Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1064060 defa)

0 Üye ve 330 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Bilmiyorum Demek İlmin Yarısıdır"
« Yanıtla #1620 : 18 Mayıs 2015, 10:09:25 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ أُفْتِيَ بِغَيْرِ عِلْمٍ كَانَ إِثْمُهُ عَلَى مَنْ أَفْتَاهُ. (د

“Bir kişinin bilmediği halde verdiği yanlış bir fetvadan dolayı günaha düşenin vebâli o fetvayı veren üzerinedir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd)



16
Mayıs Cumartesi 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 03 Mayıs 1431 - Hicrî: 27 Recep 1436

Sultan Altıncı Mehmed Vahdeddin Han'ın İtalya'da Vefatı (1926)


"Bilmiyorum Demek İlmin Yarısıdır"

Bir kimse, bilmediği hususları biliyorum dememeli, bildiğini de gizlememelidir.

Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) “En faziletli mekan neresidir?” diye sormuşlar. Peygamberimiz ‘Bilmiyorum. Fakat Cebrâil’e sorayım’ buyurmuş ve Cebrâil’e sormuşlar. O da ‘Bilmiyorum. Fakat Rabbime sorayım.” buyurmuşlardır. Allâhü Teâlâ “En hayırlı mekân -Allâh’ın adının zikredildiği- mescidlerdir.” buyurmuştur.

Burada bütün fetva veren kimselere bir tenbih; bir îkaz vardır. Kat’î olarak bilmedikleri bir meselede ‘bilmiyorum’ demekten utanmamalıdır.

İmâmı Şâfiî Hazretleri: “Ben İmâm Mâlik’e kırk sekiz mesele sorulduğuna, bunlardan otuz ikisine ‘bilmiyorum’ dediğine şahit oldum.” dedi.

İmâm Ebû Yûsuf’a (rh.) bir mesele sorulduğunda “Bilmiyorum.” dedi. “Sen her gün devlet hazinesinden şu kadar alıyorsun, sonra da ‘bilmiyorum’ diyorsun. Bu nasıl oluyor?” denilince Ebû Yûsuf (rh.) şöyle cevap verdi: “Ben devlet hazinesinden bildiğim kadarının karşılığını alıyorum. Bilmediklerim için de verilse dünya malı bana yetmezdi.”

Ebûbekir el-Iyâzî (rh.) minberde iken kendisine bir sual soruldu. “Bilmiyorum.” diye cevap verdi. “Minber cahillerin yeri değildir.” denilince “Ben ilmim kadar bir yüksekliğe çıktım. Cahilliğim kadar yüksek bir yerde olacak olsaydım semâya ulaşırdım.” diye cevap verdi.

İmâm Şa’bî’ye bir mesele sorulmuş, o da ‘Bilmiyorum’ demiş. “Sen Iraklılar’ın müftüsüsün. ‘Bilmiyorum’ demekten utanmıyor musun?” demişler. “Mukarreb melekler ‘Bizim ilmimiz yoktur, bilmiyoruz’ derken ben nasıl olur da ‘biliyorum’ derim.” demiştir.

Bir âlime bir mesele soruldu. “Bilmiyorum” dedi. Suâl soran kimse “Oturduğun mekân cahillerin yeri değildir.” deyince âlim zât, “Bu makam, bazı şeyleri bilen bazı şeyleri de bilmeyen kimselerin mekânıdır. Her şeyi bilen, ilmi dışında hiçbir şey olmayan Allâhü Teâlâ mekândan münezzehtir; onun için mekân yoktur.” diye cevap vermiştir.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İmâm Muhammed Şeybânî (M. 750-805)
« Yanıtla #1621 : 18 Mayıs 2015, 10:12:22 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا قَضَى اللهُ لِعَبْدٍ أَنْ يَمُوتَ بِأَرْضٍ جَعَلَ لَهُ إِلَيْهَا حَاجَةً. (ت

“Allâhü Teâlâ bir kulunun bir yerde ölmesini takdir ederse, oraya gitmesine bir sebep yaratır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



17
Mayıs Pazar 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 04 Mayıs 1431 - Hicrî: 28 Recep 1436

Kasr-ı Şirin Muahedesi'nin Akdi (1639)


İmâm Muhammed Şeybânî (M. 750-805)

İmâm Muhammed (rh.), İmâm-ı Âzam’ın (rh.) pek büyük talebelerinden müctehid bir zattır. Kûfe’de yetişmiş, Bağdat’a yerleşerek hadis ve fıkıh ilimlerini öğretip yaymaya çalışmıştır. Bir müddet de Hârûn Reşîd zamanında “Rakka”da kâdılık yapmıştır.

İmam Mâlik, Evzâî, Süfyân-ı Sevrî, İmâm Ebû Yûsuf gibi zatlardan hadîs ve fıkıh öğrenmiş, kendisinden de İmam Şâfiî gibi yüksek âlimler ilim almışlardır.

İmâm Şâfiî demiştir ki:

“Ben İmam Muhammed’den bir deve yükü mesele yazdım. Eğer o olmasaydı ilimden bir şey elde edemezdim. Bütün insanlar fıkıhda Iraklıların ıyâli (çocukları, talebesi) Iraklılar da Kûfelilerin ıyâli, Kûfeliler de İmâm-ı A‘zam’ın ıyâlidir.”

İmâm Ahmed bin Hanbel de onun kitaplarından istifâde etmiştir. İmâm Ahmed’e “Bu kadar ince meseleleri nereden elde ettin?” denilince “İmâm Muhammed’in kitaplarından” buyurmuştur.

İmâm-ı Âzam’ın ictihadlarını tamamen zapt ve kaydeden İmâm Muhammed’dir. Onun mezhebi çerçevesinde ictihadda bulunmuştur.

İmâm Muhammed, her gecenin bir kısmında uyur, bir kısmında namaz kılar, bir kısmında ilim öğrenip öğretmekle meşgul olurdu.

“Niçin dâimâ böyle çok çalışıyor ve nefsinizi ihmâl ediyorsunuz?” denilince “Nasıl uyuyabilirim ki, Müslümanlar bir müşkilimiz olsa, ona sorarak hallederiz diye bana itimât ederek uyurlar. Eğer biz uyursak dînin tahrîbine ve Müslümanların ifsâdına fırsat vermiş oluruz” buyurdu.

