Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1063972 defa)

0 Üye ve 246 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ashâb-ı Kirâm-ı Sevmek ve Hürmet Etmek Vaciptir
« Yanıtla #1815 : 26 Kasım 2015, 17:17:05 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَا تُمَارِ أَخَاكَ وَلَا تُمَازِحْهُ وَلَا تَعِدْهُ مَوْعِدَةً فَتُخْلِفَهُ. (ت

“(Mümin) kardeşinle münakaşa etme, onun hoşuna gitmeyecek şakalar yapma ve ona yerine getirmeyeceğin bir söz verme.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



26
Kasım Perşembe 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 13 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 14 Safer 1437

"Eser-i Hayr" İsimli Osmanlı Yapımı Buharlı Gemi Denize İndirildi (1837) • Soyadı Kanunu'nun Kabulü, Lakap ve Ünvanların Kaldırılması (1934)


Ashâb-ı Kirâm-ı Sevmek ve Hürmet Etmek Vaciptir

Abdullâh bin Ömer (r.anhümâ) bir adamın Resûlullâh’ın (s.a.v.) Ashâbı’ndan bazısına dil uzattığını işitti. Onu çağırdı ve Haşir Sûresi’nin:

“(Allâh’ın verdiği bu ganimet malları,) o fukarâ muhâcirler içindir ki yurtlarından ve mallarından çıkarıldılar. Allah’tan bir lütuf (dünyadan rızk, âhirette cennet sevabı) ve Allâh’ın rızasını ararlar ve Allâh’a ve resûlüne hizmet ederler. İşte onlardır sâdık olanlar.” meâlindeki sekizinci âyetini okudu.

“İşte bunlar Ashâb’ın Muhâcirler’idir. Sen onlardan mısın?” dedi. Adam “Hayır” dedi. Sonra Haşir Sûresi’nin:

“Ve şunlar ki onlardan önce yurdu hazırlayıp îmâna sâhip oldular, kendilerine hicret edenlere mahabbet beslerler ve onlara verilenden nefislerinde bir kaygı duymazlar. Kendilerinde ihtiyaç bile olsa îsâr ile (Ashâb’ın muhâcirlerini) kendilerine tercih ederler. Her kim de nefsinin hırsından korunursa işte onlardır o felâh bulanlar.” meâlindeki dokuzuncu âyetini okudu.

“İşte bunlar da Resûlüllâh’ın Ensâr’ıdır. Sen bunlardan mısın?” dedi. Adam “Hayır” dedi. Sonra da Haşir Sûresi’nin:

“Ve şunlar ki arkalarından gelmişlerdir, şöyle derler: Ey Rabbimiz! Bizlere ve önden îmân ile bizi geçmiş olan kardeşlerimize mağfiret buyur ve gönüllerimizde îmân etmiş olanlara karşı kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şübhe yok ki sen Raûfsun, Rahîmsin.” meâlindeki onuncu âyetini okudu ve “Sen bunlardan mısın?” dedi. Adam “Ümit ederim.” dedi.

Abdullah İbn-i Ömer (r.anhümâ): “Hayır, vallâhi onları (Resûlüllâh’ın Ashâbını) kötüleyen bunlardan olmaz.” dedi.

Haşir Sûresi’nin onuncu âyet-i kerîmesi, bütün Ashab-ı Kiram’a karşı hürmet ve muhabbetin vacip olduğuna delildir. Bu bakımdan bütün Ashâb-ı Kirâm’a karşı muhabbet ve hürmette bulunmak vazifemizdir.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Peygamber Efendimiz (s.a.v) Buyurdular
« Yanıtla #1816 : 27 Kasım 2015, 10:46:19 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ بَنَى لِلهِ مَسْجِدًا صَغِيرًا كَانَ أَوْ كَبِيرًا بَنَى اللهُ لَهُ بَيْتًا فِي الْجنَّةِ. (ت

“İster küçük olsun ister büyük olsun kim Allah için bir mescid yaptırırsa, Allâhü Teâlâ da ona Cennette bir köşk yaptırır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



27
Kasım Cuma 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 14 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 15 Safer 1437

Selimiye Camii'nin Açılışı (1575)


Peygamber Efendimiz (s.a.v) Buyurdular

Hazret-i Ebûbekr-i Sıddîk’ın rivâyet ettiği bazı hadîs-i şerifler:

“Haramla gıdâlanan cesed, Cennete girmez.”

“Yalandan sakınınız, çünkü yalanla îmân birleşmez.”

“Bir kavim cihâdı (insanları Allâh’ın dinine daveti) terk ettiği müddetçe, Allah onların umûmuna belâ indirir.”

“Cenâb-ı Allah, Şa’ban ayının yarısında tecellî eder, kâfir ile kalbinde kin tutanlardan başka, bütün insanları affeder.”

“Müslümanlardan hiç birini asla tahkîr etme. Çünkü Müslümanların küçüğü Allah katında büyüktür.”
(Deylemî)

“Şeytanın şerrinden Allâh’a sığınmaktan gâfil olmayın! Siz onu görmüyorsanız da o sizden hiçbir zaman gaflet etmez.” (Deylemî)

"Bir günah işleyen kul, âdâbına riâyet ederek güzel abdest alıp, iki rek’at namaz kıldıktan sonra, Allâh’a istiğfâr ederse, Allâhü Teâlâ da onun günâhlarını mağfiret eyler.”

“Allâh’dan âfiyet isteyiniz”

“Bana çok salevât-ı şerîfe getirin. Çünkü ümmetimden biri bana salevât getirirse Cenâb-ı Hakk’ın kabrimde vazifelendirdiği melek: ‘filân oğlu filân şu an sana salavât getirdi, der.”
(Deylemî)

“Allâh yolunda ayakları tozlanan kimsenin ayaklarını, Cenâb-ı Hak Cehenneme haram kılar.” (Bezzâr)

“Hesâba çekilmeden Cennet’e girecek olan yetmiş bin kişi ile ihsân olundum.” (Müsned-i İmâm Ahmed)

“Hz. Mûsâ Rabbine, ‘ölüm musibeti ile karşılaşan kimseyi tâziye edenin mükâfatı nedir?’ diye sordu. Cenâb-ı Hak:

‘Onu -Arşımın- gölgesinde gölgelendiririm’ buyurdu”

“Allâh’ın kendisini Cehennem azâbından kurtarmasını ve (arşının) gölgesinde barındırmasını arzu eden kimse, mü’minlere karşı katı kalpli olmasın, bilâkis onlara merhametli olsun.

