Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1064109 defa)

0 Üye ve 366 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Besmelenin Fazîleti | Velâdet (Mevlid) Kandili
« Yanıtla #1485 : 06 Ocak 2015, 11:16:34 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: كُلُّ اَمْرٍ ذِى بَالٍ لَا يُبْدَأُ فِيهِ بِبِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ اَقْطَعُ
(الجامع الصغير)

“Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm” ile başlanmayan her (meşrû’ ve mübâh) iş bereketsizdir.”
(Hadîs-i Şerîf, Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr)


01
Ocak Perşembe 2015

Hicrî: 10 Rebîulevvel 1436 - Rûmî: 19 Kânûn-ı Evvel 1430

Miladi Takvim Kullanılmaya Başlandı (1926) • İlk Yılbaşı Tatili (1936)


Besmelenin Fazîleti

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdu:

• “Besmelesiz ve bana salevatsız başlanan her söz, bereketlerden mahrumdur.”

• “(Levh-i mahfûza yazılanları yazan) Kalem’in ilk yazdığı “Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm”dir.

Bir kitap yazdığınızda başına onu yazınız.

Besmele, Peygamberlere indirilen her kitabın anahtarıdır.

Cebrâîl aleyhisselam, (Resûlullâh Efendimize) besmeleyi indirdiğinde üç defa tekrarladı ve sonra:

‘Bu senin ve ümmetinin okuması içindir. Sen ümmetine bunu okumayı ve hiçbir işlerinde terk etmemelerini söyle. Muhakkak ben onu baban Hz. Âdem’e indirdiğimden beri bir an bile terk etmedim. Melekler de terk etmemişlerdir.’ dedi.”


Velâdet (Mevlid) Kandili

Yarın akşam, Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Mustafâ’nın (s.a.v.) âlemleri şereflendirdiği Velâdet Kandili’dir.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), Rebîulevvel ayının 12’nci Pazartesi gecesinde kâinâtı teşrîf etmişlerdir. Bu îtibârla bu ayın 12’nci gecesi Hicrî senenin ilk kandilidir.

Bu ay içerisinde mümkün olduğu kadar salât ve selâm getirmeli; Salât-ı Nâriye, Salât-ı Münciye ve Salât-ı Fethiye okumaya çalışmalıdır.

Bu gecenin mânevî zenginliğinden istifâde etmek için bir tesbîh namazı kılmalı, bir de Hatm-i Enbiyâ yapmalıdır.

Tesbih namazına şu şekilde niyet edilir:

“Yâ Rabbi, niyet eyledim rızâ-yı şerîfin için tesbîh namazına. Yâ Rabbi, bu gece teşrîfleriyle âlemleri nûra gark ettiğin Habîbin, başımızın tâcı Resûl-i Zîşân Efendimiz’in hürmetine ve bu gecedeki esrârın hürmetine ben âciz kulunu da afv-ı ilâhîne, feyz-i ilâhîne mazhar eyle.” Allâhü Ekber, diyerek namaza başlanır.

(Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Resûlullâh Efendimizin Şefâati
« Yanıtla #1486 : 06 Ocak 2015, 11:23:03 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(اَسْتَعِيذُ بِاللهِ : وَمَآ اَرْسَلْنَاكَ اِلَّارَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ. (سورة الانبياء , 107

“Ve (Habîbim Ahmed) seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.”
(Enbiyâ sûresi, âyet 107)


02
Ocak Cuma 2015

Hicrî: 11 Rebîulevvel 1436 - Rûmî: 20 Kânûn-ı Evvel 1430

Kânûnî'nin Rodos'u Fethi (1523) • İnsandan İnsana İlk Kalp Nakli Ameliyatı (1961)

Bu akşam mübarek Mevlid Kandili. Kandiliniz mübarek olsun.


Resûlullâh Efendimizin Şefâati

Resûlullâh Efendimizden (s.a.v.) şefâatini istemek peygamberlerin ve selef-i sâlihînin sünnetidir. Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.) dünyâyı şereflendirmesinden önce, dünyâyı şereflendirmesinden sonra, berzâh hayâtında (âhirete irtihâlinden kıyâmete kadar) ve âhirette ondan şefâat talep edilmiştir, edilmektedir ve edilecektir.

Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.) dünyâyı şereflendirmesinden önce şefâati:

Hz. Âdem aleyhisselâm, Cennet’te yasaklanan şeyi unutarak yedikten sonra yeryüzüne indirilince:

“Yâ Rabbi, senden Muhammed sallallâhü aleyhi vesellemin hakkı için beni bağışlamanı istiyorum” diye duâ etti. Allâhü Teâlâ:

“Yâ Âdem, (henüz yaratmadığım hâlde) Muhammed’i sen nasıl bildin” buyurdu. Hz. Âdem:

“Yâ Rabbi, sen beni kudretinle yaratıp bana ruh verdiğinde başımı kaldırdım. Arş-ı a‘lâ’nın direklerinde “Lâ ilâhe illallâh, Muhammedün Resûlullâh” yazılı olduğunu gördüm. Bildim ki sen isminin yanına ancak mahlûkâtından sana en sevgili olanın ismini koyarsın.” Allâhü Teâlâ buyurdu:

“Doğru söyledin yâ Âdem, muhakkak o mahlûkâtımdan; melekler insanlar ve cinlerden bana en sevimlisidir. Sen onun hakkı için benden bağışlanmanı istedin. Seni mağfiret eyledim. Eğer Muhammed olmasaydı seni yaratmazdım. O senin zürriyetinden gelen peygamberlerin sonuncusudur.”

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Cebrâîl aleyhisselâm bana geldi ve dedi ki:

‘Allâhü Teâlâ buyurdu ki:

Yâ Muhammed, eğer sen olmasaydın cenneti yaratmazdım. Eğer sen olmasaydın cehennemi yaratmazdım.”(ed-Dürrü’l-Munazzam, M. Mazhar en-Nakşibendî k.s.)

