Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1063900 defa)

0 Üye ve 221 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلْجَنَّةُ دَارُ الْأَسْخِيَاءِ. (فيض

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Cennet cömertlerin yurdudur.”
(Hadîs-i Şerîf, Feyzu’l-Kadîr)



09
Şubat Salı 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 27 Kânûn-ı Sânî 1431 Hicrî: 30 Rebîulâhir 1437

Halife Ömer bin Abdülaziz Hazretleri'nin Vefatı (720) • Minarelerde İlk Defa Kandil Yakılması (1588) • Boğaziçi Dondu (1621) • Sultan İbrahim Han'ın Tahta Çıkışı (1640)


Hazret-i Ebûbekir’in Cömertliği

Bir gün Hazret-i Ebûbekir ve Hazret-i Ali radıyallâhü anhümâ mescidde Resûlullah’ın huzûrunda iken bir kimse mescide girip selâm verdikten sonra Hazret-i Ali’yi görünce, gayet mahzun olup yüzü sarardı. Hazret-i Ebûbekir radıyAllahü anh onun bu hâline hayret etti. Namaz kıldıktan sonra, Hazret-i Ali’ye sordu: “Yâ Ali, bu kimse mescide girip seni görünce gâyet mahzun oldu, benzi sarardı, hikmeti nedir?”

Hazret-i Ali radıyAllahü anh dedi ki: “Bu kimse bana yirmibin akçe borçludur. Onun için elem çekti.”

Hazret-i Ebûbekir onu çağırıp “Hazret-i Ali’ye borcun olan yirmi bin akçeyi niçin vermezsin?” dedi. O adam dedi ki: “Yâ Sıddîk! Allah hakkı için kudretim yoktur ki vereyim. Yoksa bir gün geciktirmezdim.” Hazret-i Ebûbekir, Kur’ân-ı Azîm’e hürmetinden ve son derece de cömertliğinden dedi ki:

“Eğer Fâtiha sûresini yarısına kadar okuyup, sevâbını bana bağışlar isen, borcunu ben öderim.” O da kabul edip, güzel ses ve tecvidiyle Fâtiha’yı yarısına kadar okudu. Hazret-i Ebûbekir buyurdu ki:

“Eğer tamamını okursan, yirmi bin akçe daha vereyim.” O da Fâtiha sûresinin tamamını okudu. Hazret-i Ebûbekir radıyAllahü anh da tam kırk bin akçe verdi, bu azdır diye özür diledi. (Menâkıb-ı Çehâryâr-i Güzîn)

CEMAZİYELEVVEL AYI İCTİM‘I, RU’YET VE BAŞLANGICI

Hicrî Kamerî 1437 yılı Cemâziyelevvel ayı ictimâ‘ı 08 Şubat Pazartesi günü Türkiye saati ile 16:39’dadır.

Ru’yet ise bugün 09 Şubat Salı Türkiye saati ile: 06:27’dedir.

Hilâl’in görüleceği yerler: Büyük Okyanus’un orta ve kuzey kısımları, Japonya, Güney Kore, Tayland, Çin, Hawaii, Papua Yeni Gine, Filipinler, Endonezya.

Hilâl Türkiye, Almanya, Avusturya, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus, Arap yarımadasından görülemeyecektir.

Hilâl’in görüldüğü günü takip eden 10 Şubat Çarşamba günü de Cemâziyelevvel ayının 1. günüdür.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sultan İkinci Abdülhamid Han Devri Tüp Geçit Projeleri
« Yanıtla #1891 : 12 Şubat 2016, 16:08:19 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلْخَيْرُ كَثِيرٌ وَمَنْ يَعْمَلُ بِهِ قَلِيلٌ. (هب

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Hayır çoktur, fakat hayrı işleyen azdır.”
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)



10
Şubat Çarşamba 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 28 Kânûn-ı Sânî 1432 Hicrî: 01 Cemâziyelevvel 1437

Sultan İkinci Abdülhamîd Han'ın İrtihali (1918)


Sultan İkinci Abdülhamid Han Devri Tüp Geçit Projeleri

Üç tarafı denizlerle çevrili olan İstanbul’da ulaşım tarih boyunca hep bir mesele olmuştur. Bu sebeple bilhassa son yüzyılda boğazın iki yakasını birbirine bağlayacak köprü ve tünel (tüp geçit) çalışmaları yapılmıştır.

1836 yılında Haliç’te Azapkapı ile Unkapanı arasında ilk köprü hizmete girmiştir. 1845 yılında Sultan Abdülmecid Han’ın annesi Bezm-i Âlem Vâlide Sultan tarafından Karaköy Köprüsü yaptırılmıştır. 1869 yılında Karaköy ve Pera (Beyoğlu) arasında bir tünel (metro) yapılmaya başlanmış ve Ocak 1875 tarihinde hizmete girmiştir.

1876’da tahta çıkan Sultan İkinci Abdülhamid Han zamanında da çeşitli yerler için köprü ve tünel projeleri hazırlanmıştı. Bunların bir kısmı İstanbul’u kuzeyden güneye kat’eden demiryolu projeleriydi ve bu projelerde yer yer tüneller de bulunuyordu. Boğazın iki ayrı noktasında Sarayburnu-Üsküdar ve Rumeli Hisarı-Kandilli arasında köprü projeleri yapılmıştır.

Köprü projelerinden başka Sarayburnu ile Üsküdar arasında bir tüp geçit (tünel-i bahrî/cisr-i enbûbî) inşası için çok sayıda proje çizilmiştir. Arşivlerimizde bulunan ilk tüp geçit projesi Galata ve Pera arasındaki tünelin mühendisi Henri Gavand tarafından yapılmıştır. Henri Gavand, şimdiki Karaköy-Galata tüneli işletmeye açıldıktan bir sene sonra, 1876’da Osmanlı hükümetine Boğaziçi’nde, Sarayburnu ve Üsküdar arasında bir tüp geçit projesi sunmuştur.

Sarayburnu - Üsküdar (Şemsipaşa - Salacak) arasının tüp geçitle bağlanması için ikinci proje ise, Fransız S. Preault Demiryolu Şirketi tarafından hazırlanmıştır.