İmâm Muhammed’in dînî ilimlere dâir eserleri doksan dokuz olup, Zâhir-i mezheb, Zâhiru’r-rivâye veya Mesâil-i usûl denilen ve Hanefî mezhebinin esâsını teşkil eden altı kitabı şunlardır: el-Mebsût, el-Câmiu’s-Sagîr, el-Câmiu’l-Kebîr, es-Siyerü’s-Sagîr, es-Siyerü’l-Kebîr, ez-Ziyâdât.

İmâm Muhammed, 132 (750) tarihinde Vâsıt’ta doğmuş, 189 (805) senesinde Halîfe Hârûn Reşid ile beraber gittiği Rey şehrinde vefat etmiştir. Rahmetullâhi aleyhim.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(سُئِلَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَيُّ الصَّوْمِ أَفْضَلُ بَعْدَ رَمَضَانَ فَقَالَ شَعْبَانُ لِتَعْظِيمِ رَمَضَانَ. (ت

Peygamber Efendimiz’e(s.a.v.) ‘Ramazan ayı orucundan sonra en faziletli oruç hangisidir?’ diye soruldu.
‘Ramazan ayına tazim ve hazırlık için Şâban ayında tutulan oruçtur.’ buyurdular.
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



18
Mayıs Pazartesi 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 05 Mayıs 1431 - Hicrî: 29 Recep 1436

Ziya Paşa'nın Vefatı (1880)


Şâban Ayı Orucu

Üsâme bin Zeyd (r.a.):

“Yâ Resûlallâh! Şâban ayında tuttuğunuz kadar hiçbir ayda oruç tuttuğunuzu görmedim.” dedim.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

“Bu (Şâban ayı) Receb ile Ramazan arasında insanların ihmal ettikleri bir aydır. Bu ay, amellerin âlemlerin Rabbine arz edildiği bir aydır. Ben amellerimin oruçlu iken arz edilmesini isterim.” buyurdular. (Sünen-i Nesâî)


Şâbân-ı Şerîf

Yarın idrâk edeceğimiz Şâban-ı Şerîf ayı, Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in ayıdır. Bu itibarla bu ayda salevât-ı şerîfeye devam etmek lâzımdır. Yine mümkün oldukça istiğfar ve İhlâs-ı Şerîf okumalı, teheccüd ve tesbîh namazları kılmalı ve Hatm-i enbiyâ yapmalıdır.

Şâban ayı, şerefli, ulvî, berâta erdirici, ilâhî ihsâna kavuşturucu, müminlere rahmet, kâfirlere gazap olan ve ilâhî nûra nâil eden bir aydır.

Bu ayın birinci gecesinde, yani bu akşam, her rek’atte bir Fâtiha, üç Âyetü’l-Kürsî ile bir tesbih namazı kılınır. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)


Şâbân-ı Şerîf İctimâ’ı, Ru’yet ve Başlangıcı

Hicrî Kamerî 1436 yılı Şâban ayı ictima‘ı (18 Mayıs Pazartesi)  günü Türkiye yaz saati ile 07.13’dedir.

Ru’yet, ise (18 Mayıs Pazartesi) Türkiye saati ile 19.41’dedir.

Hilâl’in görüldüğü yerler: Güney Amerika kıtasının tamamı, Atlas Okyanusu’nun orta ve güney kısımları ile Brezilya, Arjantin, Peru, Şili, Senegal, Gine, Fildişi Sahili.

Hilâl; Türkiye, Almanya, Avusturya, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarımadasından görülemeyecektir.

Hilâlin görüldüğü günü takip eden 19 Mayıs Salı Şâban ayının 1. günüdür.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Şâban Ayının Fazîleti
« Yanıtla #1623 : 20 Mayıs 2015, 09:58:25 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ صَلَّى عَلَيَّ حِينَ يُصْبِحُ عَشْراً وَحِينَ يُمْسِي عَشْراً أَدْرَكَتْهُ شَفَاعَتِي. (كنز

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Kim sabah on defa, akşam on defa bana salevat okursa şefâatime nâil olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)



19
Mayıs Salı 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 06 Mayıs 1431 - Hicrî: 1 Şaban 1436

Türk Deniz Kuvvetleri'nin Kuruluşu (1081) • Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı (1919)


Şâban Ayının Fazîleti

Hz. Âişe (r.anha) validemiz: “...Ben Resûlullah’ın Ramazan ayından başka hiçbir ayın tamamında oruç tuttuğunu ve başka hiçbir ayda Şâban ayında tuttuğu oruçtan daha çok oruç tuttuğunu görmedim.” buyurdular.

Resûlullah (s.a.v.) Hz. Âişe’ye (r.anhâ):

“Şâban ayındaki oruç bana en sevimli olandır. Yâ Âişe! O öyle bir aydır ki, sene içinde rûhu kabz olunacakların (öleceklerin) isimleri ölüm meleğine verilir. Ben de ismimin, oruçlu iken verilmesini isterim.” buyurdular.

Ümmü Seleme (r.anhâ) vâlidemiz, “Resûlullah (s.a.v.), Ramazan ayından sonra hiçbir ayda Şâban ayındaki kadar oruç tutmamıştır.” buyurdular.

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Receb, Allâhü Teâlâ’nın ayı, Şâban benim ayım, Ramazan, ümmetimin ayıdır.

Şâban günahlara keffâret (mağfiretine sebep) olan aydır, Ramazan ise günahları temizleyen aydır.”


Bu ay, hayır kapılarının açılacağı, bereketin indirileceği, hataların terk edileceği, günahların bağışlanacağı ve yaratılmışların en hayırlısı olan Resûlullah’a (s.a.v.) çokça salâvâtın getirileceği bir aydır.

Böyle olunca, müminlerin bu ayda gafletten uyanmaları, geçmişte işledikleri günahlardan dolayı tevbe edip temizlenerek Ramazan ayına hazırlanmaları gerekir.

Bu ayda Allâh’a yalvarıp yakarmalı, ayın sahibi olan Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) vesîle kılarak Allâh’a yaklaşmaya çalışmalıdır.

Bunları sonra yaparım diyerek tehir etmemeli, geciktirmemelidir. Zirâ dünya üç günden ibârettir. Biri, dündür, geçmiştir; ibret alınacak gündür. Diğeri bugündür, amel etme günüdür; ganimettir. Diğeri de, yarındır ki, emeldir; tehlikelidir. Yarına çıkıp çıkamayacağını bilemezsin.