“Allâhü Zü’l-Celâl: ‘Eğer sizler rahmetimi istiyorsanız, mahlûkatıma merhamet edin’ buyurdu.”
(Deylemî)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Cennet Ucuz Cehennem Pahalı | Halîfe Abdülmelik Bin Mervân
« Yanıtla #1817 : 02 Aralık 2015, 10:55:20 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلدُّنْيَا مَزْرَعَةُ الْآخِرَةِ. (إحياء

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Dünya âhiretin tarlasıdır.”
(Hadîs-i Şerîf, İhyâu Ulûmiddîn)



28
Kasım Cumartesi 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 15 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 16 Safer 1437

Kanuni Sultan Süleyman Han'ın Bağdad'ı Fethi (1534) • Şapka Kanunu'nun Yürürlüğe Girmesi (1925)


Cennet Ucuz Cehennem Pahalı

Allâhü Teâlâ peygamberlerinden birine şöyle vahyetti:

“Ey Âdemoğlu! Cehennemi çok büyük paralar harcayarak satın alırsın da cenneti az bir paraya bile satın almazsın.”

Bunun tefsiri şöyledir:

Günahkâr bir kimse günahkâr arkadaşlarına bir ziyafet vermek istese çok para harcar ve bu kendisine ağır gelmez. O böylece cehennemi büyük paralarla satın almış olur.
Hâlbuki o kimse Allâhü Teâlânın rızası için az bir para harcayarak din kardeşlerine Allah rızası için bir ziyafet hazırlasa ve fakirleri davet etse bu ona ağır gelir. Hâlbuki, az bir para ile cenneti satın alacaktı. (Tenbihü’l-Gâfilîn)

HALÎFE ABDÜLMELİK BİN MERVÂN

Emevî halifesi Abdülmelik bin Mervan, halife olmadan önce de abid ve dinin emirlerine çok bağlı bir zat idi. Âlimlerin derslerine devam eder ve fıkıh öğrenirdi. Hz. Muâviye onu Medîne-i Münevvere’ye vâli tayin etmişti.

Bir gün gayet beliğ bir hutbe okudu. Sonra ağlayarak dedi ki:

Yâ Rabbi, muhakkak benim günahlarım büyüktür. Lâkin senin affının en azı bile onlardan daha büyüktür. Az affınla çok olan günahlarımı sil.

Bu sözleri Hasan-ı Basrî’ye (rh.) ulaşınca ağladı ve:

“Eğer altın ile yazılacak bir söz varsa işte bunlar yazılır” dedi.

Vefat edeceği vakit beni yüksek bir yere kaldırınız dedi. Emri yerine getirildi. Bu sırada bir tatlı rüzgâr esti. Dedi ki:

“Ey dünya, seni ne güzel biliriz! Hâlbuki senin uzunun kısa, çoğun kıymetsizdir. Biz ise sende tamamıyla aldanmış bulunuyoruz.” (Vesâya’l-ulemâ inde huzûri’l-mevt, Rib‘î)

İSİMLERİMİZ: Erkek: Kasım, Kız: Nezîhe



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Bir Ölünün Son Anları
« Yanıtla #1818 : 03 Aralık 2015, 16:07:53 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اِسْتَعِدَّ لِلْمَوْتِ قَبْلَ نُزُولِ الْمَوْتِ. (ك

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Ölüm gelmeden önce ölüme hazırlan.”
(Hadîs-i Şerîf, Hâkim, el-Müstedrek)



29
Kasım Pazar 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 16 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 17 Safer 1437

Bir Ölünün Son Anları

Mümin kul, ölüm yastığına baş koyduğu vakit Rahmân tarafından bir nidâ gelip buyurulur ki: “Ey ölüm meleği, bu hastayı pek tazyik etme, rahat olsun."

Böylece ruhu dizlerine, göbeğine ve göğsüne gelinceye kadar bu rahatlık devam eder. Ruh boğazına gelince el ele ve göz göze ve diğer azalar ta kıyamete kadar bir daha karşılaşamayacaklarını birbirlerine haber verip veda ederler.

Ve ruh bunca müddet bulunduğu cesedden vedalaşıp ayrılır. Sonra semadan bir nida gelir: Ey Âdemoğlu! Şimdi dünya mı seni terk ediyor, yoksa sen mi dünyayı terk ediyorsun? Şimdi malın seni koruyabiliyor mu, yoksa sen onu muhafaza edebiliyor musun? Şimdi dünyadaki makamın, mevkiin seni mi kurtarıyor, yoksa sen onu mu kurtarıyorsun? Şimdi sen mi dünyaya galip olup onu yok ettin, yoksa o sana galip olup seni zillet toprağına mı attı? Yazık...

Hastanın dili tutulduğu vakit yanına dört melek gelir:

Birincisi selam verip: “Ben senin yiyeceklerine Allah tarafından memur idim. Bugün dünyayı doğudan batıya dolaştım, senin rızkından bir lokma bile bulamadım, bitmiş” der.

İkincisi selam verip: “Ben senin içeceklerine memur idim. Bugün cihânı dolaştım, senin rızkından bir damla bile su kalmamış” der.

Üçüncüsü selam verip: “Ben senin nefesine memur idim. Şimdi yeryüzünü aradım, senin için bir nefes dahi kalmamıştır” der.

Dördüncüsü selam verip: “Ben senin ömrüne memur idim. Bugün senin ömür müddetinden asla bir şey kalmadı” der.

