Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1064112 defa)

0 Üye ve 373 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Arkadaş Seçmenin Âdâbı
« Yanıtla #1515 : 02 Şubat 2015, 15:48:55 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

( قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا اصْطَحَبَ اثْنَانِ قَطُّ اِلَّا كَانَ اَحَبُّهُمَا اِلَى اللّٰهِ اَرْفَقُهُمَا بِصَاحِبِهِ. (اتحاف

"Arkadaşlık eden iki kişiden Allâh’a daha sevimli olanı, arkadaşına karşı muâmelesi daha şefkatli olandır."
(Hadîs-i Şerîf, İthâfu’s-Sâde)



31
Ocak Cumartesi 2015

Hicrî: 10 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 18 Kânûn-ı Sânî 1430

Osmanlı'da Matbaanın Kuruluşu; Vânî Mehmed Efendi'nin Sıhah-ı Cevherî Tercümesi (Vankulu) İsimli Lügatinin Basılması (1729)


Arkadaş Seçmenin Âdâbı

Birisiyle arkadaşlık kurarken evvelâ onda şu beş meziyeti aramalı, eğer bunlar varsa dost edinmelidir:

1 - Akıl: Arkadaş akıllı olmalıdır. Çünkü ahmakla dostluktan hayır gelmez. O sana faydalı olmak için bir iş yapayım derken, zarar verir.

2 - Güzel ahlâk: Kötü huylu kimsede vefâ ve iyilik olmaz. Meselâ: Öfkesine ve şehvetine sâhip olamayan kimse kötü huyludur. Öyle bir kimseyi dost edinmelidir ki, sen ona hizmet ettiğin zaman o seni korusun. Sen onunla konuşup görüştüğün zaman o sana tatlı söylesin. Senden bir iyilik görünce onun değerini bilsin ve bir hata görünce onu örtsün.

3 - Sâlih olmak (İyi hâlli olmak, günahlardan kaçınmak): Büyük günah işlemekte ısrar edenle dost olma. Allah’tan korkan, günah işlemekte ısrar etmez. Hâlbuki Hak Teâlâ’dan korkmayan kimsenin şerrinden korkulur.

4 - Kanâat: Dünyaya dört elle sarılan harîs (lüzûmundan fazla dünyaya düşkün) kimselere yakın olma. Onun sadâkati geçicidir. Harîs ile dostluk, öldürücü bir zehirdir. Çünkü tabiatı, huyu değişkendir. Belki türlü huylara bürünmekte ustadır. Fakat şu bir gerçektir ki harîs kimselerle kalkıp oturan da onun gibi harîs olur. Zâhid (dünyaya rağbet etmeyen) insanlarla oturup kalkan kimse rahat bulur.

5 - Doğruluk: Yalancıyla dost olma ki o kötüdür. Serâba benzer. Sana uzağı yakın, yakını uzak gösterir.

Bu maddelerden başka üç türlü arkadaş vardır:

Biri âhiret kardeşidir. Onda yalnız dinle ilgili olanları ararsın.

İkincisi dünya kardeşidir. Bunda da yalnız güzel huy ararsın.

Üçüncüsü de öyle bir kimsedir ki, onda ne menfaat bulunur, ne de onunla vakit geçirilebilir. Ondan kurtuluncaya kadar onunla güzellikle geçinmeye bakılır. Ancak bu gibi kimselerden insan ibret dersleri alır. Onda görülen kötülüklerden çirkinliklerden çekinmelidir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

“Eğer insanlar, başkalarında görüp tiksindikleri şeylerden sakınsalar, edebleri kemâl bulur, terbiye ediciye lüzum kalmaz.” buyurmuştur.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kim Allah’dan Korkarsa Ona Bir Çâre Gösterir | Beyit
« Yanıtla #1516 : 02 Şubat 2015, 15:51:41 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

( قَرَأَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ "وَمَنْ يَتَّقِ اللهَ يَجْعَلْ لَهُ مَخْرَجًا وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبْ" قَالَ مَخْرَجًا مِنْ شُبُهَاتِ الدُّنْيَا وَمِنْ غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَمِنْ شَدَائِدِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ. (قرطبى

Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
“Kim Allâh’dan korkarsa Allâhü Teâlâ ona bir mahrec (çıkış yolu, bir çare) gösterir ve hatır ve hayale gelmez yerden onu rızıklandırır. (Talak suresi, 2.) ayetini okuyup buyurdular ki: Hem dünya şübhelerinden, hem ölüm sekerâtından (ölümün şiddet ve zahmetinden), hem de kıyâmet gününün şiddetli korkularından çıkış yolu gösterir.”
(Hadîs-i Şerîf, Tefsîr-i Kurtubî)



01
Şubat Pazar 2015

Hicrî: 11 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 19 Kânûn-ı Sânî 1430

Ayasofya Câmii'nin Müzeye Çevrilmesi (1935)


Kim Allah’dan Korkarsa Ona Bir Çâre Gösterir

Eşcâ‘ kabîlesinden Mâlik (r.a.), Resûlullâh Efendimize (s.a.v.) geldi ve: “Yâ Resûlallâh, oğlum Avf esîr alındı” dedi. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) ona:

“Oğluna haber gönder ve de ki: Resûlullah (s.a.v.) sana çokça ‘Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh’ okumanı emrediyor.” buyurdular.

Mâlik’in (r.a.) oğlunu yay kirişiyle bağlamışlardı. Yay kirişi koptu, o da kurtulup oradan ayrıldı. O kavme âit bir dişi deve gördü, ona bindi. Yolda kendisini esir eden kavmin merâsındaki hayvanların hepsini önüne katıp getirdi. Fazla geçmeden evlerinin kapısından anne ve babasına sesleniyordu.