Aylar da böyledir. Receb geçmiştir, tekrar dönmez. Ramazan gelecektir, fakat ona kavuşup kavuşamayacağını bilemezsin. Şa’bân ise iki ay arasında bir vâsıtadır. O ayda ibâdetle meşgul olmayı ganimet bilmek îcâb eder.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Salevât-ı Şerîfenin Fazileti
« Yanıtla #1624 : 20 Mayıs 2015, 10:05:36 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ يَتَوَضَّأُ فَيُسْبِغُ الْوُضُوءَ ثُمَّ يَقُولُ أَشْهَدُ أَنْ لَا اِلٰهَ إِلَّا اللهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ إِلَّا فُتِحَتْ لَهُ أَبْوَابُ الْجَنَّةِ الثَّمَانِيَةُ يَدْخُلُ مِنْ أَيِّهَا شَاءَ. (حم


“Sizden biri, abdest alır ve abdestini eksiksiz olarak tamamlar, sonra ‘Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh’ derse kendisine cennetin sekiz kapısı açılır, dilediği kapıdan cennete girer.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



20
Mayıs Çarşamba 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 07 Mayıs 1431 - Hicrî: 2 Şaban 1436

Sultan Genç Osman'ın Şehid Edilmesi (1622)


Salevât-ı Şerîfenin Fazileti

Resûlullâh Efendimize salevât-ı şerîfe getirmek Allâhü Teâlâ’nın rahmetine ve mağfiretine vesîle olur. En kısa salevat “Allâhümme Salli alâ Muhammed ve alâ âli Muhammed” demektir.

Resûlullâh Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem hazretleri buyurdular:

“Gece sabaha karşı bir acâib rüya gördüm; ümmetimden bir adam sırât üzerinde güçlükle yürümekte; elleri ve dizleriyle emekleyerek ilerlemeye çalışmaktaydı. Bu sırada bana getirdiği salevâtları geldi ve elinden tutarak onu kaldırdı ve sırâtı geçirdi.” (Taberânî ve Deylemî)

“Bana salevâtı çok getiriniz. Muhakkak kabirde ilk önce benden suâl olunacaksınız. ” (Sehâvî)

İnsan ölüp defnolunduğunda iki melek gelip kabir suâllerini sorarlar: ‘Rabbin kimdir, peygamberin kimdir, dînin nedir?’ derler.

Her kim dünyada kelime-i şehâdeti ve Peygamber Efendimize salevâtı çok okursa bu iki meleğe cevâbı kolay verir:

“Rabbim Allâh’dır, Peygamberim Muhammed aleyhisselâmdır, dînim de İslâm’dır” der. Bundan sonra kabri cennet bahçelerinden bir bahçe olur.

Süfyân-ı Sevrî rahimehullâh buyurdu:

Kâbe’yi tavaf ederken hacılardan Peygamber Efendimize çok salevât getiren bir adam gördüm. Ona “Burası Allâhü Teâlâ’ya duâ edilecek yerdir.” dedim. Dedi ki:

“Bak, sana halimi bildireyim de anla. Memleketimde iken vefâtı yaklaşan bir kardeşim vardı. Ölümü anında yüzünün karardığını gördüm. Kardeşimin bu haline çok üzülmüştüm. Bu sırada yanımıza nurlu yüzü kandil gibi parlayan bir zât geldi. Eliyle meshedince kardeşimin yüzü ay gibi parlamaya başladı. Çok sevindim ve:

“Şu yaptığınızdan dolayı Allâhü Teâlâ sizi hayırla mükâfatlandırsın. Siz kimsiniz” diye sordum,

“Ben Resûlullâh aleyhisselâma salevât-ı şerîfe getirenlerle alakadar olmakla vazifeli meleğim. Vazifemi böyle yaparım. Muhakkak kardeşin çok salevât-ı şerîfe okurdu.” dedi.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ancak Helal Yiyenin Duası Kabul Olunur | Sultanın Bedduası
« Yanıtla #1625 : 21 Mayıs 2015, 10:11:16 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym
(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَكْثِرُوا عَلَيَّ الصَّلَاةَ فِي يَوْمِ الْجُمُعَةِ، وَلَيْلَةِ الْجُمُعَةِ، فَمَنْ فَعَلَ ذلِكَ كُنْتُ لَهُ شَهِيدًا أَوْ شَافِعًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ . (هب

“Cuma günü ve Cuma gecesi bana çok salevat okuyunuz. Kim böyle yaparsa ben kıyâmet gününde ona şâhit veya şefâatçi olurum.”
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)



21
Mayıs Perşembe 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 08 Mayıs 1431 - Hicrî: 3 Şaban 1436

Sultan İkinci Bayezid'in Tahta Çıkışı (1481)


Salevât-ı Şerîfenin Fazileti

Sa’d bin Ebî Vakkas (r.a.), Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.)

“Yâ Resûlallâh, duâmın kabul edilmesi için Allâhü Teâlâ’ya duâ ediniz” dedi.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

“Yâ Sa’d, Allâhü Teâlâ ancak yedikleri helâl olan kulun duasını kabul eder.” buyurdular.

Sa’d (r.a.):

“Yâ Resûlallâh, rızkımın helâl olması için dua ediniz. Zira ben helâl yemeye ancak sizin duânızla güç yetirebilirim.” dedi.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

“Allâh’ım, Sa’d’ın rızkını helâlden nasib et” diye dua ettiler. (Tarih-i Dımaşk)


Sultanın Bedduası

Sultan İkinci Bayezid Han devrinde Osmanlı memleketinde halk adalet sayesinde huzurludur. Ancak Midilli kalesinden, ‘Frenk gemileri üzerimize geldi’ diyerek başlarına geleni iki üç kez Sultan İkinci Bayezid Han’a şikâyet etmişler, Padişah da Mesih Paşa’ya alakadar olmasını emretmiş, buna rağmen tedbir almayınca öfkelenip elindeki yayla Mesih Paşa’nın başına birkaç kere vurmuş ve:

“Hak Teâlâ tarafından ansızın bir kazaya uğrayasın” diye beddua etmişti.

İslâm Padişahlarının bedduasından sakınmak gerekir.

