Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1064102 defa)

0 Üye ve 381 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazret-i Vahşî’nin (r.a.) Müslüman Olması
« Yanıtla #1530 : 15 Şubat 2015, 01:54:32 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(اَسْتَعِيذُ بِاللهِ : وَيْلٌ لِكُلِّ هُمَزَةٍ لُمَزَةٍ. (سورة الهمزة, 1

“Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi âdet edinen herkesin vay haline!”
(Hümeze sûresi, âyet 1)



15
Şubat Pazar 2015

Hicrî: 25 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 02 Şubat 1430



Gümüşhane ve Maçka'nın Kurtuluşu (1918) • İzmir Eski Eserler Müzesi'nin Açılışı (1927) • Rodos ve 12 Adalar'ın Yunanistan'a Terki (1947)


Hazret-i Vahşî’nin (r.a.) Müslüman Olması

Uhud Harbi’nde Peygamber Efendimiz’in amcası Hz. Hamza’yı (r.a.) şehid eden Vahşî, Rasûlullâh Efendimiz’e (s.a.v.) bir mektup yazdı ve:

“Ben Müslüman olmak istiyorum. Lâkin Kurân-ı Kerîm’de (meâlen):

“Ve onlar ki Allâh’ın beraberinde diğer bir ilâha duâ etmezler, Allâh’ın haram kıldığı nefsi haksız öldürmezler ve zinâ yapmazlar. Her kim de bunları yaparsa ağır cezâya çarpar.” (Furkân Sûresi, âyet 68) buyurulmaktadır. Hâlbuki ben bunların hepsini yaptım. Benim için bir tevbe imkânı var mı?”
diye sordu. Bunun üzerine:

“Ve her kim tevbe edip de sâlih amel işlerse o muhakkak Allâh’a makbul olarak döner.” meâlindeki Furkan Sûresi’nin 71. âyet-i kerîmesi nâzil oldu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu âyet-i kerîmeyi Vahşî’ye gönderdi.

Vahşî: “Bu âyette sâlih amel şartı var. Sâlih amel işleyebilir miyim, işleyemez miyim, bilmiyorum.” diye bir mektup daha yazdı. Bunun üzerine:

“Doğrusu, Allâh kendine şirk koşulmasını mağfiret etmez. Ondan berisini dilediğine mağfiret buyurur; bağışlar.” (Nisâ Sûresi, âyet 48) meâlindeki âyet-i kerîme nâzil oldu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu âyet-i kerîmeyi de Vahşî’ye yazdı. Vahşî tekrar:

“Bu âyeti kerîmede de Allâhü Teâlâ dilediğine mağfiret eder şartı var. Allâh (c.c.) beni bağışlamayı diler mi, dilemez mi, bilmiyorum.” diye yazınca:

“Ey nefisleri üzerinde israfta bulunmuş; haddini aşmış kullarım! Allâh’ın rahmetinden ye’se (ümidsizliğe) düşmeyiniz. Şüphe yok ki, Allâh günâhların hepsini mağfiret eder. Muhakkak ki o çok Gafûr ve Rahîmdir.” meâlindeki (Zümer Sûresinin, 53.) âyet-i kerîmesi nâzil oldu. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) bu âyet-i kerîmeyi de Vahşî’ye bildirdi. Bunun üzerine hemen Medîne-i Münevvere’ye gelip müslüman oldu. Allâhü Teâlâ ondan râzı olsun.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sıla-i Rahim Rahmete ve Cennete Yaklaştırır
« Yanıtla #1531 : 16 Şubat 2015, 10:59:11 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ الرَّحْمَةَ لَاتَنْزِلُ عَلَي قَوْمٍ فِيهِمْ قَاطِعُ رَحْمٍ ‏. (خد

“Allâh’ın rahmeti, içinde sıla-i rahmi (yakın akrabâ ile münâsebeti) kesenlerin bulunduğu bir topluluğa inmez.”
(Hadîs-i Şerîf, Buhârî, el-Edebü’l-Müfred)



16
Şubat Pazartesi 2015

Hicrî: 26 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 03 Şubat 1430



Tatvan'ın Kurtuluşu (1918) • Naylonun ABD'de İlk Defa Olarak İmâli (1937)


Sıla-i Rahim Rahmete Ve Cennete Yaklaştırır

Bir adam, Resûlullâh’ın (s.a.v) devesinin yularından tuttu ve:

‘Yâ Resûlallâh! Bana cennete yaklaştırıp cehennemden uzaklaştıracak bir amel söyleyiniz.’ dedi. Resûlullâh (s.a.v),

“Allâh’a ortak koşmadan ona ibâdet et, namazı kıl, zekâtı ver ve akrabâlarını ziyâret et.” buyurdu.

Abdullah bin Ebû Evfâ (r.a) anlattı: Bir arefe akşamı Resûlullâh’ın (s.a.v) huzûrunda oturuyorduk. O sırada Resûlullâh (s.a.v):

“Akrabalarıyla alâkasını kesen kimse bizimle birlikte oturmasın; yanımızdan kalksın.” buyurdu. Bunun üzerine, halkanın en sonunda bulunan bir kişi kalkıp gitti ve fazla zaman geçmeden bir müddet sonra tekrar geldi. Resûlullâh (s.a.v):

“Halkadan senden başka kimse kalkmadı. Sen neden gittin?” buyurunca:

“Yâ Resûlallâh! Sizin söylediklerinizi işittim, hemen teyzemin yanına gittim. O, bana dargındı. Beni görünce, ‘Seni buraya getiren sebep nedir? Sen böyle yapmazdın.’ dedi. Ben de sizin buyurduklarınızı ona haber verdim. Bunun üzerine birbirimizden özür diledik. Birbirimiz için Allâhü Teâlâ’ya istiğfar ettik.” dedi.

