Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1063949 defa)

0 Üye ve 223 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
En İyiler ve En Kötüler | Rebîulâhir Ayı
« Yanıtla #1860 : 15 Ocak 2016, 03:07:18 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ دَفَعَ غَضَبَهُ دَفَعَ اللهُ عَنْهُ عَذَابَهُ وَمَنْ حَفِظَ لِسَانَهُ سَتَرَ اللهُ عَوْرَتَهُ. (طس

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Allâhü Teâlâ öfkesini yenen kimsenin azâbını kaldırır, diline sahip olanın da ayıblarını örter.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat)



10
Ocak Pazar 2016

Ayın Safhaları


Rûmî: 28 Kânûn-ı Evvel 1431 Hicrî: 30 Rebîulevvel 1437

Osmanlı Devleti ile Rusya arasında Beş Yıllık Savaşın Ardından "Yaş Anlaşması" imzalandı. (1792) • İngilizlerin Bağdad'ı İşgali (1919)


En İyiler ve En Kötüler

Abdullah bin Mesud (r.a.) Hazretleri’nden:

“Sözlerin en doğrusu Allâhü Teâlâ’nın kelamıdır.

Sözlerin en şereflisi, kıymetlisi Allâhü Teâlâ’yı zikirdir.

Körlüğün en şerlisi kalp körlüğüdür.

Dünya malından az olup yeterli olan, çok olup (Allah’tan ve âhiretten) alıkoyandan hayırlıdır.

Pişmanlığın en kötüsü kıyâmet günü pişman olmaktır.

Zenginliğin en hayırlısı gönül zenginliğidir.

En hayırlı azık takvadır.

İçki, bütün günahları barındırır.

Gençlik bir nevi deliliktir.

Kazançların en şerlisi, müslümanın müslümandan aldığı faizden kazanılandır.

Günahların en büyüğü çok yalan söylemektir.”
(T. Gâfilin)


REBÎULÂHİR AYI

Rebîulâhir ayı, kamerî ayların dördüncüsüdür.

Hayırlı ömür, düşmana galebe ve kötü ölümden muhâfaza için, bu ay müddetince sabah-akşam üçer kere şu duâ okunmalıdır:

“Sübhânallâhi mil’el-mîzân ve müntehe’l-ilmi ve mebleğa’r-rizâ ve zinete’l-arş.” (Duâ ve İbâdetler, Fazîlet Neşriyat)


REBÎULÂHİR AYI İCTİM‘I, RU’YET VE BAŞLANGICI

Hicrî Kamerî 1437 yılı Rebîulâhir ayı ictimâ‘ı 10 Ocak Pazar günü Türkiye saati ile 03:30’dadır.

Ru’yet, ise 10 Ocak Pazar Türkiye saati ile: 16:21’dedir.

Hilâl’in görüleceği yerler: Atlas Okyanus’unun orta ve kuzey kısımı, ABD, Dominik Cumhuriyeti, Orta Amerika Ülkeleri, Küba, Venezuella, Türkiye, Almanya, Avusturya, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarımadası.

Hilâl’in görüldüğü günü takip eden 11 Ocak Pazartesi günü de Rebîulâhir ayının 1. günüdür.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İslam’ın İlk Ordusu: Ashâb-ı Bedir
« Yanıtla #1861 : 15 Ocak 2016, 03:14:33 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لاَ يَدْخُلُ النَّارَ مَنْ شَهِدَ بَدْرًا وَالْحُدَيْبِيَةَ. (طس

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Ashabımdan Bedir ve Hudeybiye’ye katılanlar cehenneme girmezler.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsat)



11
Ocak Pazartesi 2016

Ayın Safhaları


Rûmî: 29 Kânûn-ı Evvel 1431 Hicrî: 01 Rebîulâhir 1437

Haliç'in Donması (1755)


İslam’ın İlk Ordusu: Ashâb-ı Bedir

Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.), Ashâb-ı Kirâm’ı ile beraber müşriklere karşı yaptıkları ilk harp ve ilk zafer, Bedir gazâsıdır. Bu gazâda Müslümanlar kendilerinden üç misli fazla olan müşriklere karşı tam bir zafer kazandılar. Bu büyük gazada hazır bulunan mübârek zâtlara Ashâb-ı Bedir denilir.

Bedir, Medîne-i Münevvere’ye takriben 150 km. mesafede bir köydür.

Ashâb-ı Bedir, Aşere-i Mübeşşere’den sonra Ashâb’ın en üstünleri olup fazilette onlardan sonra Ashâb-ı Uhud, sonra Hudeybiye’deki Bey‘atü’r-rıdvânda bulunan sahâbeler, sonra diğer Ashâb-ı Kirâm gelir.

Ashâb-ı Bedir’in faziletlerine nihâyet yoktur. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) onları cennetle müjdelemiştir. Kurân-ı Kerîm, melâike-i kirâmın Ashâb-ı Bedir ile birlikte harbettiklerini bildirmektedir.

Ca‘fer bin Abdullâh (r.a.) dedi ki: “Pederim bana Ashâb-ı Kirâm’ın tamamını sevmemi emretti ve buyurdu ki:

‘Ey oğul, Ashâb-ı Bedir’in ismi anıldığı zaman edilen duâyı Allâhü Teâlâ kabul buyurur.”

Ashâb-ı Bedir, en sahih rivâyete göre 313 kişidir. 83’ü Muhâcirlerden, kalanı Ensâr’dandır. Ensâr’ın 60’ı Evs, 170’i de Hazrec kabilesindendi. Bedir şehîdleri 14 zâttır:

Altısı Muhâcirlerdendir: Ubeyde bin Hâris bin Abdülmuttalib, Umeyr bin Ebî Vakkâs, Züşşimâleyn Umeyr bin Abdiamr, Âkıl bin Bükeyr, Hazret-i Ömer’in azadlısı Mihca‘ ve Safvân bin Vehb hazretleridir. Radıyallâhü anhüm.