Bundan sonra Kirâmen-Kâtibîn melekleri teşrif edip selamdan sonra: “Ey Allâh’ın kulu, biz Allâh tarafından senin işlediğin hayır ve şerri yazmaya memur idik” der ve yazılı bir defter verirler. Ve, “İşte bu amel defterin, oku” derler.

Kul pişmanlığından gözlerinden yaşlar dökerek utancından amel defterini okumaktan çekinir ve yüzünü gâh sağ, gâh sol tarafına çevirir. Sonra o melekler de bu kulu müjdeleyip giderler.

Allâh’ım ölüm uyandırmadan sen bizi uyandır. (Düreru’l-Hisân, Süyûtî)



Amin...

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sıkıntılardan Kurtuluşun Anahtarı Sabırdır
« Yanıtla #1819 : 04 Aralık 2015, 10:46:38 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ قَرَأَ آيَةَ الْكُرْسِيِّ، وَخَوَاتِيمَ سُورَةِ الْبَقَرَةِ عِنْدَ الْكَرْبِ اَغَاثَهُ اللهُ. (منثور

“Kim üzüntü ve keder anında Âyetü’l-kürsî ve Bakara Sûresi’nin sonu(ndaki iki âyeti: âmenerresûlü)nu okursa Allâhü Teâlâ ona yardım eder.”
(Hadîs-i Şerîf, Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr)



30
Kasım Pazartesi 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 17 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 18 Safer 1437

Türbe ve Tekkelerin Kapatılması (1925)


Sıkıntılardan Kurtuluşun Anahtarı Sabırdır

Hazret-i Hüseyin radıyallâhü anh buyurdular:

“Sabır, sıkıntılardan kurtuluşun anahtarıdır. Zühd (dünyaya rağbet etmemek, yani dünya malının sevgisini kalbine sokmamak) ebedî zenginliktir.”

Ebu’d-Derdâ radıyallâhü anh buyurdular:

“Başına üstesinden gelemeyeceğin bir iş gelirse sabret ve Allâh’dan kurtuluşu bekle”.

Ma‘rûf-i Kerhî hazretleri buyurdular:

“Kim üç defa ümmet-i Muhammed’in hidayeti, belalardan korunması, sıkıntılardan kurtulması için duâ ederse Allâhü Teâlâ ona düştüğü  sıkıntıdan kurtuluş ihsan eder."

Abdurrahman bin Zâdân anlattı: Ahmed bin Hanbel’in yanında bulunduğum sırada oraya bir adam geldi ve anlamadığım bir şeyler söyledi.
İmâm ona: “Sabret, zira Allâh’ın yardımı sabırla beraberdir” dedi ve sonra “Allâh’ın yardımı sabırladır. Başına gelen her sıkıntının muhakkak bir kurtuluşu vardır. Muhakkak ki zorlukla bir kolaylık vardır. Evet, o zorlukla beraber bir kolaylık vardır” Hadîs-i Şerîfini rivâyet etti. Nitekim Hz. Ömer buyurdu: Mü’min bir kalbe her hangi bir şiddet inerse Allâhü Teâlâ ona arkasından bir ferahlık verir. İyi bil ki bir güçlük biri dünyevî ve biri de uhrevî iki kolaylığa galip gelemez.

Hz. Âişe radıyallâhü anhâ vâlidemiz buyurdu:

“Ümitsiz bulunduğun vakit, hiç ummadığın şeye nail olacağına en ümitli ol. Zira Hz. Mûsâ bin İmrân, ateş almak için dağa çıktı, peygamberlik ihsân edildi ve döndü.”

Şiddetli sıkıntılar ve kederlere karşı tesbih namazı gibisi yoktur. (Suyûtî, el-Erec fi’l-ferec)

Beyit:

Bir kapû bend ederse bin kapû eyler küşâd
Hazret-i Allah, Efendi! Fâtihu’l-ebvâbdır.

(Efendi! Bir kapıyı kapatırsa bin kapı açar Hazret-i Allah. Çünkü fâtihu’l-ebvâb; bütün kapıları açan odur.)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Âhiret Ebedîdir | Sıhhati Korumak Farzdan Önce Farzdır
« Yanıtla #1820 : 04 Aralık 2015, 14:55:53 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَيْسَ لِأَحَدٍ فَضْلٌ إِلَّا بِالدِّينِ أَوْ عَمَلٍ صَالِحٍ حَسْبُ الرَّجُلِ أَنْ يَكُونَ فَاحِشًا بَذِيًّا بَخِيلًا جَبَانًا. (حم


“Bir kimsenin fazileti; üstünlüğü ancak dîni ile veya sâlih ameli iledir. Çirkin söz söylemesi, hayâsız, cimri ve korkak olması kişiye (şer olarak) yeter.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



01
Aralık Salı 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 18 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 19 Safer 1437

Timur'un, 57 Yıldır Rodos Şövalyelerinin Hüküm Sürdüğü İzmir'i Kuşatması (1402) • Kore'de Kunuri Zaferimiz (1950)


Âhiret Ebedîdir

Hadîs-i Şerîfte buyuruldu:

Cennet ehli cennete, cehennem ehli cehenneme girdikleri vakit ölüm beyazı siyahına galip bir koyun suretinde getirilir.

Cennet ve cehennem arasında tutulup her iki taifeye de:

“Bunu tanıdınız mı?” diye sorulur. Onlar:

“Evet, o ölümdür”
derler ve sonra o boğazlanır.



Sıhhati Korumak Farzdan Önce Farzdır

İbn-i Ahmer diye meşhûr Ebûbekir Muhammed bin Muâviye Endülüslü meşhur hadis âlimlerindendir.

Vücudunda çıban gibi bir yara çıkmıştı. Endülüs’de bunun devâsını bulamadı. Tabibler “Eğer büyür ve yayılırsa senin ölümüne sebep olur” dediler. Hemen şifasını aramak üzere doğuya doğru yola çıktı.

