Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1064091 defa)

0 Üye ve 370 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kabir Azâbından Kurtuluş | Birlikten Kuvvet Doğar
« Yanıtla #1440 : 20 Kasım 2014, 11:14:48 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Muhakkak Allâhü Teâlâ, yeryüzündekilerin duâsından dolayı kabirdekilere dağlar kadar rahmet verir. Dirilerin ölülere hediyeleri onlar için istiğfar ve sadakadır."
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü 'l-Ummâl)


17
Kasım Pazartesi 2014

Hicrî: 24 Muharrem 1436 - Rûmî: 04 Teşrin-i Sânî 1430

Şarköy ve Mürefte'nin Kurtuluşu (1922) • Sultan Vahdeddin Han'ın Yurtdışına Çıkarılması (1922)


Kabir Azâbından Kurtuluş

Günahkârlara kabir azabı ittifakla haktır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

"Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe yahut cehennem çukurlarından bir çukurdur." buyurmuştur.

Diğer bir hadîs-i şerîfte de: "Kabir, âhiret menzillerinin evvelidir. Kim ondan kurtulursa sonraki daha kolay olur. Eğer kurtulamaz ise ondan sonrası daha şiddetli olur." buyurulmuştur.

Fakîh Ebu'l-Leys merhûm şöyle buyurdu:
"Her kim kabir azâbından kurtulmak isterse dört şeye devam etsin, dört şeyden de uzak dursun.

Devam edeceği dört şey şunlardır:
Namazlarını (vaktinde ve ta'dil-i erkân ile kılarak) muhafaza etmek, Sadaka vermek, Kur'ân-ı Kerîm okumak ve çok tesbih (Allâhü Teâlâ'yı zikir) etmektir.

Muhakkak tesbih kabri aydınlatır ve genişletir.

Kaçacağı dört şey de şunlardır:
Yalandan,
Hıyânetten,
Koğuculuk yapmaktan ve vücudunda ve elbisesinde idrardan sakınmaktır.
Hadîs-i Şerîfte "İdrar (sıçramasın)dan sakınınız. Zîrâ kabir azâbının çoğu ondandır." buyurulmuştur.


Birlikten Kuvvet Doğar

Selçukluların kurucusu Selçuk Bey vefatına yakın oğullarını huzuruna çağırdı ve oğlu Aslan Bey'e bir ok vererek kırmasını istedi. Aslan Bey bu oku kırdı. İki oku bir arada verdi, ikisini de kırdı. Daha sonra oğluna bir deste ok verdi ve bunları kırmasını istedi. Oğlu bu okları kıramayınca oğullarına şu nasihatte bulundu: "Eğer birbirinizden ayrılırsanız şu bir veya iki ok gibi mahvolur gidersiniz. Ama birlik olur bir demet ok gibi olursanız ayakta kalırsınız. Kimse sizi yenemez."




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Bazı Dînî Tabirler | Fıkra: Ölçmüş Gidiyor!
« Yanıtla #1441 : 20 Kasım 2014, 11:20:50 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Müslüman müslümanın kardeşidir; Ona hıyânet etmez, Ona yalan söylemez ve ona yardım etmeyip yüz üstü bırakmaz."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)


18
Kasım Salı 2014

Hicrî: 25 Muharrem 1436 - Rûmî: 05 Teşrin-i Sânî 1430

Tiryaki Hasan Paşa'nın Kanije Müdafaası ve Zaferi (1601) • Deniz Harp Okulu'nun Açılışı (1776) • Uzunköprü'nün Kurtuluşu (1922)


Bazı Dînî Tabirler

Vacib:
Yapılması dinde kat'î bir delil ile değil, fakat pek kuvvetli bir delil ile sâbit bulunan şeydir. Vitir ve bayram namazları gibi. Vaciplerin yapılmasında sevap, terk edilmesinde de azap vardır. İnkâr edilmesi bid'attir, günahtır.

Sünnet:
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizin farz olmayarak yapmış oldukları şeydir. "Sünnet-i müekkede" ve "Sünnet-i gayr-i müekkede" kısımlarına ayrılır.

Sünnet-i müekkede:
Peygamber Efendimizin (s.a.v.) devam edip pek az terk buyurmuş oldukları sünnettir. Sabah, öğle ve akşam namazlarının sünnetleri gibi. Ezan, kâmet, cemâata devam gibi sünnetlere: "Sünen-i Hüdâ" denir ki, bunlar da birer sünnet-i müekkededir.

Sünnet-i gayr-i müekkede:
Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ibadet maksadı ile ara sıra yapmış oldukları şeydir. Yatsı ve ikindi namazlarının ilk sünneti gibi.

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) yiyip içmeleri, giyinip kuşanmaları, oturup kalkmaları gibi şeylere de "Sünen-i Zevaid" adı verilmiştir ki, bunlar da birer sünnet-i gayr-i müekkede demektir. Sünnet-i müekkede ve Sünnet-i Hüdâ denilen sünnetlerin yapılmasında sevap, kasden, bilerek terk edilmesine de azap değilse de itap (azarlama) vardır. Gayr-i müekkede ve zevaid denilen sünnetlerin yapılması ise sevgili peygamberimize uymanın bir alameti olduğundan sevaba ve peygamberimizin şefâatine bir vesiledir. Sahâbe-i Kirâm'ın sîretlerine, takip ettikleri zühd ve takva yollarına da Hanefi mezhebinde "Sünnet" denir.


Nükte:................ Ölçmüş Gidiyor!

Bir gün Nasreddin Hocaya: "Sen âlim bir zatsın. Şu bizim müşkilimizi hallediver. Acaba dünya kaç arşındır" derler. O esnada bir cenaze götürülüyormuş. Hoca merhûm tabutu göstererek demiş ki: "Bu sualin cevabını şu gidenden sorunuz. Bakınız, o ölçmüş, şimdi gidiyor."



