Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1063992 defa)

0 Üye ve 241 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sahih ve Makbul Îman
« Yanıtla #1785 : 28 Ekim 2015, 11:00:29 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(اَسْتَعِيذُ بِاللهِ : ... وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الْآَخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَعِيدًا. (سورة النساء, 136

“Her kim Allâh’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe küfreder (bunlardan birini inkâr ederse) hidayetten uzak bir dalâlete düşmüş (artık yolunu bulamayacak derecede şaşırmış) olur.”
(Nisâ sûresi, âyet 136)



27
Ekim Salı 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 14 Teşrin-i Evvel 1431 Hicrî: 14 Muharrem 1437

Sahih ve Makbul Îman

Îman, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafâ’nın (s.a.v.), Allâhü Teâlâ’dan getirip tebliğ buyurduğu, bildirdiği her hususu tereddüdsüz kabul ve tasdik etmektir.

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) bildirdiği şeylerin esasları: Allâhü Teâlâ’ya, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kaza ve kadere îmandan ibarettir.

Bu altı esas İslam inancının temelini teşkil eder.

Îmanın sahih ve makbul olması üç şarta bağlıdır.

Birincisi, îman, yeis halinde; hayattan ümidini kesince olmamalıdır. Bir kâfir, ölmek üzere iken Allâhü Teâlâ’nın azâbını gördüğü bir anda îman etse bu îmanı makbul olmaz.

İkincisi, îman eden bir kimse inanılması zarûrî olan bir şeyi inkâr etmemeli veya bir küfür alametini tercih etmemelidir. Bir kimse Allâhü Teâlâ’yı ve bütün peygamberleri tasdik ettiği halde yalnız Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafâ’nın (s.a.v.) peygamberliğini veya dinin farz olan bir hükmünü inkâr etse veya kendi isteğiyle puta tapmak, Hıristiyanlık alâmeti olan zünnar bağlamak gibi kendisinde küfür alâmetleri görülse derhal dinden çıkmış olur. Çünkü îman bölünmeyi kabul etmediği için, dinin esaslarından birini inkâr tamamını inkâr demektir.

Üçüncüsü, dinin hükümlerinin tamamını kabul edip güzel görmeli ve hiçbirini inat ve kibirle terk etmemelidir. Bir kimse namaz, oruç gibi dinin emirlerini çirkin görse veya Cenâb-ı Allâh’ın emrine muhalefet kasdıyla dinin bir hükmünü terk etse, nehyine karşı inat ederek bir haramı işlese îmandan çıkmış olur.

Bir kimse senelerce sahih bir îmana sahip olduğu halde ömrünün sonunda bir sebeple îmandan çıksa ebedî olarak azaba müstahak olur. Bundan Allâhü Teâlâya sığınırız. Önceki îmanı, ibadet ve tâatı kendisine fayda vermez.

Ömrü küfür ve günah ile geçmiş olan bir şahıs, hayatının sonunda îman şerefine nâil olsa ve imanla vefat etse ebedî saâdete mazhar olur, cennete girer. Önceki küfür ve günahları kendisine zarar vermez.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İmâm Bûsîrî ve Kasîde-i Bürde
« Yanıtla #1786 : 28 Ekim 2015, 11:05:56 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَا يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى أَكُونَ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ وَالِدِهِ وَوَلَدِهِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ. (ق)

“Sizden biriniz beni (anasından) babasından, evlâdından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe (hakîki îmân ile) îmân etmiş olmaz.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)



28
Ekim Çarşamba 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 15 Teşrin-i Evvel 1431 Hicrî: 15 Muharrem 1437

İmâm Bûsîrî ve Kasîde-i Bürde

Kasîde-i Bürde sâhibi İmâm Bûsîrî hazretlerinin ismi Şeyh Şerefüddin bin Muhammed Saîd ve künyesi Ebû Abdullâh’dır. Aslen Mağribli (Fas) olup hicretin 608 (M. 1211) senesinde Mısır’da Bûsîr köyünde doğmuş ve 88 yaşında H. 696 senesinde İskenderiye’de vefât etmiştir.

Hz. İmâm Bûsîrî âlim, fâzıl ve ilmiyle amel eden kâmil bir zât idi. Edebiyat ve şiire tam vâkıf idi. Asrının sultanları nezdinde sevgili ve itibarlı idi.

Havâssı ve pek çok faydaları mâlum olan ve Resûlullâh Efendimizi (s.a.v.) medih için yazmış olduğu kasidesini rüya âleminde Hazret-i Peygambere arz etmiş ve eseri kabul görmüştür.

İmam Bûsîrî, bir gün sultanın yanından evine dönerken yolda karşısına güzel suretli bir zat çıkıp: “Sen bu gece Peygamber Efendimizi (s.a.v.) rüyada gördün mü?” der. İmâm Bûsîrî, “görmedim” der. Lâkin bundan kalbinde Resûlullâh’a gâyet şiddetli bir muhabbet alevlenir. O gece rüyada Peygamberimizi (s.a.v.) Ashâb-ı Kirâmıyla görür. Mudariyye ve Hemziyye gibi kasideleri okur. Gönlündeki muhabbet ateşi kat kat ziyadeleşir.

Mü’min’in başından hastalık ve fakirlik eksik olmaz. İşte ona da Hak Teâlâ’nın hikmeti bir müddet sonra vücudunun yarısı felc olur. İmâm Busîrî, Resûlullâh Efendimizi (s.a.v.) medih için bir kaside yazmak ve o vesîle ile de Cenâb-ı Hak’dan şifâ taleb etmek üzere Kasîde-i Bürde diye meşhûr olan 161 beytlik “el-Kevâkibü’d-dürriyye fî medhi hayri’l-beriyye”yi yazar. Yine rüya âleminde Resûlullâh Efendimizle müşerref olur, bu kasidesini huzur-i şerîflerinde okur. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) onun hastalıklı azasına mübârek elleriyle mesheder; ellerini sürer. Hastalığından âfiyet bulmuş olarak sabahlar.