Sekizi de Ensâr-ı Kiram’dan olup bunlardan ikisi: Sa‘d bin Hayseme ve Mübeşşir bin Abdülmünzir Evs kabilesindendir.
Altısı da Hazrec kabilesindendir: Umeyr bin Humâm, Yezîd bin Hâris, Râfi‘ bin Muallâ, Hârise bin Sürâka, Avf bin Hâris ve birâderi Muavviz bin Hâris hazretleridir. Rıdvânullâh aleyhim ecmaîn.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Resûlullah’ın Müjdesi: Kisra’nın Beyaz Sarayının Fethi
« Yanıtla #1862 : 15 Ocak 2016, 03:18:59 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: تَهَادَوْا تَزِيدُوا فِي الْقَلْبِ حُبًّا. (نصب

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Hediyeleşiniz ki kalplerdeki sevginiz ziyadeleşsin.”
 (Hadîs-i Şerîf, Zeylaî, Nasbu’r-Râye)



12
Ocak Salı 2016

Ayın Safhaları


Rûmî: 30 Kânûn-ı Evvel 1431 Hicrî: 02 Rebîulâhir 1437

Resûlullah’ın Müjdesi: Kisra’nın Beyaz Sarayının Fethi

İran Devleti’nin başşehri Medâyin Dicle sahilindeydi. Hendek harbinde (M. 627) Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Hazretleri: “Bana İran’ın anahtarları verildi. Şu anda Kisra’nın beyaz saraylarını görüyorum” diye buyurmuştu. Hz. Ömer’in hilafeti zamanında İran’ın fethine bir ordu ile Sa‘d bin Ebî Vakkâs (r.a.) gönderilmişti. Sa‘d (r.a.) Hazretleri Behüresîr’e varıp uzaktan bu saray görününce: “Allahü Ekber. İşte Kisra’nın beyaz sarayı. Resûlullah’ın bize va’d ettiği budur” dedi. Tekbir alarak Behüresîr’i muhasara altına aldılar. Dicle nehrinin batı tarafı hep İslâm askerinin eline geçti. Sa‘d Hazretleri, Kisra’nın sarayının da olduğu karşı taraftaki şehirleri de fethetmek istiyordu. Lâkin İranlılar kayıkları hep karşı tarafa geçirmişlerdi. Bu sırada bir kimse Hazret-i Sa‘d’a gelip suyun ancak atların beline kadar çıkacağı bir geçit yerini gösterdi. Önce Âsım bin Amr (r.a.) ile altı yüz kadar fedâyi hemen atları ile Dicle’nin karşısına geçip kıyıyı tuttular.

Sa‘d Hazretleri, Âsım’ın (r.a.) karşı kıyıyı tuttuğunu görünce bütün askerin geçmesine emir verdi. İslâm askeri “Nesteînü billâhi ve netevekkelü aleyh. Hasbünallâhü ve ni’me’l-vekîl ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm.” diyerek nehre atıldılar.

Hazret-i Sa‘d, Cenâb-ı Hakk’a dua ediyordu. Selmân-ı Fârisî Hazretleri de onun yanındaydı: “Müslümanlar karaları fethettiği gibi denizleri de fetheder. Böyle bölük bölük suya girdikleri gibi yine böylece selâmet sahiline çıkarlar” diye duâlar ediyor, Sa‘d Hazretleri’nin kalbini kuvvetlendirecek sözler söylüyordu. Hiçbir zâyiât olmaksızın karşı yakaya geçtiler. İranlılar, bu hâli görünce Medâyin’den çıkıp Hulvan tarafına kaçtılar. Fakat ahâlinin bir kısmı, Kisra’nın beyaz sarayına kapanmış olduklarından onu kuşattılar. Muhasaradakiler hemen cizye vermek üzere af ve merhamet dileyerek onlara Kisra’nın beyaz sarayını teslim ettiler.

Hazret-i Sa‘d geldi, beyaz saraya girdi. Kisra’nın sarayını mescid yaptı. Sekiz rekât fetih namazı kıldı (H. 16 - M. 637). (Hz. Ömeru’l-Fâruk, Çamlıca B.Y.)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Resûlullah’ın Müjdesi: Kisra’nın Beyaz Sarayının Ganimetleri
« Yanıtla #1863 : 15 Ocak 2016, 03:44:44 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: التَّسْوِيفُ شِعَارُ الشَّيْطَانِ يُلْقِيهِ فِي قُلُوبِ الْمُؤْمِنِينَ. (كنز

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“(Yarın yaparım deyip) işleri tehir etmek şeytanın şiârıdır. Onu müminlerin kalbine yerleştirir.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)



13
Ocak Çarşamba 2016

Ayın Safhaları


Rûmî: 31 Kânûn-ı Evvel 1431 Hicrî: 03 Rebîulâhir 1437

İstanbul'da Dârulfünûn Açıldı (1863) • Medine-i Münevvere Müdâfii Fahreddin Paşa'nın Teslim Olması (1919)


Resûlullah’ın Müjdesi: Kisra’nın Beyaz Sarayının Ganimetleri

Hz. Ömer’in (r.a.) hilafeti zamanında Sa‘d bin Ebî Vakkâs (r.a.) kumandasındaki ordu ile İran Devleti’nin başşehri Medâyin alınmıştı. İranlılar kaçarken kıymet biçilmez pek çok elbise, mal, silâh, hayvanlar ve zahîreden başka devlet hazinesinde çok miktarda para bırakmışlardı.

Sa‘d Hazretleri, ganimetlerin beşte biri ile birlikte Nûman ve Kisra’nın kılıçlarını ve Kisra’nın tacı ile süs eşyalarını dokuz yüz deveye yükleyip Medîne-i Münevvere’ye gönderdi. Geri kalanını askere taksim etti. 

Kisra’nın Bahar adındaki halısı da ganimet malları arasındaydı. Eni boyu altmış arşın olup üzerinde sırma dokuma yollar ve nehirler; aralarında sedef, inci ve yakuttan hatlar; dalları altından, yaprakları ipekten, çiçekleri altın ve gümüşten, meyveleri cevahirden ağaçlar bulunan, görenlere ilkbaharı hatırlatan bu halı kışın saraya döşenirmiş. Sa‘d Hazretleri, askere “Eğer beşte dört hisselerinizden vazgeçerseniz onu Medîne-i Münevvere’ye gönderelim. Emîru’l-mü’minîn onu dilediği yere koysun” dedi. Asker bu teklife razı oldu.