Bu sırada gemiler için güherçile (barut hammaddesi) lazım oldu. Galata karşısındaki bir hisarda vardı. Vezir Mesih Paşa, Galata kadısı ve Galata emini güherçile almaya gittiler. Aniden gökyüzünde bir bulut geldi. Çok yağmur yağdı, şimşekler çakıp, yıldırımlar düştü. Bir gök gürültüsü ile birlikte yıldırım güherçile bulunan hisara indi. Hisarın taşları parça parça olup her tarafa fırladı. Bu sırada bir taş vezir Mesih Paşa’ya çarptı. Mesih Paşa ile Galata kadısı öldüler. (Oruç Beg Tarihi)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Babanın Vazifeleri | Fatih Sultan Mehmed’in Bir Kerâmeti
« Yanıtla #1626 : 25 Mayıs 2015, 11:36:39 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym
(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اِنَّ مِنْ حَقِّ الْوَلَدِ عَلَى الْوَالِدِ أَنْ يُحْسِنَ اِسْمَهُ وَأَنْ يُحْسِنَ أَدَبَهُ. (فيض

“Çocuğuna güzel isim vermesi ve güzel bir edeb ve ahlâk ile onu yetiştirmesi çocuğun babası üzerindeki haklarındandır.”
(Hadîs-i Şerîf, Feyzu’l-Kadîr)



22
Mayıs Cuma 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 09 Mayıs 1431 - Hicrî: 4 Şaban 1436

Büyük İstanbul Zelzelesi (1766) • Nene Hatun'un 98 Yaşında Vefatı (1955)


Babanın Vazifeleri

Bir adam oğluyla beraber Hz. Ömer’in huzuruna gelip:

“Benim bu oğlum bana karşı geliyor, âsî oluyor, eziyet veriyor.” diye şikâyette bulundu. Hz. Ömer:

“Babana karşı gelmek, ona âsî olmak hususunda Allah’tan korkmuyor musun? Babanın oğlu üzerinde hakları şunlardır” diyerek babanın haklarını saydı. Çocuk:

“Ey müminlerin emiri! Evladın baba üzerinde hiç hakkı yok mudur?” diye sordu. Hz. Ömer:

“Evet, evladın da baba üzerinde hakları vardır. Çocuklarının annesi olacak kadın asîl birisi olmalı, evladına güzel bir isim vermeli ve ona okuma yazmayı öğretmelidir.” Bunlar üzerine çocuk:

“VAllahi, annem asil biri değildi. Dört yüz dirheme satın aldığı Sindli bir câriye idi. Bana güzel bir isim de vermedi. Bana Allâhü Teâlâ’nın kitabından bir âyet bile öğretmedi.” dedi. Hz. Ömer adama döndü ve:

“Oğlum bana karşı geliyor, diyorsun. O sana âsî olup kötülük yapmadan önce vazifeni yapmayarak sen ona kötülük yapmışsın.” dedi.


Fatih Sultan Mehmed’in Bir Kerâmeti

Fatih Câmi-i Şerîfi’nin içinden cemaat hiç eksik olmazdı. Daima namaz kılanlar, Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyenler ve okuyanlar, salât ve selâm edenler bulunurdu.

1179/1766 senesi Kurban bayramının üçüncü perşembe günü, güneş doğuşundan bir saat sonra vaki olan büyük zelzelede Fatih Câmi-i Şerîfi’nin büyük ana kubbesi tamamen yıkıldı. Bu kubbe yıkıldığı vakit cami-i şerifte hiç kimse bulunmamıştır. O zelzeleden az evvel bir kimse geldi ve:

“Ne duruyorsunuz? Fatih Sultan Mehmed kabirden kalkmış” dedi. Herkes câmiden dışarıya çıktılar. Câminin kubbesi de o vakit iner. İşte bu Fatih’in kerâmetidir.

Zelzeleden sonra Sultan Üçüncü Mustafa hazretleri Fatih Câmi-i Şerîfini minâreleriyle berâber yeniden inşa ettirmişlerdir. (1771)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.) Şefâatleri
« Yanıtla #1627 : 25 Mayıs 2015, 11:43:35 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym
(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: شَفَاعَتِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ لِمَنْ شَهِدَ أَنْ لَا اِلٰهَ إِلَّا اللهُ، وَأَنِّي رَسُولُ اللهِ. (طس

“Kıyamet günü şefaatim, Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim de Allâh’ın resûlü olduğuma şehadet edenler içindir.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsat)



23
Mayıs Cumartesi 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 10 Mayıs 1431 - Hicrî: 5 Şaban 1436

Dandanakan Zaferi (1040)


Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.) Şefâatleri

Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.) hayatta iken şefâatleri:

Gözü görmeyen bir adam Resûlullâh (s.a.v.) hazretlerinin huzuruna geldi ve:

“Allâhü Teâlâ’ya duâ ediniz de gözlerimi iyileştirsin” diye niyâz etti. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.):

“İstersen duâ edeyim, istersen bu hâline sabret. Sabretmen senin için daha hayırlıdır” buyurdular.

“Bana gözlerimin açılması için duâ ediniz” dedi.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) ona güzelce abdest alıp şöyle duâ etmesini emrettiler:

“Allâh’ım, rahmet nebisi olan peygamberin hürmetine sana yönelip duâ ediyorum. Yâ Muhammed, muhakkak ben gözlerimin açılması için seni vasıta kılarak Rabbime yöneldim. Allâh’ım onu bana şefaatçi kıl.”

O zât bunu deyip ayağa kalktığında Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) hürmetine gözleri açılmıştı.

Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.) kabirde iken şefâatleri:

Hz. Ukbe (r.a.), Şam’ın fethinde bulunmuştu. Hâlid bin Velîd (r.a.) onu Şam’ın fethini bildirmek üzere haberci olarak Hazret-i Ömer’e gönderdi. Şam’dan Medîne’ye yedi günde ulaştı ve Resûlullâh Efendimizin kabrini ziyaret etti, yolunu yakınlaştırması için şefaatini istedi. Medîne-i Münevvere’den Şam’a iki buçuk günde döndü. Bu Resûlullâh (s.a.v.)’in kabrini ziyâret edip yolunu yakınlaştırması için şefâatini istemesiyle olmuştu.

