Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1063981 defa)

0 Üye ve 241 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Âhirete Dair Bazı Tabirler (2) | Sağlığımız: Çocuklarda Ateş
« Yanıtla #1800 : 11 Kasım 2015, 10:56:16 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: تَفْتَرِقُ أُمَّتِي عَلَى بِضْعٍ وَسَبْعِينَ فِرْقَةً، أَعْظَمُهَا فِتْنَةً عَلَى أُمَّتِي قَوْمٌ يَقِيسُونَ الأُمُورَ بِرَأْيِهِمْ، فَيُحِلُّونَ الْحَرَامَ وَيُحَرِّمُونَ الْحَلالَ. (ك

“Ümmetim yetmiş küsur fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan ümmetim için en büyük fitne, dinin hükümlerini kendi görüşü ile kıyas edenler; helali haram, haramı helal sayanlardır.”
(Hadîs-i Şerîf, Hâkim, el-Müstedrek)



11
Kasım Çarşamba 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 29 Teşrin-i Evvel 1431 Hicrî: 29 Muharrem 1437

Birinci Dünya Harbi'ne Girişimiz (1914)ve Harbin Sonu (1918) • Kofçaz ve Demirköy'ün Kurtuluşu (1922)


Âhirete Dair Bazı Tabirler (2)

Şefâat: Âhiret gününde günahkâr müminlerin af ve mağfireti, ibadet ve itâat edenlerin daha büyük mertebelere kavuşmaları için peygamberlerin ve evliyânın Allâhü Teâlâ’dan istirhamda bulunmalarıdır.

Sırat: Cehennem üzerine kurulmuş son derece ince ve keskin bir köprüdür. Herkes bunun üzerinden geçecektir. Cennete gidebilmek için başka yol yoktur. Müminler amellerine göre bir süratle geçerler. Kâfirler ve müminlerin âsîleri geçemeyip cehenneme düşerler.

Cennet: Allâhü Teâlâ’nın bütün mümin kulları için hazırladığı hatır ve hayale gelmeyen ve dünya nimetleriyle asla kıyas olmayan, cismânî ve rûhânî nice nimet ve lezzetlerin bulunduğu sekiz tabaka olan büyük mükâfat evidir.

Cehennem: Bütün kâfirler ile âsî müminlerin azab görmesi için yedi dereke olan bir azab evidir.


Sağlığımız: Çocuklarda Ateş

Sağlıklı çocuğun vücut ısısı 37 derecedir. 37.5 derecenin üstü ateş olarak kabul edilir.

Ateşi tespit etmenin en doğru metodu termometre (derece) kullanmaktır.

2 yaş altındaki çocuklarda hususiyle 0-3 ay arası bebeklerde, 37 derece üstünde ölçülen bir vücut ısısında çocuğun ateş düşürücü ilacını verip hemen doktora gitmelidir.

Ateşi olan çocuk 2 yaşından büyük olup bir şey yemiyor ve hep ağlıyorsa veya çok halsiz görünüyorsa uygun dozda ateş düşürücü ilaç verip doktora götürülmelidir.

Ateşli çocuğun bulunduğu yerin havası 21-22 °C civarında olmalıdır. Çocuğun elbisesi çıkarılır, uygun dozda ateş düşürücü ilaç verilir ve ıslatılmış bezlerle vücuduna kompres yapılır. -El ve ayaklar sıcak tutulur.- Eğer ateş çok yüksek değilse ve çocuk kendini iyi hissediyorsa ılık (29-32 °C) su ile bir duş aldırılabilir.

Çok su ve sıvı içirmeli, susuz kalmamasına dikkat etmelidir. Çocuğun ateşini düşürmek tedavi olduğu manasına gelmez. Eğer ateşli havaleye yatkınlığı varsa havale geçirmesine mani olur, çocuğun kendini daha iyi hissetmesini sağlar.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Duâsı Kabul Olan Zât: Hz. Ebûbekir (r.a) | Safer Ayı
« Yanıtla #1801 : 12 Kasım 2015, 11:07:31 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

اَسْتَعِيذُ بِاللهِ : بَلْ تُؤْثِرُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا, وَالْآخِرَةُ خَيْرٌ وَأَبْقَى. (سورة الاعلى, 17-18)

“Belki siz, dünya hayatını tercih edersiniz. Hâlbuki âhiret daha hayırlıdır ve (nîmetleri) daha devamlı ve bâkîdir.”
(A’lâ sûresi, âyet 17-18)



12
Kasım Perşembe 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 30 Teşrin-i Evvel 1431 Hicrî: 30 Muharrem 1437

Pîrî Mehmed Paşa'nın Vefatı (1522) • Düzce Depremi (1999)


Duâsı Kabul Olan Zât: Hz. Ebûbekir (r.a)

İbn-i Abbas radıyAllahü anhüma hazretleri demiştir ki:

“Hazret-i Ebûbekir her ne hayır murad etti ise Allahü Teâlâ ona yardım etti.

Allahü Teâlâ, Ebûbekir radıyAllahü anhın duâsını kabul buyurdu ve mü’minlerden dokuz kişiyi âzâd etti. Bilâl-ı Habeşî ve Âmir bin Füheyre bunlardandır.

Zürriyyeti hakkında da duâsını kabul buyurdu, evlâdlarının hepsi îman ettiler. Anası ve babası da Müslüman oldu. Babası Ebû Kuhâfe, annesi Ümmü’l-hayr, oğlu Abdurrahman ve onun oğlu Ebû Atîk, hepsi Peygamber Efendimizin sohbetiyle şereflendiler.

Ve Hazret-i Ebûbekr’in mazhar olduğu makamlar sahabeden hiç birine nasib olmadı. Ancak Ashâb-ı Kirâm’ın hepsi böyle ihsan ve istikamet üzere idiler. Ahkâf sûresinin, 16. Âyet-i kerîmesinde buna işaret buyurulmaktadır ki -meâl-i şerîfi-:

“İşte onlar, o kimselerdir ki, onlardan işlediklerinin en güzelini kabul ederiz ve onların günahlarından geçeriz, cennet ashabı arasındadırlar...”
(Elmalılı Tefsiri)



SAFER AYI İCTİM‘I, RU’YET VE BAŞLANGICI

Hicrî Kamerî 1437 yılı Safer ayı ictimâ‘ı (11 Kasım Çarşamba)  günü Türkiye saati ile 19.47’dir.