Resûlullâh (s.a.v):

“Güzel bir şey yaptın, oturabilirsin.” buyurduktan sonra:

“Dikkat ediniz! Allâh’ın rahmeti, içinde birbirine dargın olanların bulunduğu bir topluluğa inmez.” buyurdu.

Fakih Ebu’l-Leys es-Semerkandî (rh.) buyurdu ki: Bu hadîs-i şerîf, kişinin akrabâları ile münasebeti kesmesinin büyük günahlardan olduğuna delâlet eder. Çünkü bu dargınlık, o kimseye ve yanındakilere Allâh’ın rahmetinin inmesine mâni olur. Bunun için sıla-i rahmi (yakın akraba ile münâsebeti) kesen Müslümanın tevbe etmesi, işlediği bu günahtan dolayı Allâh’tan mağfiret dilemesi ve onları ziyâret etmesi gerekir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Şeyh Şâmil Rahimehullâh
« Yanıtla #1532 : 17 Şubat 2015, 10:06:33 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ عِظَمَ الْجَزَاءِ مَعَ عِظَمِ الْبَلَاءِ. (ت

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Büyük belâya uğrayıp da sabreden kimsenin, kazanacağı sevab da büyük olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



17
Şubat Salı 2015

Hicrî: 27 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 04 Şubat 1430



Şeyh Şamil (rh)'in Medine'de Vefatı (1871) • Tonya, Akçaabat ve Tercan'ın Kurtuluşu (1918) • Medenî Kanun'un TBMM'de Kabul Edilmesi (1926)


Şeyh Şâmil Rahimehullâh

Meşhûr İslâm gâzîlerinden İmam Şâmil, 1212/1797 târihinde Dağıstan’da doğmuştur. Dağıstan Müslümanlarının başında yirmi beş sene devamlı Rus askerine karşı harb etmiş, bir avuç dağlılarla en meşhûr generallerin kumandasındaki orduları mağlûb etmiştir. Askerlikteki iktidâr ve metânetiyle âlemi hayrette bırakmıştı. Nihâyet 1276’da (M. 1860) teslîme mecbûr olmuş ve Petersburg’a götürülmüştür. Rus Çarı, kendisine büyük itibar göstermiş, silahlarını iâde etmiştir. Daha sonra İstanbul’a gelerek Halîfe Sultan Abdülazîz Han ile görüşmüş; Haremeyn’e (Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere’ye) gitmek arzusunda olduğunu bildirmesi üzerine pâdişâh onu refâh içinde Hicâz’a göndermiştir. 1287/1870 senesinde Medîne-i Münevvereye gitti.

Şeyh Ahmed el-Medenî er-Rufâî anlattı:

Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.) mübârek kubbesini ve hücresini gördüğünde İmam Şâmil’in gözyaşları aktı, nefesleri sıklaştı. Sonra gâyet tevâzu ve huşû içerisinde ve kırık bir kalble edebe riâyet ederek şöyle dedi:

“Yâ Rabbi, eğer niyyetim hâlis, gücüm yettiğince yapmaya çalıştığım cihâdım ve amellerim dergâh-ı izzetinde makbul olacak vasıfda sâfî ve Resûlünün râzı olacağı hâlde ise beni Peygamberinin komşuluğundan ayırma. Onun mübârek hareminde rûhumu kabzeyle. Onun mübârek yüzünü bana göster, ümmeti zümresinde haşreyle ve şefâatinden de mahrûm eyleme”.

Sonra gecenin son üçte birinde hücre-i saâdetin kıble cihetinde kabr-i saâdete dönerek Cenâb-ı Hakdan Resûlullâh’ın (s.a.v.) mübârek sûretini görmeyi niyâz ve tazarru eyledi. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimizin rûhâniyetleri ona zâhir oldu ve ellerini öpmeye başladı, fasih Arapça ile konuştu. Bu iltifattan gönlü gâyet hoş oldu. O anda zuhûr eden nurlar ile Ravza-i mutahhara aydınlandı. Sonra âilesinin yanına döndü. Heybetinden âzâları titremekte, kalbi çarpınmakta, gözyaşları yanaklarına akmaktaydı. Bundan sonra Resûlullâh’ın muhabbeti kalbini kapladı, ondan başka hiçbir şey düşünmez oldu. Ona olan şevkinden hastalığı ve zayıflığı arttı ve o senenin kurban bayramı gecesi vefât eyledi. (1871) Cennetü’l-bakî‘a defnolundu. Rahmetullâhi aleyh.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Fâtih Sultan Mehmed Han’ın Şahsiyeti ve Vefâtı
« Yanıtla #1533 : 19 Şubat 2015, 10:12:18 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ جَاهَدَ فِي سَبِيلِ اللهِ وَجَبَتْ لَهُ الْجَنَّةُ. (طب

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Allah yolunda cihad eden kimseye cennet vâcib olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr)



18
Şubat Çarşamba 2015

Hicrî: 28 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 05 Şubat 1430



Fatih Sultan Mehmed Han'ın Tahta Çıkışı (1451) • Türkiye'nin NATO'ya Girmesi (1952)


Fâtih Sultan Mehmed Han’ın Şahsiyeti ve Vefâtı

Sultan Mehmed Han, cömert, âdil, cesur, dindar, âlim ve âlim dostu bir hükümdardı. Her nerede bir ilim adamı varsa, onu İstanbul’a getirtirdi. Büyük âlimlerden Ali Kuşçu’yu Semerkand’dan bütün ailesi ile birlikte İstanbul’a getirtmiştir. Bir kişi sanatta hüner sâhibi ise, onu mutlaka İstanbul’a getirtirdi. Onun zamanında devletindeki ilim ve sanat adamları gayet refah içinde idiler.