1891 yılında Fransız demiryolu mühendislerinden S. Preault tarafından, Sultan Abdülhamid Han’a “Deniz Altı Çelik Tüneli” projesi sunuldu.

Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın bu projeleri, tahttan indirilmesi sebebiyle yapılamamıştır. (Boğaziçi’ne Tüp Geçit Projeleri, Çamlıca B.Y.)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Fırsatı Ganîmet Bilene Müjde | Namazlarda Kıyam: Ayakta Durmak
« Yanıtla #1892 : 12 Şubat 2016, 16:13:05 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ فُتِحَ لَهُ بَابُ خَيْرٍ فَلْيَنْتَهِزْهُ فَإِنَّهُ لَا يَدْرِى مَتَى يُغْلَقُ عَنْهُ. (شهاب

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Kendisine bir hayır kapısı açılan kimse bunu fırsat bilsin (bundan istifâde etsin). Zîrâ o, bu kapının ne zaman kapanacağını bilemez.”
(Hadîs-i Şerîf, Kuzâî, Müsnedü’ş-Şihâb)



11
Şubat Perşembe 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 29 Kânûn-ı Sânî 1432 Hicrî: 02 Cemâziyelevvel 1437

Fırsatı Ganîmet Bilene Müjde

Evliyâdan Hâtem-i Esam hazretleri bir topluluğa uğradı ve:

“Şu üç şey sizde varsa müjdeler olsun. Bunlar yoksa cehennemde azab olunursunuz.” dedi.

“O üç şey nedir?” dediler. Buyurdu ki:

• “Daha fazla ibâdet ve itâatle geçirmediğiniz için geçmiş günlerden dolayı pişmanlık ve üzüntü duymak.

• İçinde bulunduğunuz vakitte çokça tevbe ve istiğfarda bulunmak. Bu vakit tevbe etmeden geçerse bir daha fırsat olmayabilir. O günü Allâhü Teâlâ’ya ibâdet etmek ve rızâsını kazanabilmek için fırsat ve ganîmet bilmelidir.

• Ve yarından korkmak. Yarın başına neler geleceğini bilmediği için kurtulup kurtulamayacağını düşünerek korkmalıdır.”
(Tezkiratü’l-Evliya)


NAMAZLARDA KIYAM: AYAKTA DURMAK

Kıyam, farz ve vâcip namazlarda farz olan bir rükündür, bir esastır. Kıyâma (ayakta durmağa) gücü yeten kimsenin bir farz veya vâcip namazı oturarak kılması câiz olmaz.

Bir hasta, bir yere dayanarak ayakta namaz kılabiliyorsa farz namazları oturduğu hâlde kılamaz. Bir müddet ayakta kılmaya gücü yeterse o kadar ayakta durur, sonra oturarak namazını bitirir. Hatta yalnız iftitah tekbirini ayakta almaya gücü yeten kimse, bu tekbiri ayakta alır, sonra oturup namazını kılar, başka türlü yapamaz.

Bir hasta ayakta namaz kılmaktan hakîkaten veya hükmen âciz bulunsa, yani ya ayakta durmaya hiç gücü yetmezse veya ayakta durmaktan dolayı hastalığının artmasından veya uzamasından veya şiddetli ağrılardan korkarsa namazını -rükû‘ ve secde ederek- oturduğu hâlde kılar.

Oturduğu hâlde namaz kılan hasta, gücü yeterse teşehhütte oturduğu gibi oturarak namazı kılar. Böyle dizleri üzerinde de oturamayan yere oturup ayaklarını uzatır, îmâ ile kılar.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kişi Bilmediğinin Düşmanıdır | İlmihâl: Îmâ İle Namaz
« Yanıtla #1893 : 12 Şubat 2016, 16:18:15 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: حُبُّ الثَّنَاءِ مِنَ النَّاسِ يُعْمِي وَيُصِمُّ. (فيض

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“İnsanların övmesini beklemek ve övülmekten hoşlanmak, gözleri (hakkı görmekten) kör ve kulakları (hakkı işitmekten) sağır eder.”
(Hadîs-i Şerîf, Feyzu’l-Kadîr)



12
Şubat Cuma 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 30 Kânûn-ı Sânî 1432 Hicrî: 03 Cemâziyelevvel 1437

San'a'nın Fethi (1546) • Kahraman Maraş'ın Kurtuluşu (1920)


Kişi Bilmediğinin Düşmanıdır

Abbâsî Halîfesi Hârun Reşîd’in meşhûr veziri Yahya bin Hâlid Bermekî’nin oğluna nasîhatı:

İşittiklerinizin en güzelini yazınız,

Yazdıklarınızın en güzelini ezberleyiniz,

Ezberlediklerinizin en güzelini söyleyiniz,

Her şeyden biraz öğreniniz.

Zîrâ kim bir şeyi bilmezse ona düşman olur.
(Dürrü’l-kelâm, Siftî.)


İLMİHÂL: ÎMÂ İLE NAMAZ

Bir hasta, ayakta kılmağa gücü yettiği hâlde rükû ve secdeye yahut yalnız secdeye gücü yetmezse namazını ayakta kılması lâzım gelmez. Tahiyyatta oturduğu gibi yere oturup îmâ ile kılar.

Îmâ: Namazda rükû için başı aşağıya doğru eğme, secde de biraz daha fazla eğmektir.

Rükû’ ve secde ile namaz kıldığı takdirde yarasından kan akacak kimse, namazını ayakta veya oturup îma ile kılar.

Oturduğu hâlde bile rükû ve secdeye gücü yetmeyen kimse (yine oturduğu yerde) rükû ve secdeyi başıyla îmâ ederek yapar. Secde için başını rükûdakinden biraz fazla eğer. Yastık gibi bir şey üzerine secde etmesi câiz olmaz.

Oturduğu hâlde namaza gücü yetmeyen kimse, arkası üzerine yatar, ayaklarını kıble tarafına yöneltir, rükû ve secdeyi başıyla îmâ eder. Başıyla îma yapabilmesi için omuzlarının altına münasip bir şey konulur. Böyle bir hasta, yüzü kıbleye yönelmiş olarak sağ yanı üzerine yatıp da îmâ ile rükû ve secde etse namazı yine câiz olur. Fakat kudreti varsa arkası üzerine yatması daha faziletlidir.