Ru’yet, ise  (12 Kasım Perşembe ) Türkiye saati ile 10.13’dür.

Hilâl’in görüldüğü yerler: Afrika kıtasının tamamı, Hint Okyanusu’nun orta ve kuzey kısımı, Etiyopya, Somali, Çad, Endonezya, Hindistan, Pakistan, Tayland, Myanmar

Hilâl; Türkiye, Almanya, Avusturya, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarımadasından görülebilecektir. Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’den de görülebilecektir.

Hilâl’in görüldüğü günü takip eden 13 Kasım Cuma Safer ayının 1. günüdür.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İslam Hukukunda Ferâiz
« Yanıtla #1802 : 13 Kasım 2015, 11:14:02 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: يَا أَبَا هُرَيْرَةَ تَعَلَّمُوا الْفَرَائِضَ وَعَلِّمُوهَا فَإِنَّهُ نِصْفُ الْعِلْمِ وَهُوَ يُنْسَى وَهُوَ أَوَّلُ شَيْءٍ يُنْزَعُ مِنْ أُمَّتِي. (هـ

“Ey Ebû Hüreyre, Ferâiz ilmini öğreniniz ve insanlara öğretiniz. Çünkü o ilmin yarısıdır. Bu ilim (ehemmiyet verilmediği için) unutulacaktır. Ümmetimden ilk çıkarılıp kaldırılacak ilim budur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



13
Kasım Cuma 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 31 Teşrin-i Evvel 1431 Hicrî: 1 Safer 1437

Tekirdağ'ın Kurtuluşu (1922)


İslam Hukukunda Ferâiz

Vefât eden şahsın terekesine (geride bıraktığı mallara) sırasıyla şu dört hak teveccüh eder:

Teçhîz ü tekfin: Yani en önce bıraktığı maldan kefeniyle defin masrafı ayrılır.

Kazâ-i düyûn: Kefen ve defin masrafından sonra kalan maldan ölünün boçları ödenir.

Tenfîz-i vesâyâ: Bundan sonra terekenin yahut kalan malın üçte birinden ölünün vasiyetleri yerine getirilir.

Kısmet beyne’l-verese: Ölünün vasiyetleri de yerine getirildikten sonra kalan mal vârisler arasında taksîm edilir.

İslâm fıkhının mühim bir kısmını teşkil eden ölünün terekesine (bıraktığı şeylere) taalluk eden haklardan ve terekenin muayyen hisselere taksiminden bahseden ilme Ferâiz ilmi denir. Vârislerin hisselerini bildirir.

Ferâiz’in hükümleri 15 olup 7’si Allâh’ın kitabı Kur’ân-ı Kerîm, 5’i Resûlullâh’ın sünneti ve 3’ü müctehidlerin icmâı ile sabittir.

Ferâiz, ölünün teçhiz ve tekfininden, borçlarını ödemekten, vasiyetlerini yerine getirdikten sonra, kalan terekesini de vârisleri arasında taksimden ibarettir.

İmâm-ı Âzam Ebû Hanife hazretleri, zamanında, fıkıh ilmini pek muntazam esaslara tâbi olarak kitablara, bablara ayırarak zabt etti. Kitâb-ı Ferâiz’i, ilk tasnif eden, yazan zat, İmâm-ı Âzam’dır.

Müslümanların aldıkları mirastan hayır görmeleri ve ahirette de mes’ul olmamaları için dinimizin bu husustaki emirlerini aynı namaz, oruç, zekât, hac ve sair ibadetler gibi Allâh’ın emri olarak görüp onlar kadar mühim olduğunu ve hatta kul hakkı olmak hasebiyle daha hassas olduğunu idrakten uzak tutmamaları ve hayatlarında tatbik etmeleri icap etmektedir.

Bu bakımdan ferâiz ilmi insanın hayatında çok mühim bir yer tutmaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Feraiz ilmini öğreniniz ve halka öğretiniz…” buyurmuştur.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Vasiyyet
« Yanıtla #1803 : 15 Kasım 2015, 01:01:07 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ الْمُؤْمِنَ إِذَا لَقِيَ الْمُؤْمِنَ فَسَلَّمَ عَلَيْهِ، وَأَخَذَ بِيَدِهِ، فَصَافَحَهُ، تَنَاثَرَتْ خَطَايَاهُمَا، كَمَا يَتَنَاثَرُ وَرَقُ الشَّجَرِ. (طس

“Mü’min, mü’min birisiyle karşılaşıp ona selâm vererek elini tutup musafaha ettiği zaman her ikisinin de günahları ağaç yapraklarının döküldüğü gibi dökülür.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsat)



14
Kasım Cumartesi 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 01 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 2 Safer 1437

Alemdar Mustafa Paşa'nın Vefatı (1808) • Birinci Dünya Harbi'nde "Cihad-ı Ekber" İlanı (1914) • Hayrabolu'nun Kurtuluşu (1922)


Vasiyyet

Vasiyet, bir malı veya menfaati ölümünden sonrası için bir şahsa veya bir hayır cihetine teberru etmek, bağışlamaktır.

Vasiyetler, ayetler, hadisler ve icmâ-ı ümmet ile sabittir. Vasiyette nice hikmetler vardır. Zengin olan kimselerin -vârislerine zarar vermeden- yapacakları vasiyetler, yardımlaşmadır ve mâli ibadettir. Bir hadîs-i şerîfte: “Kendisinde vasiyyet edecek bir şey bulunan bir Müslüman için yanında vasiyetnâmesi yazılmaksızın iki gece geçmesi muvafık değildir.” buyurulmuştur. Bütün servetini başkalarına bırakıp âhirete eli boş olarak gidecek bir insan için fakirlere, zayıflara servetinden bir hisse ayırması âhiret kazancıdır. Bu bir sadaka-i cariye olabilir. Bundan dolayı amel defterlerine sevap yazılabilir. Hele dini vazifelerinden bazılarını yerine getirememiş olan bir Müslüman için böyle bir vasiyet, bir vecibe hükmündedir. Vasiyetler beş kısma ayrılır:

Vacip vasiyetler: Emanetlerin ve bilinmeyen borçların ödemesi ile hac, zekât ve keffâretlere ait vasiyetler gibi.
Müstehap vasiyetler: Borcu ve vârisi olmayan bir Müslümanın bütün malını vasiyet etmesi gibi.
Mendup vasiyetler: Zengin olan âlim ve salihlere yardım için olan vasiyetler gibi.
Mübah vasiyetler: Yakın veya yabancı olan zenginlere vasiyet gibi.
Mekruh vasiyetler: Fâsık, günahkâr kimselere vasiyet gibi.