Ganimetler Medine’ye geldiğinde Hazret-i Ömer, insanları toplayıp: “Resûl-i Ekrem’in Kisra ve Kayser’in hazineleri, Allah yolunda sarf olunacaktır, dediği gerçek miymiş bakınız” diye buyurdu. Kisra’nın bileziklerini görünce: “Yâ Sürâka! Kalk şunları takın” dedi. O da kalkıp Kisra’nın bileziklerini alıp takındı. Hazret-i Ömer: “Resûl-i Ekrem (s.a.v.) ‘Ben sanki Sürâka’nın ellerinde Kisra’nın bileziklerine bakıyorum’ diye buyurmuştu.” dedi.

Medîne-i Münevvere’de Kisra’nın halısını döşeyecek yer yoktu. Hazret-i Ömer, “Bu halıyı ne yapalım?” diye sordu. Onlar da “Sen bilirsin” dediler.
Fakat Hazret-i Ali “Yâ Emîre’l-mü’minîn! Şüphe yok ki dünyadan sana ancak verdiğin kalır” dedi.
Hazret-i Ömer: “Doğru söyledin ve bana hâlisâne nasihat ettin” dedi ve onu parça parça kesip Ashâb-ı Kirâm’a taksim etti. Hazret-i Ali’nin hissesine kalan parça en iyisi olmadığı hâlde onu yirmi bin dirheme satmıştır. (Hz. Ömeru’l-Fâruk, Çamlıca B.Y.)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Şirkten Ancak Amelleri İhlâsla Yapan Kurtulur
« Yanıtla #1864 : 15 Ocak 2016, 03:48:48 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ أَحْسَنَ فِيمَا بَيْنَهُ وَبَيْنَ اللهِ كَفَاهُ اللهُ مَا بَيْنَهُ وَبَيْنَ النَّاسِ. (الجامع الصغير

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Allâhü Teâlâ’ya karşı vazifelerini, ibâdetlerini güzel yapan kimseye insanlarla münasebetinde Allâhü Teâlâ kâfîdir (insanların şerrinden onu korur).”
(Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr)



14
Ocak Perşembe 2016

Ayın Safhaları


Rûmî: 01 Kânûn-ı Sânî 1431 Hicrî: 04 Rebîulâhir 1437

Dünyada İlk Telefon İngiliz Sarayı'na Çekildi (1878)


Şirkten Ancak Amelleri İhlâsla Yapan Kurtulur

Kişi işlediği ameli, ihlâs ile veya riya ile yaparsa bu Allâhü Teâlâ’ya gizli değildir; Allâhü Teâlâ hepsini bilir.  Allâhü Teâlâ’nın bildiğini bilmek, amelleri ihlâs ile yapmaya, riyadan da sakınmaya teşvik eder.

Akıllı bir Müslüman, Allâhü Teâlâ’ya ibâdetlerini ihlâs ile yapmalı, gizli şirkten kurtulmak için duâ ve niyaz etmelidir. Zîrâ şirkten kurtulmak amelleri ihlâsla yapmaya bağlıdır.

Hâlis ameller, hiç kimsenin övmesini beklemeden yalnız Allâhü Teâlâ’nın rızası için yapılan amellerdir. Ameller, ihlâsla yapıldığı zaman sevabı kat kat verilir.

Hz. Ali (k.v.) Efendimiz buyurdular:

Sadaka, sahibinin elinden çıkıp fakirin eline ulaştığı zaman beş şey söyler:

“Ben az idim çoğalttın, küçük idim büyüttün, düşman idim dost edindin, fânî idim beni ebedî kıldın, şimdiye kadar sen beni koruyordun bundan sonra ben seni koruyacağım.”


Tâbiîn’den Mekhûl eş-Şâmî (rah.) buyurdu ki:

Bir mümin bir sadaka verse Allâhü Teâlâ ondan razı olur, Cehennem de şöyle seslenir:

Yâ Rabbi! Sana şükür secdesi etmeme müsâade et. Zîrâ sen ümmet-i Muhammed’den bir kişiyi daha benim azabımdan kurtardın. Ben, Muhammed (a.s.) ümmetinden birine azab etmekten hayâ ederim. Bana düşen ancak sana itâat etmektir.
(Ruhu’l-Beyan Tefsiri)

BİLMECELER:

Ben giderim, o gider, vaktimi belli eder? (Saat)
Kadife yastık, içine un bastık? (İğde)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
“Çok Gülmek Kalbi Karartır”
« Yanıtla #1865 : 15 Ocak 2016, 03:52:59 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: وَإِيَّاكَ وَكَثْرَةَ الضَّحِكِ فَإِنَّهُ يُمِيتُ الْقَلْبَ وَالْقَهْقَهَةُ مِنَ الشَّيْطَانِ وَالتَّبَسُّمُ مِنَ اللهِ. (طب

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Çok gülmekten sakın. Zîrâ çok gülmek kalbi öldürür. Kahkaha şeytandan, tebessüm Allâhü Teâlâ’dandır.”
(Yani şeytan kahkahayı, Allâhü Teâlâ tebessümü sever.)
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr)



15
Ocak Cuma 2016

Ayın Safhaları


Rûmî: 02 Kânûn-ı Sânî 1431 Hicrî: 05 Rebîulâhir 1437

Akşemseddin Hazretleri'nin Vefatı (1459) • İsrail Askerlerinin Mescid-i Aksâ'yı Basması (1988)


“Çok Gülmek Kalbi Karartır”

Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor: Peygamberimiz (s.a.v.):

“Şu söyleyeceğim hasletleri (huyları, ahlâkları) benden kim öğrenip onlarla amel etmek ve amel edeceklere öğretmek ister” diye sorunca:

“Ben öğrenmek isterim, yâ ResûlAllah” dedim. (Bir şey öğreteceği zaman âdeti olduğu üzere) elimden tuttu ve o beş hasleti bana saydı:

1- Haramlara (ve şüpheli şeylere) düşmekten sakın ki insanların en çok ibâdet edeni olasın.

2- Allâhü Teâlâ’nın sana verdiğine râzı ol ki insanların en zengini olasın.

3- Komşuna iyi davran ki kâmil bir mü’min olasın.

4- Kendin için sevip istediğini diğer insanlar için de iste ki kâmil bir Müslüman olasın.