Velhâsıl: Namaz, tam bir özür bulunmadıkça asla terk ve te’hîr edilemez. Aksi takdirde Allâhü Azîmüşşân’ın azâbı pek şiddetli, pek korkunçtur.


İsimlerimiz: Erkek: Bilâl, Kız: Büşrâ


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İmanın İkinci Şartı: Meleklere Îmân
« Yanıtla #1894 : 13 Şubat 2016, 21:48:37 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا مِنْ حَافِظَيْنِ يَرْفَعَانِ إِلَى اللهِ فِي يَوْمٍ فَيَرَى تَبَارَكَ وَتَعَالَى فِى أَوَّلِ الصَّحِيفَةِ وَفِي آخِرِهَا اِسْتِغْفَارًا إِلَّا قَالَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى: قَدْ غَفَرْتُ لِعَبْدِى مَا بَيْنَ طَرَفَيِ الصَّحِيفَةِ. (مجمع


“İnsanların günlük amellerini yazan iki melek bunları hergün Allâhü Teâlâ’ya arzederler. Allâhü Tebâreke ve Teâlâ bir günün sahîfesinin başında ve sonunda (kulunun) istiğfar (ettiğini yazılmış) görünce şöyle buyurur:Kulumun sahîfesinde bulunan bütün günahlarını bağışladım.”
(Hadîs-i Şerîf, Mecmau’z-Zevâid)



13
Şubat Cumartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 31 Kânûn-ı Sânî 1432 Hicrî: 04 Cemâziyelevvel 1437

Erzincan ve Görele'nin Kurtuluşu (1918) • Kuzey Kıbrıs Türk Federe Cumhuriyeti'nin Kuruluşu (1975)


İmanın İkinci Şartı: Meleklere Îmân

İmanın ikinci şartı: Meleklerin Allâhü Teâlâ’nın şerefli kulları olduklarına ve Allâhü Teâlâ ile peygamberleri arasında vahyin sâdık ve emîn vâsıtası olduklarına îmân etmektir.

Enbiyâ sûresinin 26 ve 27. âyet-i kerîmelerinde bildirildiği üzere melekler Allah’ın şerefli kullarıdır, Allâhü Teâlâ’nın emri olmadan hiçbir söz ve fiilde bulunmazlar.

Melekler, latîfdir (nurdan yaratılmışlardır). Kendi irâdeleri ile yahut kendilerine öğretilen mübârek isimleri okuyarak istedikleri güzel sûretlerde görülürler. Nitekim Cebrâîl Aleyhisselâm, Peygamberimiz’e bazan Ashâb-ı Kirâm’dan bazıları sûretinde gelirdi.

Melekler’de erkeklik ve dişilik olmadığı gibi insan ve cinlerdeki yemek içmek, doğmak, doğurmak ve her şerrin kaynağı olan şehvet ve gadab da olmaz.

Melekler’in bir kısmı gece gündüz dâimâ ve hiç ara vermeksizin Allâhü Teâlâ’yı tesbihden başka şeyle meşgul olmazlar. Bunlara mukarrebûn ve illiyyûn denilir. Bir kısmı da Allâhü Teâlâ’nın takdîr ettiği üzere yerde ve göklerde tedbir ve tasarruf eder, emrettiklerini yaparlar. Ayrıca her insanda, vazifeli 384 melek vardır. Bunlardan Kirâmen Kâtibîn melekleri insanların günlük amellerini yazıp bunları hergün Allâhü Teâlâ’ya arzederler. (Şerh-i Dürr-i Yektâ)

Melekler’in adedlerini ancak Allâhü Teâlâ bilir. İçlerinden dört büyüğü, Melekler’in peygamberleridir ki şunlardır:

1- Cebrâil (a.s.): Vahye memurdur.

2- Mîkâil (a.s.): Bir kısım hâdiselerin; mesela rüzgârların, yağışların, hububatın ve bitkilerin meydana getirilmesine memurdur.

3- İsrâfil (a.s.): Sûr’un üflenmesi, kıyâmet gününün meydana gelmesi ve bütün canlıların kıyâmette tekrar diriltilmelerine memurdur.

4- Azrâil (a.s.): Öleceklerin ruhlarını almaya memurdur. (M. İlmihal, Fazilet Neşriyat)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ashâb-ı Bedir... : SA'D BİN MUÂZ (R.A.)
« Yanıtla #1895 : 13 Şubat 2016, 21:58:13 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اِستَكْثِرُوا مِنَ الْإِخْوَانِ فَإِنَّ لِكُلِّ مُؤْمِنٍ شَفَاعَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ. (كنز

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Mümin kardeşlerinizi çoğaltınız. Zîrâ kıyamet günü (kâmil ve sâlih) her müminin şefâat etme salâhiyeti vardır.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)



14
Şubat Pazar 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 01 Şubat 1432 Hicrî: 05 Cemâziyelevvel 1437

Vakfıkebir ve Beşikdüzü'nün Kurtuluşu (1918) • Yeni Balkan Paktı'nın Ankara'da İmzalanması (1953)


Ashâb-ı Bedir... : SA'D BİN MUÂZ (R.A.)

Sa‘d bin Muâz radıyallâhü anh hazretleri Ensâr’dan ve Evs kabîlesinin Abdüleşhel oğullarındandır. Künyesi Ebû Amr’dır. Evs kabîlesinin reîsi olup annesi Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) İkinci Akabe’de bîat edenlerden Kebşe binti Râfi‘’dir (R. Anhâ).

Hazret-i Sa‘d, Mus‘ab bin Umeyr (r.a.) vasıtasıyla Müslüman oldu. Onun Müslüman olması üzerine bütün Abdüleşhel oğulları İslam diniyle müşerref oldular. Ensâr’dan âilece ilk olarak Sa‘d bin Muâz’ın (r.a.) âilesi Müslüman oldu. Bedir ve Uhud gazâlarında bulundu.