Bir ölünün bıraktığı malından cenaze masrafları karşılanır, borçları ödenir, vasiyetleri yapılır. Bunlar yapılmadıkça varislerine bir şey verilmez.

Bununla beraber vârisler fakir olup da kendilerine kalacak mala muhtaç oldukları anlaşılırsa vasiyetlerin vacip olmayanlarını yapmamak evlâdır. Fakat vârisler, zaten zengin ise veya kendilerine düşecek mala muhtaç değillerse bu halde vasiyetlerin yapılması evlâ olur. Zira bu vasiyetin yapılması, bir sadakadır, terk edilmesi de yakınlara bir hibe (bahşiş) kabilindedir. Sadaka vermek ise hibe etmekten evlâdır.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
“Kul Ne Halde Ölürse Öylece Diriltilir” | İsimlerimiz
« Yanıtla #1804 : 17 Kasım 2015, 10:18:46 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: الْكَيِّسُ مَنْ دَانَ نَفْسَهُ وَعَمِلَ لِمَا بَعْدَ الْمَوْتِ. (ت

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Akıllı, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışan kişidir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



15
Kasım Pazar 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 02 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 3 Safer 1437

Hassa (Hatay)'nın Kurtuluşu (1921) • Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Kuruluşu (1983) • Filistin Devleti'nin Kuruluşu (1988)


“Kul Ne Halde Ölürse Öylece Diriltilir”

Hadîs-i şerîflerde şöyle buyuruldu:

“Her kul, ne hâl üzere öldüyse öylece diriltilir.”

“Kişi, öldüğü elbise içinde diriltilir.”
Yani hayır veya şer hangi amel işlerken ölürse o amel ile diriltilir.

“İhrâmlı iken vefât eden hacı, telbiye getirerek (Lebbeyk Allâhümme Lebbeyk… diyerek) diriltilir.”

“Müezzin ve hacılar kıyâmet gününde kabirlerinden; müezzin ezan okuyarak, hacı ise telbiye getirerek diriltilir.”

“Kim dünyadan sarhoş olarak ayrılırsa, kabre sarhoş girer, kabrinden sarhoş olduğu halde diriltilir.”


Kıyâmet gününde insanlar dünyada neye aşırı düşkün ise onunla kabirlerinden kalkarlar. Meşhur çalgı âleti Ud’a çok düşkün olan bir topluluk kabirden kalktığında elinde bir ud ile dirilir. Onu atmak ister, lâkin o yine kendisine döner.” Yani: İnsanlar dünyada nasıl yaşarsa öylece ruhlarını teslim ederler ve aynı şekilde haşredilirler.

Bir mü’minin Allâhü Teâlâ’dan isteyeceği iki şey vardır: Biri son nefesde îmân selâmeti, birisi de kıyâmet günü peygamberler ve bütün evliyâ ve halk içinde ayıplarının meydâna çıkmaması ve Allâhü Teâlâ’nın “Settâr” ism-i şerîfi ile örtülmesidir.

İnsanın her nefesi son nefesdir. Yâni bir nefes insana ömründe bir kere gelir. İkinci defada gelen nefes başka nefesdir. Tesbîh çeker gibi birbiri ardınca dizilmiştir. Bu nefesler üzerine me’mûr melek her bir nefes insandan ne hâl üzere çıkarsa mühürleyip ilâhî hazînede muhâfaza eder. Kıyâmet günü meydâna çıkarılıp mührü açılınca (iyi veya kötü) ne hâl ile mühürlendi ise o hâl ve o kıyâfetle zuhûr eyler. Herkes bâliğ olduğundan ölünceye kadar ne kadar nefes aldı verdi ise her bir nefesden suâl edilir.

İSİMLERİMİZ: Erkek: Orhan Kız: Nilüfer


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Mâlâyaniyi (Faydasız Şeyleri) Terk Etmek
« Yanıtla #1805 : 17 Kasım 2015, 10:22:18 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: الْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ. (خ)

“Hakiki Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların selâmette kaldığı (zarar görmediği) kimsedir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)



16
Kasım Pazartesi 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 03 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 4 Safer 1437

Süveyş Kanalı'nın Açılması (1869) • UNESCO'nun Kuruluşu (1946)


Mâlâyaniyi (Faydasız Şeyleri) Terk Etmek

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

 “Allâhü Teâlâ’nın bir kuldan razı olmadığının alameti, onun mâlâyânî (dîni ve dünyası için zarûrî olmayan şey) ile meşgul olmasıdır.”

Yani her kim faydasız, boş şeyler ile meşgul olursa Allâhü Teâlâ ona gazab eder, duâsını kabul etmez, böyle kula ihsân nazarıyla bakmaz.

Her kim de mâlâyaniyi terk edip vakitlerini kulluk vazifeleriyle ve ibadetlerle ihyâ ve îmar ederse Allâhü Teâlâ da onun güzel amellerini kabul eder, günahlarını affeder, duâsını kabul ederek ona iltifât eder.

Ömrünün pek az bir anını dahi yaratıldığı gâyenin haricinde geçiren kimse kıyâmette o an için nihayetsiz pişmanlık çeker. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Muhakkak cennet ehli aslâ pişman olmazlar. Ancak dünyada Allâhü Teâlâ’yı zikretmeden geçirdikleri saatler için pişmanlıklar çekerler.”

Akıllı kimseye layık olan vakitlerinin en ufak bir kısmını dahi geçici zevklerle zayi etmemektir.