Sesini işiten babası: “Ka‘be’nin Rabbine yemin ederim ki bu Avf’dır” dedi. Annesi de: “Vay, bu Avf’dır, yaydan kurtulup da nasıl geldi” dedi. İkisi de yanlarında hizmetçiyle birlikte kapıya koştular. Çıktıklarında evin avlusunun develerle dolduğunu gördüler. Avf babasına başından geçenleri ve develeri nasıl getirdiğini anlattı. Babası:

“Burada durunuz, ben Resûlullah’ın (s.a.v.) huzûruna varıp, hâli arzedeyim ve develer hakkında hükmünü sorayım. Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.) huzûruna geldi, Avf’ı ve develeri bildirdi. Resûlullah (s.a.v.) ona:

“Sen malında nasıl tasarrufta bulunuyorsan bu develerde de istediğini yapabilirsin.” buyurdular.

Bunun üzerine: “…Her kim de Allâh(ın gadabın)dan korkar (isyandan sakınır, öğütlerini tutar)sa; ona bir çıkış yolu, çâre gösterir ve onu hatır ve hayâle gelmez yerden rızıklandırır. Ve her kim Allâh’a tevekkül ederse o, ona yetişir…” meâlindeki Talâk sûresinin, 2. ve 3. âyetleri nâzil oldu. (Tefsîr-i İbn-i Kesîr)

Beyit:

Baş eğmeziz edâniye dünyâ-yı dûn içün

Allâh’adır tevekkülümüz i’timâdımız.  (Bâkî)

(Sefil dünyâ için alçaklara baş eğmeyiz. Ancak Allâh’a îtimât ve tevekkül ederiz.)




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Resûlullâh’ın Zevceleri; Mü'minlerin Anneleri
« Yanıtla #1517 : 02 Şubat 2015, 15:54:26 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(اَسْتَعِيذُ بِاللهِ : اَلنَّبِيُّ اَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ اَنْفُسِهِمْ وَاَزْوَاجُهُ اُمَّهَاتُهُمْ... الآية. (سورة الاحزاب, 6

Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu:
“Peygamber, mü’minlere kendilerinden daha sevgilidir, zevceleri de (onların) anneleridir…”
(Ahzâb Sûresi, âyet 6)



02
Şubat Pazartesi 2015

Hicrî: 12 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 20 Kânûn-ı Sânî 1430

Japonya Zelzelesi (200 bin ölü) (1703) • Türk Eczacılar Birliği'nin Kuruluşu (1956)


Resûlullâh’ın Zevceleri; Mü'minlerin Anneleri

Ümmehâtü’l-Mü’minîn: Mü’minlerin anneleri demektir ki, Resûlullâh’ın zevceleri, hanımlarıdır. Bu hanımların isimleri şunlardır:

Hz. Hadîce binti Huveylid.

Hz. Ebûbekir’in kızı Âişe.

Hz. Ömer’in kızı Hafsâ.

Hz. Ümmü Habîbe.

Hz. Ümmü Seleme.

Hz. Sevde binti Zem‘a.

Hz. Zeyneb binti Cahş.

Hz. Zeyneb binti Huzeyme el-Hilâliyye.

Hz. Meymûne binti Hâris.

Hz. Cüveyriye.

Hz. Safiyye binti Huyey

Hz. Mariye (Radıyallâhü Anhünne).

Bunlardan altısı Arap kabîlelerinin en şereflisi olan Kureyş’dendir. Kalan dördü diğer Arap kabîlelerinden, Hz. Safiyye İsrâiloğullarındandır.

İçlerinden Hz. Hatice ile Zeyneb el-Hilâliyye Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) dünyada iken vefât etmişler, dokuzu ise kendilerinden sonraya kalmışlardır.

Kur’ân-ı Kerîm’de “Ümmehât” denilmiştir ki “Anneler” demektir. Yani onların her biri “Ümmü’l-mü’minîn; Mü’minlerin anneleridir.” Anne olmaları da kendilerinin nikâhlarının haram ve kendilerine hürmetin vacip olmasındandır. Mü’min erkekler yanında örtünme mecbûriyetleri vardır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Hz. Hatîce vâlidemizin vefâtından sonra yani 53 yaşından sonra diğer hanımları ile evlenmiştir. Evlenmesinin sebep ve hikmeti ise şudur:

Peygamberimiz, kabîlelerin İslâmiyet’e bağlanmalarını temîn etmek, ayrıca kadınlara âit hükümleri kadınlar vâsıtasıyla yaymak, bazılarını sıkıntıdan, fakirlikten kurtarmak, bazılarının ise iffet ve nâmuslarını korumak için onlarla evlenmiştir. Asıl hikmet ve gâye kadınlar vâsıtasıyla İslâm’ı yaymaktır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Komşu Hakları | Bilmece
« Yanıtla #1518 : 03 Şubat 2015, 13:33:04 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

( قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَوَّلُ خَصْمَيْنِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ جَارَانِ. (حم

“Kıyâmet günü, birbirine dâvâcı olacakların ilki, (birbirinin hakkına riâyet etmeyen) komşulardır.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



03
Şubat Salı 2015

Hicrî: 13 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 21 Kânûn-ı Sânî 1430

Sultan İkinci Murad Han'ın Vefatı (1451) • İlk Uzay Gemisinin Ay'a İnişi (1966)


Komşu Hakları

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) komşu haklarını şöyle beyân etmiştir:

“Bir kişi, âilesine ve malına gelecek kötülükten korktuğu için kapısını komşusuna kapalı tutuyorsa, o komşu, gerçek mü’min değildir.

Şerrinden emîn olunmayan komşu da gerçek mü’min değildir.

Komşu hakkının ne olduğunu biliyor musunuz?

Senden yardım istediğinde yardım etmen,

Senden borç istediğinde borç vermen,

Fakir düştüğü zaman tekrar borç vermen,

Hastalandığında ziyâret etmen,

Bir hayra; nimete kavuştuğunda tebrik etmen,

Musîbete uğradığında tâziye, tesellî etmen,

Öldüğünde cenâzesine katılman,

İzni olmadıkça binanı onun binasından daha yüksek yapıp rüzgârına (ve güneşine) mânî olmaman,

Tencerendeki yemeğin kokusu ile onu rahatsız etmeyip yemekten ona da göndermendir.