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazret-i Ebûbekir'in (r.a.) İlk Büyük Hizmeti
« Yanıtla #1442 : 20 Kasım 2014, 11:22:43 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Rûhu'l-Kudüs Cebrâîl aleyhisselam geldi ve bana 'Senden sonra ümmetinin en hayırlısı Ebû Bekir'dir.' diye haber verdi."
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu 'cemu 'l-Evsat)


19
Kasım Çarşamba 2014

Hicrî: 26 Muharrem 1436 - Rûmî: 06 Teşrin-i Sânî 1430

Keşan'ın Kurtuluşu (1922) • İstanbul Radyosu'nun Yayına Başlaması (1949) • Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK) Paris Sözleşmesi (1990)


Hazret-i Ebûbekir'in (r.a.) İlk Büyük Hizmeti

Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.) âhirete irtihâlinden sonra Mekke, Tâif ve Medîne ahalisinin dışındaki Arapların çoğu itaatten çıkarak eski dalâletlerine dönmüşlerdi. Ebûbekr-i Sıddîk (r.a.) Ashâb-ı Kirâma şöyle hitap etti:
Ey din kardeşlerim ve Muhammed Mustafâ (s.a.v.)'in Ashâbı! Bazı araplar, din yolunu tutup onun yüksek ahlâkına uymadılar. Hayvanlarından ve arazilerinden zekât ve öşür için gönderilen memurlarımıza itaat edip zekâtlarını vermediler, Allâhü Teâlâ'nın emrine asi geldiler. Bundan elbette haberiniz vardır. Resûlullâh aleyhisselâm Hazretleri dîn-i mübîni kuvvetlendirmek vazîfesini bizim omuzlarımıza havale eylemiştir. Bizler de ona yardım edeceğiz diye taahhüd eyleyince; "Ahdinizi yerine getiriniz, çünkü -bozduğu ahdi sahibinden- muhakkak sual olunur." (meâlindeki İsrâ sûresinin, 34.) âyet-i celîlesi nâzil olmuş idi. Bu halde İslâm'ın rükünlerinden olan zekâtı kabul etmeyip vermeyen bir topluluk hakkında görüşünüz ve tedbîriniz nedir?"

Ashâb-ı Kirâm onları idare edip harbetmemek cihetini tercih ettiler. "Hepiniz bu görüşte misiniz, yoksa bazınız başka görüşte misiniz? Resûlullâh Efendimiz zamanında dîn-i mübînin yardımcısı olan Allâhü Teâlâ'nın inâyet ve yardımını bugün dahi vereceğinde hiç şüpheniz olmasın! Zafer ve gâlibiyet "Nice az bir cemiyet, çok bir cemiyete Allâh'ın izniyle galebe çalmışlardır." (Bakara sûresi, 249.) âyet-i celîlesinin hükmünce çoklukta değil, Allâhü Teâlâ'nın kuvvet ve kudretindedir. Bu hususta bana yardım etmezseniz benim yardımcım Cenâb-ı Hak'dır. O âsî Arapların çokluğundan zerre kadar korkum ve kederim yoktur. Tek başıma onlar üzerine gideceğim. Allâh'ın izniyle ya gâlib gelirim yahut fî sebîlillâh şehîd olup bu görüşümle de Resûlullâh nezdinde makbûl olurum."
buyurdu ve Müslümanların kahramanlarından hazırlanan orduyu Hâlid bin Velîd kumandasında âsîler üzerine gönderdi.

İslâm askerleri her yerde muvaffak ve muzaffer olarak döndüler.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sırât Cehennem Üzerinde Köprüdür
« Yanıtla #1443 : 20 Kasım 2014, 11:32:39 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
"Cehennem üzerine sırât -köprüsü- kurulur, ilk geçen ümmetim ile ben olurum."
(Sahîh-i Buhârî)


20
Kasım Perşembe 2014

Hicrî: 27 Muharrem 1436 - Rûmî: 07 Teşrin-i Sânî 1430

Kiğı ve İpsala'nın Kurtuluşu (1922) • Lozan Konferansı'nın Başlaması (1922)


Sırât Cehennem Üzerinde Köprüdür

Mü'min kimsenin kıyâmet gününde Sırat'ın hak olduğuna inanması lazımdır.

Sırât cehennemin boyunca uzatılmış bir köprüdür. Resûlullâh aleyhisselâm buyurdu ki:
"Cenâb-ı Hak cehennemin üzerinde bir köprü yarattı, ona Sırât denilir."

"Kıyâmet günü cehennemin üstüne sırât köprüsü kurulur. Peygamberlerin ümmeti ile ondan geçenlerin ilki ben olacağım. Resûllerden başka o gün kimse konuşmaz. Peygamberler de 'Allâhümme sellim sellim: Allâh'ım selâmet ver, selâmet ver' derler." "İnsanlar kıyâmet gününde cehennem etrafında toplanırlar. Sonra amellerinin derecesine göre sırattan geçmeye başlarlar. Onlardan kimi şimşek gibi, kimi rüzgâr gibi, kimi kuş gibi, kimi asil at gibi, kimi yöğrük deve gibi, kimi de süratle koşan gibi geçer. Hatta o geçenlerin sonuncusu -nuru ayağının başparmağında- eliyle sıratı tutarak geçer." "Kıyâmet gününde cehennem, sırattan geçen mü'minlere der ki: 'Ey mümin, üzerimden çabuk geç, senin nurun ateşimi söndürüyor." Cennetlikler cennete girdiklerinde bazısı bazısına: "Rabb'imiz bize cehenneme varacağımızı vaad eylememiş miydi, deyince, 'Siz ona vardınız, Cehennem alevsiz kor idi' denilir. Bir topluluk Sırât üzerinde dururlar ve 'ateşten vay başımıza' derler, yol bulup geçemezler.