Lokman Hakîm bir kardeşine şöyle yazmış idi:

“Ey kardeşim, gününü faydasız şeylerle meşgul ederek zayi ettirmek için ziyaretine gelen dostlarından sakın. Zira dünya ve âhiret saadetine o gününde işleyeceğin hayırlı amellerle nâil olursun. Günlerini hayırlı ameller işlemeden zayi edersen dünya ve âhirette ziyana uğrarsın.”

Hazret-i Ali kerremallâhü vecheh buyurdular:

“Kendi ayıplarını ıslâh etmek (düzeltmek) için işlediği ameli, insanların ayıplarını araştırmaktan alıkoyan kimseye müjdeler olsun.

Evinde oturup, helâlinden azığını yiyen, ibadetlerle meşgul olup günahlarına ağlayan kimseye de müjdeler olsun.

Bu kimse kendi nefsini ıslâh ile meşgul iken insanlar da ondan dolayı rahat ve huzurlu olurlar.” (Hâdimî, Eyyühe’l-Veled Şerhi)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Osmanlı Sultanlarının Yüksek Mertebeleri
« Yanıtla #1806 : 17 Kasım 2015, 10:25:18 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ لَمْ يَشْكُرِ الْقَلِيلَ لَمْ يَشْكُرِ الْكَثِيرَ وَمَنْ لَمْ يَشْكُرِ النَّاسَ لَمْ يَشْكُرِ اللهَ, التَّحَدُّثُ بِنِعْمَةِ اللهِ شُكْرٌ وَتَرْكُهَا كُفْرٌ وَالْجَمَاعَةُ رَحْمَةٌ وَالْفُرْقَةُ عَذَابٌ. (حم

“Aza şükretmeyen kimse, çoğa da şükretmez.
İnsanlara teşekkür etmeyen kimse Allâhü Teâlâ’ya da şükretmez.
Allâhü Teâlâ’nın nimetlerini konuşmak şükür, şükrü terketmek ise nankörlüktür.
(Ehl-i Sünnet ve ) Cemâat rahmet, tefrika (Ehl-i Sünnet'ten ayrılmak) azabdır.”

(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



17
Kasım Salı 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 04 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 5 Safer 1437

Şarköy ve Mürefte'nin Kurtuluşu (1922) • Sultan Vahdeddin Han'ın Yurtdışına Çıkarılması (1922)


Osmanlı Sultanlarının Yüksek Mertebeleri

Beyrut Hukuk Mahkeme reisi ve büyük âlim Yusuf bin İsmail Nebhânî (1849-1937) merhûm diyor ki:

İslâm sultanlarının en büyüklerinden nicesinin içinden çıktığı Osmanlı Hânedânı 700 sene boyunca İslâm dinine hizmet etmişler, Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.) şerîatini kuvvetlendirmişlerdir. Yeryüzünde mü’minler, gökte melekler onların İslâm’ı yaymak için yaptıkları fetihlerle sevinmişlerdir. Onların bu gayret ve cihâdları sebebiyle dünyanın en büyük ve mühim şehirlerinden olan İstanbul İslâm beldesi olmuş, Rumeli, Anadolu ve sâir Avrupa cihetlerindeki memleketlerde milyonlarca insan İslâm dîni ile şereflenmişlerdir. Nesiller boyunca onların idâresi altında -Müslüman olsun olmasın- ferah bir halde yaşayan insanların adedi milyonlara ulaşmıştır.

Resûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem hazretlerinin Hazret-i Ali’ye buyurdukları şu hadîs-i şerîf onların nâil olduğu şu büyük hayrı beyan eder, açıklar:

“Senin elinde Allâhü Teâlâ’nın bir adama hidâyet ihsân etmesi, dünyanın en yüksek ve kıymetli nimetlerinin tamamından senin için daha hayırlıdır.” O zaman bu sultanların kadir ve kıymetini daha iyi takdîr edersiniz. Bu hadîs-i şerifin manasına göre onların kazandıkları sevâb ne kitaplara ne de hesâba sığar. Bu Allâhü Teâlânın bir fazlıdır ki dilediğine verir. Allâh fazl-ı azîm sâhibidir.

İslâm memleket ve hükûmetleri onların yüce devletlerinden önce her biri bir cihette bir hükümdar emri altında dağınık vaziyette idi. Hatta Endülüs’deki Mülûk-i Tavâif gibi olmuşlardı ki onların böyle ufak beylikler haline gelmeleri neticesinde bugün o İslâm ülkeleri Dâru’l-harb hâline gelmiştir. Hâlbuki Endülüs, zamanında her cihetten İslâm devletlerinin ve memleketlerinin en güzîdelerinden idi. Eğer Allâhü Teâlâ İslâm milletine ve ümmet-i Muhammed’e Osmanlı hânedânından gelen İslâm sultanlarının en kıymetlileri olan bu zâtları ihsân etmeseydi âkıbet öyle olurdu. (Hulâsatü’l-Beyân)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: طُوبَى لِلْمُخْلِصِينَ أُولَئِكَ مَصَابِيحُ الْهُدَى تَنْجَلِي عَنْهُمْ كُلُّ فِتْنَةٍ ظَلْمَاءَ. (فيض

“Amellerinde ihlâslı olanlara müjdeler olsun. Onlar fitne karanlıklarının aydınlandığı hidayet kandilleridir.”
(Hadîs-i Şerîf, Feyzu’l-Kadîr)



18
Kasım Çarşamba 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 05 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 6 Safer 1437

Tiryaki Hasan Paşa'nın Kanije Müdafaası ve Zaferi (1601) • Deniz Harp Okulu'nun Açılışı (1776) • Uzunköprü'nün Kurtuluşu (1922)


“Müminler Ancak Kardeştir”

Ehl-i Sünnet ve Cemaatten maksad:

“…Peygamber size ne verirse onu alınız, nehyettiğinden sakının (almayın dediğini almayın, yapmayın dediğini yapmayın) ve Allah’dan korkun…” meâlindeki Haşir Sûresinin 7. âyetinde buyrulduğu üzere hareket etmektir.

“Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin velileri, yardımcılarıdır. Onlar iyilikleri teşvik edip kötülükleri menederler…” meâlindeki Tevbe sûresinin 71. âyeti hükmünce vazîfesini memnuniyetle yapmaktır.