Düşkün ve fakir dostu idi. Bir derviş görse, ona alçak gönüllülük gösterirdi. Yolda karşılaştığı fakirlere sadaka verirdi. Öyle ki, İstanbul’un fakirlerinden onun yardımını görmemiş kimse yoktu.

Sultan Mehmed Han, adâlette çok katı idi. O kadar ki, bir kişi bir kimsenin bir buğday tanesini alsa, onu derhal cezalandırırdı. Onun devrinde yol kesicilerin kökü kazınmıştı. Öyle ki bir kadın bir çanta dolusu altını alıp bir iki günlük yola gitse, hiç kimse onun önüne çıkmağa cesaret edemezdi.

Sultan Mehmed’in yaptığı eserlerin çoğu İstanbul’da idi. Edirne’de yüksek bir köşk yaptırdı. Çevre memleketlerde nice kaleler yaptırdı. Ülkenin her yerini îmar etmeye çalışırdı. Onun eserleri, zamanların sayfalarını gün gibi parlatır. İstanbul gibi bir şehri, alarak imar etmesi, onun gelip geçmiş hükümdarlara üstünlüğüne ve eserlerinin büyüklüğüne en mühim delildir.

Sultan Mehmed Han, 27 Nisan 1481 tarihinde İstanbul’dan Anadolu’ya geçerek Gebze’ye yakın yerde Maltepe Çayırı’na kondu. Sultan Mehmed’in nereye sefere gittiğini hiç kimseye söylememek âdeti olduğundan bu seferinde nereye yapılacağını kimse bilemedi.

Sultan Mehmed Han İstanbul’dan çıktığında hasta idi. Maltepe’de konduğu günün ikindi vaktinde vefat etti. (3 Mayıs 1481)

Ölmedi Şeh Mehemmed bin Murad

Belki bâğ-ı cinâna kıldı seyr.

İşi hayr olduğu için halka

Oldu târîh ona “duâ-yı hayr.”

(Sultan Murad’ın oğlu Padişah Mehmed ölmedi. Belki, cennet bahçelerine gitti. İşi halka hayır (yapmak) olduğu için onun (ölümüne düşürülen) tarih, “duâ-yı hayr” oldu.) (Neşrî Târihi)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Duânın Tesiri | Cemâziyelevvel Ayı İctima'ı, Ru'yet ve Başlangıcı
« Yanıtla #1534 : 19 Şubat 2015, 10:31:19 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَا يَتَمَنَّيَنَّ أَحَدُكُمْ اَلْمَوْتَ مِنْ ضُرٍّ أَصَابَهُ. (ق

“Sizden hiçbiriniz başına gelen bir belâdan dolayı sakın ölümü temenni etmesin.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)



19
Şubat Perşembe 2015



Hicrî: 29 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 06 Şubat 1430

İbrahim bin Edhem Hz.'nin Vefatı (779) • Emir Timur'un Vefatı (1405) • Erzincan/Çayırlı'nın Kurtuluşu (1918)


Duânın Tesiri

İbrâhim bin Edhem hazretleri, bir gemiye binmişti. Çok şiddetli rüzgar çıktı, gemi batma tehlikesine düştü. İnsanlar ağlaşıyorlardı.

Birisi İbrâhim bin Edhem’i işâret ederek, şu zâttan duâ isteyiniz, dedi.

O ise geminin bir tarafında başını örtmüş ayakta duruyordu.

Birisi ona yaklaşıp:

“Ey İbrâhim bin Edhem, insanların düştüğü hâle ne dersin” deyince başını kaldırdı ve:

“Allâh’ım, bizlere kudretini gösterdin, şimdi rahmetini göster” demesiyle fırtına durdu.


Cemâziyelevvel Ayı

Yarın idrâk edeceğimiz Cemâziyelevvel ayı, kamerî ayların beşincisidir.

Bu ayda mu’tâd evrâd ve ezkâra devâm etmelidir. (Duâ ve îbâdetler, Fazîlet Neşriyat)


Cemâziyelevvel Ayı İctima'ı, Ru'yet ve Başlangıcı

Hicrî Kamerî 1436 yılı Cemâziyelevvel ayı ictima‘ı (19 Şubat Perşembe) günü Türkiye saati ile 01.47’de,

Ru’yet, ise (19 Şubat Perşembe) Türkiye saati ile: 14.24’dedir.


Hilâl’in görüldüğü yerler:

Güney Amerika Kıtası, Grönland’ın güneyi, Senegal, Gana, Mali, Nijer, Dominik Cumhuriyeti, Atlantik Okyanusu’nun orta kesimleri, Türkiye, Almanya, Avusturya, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus, Arap yarımadasından; Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere.

Hilâlin görüldüğü günü takip eden 20 Şubat Cuma günü de Cemâziyelevvel ayının 1’idir.

İsimlerimiz: Erkek: Edhem, Kız: Ervâ



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: ... مَنْ صَبَرَ عَلَى لَأْوَائِهَا كُنْتُ لَهُ شَفِيعًا أَوْ شَهِيدًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ. (م

“Kim Medîne-i Münevvere’nin sıkıntılarına sabrederse ben ona kıyâmet günü şefâatçi ve şâhit olurum.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



20
Şubat Cuma 2015

Hicrî: 1 Cemâziyelevvel 1436 - Rûmî: 07 Şubat 1430



Mısır'da Melik Müeyyed Camii'nde Hutbenin Yavuz Sultan Selim Han Adına Okunması (1517)


Resûlullah’ın Komşularını Sevmeliyiz?

Medîne-i Münevvere ahâlîsi Resûlullah Efendimizin (s.a.v.) komşularıdır. Âsî ve günahkâr olsalar bile haklarına riâyet edilmelidir. Komşuluk hukûku önceden olduğu gibi devam eder. Kâinâtın Sultanı Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri:

“Hz. Cebrâil komşu hakkını gözetmek husûsunda bana o kadar tavsiye etti ki komşularımı bana vâris kılacak zannettim!” buyurdular.