İsimlerimiz: Erkek: Âdem, Kız: Havvâ



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İlmin Fazileti
« Yanıtla #1487 : 06 Ocak 2015, 11:26:23 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(اَسْتَعِيذُ بِاللهِ : ...قُلْ هَلْ يَسْتَوِى الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ... الآية. (سورة الزمر , 9

Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu:
“… (Yâ Muhammed) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler müsâvî (denk) olur mu?...”
(Zümer sûresi, âyet 9)


03
Ocak Cumartesi 2015

Hicrî: 12 Rebîulevvel 1436 - Rûmî: 21 Kânûn-ı Evvel 1430

Mekke'nin Fethi (630) • Mersin'in Kurtuluşu (1922)


İlmin Fazileti

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), Hazret-i Ebûbekr’e (r.a.):

“Her nereye gitsen ya âlim, ya ilim talebesi yahut bunların hâliyle hâllenmek isteyenlerden veya bunları sevenlerden ol. -Bu dört sınıf hâricinde kalan- beşinci olma, helâk olursun.” buyurdular.

Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.) ilimle emretmesi âlimin âbide (ibâdet edene) üstünlüğündendir. Nitekim diğer hadîs-i şerîflerinde buyurdular:

“Âlimin ibâdet ile meşgul olana üstünlüğü, benim sizin en alt mertebedekinize üstünlüğüm gibidir.

Muhakkak insanlara hayrı öğretene ve dîn ilmini öğrenene Allâhü Teâlâ rahmet eder, melekler, göklerdekiler ve yerdekiler, hatta deliğindeki karıncalar, denizdeki balıklar dahi ona istiğfâr ederler.”

“İlim talebi (ilmihâlini öğrenmek) her Müslüman’a farzdır.

Muhakkak ilim talebesine bütün yaratılmışlar; hatta denizdeki balıklar dahi istiğfâr ederler.”

Meleklerin ve bütün mahlûkâtın; yaratılmışların istiğfâr ve duâ etmesine vesîle olan rütbeden yüksek rütbe olmaz.

Fakîh Ebu’l-Leys Semerkandî (rh.) buyurdu:

Kim ezberlemeye gücü yetmese de bir âlimin ilim meclisine gidip otursa ona yedi güzîde hâl ihsân olunur:

İlim talebesinin fazîletine erer.

Evinden ilim meclisine gitmek üzere çıkan kimsenin üzerine rahmet iner.

Attığı her adımı günahlarına keffâret olur; günahlarını örter ve derecesinin yükselmesine vesîle olur.

İlim meclisinde oturdukça zulüm ve fesâda düşmekten korunmuş olur.

İlim meclisine inen rahmetin bereketinden istifâde eder.

Dinlediği müddetçe ona sevap yazılır.

Melekler onları kanatlarıyla kuşatır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sultanahmed Câmii’nin İnşâsı
« Yanıtla #1488 : 06 Ocak 2015, 11:36:40 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ اَنْفَقَ نَفَقَةً فِى سَبِيلِ اللهِ كُتِبَتْ لَهُ بِسَبْعِ مِائَةِ ضِعْفٍ. (ت

“Kim Allah yolunda bir infakta bulunursa (zekât veya sadaka verirse) o kimseye yedi yüz kat sevap yazılır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)


04
Ocak Pazar 2015

Hicrî: 13 Rebîulevvel 1436 - Rûmî: 22 Kânûn-ı Evvel 1430

Sultanahmed Camii'nin Temeli Atıldı (1610)


Sultanahmed Câmii’nin İnşâsı

Osmanlı Sultanı Birinci Ahmed Han, dînin direği olan namaza ve namazlarını cemâatle edâ etmeye çok ehemmiyet verirdi. Hatta dışarı çıktıklarında eğer yanlarında cemâat olacak kimse yoksa binekli yahut yaya olarak -hangi mesâfede olursa olsun- en yakın mescid veya namazgâha koştukları çok olmuş idi.

İnsanların ibadetlerini daha çok yapmaları ve cemâatin adedinin artması için İstanbul’da bir câmi’ inşâsı yapılmasını emir buyurdular. Bugün Sultahahmed Meydanı denilen At Meydânı’nın kıble tarafında kızı Âişe Sultan’ın mîrası olan geniş saray yeri uygun görüldü. Pâdişah hazretleri bu sarayı 30 bin dinara satın aldı.

Sonra Şeyhulislâm Mevlânâ Muhammed Efendiden o yerde câmi’ bina olunup beş vakit ezan okunup namaz kılınmasının münâsib olduğuna fetvâ aldılar.

Bundan sona mevcut saray oradan kaldırıldı ve bina mahalli temizlendi. 8 Ekim 1609 Perşembe günü bu mahalde devlet adamları ve âlimler toplandı. Baş mimar Sedefkâr Mehmed Ağa’nın planı üzere evvela Şeyhulislam Mevlânâ Muhammed Efendi ve Şeyh Azîz Mahmûd Hüdâyî ve sonra vezîriâzam Murad Paşa vesâir vezir, kâdı ve âlimler ellerine kazmalar alıp pek çok duâ ve niyazlardan sonra işaretlenmiş yerleri kazdılar. Onlar ayrıldıktan sonra Sultan hazretleri bizzat kazmayı alıp tevâzu ile ve Allah rızâsı için terleyip yoruluncaya kadar çalıştılar.

Sonra, fazîletli ibâdettir diye bir gün yeniçeri askeri, bir gün Sipâhi bölükleri, diğer günler devlet adamlarının maiyetindekiler gelip çalıştılar. Pâdişah tarafından kurbanlar kesilip büyük ziyâfetler verildi. Bu iş tamam olduktan sonra bir mübarek saatte temele başlandı (4 Ocak 1610).