Cebrâîl aleyhisselâm gelir ve onlara: "Sizi sıratı geçmekten alıkoyan nedir" der. "Biz ateşten korkarız" derler.

Cebrâîl aleyhisselâm: "Sizler dünyada derin bir denizle karşılaştığınızda nasıl geçerdiniz" deyince "Gemi ile geçerdik" derler. Cebrâîl aleyhisselâm dünyada iken cemaatle namaz kıldıkları mescidlerini bir gemi suretinde getirir, onun üzerinde sırâtı geçerler ve onlara "İşte bu sizin dünyada iken içinde cemaatle namaz kıldığınız mescidinizdir." denilir. Eğer bir kimse sırâtın hak olduğuna inanmazsa Mutezile mezhebine uymuş olur.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Allâhü Teâlâ dünyâya şöyle emretti: 'Ey dünyâ! Bana hizmet edene hizmetçi ol. Sana hizmet edene de sıkıntı ver."
(Hadîs-i Şerîf, Ebû Nuaym, Hilyetü'l Evliyâ)


21
Kasım Cuma 2014

Hicrî: 28 Muharrem 1436 - Rûmî: 08 Teşrin-i Sânî 1430

Mardin'in Kurtuluşu (1920) • İstanbul Teknik Üniversitesi'nin Açılışı (1944)


Mevlânâ Muhammed Hâcegî Emkengî (k.s.)

Silsile-i Sâdât'ın yirmi birinci halkası olan Mevlânâ Muhammed Hâcegî Emkengî es-Semerkandî (k.s.) Hazretlerinin ismi Abdulbâkî'dir. 918 (M. 1512) tarihinde doğdu. Semerkand'ın Emkeng kasabasında ikamet ettiği için oraya nisbetle Emkengî denilmektedir. Zâhirî ve bâtınî terbiyelerini pederleri Mevlânâ Dervîş (k.s.) Hazretlerinden görmüşler, onun hüsn-i terbiyesi, himmet ve sohbetlerinin bereketiyle kâmil ve mükemmil mertebesine ulaşmışlardır.

Zâhirî ilimleri Semerkand ve Buhârâ âlimlerinden tahsil etmişlerdir. Abid, zâhid ve kerâmet sahibi bir zat olan Mevlânâ Muhammed Hâcegî Emkengî (k.s.) Hazretleri bâtinî ahvâlini insanlardan gizlerdi. Ömrünü Resûlullâh'ın (s.a.v.) hadîs-i şerîflerini ve mübârek ahlâkını yaymaya vermiştir.

Kendisine gelip tarîkata intisâb etmek isteyenlere istihârede bulunmalarını emreder, istihâre yaptırmadan kimseyi kabul etmezdi. Üstâzı Dervîş Mehmed Hazretlerinin tercüme-i hâline dâir İntihâb Ez-Kitâbü'n-Neseme isimli Farsça bir eseri vardır. Muhammed Hâcegî Emkengî (k.s.) Hazretlerinin halîfelerinden olan oğlu Hâce Ebu'l-Kâsım (k.s.), kemâl sâhibi olup dertlilerin dermânı idi.

Mevlânâ Muhammed Hâcegî Emkengî (k.s.) Hazretleri 1008 (M. 1599) yılında 90 yaşlarında iken âhirete irtihâl buyurdular. Kabr-i şerîfleri Emkeng köyündedir. Bugün Özbekistan'ın Kaşkaderya vilayetinde bulunmaktadır.


Fıkhî Mesele:..........Bir Kabre ikinci Defin

Bir ölünün cesedi tamamen toprak kesilip kemikleri de kalmamış olmadıkça, onun kabri açılarak yerine başkası gömülemez. Fakat başka bir yer bulunamamak gibi bir zaruret olursa, ölünün kemikleri toplanır ve oraya gömülecek olanla kendi arasına toprak veya kerpiç perde yapılır.

Bir zaruret bulunmadıkça, birkaç cenazeyi bir mezara koymak caiz değildir. Ancak zaruret halinde konulur. Aralarına da bir engel (perde) olması için toprak doldurulur. Uhud şehitleri böyle gömülmüşlerdir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Bir Edeb | Safer Ayı ictimâ'ı, Ru'yet ve Başlangıcı | İsimlerimiz
« Yanıtla #1445 : 26 Kasım 2014, 10:57:54 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Kıyâmet gününde insanların Allâhü Teâlâ'ya en sevgili olanı ve onun ikramına en yakın ve en yüksek mertebede bulunanı, adâletli idarecidir."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)


22
Kasım Cumartesi 2014

Hicrî: 29 Muharrem 1436 - Rûmî: 09 Teşrin-i Sânî 1430

Âşık Paşa'nın Vefatı (1333) • Sultan Birinci Ahmed Han'ın Vefatı ve Birinci Mustafa Han'ın Tahta Cülûsu (1617)


Bir Edeb

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.)'in bir sünnet-i seniyyeleri: Bir kimse diğer kardeşini andığında onu en hoşlanacağı isimle ve lakabla anmalıdır. Zira o böyle din kardeşini güzel yâd ederse umulur ki Cenâb-ı Hak da yüce katında o kimseyi anar. Cenâb-ı Hakk'ın bir kimseyi anması, ona rahmet etmesidir.

Sultân Birinci Ahmed Han hizmetindekilerden bir kimseye hitâb ettiğinde yahut birisini andığında asla sadece ismini söylemezdi. Muhatabına ikram ederek ismi ile birlikte Ağa diye ilave ederdi. Bir kimse kendisine bir şey arz etmek istese ona döner ve hemen "buyurunuz" diye söze başlardı, sonra ihtiyacına cevap verirdi. Bu sultanın sünnet-i seniyyeye uymaktaki hassâsiyetini ve güzel ahlâkını gösterir ki mülk ve zenginlik ile birleşen tevazu en güzel bir ahlaktır.