5- Çok gülme. Zîrâ çok gülmek kalbi öldürür.”
(S. Tirmizi)


Hz. Ömeru’l-Fâruk (r.a.) buyurdular:

“Çok gülenin heybeti az olur. Çok şaka yapan hafîfe alınır. Bir şeyle çok meşgul olan, o şeyle tanınır. Çok konuşanın hatası da çok olur. Hatası çok olanın hayâsı az olur. Hayâsı az olanın vera‘ı (şüpheli şeylerden korunması) az olur. Vera‘ı az olanın kalbi ölür. Kalbi ölene de cehennem ateşi haktır.”

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Konuşup da, insanları güldürmek için yalan söyleyene yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun.” (S. Ebû Dâvûd)

İbrâhim en-Nehâî (rh.) şöyle buyurdu:

“Bir adam, yanında bulunan insanları güldürmek için bir söz söyler de, bu söylediğine Allâhü Teâlâ gadab ederse, Allâhü Teâlâ’nın gadabı o adamla beraber etrafındakilere de dokunur.
Bir adam da Allâhü Teâlâ’nın râzı olacağı bir söz söylerse, Allâhü Teâlâ’nın rahmeti o kimseyle beraber etrafındakilere de erişir.
(Tenbîhü’l-Gâfilîn)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sultan Üçüncü Murâd Han
« Yanıtla #1866 : 16 Ocak 2016, 15:22:52 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِيَّاكَ وَقَرِينَ السُّوءِ فَإِنَّكَ بِهِ تُعْرَفُ. (الجامع الصغير

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Kötü arkadaştan sakın. Zîrâ sen arkadaşınla bilinirsin.”
(Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr)



16
Ocak Cumartesi 2016

Ayın Safhaları


Rûmî: 03 Kânûn-ı Sânî 1431 Hicrî: 06 Rebîulâhir 1437

Sultan Üçüncü Murad Han'ın Vefatı (1595) • İran'da Şahlığın Yıkılması (1979)


Sultan Üçüncü Murâd Han

Sultan Üçüncü Murad Han Rahmetullâhi Aleyh, 12’nci Osmanlı sultanı ve Resûlullâh’ın halifelerinin 76’ncısıdır. 1546 senesinde İstanbul’da doğdu. İkinci Selîm Han’ın oğludur. İlimleri ecdâdı gibi devrin en büyük âlimlerinden mükemmel tahsîl etti. Arapça, Türkçe ve Farsça şiirleri vardır.

Murad Han, kuvvetli, iyi silah kullanabilen, aynı zamanda da halîm (yumuşak huylu) ve merhametli bir padişah idi. Tedbirli hareket eder, tebdîl-i kıyâfetle halk arasına karışırdı.

Yılın yedi mübârek gecesi olan Regâib, Mevlid, Mi’raç, Berât, Kadir, Ramazan ve Kurban bayramı gecelerinde minarelerde kandil yakılmasına ilk defa onun zamanında başlandı.

Âlimlere ve şeyhlere hürmet ederdi. Nakşî idi. Şeyh Şa‘bân-ı Velî, Şemseddin Sivâsî, Azîz Mahmûd Hüdâî asrının büyük şeyhlerindendir. Sultan Murâd Han aslâ büyük günah işlememiştir.

Tahta geçtiğinde 30 yaşında idi. En fazla Azerbaycan ve Horasan’ı elinde tutan ve devamlı Osmanlı ülkesine fitne salan Safevî şahına karşı harp etmek ile meşgul oldu. Vezîri Kıbrıs Fâtihi Mustafa Paşa’yı ve daha sonra Özdemiroğlu Osman Paşa’yı doğu seferlerine gönderdi. İranlılar’a karşı Çıldır, Koyungeçidi, Şamahı Meşaleler savaşı gibi pek çok zaferler kazanıldı. Tiflis ve Şirvan fetholundu. Gürcistan ve Dağıstan’da Kumuk ve Şamahı Osmanlı’ya bağlandı. 1590’da İran’ın talebiyle sulh imzalandı. Avrupa’da Lehistan (Polonya) Osmanlı himâyesine girdi, böylece Osmanlı nüfûzu Baltık denizine kadar dayandı. Fas’da Portekizlilere karşı Vâdisseyl zaferi kazanıldı.

Sultan Üçüncü Murad Han, 16 Ocak 1595’de vefât etti. Ayasofya Camii yanındaki pederi İkinci Selim Han’ın türbesinin bahçesine defnolundu. Saltanatı 20 sene 8 ay sürdü. Vefâtı üzerine Azîz Mahmûd Hüdâî’nin (k.s.) söylediği manzûme şöyle başlar:

Yalancı dünyaya aldanma yâ hû

Bu dernek dağılır, dîvân eğlenmez.

İki kapılı bir virânedir bu,

Bunda konan göçer, mihmân eğlenmez.
(Mihmân: müsafir)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Namazın Anahtarı: Abdest
« Yanıtla #1867 : 17 Ocak 2016, 02:13:52 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مِفْتَاحُ الْجَنَّةِ الصَّلَاةُ وَمِفْتَاحُ الصَّلَاةِ الْوُضُوءُ. (ت

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Cennetin anahtarı namaz, namazın anahtarı da abdesttir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



17
Ocak Pazar 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 04 Kânûn-ı Sânî 1431 Hicrî: 07 Rebîulâhir 1437

İstanbul Galata Tüneli'nin Açılışı (1875) • Ankara'da Ekmek Vesikaya Bağlandı (1942) • Irak (Körfez) Savaşı'nın Başlaması (1991)


Namazın Anahtarı: Abdest

Abdestin farzları dörtdür:

1- Yüzünü (alnının başlangıcından çenesinin altına ve bir kulağının yumuşak yerinden diğer kulağının yumuşağına dek) yıkamak
2- Ellerini kollarına doğru dirsekleri ile beraber yıkamak.
3- Başının dörtte birini mesh eylemek, yani yaş elini sürmek.
4- Ayaklarını topukları ile yıkamak.


Sünnet üzere abdest şöyledir:
Besmele ile ellerini bileklerine kadar üç kere yıkar. Mümkünse dişlerini misvâkladıktan sonra ağzını ayrı ayrı su ile üçer kere çalkalar. Sonra burnuna ayrı ayrı su çekip sümkürerek üç kere yıkar. Sonra abdest almaya kalbiyle niyet eder ve âzâların yaşlıkları kuruyacak kadar ara vermeden sıra ile üçer kere yıkar, başını bir kere mesheder.