Hendek muhârebesinde kolundan yaralandıktan bir ay kadar sonra hicretin beşinci senesi Şevvâl ayında 37 yaşında şehîd olmuştur. Mübârek na’şını melekler taşımış; cenâzesinde yetmiş bin melek hazır bulunmuştur. Namazını Peygamberimiz (s.a.v.) kıldırdı ve Cennetü’l-Bakî‘a defnedildi.

Hazret-i Âişe radıyallâhü anhâ vâlidemiz anlattı:

Sa‘d bin Muâz Hazretleri’nin cenâzesinde Peygamberimiz (s.a.v.), Hazret-i Ebûbekir ve Hazret-i Ömer de bulundular. Muhammed aleyhisselâmın Rabbi Allâh’a yemin ederim ki hücremde olmama rağmen Ömer’in ağlamasını Ebûbekr’in ağlamasından bilirdim. Onlar -Ashâb-ı Kirâm- “Kendi aralarında gâyet merhametlidirler…” (Fetih sûresi, 29.) âyet-i kerimesinde buyurulduğu gibi idiler.

Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) Hazretleri buyurdu: Ben Hazret-i Sa‘d’ın kabrini kazanlardan idim. Kazarken üzerimize misk kokusu gelirdi.

Câbir bin Abdullâh (r.a.) Hazretleri anlattı: Hazret-i Sa‘d defnolunduğunda Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) ile birlikteydik. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) “Sübhânallâh” dediler, bütün Ashâbı da “Sübhânallâh” dedi. Sonra “Allâhü Ekber” dedi, bütün Ashâbı da tekbîr getirdiler. Ashâb sordular: “Yâ Resûlallâh, tesbîhinizde hikmet nedir?” Buyurdular ki:

“Şu sâlih zâtı kabir sıktı, sonra Allâhü Teâlâ onun kabrini genişletti.”
Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Eğer kabrin sıkmasından kurtulacak bir adam olsaydı o elbette Sa‘d bin Muâz olurdu.” buyurdular. (Tarihu’l-Hamîs)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ameli Noksan Olan Kimseyi Nesebi İleri Götürmez
« Yanıtla #1896 : 13 Şubat 2016, 22:16:03 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ بَطَّأَ بِهِ عَمَلُهُ لَمْ يُسْرِعْ بِهِ نَسَبُهُ. (م

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Amelinin noksanlığından geride kalmış olanı, nesebinin şerefi ileri geçiremez.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



15
Şubat Pazartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 02 Şubat 1432 Hicrî: 06 Cemâziyelevvel 1437

Gümüşhane ve Maçka'nın Kurtuluşu (1918) • İzmir Eski Eserler Müzesi'nin Açılışı (1927) • Rodos ve 12 Adalar'ın Yunanistan'a Terki (1947)


Ameli Noksan Olan Kimseyi Nesebi İleri Götürmez

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) devr-i saâdetinden beri hak sahiplerine devlet hazînesinden istihkâkları verilirdi. Fakat bunlar için belirli bir derece ve nisbet yoktu. Ömerü’l-Fârûk (r.a.) Hazretleri hak sahiplerini derecelere taksim etti. İsimleri ve istihkâklarını açıklayan defterler yazdırdı. İşte bu defterlere dîvân denilir. Sonra bunların toplandığı yere de dîvân denilmiştir. Şöyle ki:

Dîvan tertibi için seçkin sahâbe ile bir meclis toplandı. Hazret-i Ali (k.v.) ve Abdurrahman bin Avf (r.a.), Hazret-i Ömer’e “Kendinden başla” dediklerinde:

“Hayır ben, Rasûlullah’a en yakın olandan başlarım. Sonra sırasıyla giderim” dedi.

Dîvân kâtibleri, başta Benî Hâşim’i ve sonra Hazret-i Ebûbekir ile kavmini ve sonra da Ömer ile kavmini yazmışlardı. Hazret-i Ömer (r.a.) bunu görünce:

“Benî Hâşim’den sonra Peygamber Efendimiz’e daha yakın olanları sırasıyla tertib ediniz. Ömer’i de sırası gelince yazınız. Bizim dünya ve âhiret saadetine erişmemiz ancak Hazret-i Muhammed (s.a.v.) sebebiyledir. O bizim şerefimizdir ve onun kavmi Arabların en şerefli kavmidir. Sonra ona yakınlığa itibar olunur” dedikten sonra:

“Vallâhi, eğer Arab olmayanlar, amel ile varıp da biz amelsiz gidersek kıyâmet günü Hazret-i Muhammed’e onlar, bizden daha layıktır. Zîrâ ameli noksan olan kimseyi nesebi ileri götürmez” dedi.

Neticede Hazret-i Ömer (r.a.), hak sahiplerini Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e yakınlığı itibariyle tertib etti ve verilecek miktarda da Müslümanlıktaki geçmişini ve hizmetlerini gözetti. (Hz. Ömeru’l-Fâruk, Çamlıca B.Y.)

İsimlerimiz: Erkek: Ömer, Kız: Hafsa


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ömerü’l-Fârûk Hz.’nin Maaşı
« Yanıtla #1897 : 15 Şubat 2016, 10:56:02 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ ابْنُ مَسْعُودٍ: مَازِلْنَا أَعِزَّةً مُنْذُ أَسْلَمَ عُمَرُ. (خ

İbn-i Mesud (r.a.) buyurdular:
“Ömer Müslüman olduğundan beri hep başımız dik olduk.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)



16
Şubat Salı 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 03 Şubat 1432 Hicrî: 07 Cemâziyelevvel 1437

Tatvan'ın Kurtuluşu (1918) • Naylonun ABD'de İlk Defa Olarak İmâli (1937)


Ömerü’l-Fârûk Hz.’nin Maaşı

Hazret-i Ömer (r.a.), ileri gelen sahabeye hitâben: “Ben, tüccardım. Ticaretle ailemi geçindirirdim. Siz, halifelik vazîfesi ile beni meşgul ettiniz. Ne diyorsunuz? İhtiyacımı hazineden almak bana helâl olur mu?” dediğinde her biri birer söz söylediler. Hazret-i Ali (r.a.) sükût ediyordu.

Hazret-i Ömer:
“Sen ne dersin, yâ Ali?” dedi.