Temele ilk taşı Şeyh Azîz Mahmûd Hüdâî hazretleri ve Şeyhulislâm koydular. Sonra vezîriâzam ve diğer devlet adamları taşları yerleştirdiler. Padişah hazretleri temele indi ve mihrâbın temel taşlarını yerleştirdiler. O gün halkın her sınıfına büyük ihsan ve ikramlar oldu, pek çok kurbanlar kesilip fakirler doyuruldu.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ümmet-İ Muhammed’in Alâmeti | Besmelenin Fazileti
« Yanıtla #1489 : 06 Ocak 2015, 11:44:58 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

( قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ اَحَدٌ اِلَّا بِجَوَازِ بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ، هٰذَا كِتَابٌ مِنَ اللهِ لِفُلَانِ بْنِ فُلَانٍ، اَدْخِلُوهُ جَنَّةً عَالِيَةً قُطُوفُهَا دَانِيَةً. (طب 

“Hiç kimse elinde ‘Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. Bu Allah tarafından, falan oğlu falana verilen yazıdır. Onu meyveleri aşağıya sarkan yüksek cennete koyun!’ (ibâresi yazılı) berât bulunmadan cennete giremez.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr)


05
Ocak Pazartesi 2015

Hicrî: 14 Rebîulevvel 1436 - Rûmî: 23 Kânûn-ı Evvel 1430

Osmanlı-İngiliz İttifak Antlaşması (1799) • Medine-i Münevvere'yi Sel Bastı (1918) • Adana'nın Kurtuluşu (1922)


Ümmet-İ Muhammed’in Alâmeti

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Ben kıyâmet günü secdeye izin verileceklerin birincisiyim. İzin verilip secdeden başını kaldıracakların da birincisiyim. Başımı kaldırıp önüme, arkama, sağıma, soluma bakarım, bakınca bütün ümmetlerin arasında ümmetimi tanırım.”

‘Yâ Resûlallâh! Nuh aleyhisselamdan ümmetine kadar bütün ümmetler arasından ümmetini nasıl tanırsın?’ denildi. Buyurdular ki:

“Abdest eserinden (nûrundan) alınları, elleri ve ayakları parıldar ve bu, başka hiçbir ümmette olmaz. Kitapları sağlarından verilir, onunla tanırım. Yüzlerinde secde eserinden alâmetleri vardır, onunla tanırım. Önlerinden, sağlarından ve sollarından koşan nurlarıyla tanırım.” (Müsned-i Ahmed)

Besmelenin Fazileti

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

• “Ümmetimden bir topluluk kıyâmet günü ‘Bismillahi’r-Rahmâni’r-Rahîm’ diyerek gelirler de sevapları günahlarından ağır gelir. Diğer ümmetler hayret eder ve:

‘Sübhânallâh! Ümmet-i Muhammed’in hasenâtını; sevaplarını ağırlaştıran şey nedir?’ derler.

Peygamberleri şöyle buyurur: ‘Bu, sözlerine Allâhü Teâlâ’nın üç ismiyle başlamalarındandır. Eğer bu üç isim mîzânın bir kefesine, gökler, yerler ve onlarda olan her şey diğer kefesine konulsa o isimler ağır gelirdi. O üç isim: Besmele (Allah, Rahmân ve Rahîm)’dir. Ümmet-i Muhammed, Besmele ile belâdan, her hastalıktan, şeytandan, yere batmaktan, üstlerine taş yağmasından, boğulmaktan emin kılındılar. Bundan dolayı onu dâimâ okur ve onunla Zülcelâl ve’l-ikrâm olan Allâh’a yaklaşırlar.”

Allâhü Teâlâ, Îsâ aleyhisselâma şöyle vahyetti:

Ey Îsâ, sana hangi âyeti indirdim, bilir misin?

Hayır, Yâ Rabbi!

Sana emân âyetini indirdim ki o, Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm’dir. Onu gece gündüz, hareket hâlinde, dururken, otururken, ayağa kalktığında, yerken, içerken ve her hâlinde oku... (Hâdimî, Risâle-i Besmele)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
“Muhabbetten Muhammed Oldu Hâsıl…” | Beyt
« Yanıtla #1490 : 06 Ocak 2015, 11:49:10 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

( اَسْتَعِيذُ بِاللهِ : قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللهَ فَاتَّبِعُونِى يُحْبِبْكُمُ اللهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ. (سورة آل عمران , (31

“(Ey Habibim Ahmed) De ki: Eğer siz Allâh’ı seviyorsanız hemen bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Gafûr ve Rahîm’dir.”
(Âl-i İmrânsûresi, âyet 31)


06
Ocak Salı 2015

Hicrî: 15 Rebîulevvel 1436 - Rûmî: 24 Kânûn-ı Evvel 1430

Sultan Dördüncü Mehmed Han'ın Vefatı (1693) • Ceyhan'ın Kurtuluşu (1922)


“Muhabbetten Muhammed Oldu Hâsıl…”

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), uzun müddet ayakta durup hutbe okurlardı. Ashâb-ı Kirâm bu hâlden müteessir olup Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.) yaslanmaları için hutbe okudukları yere bir hurma gövdesini diktiler.

Bir müddet sonra Resûlullâh’a (s.a.v.) üç veya dört ayaklı bir minber yapıldı. Efendimiz, hutbe îrâd etmek için minbere çıkınca senelerden beri yaslanarak hutbe okudukları hurma ağacı, yavrusunu yitirmiş deve gibi feryat etti ve bir müddet inledikten sonra yere düşüp bin parça olayazdı.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), minberinden inip o ağacı çağırdılar. Zemini yararak geldi. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) mübârek elleriyle dokundukları gibi sâkin olup emriyle eski makâmına döndü. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.):

“Ey hurma ağacı! Kesildiğin bahçeye mi, yoksa Firdevs bahçelerine mi dikilmek istersin? Eğer eski yerini istersen oraya döndüreyim, eskisi gibi gelişip meyve verirsin. Şâyet cennet bahçelerini istersen Firdevs’e dikeyim; cennet nehirleriyle dâimâ taze ve dolu olup Evliyâullâh’ı nimetlendirirsin” buyurdular ve tebessüm buyurup onun isteğini yerine getireceğini va’d ederek “Evet öyle yaptım” buyurup onu yeni minberin altına veya evvelki yerine defnettiler.

Hasan-ı Basrî hazretleri bu kıssayı nakleder ve sonra:

“Ey Allâh’ın akıl ve şuur verdiği kulları! Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.) ayrılığıyla kuru ağaçlar feryâd ettikleri hâlde biz onun ümmetinden olduğumuz hâlde gaflet perdesine bürünüp ondan ayrı kalmamız lâyık mıdır?”
der ve ağlardı. (Mir’ât-ı Haremeyn, E. Sabri Paşa.)