Âzâları ilk yıkamak farz, ikinci ve üçüncüsü sünnettir. Üçten fazla yıkamak mekruh veya haramdır.

Başının tamamını (kaplama) meshetmek, elinin ve ayak parmaklarının ve sakalının aralarını hilallemek, kulaklarının içini şehâdet parmağının ucu ile ve ardını başparmağının içi ile mesh etmek sünnettir.

Kulaklarını mesh ettikten sonra elinin üç parmağının arkası ile -boğazı değil- ensesini mesh etmek ve ellerini ve ayaklarını sol el ile yıkarken sağından başlamak, ağzına ve burnuna suyu sağ eliyle vermek ve burnunu sol eliyle sümkürmek müstehabdır.

Abdestin âdabı:
Abdest alırken mümkünse kıbleye dönmek, her âzâsını besmele ve kelime-i şehâdetle yıkamak, özürlü değilse abdesti vakit girmeden almak, abdestten sonra salevât okumak ve “Allahümmec’alnî mine’t-tevvâbîn vec’alnî mine’l-mütetahhirîn vec’alnî min ıbâdike’s-sâlihîn vec’alnî mine’llezîne lâ havfün aleyhim velâhüm yahzenûn” deyip Kadr (İnnâ enzelnâhu) sûresini okumak.

Abdest alırken abdesti bozan bir şey olursa yeniden başlamak îcâp eder. Abdest aldıktan sonra tıraş olsa ve tırnak kesse yerlerini yeniden mesh etmek ve yıkamak îcâp etmez.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazreti Ebûbekr-i Sıddîk’ın (r.a) Takvâsı
« Yanıtla #1868 : 17 Ocak 2016, 18:45:18 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

عَنْ أَبِي الدَّرْدَاءِ قَالَ: رَآنِي رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَمْشِي أَمَامَ أَبِي بَكْرٍ فَقَالَ: يَا أَبَا الدَّرْدَاءِ أَتَمْشِي أَمَامَ مَنْ هُوَ خَيْرٌ مِنْكَ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ؟ مَا طَلَعَتِ الشَّمْسُ وَلَا غَرَبَتْ عَلَى أَحَدٍ بَعْدَ النَّبِيِّينَ وَالْمُرْسَلِينَ أَفْضَلَ مِنْ أَبِي بَكْرٍ. (فضائل الصحابة لابن حنبل)

Ebu’d-Derdâ (r.a.) buyurdu:
Resûlullah (s.a.v.) beni bir gün Ebûbekr’in (r.a.) önünde yürürken gördü. Şöyle buyurdular:
“Ey Ebu’d-Derdâ! Dünyada ve âhirette senden daha hayırlı olan kişinin önünde mi yürüyorsun. Güneş, nebî ve resullerden sonra Ebûbekir’den daha faziletli birinin üzerine ne doğmuş, ne de batmıştır.”
(Hadîs-i Şerîf, Fedâilü’s-Sahâbe, Ahmed bin Hanbel)



18
Ocak Pazartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 05 Kânûn-ı Sânî 1431 Hicrî: 08 Rebîulâhir 1437

Hazreti Ebûbekr-i Sıddîk’ın (r.a) Takvâsı

Hazret-i Ebûbekr-i Sıddîk’ın fazîletleri pek çoktur.

Resûl-i Ekrem’in birinci halîfesidir ve bütün Ashâb-ı Kirâm’ın en faziletlisidir. Fazîlet, iffet, takvâ ve güzel ahlâkça hepsinden üstündür.

Beytülmâlden (devlet hazînesinden) takdir olunan nafaka ile orta hâlde bulunan biri gibi geçinirdi. Vefatında hiç nakit mevcudu bulunmadı.

Devlet mallarından yanında bir köle ile bir deve vardı ve kendisine Beytülmâlden bir de kaftan verilmişti. Ölümü yaklaştığında kızı müminlerin annesi Âişe radıyallâhu anhâ hazretlerini çağırmış ve: “Biz halîfe olduğumuzdan beri Müslümanlar’ın yedikleri gibi yemekler yedik ve giydikleri gibi elbiseler giyindik. Bu köle ve deve ile kaftan, beytülmâlindir. Biz, Müslümanlar’ın ihtiyaçları ile meşgul iken onlardan faydalanırdık. Vefâtımda üçünü de Ömer’e gönder” buyurmuştur.

Vefat ettiği zaman Hazret-i Âişe, onları Hazret-i Ömeru’l-Fârûk’a gönderdi. Hazret-i Ömer, Abdurrahman bin Avf ile otururken bir köle ve bir deve ile bir de kaftan üçü getirilince Hazret-i Ömer:

“Ya Ebâbekir! Kendinden sonra gelenleri zahmete soktun, müşkil mevkiye koydun”
diyerek ağlayıp gözlerinden yaş dökerken: “Alın bunları beytülmâle teslim edin” dedi.

Abdurrahman bin Avf (r.a.) dedi ki:
“SübhanAllah! Bunları müsadere mi edeceksin? Bir köle ve bir deve ile beş dirhemlik bir eski kaftanın ne değeri var? Emretsen de onları geri çevirsinler.”

Hazret-i Ömer (r.a.): “O, benim zamanımda olamaz. Ebûbekir, onların beytülmâle verilmesini emretmiş. Ben, ona tâbi olurum. Onun izine basıp giderim” dedi.