Safer Ayı ictimâ'ı, Ru'yet ve Başlangıcı

Hicrî Kamerî 1436 yılı Safer ayı ictima'ı bugün (22 Kasım Cumartesi) Türkiye saati ile 14.33'dedir.

Ru'yet ise 24 Kasım Pazartesi Türkiye saati ile 03.52'dedir.

Hilâl'in görüldüğü yerler: Pasifik Okyanusu'nun orta ve kuzey kısmındaki adalar; Havai Adaları, Kiribati, Marshall adaları, Fiji adası, Samoa Adaları, Solomon adaları, Papua Yeni Gine, Avustralya, Filipinler ve Endonezya.

Hilal; Türkiye, Almanya, Avusturya, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarımadasından görülemeyecektir.

Hilâlin görüldüğü günü takip eden 24 Kasım Pazartesi günü de Safer ayının 1'i olmaktadır.

İSİMLERİMİZ: Erkek: Fatih, Kız: Fatma



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Nureddin Mahmûd Zengi (1118-1174)
« Yanıtla #1446 : 26 Kasım 2014, 11:00:14 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"İnsanların en hayırlısı, Kur'ân-ı Kerîm'i en çok okuyan, en takvalı olan, iyiliği emredip kötülükten nehyeden ve en çok sıla-i rahim yapan kimsedir."
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)


23
Kasım Pazar 2014

Hicrî: 30 Muharrem 1436 - Rûmî: 10 Teşrin-i Sânî 1430

Midilli Adasının Fethi (1462) • Enez ve Havsa'nın Kurtuluşu (1922) • Türkiye'de İlk Kalp Nakli Ameliyatı (1968)


Nureddin Mahmûd Zengi (1118-1174)

Nureddin Zengi, Selçukluların Haleb atabeği olup Selçuklu sultanı Rükneddin Mesûd'un kızıyla evli idi. Oğuzların Avşar boyundandır.Adil bir hükümdar idi.  Elliden fazla şehri Haçlılar elinden almış ve Kudüs'ün fethine de zemin hazırlamıştır. Kendisine daima Ömer bin Abdülazîz'i örnek alırdı.

İbn-i Kesîr anlatıyor:
Bizler Melik-i Adil Nureddin Zengi'nin meclislerinde bulunurduk. Heybet ve vakarından hepimiz başımızda kuş varmış gibi dururduk. Bir söz söylediğinde dinletir, biz bir şey söylediğimizde de kulak verirdi. Öfkeliyken ve neşeli halinde ağzından çirkin ve kaba bir söz çıktığını işitmedim. Çok az konuşurdu.

Bunca heybet ve vakarıyla birlikte fakirlere ve miskinlere karşı son derecede merhametliydi. Yanına bir derviş geldiğinde onu ayakta karşılar, yanına oturturdu. Şöyle derdi: "İşte bunlar Allâh'ın ordusudur. Bizler onların duasıyla düşmanlara karşı muzaffer oluruz. Bizim onlara verdiğimizden kat kat fazla üzerimizde hakları vardır. Haklarından birazını ödememizden razı olurlarsa onlara minnettar oluruz."

Bir vezîri şöyle anlattı:
Bir gün şehirde bir meydanda at ile gidiyorduk. Güneş arkamızda olduğundan gölgelerimiz önümüze düşüyordu. Yönümüzü çevirdiğimizde ise gölge arkamıza düşüyordu. Bir vakit böyle gittik. Sonra Nureddin Zengi atını çevirip bize döndü ve: "Atımı niçin ardına çevirdim bilir misiniz? Bulunduğumuz şu hali dünyaya benzettim. O kendisini arzu edenden hep kaçar, kendisinden kaçanı ise hep takip eder."

Namazlarını daima cemaatle kılar, çok oruç tutardı. Hanımı Radî' Hatun anlattı:
Nureddin Zengi, namazda kıraeti uzun tutar ve namazını tadil-i erkânla kılardı. Gündüz evradı vardı. Yatsıyı kıldıktan sonra uyur, gece yarısında kalkar, sabaha kadar namaz ve dua ile geçirirdi. Sonra devlet işleriyle meşgul olurdu.

Sünnete son derece bağlı idi. Mısır'ı Fatımîler elinden kurtarıp onların sapıklıklarını temizledi. Rafızîlerin ezanda "Hayye alâ hayri'l-amel" okumalarını kaldırdı "Hayye ale's-salâh ve Hayye ale'l-felâh" demelerini temin etti. Şîî bid'âtlerini yıkmak için birçok medreseler inşâ etti.

Kendisi Hanefî mezhebinden idi; Şâfiî mezhebi kitapları okutulan medreseleri de inşâ ettirmiştir.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"İlim öğreniniz. İlim için huzur, sükûn ve vakar da öğreniniz. Kendisinden ilim öğrendiğiniz kimseye karşı mütevâzî olunuz."
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mucemu'l-Evsat)


24
Kasım Pazartesi 2014

Hicrî: 1 Safer 1436 - Rûmî: 11 Teşrin-i Sânî 1430

Kabirde Azap Niçin Olur

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir gün iki kabrin yanından geçiyordu. Buyurdular ki;

"Bunlar azab çekiyorlar. Azab görmeleri büyük bir günahtan da değildir. Bunlardan birisi, idrardan sakınmaz, öbürü de koğuculuk (laf taşıyıcılık) ederdi." buyurdular.