Sabahleyin namaza giderken pek samîmî ahbabı Şeyh Ebu’r-Recâ kapısı önünde onu karşılayıp: “Emin tezekküri ...” diye başlayan kasideni isterim. Dün gece Sen Resûlullâh’ın huzurunda bu kasideyi okurken ben de oradaydım. Aleyhisselâm Efendimiz, gâyet memnûn oldular; müjdesinde bulunur. İmâm Bûsîrî çok sevinir ve kasideyi teberrüken Şeyh’e verir.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Dünyada Garipler | Osmanlı’da Dârüşşifâlar-Hastahâneler
« Yanıtla #1787 : 01 Kasım 2015, 02:15:20 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: بَلَغَنِي أَنَّ لُقْمَانَ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ لِابْنِهِ : لَيْسَ غِنًى كَصِحَّةٍ، وَلَا نَعِيمٍ كَطِيبِ نَفَسٍ. (هب)

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Lokman aleyhisselâmın oğluna şöyle nasihat ettiği bana ulaştı: ‘Sıhhat gibi zenginlik, gönül huzuru gibi nimet yoktur.’
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)



29
Ekim Perşembe 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 16 Teşrin-i Evvel 1431 Hicrî: 16 Muharrem 1437

Dünyada Garipler

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Dünyada garipler dörttür:

1- Amel etmeyen kişinin ezberindeki Kur’ân-ı Kerîm,

2- İçinde hiç kimsenin namaz kılmadığı bir mescid,

3- Bir evde açılıp okunmayan Mushaf-ı Şerîf,

4- Kötü insanlar arasında kalmış sâlih bir kimse.” (Feyzu’l-Kadir)


Osmanlı’da Dârüşşifâlar-Hastahâneler

İnsan sağlığı mevzu olunca cihan padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın:

“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi”
beyti hatıra gelir. Bu söz sağlığın ne kadar ehemmiyetli olduğunu çok güzel anlatır.

Osmanlı Devleti’nde ilk zamanlar sarayda hanedan mensupları ve devlet adamları için bir hekim bulundurulmaktaydı. İlk hastahane 1389’da Yıldırım Bayezid tarafından Bursa’da şehrin doğusunda inşa ettirilmişti. Daha sonra Sivas, Amasya, Tokat, Çankırı, Kastamonu ve Konya gibi şehirlerde ve fethedilen her yerde hastahaneler açıldı. Mesela Edirne’nin fethinden sonra burada cüzzamlılar (lepra) için bir hastahane yaptırıldı. Avrupa’da akıl hastalarının ateşte yakıldığı bir devirde İkinci Bayezid Han Tunca Nehri kenarında hastaların su, musiki ve kuş sesiyle tedavi edildiği bir hastahane yaptırdı (1485).

Yıllar içinde Osmanlı ülkesinin neredeyse en ücra köşelerinde bile hastahaneler açıldı. Yabancı seyyahların hatıralarına göre 16. asrın sonlarına doğru İstanbul’da her biri 150 ilâ 300 hasta alabilen 119 hastahane bulunmaktaydı. Bu hastahanelerde bir baştabip, bir müderris, göz hekimi, cerrah, kırık-çıkıkçı, eczacı, eczacı kalfası, attar, ilaç vekilharcı, ilaç kilercisi, kâsekeş, şurup hazırlayıcı gibi sağlık memurları bulunuyordu.

Osmanlı hastahaneleri hasta ve sağlık memurlarının ihtiyacına göre düzenlenmişti. Hastaların barındırılması, yedirilip içirilmesi, ibadet etmeleri için mekânlar, doktorların barınacakları ve ders görecekleri mekânlar bulunuyordu.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Salevât Getirmenin Faydaları
« Yanıtla #1788 : 01 Kasım 2015, 02:18:20 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ شَرَّ النَّاسِ مَنْزِلَةً عِنْدَ اللهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مَنْ تَرَكَهُ النَّاسُ اِتِّقَاءَ فُحْشِهِ. (فيض

“Kıyamet günü Allâhü Teâlâ katında insanların en şerlisi, kötülüklerinden korunmak için insanların kendisini terk ettiği kimsedir.”
(Hadîs-i Şerîf, Feyzü’l-Kadîr)



30
Ekim Cuma 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 17 Teşrin-i Evvel 1431 Hicrî: 17 Muharrem 1437

Salevât Getirmenin Faydaları

Büyük âlim Hâdimî merhûm, salevât-ı şerîfenin birçok faydalarını hadîs-i şerîflerden çıkarmıştır. Onlardan bazıları:

Salevât getirene Kirâmen Kâtibin melekleri istiğfar ederler ki onların duâları Allah katında müstecabdır. Diğer melekler de âmin derler.

Duâ ile gök arasında perdeler vardır, salevat getirince o perdeler açılır, kişinin duâsı makbul olur; getirmezse reddolunur.

Salevât fakirliği giderir.

Salevât meclislerin süsüdür.

Kıyâmette ve sırat üzerinde nurdur. Sâhibini sırat üzerinde Dârüsselâma -cennete- doğru götürür. Resûl-i Ekrem (s.a.v.), salevât getirdiğine şahit ve şefaatçi olur. Çok salevât getirmek Resûlullâh’ın (s.a.v.) havzından içmeye sebeptir.

Salevât sohbet meclislerindeki hatalara keffâret olur.

Salevât-ı şerîfe ile kişi unuttuğunu hatırlar.

Resûlullâh’ı (s.a.v.) rüyada görmeye vesile olur.

Allâhü Teâlâya yakınlaştırır. Kıyâmet gününde de Resûlullah’a (s.a.v.) en yakın olan en çok salevât getirendir. Salevât getirene işlediği hayırlı amellerin mükafatı kat kat verilir.

Her farz namazdan sonra salevât getiren namazın esrarına mazhar olur, kavuşur.

Resûlullâh (s.a.v.) katında kişiyi izzet ve şeref sahibi eder.