Bir meyve satın aldığında ona da hediye etmendir. Eğer bunu yapamazsan meyveyi evine (komşuna göstermeden) gizlice götür. Çocuğun o meyveleri dışarı çıkarıp onun çocuğunu imrendirmesin.

Siz komşu hakkının ne olduğunu biliyor musunuz? Nefsim kudretinde olan Allâhü Teâlâ’ya yemin ederim ki, komşu hakkını ancak Allâhü Teâlâ’nın rahmet ettiği çok az kimse anlayabilir.”

Resûlullâh (s.a.v.), komşuyu o kadar tavsiye etti ki onlar (Ashâb-ı kirâm) Resûlullâh’ın komşuyu komşuya mîrasçı yapacağını zannettiler. (Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)


Bilmece:

Ben varmadan o varır, her şeyden çok yol alır? (Ses)
Ne alınır, ne satılır, ne görülür, ne tutulur, ona derler küçük ölüm, o gelince yatılır? (Uyku)




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
En Cesur Kimdir? | İsimlerimiz
« Yanıtla #1519 : 05 Şubat 2015, 17:11:33 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

( اَسْتَعِيذُ بِاللهِ : إِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمْ عَدُوٌّ فَاتَّخِذُوهُ عَدُوًّا اِنَّمَا يَدْعُو حِزْبَهُ لِيَكُونُوا مِنْ اَصْحَابِ السَّعِيرِ. (سورة فاطر, 6

“Haberiniz olsun ki şeytan size düşmandır, siz de onu düşman tutun. Çünkü o kendine tâbî olanları, ancak alevli Cehennem’in yârânından olsunlar diye dâvet eder.”
(Fâtır Sûresi, âyet 6)



04
Şubat Çarşamba 2015

Hicrî: 14 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 22 Kânûn-ı Sânî 1430

İskilipli Atıf Hoca'nın İdam Edilmesi (1926) • Balkan Paktı'nın İmzalanması (1934)


En Cesur Kimdir?

Hz. Ali (kerremallâhü vecheh):

“En cesur insan kimdir? diye sordu.

“Sensin” dediler. Hz. Ali (k.v.):

“İçimde bir korku olmadan hiç bir kimse ile çarpışmış değilim. Bana en şecâatli kimdir, onu söyleyin.” dedi.

“Bilmiyoruz, kimdir?” dediler.

“En cesur Hz. Ebûbekir’dir.

Bedir günü Resûlullâh’a (s.a.v.) bir çardak yapmıştık. Müşriklerden birinin ansızın yapacağı bir hücûmdan onu korumak için:

“Kim Resûlullâh ile beraber kalır?” dedik. Allâh’a yemin ederim ki, aramızdan kimse meydana çıkmadı, yalnız Hz. Ebûbekir kılıcını çekerek, Resûlullâh’ın yanına geldi. Hücûm eden herkese karşılık veriyordu. Şüphesiz, en şecâatli kimse odur.

Yine Hz. Ali (kv.) buyurdular:

“Bir gün Mekke müşriklerinin Resûlullâh’a (s.a.v.) eziyet ettiklerini ve:

“Sen misin ilâhlarımızı bir ilâh yapan?” dediklerini gördüm. Allâh’a yemin ederim ki; aramızdan hiç kimse imdadına koşamadı. Yalnız Ebûbekir ortaya çıkarak, birini döğüp ötekini itekleyerek:

“Yazıklar olsun size! ‘Rabbim Allah!’ diyen bir adamı öldürecek misiniz?” diyordu.

Hz. Ali abasını çıkardı, sakalı ıslanıncaya kadar ağladı ve:

“Allah aşkına söyleyin. Firavun devrindeki mü’min mi daha hayırlıdır, yoksa Ebûbekir mi?” dedi. Herkes sustu, bunun üzerine Hz. Ali:

“Bana cevap veriniz! Allâh’a yemin ederim ki, Ebûbekir’in bir saati, Firavun devrindeki müminin bin saatinden hayırlıdır. Zîrâ o, îmânını gizliyordu; bu ise îmânını ilân ediyor, dedi. (Târihu’l-Hulefâ, Süyûtî)

İsimlerimiz: Erkek: Ali, Kız: Fâtıma



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İcmâ-i Ümmet
« Yanıtla #1520 : 05 Şubat 2015, 17:24:25 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

( قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: سَأَلْتُ اللهَ عَزَّ وَجَلَّ اَنْ لَا يَجْمَعَ اُمَّتِي عَلَى ضَلَالَةٍ فَاَعْطَانِيهَا. (حم

“Ümmetimi dalâlet (sapıklık) üzerinde birleştirmemesi için Allâhü Teâlâ’ya dua ettim. Onu bana verdi; duamı kabul etti.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



05
Şubat Perşembe 2015

Hicrî: 15 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 23 Kânûn-ı Sânî 1430

Laiklik İlkesi ve Altı Ok Anayasa'ya Kondu (1937)


İcmâ-i Ümmet

Peygamber Efendimize (s.a.v.) vahiy gelir o ümmetine tebliğ buyururdu. Peygamberimizden sonra vahiy gelme ihtimâli kalmadı. Fakat Kur’ân-ı Kerîm, nice Ashâb-ı Kirâm’ın ezberinde idi.

Kur’ân-ı Kerîm’de açıklanmayan meseleler hakkında sünnet-i seniyye ile yani Resûlullah ne buyurmuş ve ne yapmış ise yahut bir kimseyi bir iş yaparken görüp de men etmemiş; yapma dememiş ise ona uyarak amel edilirdi.