Böyle olunca Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin komşuları hakkında münâsip olmayan sözler söylemekten korkmalıdır. Medîne ehlinden bir adam İslamiyet üzere kalır ve îmân ile rûhunu teslim etmiş olur ise Peygamberimizin ona şefaat edeceği “… Ben orada (Medîne’de) vefât edenlere şefâat ederim.” hadîs-i şerîfi ile sâbittir. Onun için Medîne-i Münevvere sâkinlerini sevmek ve her nerede tesâdüf olunsa onlara hürmet ve ikrâm etmek lâzımdır. Onların haklarına riâyet etmek Peygamber Efendimiz hazretlerine ta’zîm etmektir.

Bu sırra mazhar olmak için bütün Müslüman devletler zamanlarında Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere’ye fevkalâde hürmet ve ahâlîsinin haklarına son derece riâyet etmişlerdir. Bu maksatla nice hayır eserleri yaptırmışlardır.

Osmânlı Sultanları ise bu hususta daha büyük bir gayret göstermişlerdir. Sultan Abdülmecid Han hazretleri zamanında ise Mescid-i Nebevî binâsı fevkalâde dikkat ve i’tinâ ile on iki senede gâyet sağlam ve sanatkârâne olarak yeniden inşâ edilmiştir. Rahmetullâhi aleyhi rahmeten vâsiaten.


NÜKTE: Kendisi Nereden Girecek?

Câhil bir muallim, dershânesinin kapısı üzerine, “Câhiller bu kapıdan giremez” diye bir levha asmış.

Muallimin cehâletini bilenlerden biri, levhayı okuyunca:

“Acaba kendisi nereden girecek?” demiş.

İsimlerimiz: Erkek: Kerîm, Kız: Kerîme



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ قَالَ سُبْحَانَ اللهِ وَبِحَمْدِهِ فِي يَوْمٍ مِائَةَ مَرَّةٍ حُطَّتْ عَنْهُ خَطَايَاهُ وَإِنْ كَانَتْ مِثْلَ زَبَدِ الْبَحْرِ. (موطأ

“Kim günde yüz defa ‘Sübhânallâhi ve bihamdihî’ derse -deniz köpüğü kadar da olsa- günahları dökülür.”
(Hadîs-i Şerîf, Muvatta, İmâm Mâlik)



21
Şubat Cumartesi 2015



Hicrî: 2 Cemâziyelevvel 1436 - Rûmî: 08 Şubat 1430

Mısır'da Melik Müeyyed Camii'nde Hutbenin Yavuz Sultan Selim Han Adına Okunması (1517)


Hz. Nuh Aleyhisselâmın Vasiyeti

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Nûh aleyhisselam oğluna şöyle vasiyet etti:

Unutmaman için sana kısa bir vasiyette bulunacağım.

İki şey vardır ki Allâhü Teâlâ ve sâlih kulları kişiyi onlarla müjdeler.

İki şey de vardır ki onlarla kişi, Allâhü Teâlâ’ya ve onun sâlih kullarına karşı mahcup kalır.

Müjdelediği iki şeyden birincisi: “Lâ ilâhe illAllah”dır. Çünkü gökler ve yer ve arasındakiler zırh olsa, kelime-i tevhîd onları yarar, eğer onlar bir terâzi kefesinde olsa, kelime-i tevhîd bütün hepsinden ağır gelir.

Müjdelediği şeylerin ikincisi ise “Sübhânellâhi ve bihamdihî” tesbîhidir. Muhakkak yaratılmışlar bu zikirler ile rızıklandırılırlar.

Cenâb-ı Hak’tan ve sâlih kullarında mahcûbiyete sebep olan iki şey ise; ona şirk koşmak ve kibirdir.

Bir sahâbî “Yâ Resûlallâh! Ben bineğimin götürülmesini, yemeğimin iyi olmasını ve kamçımın ve ayakkabımın taşınmasını severim. Bu kibir midir?” dedi.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.): “Hayır. Lâkin kibir, hakka râzı olmaman ve insanları küçük görmendir.” buyurdular.


SAĞLIĞIMIZ:  Boyun Ağrısına Pratik Tavsiyeler

Boyun ağrısının adale, kemik veya bunlar arasındaki bağların incinme ve yaralanması gibi birçok sebebi olabilir. Boyun fıtığı, boyun omurlarında kireçlenme, yanlış oturma ve strese bağlı adale gerginlikleri-zorlanmalar, tümör, enfeksiyon veya omurgada doğuştan olan bozukluklar da boyun ağrısı yapabilir.

Oturarak iş yapanlar mola saatlerinde ayağa kalkıp biraz hareket etmeli, boyun ve sırt egzersizleri yapmalıdır.

Sandalye sırtı desteklemeli, sandalyede dik ve omuzlarla kalçalar aynı hizada olacak şekilde oturmalıdır.

Haftada en az iki gün 1 saate yakın yürümeli veya yüzmelidir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları
« Yanıtla #1537 : 23 Şubat 2015, 10:55:17 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: السِّوَاكُ مَطْهَرَةٌ لِلْفَمِ مَرْضَاةٌ لِلرَّبِّ . (ن

“Misvâk kullanmak ağzı temizler ve Rabb’in rızâsına sebep olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Nesâî)



22
Şubat Pazar 2015



Hicrî: 3 Cemâziyelevvel 1436 - Rûmî: 09 Şubat 1430

İbni Haldun'un Vefatı (1406)


Misvâk

Abdestte ve abdest hâricinde misvâk kullanmak sünnettir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Dört şey peygamberlerin sünnetindendir:

Hayâ sâhibi olmak,

Güzel koku sürünmek,

Misvak kullanmak,

Nikâhlanmak; evlenmek.” (Sünen-i Tirmizî)


Misvâk -zehirli olmamak şartıyla- lifli ağaçların hepsinden olur. En makbûlü erak ağacından, ondan sonra da zeytin ağacından olanıdır.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.):

“Zeytin ağacının misvâkı ne güzeldir. O mübârek bir ağaçtır. Benim ve peygamberlerin misvâkıdır” buyurdular. (Taberânî)

Şeker kamışı ve nardan misvâk olmaz.