Çok salevât getirmek Ehl-i Sünnetin alametidir.

Bir defa salevât getirene on hasenat (sevap) yazılır, on günahı silinir, mertebesi on derece yükseltilir ve Hak Teâlâ on rahmet eder.

Çok salevât, sahibi için mağfiret, günahlardan temizlik, hatalara keffaret ve ahirette kâfi gelecek ameldir.

Kişinin duâsının tamamında salevât okuması daha makbuldür. Böylece melekler onun salevâtını arz ettiklerinde Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) ona hayır duâ ve istiğfâr eder, Melekler de kıyâmet gününe kadar ona istiğfar ederler.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: ...أَنَّ خَيْرَ عِبَادِ اللهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى يَوْمَ الْقِيَامَةِ الْحَمَّادُونَ. (حم

“Kıyâmet gününde Allâhü Teâlâ’nın kullarının en hayırlısı, Allâhü Teâlâ’ya çok hamd edenlerdir.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)



31
Ekim Cumartesi 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 18 Teşrin-i Evvel 1431 Hicrî: 18 Muharrem 1437

Nankörlerin Âhiretteki Hâli

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) nankörlerin âhiretteki perişanlıklarını şöyle ifade buyurdular:

“Kıyamet günü kul (hesap vermek üzere huzûr-ı İlâhî’ye) getirilir. Allah (c.c.):

‘Ben sana kulak, göz, mal ve evlat vermedim mi? Hayvanları ve ekini senin emrine vermedim mi? Seni onlara sahip olup, onlardan istifade etmek üzere serbest bırakmadım mı? Acaba, benim huzuruma bir gün geleceğini hiç düşündün mü?’ diye soracak.

Kul:
‘Hayır’ diyecek. Bunun üzerine Allâhü Teâlâ:

‘Öyleyse bugün ben de seni unutacağım, tıpkı senin (dünyada) beni unuttuğun gibi’ buyuracaktır.”
(Sünen-i Tirmizî)


SAĞLIĞIMIZ: Kış Hastalıklarından Korunma Yolları

Sağlıklı ve ölçülü beslenmeli, abur cubur ve sağlıksız yiyeceklerden uzak durmalıdır.

Omega 3 (semizotu, yağlı balıklar), omega 6 (zeytinyağı, ceviz, kabak çekirdeği), A vitamini (karaciğer, kırmızı et, balık, tereyağı, süt, peynir, yumurta, yoğurt, portakal, elma, erik, brokoli, havuç, kabak) ve C vitamini (maydanoz, kara lahana, kivi, karnabahar, ıspanak, portakal), çinko (hayvanî gıdalar, kuruyemiş, sebzeler), yoğurt gibi gıdalar muafiyeti (bağışıklık sistemini) kuvvetlendirir.

Temizliğe dikkat etmelidir. Elleri en az 20 saniye sabun ve su ile yıkamalıdır. Elleri yıkamadan göz, ağız ve burun ile temastan kaçınılmalıdır.

Odalar sık havalandırılmalıdır.

Masa, sandalye, kapı kolları çok kullanılan yerler sabun ve deterjanlı su ile temizlenmelidir.

Kıyafetler hava şartlarına göre giyilmeli. Çok kalın giymek terlemeye bu da sonrasında vücudun soğumasına sebep olur.

Tasarruf için kaloriferleri yakmamak veya normalin üzerinde sıcaklıkta yakmak hastalığı davet etmektir. Oda sıcaklığı 20-24 derece arasında olmalıdır. Termometre her evde bulunmalıdır.

Evin nemi iyi ayarlanmalı. Peteklerin üzerine bir kap içinde su konulmalıdır.

Grip, nezle gibi soğuk algınlıklarında insanlarla mümkün olduğu kadar mesafeyi artırmalı, okul, iş yeri gibi toplu bulunulan yerlere gitmemeli evde istirahat etmelidir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلْاِسْلَامُ حُسْنُ الْخُلُقِ. (كنز

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“İslâm güzel ahlâktır.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)



01
Kasım Pazar 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 19 Teşrin-i Evvel 1431 Hicrî: 19 Muharrem 1437

İlk Osmanlı Resmi Gazetesi "Takvîm-i Vekâyi" Adı İle Basıldı (1831) • Saltanatın Kaldırılması ve Abdülmecid Efendi'nin Halife Seçilmesi (1922) • Latin Harflerinin Kabulü (1928)


Az Da Hayırlı Amel İşlemek

Ebû Zer radıyallâhü anh anlatıyor:

Peygamberimize (s.a.v.) “Yâ Resûlallâh! Namazın fazileti hakkında ne buyurursunuz?” diye sordum, buyurdular ki:

“Namaz, amellerin en faziletlisi ve hayırlısıdır.”

“Yâ Resûlallâh! Bana göre amellerin en faziletlisi ve hayırlısını söylemediniz.”

“O nedir?”

“Oruçtur.”

“O da çok hayırlı bir ameldir, amma, amellerin en faziletlisi değil.”
buyurdular.

“Yâ Resûlallâh, hangi sadaka en faziletlidir?”

“Malı az olanın sadakası (yahut fakire gizlice verilen sadaka.)”

“Eğer ona gücüm yetmezse.”

“Yiyeceğinin fazlasından verirsin.”

“Eğer onu da yapamazsam.”

“Yarım hurma(da olsa sadaka) verirsin.”

“Onu da veremezsem.”

“-Senden bir şey isteyene- güzel kelimeyle olsun mukâbele edersin.”

“Onu da yapamazsam.”

“İnsanlara eziyet verecek her türlü söz ve fiili terk edersin. Çünkü bu da nefsin için verdiğin bir sadaka sayılır.”