Hazret-i Ömer, her hâlükârda Hazret-i Sıddık’ın hâl ve gidişatına uygun hareket etmiştir. (Hz. Ebubekr-i Sıddîk, Çamlıca B.Y.)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sevapları Ziyadeleştiren Beş Şey | Zulmün Azı da Zulümdür
« Yanıtla #1869 : 19 Ocak 2016, 00:23:18 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِيَّاكُمْ وَالظُّلْمَ فَإِنَّهُ يُخَرِّبُ قُلُوبَكُمْ. (كنز

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Zulmetmekten sakınınız. Zîrâ zulüm kalplerinizi harap eder.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)



19
Ocak Salı 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 06 Kânûn-ı Sânî 1431 Hicrî: 09 Rebîulâhir 1437

Çırağan Sarayı'nın Yanması (1910) • SSCB Askerlerinin Bakü'yü (Azerbaycan) İşgali (1990)


Sevapları Ziyadeleştiren Beş Şey

Hikmet ehli bir zat şöyle demiştir:

“Şu beş şeye devam eden kimsenin hasenâtı (sevapları) dağlar gibi ziyadeleşir, rızkı genişler:

Az olsun çok olsun sadaka vermeye devam eden,

Az olsun çok olsun sıla-i rahim yapan,

Allâhü Teâlâ yolunda cihad eden,

Suyu israf etmeden devamlı abdestli bulunan,

Ana ve babasına daima itaat eden.
(Tenbîhü’l-Gâfilîn)

Zulmün Azı da Zulümdür

Bir gün adâletiyle meşhur Nûşirevan için bir av yerinde kebap yapıyorlardı. O esnada yanlarında tuz bulunmuyordu. Getirmesi için genç birisini köye gönderdiler. Nûşirevan tuza gönderilen gence şöyle dedi:

“Tuzu bedava alma, bedelini ödeyerek al. Böylece bundan sonra padişah ve beylerin av yerinde kebap veya yemek pişirmek için tuzu bedava almaları âdet ve kânun hâline gelip de o köy yıkılıp gitmesin.”

Nûşirevan’ın yanında bulunanlar: “Bu kadarcık âdetten ne zarar çıkacak, bir tutam tuz bir köyün yıkılmasına nasıl sebep olacak?” diye sordular. Nûşirevan şöyle cevap verdi:

“Önceden zulüm binası dünyada çok alçaktı. Her padişah veya bey o binanın üzerine biraz daha koydu, böylece dünya zulümle doldu. Eğer padişah, köylünün bağ ve bahçesinden zorla bir elma yemeyi uygun görürse köleleri ve hizmetindekiler o elmanın ağacını kökünden çıkarırlar, yani o bahçeyi yıkarlar. Padişah, açgözlülük edip beş yumurtayı zorla alırsa, askerleri bin tavuğu kebap yaparlar. Yani padişahın az bir zulmü, askerin büyük zulmüne izin olur.”

Zamanında hep kötülük yapan zalim, bir gün dünyadan geçip elbette gider. Hâlbuki onun üzerindeki lânet devam eder. Çirkin vasıflarını işiten herkes nefret eder, bedduâ okur. (Gülistan’dan Seçmeler, Çamlıca B.Y.)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kabirde Sual Haktır | Kıt'a: Kabir Suâli
« Yanıtla #1870 : 21 Ocak 2016, 15:07:37 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلْمُسْلِمُ إِذَا سُئِلَ فِي الْقَبْرِ يَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللهِ... (خ

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Bir Müslüman kabirde sual olunduğu zaman ‘Muhakkak Allâhü Teâlâ’dan başka hiçbir ilah yoktur ve muhakkak Muhammed, Allah’ın Resûlü’dür’ diye şehâdet eder.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)



20
Ocak Çarşamba 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 07 Kânûn-ı Sânî 1431 Hicrî: 10 Rebîulâhir 1437

Sultan Birinci Mustafa Han'ın Vefatı (1639) • Darulaceze'nin Kuruluşu (1895)


Kabirde Sual Haktır

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:
(Mü’min) kul, kabrine konulup arkadaşları geri dönüp gittiklerinde -ki muhakkak ölü, bunlar yürürken ayaklarının sesini bile işitir- ona (Münker ve Nekîr adlı) iki melek gelir. Bunlar ölüyü oturturlar ve ona: “Muhammed (s.a.v.) hakkında ne dersin?” diye sorarlar. O mü’min de, “Samîmî bildiğim ve size de bildirmek istediğim şudur ki, Muhammed (s.a.v.) Allâh’ın kuludur ve Allâh’ın resûlüdür, diye cevap verir. Bunun üzerine melekler:

“Ey mü’min! Cehennemdeki yerine bak, Allâhü Teâlâ bu azab yerini senin için cennetten (yüce) bir makâma tebdil etti” derler.

 Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Mü’min, cehennem ve cennetteki iki makâmını birden görür.” buyurmuştur.

Melekler suâli, kâfir veya münâfıka sorarlar:

“Muhammed hakkında bir şey bilmiyorum. Halkın ona peygamber dedikleri bir sözü (işitir) ben de halka uyup söylerdim” diye cevap verir. Bu münâfık veya kâfire bu iki melek:

“Hay sen anlamaz ve uymaz olaydın” derler. Sonra demirden bir topuzla kâfir veya münâfığın iki kulağı arasına vururlar. Kâfir veya münâfık öyle şiddetli bağırır ki, bu feryadı insan ve cinden başka bu ölüye yakın olan her şey işitir.
(Tecrid-i Sarih Terc.)

Kıt’a: KABİR SUÂLİ

Kabirde meyyite Münker Nekir dört şey suâl eyler:
Ki Rabbin kim, nebîn kimdir, nedir dînin ve kıblen gâh.
Cevâbın verenin canıyla cismi zevk eder anda
Şaşub küffâr ve âsîler çeker anda azâbullâh.

                            (E. İbrâhim Hakkı)

(Kabirde ölüye Münker ve Nekir melekleri gelip, Rabbin kim, Peygamberin kim, dinin ne, kıblen ne diye sorarlar. Rabbim Allah, Peygamberim Muhammed Mustafa, dînim İslâm, kıblem Kâbe diye cevap verenlere nimetler verilir. Kâfirler ve âsîler şaşırıp cevap veremezler ve azâb olunurlar).



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İnsanı Şerre Götüren Yalandan Sakının! | İsimlerimiz
« Yanıtla #1871 : 21 Ocak 2016, 15:18:41 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِيَّاكُمْ وَالْكَذِبَ فَإِنَّ الْكَذِبَ مُجَانِبٌ لِلْإِيمَانِ. (حم

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Ey insanlar! Yalan söylemekten sakınınız. Çünkü yalan îmâna zıddır.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



21
Ocak Perşembe 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 08 Kânûn-ı Sânî 1431 Hicrî: 11 Rebîulâhir 1437

Sultan Üçüncü Mustafa Han'ın Vefatı, Sultan Birinci Abdülhamid Han'ın Tahta Çıkışı (1774) • Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın Vefatı (1918)


İnsanı Şerre Götüren Yalandan Sakının!