Lâkin sünnet-i seniyye ve hadîs-i şerîflerin tamamını Ashâb-ı Kirâm’ın hepsi ezberlememişti. Çünkü: Ashâb-ı Kirâm’ın kimi geçim için pazar yerlerinde alış veriş ile kimi de çiftçilik ile meşgul olduklarından dâimâ Resûlullâh’ın mübârek meclisinde toplanamayıp ancak vakit buldukça bulunurlardı.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hüküm beyân buyurunca ve öğretince hazır bulunanlar, onu beller ve hazır bulunmayanlara bildirirlerdi. Bu cihetle bazıları, bazı hadîs-i şerîfi ve diğerleri diğer hadîs-i şerîfi bilirlerdi ve bilmediklerini bilenlerden öğrenirlerdi.

Hatta Ashâb-ı Kirâm’ın büyükleri; Hazret-i Ebûbekir, Ömer, Osman, Ali, Abdurrahman bin Avf, Abdullah bin Mes’ûd, Übey bin Kâ’b, Muâz bin Cebel, Ammâr bin Yâsir, Huzeyfe bin Yemân, Zeyd bin Sâbit, Ebu’d-Derdâ, Ebû Mûsa’l-Eş’arî, Selmânü’l-Fârisî radıyallâhü anhüm hazretleri, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında fetvâ verirlerdi. Böyle iken pek çok hadîs-i şerîfleri bilemeyip diğer Ashâb-ı Kirâm’a mürâcaat ederler ve: “Falan meseleye dâir bir hadîs var mı?” diye sorarlar, bir hadîs-i şerîf bulunursa onunla amel ederlerdi.

Peygamber Efendimizin mîrâsının vârisler arasında taksîmi hakkında Ashâb-ı Kirâm arasında ihtilâf oldu. Ebûbekr-i Sıddîk’ın (r.a.) “Peygamberden mîrâs kalmaz” diye rivâyet ettiği hadîs-i şerîf ile amel olunmuş idi.

Ashâb-ı Kirâm, eğer sünnet-i seniyyede de bir sarâhat; açıklık bulamaz ise re’y ve kıyâs ile ictihâd eder ve onunla amel ederdi.

İşte bu cihetle ilk asırda bir ictihâd kapısı açıldı ve gerek Ashâb-ı güzîn, gerek sâir müctehidler bir meselede ittifak edince artık tereddüde mahal kalmadı ve buna “İcmâ-ı ümmet” denildi.

Dînin dört delili Kur’ân-ı Kerîm, Sünnet, İcmâ-ı Ümmet ve Kıyâs olup üçüncüsü İcmâ’dır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Duâda Bir Edeb | İsimlerimiz
« Yanıtla #1521 : 06 Şubat 2015, 12:02:14 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: يُسْتَجَابُ لِاَحَدِكُمْ مَا لَمْ يَعْجَلْ فَيَقُولُ قَدْ دَعَوْتُ فَلَمْ يُسْتَجَبْ لِى. (د

“Duâ ettim, duâm kabûl olunmadı’ diyerek acele etmediğiniz müddetçe duâlarınız kabûl olunur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd)



06
Şubat Cuma 2015

Hicrî: 16 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 24 Kânûn-ı Sânî 1430

Sultan İkinci Ahmed Han'ın Vefatı, İkinci Mustafa Han'ın Tahta Çıkışı (1695)


Duâda Bir Edeb

Allâhü Teâlâ kullarının duâlarını işitir ve kabûl eder. Fakat kulunun istediği şeyi vermeyi geciktirebilir. Nitekim Allâhü Teâlâ, Mûsâ ve Hârûn aleyhimesselâmın Firavn için yaptıkları bedduâyı kırk sene sonra kabûl buyurdu.

Bu gecikmenin sebebi:

Ya istenilen şeyin henüz takdir edilen vakti gelmemiştir. Çünkü her şey için, ezelde takdir edilmiş bir vakit vardır.

Veya Allâhü Teâlâ kulunun duâsında ısrar etmesini sevdiği için geciktirir.

Veyahut Allâhü Teâlâ’nın bildiği başka bir sebeptendir.

Bazan da sevâbı âhirette verileceği için duâsının kabulü ezelde takdir edilmemiştir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular:

“Bir müslüman, bir günah için veya sıla-i rahmi (yakın akraba ile alâkayı) terk etmek için duâ etmedikçe Allâhü Teâlâ ona şu üç şeyden birini ihsân eder:

Ya duâsını hemen kabûl eder veya duâsını(n karşılığını) âhirete tehîr eder, isteğini âhirette verir veya duâsı kadar bir kötülüğü ondan uzaklaştırır.”


“Öyleyse biz de çok duâ ederiz” dedik.

“Allâhü Teâlâ da daha çok ihsân eder.” buyurdular.

Kulluğun îcâbı Allâhü Teâlâ’dan istemek, hiçbir zaman acele edip duâyı terk etmemektir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

‘Kul, bir günah için veya sıla-i rahmi terk etmek için duâ etmedikçe ve duânın kabulü için acele etmedikçe duâsı kabul olunur.’ buyurdular.

‘Acele etmek nedir, yâ Resûlallâh?’ denilince, Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

“Duâ ettim, çok duâ ettim, ama kabûl olunmadı demek ve üzülüp de duâyı terk etmektir.” buyurdular.


İsimlerimiz: Erkek: Ertuğrul, Kız: Halîme



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hz. Ubâde Bin Sâmit’in (r.a) İrtihâli | Mutfağımız
« Yanıtla #1522 : 08 Şubat 2015, 01:57:21 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ صَلَّى الضُّحَى رَكْعَتَيْنِ لَمْ يُكْتَبْ مِنَ الْغَافِلِينَ، وَمَنْ صَلَّى أَرْبَعًا كُتِبَ مِنَ الْعَابِدِينَ، وَمَنْ صَلَّى سِتًّا لَمْ يَلْحَقْهُ ذَلِكَ الْيَوْمَ ذَنْبٌ. (كنز

“Kim duhâ (kuşluk) namazını iki rek’at kılarsa, gâfillerden yazılmaz. Kim dört rek’at kılarsa, âbidlerden yazılır. Kim de altı rek’at kılarsa, o günde ona günâh erişmez.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)



07
Şubat Cumartesi 2015

Hicrî: 17 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 25 Kânûn-ı Sânî 1430



Maraş'a Kahraman Ünvanı Verildi (1973)


Hz. Ubâde Bin Sâmit’in İrtihâli

Peygamber Efendimizin Ashâbından ve Ensâr’dan olan Ubâde bin Sâmit hazretleri vefât edeceği vakit döşeğinin evin avlusuna çıkarılmasını emretti. Sonra bütün köle ve hizmetkârlarının, komşularının ve ahbâbının toplanmasını istedi.