Resûlullâh’ın (s.a.v.) kıyâmet günündeki şefâatleri:

Resûlullâh’ın (s.a.v.) şefaati ile kıyâmet gününde, insanlar Arasat’ta terleri kulaklarına varmış olduğu halde uzun müddet dehşet içinde beklerken hesap başlar.

Onun şefaati ile ümmetinden bazıları hesapsız cennete girerler.

Onun şefaati ile, hesaba çekilip azâba müstehak olanlar azâb olunmadan cennete girerler.

Onun şefaati ile, günahkârlardan cehenneme girmiş olan ümmetleri oradan çıkarlar.

Onun şefaati ile cennette dereceler yükselir. (Sübülü’l-hüdâ ve’r-reşâd, Tirmizî, Nesâî, Beyhakî.)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İstanbul’un Müslümanlar Tarafından Muhâsaraları
« Yanıtla #1628 : 25 Mayıs 2015, 11:46:59 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym
(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: آفَةُ الدِّينِ ثَلَاثَةٌ : فَقِيهٌ فَاجِرٌ، وَإِمَامٌ جَائِرٌ، وَمُجْتَهِدٌ جَاهِلٌ. (كنز

“Dinin âfeti üçtür: Fâcir fakîh (açıktan günah işleyen din âlimi), zâlim idâreci ve câhil âbid (ibadet edici).”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)



24
Mayıs Pazar 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 11 Mayıs 1431 - Hicrî: 6 Şaban 1436

Selçuklu Devleti'nin Kuruluşu (1040) • Kırım Türkleri'nin Moskova'yı Fethi (1571)


İstanbul’un Müslümanlar Tarafından Muhâsaraları

1. Muhâsara: 656 (H. 35/36) Halife Hz. Osman (r.a.) zamanında Şam Vâlisi Hz. Muaviye’nin (r.a.) emrindeki donanma ve ordu ile yapılmıştır.

2. Muhâsara: 668 (H. 48) Hz. Muaviye’nin (r.a.) halifeliği zamanında oğlu Yezid’in de bulunduğu Hz. Süfyan bin Avf kumandasında yapılmıştır. Bu sefere Peygamberimizin mihmandârı Hz. Ebû Eyyûb El-Ensârî (r.a.) de katılmış ve şehîd olmuştur.

3. Muhâsara: 674’den 680’e kadar Hz. Muaviye’nin (r.a.) son zamanlarında yapıldı.

4. Muhâsara: Emevî Halifesi Süleyman bin Abdülmelik’in kardeşi Mesleme kumandasında 715’te denizden ve karadan yapılmıştı.

5. Muhâsara: 722’de Emevî Halifesi İkinci Yezid bin Abdülmelik zamanında yapılmıştır. Bu seferde İstanbul’da bir câmi yaptırılmıştır.

6. Muhâsara: 782/783’te Abbasî Halifesi Muhammed Mehdi’nin oğlu Harun Reşid’in kumandasındaki ordu ile yapıldı.

7. Muhâsara: 854’de Abbasi Halifesi Mütevekkil zamanında yapıldı.

8. Muhâsara: 869/870’te, Abbasi halifelerinden Muhammed el-Mühtedi zamanında yapıldı. Dört ay sürdü ve bir anlaşma yaparak geri döndüler.

9. Muhâsara: 870’te Abbasi halifelerinden Mu’temid Alellah bin Mütevekkil zamanında yapıldı. Bizans haraca bağlandı.

10. Muhâsara: 1391’de Osmanlı Sultanlarından ilk defa Yıldırım Bâyezid Han, İstanbul’u muhasara etti.

11. Muhâsara: 1395’te Yıldırım Bâyezid Han’ın ikinci muhasarası.

12. Muhâsara: 1397 başlarında Yıldırım Bâyezid Han tarafından yapıldı.

13. Muhâsara: 1400-1402’de Yıldırım Bâyezid Han tarafından yapıldı.

14. Muhâsara: 1411’de Fetret Devri’nde Şehzâde Mûsâ Çelebi tarafından yapıldı.

15. Muhâsara: 1422’de Sultan İkinci Murad Han tarafından yapıldı. Ve nihâyet 1453’te Sultan İkinci Mehmed Han tarafından yapılan muhasara ile fetih oldu.
(Osmanlı Tarihi, Çamlıca B.Y.)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinden
« Yanıtla #1629 : 25 Mayıs 2015, 11:48:41 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym
(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ شَرَّ الرِّعَاءِ الْحُطَمَةُ فَإِيَّاكَ أَنْ تَكُونَ مِنْهُمْ. (م

“İdârecilerin en şerlisi, idâresi altındaki insanlara zulmeden, katı kalpli ve kaba davranandır. Sen onlardan olmaktan sakın.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



25
Mayıs Pazartesi 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 12 Mayıs 1431 - Hicrî: 7 Şaban 1436

Ampülün İcadı (1878) • Ahmed Cevdet Paşa'nın Vefatı (1895)


İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinden

İkinci bin yılın müceddidi İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûki Hazretleri buyurdular:

“Kıyâmete kadar bizim silsilemize gireceklerin tamamının isimlerini Allâhü Teâlâ bana bildirdi. Benim bu nisbetim kıyamet gününe kadar evlatlarım vâsıtasıyla devam edecektir. İmam Mehdî de bu nisbet-i şerîfe üzerine olacaktır.” (el-Kevâkibü’d-Dürriyye)

“Bu tarikata girip de âdâbına riâyet etmeyen, bid’atler ihdas eden..., bu yolda çok şey kaybeder ve hüsrana uğrar.”

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri, talebelerine zikre devam etmelerini söyler ve “Bu dünya amel işleme yeridir, tohum ekilecek tarladır. Bu kalp huzûrunu, ahkâm-ı İslâmiyyeye uygun zâhirî amellerle bir arada bulundurmaya çok gayret ve dikkat ediniz.” buyururlardı.

“Bana şöyle bildirildi: Sana verilen bu hususiyetlere ve kemâlâta, Mehdî aleyhisselâm zamanına kadar senden başka kimse nail olamaz.”

“Bir kimse havada uçsa veya su üzerinde yürüse fakat müstehaplardan birini terk etse onun bu tâifede zerre mikdarı kıymeti yoktur.