“…Siz iyilik etmek, fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın, günah işlemek ve başkasına saldırmak hususunda birbirinizi desteklemeyin. Allâh’a karşı gelmekten sakının! Çünkü Allâh’ın cezası çok şiddetlidir.” meâlindeki Maide sûresinin 2. âyetinin emri üzere yardımlaşmaktır.

“…Bir de birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler.” meâlindeki Asr suresinin 3. âyetinin tavsiyesine sarılmaktır. Çünkü “Müminler ancak kardeştir.” (Hucurât s., â. 10)


Bitkilerin Ölümü Zikrinin Bitmesiyledir

Bir üstâz, mürîdlerine içlerindeki bir garip dervişin mertebesini bildirmek ve ders vermek için:

“Eğer beni seviyorsanız şu sahraya çıkıp muhabbetinizin derecesini bildirecek kadar kır çiçeği getirin” demişti. Dervişlerin her biri çiçek toplayıp getirmişti.

O garip derviş ise kuru ve kokusunu yitirmiş bir çiçek getirip arzetti. Üstâzı:

“Sen beni bu kadar mı seversin? Baksana, kardeşlerinin her biri demet demet çiçekler getirdi” demesi üzerine:

“Efendim! Bendeniz de efendimizi severim. Lâkin her hangi bir çiçeği koparmak için davransam onun Hak Teâlâyı zikir ve tesbîh ettiğini apaçık görüp işitirdim. Zikir ve tesbîhlerine mâni olmamak için hiç birini koparmaya cesaret edemedim. Şu çiçek tesbîh ve tehlîlden kesilmiş ve sararıp kuruya kalmış olduğundan onu getirdim” dedi. (Eyüb Sabri Paşa, M. Haremeyn)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Allâhü Teâlâ’dan İstenilecek En Mühim Üç Murad
« Yanıtla #1808 : 19 Kasım 2015, 15:36:05 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: يَدْخُلُ فُقَرَاءُ الْمُسْلِمِينَ الْجَنَّةَ قَبْلَ أَغْنِيَائِهِمْ بِنِصْفِ يَوْمٍ وَهُوَ خَمْسُ مِائَةِ عَامٍ. (ت

“Müslümanların fakirleri, zenginlerinden -yarım gün (yani âhiret günü ile)- beş yüz yıl evvel cennete gireceklerdir."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



19
Kasım Perşembe 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 06 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 7 Safer 1437

Keşan'ın Kurtuluşu (1922) • İstanbul Radyosu'nun Yayına Başlaması (1949) • Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK) Paris Sözleşmesi (1990)


Allâhü Teâlâ’dan İstenilecek En Mühim Üç Murad

Allâhü Teâlâ Ahkâf sûresinin, 15. âyetinde buyuruyor ki:

“… Nihâyet kemaline erdiği ve kırk yaşına girdiği zaman ‘Ya Rab! Beni muvaffak kıl, bana ve ana babama verdiğin ni’metine şükredeyim ve razı olacağın salih bir amel işleyeyim. Zürriyetim hakkında da benim için ıslâh nasîb et. Şüphe yok ki, ben sana -günahlarımdan- tevbe ettim ve muhakkak ki, ben gerçek Müslümanlardanım’ dedi.”

Bu âyet-i kerîme şöyle tefsir edilmiştir:

Bir anne, çocuğu için birçok fedakârlıklara katlanır durur. Şüphe yok ki, çocukları hakkında annelerinin de, babalarının da büyük hizmetleri, fedakârlıkları vardır. Artık onlara karşı evlâdın da şükrân borçlu bulunmaları, pek ziyade hayır dilemeleri icap eder. İşte bu husustaki vazifeyi pek güzel îfâ eden hayırlı evlâda örnek olmak üzere buyuruluyor ki:

Nihâyet bir çocuk kuvvet ve kemâl çağına erdi, kuvveti ve aklı sağlamlaştı. İşte tam aklını, kuvvetini toplayıp da kırkına vardığı vakit Allâh’tan üç murad istedi.

1- Nimetlerine şükür etmek: Ya Rab! Bana öyle ilham et, öyle şevk ver ki hem bana, hem anama babama verdiğin dîn ve vücud nimetine şükredeyim.

2- Allâhü Teâlâ’nın razı olacağı salih bir amel işlemek: Senin razı olacağın salih bir amel işleyeyim. Yani: Büyük bir iş veya birçok iş veya Allahü Tealânın rızasını bilhassa kazandıracak bir çeşit amel işleyeyim.

3- Zürriyyetimde (neslimde) de benim için ıslâh nasîb et: Yani beni muvaffak ettiğin gibi onları da muvaffak kıl.

Ben tevbe ile sana döndüm, senin razı olmayacağın fiillerden veya senin zikrinden alıkoyacak şeylerden tevbe edip sana yöneldim. Çünkü ben Müslümanlardanım, kendilerini ihlâs ile senin birliğine teslim edenlerdenim.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Bâyezîd-i Bestâmî (kuddise sirruh) ve Oğlu | Mutfağımız
« Yanıtla #1809 : 20 Kasım 2015, 18:41:11 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: وَإِنَّ اللهَ أَوْحَى إِلَيَّ أَنْ تَوَاضَعُوا حَتَّى لَا يَفْخَرَ أَحَدٌ عَلَى أَحَدٍ وَلَا يَبْغِ أَحَدٌ عَلَى أَحَدٍ. (م

“Allâhü Teâlâ, birbirinize tevâzu göstermenizi, hatta hiç kimsenin başka birine karşı övünmemesini, hiç kimsenin başka birine zulmetmemesini bana vahyetti.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



20
Kasım Cuma 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 07 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 8 Safer 1437

Kiğı ve İpsala'nın Kurtuluşu (1922) • Lozan Konferansı'nın Başlaması (1922)


Bâyezîd-i Bestâmî (kuddise sirruh) ve Oğlu

Bâyezîd-i Bestâmî (kuddise sirruh) hazretleri gece teheccüde kalkmıştı. Küçük çocuğunun da kalktığını gördü. Gece soğuktu. Uykusuzluk ona zahmet vereceği için şefkatle:

“Ey oğul, gece uzun, sen uyu.”