Bağdad’da kendisine bu hastalığa ancak Hind diyarında şifâ bulursun dediler. Oradan Hindistan’a gitti ve yerleşti. Meşhûr ve mâhir bir tabib ona:

“Seni tamamen iyileşip şifa bulduğunda bütün malını bana vermen şartı ile tedavi ederim” dedi: Razı oldu. Tabib onu tedavi etti.

İyileştikten sonra tabibi evine davet etti, bütün malını ona arzedip:

“İşte şartın gereğini yapıyorum” dedi. Tabib:

“Ben bunları alınca senin gönlün hoş olacak mı?” deyince:

“Vallâhi olacak” dedi. Tabib:

“VAllahi, seni malından mahrum bırakmayacağım” dedi ve -gönlü hoş olsun diye- beğendiği bir eşyayı aldı. Sonra:

“Ben seni tecrübe ettim, senin kendine verdiğin kıymeti ölçtüm. Eğer razı olmasaydın, bütün malını alıncaya kadar seni tedavi etmezdim. Tedavi olmasaydın da ölürdün. Zira yara öldürücü derecede ilerlemişti” dedi.

İbn-i Ahmer Hindistan’dan ayrıldı ve yine ilim öğrenip öğretmeye ve hadîs rivâyetine devam ederek Endülüs’e döndü. Bu seferi ona ilim bakımından çok bereketli oldu, bu sebeple pek çok ilimler öğrendi. Büyük âlimler ondan hadîs rivâyet ettiler. (Cezvetü’l-Muktebes)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazret-i Ümmü Hayr (r. anhâ) | İsimlerimiz
« Yanıtla #1821 : 04 Aralık 2015, 15:04:08 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: كَلِمَةٌ مِنَ الْخَيْرِ يَسْمَعُهَا الْمُؤْمِنُ فَيَعْلَمُهَا وَ يَعْمَلُ بِهَا خَيْرٌ لَهُ مِنْ عِبَادَةِ سَنَةٍ. (إحياء)

“Müminin, hayırlı bir sözü dinleyip öğrenmesi ve onunla amel etmesi, bir senelik (nâfile) ibadetten hayırlıdır.”
(Hadîs-i Şerîf, İhyâu Ulûmiddîn)



02
Aralık Çarşamba 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 19 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 20 Safer 1437

Mars'a İlk Vasıtanın İnişi (1974)


Hazret-i Ümmü Hayr (r. anhâ)

Hazret-i Ümmü Hayr bintü’s-Sahr (r.anhâ), Hazret-i Ebûbekir Efendimizin anneleri olup asıl ismi Selmâ’dır.

Hazret-i Ümmü Hayr’ın doğan çocukları yaşamıyordu. Hazret-i Ebûbekr-i Sıddîk doğunca kucağına alıp Kâbe-i Muazzama’ya götürerek:

“Yâ Rabbi, bunu ölümden âzâd et, onu bana bağışla” diye duâ etti. Kabe’nin rükünlerinin birinden:

“Ey Rahmân’ın kulu, muhakkak Tevrat’da Sıddîk olarak yazılı ve atîk (ölümden âzâd olunan) bir evlad dünyaya getirdin” manasında bir manzume işitti. Bunu orada bulunanlar duydular. İşte Hz. Ebûbekr’e Atîk lâkabının verilmesinin sebeplerinden biri budur.

Müslüman olması:

Hazret-i Ebûbekir, Müslüman olduğunda hemen Kureyş topluluğuna hitap etti, onları Allâh’a ve Resûlüne imana davet etti. Müşriklerin hepsi birden üzerine hücum ederek şiddetli şekilde dövdüler. Hatta yüzü şişti, burnu belirsiz hale geldi. Sonra kabilesi olan Temîmoğulları gelip bir örtü içinde onu evine taşıdılar. Öldüğünden asla şüphe etmiyorlardı.

Pederi ve kabilesi onu konuşturmaya çalışıyor, o ise devamlı “Resûlullâh ne yaptı?” diye soruyordu. Devamlı Resûlullâh’ı sorması üzerine onu Resûlullâh Efendimizin yanına taşıdılar. Resûlullâh onun bu haline çok hüzünlenmişti, üzerine kapanıp öptü. Hz. Ebûbekir dedi ki:

“Yâ Resûlallâh! Şu benim annemdir. Sen ise mübârek bir zâtsın. Onun için duâ et ve onu İslâm’a davet et. Umulur ki Allâhü Teâlâ senin hürmetine onu cehennemden kurtarır.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) onun için duâ edip kendisini İslâm’a davet etti ve o da Müslüman oldu.

Hz. Ümmü Hayr Selmâ, uzun seneler yaşayıp, kocası Ebû Kuhâfe ile birlikte, oğulları Hz. Ebubekr-i Sıddîk’dan sonra vefat etmişler, onun mirasına varis olmuşlardır.

İSİMLERİMİZ: Erkek: Ebûbekir, Kız: Sıddıka


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ashâb’ın Resûlullâh’a (s.a.v.) Bağlılıkları
« Yanıtla #1822 : 04 Aralık 2015, 15:06:11 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(اَسْتَعِيذُ بِاللهِ : قُلْ إِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ. (سورة آل عمران, 31

“(Habîbim Ahmed) De ki: Eğer siz Allâh’ı seviyorsanız hemen bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.”
(Al-i İmrân Sûresi, âyet 31)



03
Aralık Perşembe 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 20 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 21 Safer 1437

Kıyafet Kanunu'nun TBMM'de Kabulü (1934)


Ashâb’ın Resûlullâh’a (s.a.v.) Bağlılıkları

Mekke müşrikleri Bedir harbinde fena halde mağlup olmuşlardı. Bunun intikamını almak için Medine’ye geldiler. Uhud harbinde ilk anda müşrikler mağlup oldular. Bazı Müslüman askerler Resûlullâh’ın emrettiği yerlerinden ayrılınca bu kere müşrik ordusu Müslümanlar üzerine hücum etti, Müslümanlar dağıldılar. Fakat yine Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in etrafında toplandılar. Müşrikler Müslümanları mağlup edemeyeceklerini anlayınca harpten vazgeçtiler. Mekke yolunu tutup gittiler. Fakat Ebû Süfyan ve arkadaşları Uhud’dan ayrılıp Revha denilen yere vardıklarında “Çoğunu öldürdük, azı kalmıştı. Niye bırakıp geldik. Dönüp köklerini kesmeliyiz.” diyerek Müslümanlara tekrar hücum etmek istediler.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de bunu derhal haber almış ve onları yıldırmak, kendinin ve ashâbının kuvvetini göstermek üzere ashâbını teşvîk etmiş ve “Dün Uhud harbinde bulunanlar hazırlanıp gelsinler. Düşmanın arkasına düşülecek.” buyurdu. Yetmiş kişi Peygamber Efendimiz’le (s.a.v.) beraber hareket ettiler.