BEYT:

Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl,
Muhammedsiz muhabbetten ne hâsıl.

(Allâhü Teâlâ bilinmeyi sevdi. Habîbi Muhammed Mustafâ’yı yarattı. Muhammed Mustafâ’nın muhabbeti olmayan sevgilerden ise makbul bir netice hâsıl olmaz, meydana gelmez.)




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sağır, Dilsiz ve Âmâ Mektebi | İsimlerimiz
« Yanıtla #1491 : 07 Ocak 2015, 15:32:01 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ قَادَ اَعْمَى اَرْبَعِينَ خُطْوَةً غَفَرَ اللهُ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ. (الجامع الصغير

“Kim bir âmâya (gözleri görmeyene) kırk adım yardımcı olur, yol gösterirse geçmiş (küçük) günahları mağfiret olunur.”
(Hadîs-i Şerîf, Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr)


07
Ocak Çarşamba 2015

Hicrî: 16 Rebîulevvel 1436 - Rûmî: 25 Kânûn-ı Evvel 1430

Osmaniye'nin Kurtuluşu (1922)


Sağır, Dilsiz ve Âmâ Mektebi

Osmanlı devrinde dilsizlere (konuşamayanlara) “bî-zebân” denilirdi. Bunların bir kısmı sarayda, Enderûn-ı Hümâyun’da hizmete alınırdı. Herhangi bir işi olmayıp muhtaç bulunanlarına da “muhtâç maaşı” verilirdi.

Sağır, dilsiz ve âmâlar için ilk defa Sultan İkinci Abdülhamid Han devrinde bir mektep açıldı. Mektep ücretsiz olup ilk yıl, 6 ile 20 yaş arasındaki sağır ve dilsizlere hizmet verdi, sonra âmâları da kabul etti. Öğrencilerinin çoğu dilsiz olduğu için Dilsiz Mektebi diye meşhur oldu. Mektep, Eylül 1889’da Sultanahmet’teki Hamidiye Ticâret Mektebi bünyesinde husûsî bir kısım olarak açıldı.

Mektepte milletlerarası alfabe, küçük değişiklikler yapılarak kabul edildi. Sağırlar, alfabe harflerini parmaklarıyla husûsî şekillerde ifâde ediyorlardı. Âmâlar için kabartma harflerle kitaplar hazırlanmıştı. Mektebi başarı ile bitiren talebeler çok kere oraya muallim oluyorlardı. Konuşulan sözlerin, alınan kararların gizli kalması için dilsizlerin bir kısmı da Bâbıâli’de (hükümet konağında) istihdam ediliyordu.

Mektep yatılı değildi. Talebelere mektebe gelip giderken tramvaylarda, şehir hatları vapurlarında ve köprü geçişlerinde tenzîlât; indirim yapılıyordu. Talebelerin üniformaları, halkın şefkat ve merhamet nazarını üzerine çekecek şekilde hazırlandı. Talebelerin kıyâfeti kırmızı çuhadan ceketle, kalın ve kırmızı şeritli siyah pantolondu. Halk sokakta bu kıyâfetteki çocuklara rastlayınca ya kör, ya sağır olduğunu derhal anlar ve alâkadar olurlardı.

Osmanlı devrinde saray halkı her Ramazan ayının on beşinci günü Hırka-i Şerîfi merâsimle ziyâret ederdi.

Dilsiz Mektebi talebeleri Yıldız’dan Topkapı Sarayı’na giden alayın geçeceği yolda, dikkat çekecek bir yerde dururlar ve husûsî işâretlerle “Pâdişâhım sağlığına biz de duâcıyız” derlerdi. Pâdişâh ve saray halkı da bu talebelere çeşitli yardımlarda bulunurlardı.

İsimlerimiz: Erkek: Sinan, Kız: Semîha



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sünnete Sarılmak Bid’atten Sakınmak
« Yanıtla #1492 : 27 Ocak 2015, 10:57:21 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ اَحْدَثَ فِى اَمْرِنَا هٰذَا مَا لَيْسَ فِيهِ فَهُوَ رَدٌّ. (ق

“Kim dînimizde olmayan bir şey (bid’at) uydurup ortaya çıkarırsa bu reddolunmuştur; makbul değildir.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)


08
Ocak Perşembe 2015

Hicrî: 17 Rebîulevvel 1436 - Rûmî: 26 Kânûn-ı Evvel 1430

Erzin'in Kurtuluşu (1922) • Hirfanlı Barajı'nın Açılışı (1960)


Sünnete Sarılmak Bid’atten Sakınmak

Ashâb-ı Kirâm, tâbiîn ve tebe-i tâbiînden sonra, onların gittiği yola muhâlif olarak dinde ihdas edilen şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir, sapıklıktır. Ashâb-ı Kirâm (r.anhüm), az olsun çok olsun, büyük olsun küçük olsun, (alışveriş, vekâlet v.s.) muâmelede, ibâdette veya zikirde, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında olmayan bir şey ihdas eden; bir âdet uyduran kişilere şiddetle karşı çıkar, onları reddederlerdi. (Şir’âtü’l-İslâm)

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri Mektûbât-ı Şerîfe’sinde şöyle buyurdu:

“…Saîd; bahtiyar, terk edilmiş bir sünneti ihyâ eden, işlenen bid’atlerden bir bid’ati de ortadan kaldıran kimsedir.

Bu zaman, beşerin en hayırlısı olan Resûlullah Efendimiz’in (s.a.v.) peygamber gönderilmesinden bin sene sonraki zamandır. Bu zamanda kıyamet alâmetleri ortaya çıktı. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) zamanından uzaklaşıldıkça sünnetler unutuldu; yalanın yayılmasıyla da bidatlar çıktı ve yayıldı. Sünneti ihyâ edecek, bid’ati yok edecek bir yiğide ihtiyaç hâsıl oldu.

Bid’ati yaymak dini tahrib etmektir. Bid’ati işleyene saygı ve hürmet göstermek de İslam’ı yıkmaya sebeb olur. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) şu hadîsini duymuş olmalısın: “Bid’at işleyen kimseye ta’zîmde bulunan ve hürmet eden, İslam’ın yıkılmasına yardımcı olmuştur.”