Sonra, yaprakları koparılmış taze bir hurma dalı alıp ikiye böldü ve her kabre bunlardan birer parça dikti. Ashâb-ı Kirâm: "Yâ Resûlallâh! Bunu niçin diktiniz?" diye sordular. Resûl-i Ekrem: "Bu ağaçlar kurumayıp taze kaldıkça azablarının hafifleyeceğini ümid ederim." buyurdular. (Tecrid-i Sarîh)

Bir başka Hadîs-i Şerîfte de "İdrar (bevil sıçramasın)dan sakınınız. Zîrâ kabir azâbının çoğu ondandır." buyrulmuştur. (Sünen-i Dârekutnî)


Sekiz Şey Sekiz Şeyin Süsüdür

Hz. Ebûbekîr (ra) buyurdular:
"İffetli olmak, fakirliğin süsüdür; Şükür, nimetin süsüdür; Sabır, belânın süsüdür; Yumuşak huyluluk, ilmin süsüdür; Tezellül ve tevâzu talebenin süsüdür; Allah korkusu ile çok ağlamak, korkunun süsüdür; Minnet etmemek, (başa kakmamak) ihsânın süsüdür; Huşû da namazın süsüdür."

Mutfağımız:.............................................................. Fırında Pırasa

Malzemeler: 1 kg. pırasa, 3 adet yumurta, 1'er çay bardağı galeta unu, süt, zeytinyağı. Tuz, karabiber ve kırmızı biber.

Yapılışı: Pırasalar yıkandıktan sonra yuvarlak doğranır ve tuzlu suda haşlanır. Yumurtalar başka bir kapta kırılıp biraz çırpılır ve içine süt, zeytinyağı, tuz, karabiber, ve kırmızı biber ve galeta ununun çoğu konulup karıştırılır.

Fırın tepsisi, tereyağı ile yağlanır, kalan galeta unu da serpilir. Pırasaların suyu süzülür ve yumurtalı karışım ile karıştırdıktan sonra, fırın kabına dökülür, 170-180 derecede ısıtılmış fırında üzeri kızarıncaya kadar pişirilir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Peygamberler Kabirlerinde Diridirler" | Hikmet: Adam Olmanın Yolu
« Yanıtla #1448 : 26 Kasım 2014, 11:10:14 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
"Peygamberler kabirlerinde diridirler, namaz kılarlar."
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ebî Ya 'lâ)


25
Kasım Salı 2014

Hicrî: 2 Safer 1436 - Rûmî: 12 Teşrin-i Sânî 1430

Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan'ın Vefatı (1072) • Edirne'nin Kurtuluşu (1922)


"Peygamberler Kabirlerinde Diridirler"

Resûlullâh'ın (s.a.v.) Ravza-i Mutahharasını ziyarete gidenlere selâm emânet etmek eskiden beri riayet olunan bir adaptır. Bunda da edebe uymalı, "Benden Resûlullâh'a selâm eyle!" değil de: "Benim adıma o dergâha yüz sür, âdâb ile salât ü selâm hizmetini yerine getir" veya "Benden mübârek ellerini ve eteklerini öp" denir. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), kendisine getirilen her türlü salât ve selâmdan haberdar olur ve selamı alır. Nitekim Hadîs-i Şerîfte "Bana bir Müslüman salât ve selâm getirdiğinde, Allâhü Teâlâ ruhumu iade eder de onun selamına karşılık veririm" buyurmuşlardır. Eğer "Fahr-i Alem'in pâk ruhları refîk-i a'lâda olduğuna göre kabirde nasıl diri olup da selama karşılık verir" diye sorulursa cevabı şudur: Mübârek ruhlarının refîk-i a'lâda olması onun şuâlarının bedenine ulaşmasına mâni değildir. Güneş gibi. Zira güneş dünyaya bunca mesafe uzakta iken ışığı yeryüzüne aksetmektedir.

Fahr-i Alem Efendimiz Miraç gecesinde Mescid-i Aksa yolunda Hz. Mûsâ'nın kabrine uğradı, onun namaz kıldığını gördü. Hz. Mûsâ'yı altıncı kat semada da gördüğünü bildirmişlerdir. Bundan anlaşıldı ki ruh kendi makamında beden gibi sabittir. Bununla birlikte rûh bedenle birleştiği zaman kabrinde namaz kılar ve selam verenlerin selâmını alır. Zira ruhlar bedenler gibi değildir. Bedenin bir anda farklı yerlerde bulunması mümkün değilse de ruhun bulunması mümkündür. Ruh, latîf olduğundan her yerde bulunabilir. Nitekim dünyada bazı Evliyâullâh bir vakitte birkaç yerde hazır bulunmuşlardır. (Ferahurruh.)


Hikmet:................................Adam Olmanın Yolu

Hoca merhuma "Adam olmanın yolu nedir" demişler.

"Bilenler söylerken can kulağıyla dinlemeli, söyleyen de söylediği sözü kendi kulağı işitmeli" demiş.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Muhakkak ki Allah Sabredenlerle Beraberdir."
« Yanıtla #1449 : 26 Kasım 2014, 11:14:35 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
"Sabır, cennet hazinelerinden bir hazinedir."
(Hadîs-i Şerîf, îhyaû Ulûmiddîn)


26
Kasım Çarşamba 2014

Hicrî: 3 Safer 1436 - Rûmî: 13 Teşrin-i Sânî 1430

"Eser-i Hayr" İsimli Osmanlı Yapımı Buharlı Gemi Denize İndirildi (1837) • Soyadı Kanunu'nun Kabulü, Lakap ve Ünvanların Kaldırılması (1934)


"Muhakkak ki Allah Sabredenlerle Beraberdir."