Hazret-i Ali (k.v.):
“Sana ve âilene yetecek miktardan fazlası helâl olmaz” dedi. Diğerleri de onu tasdik etti.

Hazret-i Ömer, günlük ihtiyacını Beytülmâl’den alırdı. Fakat aldığı miktar âilesinin ihtiyacını tam karşılamadığından âilesi geçim sıkıntısı çekiyordu.

Hâlbuki Ashâb-ı Kiram mertebelerine göre kendilerine tahsis edilen miktarı alıp refah üzere geçindikleri halde Emîru’l-Müminin’in geçim sıkıntısı çekmesi lâyık görülmedi. Hazret-i Osman, Ali, Talha, Zübeyr ve diğer bazı Ashâb-ı Güzîn (r. anhüm) Hazretleri toplandılar. Hazret-i Ömer’in nafakasını çoğaltmayı müzâkere ettiler ve kendisine ifâde etmek üzere kızı Ümmü’l-mü’minîn Hafsa (r. anhâ) Hazretleri’ne gittiler. Kendilerinin isimlerini söylemeksizin pederine bunu arz etmesini rica ettiler.

Hazret-i Hafsa, babasına nafakasının artırılması husûsunu uygun bir lisan ile arz etti.

 Hazret-i Ömer (r.a.), gazablandı:
“Senin zevcin olan Resûlullah’ın yemede ve giymede hâli nasıldı?” diye sordu.

Hazret-i Hafsa da:
“Yaşamak için yetecek derecedeydi” diye cevap verdi.

Onun üzerine Hazret-i Ömer buyurdu ki:
“İki arkadaşım, yani Resûl-i Ekrem (s.a.v.) ve Ebûbekir (r.a.) ile benim hâlim, yola çıkan üç yolcuya benzer. Biri menziline erdi. İkincisi de onun izinde gitti ve ona kavuştu. Sonra üçüncüsü geldi. Eğer onların izinde giderse doğru yola ulaşır, başka şekilde ulaşamaz” (Hz. Ömeru’l-Fâruk, Çamlıca B.Y.)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Şeyh Şâmil
« Yanıtla #1898 : 16 Şubat 2016, 15:45:51 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ قُتِلَ دُونَ مَالِهِ فَهُوَ شَهِيدٌ وَمَنْ قُتِلَ دُونَ دِينِهِ فَهُوَ شَهِيدٌ وَمَنْ قُتِلَ دُونَ دَمِهِ فَهُوَ شَهِيدٌ وَمَنْ قُتِلَ دُونَ أَهْلِهِ فَهُوَ شَهِيدٌ. (ت

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Malını muhâfaza uğrunda öldürülen kimse şehittir. Dîni uğrunda öldürülen kimse şehittir. Canını muhâfaza uğrunda öldürülen şehit, ehlini (âilesini) korumak uğrunda öldürülen de şehittir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



17
Şubat Çarşamba 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 04 Şubat 1432 Hicrî: 08 Cemâziyelevvel 1437

Şeyh Şamil (rh)'in Medine'de Vefatı (1871) • Tonya, Akçaabat ve Tercan'ın Kurtuluşu (1918) • Medenî Kanun'un TBMM'de Kabul Edilmesi (1926)


Şeyh Şâmil

İmam Şâmil zamanındaki Dağıstan âlimlerinden Şeyh Muhammed Tâhir (v. 1879) diyor ki:

Bu asırda Dağıstan ahâlîsi arasında Müslümanlığın sadece ismi kaldı, aralarında iyiliği emreden ve kötülüğü nehyeden kimse kalmadı. Hâkimler din ile değil örf ve âdetlerle hüküm veriyorlar ve böyle yapan reisleri methedip bunu adâletten sayıyorlar.

İctimâî hayatta da pek fenâ işler olmaktadır. Daima Ruslar ile oturup kalkıyorlar, onlar gibi yaşıyorlar. Hatta Müslümanlar üzerine dahi onlar ile birlikte harb ediyorlar. Dînî hükümleri bırakıyor, aralarındaki ihtilafları Ruslara hallettiriyorlar. Dağıstan ahâlîsi dünyalarını îmâr için böyle hareket etmeyi kendilerince zarûrî görüyorlar. Hak Teâlâ’nın dini ile amel etmeyi fesâd ve helâk sebebi addediyorlar.

İşte âhâli bu perişan hâlde iken Allâhü Teâlâ içlerinden Şehîd Gâzî Muhammed gibi bir zâtı çıkardı. Unutulmuş olan dinin hükümlerini onlara hatırlatıp öğretti, İslam dinini ve Resûlullah’ın sünnetini bu beldelerde tecdîd ve ihyâ etti. Ondan sonra Şehîd Hamza onun yerine geçip onun yolundan gitti. Ondan sonra Allâhü Teâlâ, cihâdı bütün cihanda meşhûr olan Şeyh Şâmil’i gönderdi.

Şeyh Şâmil, âlim, ârif, heybetli, nefsi ile ve din düşmanlarıyla cihad eden, her türlü güçlüklere sabreden bir zât idi. Ruslarla cihâdı sırasında Haremeyn-i Şerîfeyn (Mekke ve Medîne) Müslümanlar’ı, Belh ve Buhara şeyhleri, doğudan batıya yeryüzündeki sâlihler onun muvaffakiyeti için duâ ettiler.