Medîne’ye sekiz mil mesafede bulunan Hamrâ-i Esed denilen yere kadar vardılar. Ashâb-ı Kirâm yaralı idiler. Çok zahmet çekiyorlar, ama ecirlerini kaybetmemek için katlanıyorlardı. İçlerinde öyle yaralılar vardı ki nöbetleşerek birbirlerini sırtlarında taşıyorlardı. Biraz birisi yükleniyor, biraz sonra, binen inip arkadaşını sırtına alıyordu. Yine içlerinde, yaralarının ızdırabından zaman zaman birbirlerine dayanarak gidenler bulunuyordu. Fakat Cenâb-ı Allâh müşriklerin kalblerine korku verdi de kaçıp gittiler.

İşte, bu vaziyette dahi Resûlullâh’ın (s.a.v.) davetine icâbet eden mü’minlerin fazîleti ve elde ettikleri büyük dereceyi bildirmek için âyet-i kerîme nazil oldu ki meâli şöyledir: “Hele o, kendilerine yara isâbet ettikten sonra Allâh’ın ve peygamberin emrine icâbet edenler: müminler içinden bilhassa böyle ihsân edenler ve Allâh’dan korkanlar için pek büyük bir ecir vardır.” (Âli İmrân Sûresi, âyet 172)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İnsan Dünyada Bir Yolcudur | Beyt
« Yanıtla #1823 : 04 Aralık 2015, 15:10:20 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(اَسْتَعِيذُ بِاللهِ : قُلْ إِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ. (سورة آل عمران, 31

“(Habîbim Ahmed) De ki: Eğer siz Allâh’ı seviyorsanız hemen bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.”
(Al-i İmrân Sûresi, âyet 31)



04
Aralık Cuma 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 21 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 22 Safer 1437

İnönü, Churchill ve Roosvelt'in Kahire Konferansı (1943)


İnsan Dünyada Bir Yolcudur

İnsanlar, Allâhü Teâlâ yarattığından beri mükellefdirler. Yokluktan varlığa çıkardığından beri hep yolculuktadırlar. Onların hakîki vatanları, menzilleri cennet yahut Allah muhafaza cehennemdir.

İnsan yaratılışından cennet ve cehenneme ulaşıncaya kadar altı menzile uğrar:

1- Elestü bi-Rabbiküm menzili. Buradan geçtik. (Ruhlar âleminde Cenâb-ı Hak “Elestü bi-Rabbiküm: Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” dedi. Bütün ruhlar “Belâ: Evet Rabbimizsin” dediler.)

2- İçinde bulunduğumuz dünya,

3- Berzah: Küçük kıyâmet yani ölümden sonraki kabir hayatı,

4- Mahşer meydanı,

5- Cennet yahut Cehennem,

6- Allâhü Teâlâ’nın cemaliyle müşerref olup görmek.

Bunlardan başka sayılamayacak kadar uğranılan yerler varsa da aslı bu altıdır. Bizim asıl dikkat edeceğimiz imtihân ve amel yeri olan dünyâ geçididir. Burada Allâhü Teâlâ’nın emirlerine uymamız îcâb eder. Akıllı kişi bilir ki yolculukta meşakkat ve mihnet vardır ve yolcu tehlike ve korkulardan asla emniyette olamaz. Bu dünya zevk ve safa içinde rahat edilecek yer değildir. (Keyfiyetü’s-Sülûk, S. Tirmizî)

Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Ed-Dünyâ sâatün fec’alhâ tâaten.” buyurmuşlardır. Yani Dünya bir saattir; onu da Allâh’a ibâdetle geçir. (Ruhu’l-Beyan Tefsiri; Rum suresi âyet 56-57)

BEYT:

Sâat-i vâhidedir ömr-i cihân
Sâati tâate sarf eyle hemân.

(Dünyanın ömrü bir saattir. Bu bir saat ömür nakdini taate, itaat ve ibadete harca.)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ruhların Yolculuğu
« Yanıtla #1824 : 07 Aralık 2015, 11:01:44 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ أَكَلَ لُقْمَةً مِنْ حَرَامٍ لَمْ تُقْبَلْ لَهُ صَلَاةُ أَرْبَعِينَ لَيْلَةً، وَلَمْ تُسْتَجَبْ لَهُ دَعْوَةُ أَرْبَعِينَ صَبَاحًا. (كنز

Allâhü Teâlâ buyurdu:
“Sen dinlerine tâbi olmadıkça Yahûdîler de Hıristiyanlar da senden aslâ râzı olmazlar...”
(Bakara Sûresi, âyet 120)



05
Aralık Cumartesi 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 22 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 23 Safer 1437

Nuruosmaniye Camii'nin İbadete Açılması (1755)


Ruhların Yolculuğu

Ruhların âlem-i ervâhdan; ruhlar âleminden bu dünyaya gelmesi ve buradan âlem-i ervâha gitmesi Allâhü Teâlânın bir emridir. Ruhların bu ilâhî emre nasıl uyduklarının temsili şöyledir:

Bu dünya ucu bucağı olmayan bir büyük sahrâ. İçinde bir takım minberler, kürsîler, sandalyeler, vesâire var. Bu dünyaya gelen ruhlar, mertebesine göre birer yere oturmaktadır.