Zehirli olma ihtimalinden dolayı bilinmeyen ağaçtan da misvâk olmaz.

Misvâkın bir karış uzunluğunda ve serçe parmağı kalınlığında olması makbûldür.

Abdestten önce yahut mazmaza esnâsında; abdestte ağza su verirken kullanılır.

Misvâkın tutulması:

Sağ elin serçe parmağıyla misvâkın altından, yüzük, orta ve şehâdet parmaklarıyla üstünden ve başparmak ile misvakın baş tarafının altından tutulur.

Misvâkın avuçla tutulması basura sebep olur.

Misvâkın kullanılması:

Misvâk, sağ ele alınır; önce üst dişlerin sağ tarafını, sonra sol tarafını, sonra alttaki dişlerin sağı, sonra da sol tarafı enine sürülmek suretiyle temizlenir.

Abdestte eğer misvâk bulamazsa temiz, sert bir bez parçası ile o da yoksa bu sevaba ermek için baş ve işâret parmaklarıyla dişleri ovar.


İsimlerimiz: Erkek: Ömer, Kız: Zeyneb



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Yahyâ Bin Eksem Rahimehullâh
« Yanıtla #1538 : 23 Şubat 2015, 11:05:05 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لِيَحْجُزْكَ عَنِ النَّاسِ مَا تَعْلَمُ مِنْ نَفْسِكَ. (هب

“Kendi kusurlarını bilmen, insanlardakini görmene mâni olsun.”
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)



23
Şubat Pazartesi 2015



Hicrî: 4 Cemâziyelevvel 1436 - Rûmî: 10 Şubat 1430

Peygamberimiz (s.a.v.)'in Veda Hutbesini Îrâdı (632) • Ardahan'ın Kurtuluşu (1918)


Yahyâ Bin Eksem Rahimehullâh

Yahyâ bin Eksem (rah.), Şâfiî mezhebinin büyük âlimlerinden ve edîblerdendir. Fıkıh ilmindeki vukûfu sebebiyle Abbâsî Halifesi Me’mûn onu Kâdılkudât (başkadı) tâyîn etti. İştirak ettiği bir sefer esnâsında askerlere müt‘a nikâhı için izin verilecek ve helal olduğu îlân edilecek oldu. Bu zât haram olduğunu isbat ederek bu karardan vazgeçirdi.

Henüz yirmi yaşında iken Basra’ya kâdı tâyîn olundu. Basralılar yaşını küçük görüp:

“Kâdı Efendinin yaşı kaçtır?” diye sorarlardı. Kendisini küçük gördüklerini anlayınca onlara şu cevabı verdi:

“Ben, Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.) Mekke-i Mükerreme fethedilince kâdı tayin ettiği Hazret-i Attâb bin Esîd’den, Kâdı olarak Yemen’e gönderdiği Muâz bin Cebel Hazretlerinden ve Hazret-i Ömer’in Basra’ya kâdı olarak tayin ettiği Hz. Ka‘b bin Süver’den yaşça daha büyüğüm.

Bir zât Kâdı Yahyâ bin Eksem’e gelerek sordu:

– Kâdı Efendi, ne miktar yemeliyim?

– Açlığını giderecek kadar ye, doymadan sofradan kalk.

– Nasıl güleyim?

– Sessizce ve tebessüm ederek yüzünden hoşnutluğun anlaşılacak kadar.

– Ne kadar ağlayayım?

– Allah korkusundan ağlamayı hiç terk etme.

– Amelimin ne kadarını gizleyeyim?

– Gücün yettiği kadarını gizle.

– Peki, amelimden ne kadarını âşikar işleyeyim?

– İyilik hususunda sana uyulacak ve insanların senin aleyhinde sözlerini kesecek kadar.

Tefsîr-i Nesefî’de bu husus şöyle geçer:

Farz olan ibâdetleri açıktan yapmak töhmeti kaldıracağından daha fazîletlidir. Böyle değilse, meselâ: Zekât veren kimsenin zenginliği meşhur değilse gizli vermesi daha fazîletlidir.

Nâfile ibâdetlerin ise hayırda kendisine uyulacaksa açıktan yapılması; değilse gizli yapılması daha fazîletlidir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
“Temizlik Îmândandır” | Mutfağımız
« Yanıtla #1539 : 25 Şubat 2015, 12:03:27 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ الْاِسْلَامَ نَظِيفٌ فَتَنَظَّفُوا فَإِنَّهُ لَايَدْخُلُ الْجَنَّةَ إِلَّا نَظِيفٌ . (كنز

“Muhakkak İslam temizdir. Öyleyse siz de (maddeten ve mânen) temizlenin. Zîrâ cennete ancak temizler girer.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)



24
Şubat Salı 2015

Ayın Safhaları


Hicrî: 5 Cemâziyelevvel 1436 - Rûmî: 11 Şubat 1430

İbni Batuta'nın Vefatı (1369) • Trabzon ve Yomra'nın Kurtuluşu (1918)


“Temizlik Îmândandır”

İslam dini maddî ve mânevî tahârete; temizliğe büyük ehemmiyet vermiştir. Bu iki kısımdan biri diğerinden ayrılmaz. Hatta bunlardan her biri bir bakımdan maddî ise diğer bakımdan mânevîdir. Abdest gibi.

İslam’da maddî şeylerle kirlenen bir vücûdu, bir elbiseyi, bir mekânı temizlemek bir vazîfe olduğu gibi günahla yani manevî kirlerle kirlenen bir ruhu da temizlemek bir vazîfedir.