“Zekât niyetiyle bir kuruşu bir fakire vermek, başka bir niyetle binlerce kuruş vermekten daha faziletlidir. Zira bu, bir farzın edâsıdır. Diğeri ise bir nâfileyi yerine getirmektir.”

“Akıllı kimsenin yapması gereken, hayatının sayılı günlerini Allâhü Teâlâ’nın râzı olacağı işlere sarf etmektir. Allâhü Teâlâ kulunun yaptıklarından râzı olmazsa bu nasıl bir hayattır?”

“Ders okutmak ve fetva vermek, ancak Allâhü Teâlâ’nın rızası için olursa ve makâm ve mevki sevgisinden, mal ve mertebe elde etme hırsından uzak olursa fayda verir.”

“Büyük zâtların birinden şöyle işitmiştim: Bir şeyhden nakledilen bir duâdaki hatayı, o şeyhe tâbi olanlar aynı hata ile okurlarsa tesirli olur. Doğrusunu okusalar müessir olmaz.”

İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinin bir duâsı:

“Allâh’ım! Ölüm bizi uyandırmadan önce sen bizi gafletten uyandır.”




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
En Âli, En Yüce Kelime: Kelime-i Tevhid
« Yanıtla #1630 : 26 Mayıs 2015, 16:25:57 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym
(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا تَثَاءَبَ أَحَدُكُمْ فَلْيَضَعْ يَدَهُ عَلَى فِيهِ وَلَا يَعْوِي فَإِنَّ الشَّيْطَانَ يَضْحَكُ مِنْهُ. (مختار الاحاديث

“Biriniz esnediği zaman, eliyle ağzını kapatsın; ağzını açıp tuhaf sesler çıkarmasın. Zîrâ şeytan buna güler.”
(Hadîs-i Şerîf, Muhtâru’l-Ehâdîs)



26
Mayıs Salı 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 13 Mayıs 1431 - Hicrî: 8 Şaban 1436

Sultan İkinci Bayezid Han'ın Vefatı (1512)


En Âli, En Yüce Kelime: Kelime-i Tevhid

Tebük için seferberlik emredildiği zaman (H. 9) Huneyn ve Tâif muharebelerinden yeni dönülmüştü. Yaz sıcağının ve erzak kıtlığının çok olduğu bir zamandı. Mesâfe uzak, düşman kuvvetli olduğundan bu seferberlik insanlara ağır gelmiş, toplanan bu orduya “Ceyşü’l-Usre: Zorluk ordusu” denilmişti. Resûlullah (s.a.v.) yirmi bin kişilik bir ordu ile Tebük’e doğru hareket etmiş, bedevî kabileleri ve bazı müminler ile birçok münafıklar geri kalmışlardı.

Tebük seferine çıkmaya geç kalanlar ve Allâh’ın Resûlüne yardımı hakkındaki Tevbe sûresinin 38, 39 ve 40. âyetlerinin tefsiri şöyledir:

Ey îmân edenler. Size ne oldu ki ‘Allah yolunda seferber olunuz’ denildiği zaman yerinize yığıldınız kaldınız. Âhiretten geçip o alçak hayata razı mı oldunuz? Fakat dünya hayatının zevki âhiretin yanında pek az, pek hakir bir şeydir.

Eğer Allah yolunda seferberlik emri verilince koşmazsanız Allah hoşlandığınız dünya hayatınızı kıtlık, sefalet gibi pek acı sebeplerle elinizden alır, sizi helâk eder ve yerinize başka bir kavim getirir. Ve siz o peygambere hiçbir zarar yapamazsınız. Allâhü Teâlâ her şeye kadîrdir.

Eğer siz o peygambere yardım etmezseniz, Allah eder. Hakikaten Allah ona yardım etti: Kâfirler onu Mekke’den çıkardıkları vakit, O ikisi (Sevr dağındaki) mağarada bulundukları sırada (sahabîsi Ebûbekr-i Sıddîk’a) “Mahzun olma, çünkü her halde Allah bizimle beraberdir (nerede olursak olalım, bizi koruyacaktır), diye teselli ediyordu.

Allâhü Teâlâ peygamberinin hatırına hüznün tozunu bile kondurmadığı gibi onun sohbetinin feyziyle Hz. Sıddîk’ının hüznünü de kaldırdı. İşte Allâhü Teâlâ resûlüne böylece yardım etti ve onu sizin görmediğiniz ordu ile kuvvetlendirdi ve o küfredenlerin davet ettikleri küfrü alçalttı da alçalttı, en sefîl, en alçak kelime o oldu. Hâlbuki Allâh’ın tevhid kelimesi: en yüce kelime ancak odur: Lâ İlâhe illallâh Muhammedün Resûlullâh’tır.

Ve Allah yenilmez, yanılmaz, hükmüne karşı gelinmez, koruduğu kahredilemez, kahrettiği kurtarılamaz.

İslâm dinine yardım etmek kulları üzerinde Allâh’ın hem bir hakkı, hem de kullarının mükâfatını temin eden hikmetidir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Tebük Seferi ve Resûlullah’a Yardım
« Yanıtla #1631 : 02 Haziran 2015, 10:59:30 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym
(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ اللهَ يَقُولُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَيْنَ الْمُتَحَابُّونَ بِجَلَالِي اَلْيَوْمَ أُظِلُّهُمْ فِي ظِلِّي يَوْمَ لَا ظِلَّ إِلَّا ظِلِّي. (م

“Muhakkak ki Allâhü Teâlâ kıyâmet günü şöyle buyurur: Benim rızâm için birbirlerini sevenler nerede? Başka hiçbir gölgenin bulunmadığı bu günde onları arşımın gölgesinde gölgelendireceğim.”
(Hadîs-i Kudsî, Sahîh-i Müslim)



27
Mayıs Çarşamba 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 14 Mayıs 1431 - Hicrî: 9 Şaban 1436

Hafta Tatilinin Cuma'dan Pazar'a Alınması (1935)


Tebük Seferi ve Resûlullah’a Yardım

Hicretin 9. yılında Tebük için seferberlik emredilmişti. Tevbe sûresinin Tebük seferi hakkındaki 41 ve 42. âyeti kerimeleri şöyle tefsir edilmiştir:

Gerek kolay, gerek zor gelsin, genç-ihtiyar, bekâr-evli, işsiz-meşgul, fakir-zengin, yaya-atlı, yüksüz-yüklü ne halde olursanız olun, -az çok bir gücü olanlar- hepiniz seferber olunuz. Hem mal, hem beden ile, takati olanlar ikisiyle de, yalnız malı olan malı ile, malı olmayan da bedeni ile gücü yetebildiği kadar cihad etsin ki bu sizin için hayırlıdır. Eğer hayrı biliyor iseniz bunun hakkınızda hayır olduğunu bilir, yaparsınız.