O sahrânın şöyle önüne doğru ortasından bir kapısı var. O orta kapıdan ruhlar aralıksız sahraya giriyor, yani bu dünyaya geliyorlar. O sahrânın biri sağda ve biri solda iki kapısı daha var, oradan çıkıyorlar.

Bütün ruhlar bir kapıdan giriyor; çıkarken sa’îd; cennetlik olanlar sağ kapıdan ve şakî; cehennemlik olanlar sol kapıdan çıkıyor. Lâkin hepsi sıcak hamamdan çıkar gibi kızarmış, morarmış ter içinde; amân bayıldım üf diyerek, terini silerek çıkıyorlar. Bazısı da hemen gittiği ile geldiği bir oluyormuş ki doğduğu gibi ölen çocuklardır. Diğer ruhlar onlara:

“Nasıl olup da siz böyle çabuk geldiniz” deyince,

“Orta kapıdan girdiğimiz gibi baktık ki ilerisi gâyet sıkıntılı bir yer. Hemen sağımıza dönüverdiğimiz gibi bu kapıdan içeri girdik, elhamdülillâh. Hiçbir zahmet meşakkat görmedik” derlermiş. Diğer ruhlar:

“Biz -kimi beş saat ve kimi altı saat, en çok duranı on iki sâat- durduk, ammâ biz biliriz çektiğimizi. Sen ucuz kurtulmuşsun” derlermiş. On iki sâat durdum diyen rûh bu dünyada yüz yirmi yıl yaşayan adamdır.

Bu dersden hisse: Bu dünyânın faniliğini bilip üç beş sâatlik dünyâ için mübârek gönülleri ve azîz ömürleri sırf dünyâ endişesiyle hebâ etmemelidir. Gerçi sağ olana dirlik ve maîşet (geçimlik) lâzım; ammâ bütün ömrünü dünyâya bağlamağa müsâade verilmemiştir. Cenâb-ı Hakk cümlemizi âgâh eyleye, âmîn. (Miftahu’l-Kulûb)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sâdât-ı Nakşibendiyye Her Yemeği Yemezlerdi
« Yanıtla #1825 : 07 Aralık 2015, 11:08:11 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ أَكَلَ لُقْمَةً مِنْ حَرَامٍ لَمْ تُقْبَلْ لَهُ صَلَاةُ أَرْبَعِينَ لَيْلَةً، وَلَمْ تُسْتَجَبْ لَهُ دَعْوَةُ أَرْبَعِينَ صَبَاحًا. (كنز

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Haram bir lokma yiyen kimsenin kırk gün namazı ve duâsı kabul olunmaz.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)



06
Aralık Pazar 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 23 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 24 Safer 1437

Ali Kuşcu'nun Vefatı (1474) • Fransa Kralının Kanuni'den Yardım İstemesi (1525)


Sâdât-ı Nakşibendiyye Her Yemeği Yemezlerdi

Silsile-i Sâdât’ın 15. halkası olan Şâh-ı Nakşibend (k.s.) Hazretleri çok zâhid ve verâ sahibi idi. Şüpheli şeylerden kaçınır, bilhassa yemek hususunda buna çok dikkat ederdi. Talebelerini helâl yoldan kazanıp yemeye teşvik eder ve Resûlullâh Efendimiz’in (s.a.v.) şu hadîs-i şerîflerini okurdu: “İbadet on kısımdır: Bunların dokuzu helâl kazançtır. Kalan biri ise diğer ibadetlerdir.”

Şâh-ı Nakşibend Hazretleri, öfkeli ve isteksiz olarak pişirilen yemeğe el sürmez, kendisi ile beraber olanların da o yemekten yemelerine mâni olurdu. Müritlerinden birisi yemek getirmişti. Yemeğe baktı ve şöyle dedi: “Bunu yapan kimse hamurunu yoğurmasından, pişirip bu hale getirinceye kadar hep öfkeli idi. Ondan yemek bize yakışmaz. Öfke ile yapılan yemekte hayır da yoktur, bereket de yoktur. Şeytan bir yolunu bulup ona girer. Bu halde ondan nasıl iyi bir netice alınabilir?”

Silsile-i Sâdât’ın 22. halkası Muhammed Bâkîbillâh Hazretleri yemekte çok ihtiyatlı idi. Bir hediye geldiği zaman onu sünnet-i seniyyeye uymak için geri çevirmez, fakat husûsî işlerine sarf etmezlerdi. Yemek pişirenin abdestli olmasını, yemek pişirirken dünya kelamı konuşulmamasını tenbih ederlerdi. “Huzûr ve ihtiyât sahibi olmayanın yemeklerinden bir duman çıkar ki, feyz kapısını kapatır.” buyururlardı. İşlerinde azîmet ve evlâ olan ile hareket ederdi. Şüphelilerden kaçındığı gibi mübahların da fazlasından kaçınır, zarûret mikdarı işlerdi.

Silsile-i Sâdât’ın 26. halkası Muhammed Bedvânî Hazretleri kazançlarında şüphe zulmeti bulunan kimselerin yemeklerinden asla yemezlerdi. Bir gün dünyaya düşkün birisi kendisine yemek getirdi. “Bunda zulmet eseri görülüyor” buyurdular. Sonra da Mirzâ Cân-ı Cânân Hazretlerine: “Bu yemeği iyice bir araştır bakalım.” buyurdular. Mirzâ Cân-ı Cânân Hazretleri de üstâzının emrine uyarak bakıp araştırdı. “Bu yemek helaldir. Ancak riya için yapıldığından dolayı üzerine zulmet inmiş.” dediler.