“Onu da yapamazsam”
deyince:

Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Her halde hiçbir hayır yapmak istemiyorsun.” buyurdu. (Müsned-i Bezzâr)


Akıllının Yermesi, Cahilin Medhinden İyidir

Sultan Birinci Ahmed Han, nedîmleri ile sohbet ediyordu. Bu sırada bir nedîm, kendinin Âsitâne’ye (İstanbul’a) gelmesine ve saraya girmesine vesile olan eski efendisini pek halîm ve selîm diye övmek isterken: “Kendi halinde, sığır gibi bir kimse idi” dedi. Böyle soğuk ve münâsebetsiz bir ifade üzerine Padişah hazretleri şöyle buyurdular:

“Dost nâdân olsa yeğdir âkilin düşmanlığı

Câhilin medhetmesinden âkılin yeğ yermesi”


(Yani: Akıllı düşman, cahil dosttan iyidir, akıllının yermesi câhilin medhinden iyidir.)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Onun Maiyetindekilerden: CÜBEYR BİN MUT’İM (R.A.)
« Yanıtla #1791 : 02 Kasım 2015, 14:41:31 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلْكِذْبُ يَنْقُصُ الرِّزْقَ. (كنز

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Yalan, maişet (geçim) darlığına; rızkın azalmasına sebep olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)



02
Kasım Pazartesi 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 20 Teşrin-i Evvel 1431 Hicrî: 20 Muharrem 1437

İttihatçıların Türkiye'den Kaçışı (1918) • Muratlı'nın Kurtuluşu (1922)


Onun Maiyetindekilerden: CÜBEYR BİN MUT’İM (R.A.)

Ashâb-ı kirâmdan Cübeyr bin Mut’im (r.a.), Hudeybiye sulhu ile Mekke’nin fethi seneleri arasında İslâm’ı kabul eden, Kureyş’in büyüklerindendir. Nesebi Abd-i Menâf’ta Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) nesebi ile birleşir.

Babası Mut’im Kureyş’in pek nüfuzlularından idi. İman etmemiş ise de İslâm’ın ilk zamanlarında çekilen şiddetli sıkıntı ve ızdırablar esnasında Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) yardımda bulunurdu. Nitekim Peygamberimiz’i (s.a.v.) o yürekler paralayan Tâif dönüşlerinde Mekke’de ikametleri esnasında himaye etmişti. Bütün Kureyş, Hâşimoğullarını boykot edip buna dair ahidnâme yazdıkları ve üç sene mahsur bıraktıkları zaman o ahidnâmeyi kaldırmaya, hükmünü iptal etmeye çalışmıştı.

Babası Mut’im, Bedir Harbinden evvel Müslüman olmadan vefat etmiştir. Cübeyr (r.a.) Bedir’den sonra iman edip muhâcirlerden olmuştur.

İman etmeden evvel Bedir’de Müslümanların eline düşen esirleri fidye karşılığı kurtarmak için Medîne-i Münevvere’ye Kureyş müşrikleri tarafından elçi olarak gönderilmişti. Bu hususu Resûlüllâh (s.a.v.) ile görüştüğü zaman “Senin ihtiyar baban Mut’im sağ olup benimle görüşmüş olsaydı hepsini ona bağışlardım.” buyurmuştur.

Cübeyr (r.a.) ebedî kurtuluşa ermesine vesile olan bu seferini kendisi şöyle anlatıyor: “Bedir esirlerini fidye mukabili kurtarmak için görüşmeye gelmiştim. İkindiden sonra vardım. Yorgun olduğum için mescid-i şerifte yattım. Derken akşam namazı kılındı. Resûlüllâh’ın (s.a.v.) namazda ‘Ve’t-tûr..’ sûresini okuduğunu işitince korku içinde kaldım. Mescidden çıkıncaya kadar dinledim. İşte bu gün İslam muhabbetinin kalbime girdiği ilk gündür. ”

Neseb ilmini çok iyi bilen Cübeyr (r.a.), bu ilmi Hz. Ebûbekir’den (r.a.) öğrenmiştir. Zira Arapların neseplerini en iyi Hz. Ebûbekir (r.a.) bilirdi.

Hz. Muâviye’nin (r.a.) halifeliği zamanında hicrî 59 senesinde Medine-i Münevvere’de vefat etti. Radıyallâhü anhüm. (Tecrîd-i Sarîh Trc.)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazreti Ömer'in Vefâtı | İsimlerimiz
« Yanıtla #1792 : 03 Kasım 2015, 13:47:02 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا فِي السَّمَاءِ مَلَكٌ إِلَّا وَهُوَ يُوَقِّرُ عُمَرَ وَلَا فِي الْأَرْضِ شَيْطَانٌ إِلَّا وَهُوَ يَفِرُّ مِنْ عُمَرَ. (كنز

“Semadaki bütün melekler Ömer’e hürmet ederler, yeryüzündeki bütün şeytanlar da Ömer’den kaçarlar.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)



03
Kasım Salı 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 21 Teşrin-i Evvel 1431 Hicrî: 21 Muharrem 1437

Hz. Ömer'in Şehid Edilmesi (644) • Tanzimat Fermanı'nın İlanı (1839) • Arpaçay ve Susuz'un Kurtuluşu (1920)


Hazreti Ömer'in Vefâtı

Hazret-i Ömer (r.a.) bir köle tarafından yaralandığında, Hazret-i Ka‘b (r.a.):

“Ey Ömer! Rabbi’nden ömrünün uzatılmasını istesen duân muhakkak kabul olunur” dedi.

Hazret-i Ömer ise:

“Allâh’ım, beni âciz ve ayıplanacak hallere düşmeden rûhumu nezd-i ilâhîne kabz eyle” diye duâ etti.

Hazret-i Ömer (r.a.) oğluna şöyle vasiyet etmişti:

Bana pahalı kefen almayın, iktisatlı davranın. Eğer Allâhü Teâlâ katında amellerimin hayırlı karşılığı varsa, kefenimi ondan daha hayırlısıyla değiştirirler. Eğer öyle değil ise cesedimden en evvel ayrılacak olan odur.

Kabrimi de orta halli yapın. Eğer Allah katında bir hayrım varsa kabrim gözün görebildiği kadar genişletilecektir. Eğer hayrım yoksa öyle daraltılır ki kemiklerim birbirine geçer.