Hidâyete sevketmeye çalıştığı halk, hep Ruslar’ın dünya zenginliklerine ve refahlarına tamah ediyorlardı. Onları gafletten îkâz için çok uğraştı. Şeyh Şâmil, maddî bütün imkânsızlıklara, zahîresinin ve adamlarının azlığına rağmen en tehlikeli yerlerde dahi din düşmanlarının karşısına çıktı, büyük gazalarda bulundu, birçok kerâmetleri görüldü. Petersburg ve bütün Rus memleketlerinde onun adı hürmetle anılırdı. Bu ancak Allâhü Teâlâ’nın ona lütfudur.
(Bârikatü’s-Süyûf)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İlimle Amel Etmek
« Yanıtla #1899 : 17 Şubat 2016, 11:05:09 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: يَبْعَثُ اللهُ الْعِبَادَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ثُمَّ يُمَيِّزُ الْعُلَمَاءَ فَيَقُولُ: يَا مَعْشَرَ الْعُلَمَاءِ إِنِّي لَمْ أَضَعْ فِيكُمْ عِلْمِي لِأُعَذِّبَكُمْ اِذْهَبُوا فَقَدْ غَفَرْتُ لَكُمْ. (مجمع


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Allâhü Teâlâ kıyâmet günü kullarını diriltir. Sonra (hakîkî) âlimleri ayırır ve onlara şöyle buyurur: Ey âlimler! Ben ilmimi size azâb etmek için vermedim. Haydi, gidin cennete, sizi mağfiret ettim.”
(Hadîs-i Şerîf, Mecmau’z-Zevâid)



18
Şubat Perşembe 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 05 Şubat 1432 Hicrî: 08 Cemâziyelevvel 1437

Fatih Sultan Mehmed Han'ın Tahta Çıkışı (1451) • Türkiye'nin NATO'ya Girmesi (1952)


İlimle Amel Etmek

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

• “İlim öğreniniz ve öğrendiklerinizle amel ediniz, onu insanlara öğretiniz. Ehil olmayanlara öğretmeyiniz, ilim öğrenmeye ehil olanları da mahrum bırakmayınız.”

• “İlimlerden dilediğinizi öğreniniz. Öğrendiklerinizle amel etmedikçe Allâhü Teâlâ size asla ecir ve mükâfat vermez.”

• “Ey Uveymir! Allâhü Teâlâ sana kıyâmet gününde “İlim öğrendin mi yoksa cahil mi kaldın?” derse, sen de “İlim öğrendim” dersen sana o zaman “öğrendiğin ilimle ne amel işledin” diye sorulur.

Yok, cahil kaldım dersen “Cahil kalmandaki özrün, mazeretin ne idi? Neden ilim öğrenmedin?” denilir. O zaman hâlin nice olacak, söyle bakalım.”


Bu hadîs-i şerîf cehâletin ne kadar çirkin ve kötü olduğuna, öğrendiği ilimle amel etmemenin ne kadar büyük vebal olduğuna bir delildir.

İlim ağaca, o ilimle amel etmek de meyveye benzer. Meyvesi olmayan ağacın, -görüntüsü ne kadar güzel olsa da- faydası olmaz. Onun için ilmi amel ve ibâdetle süslemek lâzımdır.

Sehl bin Abdullah (rah.) “İlim dünya lezzetlerindendir. Kendisiyle amel olunduğu zaman âhiret için olur.” demiştir.

Zührî (r.a.) şöyle demiştir: “İnsanlar, ilmiyle amel etmeyen âlimin sözüne, ilmi olmayan kişinin de ameline itibar etmez.”

Abdullah bin Mu’tez (rah.): “Münafığın ilmi sözündedir, müminin ilmi amelindedir.” dedi.

Bişr bin Hâris (rah.): “Öğrendiği ile amel eden kimse için ilim ne güzeldir. Amel etmeyen için de ne kadar zararlıdır.” dedi. (Iktızâü’l-ilm el-amel, Hatîb-i Bağdâdî)

İsimlerimiz: Erkek: Abdullah, Kız: Âmine


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Yardımlaşmak Mü’minlerin Ahlâkındandır | Beyit
« Yanıtla #1900 : 20 Şubat 2016, 13:56:58 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ يَسَّرَ عَلَى مُعْسِرٍ يَسَّرَ اللهُ عَلَيْهِ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ. (م

“Kim fakir bir kimseye (borcunu ödemesinde) kolaylık gösterirse Allâhü Teâlâ da dünyâ ve âhirette ona kolaylık gösterir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



19
Şubat Cuma 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 06 Şubat 1432 Hicrî: 10 Cemâziyelevvel 1437

İbrahim bin Edhem Hz.'nin Vefatı (779) • Emir Timur'un Vefatı (1405) • Erzincan/Çayırlı'nın Kurtuluşu (1918)


Yardımlaşmak Mü’minlerin Ahlâkındandır

İbrahim bin Beşşâr rahimehullah anlattı:

“İbrahim bin Edhem (rah.) ile birlikte bir yolculuğa çıkmıştık. Yanımızda yiyecek hiçbir şey olmadığı gibi satın alabileceğimiz hiçbir şey de yoktu. İbrahim bin Edhem (rah.) beni bu yüzden üzüntülü görünce dedi ki:

“Ey İbn-i Beşşâr! Allah, fakir ve miskin kullarına dünya ve âhiret nimetlerinden neler vermiştir, bilir misin?

Allâhü Teâlâ kıyâmet gününde onlara zekâttan, hacdan sormaz. Zenginler bunlardan sorulacaktır.
Dünyada zengin olanlar âhiretin fakirleridir. Dünyada makâm ve mevki sâhipleri, âhiretin zelîlleri ve alt mertebedekileridir. Gam ve hüzün çekme. Allâhü Teâlâ senin rızkına kefildir. Senin için takdir edilen elbet sana gelecektir. Allah, bütün zenginlerden daha zengin ve onların da sâhibidir. Aslâ gam ve hüzün çekmeyiz. Allâhü Teâlâ’ya itâat ettiğimiz müddetçe ne hâlde sabahlasak yahut akşamlasak aldırmayız.


Sonra İbrahim bin Edhem (rah.) namaza durdu. Ben de namaz kıldım. Fazla geçmemişti ki bir adam sekiz parça ekmek ve birçok hurma getirip önümüze koydu ve:

“Yiyiniz, Allâh size rahmet etsin” dedi ve gitti.

İbrahim bin Edhem (rah.) namazını bitirince bana:

“Ey gamlı, ey hazin kişi! Ye” dedi.

Bu sırada bir dilenci gelip:
“Allâh rızâsı için yiyecek bir şey” dedi.