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Doğru olunuz. Çünkü (sözünde, işinde) doğru olmak insanı iyiliğe ve hayra götürür, iyilik de cennete götürür. Bir kimse doğrulukta devam eder ve doğruyu ararsa Allah katında sıddîklardan yazılır.

Yalandan da sakınınız. Zîrâ yalan insanı fücûra (şerre) sürükler, şer de cehenneme götürür. Bir kimse yalancılığa devam eder ve yalanı ararsa Allah katında yalancılar defterine yazılır.”


Hadîs-i şerîfte “Münâfığın alâmeti üçtür: Konuşunca yalan söyler, vaad ettiğinde va’dinden döner, emânet edildiğinde hıyânet eder.” buyurulmuştur.

Resûlullâh Efendimiz’e (s.a.v) “Yâ Resûlallâh! Mü’min korkak olur mu? diye soruldu. ‘Evet’ buyurdu. Mü’min cimri olur mu? diye sorulunca yine ‘Evet’ buyurdu. Mü’min yalancı olur mu? denilince ‘Hayır’ buyurdular.”

Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Siz şu altı şeyi yapacağınıza söz verin ben de sizin cennete girmenize kefil olayım:

Konuştuğunuz zaman doğru söyleyin, verdiğiniz sözleri yerine getirin, size bir şey emânet edildiğinde riâyet edin (hıyânet etmeyin), nâmuslarınızı koruyun, gözlerinizi haramdan sakının ve ellerinizi haramdan koruyun.”
buyurmuştur.

Huzeyfe bin Yemân (r.a.) şöyle dedi: “Bir kimse Resûlullah (s.a.v.) zamanında bir kelime söylerdi de münâfık olurdu. Ben bu gün o kelimeyi bir kimseden on defa duyuyorum.”

Bir kimse yalan söylese bu onun münâfıklığına bir delildir. Onun için Müslüman kendisini münâfıklık alâmetlerinden uzak tutmalıdır. Zîrâ bir kimse yalan söylemeyi alışkanlık edinirse Allah katında münafıklardan yazılır. Söylediği yalanın günahı ve o söze uyan kimselerin günahı da kendisine olur. (Tenbîhü’l-Gâfilîn)

İSİMLERİMİZ: Erkek: Hüseyin, Kız: Gülsüm


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Yeyiniz, içiniz israf etmeyiniz..."
« Yanıtla #1872 : 21 Ocak 2016, 15:25:21 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ اللهُ تَعَالَى: ... وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُوا إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ. (سورة الاعراف، 31

Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu:
“...Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. Şüphe yok ki, o (Allah) isrâf edenleri sevmez.”
(A’raf sûresi, âyet 31)



22
Ocak Cuma 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 09 Kânûn-ı Sânî 1431 Hicrî: 12 Rebîulâhir 1437

Yavuz Sultan Selim Han'ın Ridaniye Zaferi (1517) • Baytar Mektebi'nin Açılışı (1842)


"Yeyiniz, içiniz israf etmeyiniz..."

İsraf, malı yok etmek, zâyi etmek, dîne veya dünyaya meşrû bir faydası olmayacak şekilde harcamaktır. İstifâde edilebilecek bir şeyi atmak, yakmak, yırtmak, kesmek, kırmak israftır.

Olgun meyveleri toplamayıp, tarladakileri hasat etmeyip onları çürüterek zâyi etmek, hayvanları zarar gelme ihtimali olan yerlerde muhâfaza altına almamak israftır, haramdır.

Yiyecekleri, gıda maddelerini muhâfaza etmemek, böcek, fare vs. haşeratın yemesinden veya ıslanıp küflenerek çürümesinden muhâfaza etmemek, tedbir almamak da israftır.

Bu şekilde israf daha çok ekmek, et, çorba, peynir; meyveler, sebzeler, kuru gıdalarda olmaktadır. Bu israf bazan elbiselerde ve kitaplarda olmaktadır.

Artan yemeği dökmek, yemek yenilen tabakta, yemek pişirilen tencerede artık bırakmak ve böylece yıkamak da israftır. Yemek yaparken veya bir kaptan diğerine bir şey boşaltırken ele veya kaşığa bulaşanları zâyi etmek de israftır.

Sofraya veya yere düşen ekmek kırıntılarını, pirinç vs. tanelerini almamak da israftır. Çocukların, yaşlıların döktükleri kırıntı ve yiyecekleri toplamamak da israftır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Sofraya dökülen kırıntıları toplayıp yiyenin rızkı bol olur; maişet (geçim) sıkıntısı çekmez, kendisi, çocuğu ve torunları ahmaklıktan, akıl zayıflığından muhâfaza olunur.” buyurmuşlardır.

Bilhassa bulaşıkları yıkarken dökülen pirinç, buğday, mercimek tanelerini vs. gıdaları toplamayıp yerlere atılmasına, ayak altında kalmasına sebep olmak da israftır. Bunları toplayıp (üzerine basılmayacak uygun bir yerde) kuşlara, hayvanlara verse israftan kurtulmuş olur.

Düşen kırıntıları yemekte, kaplarda artık bırakmamakta birçok faydalar vardır: İsraftan, kibir ve riyâdan kurtulur, berekete kavuşur, Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnetine tabi olmuş olur, elindeki nimete şükretmiş olur, bunlar daha fazla nimetlere kavuşmaya vesile olur. (Berika, Ş.Tarîkat-ı Muhammediyye)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Osmanlı'da Esnaf
« Yanıtla #1873 : 22 Ocak 2016, 10:56:11 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ اللهُ تَعَالَى: وَيْلٌ لِلْمُطَفِّفِينَ، الَّذِينَ إِذَا اكْتَالُوا عَلَى النَّاسِ يَسْتَوْفُونَ، وَإِذَا كَالُوهُمْ أَوْ وَزَنُوهُمْ يُخْسِرُونَ. (سورة المطففين، 1-3

Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu:
“Alışverişlerinde hile yapanların vay hallerine. O kimseler ki kendilerine ölçtükleri vakit -insanlar aleyhine- dolgun ölçerler. İnsanlar için ölçtükleri veya tarttıkları vakit eksiltirler."
(Mutaffifîn Sûresi, âyet 1-3)