Cenazeme kadınlar gelmesin.

Bende olmayan vasıflarla beni tezkiye etmeyiniz, övmeyiniz. Muhakkak Allâhü Teâlâ beni en iyi bilendir.

Naaşımı taşırken acele ediniz. Eğer Allah katında benim için hayır hazırlandı ise beni hayırlı olana bir an evvel ulaştırmış olursunuz. Eğer öyle değil ise taşıdığınız fena bir yükü omuzlarınızdan atıp kurtulmuş olursunuz.”


Ensar’dan bir zât, Abdullah bin Ömer’e (r. anhümâ) şöyle dedi:

“Allâhü Teâlâ’dan bana Hazret-i Ömer’i rüyamda göstermesini niyâz ettim. On sene sonra gördüm, alnından terleri siliyordu.

“Ey Müminlerin emîri! Ne yaptın” dedim.

“İşte şimdi hesaptan çıktım. Eğer Rabbi’min rahmeti olmasaydı helâk olurdum”
dedi. (Târîhu’l-Hulefâ, Suyûtî)

İsimlerimiz: Erkek: Davud, Kız: Dürdane


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İlim Tahsilinin Bazı Yolları
« Yanıtla #1793 : 05 Kasım 2015, 10:45:00 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ عَلِمَ فَلْيَقُلْ وَمَنْ لَمْ يَعْلَمْ فَلْيَقُلْ اَللهُ أَعْلَمُ فَإِنَّ مِنَ الْعِلْمِ أَنْ يَقُولَ لِمَا لَا يَعْلَمُ لَا أَعْلَمُ. (خ

“Bir meseleyi bilen kimse bildiğini söylesin. Bilmeyen “Allâhü a’lem” (en doğrusunu Allah bilir) desin. Zira kişinin bilmediği şeye ‘bilmiyorum’ demesi de bir ilimdir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)



04
Kasım Çarşamba 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 22 Teşrin-i Evvel 1431 Hicrî: 22 Muharrem 1437

Sofya'nın Fethi (1388)


İlim Tahsilinin Bazı Yolları

İmâm-ı Âzam Hazretleri (rah.) şöyle buyurdu:

“Ben ilmi, hamd ve şükür etmem sayesinde öğrendim. Fıkıhtan bir meseleye ve bir hikmete vâkıf olsam, anlasam ‘Elhamdü lillâhi teâlâ’ der, Allâh’a hamd ederdim. Böylece ilmim arttı.”

İmâm-ı Âzam Hazretleri (rah.) bu kadar ilme, kumaş dükkânında, âlimlerle ilim alışverişi de yaparak ve çok müzakere ederek kavuştu. Buradan anlaşılıyor ki ilim elde etmek; fakîh olmak, çalışmak ve gayret etmekle mümkündür.

İmâm Ebû Yûsuf’a (rah.) “İlmi nasıl elde ettin?” diye sorulunca şöyle cevap vermiştir:

“Bilmediğim meseleleri öğrenmek için sormaktan çekinmedim, kibirlenmedim. Başkalarına anlatmakta da cimrilik yapmadım.”

Talebeliğinde İmâm Ebû Yûsuf’tan (rah.) daha fakir biri yoktu. Fakat fakirliği onu ilim öğrenmekten geri koymadı.

İbn-i Abbâs’a (r.anhümâ) “Bu ilmi nasıl öğrendin?” diye sordular.

“Anlamadığım meseleleri çok sorarak ve iyi düşünen, iyi anlayan kalb ile” diye cevap verdi.

Şemsü’l-Eimme el-Halvânî, “Ben nail olduğum bu ilmi, ilme tazim ve hürmetim sebebiyle elde ettim. Çünkü abdestsiz bir kâğıt bile tutmadım. demiştir.

Halil bin Ahmed’e “Bu ilmi nasıl öğrendin?” diye sormuşlar.

“Bir âlimle karşılaştığım zaman (bilmediğim bir meseleyi) ondan öğrendim, (bildiğim bir meseleyi de) ona anlattım.” demiştir. Halife Mansûr, büyük âlim Şerîk’e:

“Bu ilmi nasıl öğrendin?” diye sormuş. O da “Az da olsa faydalı ilimden vazgeçmedim; öğrendim. Faydalı olacağım ilimde, çok da olsa cimrilik etmedim, öğrettim.” demiştir.

Bir âlime: “Bu ilmi nasıl öğrendin?” demişler.
“Zengin ve cömert babam sayesinde öğrendim. Zira o ilim ve fazilet sahibi kimselere yardımda bulunurdu. Onların duâları bereketiyle benim ilmim arttı.” demiştir. (İmâm Burhânüddîn ez-Zernûcî, Ta’lîmü’l-Müteallim)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Nasuh Tevbe ve İstiğfar
« Yanıtla #1794 : 05 Kasım 2015, 10:50:44 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(اَسْتَعِيذُ بِاللهِ : يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللهِ تَوْبَةً نَصُوحًا... الآية. (سورة التحريم, 8

Allâhü Teâlâ buyurdu:
“Ey îmân edenler! Allâh’a öyle tevbe edin ki nasûh (gâyet ciddî, müessir) bir tevbe olsun...”
(Tahrîm Sûresi, âyet 8 )



05
Kasım Perşembe 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 23 Teşrin-i Evvel 1431 Hicrî: 23 Muharrem 1437

Sultan Melikşah'ın Vefatı (1092) • Selanik'in Elden Çıkması (1912)


Nasuh Tevbe ve İstiğfar

Tevbe, bir günahtan, sırf günah olduğu için pişmanlık duyarak vaz geçmektir. Bedenine, malına, şeref ve haysiyetine gelecek bir zarardan korktuğu için veya bir menfaat beklediği için vaz geçmek tevbe değildir.

Tevbe, işlediği günahın bir menfaatini görse bile onun haddi zatında çirkinliğini duyup tiksinerek vaz geçmektir.