Hepsi yanına toplandıktan sonra dedi ki:

“Muhakkak şu günümü, dünyada geçirdiğim son gün ve âhiret gecelerimden ilki olarak görüyorum. Bilmiyorum, belki elimle yahut dilimle sizi üzmüş olabilirim. Ubâde’nin nefsi kudretinde olan Allâh hakkı için bu, kıyâmette kısâsı îcâb ettirir. Şimdi rûhum bedenimden ayrılmadan önce sizden hanginizin üzerimde böyle bir hakkı varsa hemen benden hakkını almasını her birinizden ısrarla istiyorum.”

Orada bulunanlar:

“Sen ancak bizim için bir baba ve terbiye edici hoca idin” dediler. Birisi de:

“Hiçbir hizmetkâra aslâ kötü söz söylemediniz.” dedi.

Bunun üzerine:

“Haklarınızı bağışladınız mı?” deyince “Evet” dediler. O da:

“Allâh’ım şâhid ol” dedi…


Mutfağımız: Islak Kek (5 kişilik)


Malzemeler:

3 yumurta,
1,5 su bardağı şeker,
1 su bardağı süt,
1 su bardağı zeytin yağı,
2 su bardağı un,
1 paket kakao, vanilya ve kabartma tozu (25 gr).

Yapılışı:

Yumurta ve şeker iyice çırpılır. Kakao, yağ ve süt ilâve edilip karıştırılır. Karışımın 1 bardağını ayırıp, kalan kısma vanilya, kabartma tozu ve un eleyerek eklenip karıştırılır. Yağlanan fırın kabına hamur konulur ve 170 derece ısıtılmış fırında 35-40 dk. pişirilir. Keki fırından çıkardıktan sonra daha önce ayırılan 1 bardak karışım kekin üzerine dökülür ve soğuması beklenir. Üzerine hindistancevizi veya fındık ilâve edilebilir.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazret-i Ebûbekr’in Cömertliği | Ahmet İzzet Paşa'nın İ'tirâfı
« Yanıtla #1523 : 08 Şubat 2015, 02:06:53 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: وَمَا نَفَعَنِى مَالُ اَحَدٍ قَطُّ مَا نَفَعَنِى مَالُ اَبِى بَكْرٍ. (ت

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Ebûbekir’in malının bana verdiği faydayı başka hiç kimsenin malı vermemiştir.”
 (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



08
Şubat Pazar 2015

Hicrî: 18 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 26 Kânûn-ı Sânî 1430



Sultan Dördüncü Murad Han'ın Vefatı (1640) • Yeni Câmi İbâdete Açıldı (1664) • Antep'e Gazi Ünvanı Verildi (1921)


Hazret-i Ebûbekr’in Cömertliği

Hz. Ömer’in oğlu Abdullâh radıyallâhü anhümâ anlattı:

“(Bir gün) Resûlullâh aleyhisselâmın huzûrundaydım. Aynı mecliste üzerinde hurma lifleriyle dikilmiş bir aba giydiği hâlde Hz. Ebûbekir de (radıyallâhü anh) vardı.

Bu sırada Cebrâîl aleyhisselâm gelerek Resûlullâh Efendimize (s.a.v.):

“Ey Muhammed! Hz. Ebûbekir bu eski abayı niçin giymiş” diye sorunca Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.):

“Ey Cebrâil! Ebûbekir, fetihten önce, bütün malını benim için infak etti” buyurdu. Cebrâil aleyhisselâm:

Allâhü Teâlâ ona selâm söylüyor ve buyuruyor ki, ona (Ebûbekir’e) verdiğim bu fakirlikten memnun musun, değil misin? diye sor, deyince, Hz. Ebûbekir (r.a.):

"Ben Rabbime hoşnutsuzluk gösterir miyim? Ben Rabbimden râzıyım, ben Rabbimden râzıyım, ben Rabbimden râzıyım", dedi.


Ahmet İzzet Paşa'nın İ'tirâfı

Ahmet İzzet Paşa hâtırâtında (Feryâdım), Sultân İkinci Abdülhamîd Han ile alâkalı şu i’tirâfta bulunmuştur:

“Sultan Abdülhamid Han ile temas etmiş olan yerli ve yabancı herkes onun keskin zekâ ve ileri görüşlülüğünü tasdik ederler. Saltanatı zamanında başından gelip geçenlere bakıp düşündükçe düşmanları tarafından yapılan iftirâlardan uzak olduğuna ve kimseye zulmetmediğine ben vicdânen hükmetmekteyim. Jurnal olunan adamın şer ve zararını uzaklaştırmak için aldığı tedbirlerde tecrübe ve müşahedelerime nazaran kimsenin hayâtına, rızkına, istikbâline kastı yoktu. Nitekim saltanatı zamanında işitilen isnadların hiç birisi, Meşrûtiyet’te hiçbir zorlukla karşılaşmadan yapılan tahkîkât ve araştırmada isbat edilemedi.”

“Kadrini seng-i musallâda bilip ey Bâkî,

Durup el bağlayalar karşına yârân saf saf”
diyen şâir ne kadar haklıdır.