Bütün himmet ve gayret ile sünnetin ihyâ edilip yayılmasına, bid’atin ortadan kaldırılmasına çalışmak lâzımdır. Her zaman; husûsiyle de İslam’ın zayıfladığı şu vakitte İslam merâsimini ikâme etmek, sünnetin yayılmasına ve bidatin ortadan kaldırılmasına bağlıdır.” (Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî, 2/23)

Bid’atlardan sakınmanın ehemmiyetine dâir bir hadîs-i şerîfte şöyle buyruldu:

“Sözün en hayırlısı Allâh’ın kitabıdır. En güzel en doğru yol da Muhammed’in yoludur. İşlerin en kötüsü de bid’atlar; dinde sonradan uydurulanlardır. Her bid’at dalâlettir, her dalâlet (sâhibi) de cehennemdedir.” (Sünen-i Nesâî)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Zühd
« Yanıtla #1493 : 27 Ocak 2015, 10:59:50 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: يَا عَجَبُ ، كُلَّ الْعَجَبِ لِلْمُصَدِّقِ بِدَارِ الْحَيَوَانِ وَهُوَ يَسْعَى لِدَارِ الْغُرُورِ. (هب

“Ebedî hayâta; âhiret hayâtına inanıp da (hep) aldatıcı dünyâ hayâtı için çalışana hayret ederim.”
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)



09
Ocak Cuma 2015

Hicrî: 18 Rebîulevvel 1436 - Rûmî: 27 Kânûn-ı Evvel 1430

Düşman Çanakkale'den Çekildi (1916) • Dörtyol'un Kurtuluşu (1922)


Zühd

Zühd, Allâhü Teâlâ’nın yasakladığı şeylerden kaçınıp dünyâ varlığına ve lezzetlerine rağbet etmemek; Hakk’ın rızâsına ve âhiret nimetlerine kavuşmak için çalışmaktır.

Zühd, kazancı, çalışmayı terk ederek atâlet (tembellik) içinde olmak değildir. Zühd elde bütün eşyayı bırakmak, bunları kullanmamak değil, elinde olan dünyalığa kalben bağlı olmamak, dünya malını elde etmek için meşrû olmayan yollara başvurmamaktır. İbn-i Mübârek (rah.), kendisine “zâhid” diye hitâb edenlere demiştir ki: “Ben nasıl zâhid olabilirim; zâten hiçbir şeye sâhip değilim. Zâhid, Ömer bin Abdülazîz’dir ki, kendisine dünyâ saltanatı verildiği hâlde ona rağbet etmemiştir.

Zühdün üç mertebesi vardır.

Birincisi: Haramı terk etmektir. Bu avâmın zühdüdür.

İkincisi: Dünyâ malından ihtiyaca yetecek kadarından fazlasını terk etmektir. Bu da havâssın; seçilmişlerin zühdüdür.

Üçüncüsü ise mâsivâyı; insanı Cenâb-ı Hak’tan gâfil bırakacak olan her şeyi terk etmektir. Bu da seçilmişlerin seçilmişi olan havâssü’l-havâssın zühdüdür.

Allâhü Teâlâ’dan gâfil bırakmayan ve isrâf etmeden harcanan bir dünyâ varlığı Allâhü Teâlâ’nın ihsânıdır ve makbuldür. Bundan dolayı da Cenâbı Hakk’a hamd ve şükür etmelidir. Başkalarına muhtaç olmamak için helâlinden kazanmak, verâ ve takvâ esaslarındandır. Müslüman için dünyâ varlığı esâsında kötü değildir. Aksine insanlar bu dünyâda bulundukça çalışmağa kazanmağa mecburdurlar.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Bir Müslüman, helâlinden kazanmak maksadıyla çalışıp yorgun bir hâlde gecelerse, günahları bağışlanmış olarak gecelemiş olur.” buyurmuşlardır.

Ashâb-ı Kirâm’dan birçokları servetlere sahiptiler. Talha ve Zübeyr (r. anhümâ) hazretlerinin bir hayli servetleri vardı. Kûfe’de, Basra’da, Medîne-i Münevvere’de muhteşem konaklar yaptırmışlardı. Hâlbuki bu zatlar son derece zühd ve takvâ sâhibi idiler. Servetleri ibâdet ve itâatlerine mâni olmuyordu. Bu zatlar Aşere-i Mübeşşere’den idiler. Cennetle müjdelenmiş olmaları dünyayı terk etmelerini îcâb ettirmiyordu.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Allâhü Teâlâ’ya Îmân
« Yanıtla #1494 : 27 Ocak 2015, 11:04:17 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(اَسْتَعِيذُ بِاللهِ : اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ فِى سَبِيلِ اللهِ أُولٰئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ. (سورة الحجرات , 15

“Mü’minler ancak o kimselerdir ki, Allâh’a ve Resûlüne îmân ettikten sonra şüpheye düşmeyip Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla mücâhede edenlerdir. İşte bunlar (îmânlarında) sâdık olanların ta kendileridir.”
(Hucurât sûresi, âyet 15)



10
Ocak Cumartesi 2015

Hicrî: 19 Rebîulevvel 1436 - Rûmî: 28 Kânûn-ı Evvel 1430

Osmanlı Devleti ile Rusya arasında Beş Yıllık Savaşın Ardından "Yaş Anlaşması" imzalandı. (1792) • İngilizlerin Bağdad'ı İşgali (1919)


Allâhü Teâlâ’ya Îmân

Îmânın altı şartından birincisi “âmentü billâhi..”dir: Yani, ben inandım; Allâhü Teâlâ vardır ve birdir. Bütün mahlûkları, kâinâtı yoktan var eden ve terbiye eden odur. İbâdete lâyık olan ancak Allâhü Teâlâ’dır, ondan başka ibâdete lâyık bir zât yoktur. Noksan sıfatlardan münezzehtir; berîdir; uzaktır, kemâl sıfatları vardır:

Sıfât-ı zâtiyye altıdır:

Vücûd, Kıdem, Bekâ, Vahdâniyyet, Muhâlefetünli’l-havâdis, Kıyâm bi-nefsihi.


