« Yanıtla #1532 : 17 Şubat 2015, 10:06:33 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym (قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ عِظَمَ الْجَزَاءِ مَعَ عِظَمِ الْبَلَاءِ. (ت
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Büyük belâya uğrayıp da sabreden kimsenin, kazanacağı sevab da büyük olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)
17
Şubat Salı 2015
Hicrî: 27 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 04 Şubat 1430
Şeyh Şamil (rh)'in Medine'de Vefatı (1871) • Tonya, Akçaabat ve Tercan'ın Kurtuluşu (1918) • Medenî Kanun'un TBMM'de Kabul Edilmesi (1926)
Şeyh Şâmil Rahimehullâh Meşhûr İslâm gâzîlerinden İmam Şâmil, 1212/1797 târihinde Dağıstan’da doğmuştur. Dağıstan Müslümanlarının başında yirmi beş sene devamlı Rus askerine karşı harb etmiş, bir avuç dağlılarla en meşhûr generallerin kumandasındaki orduları mağlûb etmiştir. Askerlikteki iktidâr ve metânetiyle âlemi hayrette bırakmıştı. Nihâyet 1276’da (M. 1860) teslîme mecbûr olmuş ve Petersburg’a götürülmüştür. Rus Çarı, kendisine büyük itibar göstermiş, silahlarını iâde etmiştir. Daha sonra İstanbul’a gelerek Halîfe Sultan Abdülazîz Han ile görüşmüş; Haremeyn’e (Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere’ye) gitmek arzusunda olduğunu bildirmesi üzerine pâdişâh onu refâh içinde Hicâz’a göndermiştir. 1287/1870 senesinde Medîne-i Münevvereye gitti.
Şeyh Ahmed el-Medenî er-Rufâî anlattı:
Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.) mübârek kubbesini ve hücresini gördüğünde İmam Şâmil’in gözyaşları aktı, nefesleri sıklaştı. Sonra gâyet tevâzu ve huşû içerisinde ve kırık bir kalble edebe riâyet ederek şöyle dedi:
“Yâ Rabbi, eğer niyyetim hâlis, gücüm yettiğince yapmaya çalıştığım cihâdım ve amellerim dergâh-ı izzetinde makbul olacak vasıfda sâfî ve Resûlünün râzı olacağı hâlde ise beni Peygamberinin komşuluğundan ayırma. Onun mübârek hareminde rûhumu kabzeyle. Onun mübârek yüzünü bana göster, ümmeti zümresinde haşreyle ve şefâatinden de mahrûm eyleme”.
Sonra gecenin son üçte birinde hücre-i saâdetin kıble cihetinde kabr-i saâdete dönerek Cenâb-ı Hakdan Resûlullâh’ın (s.a.v.) mübârek sûretini görmeyi niyâz ve tazarru eyledi. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimizin rûhâniyetleri ona zâhir oldu ve ellerini öpmeye başladı, fasih Arapça ile konuştu. Bu iltifattan gönlü gâyet hoş oldu. O anda zuhûr eden nurlar ile Ravza-i mutahhara aydınlandı. Sonra âilesinin yanına döndü. Heybetinden âzâları titremekte, kalbi çarpınmakta, gözyaşları yanaklarına akmaktaydı. Bundan sonra Resûlullâh’ın muhabbeti kalbini kapladı, ondan başka hiçbir şey düşünmez oldu. Ona olan şevkinden hastalığı ve zayıflığı arttı ve o senenin kurban bayramı gecesi vefât eyledi. (1871) Cennetü’l-bakî‘a defnolundu. Rahmetullâhi aleyh.
« Son Düzenleme: 23 Şubat 2015, 10:45:44 Gönderen: Mücteba »