23
Ocak Cumartesi 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 10 Kânûn-ı Sânî 1431 Hicrî: 13 Rebîulâhir 1437

Sinan Paşa'nın Şehâdeti (1517) • İttihatçıların Bâbıâlî Baskını (1913)


Osmanlı'da Esnaf

Osmanlılar zamanında bir esnaf, istediği zaman, istediği yerde bir dükkân açıp esnaflık yapamazdı. Devlet, semtin ihtiyacını göz önünde bulundurarak esnaf ve ahâlinin mürâcaatını kabul edip yeni bir dükkânın açılması için izin vermedikçe dükkân açılamazdı. İzin alıp açanların da hileli terazi kullanmamak, bozulmuş veya âdî mal satarak müşteriyi mağdur etmemek gibi esnaf kanunlarına riayet etmeleri şarttı. Nitekim 1680’de Sultan Dördüncü Mehmed devrinde esnaf nizamnâmesinin şartlarından biri şu idi:

“Müşterilerin alacağı nesneyi eksik tartıp veren esnafın hakkından gelinecektir. Teraziler boş dururken gözlerinin iki tarafı denk olacaktır. Kullanılan ağırlıklar da aynı olacaktır. Her malın iyisini kötüsünden ayıracaklar, müşteriye kötü mal satmayacaklardır.”

Osmanlı devrinde esnaf dükkânı ve imalâthânelerinde ustanın yanında kalfa ve çıraklar bulunurdu. Bir sanatta yetişmesi istenen çocuk 9-10 yaşına gelince babası tarafından ‘sanatı öğrenmesi’ ricâsıyla bir ustaya teslim edilirdi. İşe yeni başlayan çocuk çırak ve kalfalığı öğreninceye kadar önce ayak hizmetlerini yaparlardı. Sonra yavaş yavaş mesleğe dâir işler yapmaya başlardı.

Çıraklık ve kalfalık müddeti kişinin kâbiliyetine bağlıydı. İşinin ehli olan çırak, ustası tarafından yapılan imtihanda muvaffak olursa kalfa olurdu. Çırağın ustası, çocuğun yetiştiğini kendi ustabaşına haber verir, o sanatın ustalarının olduğu mecliste yapılan imtihanla kalfalığını tasdik ederlerdi. Usta, kalfasının yaptığı işlerden numûneleri alarak ustabaşının yanına gider, ustabaşı ve ihtiyar ustalar işi beğenirlerse kalfanın ustalığa geçişine izin verilirdi. Usta olacak kalfaya çok gösterişli peştemal (şed) merâsimi yapılırdı. Bundan sonra dilerse kendi dükkânını açabilirdi. (Osmanlı’dan Tarihe Not Düşen Kareler, Çamlıca B.Y.)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
“Ben İlmin Şehriyim, Ali O Şehrin Kapısıdır”
« Yanıtla #1874 : 24 Ocak 2016, 08:38:12 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لِعَلِيٍّ: لَا يُحِبُّكَ إِلَّا مُؤْمِنٌ وَلَا يُبْغِضُكَ إِلَّا مُنَافِقٌ. (طس

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hz. Ali’ye
“Seni ancak mümin sever, sana ancak münâfık buğzeder.” buyurdu.
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



24
Ocak Pazar 2016

AYIN SAFHASI


Rûmî: 11 Kânûn-ı Sânî 1431 Hicrî: 14 Rebîulâhir 1437

Hz. Ali (K.V.), Kûfe Camii'nde Şehid Edildi (661) • Haliç'in Donması (1621)


“Ben İlmin Şehriyim, Ali O Şehrin Kapısıdır”

Peygamberlerden sonra insanların en faziletlisi Hazret-i Ebûbekir, sonra Hazret-i Ömer, sonra Hazret-i Osman ve sonra Hazret-i Ali’dir. Bu dört zât-ı şerîfe Hulefâ-yı Râşidîn denir.

Hazret-i Ali (k.v.) Aşere-i Mübeşşere (Cennetle müjdelenmiş on sahâbe)dendir. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), Medîne’de Ensâr ve muhâcirleri kardeş kıldığı zaman Hazret-i Ali’yi zât-ı şerîfleriyle kardeş kılmıştır. Peygamberimizin damadı, Hazret-i Hasan ve Hüseyin’in babasıdır. (Radıyallâhu Anhüm.)

İlk Müslümanlardan ve en meşhûr İslâm cengâverlerindendir. Buyurdu ki: “Peygamberimiz’e risâlet, Pazartesi günü verildi. Ben de Salı günü ona iman ettim.” 9 yahut 10 yaşında Müslüman oldu. Asla puta tapmadı.

Peygamberimiz ile birlikte Bedir’de, Uhud’da ve bütün harblerde bulundu. Yalnız Tebûk seferinde Medîne’de kaymakam olarak kaldı. Pek çok kahramanlıkları vardır. Peygamberimiz harplerde sancağı çok kere ona verirdi. Uhud günü on altı yara almasına rağmen sebât etti. Peygamberimiz Hayber’in onun eliyle fethedileceğini müjdeleyip sancağı ona verdi. Hayber fethinde bir kale kapısını yerinden koparıp kalkan gibi kullandı. Hâlbuki harbden sonra o kapıyı ancak kırk adam yerinden oynatabildi.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:
“Ali’ye bakmak ibadettir.”
“Kim Ali’yi severse beni sevmiş olur. Beni seven Allâh’ı sevmiş olur. Ali’ye düşman olan bana düşmandır. Bana düşmanlık eden ise Allâhü Teâlâ’ya düşmanlık etmiş olur.”

Hazret-i Ali buyurdu ki: “Resûlullâh beni çağırdı: Ey Ali, sen Îsâ aleyhisselâm gibisin. Şöyle ki: Yahûdiler ona düşmanlık ettiler, daha ileri gidip annesine iftirâ ettiler. Hıristiyanlar da onu sevdiler, aşırı gidip onu layık olmadığı bir yere indirdiler.” buyurdu.

Hazret-i Ali buyurdu: Benim hakkımda iki adam helâkdedir: Bana olan sevgisi onu ifrâta götürüp bende olmayan fazîleti bana nisbet eden ve diğeri de bana düşmanlığı sebebiyle iftirâ edip kötüleyendir. (Târihu’l-Hulefâ, İmam Suyûti)