbasi Halifesi Harun Reşid'in Vefatı (809) • Emir Timur'un Diyarbekır'ı Alması (1394)


Halîfe Harun Reşîd (r.h)

Harun Reşîd bin Muhammed Mehdî, 23. İslâm halîfesi ve beşinci Abbâsî sultanıdır.

Harun Reşîd, bir sene gazâ eder, bir sene de hacca giderdi. Babası, henüz 15 yaşında iken onu Rum diyârına gazâya göndermişti. Her gün yüz rekât namaz kılar ve bin dirhem sadaka verirdi.

Gazâya gitmeyip hacca gittiği sene ailesinin ve kumandanlarının en büyüklerini sefere gönderirdi. Kendisi de bütün masraflarını karşıladığı yüz âlimi, yanında hacca götürürdü.

Hac etmeyip gazâya gittiği sene de bütün nafakalarını ve masraflarını karşıladığı üç yüz kişiye haccettirirdi.

Halîfe olduğu sene rüyasında Peygamberimiz’i (s.a.v.) gördü. Ona:

“Hilâfet bu ay sana geçecektir. Hemen gazâya çık ve haccet, Haremeyn (Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere) halkına çok ihsânda bulun.” buyurdular. Rum tarafına gazâya çıktı, sonra dönüp aynı sene sonunda haccetti, Haremeyn sâkinlerine çok sadaka verdi.

Devleti idâre husûsunda kendisinden önceki Halife Mansûr gibi dirâyetli idi. Lâkin cömertlikte onu geçti. Kendisinden önce onun kadar malını tasadduk eden halife görülmemişti.

Hicretin 186. senesinde Rum diyârındaki bütün Müslüman esirleri fidye verip kurtardı.

Hadis âlimi Ebû Muâviye Darîr (rah.) anlattı: Her ne vakit Harun Reşid’in meclisinde Peygamber Efendimiz anılsa “Sallallâhü alâ-seyyidî” derdi.

İlmi ve âlimleri çok sever ve hürmet ederdi. Kendi kusurları için çok ağlardı. Fudayl bin Iyâd’ın meclisine gidip vaazını dinlerdi. H. 170’de halife oldu, 23 sene 2 ay 15 gün halifelik etti ve 193 senesinde vefât eyledi. Rahmetullâhi aleyh. (Târihu’l-hulefa, İmâm Suyûtî)

İsimlerimiz: Erkek: Zâhid, Kız: Zâhide