Silsile-i Sâdât’ın 27. halkası Şemsüddîn Habîbullâh Hazretleri, Abdullah Dehlevî Hazretlerine “Her yerden yemek caiz değildir.” buyurmuşlardır.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İçki Zehirdir ve Haramdır | İsimlerimiz
« Yanıtla #1826 : 07 Aralık 2015, 11:10:41 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا أَسْكَرَ كَثِيرُهُ فَقَلِيلُهُ حَرَامٌ. (ت

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Çoğu sarhoş eden şeyin azı da haramdır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



07
Aralık Pazartesi 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 24 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 25 Safer 1437

Kilis'in Kurtuluşu (1921) • Japonya'nın ABD'ye Pearl Harbour Baskını (1941)


İçki Zehirdir ve Haramdır

İnsanı öldüren veya aklını gideren bitkileri, vücudu zehirleyen veya herhangi bir suretle sıhhate zarar veren şeyleri yemek ve içmek haramdır.

İçki, öldürücü bir zehirdir, insanı tedrici bir surette; yavaş yavaş zehirler, mahveder.

İçki içen, tedrici olarak, yavaş yavaş intihara, kendini öldürmeye karar vermiş kimsedir. İntihar ise haramdır, günahtır.

İçki içenler, vücudunu zehirlemek, servetini, kıymetli vakitlerini yok yere zayi etmek suretiyle kendi hayatına, malına, şerefine zarar verirler. Bunlarla beraber ailesinin refah ve saadetine ve mensup olduğu cemiyetin nizam ve intizamına da zarar vermiş olurlar.

İçki, aile için zararlıdır: İçki yüzünden aile hayatında bir takım geçimsizlik yüz gösterir. Ailenin refahına harcanması lâzım gelen servetler, vakitler çok kere içki yolunda mahvolur. İçki yüzünden bir takım hastalıklar meydana gelir. Aile fertlerinin hayatına ve dünyaya gelecek çocuklarının vücutlarına tesir eder. Nesil cılız yetişir, aile saadeti söner, ocak yıkılır.

Cemiyet için zararlıdır: İçki ile hayatını mahveden, servetini elinden çıkaran bir kimse mensubu olduğu cemiyetin malını ve bünyesini tahrip etmiş olur.

İçkiye müptela olan bir ferd cemiyette âdâb ve ahlâka aykırı hareket ederek kötü bir örnek olur. Memleketin kanunlarına, nizamlarına aykırı hâdiselerin meydana gelmesine sebebiyet vermiş olabilir.

Bu gibi zararlı olan şeylerden kaçınmalıdır. Bunlardan kaçınmak, gerek fertlerin ve gerek cemiyetin saadet ve selâmeti için pek lâzımdır.

İsimlerimiz: Erkek: Eyyûb, Kız: Cemile


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
En Hayırlı Amel: İlk Vaktinde Kılınan Namaz
« Yanıtla #1827 : 08 Aralık 2015, 11:20:41 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَا يَزَالُ الْعَبْدُ فِي صَلَاةٍ مَا كَانَ فِي الْمَسْجِدِ يَنْتَظِرُ الصَّلَاةَ مَا لَمْ يُحْدِثْ. (خ

“Bir kul, mescidde namazı beklemeye devam ettiği ve abdestli bulunduğu müddetçe hep namazdadır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)



08
Aralık Salı 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 25 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 26 Safer 1437

ABD ve İngiltere'nin Japonya'ya Harp İlanı (1941)


En Hayırlı Amel: İlk Vaktinde Kılınan Namaz

Sultan Birinci Ahmed Han, ibadete ve namazları ilk vaktinde eda etmeye çok düşkün idi. Sünnete uymayan veya bid‘at işleyen bir imam görse ona asla uymazdı.

Bir gün Sultan Ahmed Han yanında bazı hizmetkârlarıyla Üsküdar’dan Fenerbahçesi tarafına doğru gidiyorlardı. Deniz sahiline geldiklerinde saate bakıp öğle namazının girdiğini gördüler. Namazı, vaktin evvelinde eda etmek üzere attan indiler.
Maiyyetindekiler:
“Pâdişâhım, ibrik ve matara yok, tuzlu su ile niçin abdest alırsınız ve seccade de yok ve toprak üstünde namâzı nasıl kılarsınız. Biz de abdest için insek bizim atları kim tutar ve tutmayıp salıversek her biri bir tarafa kaçar gider” gibi özürlerle namazı Fenerbahçesine değin tehir etmesini istediler.

Padişah bu sözlere aslâ iltifât buyurmayıp attan indi, deniz kenarına varıp tuzlu su ile abdest aldı. Yanındakiler de abdest aldılar.

Atlar sanki birileri onları tutuyor gibi abdest alınıp namaz kılınıncaya kadar yerinden hiç kımıldamadı. Hizmetkârlardan biri sultanın namaz kılması için bir örtü serdi. Padişah onu kenara çekip tevazu ile öğle namazını toprak üzerinde kıldı.

Namazı fazîletli vaktinde edâ ettikten sonra binip Fenerbahçesi tarafına gittiler. (Zübdetü’t-Tevarih)


Saferu'l-Hayr

Bu hayırlı ayın son çarşamba gecesi veya günü, semâvî ve arzî âfetlerden muhâfaza olunmak için iki rek‘at namaz kılınır.
Her rek‘atte 1 Fâtiha, 11 İhlâs-ı şerîf okunur. Namazdan sonra da, en az 11 istiğfâr ve 11 Salât-ı Münciye okunup duâ edilir. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)

İsimlerimiz: Erkek: Hamza, Kız: Refîa


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Takvâ: Küfürden İmana, İsyandan İtaate, Gafletten Zikre Dönmektir
« Yanıtla #1828 : 09 Aralık 2015, 11:28:23 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(اَسْتَعِيذُ بِاللهِ : ...إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ. (سورة الحجرات, 13

Allâhü Teâlâ buyurdu:
“…Allah katında en ekreminiz (itibarlınız), en takvâlınızdır. Şüphe yok ki Allah herşeyi bilir ve herşeyden haberdardır.”
(Hucurât sûresi, âyet 13)



09
Aralık Çarşamba 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 26 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 27 Safer 1437

Kudüs'ün İngilizler Tarafından İşgali (1917)


Takvâ: Küfürden İmana, İsyandan İtaate, Gafletten Zikre Dönmektir

Takvâ, lügatte “korumak, muhâfaza etmek” mânâsına gelir. Takvâ, dinde zarar vereceğinden korkulan her şeyden kaçınmak demektir.