Başlıca maddî temizlikler şunlardır:

Her ne sebeple kirlenen bir vücûdu, bir elbiseyi veya bir yeri su ile temizlemek esastır. Bu temizlik, temizlenecek şeyin hâline göre farz, vâcib, sünnet veya müstehab olabilir.

Namaz kılabilmek için abdest almak ve îcâb edince gusl etmek farzdır.

Yüzde, kulakta, burunda, tırnaklarda, saç ve sakalda bulunan kirleri gidermek, saçları taramak, insanların nefretine meydan vermemek sünnettir.

Her Müslümanın haftada bir defa olsun vücûdunu yıkaması müstehaptır. Cuma gününde yıkanmak daha fazîletlidir.

Çünkü Cuma, Müslümanların bir bayramıdır, bir toplantı zamanıdır. O günde her yönüyle temiz olmak pek güzeldir.

Uzayan tırnakları ve fazla uzayan bıyıkları kesmek müstehaptır.

Koltuk altını ve kasıkları tıraş etmek müstehaptır. Bunlar haftada veya onbeş günde bir temizlenmelidir. Kırk gün kadar geciktirmek tahrîmen mekruhtur.


Mutfağımız : Yumurta Salatası

Malzemeler: 4 adet yumurta, 4-5 dal taze soğan, yarım demet maydanoz, 3 yemek kaşığı zeytinyağı, yarım limon suyu, tuz, kırmızı biber, karabiber, kekik.

Yapılışı: Yumurtalar haşlanır. Kabukları soyulup, doğranır.  Üzerine ince doğranmış maydanoz ve taze soğan ile zeytinyağı, tuz, kekik ve karabiber eklenir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Komşuluğun Ehemmiyeti | İsimlerimiz
« Yanıtla #1540 : 25 Şubat 2015, 12:34:43 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَحْسِنْ مُجَاوَرَةَ مَنْ جَاوَرَكَ تَكُنْ مُسْلِمًا. (إحياء

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Komşularınla güzel geçin ki hakîkî Müslüman olasın.”
(Hadîs-i Şerîf, İhyâu Ulûmiddîn)



25
Şubat Çarşamba 2015

Ayın Safhaları


Hicrî: 6 Cemâziyelevvel 1436 - Rûmî: 12 Şubat 1430

Cem Sultan'ın Vefatı (1495) • Araklı, Sürmene, Çıldır ve İspir'in Kurtuluşu (1918)


Komşuluğun Ehemmiyeti

Komşuluk, kişinin Müslüman kardeşine karşı olan haklarından daha çok haklar ve mesuliyetler gerektirir. Komşunun hakları, kişinin Müslüman kardeşine karşı olan haklarından daha fazladır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), müşrik komşunun bile, sırf komşu olduğu için bazı haklarının bulunduğunu haber vermişlerdir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular:

“Kıyâmet gününde (hesâbı ilk görülecek) iki hasım, komşulardır.”

Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) “Falan kimse gündüzleri oruç tutar, geceleri de ibâdetle meşgul olur, fakat komşusuna da eziyet eder” denilince “O cehennemdedir.” buyurdular.

Hz. Âişe (r.anhâ) anlattı:

Bir gün “Yâ Resûlallâh! İki komşum var. Birinin kapısı benim kapıma bakıyor, diğerininki arka tarafa bakıyor. Yanımda bazan her ikisine yetecek kadar bir şeyler olmuyor. Hangisine vereyim, hangisinin hakkı daha büyüktür?” dedim. Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

“Kapısı, sana bakan komşunun hakkı daha büyüktür.” buyurdular.

Hz. Ebûbekir (r.a.) oğlu Abdurrahman’ın (r.a.) komşusuyla münâkaşa ettiğini görünce şöyle îkâz etti:

“Oğlum, sakın komşunla münâkaşa etme. Diğer insanlar gider ama komşun her zaman senin yanındadır.”

Tâbiîn’in büyüklerinden Mücâhid (r.a.) anlattı:

Bir gün Hz. Ömer’in (r.a.) oğlu Abdullah’ın (r.a.) yanında idim. Hizmetçisi de bir koyun kesmiş onu yüzüyordu. Hizmetçisine:

“Bu koyunun etini şu Yahûdî komşumuzdan başlayarak bütün komşularımıza dağıt” dedi. Bunu birkaç defa tekrar etti. Hizmetçi “Neden bu kadar ısrar ediyorsunuz.” deyince:

“Resûlüllah (s.a.v.) komşu (hakkı) hususunda bize o kadar tavsiyede bulundu ki, komşuyu komşuya vâris kılacağından korktuk.” diye cevap verdi. (İhyâu Ulûmiddîn)

İsimlerimiz: Erkek: Abdullah, Kız: Âmine



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Allâhü Teâlâ Ahlâkınızı Taksim Etmiştir
« Yanıtla #1541 : 26 Şubat 2015, 16:20:43 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(... قَالُوا يَا رَسُولَ اللهِ مَا خَيْرُ مَا أُعْطِيَ الْعَبْدُ قَالَ خُلُقٌ حَسَنٌ. (هـ

“Ashâb-ı Kirâm ‘Yâ Resûlallâh, kula verilen en hayırlı şey nedir?’ diye sordular.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ‘Güzel ahlâktır.’ buyurdular.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



26
Şubat Perşembe 2015

Ayın Safhaları


Hicrî: 7 Cemâziyelevvel 1436 - Rûmî: 13 Şubat 1430

Sultan İkinci Osman Han'ın Tahta Çıkışı (1618)


Allâhü Teâlâ Ahlâkınızı Taksim Etmiştir

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

Allâhü Teâlâ aranızda, rızıklarınızı taksim ettiği gibi ahlâkınızı da taksim etmiştir.