İsimlerimiz: Erkek: Hayrî, Kız: Hayriye


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(اَسْتَعِيذُ بِاللهِ : اِنَّمَا يَخْشَى اللهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاءُ... الآية. (سورة فاطر, 28

Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu:
“...Allah’tan hakkı ile ancak âlimler korkar...”
(Fâtır Sûresi, âyet 28)



09
Şubat Pazartesi 2015

Hicrî: 19 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 27 Kânûn-ı Sânî 1430



Halife Ömer bin Abdülaziz Hazretleri'nin Vefatı (720) • Minarelerde İlk Defa Kandil Yakılması (1588) • Boğaziçi Dondu (1621) • Sultan İbrahim Han'ın Tahta Çıkışı (1640)


Allah’dan En Çok Âlimler Korkar

Emevî Halîfelerinden Ömer bin Abdülazîz’i (k.s.), hanımı Fâtıma’ya sordular.

“O insanların en çok namaz kılanlarından, en çok oruç tutanlarından değil idi. Lakin Allah’tan ondan daha çok korkan kimseyi görmedim. Yatağında Allâh’ı zikreder, korkusundan serçe gibi titrerdi. Öyle ki bu gidişle halîfe vefat eder ve insanlar halifesiz kalır, derdik.

Süfyân-ı Sevrî (rah.), geçmiş amellerinden ve son nefesten çok endişe duyar, korkar, ağlar ve şöyle derdi:

“Levh-i mahfûz’da şakî; bedbaht olarak yazılmış olmaktan ve ölüm esnâsında îmânımı kaybetmekten korkuyorum.”


İnsanoğlunun Sadık Hizmetçileri : ATLAR

Atların ehilleri olduğu gibi sürüler hâlinde yaşayan yabânîleri de vardır. En meşhur at ırkları Arap ve yine menşei Arap atına dayanan İngiliz atıdır.

Atlar, otla beslenir, fakat geviş getirmezler.

Atların ömrü ortalama 20 ilâ 30 sene arasındadır. Bir yavru on bir ayda dünyaya gelir. Doğduktan birkaç dakika sonra ayağa kalkarak anasını tâkibe başlar.

Atların saatte 60-70 km hızla koşanları vardır.

At, insanlara hizmet eden hayvanların en kâbiliyetlilerindendir. Harp meydanlarında, ulaşımda, yük taşımada, cirit oyunlarında ve günlük hayâtın her safhasında kullanılmışlardır.

Atlar silah ve top sesine kolaylıkla alışırlar ve terbiye edilmeye meyillidirler. At, cesur ve atılgan olduğu gibi aynı zamanda sahibine son derece itaatkârdır. İstenirse doludizgin gider, dörtnala koşar veya aheste yürür. Atın gözleri başının üzerindeki iki çıkıntı üzerinde yer aldığı için kendilerine yaklaşan tehlikeyi çok önce fark ederler.

Atların bir husûsiyeti de ayakta uyumalarıdır. Yatarak uyudukları nâdirdir. Asîl atlar hasta veya yaşlı olmadıkça yatarken görülmek istemezler.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Pâdişah da Bir Babadır!..
« Yanıtla #1525 : 11 Şubat 2015, 12:16:11 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَا عَقْلَ كَالتَّدْبِيرِ. (هـ

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“(İşlerin âkıbetini, fayda ve zararlarını düşünüp) tedbir almak gibi akıl yoktur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



10
Şubat Salı 2015

Hicrî: 20 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 28 Kânûn-ı Sânî 1430



Sultan İkinci Abdülhamîd Han'ın İrtihali (1918)


Pâdişah da Bir Babadır!..

Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın henüz 8 aylık olan kızı Hatice Sultan difteriye yakalanmıştı. Pek çok hekim ellerinden gelen gayreti göstermesine rağmen hanım sultan kurtarılamadı.

Evlatlarına gösterdiği merhamet ve şefkati halkından da esirgemeyen Sultan bundan çok müteessir olmuştu: “Benim çocuğum kurtulamadı. Kim bilir fakir fukaranın çocuklarına nasıl bakılıyor. Hiç olmazsa bir hastane yaptıralım da benim gibi babaların kalbi yanmasın.” diyerek Hatice Sultan adına bir hastane yaptırmaya karar verdi. Bu iş için Berlin’de devrin en modern çocuk hastanesinde çalışmış olan ve Hatice Sultan’ın tedâvîsinde elinden gelen gayreti gösteren Doktor İbrâhim Bey vazîfelendirildi.

İnşâatı bir sene süren hastanenin bütün masrafları bizzat ceyb-i hümâyundan, yani pâdişâhın şahsî parasından ödendi ve hiçbir masraftan kaçınılmadı. Hastanenin planları Avrupa’daki en meşhur çocuk hastaneleri incelenerek hazırlandı ve kullanılan malzemelerde en son teknoloji tercih edildi. Hastanenin kapları Yıldız Çini Fabrikası’nda husûsî olarak hazırlandı. Hastaların taze süt içmeleri için hastanenin 50 m kuzey tarafına yeni bir inek ahırı inşâ edildi.

5 Haziran 1899’da Hamidiye Etfal Hastahâne-i Âlîsi ismiyle hizmete başlayan hastane, bütün çocuk ve kadınlara kapılarını açtı. 671 çocuğun sünnet edildiği açılış merasimi bir hafta sürdü. Hastaneye talep o kadar yüksekti ki 6 yıl içinde yeni bir poliklinik, eczane ve eczâ laboratuarı, 22 yataklı yeni bir hâriciye koğuşu, zengin bir kütüphâne, fotoğraf atölyesi, fiziko-terapi bölümü, jimnastik salonu, yeni laboratuarlar, 24 yataklı çocuk sanatoryumu, kadın hastalıkları ve bulaşıcı hastalıklar koğuşu ve kimyâhâne ile bir câmi ve saat kulesi eklendi.

Hastanenin gelecekte de maddî sıkıntıya düşmemesi için pâdişâh, Karahisar Madensuyu İşletmesi’nin gelirlerini hastaneye vakfetti.