İbrahim bin Edhem (rah.) ekmeğin üç parçasını ve biraz da hurma verdi. Bana da üç parça ekmekle bir miktar hurma verdi. Kendisi de iki parçayı yedi. Sonra dedi ki:
“İyi bil ki yardımlaşmak mü’minlerin ahlâkındandır.” (Ravzu’r-Reyâhîn, İmâm Yâfiî)

Beyit:
Nîmetine kimsenin etme hased
Kâdir isen kıl hased bâbını sed.   Azmî (Pîr Mehmed)

(Kimsenin nimetine haset etme, gücün yeterse haset kapısını kapat.)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَلَا يَا رُبَّ نَفْسٍ طَاعِمَةٍ نَاعِمَةٍ فِي الدُّنْيَا جَائِعَةٌ عَارِيَةٌ يَوْمَ الْقِيَامَةِ. (فيض

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Dikkat edin! Dünyada (lezzetli) yiyecekler ve (kıymetli) giyecekler içinde yaşayan (fakat âhiret amellerinden gâfil) nice kimseler vardır ki kıyâmet gününde aç ve çıplaktırlar.”
(Hadîs-i Şerîf, Feyzu’l-Kadîr)



20
Şubat Cumartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 07 Şubat 1432 Hicrî: 11 Cemâziyelevvel 1437

Mısır'da Melik Müeyyed Camii'nde Hutbenin Yavuz Sultan Selim Han Adına Okunması (1517)


Ömer Bin Abdülazîz’in Bir Hutbesinden

Ömer bin Abdülazîz (rah.) bir hutbesinde dedi ki:

Ey insanlar! Bâtınınızı (kalbinizi) ıslah ederseniz zâhiriniz de düzgün olur.

Âhiretiniz için amel işleyiniz, dünyalık ihtiyaçlarınız da görülür.

Biliniz ki Âdem aleyhisselamdan kendisine kadar bütün dedeleri ölmüş bir adamın kendisi de muhakkak ölecektir. Vesselâmü aleyküm.”

“Münâkaşa ve mücâdeleden, öfke ve hırsdan korunan kurtulmuştur.”

“Ey insanlar! Rızkı helâlinden arayınız. Muhakkak birinizin rızkı dağ başında yahut yerin dibinde olsa yine gelir onu bulur.

“Söylediği sözü amelinden sayan (yani konuştuklarından hesaba çekileceğine inanan) kişi az konuşur.”
(Târihu’l-Hulefâ, İmam Suyûtî)

MUTFAĞIMIZ: Kuru Üzümlü Kurabiye

Malzemeler:

• 250 gr. tereyağı

• 3 adet yumurta (1 tanesinin sarısı ayrılır)

• 2 su bardağı kuru üzüm

• 1 su bardağı toz şeker

• 1 paket kabartma tozu ve vanilya

• 1 adet limon

• 5 su bardağı un

• 1 çay kaşığı zeytinyağı

Hazırlanışı: Bir kabın içinde tereyağı, yumurta ve toz şeker karıştırıcı (mikser) ile çırpılır. Daha sonra vanilya, kuru üzüm ve limon kabuğu rendesi eklenip kaşıkla karıştırılır, un ve kabartma tozu da ilâve edilip yoğrulur. İyice yumuşayan hamur 4-5 parçaya ayrılır, yapışmaması için altına un serpilir, her parça hamur merdâne ile açılır ve açılan hamur rulo şeklinde sarılıp buzdolabında 1 saat dinlendirilir. Çıkarılınca bir yumurtanın sarısı ile 1 çay kaşığı zeytinyağı karıştırılıp üzerine sürülür. Birer parmak ara ile kesilir. Önceden ısıtılmış 200 derece fırında kızarana kadar pişirilir.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Mukaddesâta Hürmet
« Yanıtla #1902 : 22 Şubat 2016, 17:54:49 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ اللهُ تَعَالَى: لَا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ. (سورة الواقعة، 79

Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu:
“Ona (Kur’ân-ı Kerîm’e) tamamen temizlenmiş (abdestli) olanlardan başkası el süremez.”
(Vâkıa Sûresi, âyet 79)



21
Şubat Pazar 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 08 Şubat 1432 Hicrî: 12 Cemâziyelevvel 1437

Bayburt ve Ahlat'ın Kurtuluşu (1918)


Mukaddesâta Hürmet

Allâhü Teâlâ Hac Sûresi’nin 32. âyet-i kerimesinde (meâlen):
“Her kim, Allah’ın şeâirine (muhterem kıldığı alâmetlere) saygı gösterirse, muhakkak o tâ’zîm, kalplerin takvâsındandır.” buyurmaktadır.

Şeâir, Allâhü Teâlâ’ya ibâdet için konulmuş zâhirdeki şeylerdir. Bunlar Hak Teâlâ’ya ibâdete tahsîs olunduğundan onlara ta’zîm ve hürmet Hak Teâlâ’ya ta’zîm olur. Onlara karşı saygısızlık da Allâhü Teâlâ’ya saygısızlıktır.

Allâhü Teâlâ’nın ta’zîm ve hürmet edilmesini emrettiği şeylerin en mühimleri dörttür: Peygamberler aleyhimüsselam, Kur’ân-ı Kerîm, Ka‘be-i Muazzama ve Namaz.

1. Peygamber: Peygambere ta’zîm:

Peygamberin emrine itâat etmek,
Ona salât ve selâm getirmek,
Huzurlarında yüksek sesle konuşmamak.


2. Kur’ân-ı Kerîm: Kur’ân’a gösterilmesi gereken saygı:

Onu dinlemek ve okunduğu sırada susmak, konuşmamak.
Emirlerini tutmak, tilâvet secdesi îcâb eden âyet geldiğinde secde etmek.
Mushafa abdestsiz el sürmemek.


3. Ka’be: Ka’be’ye hürmet için:

Kabe’yi ancak abdestli tavaf etmek
Namaz kılarken Ka’be’ye dönmek,
Abdest bozarken, önünü veya arkasını kıbleye doğru çevirmemek.