“Ya siz niçin kalktınız?”

“Ey oğul, Rabbim bana kalkıp namaz kılmamı emretti.”

“Ben Allâhü Teâlâ’nın ‘Muhakkak Rabbin biliyor ki sen muhakkak gece üçte ikisine yakın ve yarısı ve üçte birinde kalkıyorsun, beraberindekilerden bir topluluk da kalkıyor…’ (Müzzemmil sûresi, 20.) âyet-i celîlesini ezberledim. Bu âyet-i celîlede Resûlullâh Efendimizle birlikte gece namaza kalkanlar kimlerdir?”

“Ey oğul, Onlar Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.) Ashâbıdır.”

“Öyleyse sen de beni Allâhü Teâlâ’ya ibâdette seninle beraber olmaktan mahrum etme.”

“Ey oğul, sen henüz bâliğ (ibadet ile mükellef) olmadın.”

“Ey Babacığım! Annemi ateşi yakarken gördüm. Önce küçük odun parçalarını tutuşturuyordu. Ben eğer itaati terk edersem Allâhü Teâlâ’nın büyükleri yakmadan önce bizden başlamasından korkarım.”


Hz. Bâyezîd-i Bestâmî’nin gözleri yaşardı ve:

“Ey oğul, kalkabilirsin. Sen Allâh’a ibâdete babandan daha lâyıksın” dedi.


MUTFAĞIMIZ: Pekmezli İrmik Helvası

Malzemeler: 1.5 su bardağı irmik, 100 gram tereyağ, 1 su bardağı süt, 1 su bardağı su, 1 su bardağı toz şeker, 2 kaşık pekmez, 1 avuç çam fıstığı, 1 paket vanilya. Ceviz ve tarçın.

Yapılışı: Tereyağı eritilir, üzerine irmik ve fıstık konur, orta ateşte irmiğin renkleri solana kadar karıştırılarak kavurulur. Ayrı bir kapta şeker, vanilya, pekmez, soğuk süt ve su karıştırılır. İrmik kavrulduktan sonra bu karışım üzerine dökülür, kaynayıncaya kadar karıştırılır. Kaynamaya başladığında suyunu çekmesi için kapağı kapatılıp kısık ateşte biraz daha kaynatılır. Suyunu çekince dinlendirilir. Üzerine ceviz ve tarçın koyabilirsiniz.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Osmanlı’da Ziraat ve Orman Mektepleri
« Yanıtla #1810 : 23 Kasım 2015, 11:17:28 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَعْطُوا الْأَجِيرَ أَجْرَهُ قَبْلَ أَنْ يَجِفَّ عَرَقُهُ. (هـ

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“İşçiye ücretini teri kurumadan veriniz.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



21
Kasım Cumartesi 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 08 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 9 Safer 1437

Mardin'in Kurtuluşu (1920) • İstanbul Teknik Üniversitesi'nin Açılışı (1944)


Osmanlı’da Ziraat ve Orman Mektepleri

19. asırda Avrupa’da buharlı makinelerin icadından sonra ilim ve fendeki yeni icat ve keşifler birbirini takip etti.

Osmanlı Devleti’nde de mektepler, devlet daireleri ve askerî birlikler vesair müesseselerin kıyafeti için gerekli olan kumaş ihtiyacını karşılamak üzere Yedikule’de bez dokuma fabrikası açıldı. Fakat kumaş için kaliteli pamuğa ihtiyaç vardı. Bunun için 1847’de Yeşilköy’de “Ziraat Talimhanesi” adı altında tohum ıslah etmek ve toprağa uygun pamuk yetiştirmek maksadıyla bir ziraat mektebi açıldı. Bu mektep pamuk ziraatını geliştirmek için açılmıştı. Fakat her sahada eğitime ihtiyaç vardı. Nitekim buradaki eğitim tarımla sınırlı kalmadı. Hayvancılık, bağcılık, bitki ve hayvan hastalıkları vesair sahalarda da eğitim verildi. Okutulan bazı dersler: Hesap, coğrafya, usûl-i hendese, hikmet, teşrîh-i hayvânât, fenn-i baytarî, ilm-i nebâtât, terkîb-i arazî, ilm-i zirâat, hayvancılık, bahçıvanlık, şeker istihsâli, ipek böcekçiliği, merinos koyunu yetiştiriciliği.

Ayrıca Avrupa’dan bazı modern ziraat alet ve makineleri getirtildi. Böylece ülkemizde modern ziraat aletlerinin kullanıldığı ilk eğitim müessesesi oldu. Bu makineler halka da tanıtılarak çiftçilerin modern ziraat aletlerini kullanmaları teşvik edildi.

Ziraat sahasında ikinci teşebbüs Sultan İkinci Abdülhamid devrinde oldu. Tatbikatlı ziraatın memleket sathında yaygınlaştırılması için başta İstanbul olmak üzere vilayetlerde de dört yıllık ziraat mektepleri açıldı. İstanbul’da açılan bu mektebe “Halkalı Ziraat Mekteb-i Âlîsi” adı verildi. Burada yetişen talebeler pek çok muvaffakiyete imza attı. Daha sonra ormancılık dersleri de eklenerek mektebin adı Halkalı Ziraat ve Orman Mekteb-i Âlîsi olarak değiştirildi ve orman memurları da burada yetiştirilmeye başlandı. Mektepteki ormancılık dersleri kâfi gelmeyince 1910’da Orman Mekteb-i Âlisi kuruldu. Ormancılık eğitimi Ziraat Mektebinden ayrıldı. (Osmanlı’dan Tarihe Not Düşen Kareler, Çamlıca B. Y.)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sultan Birinci Ahmed’in Dindarlığı
« Yanıtla #1811 : 23 Kasım 2015, 11:27:11 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


.. (أَنَّ رَجُلًا قَالَ يَا رَسُولَ اللهِ أَيُّ النَّاسِ خَيْرٌ قَالَ مَنْ طَالَ عُمُرُهُ وَحَسُنَ عَمَلُهُ قَالَ فَأَيُّ النَّاسِ شَرٌّ قَالَ مَنْ طَالَ عُمُرُهُ وَسَاءَ عَمَلُهُ. (ت