Hijyenin temini için hastanedeki zemin ve duvarları her gün dezenfekte ediliyor, haftada iki defa koku giderici ve mikrop öldürücülerle yıkanıyordu. Bütün elbise ve çamaşırlar, yemek kapları yıkandıktan sonra etüvden (laboratuar fırını) geçiriliyordu. Hastalara menba suyu veriliyordu.

(Osmanlı’dan Tarihe Not Düşen Kareler, Çamlıca B. Y.)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Güzel ve Faydalı İşlerle Meşgul Olmak | İsimlerimiz
« Yanıtla #1526 : 11 Şubat 2015, 12:21:17 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مِنْ حُسْنِ اِسْلَامِ الْمَرْءِ تَرْكُهُ مَا لَا يَعْنِيهِ . (ت

“Kişinin mâlâyânîyi (dinine ve dünyâsına faydasız şeyleri) terk etmesi güzel bir İslâm terbiyesine nâiliyetinden dolayıdır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



11
Şubat Çarşamba 2015

Hicrî: 21 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 29 Kânûn-ı Sânî 1430



Güzel ve Faydalı İşlerle Meşgul Olmak

İnsan dünyâda ve âhirette kendisine faydalı olacak şeyler ile meşgul olmalı, kıymetli vakitlerini faydasız şeylere sarf etmemelidir. Sonra pişmanlık fayda vermez, telâfisi mümkün olmaz.

Allâhü Teâlâ (En’âm Sûresi, 151. âyet-i kerîmesinde) (meâlen):

“…Kötü şeylerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın…” buyurmaktadır.

Kötülüklerin ve diğer günahların âşikâre yapılması da, gizlice yapılması da haramdır. Bunlar insanların gözlerinden gizli kalsa da Cenâb-ı Hak tarafından bilinmektedir. Allah’tan korkan, onun hükümlerine uymayı vazîfe bilen bir kimse kötülükleri işlemek değil, yanlarına yaklaşmağa bile cesâret edemez.

Behlül Dânâ (rah.) bir gün Basra’da çocukların yol üzerinde oyun oynadıklarını gördü. Bir çocuk ise bunlara bakarak ağlıyordu. Ona:

“Neden ağlıyorsun? Sana da oyuncak alayım.” dedi. Çocuk:

“Biz oyun için yaratılmadık.” dedi.

“Evlâdım! Ya ne için yaratıldık?” diye sordu.

“İlim ve ibadet için yaratıldık.” dedi. Behlül Dânâ (rah.):

“MaşAllah, tebrik ederim yavrucuğum, bu bilgiyi nereden öğrendin?” deyince çocuk şöyle cevap verdi:

“Allâhü Teâlâ’nın şu (Mü’minûn sûresi, 115.) âyet-i celîlesinden öğrendim (meâlen):

“Ya siz zannettiniz mi ki, biz sizi abes (boş, faydasız) yere yaratmış olalım. Ve zannettiniz mi ki, siz tarafımıza döndürülmeyeceksiniz?”

İnsanlar hâşâ boş ve faydasız yere yaratılmamıştır. Vazîfemiz, Allâhü Teâlâ’yı bilmek, tasdik etmek, ona ibâdet ve itâatte bulunmak, bunun neticesi olarak da dünyada ve âhirette saâdete kavuşmaktır.

İsimlerimiz: Erkek: Feyzullah, Kız: Mebrûre


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Selâm Vermek Sünnet, Almak Farzdır
« Yanıtla #1527 : 12 Şubat 2015, 10:51:01 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(اَسْتَعِيذُ بِاللهِ : وَاِذَا حُيِّيتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِاَحْسَنَ مِنْهَا اَوْ رُدُّوهَا اِنَّ اللهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَسِيبًا. (سورة النساء, 86

“Ve size bir selâm verildiği vakit hemen ondan daha güzeli ile selâmda bulununuz veya onu aynı ile iâde ediniz. Şüphe yok ki Allâhü Teâlâ her şeyi hesâba çekmektedir.”
(Nisâ Sûresi, âyet 86)



12
Şubat Perşembe 2015

Hicrî: 22 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 30 Kânûn-ı Sânî 1430



San'a'nın Fethi (1546) • Kahraman Maraş'ın Kurtuluşu (1920)


Selâm Vermek Sünnet, Almak Farzdır

Selâm, Müslümanlar arasındaki ‘her kazâ ve belâdan selâmet (esenlik) üzerinize olsun!’ mânâsında duâ ve temennîden ibârettir. Selâmın en kısa şekli ‘Selâmün aleyküm’ demektir.

Verilen bir selâmı işitenlerin alması farzdır. Ancak, bir toplulukta içlerinden bazılarının almaları ile öbürlerinden farz sâkıt olur, yani farz edâ edilmiş olur.

Selâm vermek sünnet, almak farz olduğu hâlde bu sünnetin yani selâm vermenin sevâbı daha çoktur.

Selâm alınırken, selâm verenin selâmın alındığını duyması şarttır. Mırıltı ile işitilmeyecek şekilde cevap vermekle selâm alınmış olmaz.

İçinde çocukların da bulunduğu bir cemâate selâm verildiğinde reşîd; bâliğ olmayanların selâm almaları ile cemâat selâm almış sayılmaz.

Kadının, erkeğin selâmını alması vaciptir. Şu kadar ki kadın selâm alırken sesini yükseltmemelidir.

Kadın erkeğe selâm verdiği surette, selâm veren kadın yaşlı ise erkek selâmını alabilir. Selâm veren kadın genç ise erkek selâmı kalbi ile alır.

Kur’ân-ı Kerîm okuyan kimseye selâm verilmemelidir. Allâh’ın kelâmını okumakla meşgul bulunan bir mümini selâm vererek meşgul etmek uygun değildir. Fakat Kur’ân-ı Kerîm okumakta bulunan bir Müslümana selâm verildiğinde selâmı alması vâcib olur.

Yalnız bir kimseye verilen selâma yalnız o karşılık verir.