"* Cenab-ı Hakk'ın Esmâ-i Hüsnâ'sından biri de Sabûr ism-i şerifidir. Her kimde sabır varsa onda kudret-i ilahiye'den bir tecelli vardır. Hele bu ehl-i sabır bir yere gelip bir cemaat olurlarsa mutlaka Allâh'ın inayetine nail olurlar, Allah onların daima dostu ve velisidir. Duaları kabul olur, ve ilahi yardım daima onların yanlarında dolaşır. Bakara Sûresinin 153. âyet-i kerîmesinde -meâlen- "Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir." buyurulmaktadır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:
"Müslüman'a vücuduna batacak bir dikene varıncaya kadar yorgunluk, hastalık, keder, hüzün, eza ve iç sıkıntısı isabet ederse, Allâhü Teâlâ bu sıkıntıları o müslümanın günahlarından bir kısmına keffaret kılar."

Sabredenlere cennet müjdelenmiştir. Ata Bin Ebi Rebah (r.a.) anlatır: "İbn-i Abbas (r.a.) bana: Sana cennet kadınlarından bir kadın göstereyim mi? dedi. Ben: Evet, göster, dedim. İbn-i Abbas (r.a): "İşte şu esmer kadındır. Bu kadın bir ara Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz'e geldi ve: "Beni sara hastalığı tutuyor ve üstüm başım açılıyor. Benim için Allâhü Teala'ya dua ediver." dedi.

Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz de:
"İstersen hastalığına sabret, bunun karşılığında sana cennet vardır. İstersen sana afiyet vermesi için Allâh'a dua edeyim" buyurdu. Kadın: "Ben sabredeyim. Ancak sara tuttuğu zaman üstümün başımın açılmaması için Allâh'a dua ediver." diye rica etti. Peygamberimiz de ona dua etti.

İmam-ı Rabbani Hz. Mektubat-ı Şerife'sinde (c. 2, Mek.17) şöyle buyurur: "Bu sıkıntılar görünüşte yara gibi gözükse de hakikatte merhemdirler ve manevî yükselişe, sevap kazanmaya vesîle olurlar. Allâhü Teâlâ'nın yardımıyla dünyada bu sıkıntılardan dolayı elde edilen neticeler, âhirette verileceği ümid edilen nimetlerin yüzde biridir."

* Bakara Sûresi, 153. âyetin meâlinden.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Resim Bulunan Yerde Namaz
« Yanıtla #1450 : 27 Kasım 2014, 10:33:21 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Her kim bildiği ile amel ederse, Allâhü Teâlâ ona bilmediği şeyleri bildirir, öğretir."
(Hadîs-i Şerîf, îthâfü 's-Sâde)


27
Kasım Perşembe 2014

Hicrî: 4 Safer 1436 - Rûmî: 14 Teşrin-i Sânî 1430

Selimiye Camii'nin Açılışı (1575)


Resim Bulunan Yerde Namaz

Namaz kılınan yeri zihni meşgul edecek şeylerden temiz tutmak lazımdır.

•  Namaz kılanın başının üstünde, kendisine yakın olarak ön tarafında veya kendisine yakın olmasa da sağ ve sol tarafından hizasındaki duvar veya tavan üzerine yapılmış veya asılmış canlı resminin bulunması mekruhtur. Arka cihetinde bulunması da mekruhtur.

•   Namaz kılanın ayakları altında veya oturduğu yerde bulunan veya karşıdan uzuvları seçilemeyecek derecede küçük olan veya başları kesilmiş veya yüzleri büsbütün silinmiş olan bir resim veya fotoğrafın bulunması mekruh değildir.

•   Namazda kese, cüzdan gibi şeyler içindeki paralar üzerinde küçük bir resim, bir uzuvda döğme suretiyle resmedilip elbise ile örtülen veya yüzük taşına nakşedilip belirsiz bir halde duran resim veya fotoğraf bulunması mekruh değildir.

•    Ağaç, bina, ay, güneş gibi cansız resim ve fotoğraflar mekruh değildir.

•    Kuştan daha küçük olan veya yerde bulunduğu halde ayaktan bakılınca azaları belirsiz olan resim yanında, namaz mekruh olmaz.

•  Üzerinde canlı resimleri bulunan bir elbise ile namaz kılınması veya üzerine secde edilmesi mekruhtur.

•   Yere serili olup üzerinde böyle resimler bulunan bir serginin suret bulunmayan kısmında namaz kılınması, secde edilmesi mekruh değildir.

Beyit:

Unutmagıl ölümü anadur Bugün bana ise yarın sanadur.
Manası: Unutma ölümü, hatırla; bugün ölen ben isem yarın sen de öleceksin.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Otuz İki Farzı Bilmek Farz-ı Ayn'dır
« Yanıtla #1451 : 28 Kasım 2014, 17:42:25 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Fakirlik Ashâbım için saâdettir. Ahir zamanda ise mü'min için zenginlik saadettir."
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü 'l-Ummâl)


28
Kasım Cuma 2014

Hicrî: 5 Safer 1436 - Rûmî: 15 Teşrin-i Sânî 1430

Kanuni Sultan Süleyman Han'ın Bağdad'ı Fethi (1534) • Şapka Kanunu'nun Yürürlüğe Girmesi (1925)


Otuz İki Farzı Bilmek Farz-ı Ayn'dır

Zarûriyyât-ı dîniyyenin en büyük rüknü; dinde bilinmesi mecburî olan şeylerin en büyüğü imanın farzlarıdır.

Bütün erkek ve kadın her Müslümanın otuz iki farzı öğrenip çoluk çocuğuna öğretmeleri de farzdır.

Kur'ân-ı Kerîm okumayı öğreten hocaların talebelerine, önce otuz iki farzı öğretmeleri lazımdır. Yoksa mesul olurlar.