“Bir kimse Yâ Resûlallâh! ‘İnsanların en hayırlısı kimdir?’ diye sordu.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ‘Ömrü uzun ve ameli güzel olandır.’ buyurdular.
‘İnsanların en şerlisi kimdir?’ diye sordu. ‘Ömrü uzun, ameli kötü olandır.’ buyurdular.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



22
Kasım Pazar 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 09 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 10 Safer 1437

Âşık Paşa'nın Vefatı (1333) • Sultan Birinci Ahmed Han'ın Vefatı ve Birinci Mustafa Han'ın Tahta Cülûsu (1617)


Sultan Birinci Ahmed’in Dindarlığı

Sultân Birinci Ahmed Hân’ın hocası ve imâmı Mustafâ Sâfî Efendi anlattı:

Sultan Ahmed Han, ibâdete fevkalâde düşkün idi. Gençliğinde de asla nefsinin hevâsına kapılmayıp, kalbini daima Cenâb-ı Hakk’a ibâdete bağlamıştı. Onun hali Peygamberimiz (s.a.v)’in:

“Yedi sınıf vardır ki başka hiçbir gölgenin olmadığı o günde Allâhü Teâlâ onları Arş-ı A’lâ’nın gölgesinde gölgelendirir: Adâletli sultan, Allâhü Teâlâ’nın ibâdetinde büyüyen genç, kalbi mescide bağlı adam…” hadîs-i şerifine uygun düşmüştür.

Resûlullâh Efendimizin sünnetine kuvvetle bağlı idi. Küçük günahları bile büyük görür yapmazdı, yakınlarındakileri daima günahlardan men eder ve iki cihanda aziz eden Allâh’ın emirlerine itaat ve ibadete teşvik ederdi.

Padişahın nedîmlerinden Hacı Mustafa Ağa naklettiğine göre Sultan Ahmed Han:

“Mevlâ’ya şevk ile ve zinde olarak ibâdet yapıldığında kalbde bir huzur meydana gelir ve kul, ibâdet için çektiği zahmet ve meşakkatten lezzet bulur. Cenâb-ı Hakk’a ibâdet bana aslâ zahmet olmaz, belki ruhuma gıdadır.” dedi. Ben de dedim ki:

“Ey cihan mülkünün padişahı! Bu cihanda ilim, zühd ve takva cinsinden bütün hayırlı amellerin hepsi sizin adâletinizin eseridir. Kökün dalları adâlet, meyvesi de ibadetlerdir.”

Sultan şöyle cevap verdi:

“Cümlemizi Hak yoluna hidâyet eden Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, kâinât onun ayağının altındaki toz kadar kıymetli değil iken, bütün mahlukât onun sebebiyle vücut bulmuş iken, ismet sahibi ve günahları dahi bağışlanmış iken Cenâb-ı Hakk’ın nimetine şükür etmek için daima ibâdet ile meşgul idiler. Biz ona uymayalım mı?”
(Zübdetü’t-Tevarih)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ مِمَّا أَدْرَكَ النَّاسُ مِنْ كَلَامِ النُّبُوَّةِ إِذَا لَمْ تَسْتَحْيِ فَاصْنَعْ مَا شِئْتَ. (خ)

“Bütün peygamberlerden insanlara ulaşan sözlerden birisi de: ‘Utanmazsan dilediğini işle’ sözüdür.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)



23
Kasım Pazartesi 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 10 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 11 Safer 1437

Midilli Adasının Fethi (1462) • Enez ve Havsa'nın Kurtuluşu (1922) • Türkiye'de İlk Kalp Nakli Ameliyatı (1968)


Namazın Sahîh Olmasının Şartları

Hadesden tahâret: Abdesti yoksa abdest almak, cünüb, nifâs ve hayızdan gusletmek (boy abdesti almak).

Necâsetten tahâret: Vücûdun ve elbisenin ve namaz kılacağı mekânın, ayaklar, eller ve dizler ve alnını koyduğu yerin temiz olması.

Setr-i Avret: Avret mahallini örtmek farzdır. Erkek göbeğinden diz kapakları dâhil örtmesi farzdır. Kadın eli, yüzü ve ayakları hâricinde vücudunu örtmesi farzdır.

İstikbâl-i kıble: Ka‘be’yi görenin Ka‘be’ye dönmesi, görmeyenin Ka‘be-i muazzama cihetine dönmesi farzdır.

Vakit: namaz vaktinin girmesi ve vaktin girdiğine kat‘î i‘tikâd etmesi yani emin olması şarttır.

Bir kimse henüz vakit girmeden farzı kılsa, sonra vaktin girmiş olduğu bilinse bu namaz câiz olmaz. Eğer -bilerek ve ehemmiyet vermeyerek yapıyorsa- bu kimsenin dîninden korkulur.

Namazın Rükunları:

6,7- Niyet edip yemek, içmek ve konuşmak gibi şeylerle fâsıla vermeden iftitâh tekbiri almak farzdır. İftitâh tekbirini kulağı duyacaktır.

8- Kıyâm: Farz namazda ayakta durmak farzdır.

9- Kırâet: Kendisi işitecek kadar –bir âyet de olsa- okumak farzdır.

10- Rükû da farzdır.

11- Secde: Burnu, alnı, elleri, dizleri ve ayak uçlarının bir kısmını yere koyarak secde farzdır.

12- Son ka‘dede teşehhüd miktarı yani ettehıyyâtü okuyacak kadar oturmak farzdır. (Şürünbülâlî, İmdâdü’l-Fettâh)


Allâh'ın Emirlerine Riâyetin Kerâmeti

Hindistan’da hüküm süren Babür Devleti Sultanı Âlemgir Evrengzîb, Abdülaziz Belhî ile harb ediyordu. Harb bütün şiddeti ile devam ederken öğle namazı vakti girmişti.

Sultan Âlemgir atından indi. Kumandanları ‘böyle yapmayınız’ diye ısrarına rağmen maiyetindeki askerleri namaz için saf yaptı, tam ta‘dîl ve erkânıyla namazı kıldırdı.