Allâhü Teâlâ Tahrîm Sûresi’nin 8. âyetinde kullarına nasûh tevbe ile tevbe etmelerini emretmiştir.

Nasûh tevbe, kulun, işlediği günahları -sırf Allâh’ın rızâsına aykırı olduğu için- pişmanlık duyarak terk etmesi, bir daha yapmamağa azmetmesi ve nefsini buna alıştırıp bir daha asla günah işlememeye karar vermesidir.

Muâz bin Cebel (r.a.) Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.)

“Yâ Resûlallâh, nasûh tevbe nasıl olur?” diye sordu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de şöyle buyurdular:

“Kul, yapmış olduğu günaha öyle pişman olmalı ve Allâh’a öyle tevbe etmelidir ki, süt nasıl memeye geri dönmezse o da, o günaha bir daha dönmemelidir.”

Günah işleyen bir kul istiğfar etmeli; Allâhü Teâlâ’dan işlediği kabahatlerin günahlarının bağışlanmasını istemelidir.

En kısa istiğfâr “Estağfirullâhe’l-azîm ve etûbü ileyk”dir.

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) bildirdiği Seyyidü’l-İstiğfâr şudur:

“Allahümme ente Rabbî lâ ilâhe illâ ente halaktenî ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve va’dike mesteta’tü e’ûzü bike min şerri mâ sana’tü ebûü leke bini’metike aleyye ve ebûü bizenbî, fağfirlî zünûbî feinneke lâ yağfiruzzünûbe illâ ente.”

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Kim gündüz, inanarak bunu (Seyyidü’l-İstiğfârı) okur ve akşam olmadan o gün içerisinde ölürse o kimse cennet ehlindendir.

Kim de geceleyin, inanarak bunu okur ve sabah olmadan ölürse, o kimse de cennet ehlindendir.”
buyurmuşlardır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hocaya Hürmet | Ömer Bin Abdülazîz'in Hanımı Fâtıma
« Yanıtla #1795 : 06 Kasım 2015, 16:06:45 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ اللهَ وَمَلَائِكَتَهُ وَأَهْلَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرَضِينَ حَتَّى النَّمْلَةَ فِي جُحْرِهَا وَحَتَّى الْحُوتَ لَيُصَلُّونَ عَلَى مُعَلِّمِ النَّاسِ الْخَيْرَ. (ت

“Muhakkak ki insanlara hayrı öğretenlere Allâhü Teâlâ rahmet, melekleri istiğfâr, yer-gök ehli, hatta yuvasındaki karıncalar, denizdeki balıklar duâ ederler.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



06
Kasım Cuma 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 24 Teşrin-i Evvel 1431 Hicrî: 24 Muharrem 1437

Katip Çelebi'nin Vefatı (1658)


Hocaya Hürmet

İlim öğrenen kimse, ilme, âlimlere ve hocasına tazim ve hürmet etmelidir. Yoksa ilim öğrenemez ve öğrendiği ilimden de istifade edemez. Hocanın evladına ve yakınlarına hürmet de hocaya hürmettir.

Buhârâ’nın büyük âlimlerinden biri, ders meclisinde otururken zaman zaman ayağa kalkıyordu. Bunun sebebi sorulunca “Hocamın oğlu dışarıda çocuklarla oyun oynuyor. Bazan da mescidin kapısına geliyor. Onu görünce hocama hürmeten ayağa kalkıyorum.” demiştir.

Merv şehrinde âlimlerin reîsi olan Kâdı İmâm Fahrüddîn’e, zamanın sultanı son derece hürmet ve tazimde bulunurdu. Kâdî İmâm Fahrüddîn “Bu hürmeti ve elde ettiğim bu makamı hocama hizmetim sayesinde elde ettim. Ben hocam Ebû Zeyd ed-Debûsî’ye hizmet eder, onun yemeklerini hazırlardım. Fakat ona saygımdan onun yemeğinden yemezdim.” derdi. (İmâm Burhânüddîn ez-Zernûcî, Ta’lîmü’l-Müteallim)


Ömer Bin Abdülazîz'in Hanımı Fâtıma

Ömer bin Abdülaziz’in zevcesi Fâtıma, Emevî halifelerinden Abdülmelik bin Mervan’ın kızıdır.

Ömer bin Abdülaziz merhûm, halîfe olduğunda, sahib olduğu yüksek İslam terbiyesi îcâbı isrâfın önünü almağa kendi evinden başlamıştı. Hanımına:

“Eğer benimle geçinmek istersen yanında olan bütün süs ve ziynetleri, mücevherleri beytülmala teslim etmelisin. Onlar sende oldukça geçinmemiz mümkün değildir” demişti.

Bunun üzerine Fâtıma kıymetli bütün malını beytülmala teslim etmiştir.

Sâhib olduğu saltanata rağmen iktisadda, debdebe ve ihtişamı terk etmede daima kocasının emir ve rızasına uyardı.

Ömer bin Abdülazîz’in vefatından sonra Fâtıma’nın kardeşi Yezid bin Abdülmelik halife oldu. Yezîd, beytülmala bıraktığı değerli eşyalarının hepsini Fâtıma’ya iade etmeyi teklîf etti. Fâtıma, kabul etmeyip:

“Ben kocama sağlığında itaat ettim. Öldükten sonra isyan mı edeyim?” demiştir. RahimehAllah.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İhlâs Nedir? | Osmanlı Sultanlarının Yüksek Mertebeleri
« Yanıtla #1796 : 09 Kasım 2015, 10:59:49 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ الْعَبْدَ إِذَا صَلَّى فِي الْعَلَانِيَةِ فَأَحْسَنَ وَصَلَّى فِي السِّرِّ فَأَحْسَنَ قَالَ اللهُ عَزَّ وَجَلَّ هٰذَا عَبْدِي حَقًّا. (هـ

“Muhakkak bir kul âşikar namaz kılar ve namazını ihlâsla ve ta’dil-i erkâna riâyet ederek kılarsa, gizli namaz kılar ve namazını ihlâsla ve ta’dil-i erkâna riâyet ederek kılarsa Allah azze ve celle şöyle buyurur: ‘İşte bu, benim hakîkî kulumdur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



07
Kasım Cumartesi 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 25 Teşrin-i Evvel 1431 Hicrî: 25 Muharrem 1437

Şair Bâkî'nin Vefatı (1600)


İhlâs Nedir?