Bu sıfatların mânâları:
Vücûd: Var olmak.
Kıdem: Allâhü Teâlâ’nın varlığının evveli olmamak.
Bekâ: Allâhü Teâlâ’nın varlığının sonu olmamak.
Vahdâniyyet: Allâhü Teâlâ’nın zâtında ve sıfatlarında ve fiillerinde ortağı ve benzeri olmamak.
Muhâlefetün lilhavâdis: Allâhü Teâlâ mevcûdâttan; varlıklardan aslâ bir şeye benzememek.
Kıyâm binefsihî: Allâhü Teâlâ var olmasında hiçbir şeye muhtaç olmamak.

Sıfât-ı sübûtiyye sekizdir.

Hayât, ilim, semi’, basar, irâdet, kudret, kelâm, tekvîn.

Bu sıfatların mânâları:
Hayât: Allâhü Teâlâ diri olmak.
İlim: Allâhü Teâlâ’nın bilmesi olmak.
Semi’: Allâhü Teâlâ’nın işitmesi olmak.
Basar: Allâhü Teâlâ’nın görmesi olmak.
İrâdet: Allâhü Teâlâ’nın dilemesi olmak.
Kudret: Allâhü Teâlâ’nın gücü yetmesi olmak.
Kelâm: Allâhü Teâlâ’nın söylemesi olmak.
Tekvîn: Allâhü Teâlâ’nın yaratması olmak. Allâhü Teâlâ bütün mahlûkları yaratıcıdır. Ondan başka yaratıcı yoktur.

Allâhü Teâlâ’yı bilmek bu sıfatları bilmek ile olur.

Kimse Allâhü Teâlâ’nın şânı büyük olan zâtını bilemez. Allâhü Teâlâ’nın zâtını bileyim diye düşünmek câiz değildir. Zîrâ akıl ile bilmek mümkün değildir. Allâhü Teâlâ şöyle midir böyle midir, diye akıllara ve fikirlere gelirse, Allâhü Teâlâ’nın zâtı ve sıfâtları akla gelen hayâllerin tamamından münezzehtir ve berîdir.

İsimlerimiz: Erkek: Ârif, Kız: Ârife




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لِكُلِّ شَيْءٍ طَرِيقٌ وَطَرِيقُ الْجَنَّةِ اَلْعِلْمُ. (فر

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Her şeyin bir yolu vardır; cennetin yolu da ilimdir.”
(Hadîs-i Şerîf, Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs)



11
Ocak Pazar 2015

Hicrî: 20 Rebîulevvel 1436 - Rûmî: 29 Kânûn-ı Evvel 1430

Haliç'in Donması (1755)


Bir Hadîs Âlimesi: Emetü’l-Hâlik

Muhaddis (hadîs âlimi) Abdüllatîf bin Sadaka el-Münâvî’nin kızı olan Emetü’l-Hâlik (rah.) meşhûre bir hadîs âlimesidir. 813/1410’de doğmuştur.

Elif binti Cemâl’in babası olan Muhaddis Cemal Hanbelî’nin derslerinde bulunarak ondan İmam Ahmed bin Hanbel’in Müsned’ini, Taberânî’nin el-Mu’cemu’s-Sağîr’inin bir kısmını ve İbn-i Hişâm’ın Siyer’ini okumuş, meşhur birçok muhaddisden icâzet almıştır. İbn Mâlik’in Elfiye’sini, İmam Gazâlî’nin Minhâcü’l-Âbidîn’ni ezberlemişti. İmâm Süyûtî de kendisinden hadîs öğrenmiştir.

Emetü’l-Hâlik (rah.) uzun ömür sürmüştü. Hatta hadîs dersi aldığı hocaları kendisinden önce vefât edince onlardan yaptığı nakil ve rivâyetlerde tek kalmıştır.

Zilkâde ayının üçüncü Salı günü 902/1497 senesinde vefât etti.



Annenin Hayır Duâsının Bereketi


Şâfiî âlimlerinden Süleym Ebü’l-Feth er-Râzî anlattı:

On yaşımda iken Rey şehrinde bazı âlimlerden Kur’ân öğreniyordum. Bana oku dediler. Fâtiha sûresini okumak istediysem de dilim tutuldu, okuyamadım. Hocam:

“Annen hayatta mı?” dedi.

“Evet” dedim.

“Git, Allâh’ın seni Kur’ân ve ilim ile rızıklandırması için ondan duâ iste” dedi. Ben de annemden duâ istedim. O da duâ etti.

Sonra büyüdüğümde Bağdad’a gittim. Annemin duâsının bereketiyle Arapça ve Fıkıh tahsîl eyledim ve Rey şehrine döndüm. Câmide “Muhtasaru’l-Müzenî”yi okuturken beni anneme duâ için gönderen hocam geldi. Bize selam verdi. Lâkin beni tanıyamamıştı. Dersi dinledi ve:

“Biz de böyle ilim öğrenmeliyiz” dedi.

“Eğer annen hayatta ise ondan dua iste” demeyi düşündüm. Fakat hayâ ederek diyemedim.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Çocukların Yetiştirilmesi
« Yanıtla #1496 : 27 Ocak 2015, 11:10:16 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ كَانَتْ لَهُ اِبْنَةٌ فَاَدَّبَهَا فَاَحْسَنَ اَدَبَهَا، وَعَلَّمَهَا فَاَحْسَنَ تَعْلِيمَهَا، وَاَوْسَعَ عَلَيْهَا مِنْ نِعَمِ اللهِ الَّتِي اَسْبَغَ عَلَيْهِ، كَانَتْ لَهُ مِنْعَةً وَسُتْرَةً مِنَ النَّارِ. (طب

“Kız çocuğu olan kimse, onu en güzel şekilde terbiye eder, dinini ona en güzel şekilde öğretir ve Allâhü Teâlâ’nın kendisine verdiği nîmetlerden de ikram ederse, o kız, onun için kendisini cehennemden koruyan perde olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr)



12
Ocak Pazartesi 2015

Hicrî: 21 Rebîulevvel 1436 - Rûmî: 30 Kânûn-ı Evvel 1430

Çocukların Yetiştirilmesi

Baba ve annenin evlâdına karşı sevgisi yaratılıştandır. Ancak bu sevgi çocukların terbiyesine mânî olmamalıdır. Çocuğa küçüklüğünde faydalı huylar edinme, zararlı alışkanlıklardan kaçınma gibi her ne öğretilirse zihnine o yerleşir. Bu maksatla ana ve babalar çocuklarına dünyâ ve âhireti için faydalı şeyleri anlatıp okutmalı; dînini ve Rabbini tanıması için gayret göstermelidirler. Evlâdını sevmek böyle olur. Yoksa çocuğu yalnız kendi istek ve heveslerinin peşine bırakmak sevmek değil, ona yapılan en büyük kötülüktür.