Allâhü Teâlâ dünyayı sevdiğine de sevmediğine de verir. Dîni ise ancak sevdiğine verir.

Allâhü Teâlâ dîni verdiği kimseyi ise muhakkak sever.

Nefsim kudretinde olan Allâhü Teâlâ’ya yemin ederim ki bir kulun kalbi (hased, fesat vs. kötülüklerden) ve dili (yalan, gıybet, iftirâ vs. kötülüklerden) sâlim olup kurtulmadıkça (hakîkî) Müslüman olamaz.

Komşusu kötülüklerinden emîn olmayan kimse de (hakîkî) mü’min olamaz.


“Yâ Resûlallâh! -Kişinin komşusuna- kötülükleri nedir?” denildi. Buyurdular ki:

“Eziyeti ve zulmüdür.

Bir kul haram bir kazanç elde etse ve onu infak etse (zekât veya sadaka olarak harcasa) kendisi için o malda hiçbir bereket olmaz.

Sadaka olarak verse asla kabul olunmaz.

Geride kalanlara mîrâs bıraksa onu cehenneme yaklaştıran azık olur.

Allâhu Azze ve Celle kötülüğü kötülük ile mahvetmez, silmez. Ancak kötülüğü iyilik ile siler. Çünkü pis olan bir şey pis olanı temizlemez.” (Müsned-i Ahmed)



Kıt'a:

İftirâkınla efendim bende tâkat kalmadı,

Yahpâre oldu bu dil, aşkta muhabbet kalmadı.

Şol kadar ağlattı ben bîçâreyi hükm-i kazâ,

Giryeden hiç Hazret-i Yâkûb’a nevbet kalmadı.

(Sultan Ahmed Han)

(Ayrılığınla Efendim bende tâkat kalmadı. Bu kalbim buz parçası oldu, aşkta sevgi kalmadı. Kader ben çâresizi o kadar ağlattı ki, ağlamakta Hazret-i Yâkûb’a sıra gelmedi.)




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Gıybet Büyük Günahtır
« Yanıtla #1542 : 02 Mart 2015, 15:24:21 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قِيلَ يَا رَسُولَ اللهِ مَا الْغِيْبَةُ قَالَ ذِكْرُكَ أَخَاكَ بِمَا يَكْرَهُ . (د

“Peygamber Efendimize, ‘Yâ ResûlAllah, gıybet nedir?’ diye sordular.
‘Kardeşini (işittiğinde) hoşlanmayacağı şeyle anmandır’ buyurdular.
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Ebû Dâvûd)



27
Şubat Cuma 2015

Ayın Safhaları


Hicrî: 8 Cemâziyelevvel 1436 - Rûmî: 14 Şubat 1430

Şeyhülislam Yahya Efendi'nin Vefatı (1644) • Rus Çarlığının Çökmesi ve Çar II. Nikola'nın Tahttan İndirilmesi (1917)


Gıybet Büyük Günahtır

Müslüman kardeşini zarûret olmadan işittiğinde hoşlanmayacağı şeyle anmak gıybettir ve büyük günahtır. Bir kimsenin bedeninde, nesebinde; soyunda, ahlâkında, işinde, sözünde, dîninde, dünyasına âit hususlarda noksanını hatta elbisesindeki kusurunu arkasından söylemek gıybettir.

Hasan-ı Basrî (rh.) buyurdu: “Bir kimseyi hoşuna gitmeyecek şeyle anmak üç türlü olur:

Gıybet, bühtân (iftirâ), ifk (yalan). Bunların üçünün de hükmü Allâh’ın kitâbında beyân olunmuştur.

Gıybet, bir kimsenin noksanlıklarını söylemendir.

Bühtan onda olmayanı söylemendir.

İfk ise sana onun hakkında gelen her şeyi -aslını araştırmadan- başkalarına söylemendir.”

Bunların üçü de büyük günahtır. Zira, bunlar dünyadan bereketin kaldırılmasına ve âlemin nizâmının bozulmasına sebeptir.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Gıybetten sakınınız. Muhakkak gıybet zinâdan daha şiddetlidir. Muhakkak bir adam zina eder, sonra da Allâhü Teâlâ’ya tevbe eder. Gıybet edenin günahı ise gıybet ettiği kişi bağışlamadıkça bağışlanmaz.”(Nihâyetü’l-Murâd)

Yalnız şu yerlerde gıybete müsâade vardır:

• Zulme uğrayanın hakkını almak için hâlini arz ederken şu kimse bana şöyle zulüm etti, demesi câizdir.

• Münkeri doğrultmak için: Meselâ: “Şu kimse şöyle fenâ bir iş yapıyor, benim düzeltmeye gücüm yetmiyor sen düzelt” diye gücü yetene söylemek.

• Fetvâ sormak için. Meselâ: “Bir kimsenin müftüye gidip falan kimse bana zulmedip şöyle yaptı ve hakkımı vermedi, nasıl alayım” diye sorması câizdir.

• Müslümanları îkâz için fâsıkların ve bid‘at sâhibi kimsenin âşikâr işlediği fenâlığı söylemek lâzımdır.

• Bir kimseyi târif etmek için meşhûr olan lakabıyla anmak da câizdir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَوْ يَعْلَمُ النَّاسُ مَا فِي الْوَحْدَةِ مَا أَعْلَمُ مَا سَارَ رَاكِبٌ بِلَيْلٍ وَحْدَهُ. (خ

“İnsanlar, yalnız başına yolculukta benim bildiğim (mahzurlar)ı bilseydi hiçbir kimse yalnız başına gece yolculuk etmezdi.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)



28
Şubat Cumartesi 2015

Ayın Safhaları


Hicrî: 9 Cemâziyelevvel 1436 - Rûmî: 15 Şubat 1430

Islahat Fermanı'nın İlanı (1856) • Of ve Çaykara'nın Kurtuluşu (1918)


Çocuklarınızı Gece Dışarı Bırakmayın

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“(Güneş batıp) gece karanlığı yahut gecenin bir kısmı olduğu zaman, çocuklarınızı (dışarı) çıkarmayınız. Çünkü şeytanlar o sırada dağılır, faâliyete geçerler.