4. Namaz:
Allâhü Teâlâ’nın huzurunda ta’zîm ve hürmetle durmak, ona tevâzu ile münâcâtta bulunmaktır.
Namazın hakkı: Rükünlerini âdâbıyla ve tadil-i erkâna riâyet ederek yerine getirmek, huşûlu olmak gibi hususlardır. (Huccetullâhi’l-Bâliğa)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Az Yemenin Faydaları
« Yanıtla #1903 : 22 Şubat 2016, 18:05:54 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا مَلَأَ آدَمِيٌّ وِعَاءً شَرًّا مِنْ بَطْنٍ بِحَسْبِ ابْنِ آدَمَ أُكُلَاتٌ يُقِمْنَ صُلْبَهُ فَإِنْ كَانَ لَا مَحَالَةَ فَثُلُثٌ لِطَعَامِهِ وَثُلُثٌ لِشَرَابِهِ وَثُلُثٌ لِنَفَسِهِ. (ت

“İnsanoğlu midesinden daha zararlı bir kap doldurmamıştır.
İnsanoğluna belini doğrultacak birkaç lokma kâfîdir.
Mutlaka yemesi gerekirse, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içmeye,üçte birini de nefes alıp vermeye bırakmalıdır.”

(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



22
Şubat Pazartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 09 Şubat 1432 Hicrî: 13 Cemâziyelevvel 1437

İbni Haldun'un Vefatı (1406)


Az Yemenin Faydaları

Az yemek, çok ibadet etmeyi kolaylaştırır. Fazla yemek ibâdet etmeye mâni’ olur.

Hayatın her nefesi kıymet biçilemeyecek kadar değerli bir cevherdir.

Her nefesi Allâhü Teâlâ’yı zikre ve ibâdete harcamak sûretiyle ebedî hayat için sermâye edinmek lazımdır.

Az yemeğe alışan kimse için, oruç tutmak, devamlı abdestli olmak, vaktini daha fazla ibâdetle geçirmek en büyük kazanç ve sermâyedir.

Bunları ancak dinin kıymetini bilenler idrak eder. Gâfiller bunun kıymetini bilemezler. O gâfiller hakkında şöyle buyrulmuştur:

“Dünya hayatına râzı olup onunla tatmin olanlar (âhirette tehlike yokmuş, bütün arzularına kavuşmuşlar gibi bir emniyet içinde gaflete dalmış durmuşlardır). Likâmızı (Hakk’ın huzuruna varmayı) arzu etmezler…” (Yûnus Sûresi, âyet 7)

Ebû Süleyman ed-Dârânî (rh.) Hazretleri çok yemenin altı zararına işâret etmiştir:

• Münâcât lezzeti kaybolur,
• İlim ve hikmet öğrenmek zorlaşır,
• İnsanlara karşı merhamet hissi yok olur. Zîrâ kendisi tok olduğu için bütün herkesin de tok olduğunu zanneder.
• İbâdetleri yaparken bedeninde ağırlık olur,
Şehveti (nefsin doymayan arzuları) artar,
Diğer müminler mescitlerde bulunurken çok yiyen kimseler mezbelelikte (çöplükte) dolaşır.
(İhyâu Ulûmiddîn)

Beyit:
Etıbbânın budur pend u kelâmı
Sakın ifrat ile yime taâmı                   Firdevsî-i Rûmî

(Bütün tabibler şunu tavsiye ettiler: ‘Sakın yemeği çok yeme’ dediler.)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ashâb-ı Bedir..........ERKAM BİN EBİ'L-ERKÂM (R.A.)
« Yanıtla #1904 : 22 Şubat 2016, 18:13:49 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ قُتِلَ فِي سَبِيلِ اللهِ فَهُوَ شَهِيدٌ وَمَنْ مَاتَ فِي سَبِيلِ اللهِ فَهُوَ شَهِيدٌ. (م

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Allah yolunda öldürülen şehittir. Allah yolunda ölen de şehittir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



23
Şubat Salı 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 10 Şubat 1432 Hicrî: 14 Cemâziyelevvel 1437

Peygamberimiz (s.a.v.)'in Veda Hutbesini Îrâdı (632) • Ardahan'ın Kurtuluşu (1918)


Ashâb-ı Bedir..........ERKAM BİN EBİ'L-ERKÂM (R.A.)

Erkâm bin Ebi’l-Erkâm Radıyallâhü Anh Hazretleri ilk Muhâcirlerden, Kureyş’in Mahzûmoğulları kabîlesindendir. Babasının adı Abdimenâf’tır. İlk Müslümanların yedinci yahut on birincisidir. Hz. Ebûbekir (r.a.) vasıtasıyla Müslüman oldu.

Resûlullâh Efendimiz’i (s.a.v.) Safâ mevkiinde bulunan evinde gizler, Mekke’deki Müslümanlar da onun evinde gizlice toplanırlardı. Müslümanların adedi Hazret-i Ömer’le kırka ulaşıncaya kadar böyle gizlice hareket edilmiş, Hazret-i Ömer (r.a.) Müslüman olunca meydana çıkmışlardı.

Bedir Gazâsı’nda bulunmuş ve büyük bahadırlık göstermiştir. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri kendisine bir kılıç vermişler idi. Uhud, Hendek ve diğer bütün gazâlarda Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri ile birlikte bulunmuştur. Peygamberimiz kendisini Zeyd bin Sehl (r.a.) ile kardeş yapmıştır.

Hazret-i Erkâm, hicretin 53’ncü senesinde 80 yaşlarında iken Medîne-i Münevvere’de vefât etmişlerdir. Vasiyeti üzerine cenâze namazını Sa‘d bin Ebî Vakkâs Hazretleri kıldırdı. Kabr-i şerîfi Cennetü’l-Bakî‘dedir.

Erkâm hazretleri Beyt-i Makdis’e gitmek üzere hazırlanmıştı. Sefer hazırlıkları bitince vedâ etmek üzere Resûlullâh Efendimiz’in (s.a.v.) yanına geldi. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri:

“Bir ihtiyâcın için yahut ticâret için mi çıkıyorsun?” buyurdular.

“Anam babam fedâ olsun, Yâ Resûlallâh, sadece Beyt-i Makdis’de namaz kılmak istiyorum” dedi. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:

“Benim şu mescidimdeki bir namaz, -Mescid-i Harâm hâriç- diğer mescidlerde kılınan bin namazdan hayırlıdır”.

Bunun üzerine gitmekten vazgeçti. (Üsdü’l-Gâbe)