Çocuklar, âileler için  birer nîmettir, Allâh’ın ihsânıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Bir evde bir erkek çocuk doğduğunda, onların arasında evvelce bulunmayan bir izzet; kuvvet ve şeref gelmiş olur.” buyurmuşlardır. İşte bu yavruların kadrini bilmeli, güzelce terbiyelerine ihtimam etmelidir.

Çocuklarının güzelce tahsil ve terbiyelerine dikkat etmeyenler nâil oldukları bu nîmetin kadrini bilmemiş, vazîfelerinde de pek büyük bir kusur etmiş olur. Çünkü hayatlarına sebebiyet verdiğimiz yavruların dînî, ahlâkî terbiyelerine dikkat etmek, onları namaz gibi dînî vazîfelere alıştırmaya çalışmak bizim için mühim bir vazifedir. Terbiye işinde aslâ ihmal yapılmamalıdır. Kendi çocuklarını güzelce terbiye etmeye çalışmak, her âile için bir vazîfedir. Burada yapılacak dikkatsizliğin zararları yalnız bir âileye ve ferde değil, bütün cemiyete âittir.

Baba ile ananın terbiye etmediğini gece ile gündüz yâni zaman terbiye eder. Zamanın terbiye etmediğini de cehennem terbiye eder.

Çocuk büyüdükçe ana ve babasına olan sevgisi kendisine öğrettikleri ilim, kazandırdıkları mârifet ve sanat ölçüsünde artar.

Çocuklarımıza hayır duâ etmeliyiz.

Allâhü Teâlâ Bakara Sûresi, 128. âyet-i kerîmesinde (meâlen) “Ey bizim Rabbimiz, hem bizi yalnız senin için boyun eğen Müslüman kıl ve zürriyetimizden yalnız senin için boyun eğen bir Müslüman ümmet meydana getir…” buyurmaktadır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اِنَّ اللهَ لاَ يَنْظُرُ اِلَى صُوَرِكُمْ وَاَمْوَالِكُمْ وَلٰكِنْ يَنْظُرُ اِلَى قُلُوبِكُمْ وَاَعْمَالِكُمْ. (م

“Allâhü Teâlâ sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza itibar etmez. Ancak sizin kalblerinize ve amellerinize itibar eder.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim) 



13
Ocak Salı 2015

Hicrî: 22 Rebîulevvel 1436 - Rûmî: 31 Kânûn-ı Evvel 1430

İstanbul'da Dârulfünûn Açıldı (1863) • Medine-i Münevvere Müdâfii Fahreddin Paşa'nın Teslim Olması (1919)


Yedi Şey Olmadan Yedi Şey Fayda Vermez

Hikmet sâhibi bir zât şöyle söylemiştir:

Yedi şeyi yapıp yedi şeyi yapmayan amelinden bir fayda göremez.

1- Günahlardan kaçınmayana “Allâhü Teâlâ’nın azâbından korkuyorum.” sözü fayda vermez.

2- Sâlih ameller işleyerek sevap elde etmeyenlere “Ben Allâhü Teâlâ’dan sevap istiyorum.” sözü fayda vermez.

3- İbâdet yapmaya ve hayır işlemeye kalbiyle niyet edip hayrı işlemek için gayret göstermeyene bu niyeti fayda vermez.

4- Kendini hayır işlemeye muvaffak kılması için Allâhü Teâlâ’ya duâ ettiği hâlde çalışmayana bu duâsı fayda vermez.

5- İşlediği günahlardan dolayı pişman olmayana istiğfârı; Estağfirullâh demesi fayda vermez.

6- Başkaları gördüğü zaman sâlih ve hayırlı ameller işleyip kimsenin görmediği yerde de kötü amel işleyenlere sâlih amelleri fayda vermez.

7- İbâdet yapmakta gayretli olup da amellerini ihlasla; sırf Allah rızâsı için yapmayana ihlassız amelleri fayda vermez.


MUTFAĞIMIZ: Kereviz Salatası (5-6 kişilik)

Malzemeler:

Taze yaprakları ile beraber 2-3 adet kereviz,

1,5 su bardağı yoğurt,

3 dişsarımsak,

1 adet limon,

2 yemek kaşığı zeytinyağı,

1 çay kaşığı tuz,

1 çay bardağı dövülmüş ceviz içi,

Yarım demet dereotu veya maydanoz.

Yapılışı: Yoğurt, ince kıyılmış kereviz yaprakları, ezilmiş sarımsak, tuz, limon suyu, zeytinyağı ve ceviz içi iyice karıştırılır. Kerevizler soyulur ve yoğurtlu karışımın içine rendelenip üzeri dereotu veya maydanoz ile süslenir.

İsimlerimiz: Erkek: Fatih, Kız: Elif




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Resûlullah Efendimizin Müslümanlara Emri | İlmihâl
« Yanıtla #1498 : 27 Ocak 2015, 11:18:17 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: عَلَيْكُمْ بِالْجَمَاعَةِ وَاِيَّاكُمْ وَالْفُرْقَةَ فَاِنَّ الشَّيْطَانَ مَعَ الْوَاحِدِ وَهُوَ مِنَ الْاِثْنَيْنِ اَبْعَدُ. (ت

“(Ehl-i sünnet ve) Cemâatten ayrılmayın. Tefrikadan da sakının. Çünkü şeytan yalnız kalanla beraber; iki kişiden de uzaktır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



14
Ocak Çarşamba 2015

Hicrî: 23 Rebîulevvel 1436 - Rûmî: 01 Kânûn-ı Sânî 1430

Dünyada İlk Telefon İngiliz Sarayı'na Çekildi (1878)


Resûlullah Efendimizin Müslümanlara Emri

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Size beş şeyi emrediyorum:

(Ehl-i sünnet ve) Cemâatten ayrılmayınız.