Burada hayır olan cihadın, ‘ilim’ ile olacağına işaret vardır. Bunun esası da dış düşmanlardan evvel nefsin cahilliğine ve şehvetine karşı cihaddır ki buna “Cihad-ı Ekber: En büyük cihad” denilmiştir. Yani Allah için gayret etmek, emirlerini yapabilmek evvelâ nefsin ataletine, ihtirasına karşı bir mücadeleyi gerektirir. Bu da nefsin hayır ve şerri, hakikî menfaat ve zararları hakkı ile seçebilmesine bağlıdır.

Tebük için seferberlik emri bildirildikten sonra seferden geri kalanların halleri, münafıkların kötü âkıbetleri hakkında şöyle buyruldu: “Resûlüm, eğer -o davet olundukları hedef- yakın ve kolay bir dünya menfaati, mutedil bir sefer olsa idi elbette sana uyarlardı. Lâkin o meşakkatli uzun mesafe (cihad etmek gibi bir mühim iş), onlara uzak oldu. Hem yakında bu kalanlar “Gücümüz yetse idi her halde sizinle beraber çıkardık” diye yemin edecekler, kendilerini helâk eyleyecekler. Zira yalan yere yemin etmek kendini helâke sürüklemektir. Nitekim Peygamberimiz aleyhisselâm: “Yalan yere yemin, yurtları ıssız bırakır.” buyurdular.

Allâhü Teâlâ ise bilir ki: Hakikatte bunlar kat’î olarak yalancıdırlar. Çünkü güçleri vardı ve varken çıkmadılar. Hiç gücü olmayanlar cihad emri ile mükellef değildirler. Emir, az çok gücü olanlaradır.

Hulâsa: Ya Muhammed! Siz bütün müşkilata, zorluğa rağmen bu seferde muvaffak olacaksınız ve size uymayan o alçaklar, o yalancı münafıklar size yalan yere yemin ede ede kendi kendilerini kahredeceklerdir. (Elmalılı Tefsiri)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kıble Saati ve Dünya Kıble Günü Nedir? | Beyit
« Yanıtla #1632 : 02 Haziran 2015, 11:22:53 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym
(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا يَزَالُ الْبَلَاءُ بِالْمُؤْمِنِ وَالْمُؤْمِنَةِ فِي نَفْسِهِ وَوَلَدِهِ وَمَالِهِ حَتّٰى يَلْقَى اللهَ وَمَا عَلَيْهِ خَطِيئَةٌ. (ت

“Mü’min bir erkek ve kadın Allâhü Teâlâ’ya günahsız olarak kavuşuncaya kadar kendisinde, çoluk-çocuğunda ve malında belâ eksik olmaz.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



28
Mayıs Perşembe 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 15 Mayıs 1431 - Hicrî: 10 Şaban 1436

Türklerin Rumeli'ye Geçişi (1348) • Sayıştay'ın Kuruluşu (1862)


Kıble Saati ve Dünya Kıble Günü Nedir?

Kıble saati; kıblenin güneş ile tespit edildiği saattir. Yani, güneşin, bulunduğumuz yerin kıble zâviyesine (açısına) veya belli bir zâviye farkına denk geldiği vakittir.

Türkiye, Avrupa ülkeleri, Afrika Ülkeleri ve Türk Cumhuriyetleri ile Avustralya’nın Perth şehrinde; şehrin o günkü kıble saati vaktinde, güneşe doğru dönen kimse, kıbleye dönmüş olur.

Kıble saati, namaz vakitleri gibi günlük olarak değişir.

Kıble saatleri sadece adı geçen şehir için geçerlidir.

Herhangi bir yerin kıblesi pratik olarak şöyle tespit edilir:

O günün takviminde, bulunduğu şehrin namaz vakitleri cetvelinin son sütunundaki “Kıble Saati” (Kıble S) vaktinde güneşin bulunduğu yöne dönen, kıbleye dönmüş olur. Ev içerisinde ise mesela, güneş gören pencerenin dik çerçevesinin yere düşen gölgesi kıble istikametini gösterir. Bu istikamet işaretlenir ve böylece en pratik ve en doğru bir şekilde kıble yönü tespit edilmiş olur.

Dünya kıble günleri aynı kıble saatinin bütün dünyâ için geçerli olduğu günlerdir.

Senede iki defa, 28 Mayıs (Türkiye saati ile) 12.18’de ve 16 Temmuz saat 12.27’de güneş tam Kâ’be-i Muazzama üzerinde bulunur. Bu iki vakitte, dünyânın o anda gündüz olan yerlerinden herhangi birinde güneşe dönen kimse, aynı zamanda Kâ’be-i Muazzama’ya yani KIBLE’ye dönmüş olur.

Güneşin tam Kâbe’nin üzerine geldiği, 28 Mayıs ve 16 Temmuz günleri, Dünya Kıble Günleridir.


Beyit:

Ragıbâ, düşmanın aldanma tevâzû’larına
Sel duvarın ayağını öperek hedm eyler.
                                                           Ragıp Paşa

[Ey Ragıb, düşmanın tevâzûlarına aldanma. (Zîra) sel suları da bir duvarı, (onun) ayağını öperek (dibine yumuşak yumuşak dokunarak) yıkar.]




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İstanbul’un Fethi
« Yanıtla #1633 : 02 Haziran 2015, 11:27:27 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَتُفْتَحَنَّ الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ فَلَنِعْمَ الْأَمِيرُ أَمِيرُهَا وَلَنِعْمَ الْجَيْشُ ذَلِكَ الْجَيْشُ. (حم

“Kostantıniyye (İstanbul) elbette fethedilecektir. Onu fetheden emîr ne güzel emîr (kumandan); o asker ne güzel askerdir!”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed bin Hanbel)



29
Mayıs Cuma 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 16 Mayıs 1431 - Hicrî: 11 Şaban 1436

Fatih Sultan Mehmed Han'ın İstanbul'u Fethi (1453) • Sultan Üçüncü Selim'in Tahttan İndirilmesi, Dördüncü Mustafa'nın Cülûsu (1807)


İstanbul’un Fethi

Gazi Sultan Mehmed Han gece ve gündüz İstanbul’un hisar ve surlarını yerle bir ettiği halde fetih müyesser olmayınca, Veliyüddin oğlu Ahmed Paşa’yı “Fethin nasip olup olmayacağını” sorması için Şeyhi Akşemseddin hazretlerine gönderdiler.