“İnsanlardan dolayı ameli terk etmek riya, onların hatırı için amel etmek şirktir. İhlâs ise, Allâhü Teâlâ’nın seni bu iki hastalıktan korumasıdır.” Fudayl b. Iyâz (rah.)

“Amellerde ihlâs, işlediği amel için ne dünyada ne de âhirette bir karşılık beklememektir.” Ruveym (rah.)

“İhlâs sahibi kötülüklerini gizlediği gibi iyiliklerini de gizler.” Yakub el-Mekfûf (rah.)

“İhlas, kulun hareket ve sükununun yalnız Allâhü Teâlâ için olmasıdır.” Sehl (rah.)

“Kul ihlâslı olursa şeytanın birçok vesvesesinden ve riyadan kurtulur.” Ebû Süleyman ed-Dârânî (rah.)

Sehl bin Abdullah’a (rah.): “Nefse en ağır gelen şey nedir?” diye soruldu.

“İhlâstır. Zira ihlâsta nefis için bir nasib yoktur.” buyurdular.


Osmanlı Sultanlarının Yüksek Mertebeleri

Osmanlı Sultanlarının İslâm’a ve Müslümanlara hizmetleri çok büyüktür.

Âl-i Osman, ümmet-i Muhammed’i bir araya topladı, zulümle hüküm sürenleri, Mısır, Şam, Irak, Yemen’de, doğu ve batıdaki Ehl-i sünnete musallat olmuş sapık hükümetleri ve hâricîleri kahrettiler.

Haremeyn-i şerîfeyn, Kudüs-i şerîf ve diğer peygamber türbelerinin hizmetiyle şereflendiler.

Onların fütuhâtları Hazret-i Ömer’in fetihlerine benzemektedir. Onlar zamanında İslâm beldelerinin hududu genişledi, Müslümanlar her türlü tehlikeden korundular.

Ümmet-i Muhammed onların fetihlerine son derece sevindi, devletleri bütün cihânın gördüğü en büyük devlet oldu. Zira onlar mahlûkâtın (yaratılmışların) efendisi Resûlullâh aleyhisselâmın dinine son derece hürmet gösterdiler, devletlerinde eşrâf (Resûlullâh Efendimiz’in mübarek nesli) ve ulemâ en yüksek saygı ve ikrâmı gördü.

İşte bu güzel hasletleri sebebiyle Osmanlı Sultanlarının vallâhi yeryüzündeki her Müslüman üzerinde hakları vardır. Kıyâmet gününe kadar Müslümanlar evlâddan evlâda onlara muhabbet besleyeceklerdir. (Yusuf Nebhânî, Hulâsatü’l-Beyân)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Tevbe ve Beş Vakit Namaz | Harnup-Keçiboynuzu | İsimlerimiz
« Yanıtla #1797 : 09 Kasım 2015, 11:03:36 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا كَثُرَتْ ذُنُوبُ الْعَبْدِ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ مَا يُكَفِّرُهَا مِنَ الْعَمَلِ اِبْتَلَاهُ اللهُ عَزَّ وَجَلَّ بِالْحُزْنِ لِيُكَفِّرَهَا عَنْهُ. (حم

“Kulun günâhları çoğalıp bunlara keffâret olacak ameli de bulunmadığı zaman, Allâhü Teâlâ günâhlarına keffâret olması için ona hüzün ve keder verir.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed bin Hanbel)



08
Kasım Pazar 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 26 Teşrin-i Evvel 1431 Hicrî: 26 Muharrem 1437

Sultan İkinci Süleyman Han'ın Tahta Çıkışı (1687)


Tevbe ve Beş Vakit Namaz

İmâm Mücâhid rahmetullâhi aleyh buyurdular:

“Sabah akşam günahlarından dolayı Allâhü Teâlâ’ya tevbe etmeyen kendine zulmetmiş olur.

Kulun her zaman tevbe etmesi ve beş vakit namaza devam etmesi lazımdır. Muhakkak Allâhü Teâlâ beş vakit namazı, kullarının -küçük- günahlarını temizlemek için farz kılmıştır.
(Tenbihü’l-Gâfilîn)


Harnup-Keçiboynuzu

Türkiye’de Akdeniz havalisinde yetişir. Uzun ömürlü ağacı Temmuz-Ağustos aylarında, yaşlı gövde ve dallardan yeşilimsi renkli, çok küçük çiçekler açar. Meyveleri 10-20 cm uzunluğunda fasulyeye benzer, önce yeşildir, olgunlaşınca kahverengi olur.

Meyvelerinde sert, kahverenkli ve oval şekilli tohumlar eskiden kuyumculukta ağırlık ölçüsü (kırat) olarak kullanılırdı. (Kırat: Bir miskalin yirmi dörtte biri, 4 keçiboynuzu çekirdeği olarak hesap edilirdi. 0.2004 gr.)

Meyvelerinde yağ, şeker, selüloz ve azotlu maddeler vardır. Olgun meyveleri gıda olarak yenilir, pekmez yapılır. Kuru meyvelerin temizlenmiş unu bilhassa süt çocuklarının mide ve bağırsaklarına faydalıdır.

Keçiboynuzu meyveleri öksürük ilaçlarında kullanılır. Eskiden tatlılarda, şeker yerine kullanılırdı. Günümüzde de bazı çikolata imalatında tatlandırıcı olarak da kullanılmaktadır. Tohumlarından elde edilen balsam, tekstil endüstrisinde apreleme için kullanılır.