Âmir (idâreci)lerinizi dinleyiniz.

Onlara itâat ediniz.

Dîniniz için hicret ediniz.

Allâh yolunda cihâd ediniz.

Muhakkak kim (Ehl-i sünnet ve) cemâatten bir karış ayırılırsa dönünceye değin İslâm bağını boynundan çıkarmış demektir. Her kim -İslâm’ın kaldırmış olduğu- câhiliye devri dâvâlarına kalkışırsa namaz kılsa, oruç tutsa, kendisini Müslüman zannetse bile muhakkak bu kimse cehennemliktir.” (Müsned-i Ahmed bin Hanbel)

“İdârecilerinizin en hayırlısı: Siz onu seversiniz, o da sizi sever, siz ona hayır duâ edersiniz, o da size hayır duâ eder…” (S. Müslim)

“Üç kimse vardır ki onun hakkını ancak münâfık kimse küçük görür: İslâmda ihtiyarlamış kimse, âdil idâreci, insanlara hayrı öğreten âlim.”(Ebu’ş-Şeyh)

“İdârecileriniz hakkında fenâ sözler etmeyiniz, onların ıslâhı için duâ ediniz. Zîrâ onların sâlih olması sizin de sâlih olmanıza vesîledir.” (Taberânî)


İlmihâl: İmam Kırâatte Yanılır veya Hatırlayamazsa

İmamın kendisine kolay gelen âyetleri veya sûreleri okuması vâcibdir. İmam henüz kuvvetlice ezberlemediği âyetleri okumamalı, cemâati hatasını düzeltmeye veya devamını söylemeye mecbur bırakmamalıdır.

Şâyet imam bir âyette yanılır veya hatırlayamazsa bakılır: Eğer sünnet miktarı veya namazın câiz olacağı kadar okumuş ise hemen rükûa gitmelidir. Yanıldığı yeri, cemâatten birinin söylemesini beklememelidir.

Bu miktarda okumamış ise başka bir âyet veya sûre okumalıdır.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Şeyh Akşemseddîn Hazretleri
« Yanıtla #1499 : 27 Ocak 2015, 11:21:22 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَوَّلُ جَيْشٍ مِنْ اُمَّتِى يَغْزُونَ مَدِينَةَ قَيْصَرَ مَغْفُورٌ لَهُمْ. (خ

“(Bizans İmparatoru) Kayser’in şehrine (İstanbul’a) ümmetimden gazâya giden ilk askerler(in günahları) bağışlanmıştır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)



15
Ocak Perşembe 2015

Hicrî: 24 Rebîulevvel 1436 - Rûmî: 02 Kânûn-ı Sânî 1430

Akşemseddin Hazretleri'nin Vefatı (1459) • İsrail Askerlerinin Mescid-i Aksâ'yı Basması (1988)


Şeyh Akşemseddîn Hazretleri

Şeyh Muhammed Akşemseddîn (k.s.) hazretlerinin nesebi Silsile-i Sâdât’ın üçüncü halkası Kasım bin Muhammed vasıtasıyla ilk halîfe Hazret-i Ebûbekir’e erişir. Hazret-i Ebûbekr-i Sıddîk’ın dört evlâdı vardı: Nasrullah, Abdurrahman, Ca’fer, Muhammed (r.a.). Nasrullâh, Celâleddîn-i Rûmî’nin büyük dedesidir. Abdurrahman, Şakîk-i Belhî’nin (k.s.) büyük dedesidir. Ca’fer şehîd olup evlâdı kalmadı. Muhammed, Şihâbüddîn Sühreverdî’nin büyük dedesidir. Akşemseddîn hazretleri de Şeyh Şihâbüddîn neslindendir. 792/1389 tarihinde Şam’da doğdu.

Akşemseddin hazretleri, Hacı Bayrâm-ı Velî hazretlerine intisâb etti ve onun halîfesi oldu. Göynük’e yerleşti. Tıb ilminde mâhir olup hastalıklara hangi bitkilerin ilaç olduğunu bilirdi. Hastalıkların gözle görülmeyecek kadar ufak canlı tohumlar (mikroplar) ile yayıldığından ilk olarak bahseden odur. Tıbdaki şöhreti o dereceye vardı ki birkaç defa Edirne sarayına çağrıldı. Fâtih’in hocalığını yaptı, İstanbul’un fethinde bulundu ve Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin (r.a.) kabrini keşfetti. İstanbul’un fethinden sonra tekrar Göynük’e döndü ve orada vefât etti. (1459)

Sultan Mehmed Han, yirmi bir yaşında pâdişâh olmuştu. Bir yıldan sonra Edirne’de âlimler ve kumandanları toplayıp İstanbul’un fethi için hazırlıklara girişti. Lâkin âlim ve kumandanlardan çoğu “Geçmiş halîfe ve sultânlar bu iş için deryâ gibi askerle çok tecrübeler ettilerse de hiç biri fethedemedi. Hem bazı hadîslerde fethin ancak Hazret-i Mehdî’ye nasib olacağı naklolunmuştur” dediler.

Akşemseddin hazretleri de: “Kostantiniyye’yi evvelâ Sultan Mehmed fetheder, sonra Benî Asfar alır, Benî Asfar elinden de Hazret-i Mehdî fetheder” buyurarak fethe teşvîk buyurdu. Sultan Mehmed onun sözüyle amel etti ve fethe muvaffak oldu.

Akşemseddîn hazretleri ihtiyarladıkça gözünün nûru artardı. Hikmetinden suâl olundu. Şöyle buyurdular:

“Sofrada dökülen ekmek ve pirinç kırıntılarını toplayıp yerim.” (Menâkıb-ı Şeyh Akşemseddin)