“Ve aleykümü’s-selâm ve rahmetullâhi ve berakâtüh” diyerek selâm almak, âfetlerden uzak ve Allâh’ın rahmetine ve bereketine yakın olunuz, demektir. Bu, selâm almanın en mükemmel şeklidir.

“Ve aleykümü’s-selâm’ demek de kâfîdir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
“Ancak (Kâmil) Mü’min Devamlı Abdestli Olur”
« Yanıtla #1528 : 14 Şubat 2015, 01:50:49 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ تَوَضَّأَ فَأَحْسَنَ الْوُضُوءَ خَرَجَتْ خَطَايَاهُ مِنْ جَسَدِهِ حَتَّى تَخْرُجَ مِنْ تَحْتِ أَظْفَارِهِ . (م

“Kim sünnetine ve adabına dikkat ederek abdest alırsa, tırnaklarının altındakiler dâhil bedenindeki bütün günahlar çıkar.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



13
Şubat Cuma 2015

Hicrî: 23 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 31 Kânûn-ı Sânî 1430



Erzincan ve Görele'nin Kurtuluşu (1918) • Kuzey Kıbrıs Türk Federe Cumhuriyeti'nin Kuruluşu (1975)


“Ancak (Kâmil) Mü’min Devamlı Abdestli Olur”

Abdest üç nevidir: Farz, vâcib, müstehab.

Namaz kılmak, tilâvet secdesi yapmak, cenâze namazı kılmak ve Kur’ân-ı Kerîm’e dokunmak için abdest almak farzdır.

Tavâf yapmak için abdest almak vâcibdir.

Müstehab olan abdestler şunlardır:

Uyumak için,

Nur üzerine nur olduğundan abdest üzerine abdest almak. (Su, vakıf suyu olmamalıdır.)

Gıybet yahut yalandan sonra abdest almak. Bunlar mânevî necâsetlerdir. Bu büyük günahları işleyen kimsenin o hâliyle namaz kılması lâyık olmaz.

Her abdesti bozulduğunda abdest almak. Devamlı abdestli bulunmak Müslümanların âdetidir.

Her namaz için ayrı abdest almak. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) abdesti bozulmadığı hâlde her namaz için ayrı abdest alırlardı. Resûl-i Ekrem Efendimiz “Ancak (kâmil) mü’min devamlı abdestli bulunur.” buyurmuşlardır.

Mescide girmek, her küçük günahtan sonra, cenâze yıkadıktan sonra, hakîki din âlimlerine muhâlefetten sonra, avret mahalline dokunduktan sonra abdest almak müstehaptır.

Dînî ilimleri öğrenmek ve öğretmek için ve Hadîs rivâyet etmek için de abdest almak müstehabdır.

Abdestli bulunmaya devam edene Allâhü Teâlâ yedi haslet ikrâm eyler:

1 - Melekler onun sohbetine rağbet eder, onunla beraber olmak ister.

2 - Melekler sevaplarını yazmaya hiç ara vermeden devam eder.

3 - Âzâları tesbîh eder.

4 - Cemaatle, namazın iftitâh tekbirini kaçırmamış olur.

5 - Eğer abdestli uyursa Allâhü Teâlâ ona insanlar ve cinlerin şerrinden muhâfaza edecek melekler gönderir.

6 - Allâhü Teâlâ ona sekerât-ı mevti (ölüm sıkıntılarını) kolaylaştırır.

7 - Abdestli bulunduğu müddetce Allâhü Teâlâ’nın himâyesinde olur.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Talebenin Edepleri | Nükte: Sır Saklamasını Bilir misin?
« Yanıtla #1529 : 15 Şubat 2015, 01:49:19 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ عَلَّمَ عَبْدًا آيَةً مِنْ كِتَابِ اللهِ، فَهُوَ مَوْلَاهُ. (طب

“Kim bir kimseye Allâhü Teâlâ’nın kitabından bir âyet öğretirse o onun efendisidir.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr)



14
Şubat Cumartesi 2015

Hicrî: 24 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 01 Şubat 1430



Vakfıkebir ve Beşikdüzü'nün Kurtuluşu (1918) • Yeni Balkan Paktı'nın Ankara'da İmzalanması (1953)


Talebenin Edepleri

• Hocasını gördüğünde selâm vermeli,

• Hocasına hürmetkâr olmalı,

• Edepli olmalı,

• Derse vaktinde hazır olmalı ve derste dikkatli olmalı,

• İyi arkadaş seçmeli,

• Kitaplarını güzel kullanmalı, onlara hürmetsizlik etmemeli,

• Sual sormaktan çekinmemeli,

• Çalışkan olmalı,

• Öğrendiklerini tekrar etmeli, not tutmalı ve derslere ara vermemeli

• Güzel yazı yazmalı,

• Dersi derste öğrenmeli,

• Kendisinden ilerde olanlara gıbta etmeli,

• İlim öğrenmeğe meraklı olmalı ve araştırma yapmalı,

• Hocasından izin alarak sual sormalı,

• Hocasından daha iyi bildiğini göstermemelidir. Çünkü en yüksek gâyelere kavuşanlar, ancak hürmet ve sevgi ile ulaşmıştır; yarı yolda kalanlar da saygısızlık yüzünden ulaşamayıp yarı yolda kalmışlardır.

• Hocaya hürmet etmelidir. Çünkü ‘Bana bir harf öğretene, ben köle olurum’ denilmiştir.


Nükte: Sır Saklamasını Bilir misin?

Yavuz Sultan Selim Han, yapacağı seferleri gizli tutardı. Bir sefer hazırlığı sırasında vezirlerden biri seferin nereye yapılacağını sorunca, vezire:

“Söyle bakalım vezirim, sen sır saklamasını bilir misin?” dedi. Vezir de:

“Elbette hükümdârım, bilirim ve aslâ kimseye de söylemem.” deyince Sultan şöyle cevap verdi:

“Ben de bilirim.” (Osmanlı Fıkraları, Çamlıca B.Y.)