Hucurât sûresi, 13. Âyet-i Kerîme’de meâlen; “…Allah katında en ekreminiz (itibarlınız), en takvâlınızdır…” buyurulmuştur. İnsanın melekler üzerine fazileti ancak takvâ sebebiyledir. İnsanın terakkî edip Allâhü Teâlâ katında derecesinin yükselmesi takvâ iledir.

İmâm-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki: “…Takvâya riâyet, İslâm dîninde en mühim bir esastır. Dinin en zarûrî sayılan işleri arasındadır. Esâsı haramlardan kaçınmak olan takvânın tam yapılabilmesi mubahların fazlasından kaçınıp zarûrî miktarı ile yetinmekle olur. Nefsin dizgini mubahları işlemekte serbest bırakılırsa nefis şüpheli olanlara girer. Şüpheli olanlar ise harama yakındır.

Takvânın elde edilmesi için bütün haramlardan ve haram şübhesi bulunan helâllerden, yani tahrimen mekruh olanlardan kaçınmak lâzımdır.

Bunlar gösteriyor ki takvalı olabilmek için korunulması lâzım gelen günahları, tehlikeleri bilmek lâzım gelir. İlim olmadan takva olamaz. Nitekim Fâtır sûresi, 28. âyette şöyle buyurulmuştur: “..Fakat Allah korkusunu, Allah saygısını, kulları içinden ancak âlimler duyar - ancak Allâh’ı bilenler o saygıyı hissederler…”

Resûlullah sallAllahü aleyhi vesellem buyurdular:

“Her kimi insanların en şereflisi olmak sevindirirse takvâ sahibi olsun.”

“Ey İnsanlar! İnsanlar iki kısımdır: Biri mü’min, müttakî, Allah yanında kerîm, biri de fâcir, şakî, Allah yanında hakîr; değersiz."


İbn-i Abbas’tan da (r. anhümâ) şöyle rivâyet olunmuştur:

“Dünyanın keremi zenginlik, âhiretin keremi takvâdır. Şübhe yok ki Allah sizi ve her yaptığınızı bilir ve halinizin iç yüzünden de haberdardır. Hâlis mü’min ile fâsık, âhirette Hakk’ın huzurunda seçileceklerdir."


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Peygamberimiz'in (s.a.v) Merhameti | Dört Sınıf İnsan
« Yanıtla #1829 : 10 Aralık 2015, 11:07:20 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: يَا عَلِيُّ ثَلَاثٌ لَا تُؤَخِّرْهَا الصَّلَاةُ إِذَا آنَتْ وَالْجَنَازَةُ إِذَا حَضَرَتْ وَالْأَيِّمُ إِذَا وَجَدْتَ لَهَا كُفْئًا. (ت

“Yâ Ali! Üç şey var ki onları geciktirme: Vakti geldiği zaman namazı, hazır olduğu zaman cenâzeyi ve dengi bulunduğu zaman bekârları evlendirmeyi.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



10
Aralık Perşembe 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 27 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 28 Safer 1437

İnsan Hakları Beyannamesi'nin Yayınlanması (1948)


Peygamberimiz'in (s.a.v) Merhameti

Hazret-i Âişe vâlidemiz bir gün Resûlullâh Efendimiz’e (s.a.v.) “Yâ Resûlallâh! Sana Uhud gazasının yapıldığı günden daha şiddetli, daha zor bir gün erişti mi?" diye sordu.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
"Yâ Âişe! Senin kavmin (Kureyş)den gelen birçok zorluklarla karşılaştım. Fakat onlardan Akabe günü karşılaştığım vaziyet hepsinden daha şiddetli idi. Ben (Kureyş’ten gördüğüm ezâ üzerine Tâif’e gidip) hayatımın korunmasını, himayesine almasını (Tâifli) İbn-i Abd-i Yâlîl’e teklif ettiğim zaman dileğime cevap vermemişti. Ben de kederli ve hayret içinde geri (Mekke’ye) dönmüştüm. Karn-i Seâlib mevkiine gelince burada başımı kaldırıp (semâya) baktığımda bir bulutun beni gölgelendirmekte olduğunu gördüm. Buluta (dikkatle) baktığımda bunun içinde Cebrâil (a.s.)’in bulunduğunu gördüm.

Cebrâil bana:
“Yâ Muhammed! Allah, kavminin senin hakkındaki dediklerini muhakkak işitti, seni korumadıklarına da vâkıf oldu. Allah sana şu dağlar meleğini gönderdi (emrine âmâdedir), kavmin hakkında ne dilersen ona emredebilirsin!” dedi. Bunun üzerine dağlar meleği selâm verdi ve:

"Yâ Muhammed! Sen ne dilersen emrine hazırım: Eğer (Ebû Kubeys ile Kayakan denilen) şu iki yalçın dağın Mekkeliler üzerine çökerek birbirine kavuşmasını (ve müşrikleri tamamıyla ezmesini) istersen onu da emret!” dedi. Resûlullah sallallâhü aleyhi ve sellem de:

"(Hayır, onu istemem.) Ben Cenâb-ı Hakk’ın, bu müşriklerin neslinden yalnız Allâh’a ibâdet edecek ve Allâh’a hiç bir şeyi ortak koşmayacak bir nesil meydana çıkarmasını isterim.”
buyurdular.


DÖRT SINIF İNSAN

İmâm Halîl bin Ahmed (rh.) buyurdu: İnsanlar dört sınıftır:

Bilmeyen ve bilmediğini de bilmeyen adam. Bu ahmaktır, ondan uzak durun.

Bilmeyen, lâkin bilmediğini bilen adam. Bu câhildir, ona öğretin.

Bilir, lâkin bildiğini bilmez. Bu gâfildir, uykudadır onu uyandırın.

Bilir, bildiğini de bilir. İşte bu âlimdir, ona uyun.