Yatsıdan bir saat geçince de (dışarıdaki) çocuklarınızı (eve) koyunuz. Ey mümin! O zaman kapını, Allâhü Teâlâ’nın ismini anarak (Bismillâhirrahmânirrahîm diyerek) kapat…”
(Tecrid-i Sarih terc.)

“Çocuklarınızı ve hayvanlarınızı, güneş batıp gecenin zifiri karanlığı geçene kadar dışarı bırakmayınız. Zîrâ şeytanlar, güneş batıp gecenin zifiri karanlığı geçene kadar (insanları ifsad etmek için) etrafa dağılırlar.” (Sahih-i Müslim)


Latife: Oku Bir Kaç!

Şeyhülislam Seyyid Feyzullah Efendi, Letâifnâmesi’nde diyor ki:

1672 târihinde, Sultan Dördüncü Mehmed Han Hazretlerinin oğlu Şehzâde Sultan Mustafa Hazretlerinin tâlim hizmetlerinde bulunuyordum. Yaşı küçük olduğundan dersten sonra biraz tekrar ettirdikten sonra izin verilirdi.

Bir gün, yine ders tekrarı esnâsında, bu fakîre,

– Kaç kere okuyalım? diye sordu.

– Oku bir kaç! diye kısa bir cevap verdik.

– Öyleyse bir kere okuyup kaçayım, gideyim! dedi. Az olduğu için râzı olmadım.

– Sözünüzden dönüyor musunuz? Siz, “Oku bir, kaç” yani bir kere oku, sonra kaç demediniz mi? dedi.

Bu yaştaki bir çocuğun bu kâbiliyeti bizi memnun etti. Yalnız bir kere okuyup gitmelerine râzı olduk.


Bilmeceler

Biz yüz binlerce idik, gece oldu dizildik, sabah oldu silindik? (Yıldızlar)

Bize üç konuk geldi, iki oğul, iki baba? (Çocuk, baba, dede)

Gitti gelmez, geldi gitmez?  (Gençlik, ihtiyârlık)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ashâb-ı Kirâmın En Âlimi: Hz. Ebûbekir
« Yanıtla #1544 : 02 Mart 2015, 15:36:36 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَتَانِي جِبْرِيلُ فَقَالَ لِي يَا مُحَمَّدُ إِنَّ اللهَ يَأْمُرُكَ أَنْ تَسْتَشِيرَ أَبَا بَكْرٍ. (كر

“Bana Cebrâîl geldi: ‘Allâhü Teâlâ sana Ebûbekir’le istişâre etmeni emrediyor’ dedi.”
(Hadîs-i Şerîf, İbn-i Asâkir, Târîh-i Dimaşk)



01
Mart Pazar 2015

Ayın Safhaları


Hicrî: 10 Cemâziyelevvel 1436 - Rûmî: 16 Şubat 1430

Türk-Afgan Dostluk Anlaşması İmzalandı (1921) • Bosna-Hersek Cumhuriyeti'nin İstiklâli (1992)


Ashâb-ı Kirâmın En Âlimi: Hz. Ebûbekir

Hazret-i Ebûbekir (r.a.), Kur’ân-ı Kerîm’i ve sünneti; Peygamber Efendimizin hadislerini en iyi bilen idi. Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.), peygamberliğinin başından âhirete irtihaline kadar sohbetinden ayrılmamıştır.

Abdullah bin Ömer’e (r.anhümâ), “Resûlullâh’ın hayâtında halka kim fetva veriyordu?” diye soruldu.

“Hz. Ebûbekir ve Hz. Ömer (r.anhümâ) veriyorlardı. Onlardan başkasının fetva verdiğini bilmiyorum” dedi.

Ebû Saîd-i Hudrî (r.a.) anlatıyor: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) son hastalığında hutbeye çıkıp:

“Allâhü Teâlâ bir kulunu dünyada kalmak ile kendine kavuşmak arasında serbest bıraktı. O da Allâh’a kavuşmayı tercih etti.” buyurdular.

Hz. Ebûbekir ağlamaya başladı. Ben kendi kendime:

“Allâhü Teâlâ’nın bir kulu dünyada kalmak ile kendine kavuşmak arasında serbest bırakmasında ve onun da Allâh’a kavuşmayı tercih etmesinde ne var ki, Ebûbekir ağlıyor?” diye düşündüm. Meğer o serbest bırakılan kul, peygamberimiz imiş. Hz. Ebûbekir, bu sözle kasd edileni hepimizden daha iyi anlamıştı.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Hz. Ebûbekir’in ağladığını görünce:

“Ey Ebûbekir! Ağlama. İnsanlar içinde malını ve canını benim için cömertçe harcayan sensin…” buyurduktan sonra Ebûbekir’in (r.a.) kapısından başka, mescide açılan bütün kapıların kapatılmasını emir buyurdular.

Bazı âlimler Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) bu kapıların kapatılmasını emretmesinin, Hz. Ebûbekir’in halîfeliğine bir işaret olduğunu bildirmişlerdir.

Hakîkat ve tarîkat âlimleri, bu emrin Hz. Ebûbekir’in bâtınî, mânevî halîfeliğine, ayrıca Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) kâmil muhabbeti sebebiyle onun yolunun; Tarîkat-ı Nakşibendiyye’nin inkıtâsız (kesilmeksizin) devam edeceğine, diğer nisbet ve tarîkların inkıtâya (kesintiye) uğrayacağına işaret olduğunu söylemişlerdir.