Otuz iki farz:
İmânın Şartları: Altı Abdestin Farzları: Dört İslâmın Şartları: Beş Teyemmümün Farzları: İki Guslün Farzları: Üç Namazın Farzları: On iki Yekûn: Otuz iki

İmânın şartları: 1- Allâh'ın varlığına ve birliğine 2-Meleklerine 3-Kitaplarına 4- Peygamberlerine 5- Ahiret gününe 6- Kadere; hayır ve şerrin Allâhü Teâlâ'nın takdiri ile olduğuna inanmak. İslâm'ın şartları: 1-Kelime-i şehâdet getirmek 2-Namaz kılmak, 3- Zekât vermek 4-Oruç tutmak 5-Haccetmek.

Guslün Farzları: 1- Ağza su vermek 2- Burna su vermek 3- Bütün bedenini yıkamak.

Abdestin Farzları: 1- Yüzünü yıkamak 2- Kollarını (dirsekleriyle beraber) yıkamak 3- Başının dörtte birini meshetmek 4- Ayaklarını (topuklarıyla beraber) yıkamak.

Teyemmümün Farzları: 1- Niyet etmek 2- Ellerini toprağa vurup yüzünü meshetmek, tekrar toprağa vurup kollarını meshetmek. Namazın Farzları: Namazın dışında olanlar: 1- Hadesten tahâret (Abdesti yoksa abdest almak, cünüp ise gusletmek) 2- Necâsetten tahâret (Vücudunu, elbisesini ve namaz kıldığı yeri necasetten temizlemek) 3- Setr-i avret (Namaz kılarken vücudunda örtmesi icap eden yerleri örtmek) 4- İstikbâl-i Kıble (Kâ'be'ye dönmek) 5- Vakit (Namazı vaktinde kılmak) 6- Niyet (Hangi namazı kılacağına niyet etmek).

Namazın içinde olanlar: 1- İftitah tekbîri (Namaza Allâhü ekber ile girmek) 2- Kıyâm (ayakta durmak) 3- Kırâat (Kur'ân okumak) 4- Rükû 5- Secde 6- Kâde-i ahîre. (Son oturuş.)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Nimete hamdetmek, o nimetin azalmaması ve yok olmaması için emniyettir."
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü 'l-Ummâl)


29
Kasım Cumartesi 2014

Hicrî: 6 Safer 1436 - Rûmî: 16 Teşrin-i Sânî 1430

Allahü Teâlâ'ya Hamdetmenin Kıymeti

Resûlullah Efendimiz (s.a.v) buyurdular:

"Allâhü Teâlâ bir kuluna nimet verdiğinde kul "Elhamdülillah" derse Allâhü Teâlâ: "Kuluma bakın! Ben ona kıymetsiz -fânî; gelip geçici- bir şey verdim. Bunun karşılığında o bana kıymeti olan -faydasını ebediyen göreceği- bir şey verdi." buyurur.


Yalan Yere Yemin Büyük Günahtır

Yemîn, bir zaruret ve kat'î bir lüzum halinde hakkı te'yid etmek, kuvvetlendirmek ve ortaya çıkarmak için yapılır. Çok yemîn edip durmak ise yemini hafife almak olup kendi şahitliğini yaralamaktır. Gerçi Allâh'ın ismini ta'zîm ile çok zikretmek çok sevabdır, en büyük ibadettir. Fakat onu herşeyde bir tervic; kıymet ve itibar vasıtası olmak üzere kullanmak ise zikir ve ta'zîm değil, Hak Teâlâ'nın izzet ve kudsiyyetine hürmetsizliktir.

Onun için yemîn edecek kimse buna en son bir çare olarak, tamamen doğru yere olduğundan emîn olacak şekilde ve düşüne düşüne, titriye titriye müracaat etmelidir. Yoksa o yemîn, o kimsenin saygısızlığını ve Allâhü Tealâ'nın azametini tanımadığını gösterir. Yemîn gayet mukaddes tutulması lâzım gelen ve hakkın ortaya çıkarılması, emniyetin tesbiti için her vasıtanın kesildiği en son noktada müracaat edilecek en son delildir.

Çok yemin etmek gerek itikatça, gerek amelce her şerrin kaynağıdır. Bundan dolayı insan kat'i olarak bildiği hakta bile çok çok yemîn etmekten sakınmalıdır. Zira ihtiyatsız yemîn eden, yalan yere yemîn etmeye de alışır. Doğruya eğriye yemîn etmeye alışmış olanlarda ise şu vasıfların hepsi bulunabilir: Alçak, görüşü ve tedbiri hakîr; değersiz, süşî düşünür, kendi kendini küçük düşürür, yalancı, değersiz, her kalıba dökülür, her fenalığa sürüklenir.

İsimlerimiz: Erkek: Mesud, Kız: Mesude


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Bazı Dini Tabirler | Fıkra: Sırrımı Açmadım | İsimlerimiz
« Yanıtla #1453 : 01 Aralık 2014, 11:07:42 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
"Çocuklarınıza ikramda bulunun ve terbiyelerini güzel yapın."
(Sünen-i îbn-i Mâce)


30
Kasım Pazar 2014

Hicrî: 7 Safer 1436 - Rûmî: 17 Teşrin-i Sânî 1430

Türbe ve Tekkelerin Kapatılması (1925)


Bazı Dini Tabirler

Müstehap: Peygamber Efendimizin (s.a.v.) bazen yapıp bazan terk etmiş oldukları şeydir. Kuşluk namazı gibi. Bu, bir nev'i sünnet-i gayr-i müekkede demektir. Müstehabın yapılmasında sevap vardır. Yapılmamasında ise azarlama, kınama ve tenzihen kerahet yoktur.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), müstehap denilen şeyleri sevip yapmışlar, Selefi Salihin de bunları seve seve işlemiş, bunların yapılmasını din kardeşlerine tavsiye etmiş, teşvikte bulunmuşlardır. Müstehaplara, mendup, fazilet, nafile, tetavvu', edep ismi de verilir. Şöyle ki; müstehap olan bir şeye, sevabı çok olup işlenmesi arzu edildiğinden dolayı mendup, fazilet denir. Farz ile vacip üzerine ilave olarak yapıldığı için de nafile denir. Kat'i bir emre dayanmaksızın sadece teberru olarak yapıldığı için de tetavvu' ismi verilir. Güzel ve övülmüş bir haslet olması dolayısı ile de edep denilmiştir. Şafiî ve Hanbeli fukahasına göre sünnetler ile müstehaplar, menduplar birdir; herhangi bir sünnete müstehap veya mendup da denir.