Akşemseddin hazretleri “Allâh’ın inayeti ile fetih müyesser olacaktır.” dedi.

Sultan bu müjdeye kanaat getirmeyerek, Ahmed Paşa’yı: “Fethe daha zaman var mıdır? Lütfedip gününü tayin buyursunlar!” diye tekrar gönderdiler. Şeyh hazretleri murakabeye varıp Ahmed Paşa’ya şöyle dediler: “İnşAllah, yarın sabah ricalullahın himmetiyle, falan mahalden hisara hücum edilsin. Allâh’ın izni ile fetih müyesser olup, şehrin içi tekbir sadaları dolar. Sen de o zaman padişah ile birlikte bulun” diye cevab verdiler.

Gerçekten, nasıl tayin buyurdularsa, vaki’ oldu. Padişahın kalbi şeyhin muhabbeti ile doldu.

Padişah hazretleri, kendileri ile at süren Veliyüddin oğlu Ahmed Paşa’ya: “O sırların kâşifi olan büyük velinin bizim zamanımızda yaşamış olmasının sevinci bu fethin sevincinden daha fazladır” dedi ve fetihten hemen sonra, Akşemseddin hazretlerine mürid olmak istedi. Şeyhi razı olmayınca, üzüldü ve şöyle buyurdular:

“Acayip haldir. İsti’dadı bilinmeyen, olur olmaz insanları irşada kabul buyurursunuz da, bizi terbiyeden çekinirsiniz.” Bunun üzerine Akşemseddin hazretleri:

“Dervişlik lezzeti alınırsa, saltanattan el çektirir de memleketin işleri bozulur. O takdirde, hem siz ve hem biz vebale gireriz. Yüce Allâh’a hamdolsun, irşadınız tamam olmuştur. Sultanlar sulhu, adaleti sağlamalıdır.” diye nasihatte bulundular.

O gecenin son çeyreğinde Şeyh hazretlerini davet edip sabah oluncaya kadar sohbet ettiler. Sabah namazını Şeyh ile birlikte kıldılar.

Padişah hazretleri, Şeyh hazretlerinin meclisinden gönlü teselli bulmuş olarak döndüler. (Solakzâde Tarihi)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sonun Başlangıcı: Sultan Abdülaziz Han’ın Hal’i
« Yanıtla #1634 : 02 Haziran 2015, 11:30:53 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَلْعُونٌ مَنْ ضَارَّ مُؤْمِنًا أَوْ مَكَرَ بِهِ. (ت

“Mü’mine zarar veren ve onu aldatan, Allâh’ın rahmetinden uzaktır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



30
Mayıs Cumartesi 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 17 Mayıs 1431 - Hicrî: 12 Şaban 1436

Sultan Alaeddin Keykubad'ın Vefatı (1236) • Hızır Bey'in İstanbul'a İlk Kadı ve Reis Oluşu (1453) • Sultan Abdülaziz Han'ın Hal'i (1876)


Sonun Başlangıcı: Sultan Abdülaziz Han’ın Hal’i

Sultan Abdülaziz Han’ın tahttan indirilmesi üzerine eski sadrazamlarından Yusuf Kâmil Paşa, büyük bir teessür içinde Dolmabahçe Sarayı’na geldi ve nâzırların bulunduğu salona geçti. Rüştü Paşa, hemen kendisini selâmladı. Bu güne kadar karıncayı bile incitmeyen Yusuf Paşa, hiddetle: “İyi haltettiniz” dedi.

Rüştü Paşa da: “Paşa hazretleri” diye başladı ki, Yusuf Kâmil Paşa, sözünü kesti ve aynı yüksek sesle:

“Mazeret yoktur. Yetmiş senedir unutulan bir meş’ûm fiili hortlattınız; padişahı hal‘ ettiniz. Şahsî menfaatleriniz için devletin ve milletin menfaatlerini pâyimâl ettiniz (ayaklar altına aldınız). Bir de utanmadan devlet ve milletin adını kullandınız. Göreceksiniz, tez zamanda memleket dâhilinde ve haricinde ne fenalıklar zuhur edecektir. dedi.

Darbenin öncülerinden Rüştü Paşa: “Fakat Paşa hazretleri...” diye söze girmeye teşebbüs etti. Kâmil Paşa bu sefer daha ağır bir üslûpla Rüştü Paşa’nın sözünü keserek:

Paşa, yaptığınız iş şahsî garaz eseridir. Milletin tek ferdi, tek evladı sizin darbenize razı değildir. Size uyan birkaç menfaatperest, kindar, hain ve alçağı bulup bu işi yaptınız. Farz edelim padişahın kusuru vardı. İçinizden hanginiz bu kusurunu söyleyip düzeltmeye teşebbüs ettiniz? Vezirlik böyle işler içindir, boş yere rütbe taşımak için değildir. Padişaha bir şey teklif ettiniz de o kabul etmedi mi? diyerek gerçekleri ortaya koydu.

Rüştü Paşa bu konuşma karşısında suçunu kabul ederek: “Efendim, benim bu işte belli başlı bir tesirim yoktur. Arkadaşlarımın inat ve ısrarlarına dayanmak mümkün olmadı.” deyince, Yusuf Kâmil Paşa bu sefer:

“Artık en meş’ûm fitneyi uyandırdınız. Göreceksiniz bundan sonra neler olacak. Devletin tarihinde hiçbir hal‘ işi yoktur ki, çok büyük belalara sebep olmamış olsun. Siyaset karmakarışık olacaktır, harp başlayacak ve çok kan dökülecektir. Elinizde madem padişahı tahtından edecek kuvvet vardı, bu kuvveti onu ıslah etmek için kullanamaz mıydınız? dedi. (Bir Şehîd Sultan Abdülaziz Han, Çamlıca Basım Yayın)