Bu hal Abdülaziz Belhî’ye çok te’sîr etti ve:

“Dininde ihlâslı böyle bir adamla çarpışmak vebaldir” diyerek sulh talebinde bulundu.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Dünya Ne ile Ayakta Duruyor | İsimlerimiz
« Yanıtla #1813 : 24 Kasım 2015, 15:01:21 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلسَّخَاءُ شَجَرَةٌ فِى الْجَنَّةِ فَمَنْ كَانَ سَخِيًّا اَخَذَ بِغُصْنٍ مِنْهَا فَلَمْ يَتْرُكْهُ الْغُصْنُ حَتَّى يُدْخِلَهُ الْجَنَّةَ. (كنز

“Cömertlik, cennette bir ağaçtır. Kim cömert olursa onun bir dalını tutar ve o dal, cennete girdirinceye kadar onu bırakmaz.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)



24
Kasım Salı 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 11 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 12 Safer 1437


Dünya Ne ile Ayakta Duruyor

Hazret-i Ömer (r.a.), içinde 400 altın bulunan bir keseyi kölesine verdi ve onu (Bu ümmetin emîni ve aşere-i mübeşşereden olan) Ebû Ubeyde bin el-Cerrâh hazretlerine götürmesini, sonra evde bir müddet bekleyip bunu ne yapacağına bakmasını emretti.

Köle keseyi götürdü ve Ebû Ubeyde hazretlerine:

“Emîru’l-mü’minîn bunu ihtiyaçlarınızda kullanmanız için gönderdi” dedi. O da:

“Allâhü Teâlâ, onun bizi gözettiği gibi ona da ihsân eylesin, rahmet etsin” diye hayır duâ ettikten sonra bir hizmetçisini çağırdı. “Şu yedi dinarı falana, şu beş dinarı filana…” diyerek tamamını ihtiyaç sahiplerine dağıttı.

Köle dönüp gördüklerini Hazret-i Ömer’e bildirdi. Hazret-i Ömer 400 altın bulunan bir kese daha hazırlamıştı. Onu da (bu ümmetin dînî hükümlerini en iyi bilen) Muâz bin Cebel hazretlerine götürmesini ve ne yapacağını görünceye kadar beklemesini emretti.

Köle, parayı Hazret-i Muâz’a (r.a.) teslîm edip Hazret-i Ubeyde’ye söylediklerini söyledi. Hazret-i Muâz da Hazret-i Ebû Ubeyde’nin yaptığı gibi bütün parayı ihtiyaç sahiplerine dağıttı.

Köle, Hazret-i Ömer’in yanına dönüp bunu da haber verdi. Hazret-i Ömer:

“Onlar birbirlerinin kardeşleridir” buyurdu.

Hazret-i Ali (k.v.) buyurdu:

Şu dünyanın nizâmı ve ayakta durması dört kimseyledir:

İlmiyle amel eden ve onu öğreten âlim,

Bilmediğini öğrenmekten çekinmeyen câhil,

Allâhü Teâlâ’nın emrettiği yerlere cömertçe malını harcayan zengin,

Başkasının dünyası için kendi âhiretini satmayan fakîr.



İSİMLERİMİZ: Erkek: Hasan, Kız: Kâmile


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: وَاسْتَوْصُوا بِالنِّسَاءِ خَيْرًا فَإِنَّمَا هُنَّ عَوَانٌ عِنْدَكُمْ. (ت

“(Ey mü’minler) Kadınlar hakkında hayırlı olmanızı vasiyet ederim. Çünkü onlar (Allâhü Teâlâ’dan) size emânettir”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



25
Kasım Çarşamba 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 12 Teşrin-i Sanî 1431 Hicrî: 13 Safer 1437

Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan'ın Vefatı (1072) • Edirne'nin Kurtuluşu (1922)


İnsanların Hayırlısı Ailesine Hayırlı Olandır

Mü’min, hanımına karşı iyi huylu olmalıdır.

Onunla hoş sohbet etmeli, tatlı dille konuşmalıdır. Nitekim hadîs-i şerifde:

“İnsanların hayırlısı, ailesine hayırlı ve faydalı olan kimsedir.” buyrulmuştur.

Evine gelince hanımına selâm verip hâlini sormalı, şefkatle gönlünü almalıdır. Çünkü o evinde kendisinin dert ortağı, üzüntülü zamanında teselli veren hayat arkadaşıdır.

Çocukların terbiyesinde hanımına yardım etmelidir.

Hanımını asla dövmeyip, dünya işlerindeki kusurlarından dolayı kötü söz söylememelidir. Onu yumuşaklıkla idare etmelidir.

Hanımına Kur’ân-ı Kerîm okumasını, dinin farzları ve edeblerini öğretmelidir.

Hanımı güzel huylu olup her hizmetini seve seve yaparsa ona duâ etmeli, Allâh’a da şükür ve hamd etmelidir. Çünkü erkek için iyi bir hanım, şükrü eda edilemeyen bir nimettir.

Hanımının gizli hallerini ve ayıplarını herkesten saklamalıdır.

Hanımı ile şakalaşmalı, latifeler söylemelidir.

Hanımı kızınca susmalıdır. Bu tavır onun pişman olup özür dilemesine sebep olur.

Evin idaresi ve geçimi hususunda hanımıyla istişare etmeli, diğer işleri ona anlatıp üzmemelidir.

Hanımına üzüntülerini sıkıntılarını, düşmanlarını, borçlarını söylememeli, böylece onu da üzmemelidir.

Hanımına yüzüne karşı ve arkasında hayır duâ edip, bedduâ etmemelidir. Zira hanımı gece ve gündüz onun hizmetindedir.


FIKRA: Ya Kedisi Gelseydi?

Birkaç ahbab bir yerde otururlarken, içeri giren bir adamı büyük bir sevinçle karşılayıp ikram ederler. Geleni tanımayan birisi, yanındakine:

Kimdir bu?

Efendim, buna falan derler ki, çok güzel kedi taklidi yapar.

Ya! Kedinin taklitçisine böyle ikram ettiler. Bizzat kedi gelecek olsaydı, kim bilir ne kadar hürmet ve ikram edeceklerdi!.. der.