Tabii bir vitamin deposu olan keçiboynuzu ve pekmezinin: Öksürük, grip, kemik erimesi, kansızlık, balgam söktürme, mide ve bağırsak rahatsızlıkları, tansiyon, kalp, karaciğer ve akciğer rahatsızlıklarında faydalı olduğu anlaşılmıştır.

İsimlerimiz: Erkek: Abdülhamîd, Kız: Müşfika



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Mü’min’in Bazı Vasıfları
« Yanıtla #1798 : 09 Kasım 2015, 11:17:33 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَا يُؤْمِنُ  أَحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ لِأَخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِه. (ق)

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Biriniz, kendisi için sevdiği şeyi, din kardeşi için de sevmedikçe, kâmil mü’min olamaz.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)



09
Kasım Pazartesi 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 27 Teşrin-i Evvel 1431 Hicrî: 27 Muharrem 1437

Erzurum Müdafaası (1877) • Babaeski ve Pehlivanköy'ün Kurtuluşu (1922)


Mü’min’in Bazı Vasıfları

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

• “Mü’min beş kuvvetli düşman arasındadır:

Kendisine hased eden Müslüman,

Onu hiç sevmeyen münafık,

Onunla harbeden kâfir,

Kendisini hevâ ve şehvetlerine; haram olan arzularına uydurup ibadetten alıkoymaya çalışan nefis ve

Saptırmaya çalışan şeytan.”


• “Kim, işlediği günahı çirkin görüp pişman olur ve üzülürse, işlediği hayırlı ameline de sevinirse; işte o mü’mindir." (Müsned-i Ahmed, Hâkim)

• “Mü’min için her gün kabûl olunacak bir duâ vardır.”

• “-Kâmil- Mü’min Allâhü Teâlâ katında, mukarreb (büyük) meleklerden daha itibarlıdır.”

• “-Kâmil- Mü’minin kokusundan daha güzel bir koku yoktur. Muhakkak onun kokusu âfâkı kaplar, her yerden hissedilir. Bu koku onun amelinden ve diğer müminlerin onu methetmelerinden gelir.”
(Ebû Nuaym)

• “Mü’min, iki korku arasında bir kuldur:

İşlemiş olduğu günahından dolayı korkar. Zira Allâhü Teâlâ’nın o günahı sebebiyle kendisine ne yapacağını bilmez.

Kalan ömründen korkar, onda mahvolmasına sebep olacak neler geleceğini bilmez.”
(İbnü’l-Mübârek)

• “Mü’min, akıllı, zeki; işlerin hakikatlerine vâkıf, dâimâ dikkatli ve uyanıktır, haram yahut şüpheli her şeyi terk eder, acele etmez.

Münâfık ise insanların ayıp ve kusurlarını araştırır, arkasından konuşur ve incitir, kırıp geçirir, şüpheli ve harama aldırmaz, hepsini işler. Gece odun toplayan gibidir, neyi nereden kazandığına ve nereye harcadığına hiç aldırmaz.”
(Deylemî)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Âhirete Dair Bazı Tabirler (1)
« Yanıtla #1799 : 10 Kasım 2015, 11:17:21 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَوْلَى النَّاسِ  بِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَكْثَرُهُمْ عَلَيَّ صَلَاةً. (ت

“Kıyâmet gününde insanların bana en yakını (şefaatimi en çok hak edeni), bana en çok salevât getirendir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



10
Kasım Salı 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 28 Teşrin-i Evvel 1431 Hicrî: 28 Muharrem 1437

I. Varna Zaferi (1444) • Kırklareli'nin Kurtuluşu (1922) • Atatürk'ün Ölümü (1938)


Âhirete Dair Bazı Tabirler (1)

Âhiret Günü: Kâinât yok olduktan sonra yeniden bir takım âlemlerin yaratılacağı, bütün ölülerin tekrar hayat bulacağı günden itibaren başlayan nihayeti olmayan bir zamandan ibarettir.

Kıyâmet: Bütün mahlûkatın yok olup kâinâtın ömrünün biterek tamamen harab olacağı gündür. Bütün ölülerin tekrar dirileceği güne de denir.
Bu bir kıyamet-i kübrâ; büyük kıyamettir. Her insanın ölümü ise kendi hakkında bir kıyamet-i suğrâ; küçük kıyamettir.

Sûrun Üfürülmesi: İsrâfil aleyhisselâmın “Sur” denilen ve mahiyetini ancak Allâhü Teâlâ’nın bildiği bir şeye üfürmesinden ibarettir. Bu iki defa olacaktır.
Hz. İsrafil’in ilk defa sura üfürmesinden meydana gelecek pek şiddetli bir ses ile yerde, gökte bulunanlar öleceklerdir.
İkinci defa üfürmesi üzerine bütün ölülerin ruhları, yeniden teşekkül eden cesetlerine dönerek yattıkları yerden kalkacaklardır.

Haşir: Kıyamette ruhların cesetlere dönerek “Mevkıf-i Arasât; Arasat meydanı” denilen düz mahalde toplanmalarıdır.

Kitapların Verilmesi: Dünyada iken herkesin yaptığı güzel ve çirkin amellere dair Kirâmen Kâtibin meleklerinin tuttukları amel defterlerinin sahibine verilmesidir.
Defterler müminlere sağ taraflarından, kâfirlere sol ve arka taraflarından verilecektir.

Mizan: Mahşerde herkesin amellerinin (sevap ve günahının) miktarını bildiren şeydir. Allâhü Teâlâ’nın adâletinin tecellisine vesile olacaktır.

Sual: Allâhü Teâlâ’nın dilediği hususları kullarından sorması demektir. Bütün yaratılmışlar, insanlar ve cinler amellerinden dolayı hesaba çekilecek Cenâb-ı Hakk’ın adaleti tecelli edecektir.

Havz-ı Kevser: Mahşerde Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) ihsan buyurulacak olan gayet geniş bir havuzdur. Sütten beyaz, miskden daha güzel kokulu olan suyundan müminler içerek şiddetli hararetten kurtulacaklardır.