Helal; Dinde câiz görülen herhangi bir şeydir ki, yapılmasından, kullanılmasından dolayı kınama, azarlama olmaz.

Mübah: Yapılması da, yapılmaması da dinde caiz bulunan şeydir ki, yapılmasında sevap, terk edilmesinde de günah yoktur. Her hangi helal bir şeyi yemek veya yememek gibi.

Fıkra :......................................................................... Sırrımı Açmadım

Hoca merhûma:

"Şehrimizde mahrem-i esrar (sırdaş) olabilecek, sır saklayacak kimi tanırsın" dediler:

"Halkın sinesinin benim anbarım olmadığını bildiğim için şimdiye kadar kimseye sırrımı açmadım." buyurdu.

İsimlerimiz: Erkek: Habib, Kız: Habibe



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hâce Muhammed Bâkîbillâh (k.s.)
« Yanıtla #1454 : 01 Aralık 2014, 11:38:56 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Dinine ve dünyasına ait işlerde kendisine itimat olunması, bir kimseye saadet olarak yeter."
(Hadîs-i Şerîf, Kuzâî, Müsnedü'ş- Şihâb)


01
Aralık Pazartesi 2014

Hicrî: 8 Safer 1436 - Rûmî: 18 Teşrin-i Sânî 1430

Timur'un, 57 Yıldır Rodos Şövalyelerinin Hüküm Sürdüğü İzmir'i Kuşatması (1402) • Kore'de Kunuri Zaferimiz (1950)


Hâce Muhammed Bâkîbillâh (k.s.)

Silsile-i Sâdât'ın yirmi ikinci halkası olan Hâce Muhammed Bâkîbillâh'ın (k.s.) lakabı Hâce Bîreng olup 971 (M. 1563) yılında Kâbil'de dünyaya geldi.

Daha küçük yaşta zamanının büyük âlimlerinden zâhirî ilimleri tahsil ettikten sonra tasavvufa teveccüh edip, bâtınî ilimleri tahsil etmek için evliyâullâhın büyüklerinin sohbetlerine iştirak etti. Nihayet Semerkand'a gelip Muhammed Hâcegî Emkengî (k.s.) Hazretlerini bularak ona intisâb etti.

Hâce Muhammed Bâkîbillâh Hazretleri, zâhirî nisbeti Mevlânâ Hâcegî Emkengî Hazretlerine olup bâtında Hâce Muhammed Bahâüddîn Nakşibend (k.s.) Hazretlerine nisbet-i üveysî ile müntesiptir. Hâce Ubeydullâh Ahrâr (k.s.) Hazretlerinin rûhâniyyet-i aliyyelerinden de çok füyûzât almıştır. Tarîkat-ı Nakşibendiyye'yi Hindistan'da yayan, asrının büyük âlimlerinden bir zattır. Hanefî mezhebindendir. Muhammed Hâcegî Emkengî (k.s.) Hazretleri, Bâkîbillâh Hazretlerine 'Siz Allâhü Teâlâ'nın inâyeti ve bu yolun büyüklerinin rûhâniyetinin terbiyesi ile kemâle erdiniz. Şimdi Hindistan tarafına dönmeniz lazım. Zîra orada senin vesîlenle bu yolun büyüklerinden biri zuhûr edecek ve birçok kişi senden istifâde ederek kemâlin zirvesine ulaşacaktır.' buyurdu. Hâcegî Emkengî (k.s.) Hazretleri İmâm-ı Rabbânî Ahmed-i Fârûkî Serhendî (k.s.) Hazretlerinin onun talebesi olacağına işâret etmişlerdir.

Muhammed Bâkîbillâh Hazretleri üstâzının bu işâreti ile Hindistan'a gidip bir sene Lahor şehrinde kaldı. Oradaki âlim ve fazîletli kimseler, onun sohbetlerinden istifâde ettiler. Daha sonra Delhi'ye yerleşti ve vefatına kadar orada kaldı.

25 Rebîulâhir 1012 (M. 1603) târihinde kırk yaşında oldukları halde irtihâl-i dâr-ı naîm eylediler.

Vefât ettiğinde en sâdık talebeleri mezarını kazdılar. Fakat na'şını taşırken kazdıkları yere değil de gayr-ı ihtiyârî başka bir yere götürdüler. Tabutunu yere koyduklarında oranın Muhammed Bâkîbillâh Hazretlerinin daha önce geldiği bir yer olduğunu hatırladılar. O bu mekânı beğenerek iki rek'at namaz kılmış ve kıyafetine bu yerin toprağı bulaşması üzerine Bâkîbillâh Hazretleri 'Bu yerin toprağı bizim elbisemizi tuttu.' buyurmuştu. Talebeleri onun bu sözünü hatırlayarak kabrini oraya kazdılar ki burası Delhi'de Resûlullâh'ın (s.a.v.) ayak bastığı yer olarak meşhur olan "Kademgâh"dır. Kabr-i şerîfleri Müslümanların ziyâretgâhıdır.